TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULKAHAR AKSOY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/15096)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Engin GÜNDÜZ
|
Başvurucu
|
:
|
Abdulkahar AKSOY
|
Vekili
|
:
|
Av. Faik Özgür EROL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, hükümlünün göndermek istediği mektuba
sakıncalı olduğu gerekçesiyle el konulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 10/5/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Ödemiş T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz
Kurumu) PKK terör örgütüne üye olma suçundan hükümlü olarak bulunan başvurucu
20/2/2018 tarihinde gazeteci Ç.T.'ye iki sayfadan oluşan bir mektup göndermek
istemiştir.
8. Başvurucu, mektupta ceza infaz kurumunda yaşadığını
iddia ettiği sorunları dile getirmiştir. Bu kapsamda sıcak su verilmediğinden,
kalorifer ısısının yetersiz olduğundan, arama sırasında özel eşyalarının
dağıtılarak ortalığa saçıldığından, radyo, kitap ve defterlerine el
konulduğundan, masa, sandalye, tabak, çatal ve benzeri eşyaların kantinde fahiş
fiyatla satıldığından, hastaneye sevk edilmediğinden, siyasi kimliklerinden
dolayı ayrımcılığa maruz kaldıkları gibi saldırı tehdidi altında olduklarından,
ortak etkinliklere çıkarılmadıklarından yakınmıştır. Bir memurun insanların
boğazını sıkıp istediğini darp etmeye muktedir olduğu bir devletin ve hukukun
güçsüz olduğunu ifade eden başvurucu son olarak yaşadığı sorunlara gazetede yer
verilmesini talep etmiştir.
9. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun (Disiplin Kurulu)
1/3/2018 tarihli sakıncalı mektup değerlendirme kararıyla mektubun muhatabına
gönderilmemesine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde; mektupta sıcak suyun
verilmediği, kısmi ve genel aramaların saatlerce sürdüğü, ellerindeki kitap ve
yazmış oldukları şiir, öykü, yazı ve defterlere idarenin tamamen keyfî tutumla
el koyup soruşturma açarak keyfî cezalar verdiği, aynı şekilde radyolarına da
keyfî tutumla el koyduğu, hastaneye götürülmedikleri ve bunun sebebinin idare
olduğu, son olarak da kurumdaki sıradan bir infaz ve koruma memuru tarafından
bile zamansızca ve sebepsizce darp edildikleri şeklinde ifadelere yer verilmesi
nedeniyle, görevli memurun hedef gösterildiği ve küçük düşürüldüğü, ayrıca
mektupta yalan yanlış beyanların bulunduğu vurgulanmıştır.
10. Başvurucu tarafından Disiplin Kurulu kararına karşı
Ödemiş İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) yapılan şikâyet 13/3/2018 tarihli
kararla reddedilmiştir. Kararda; mektubun kurumun asayiş ve güvenliğini
tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, kişi ve kuruluşları paniğe
yöneltecek yalan ve yanlış ifadeler içerdiği belirtilmiştir.
11. Başvurucunun karara karşı itirazı Ödemiş Ağır Ceza
Mahkemesinin 29/3/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde,
itiraz konu kararın usul ve yasaya uygun olduğuna ilişkin değerlendirmeye yer
verilmiştir. Karar 12/4/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 10/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
13. İlgili hukuk için bkz. (Ahmet Temiz B. No:
2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20; Tayfur Tunç, B. No: 2017/36327,
10/3/2020, §§ 15-28; Rıdvan Türan, B. No: 2017/20669, 10/3/2020, §§
15-28; Ahmet Kağanarslan ve Diğerleri, B. No: 2017/16227, 10/3/2020, §§
18-31).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 16/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
15. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini
ödeyemeyecek durumda olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
16. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Haberleşme
Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
17. Başvurucu; mektubunun gönderilmemesi nedeniyle
haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini, mektup içeriğinin ceza infaz kurumu
şartlarının eleştirisi niteliğinde olduğunu, ceza infaz kurumunda uğradığı
haksızlıkları deneyimli bir gazeteciye iletmek suretiyle kamuoyunun bilgisine
sunmak istediğini, sonuç olarak mektubun alıkonulmasının demokratik bir
toplumda gerekli ve ölçülü olmadığını ileri sürmüştür.
18. Bakanlık görüşünde; ilgili mevzuat hükümleri
hatırlatıldıktan sonra Disiplin Kurulu, İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi
kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği, kararlardaki tespit ve
sonuçların yasanın uygulanması niteliğinde olduğu, bu anlamda Anayasa'da yer
alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca
başvurucunun haberleşme hürriyetinin ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz
ve doğal sonuçları ile ceza infaz kurumunun düzeni, güvenliği ve suçun
önlenmesi meşru amacı temelindeki kamu yararı arasındaki denge gözetilerek
sınırlandırıldığı hususu vurgulanmıştır. Öte yandan başvurucu hakkındaki
kararların olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı bir zamanda verilmiş
olduğu, Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında inceleme yapılması gerektiği ifade
edilmiştir.
19. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında;
mektubun ceza infaz kurumu şartlarını eleştirmek amacıyla yazıldığını,
içeriğinde yalan yanlış bilgiler veya görevli memurları hedef gösteren
ifadelere yer verilmediğini, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin
olağanüstü hâl ile gerekçelendirilmesinin hukuki olmadığını ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
20. Anayasa’nın "Haberleşme hürriyeti"
kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine
sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına
bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere
bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış
merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine
dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde,
karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının özü, göndermek istediği mektubun Disiplin
Kurulunca sakıncalı görülerek alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin
engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında bu tür
başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet Temiz,
B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23; Özkan Kart (2), B. No:
2013/1201, 20/5/2015, § 22; Akif İpek, B. No: 2013/9456, 24/6/2015, §
23; Ramazan Vural, B. No: 2013/1148, 7/7/2015, § 24; Eren Yıldız,
B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa Aydin, B. No: 2013/275,
6/10/2015, § 24; Tayfur Tunç, § 36; Rıdvan Türan, § 36). Somut
başvuruda da bu durumdan ayrılmayı gerektirecek bir durum bulunmamaktadır.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı
anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
23. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesinde de
herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu
düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı,
haberleşme hürriyetinin yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun
haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında,
bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine
konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik
posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme
faaliyetlerinin haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği kapsamında
değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693,
16/4/2015, § 49; Ahmet Temiz, § 31).
24. Kamu makamlarının bireyin haberleşme hürriyetine ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme hürriyetine yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme hürriyeti mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50; Ahmet
Temiz, § 32).
25. Somut olayda Disiplin Kurulu, başvurucunun göndermek
istediği mektubun sakıncalı olduğunu değerlendirerek alıkonulmasına karar
vermiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun
haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
26. Haberleşme hürriyetine yapılan müdahale, Anayasa'nın
22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanmadığı ve Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun
olmadığı takdirde Anayasa'nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler,
...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin
...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
27. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve
somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir
(Ahmet Temiz, § 36).
(1) Kanunilik
28. Anayasa'nın 13. ve 22. maddeleri uyarınca haberleşme
hürriyetine yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin
yasal dayanağını oluşturan mevzuatın ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli
bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir (Ahmet
Temiz, §§ 37, 38).
29. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz kararında,
somut olayda da uygulanan 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 68. maddesinin hükümlülerin ceza infaz
kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının kanuni
dayanağını oluşturduğu ve düzenlemenin kanunilik ölçütünü karşıladığı tespiti
yapılmıştır (Ahmet Temiz, §§ 37-46). Öte yandan Anayasa'nın haberleşme
hürriyetinin düzenlendiği 22. maddesinin ikinci fıkrasında, söz konusu
sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak sınırlamanın ancak usulüne
uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün olabileceği belirtildikten sonra
üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları
kanunda belirtilir." denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu
kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça
düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda
ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet Koray Eryaşa, §§
74-76; Ahmet Temiz, § 41).
(2) Meşru Amaç
30. Haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin meşru
kabul edilebilmesi için bu müdahalenin Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve ahlakın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir (Ahmet
Temiz, § 47).
31. Somut olayda haberleşme hürriyetine yapılan
müdahalenin Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ile disiplinin sağlanması, kamu
düzeninin ve güvenliğinin sağlanması kapsamında yapıldığı, bu bağlamda
yazışmaların denetlenmesine yönelik uygulamanın meşru amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel
İlkeler
32. Tutuklu ve hükümlüler, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak
sahiptir (Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019, §
27; Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, §
65). Bu bağlamda tutuklu ve hükümlülerin haberleşme hürriyeti de Anayasa ve
Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Ahmet Temiz, § 66; Musa Kaya
(2), B. No: 2013/2351, 16/9/2015, § 62).
33. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın
kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi kurumda
güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması
durumunda tutuklu ve hükümlülerin sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35; Ahmet Temiz, § 66).
34. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır
ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek
üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük
ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki
kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat
Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
35. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat
Üstündağ, § 46).
36. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen
amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret
etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).
