TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AKİF SALUR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/1497)
|
|
Karar Tarihi: 30/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucular
|
:
|
1. Akif SALUR
|
|
|
2. Ali YILMAZ
|
|
|
3. Ayşe ALİM
|
|
|
4. Ayşe ÖZBEK
|
|
|
5. Barış ÇELİK
|
|
|
6. Bedrettin YAVRUTÜRK
|
|
|
7. Duygu ÇAĞATAY
|
|
|
8. Erkan BOZAN
|
|
|
9. Fırat BATMAZ
|
|
|
10. Hatice GÜNGÖR UÇAR
|
|
|
11. Hülya KULAN
|
|
|
12. Kenan ERASLAN
|
|
|
13. Mahmut ÖZAYDIN
|
|
|
14. Mehmet AYDIN
|
|
|
15. Mevlüt POLAT
|
|
|
16. Mustafa GEDİKOĞLU
|
|
|
17. Mustafa KILIÇ
|
|
|
18. Nurettin YAVRUTÜRK
|
|
|
19. Orhan ÖZTURAN
|
|
|
20. Ömer BEKLER
|
|
|
21. Ömer KILINÇER
|
|
|
22. Öner ÖNAL
|
|
|
23. Özlem ÇELEBİ
|
|
|
24. Remzi KAYA
|
|
|
25. Sedat KARAER
|
|
|
26. Sedat SİNCAR
|
|
|
27. Selcen İPEK
|
|
|
28. Serdal AŞÇI
|
|
|
29. Serhan TEKİN
|
|
|
30. Taner YILMAZ
|
|
|
31. Turğut SALMAN
|
|
|
32. Ülkü Ebru PERVANE
|
|
|
33. Vedat MERTER
|
|
|
34. Vedat ŞAHİN
|
|
|
35. Yahya KÜÇÜKYOL
|
|
|
36. Yalçın KAYA
|
|
|
37. Yücel KESER
|
|
|
38. Zafer Öztürk BULUT
|
|
|
39. Zeyneddin ÖNER
|
|
|
40. Emel TURGUT
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Can KARGIN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ilave tediye alacağının tahsili amacıyla
açılan davanın Yargıtay daireleri arasında süregelen görüş ayrılığı dolayısıyla
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Konularının aynı olması nedeniyle ekli tablonun B
sütununda numaraları belirtilen başvuru dosyalarının aynı tablonun (1) numaralı
satırında yer alan 2018/1497 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine
ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular farklı şehirlerde yer alan sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakıflarında (vakıflar) hizmet akdine dayalı olarak
çalışmaktadır.
10. Başvurucular, kamu personeli olduklarını ileri
sürerek 4/7/1956 tarihli ve 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde
Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkında Kanun uyarınca her bir yıllık
çalışma süresi içinde ödenmesi gereken iki aylık tutarındaki ilave tediye
alacağının ödenmesi amacıyla vakıflar aleyhine ayrı ayrı dava açmışlardır.
11. Ekli tablonun D sütununda numaraları belirtilen
mahkemelerce yapılan yargılama sonunda başvurucuların davalarının kabulüne
karar verilmiştir. Gerekçeli kararlarda; davacıların davalı vakıflara bağlı
olarak muhtelif tarihlerden itibaren çalışmaya başladıkları, davalı vakıfların
kamu kurumu niteliğinde olduğu, 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlarda
çalışanlara her yıl için ilave tediye ödeme yapılacağı açıklanmıştır.
12. Davalı vakıflar, istinaf yoluna başvurmuştur. Ekli
tablonun D sütununda gösterilen Bölge Adliye Mahkemelerince (BAM), Yargıtay 22.
Hukuk Dairesinin emsal kararlarına göre vakfın 6772 sayılı Kanun gereğince kamu
kurumu niteliğinde olmadığı belirtilerek ilk derece mahkemesi kararları ortadan
kaldırılmış ve davalar reddedilmiştir. Kararların bir kısmı kesin, bir kısmı
ise temyiz yolu açık olarak verilmiştir. Ekli tablonun D sütununda gösterilen
kararlarla temyiz talepleri Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından
reddedilmiştir.
13. Başvurucular, muhtelif tarihlerde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
14. İlgili hukuk için bkz. Yasemin Bodur, B. No:
2017/29896, 25/12/2018, §§ 14-32.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 30/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
16. Başvurucular; benzer uyuşmazlıkların farklı şekilde
sonuçlanmasının daha önce bu uyuşmazlıkların temyiz incelemesini yapan Yargıtay
daireleri arasındaki görüş ayrılığından kaynaklandığını, bu bağlamda Yargıtayın
7. ve 9. Hukuk Dairelerinin kendileri ile aynı statüde bulunan kişileri kamu
işçisi olarak kabul edip ilave tediye alacağına hak kazandıkları yönündeki
kararlarına rağmen Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin bu kişileri kamu işçisi olarak
kabul etmemesi nedeniyle ilave tediye alacağı isteklerinin reddine karar
verdiğini belirtmiştir. Başvurucular aynı statüdeki işçiler için açılan
davalarda ilave tediye alacaklarının ödenmesi yönünde karar verilirken daha
sonra vakfın kamu kurumu olmadığı gerekçesiyle taleplerinin reddine karar
verildiğini belirterek eşitlik ilkesinin, çalışma haklarının, ücrette adaletin
sağlanması ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların farklı karar verilmesi nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddialarının özünün adil yargılanma hakkının güvencelerinden
biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin olduğu ve bu kapsamda
bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
19. Başvuru konusu ile ilgili ilkeler daha önce Yasemin
Bodur (aynı kararda bkz. § 35-45) kararında ortaya konulmuştur. Anılan
kararda Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevinin, hukuk
kurallarının birden fazla yorumunun varlığının hukuki belirlilik ve
öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmek olduğu belirtilmiştir.
Bu noktada derece mahkemelerinin hukuk kurallarını yorumlamasından kaynaklanan
içtihat farkının süregelen bir hâl aldığı durumlarda uygulamadaki
tutarsızlıkları ortadan kaldıracak nitelikteki tedbirlerin önemine işaret
edilmiştir. Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği devletin, aynı yargı koluna dâhil
mahkemeler arasındaki derin ve süregelen içtihat farklılıklarını ortadan
kaldırabilecek nitelikte bir mekanizmayı kurmak ve bu mekanizmanın etkin bir
şekilde işleyişini sağlayacak düzenlemeler yapmakla yükümlü olduğu ifade
edilmiştir.
20. Aynı kararda Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ve sonradan bu
görev verilen (kapatılan) Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin vakıf çalışanlarının
kamu işçisi olduğunu kabul ettiği ve şartları uygunsa idare tarafından
ödenmesine karar verilen ilave tediye alacağından yararlanacaklarına dair
kararlar verdiği belirtilmiştir. Buna karşılık olarak Yargıtay 22. Hukuk
Dairesinin anılan vakıfların özel hukuk tüzel kişisi statüsüne sahip olduğunu
ve dolayısıyla kamu personeli sıfatı bulunmayan çalışanlarının ilave tediyeden
yararlanmayacağını istikrarlı olarak hüküm altına aldığı ifade edilmiştir.
Yargıtay daireleri arasındaki derin ve süregelen içtihat farkının faaliyete
giren istinaf mahkemesi niteliğindeki BAM daireleri arasında da sürdürüldüğü
saptanmıştır (Yasemin Bodur, §§ 48, 50).
21. Anılan kararda sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı
çalışanlarının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmayacağı hususunda
süregelen içtihat farklılığının derinleşmiş ve sürekli bir nitelik kazanmış
olduğu, bu durumun davaların somut özelliğinden kaynaklanmadığı ve bu durumun
ortadan kaldırılmasını sağlayacak içtihadı birleştirme kararı gibi elverişli
bir mekanizma işletilmemesi nedenleriyle varılan sonucun başvurucu için
öngörülemez olduğu ve yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna
ulaşılmıştır (Yasemin Bodur, § 52).
22. Somut başvurunun da aynı hususa ilişkin olması ve Yasemin
Bodur kararından ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmaması nedeniyle
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
24. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yargılamanın
yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucuların manevi
tazminat talebi bulunmamaktadır.
25. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
26. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
27. Bununla birlikte 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(1) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilirken idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemez. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine
hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek
işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili
mercilere gönderir (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, §
57).
28. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi
gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya
yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun
giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan,
§ 57).
29. İhlalin derece mahkemelerinin ilgili kanunu
yorumlamasından kaynaklandığı bazı hâllerde tazminata hükmedilmesi ihlalin
bütün sonuçlarıyla giderilmesi için yeterlidir. Ancak bireysel başvurunun
amacına uygun olarak benzer ihlallere yol açan yorumun aynı yargı kolundaki en
üst yargı mercii tarafından ele alınarak uygulamadaki içtihat dağınıklığına
engel olacak nitelikte birtakım tedbirlerin alınması da gerekmektedir.
30. Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Somut olaylarda
ihlalin aynı hukuki nedene dayalı olarak benzer konumdaki kişiler tarafından
açılan davalarda aradan geçen uzun zamana rağmen Yargıtay daireleri arasındaki
görüş farkının ortadan kaldırılıp uygulama birliğinin sağlanmamasından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle ihlal, başvurucuların aynı
anda iki farklı yorumu yürürlükte bulunan ve bu nedenle belirlilik kriterini
taşımayan bir hukuk kuralına tabi tutulmasından kaynaklanmaktadır.
31. Anayasa Mahkemesince yapılan ihlal tespitinin derece
mahkemesi kararının sonucuna yönelik olmadığının ve derece mahkemesince varılan
sonuçtan bağımsız olduğunun altı çizilmelidir. Hâl böyle olunca ihlalin
giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
Aksi durum yani ihlalin giderim şekli olarak yargılamanın yenilenmesine
hükmedilmesi, bu yorumlardan birine üstünlük tanınarak taraflardan bir lehine
tercihte bulunulması anlamına gelebilecektir. Bu da var olan ihlali
gidermeyeceği gibi derece mahkemesinde görülen uyuşmazlığın diğer tarafı
aleyhine yeni ihlallerin doğmasına yol açabilecektir. Dolayısıyla somut olayda,
yargılamanın yenilenmesi ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak nitelikte bir
yol olarak kabul edilemeyeceğinden, başvurucuların manevi tazminat talep
etmedikleri de dikkate alınarak yalnızca ihlalin tespitine karar verilmesi
gerekir.
32. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ekli tablonun E
sütununda belirtilen harç tutarlarının başvuruculara ayrı ayrı, 3.000 TL
vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Ekli tablonun E sütununda belirtilen harç tutarlarının
başvuruculara AYRI AYRI, 3.000 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 30/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.