(b) Hükümlü ve
Tutukluların Mektuplarının Denetlenmesi Suretiyle Haberleşme Hürriyetine
Yapılan Müdahalelerin Demokratik Toplum Gereklerine Uygunluğunun Denetiminde
Gözetilmesi Gereken Hususlar
37. Ceza infaz kurumu yetkilileri, mektup gönderme ve
almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya
ile bağlantısında en önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini gözönünde
bulundurarak dış dünya ile yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahkûmlara
yardım etmeli ve bunun için onlara uygun desteği sunmalıdır (Kahraman
Güvenç, B. No: 2013/2072, 3/2/2016, § 49; Musa Kaya (2), § 66; Orhan
Bingöl, B. No: 2016/9154, 12/11/2019, § 29; Mustafa Baysal, B. No:
2016/58482, 11/9/2019, § 33, 34).
38. Haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması
gerekir (benzer yöndeki karar için bkz. Ahmet Temiz, § 58; Musa Kaya
(2), § 54; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
39. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ahmet
Temiz, §§ 64, 65; Özkan Kart (2), §§ 66, 67). Orantılılık ise
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında adil bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (benzer değerlendirmeler
için bkz. Mehmet Koray Eryaşa, § 89; Veysi Aktaş (2), B. No:
2015/15982, 6/2/2019, § 36).
40. Haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahale
bakımından adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının tespitinde müdahaleyi
gerçekleştiren kamu makamlarının ve derece mahkemelerinin karar gerekçesi büyük
önem taşır. Kamu makamlarının ve derece mahkemelerinin temel hak ve
özgürlüklere yönelik müdahalenin zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve
orantılı olduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyma yükümlülüğü
vardır. Aksi durumda temel haklara yönelik müdahalelerin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla haberleşme hürriyetine gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince
ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler
Anayasa'nın 22. maddesini ihlal edecektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Ahmet
Temiz, §§ 67, 68; Musa Kaya (2), §§ 64-66; Mehmet Reşit Arslan
(3), B. No: 2013/1770, 10/3/2016, §§ 48, 49; Kahraman Güvenç, B.
No: 2013/2072, 3/2/2016, §§ 43, 44).
41. Mevcut başvuruya benzer şikâyetlerde derece
mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların gerekçelerinin ilgili
ve yeterli sayılabilmesi için kararlarda bulunması gereken ve benzer
başvuruların koşullarına göre değişebilecek unsurlar şu şekilde sıralanabilir:
i. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
makul nedenler, somut olayın tüm koşulları dâhilinde objektif bir gözlemciyi
haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü
olgu ve bilgilerle, somut mektuba özgü kabul edilebilir makul gerekçelerle
açıklanmalıdır. Sakıncalı bulunan mektuptaki hangi ifadelerin hangi nedenlerle
ceza infaz kurumu güvenliğini tehlikeye düşürdüğünün somut verilere dayanılarak
gerekçelendirilmesi gerekir. 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri
hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe
yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve
telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise
gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Ceza infaz kurumu disiplin kurulu kararında
veya infaz hâkimliğinin kararında sadece bu madde hükmünün yazılmış olması
ilgili ve yeterli gerekçe sayılmaz (benzer değerlendirmeler için bkz. Ahmet
Temiz, §§ 69, 70; Ramazan Vural, §§ 71, 72; Musa Kaya (2), §
67; Kahraman Güvenç, §§ 50-52; Mehmet Reşit Arslan (3), §§ 56-58;
Ercan Oral, B. No: 2013/3827, 3/2/2016, §§ 43, 44; Musa Kaya (3),
2013/3828, 1/12/2015, §§ 60, 61; Veysel Kaplan, B. No: 2013/1830,
18/11/2015, §§ 63-65; Turan Günana (4), B. No: 2013/8554, 4/11/2015, §§
67, 68; Abdulvahap Kavak, B. No: 2013/7477, 6/10/2015, §§ 66, 67; Mustafa
Aydin, § 74; Akif İpek, §§ 72-74; Eren Yıldız, §§ 80, 81; Mehmet
Sabri Yakut, B. No: 2013/9709, 23/3/2016, §§ 48-50; Cumali Karsu, B.
No: 2014/971, 19/4/2017, §§ 33, 35; Özkan Kart (3), B. No: 2016/2251,
12/6/2019, § 34; Orhan Bingöl, § 35; K.Ö., B. No: 2017/34068,
28/1/2020,§§ 35, 36).
ii. Mektubun içeriği ile birlikte muhatabının kim olduğu
da yapılan değerlendirmede dikkate alınmalı, mektubun bu muhataba
gönderilmesinin hangi nedenlerle ceza infaz kurumu güvenliğini ve kamu düzenini
tehlikeye düşüreceğinin açıklanması gerekir. Muhatabın kim olduğuna yönelik
olarak imkânlar ölçüsünde bir araştırma yapılması, bu hususta idari ve yargısal
makamlarca elde edilen bilgilerin karar gerekçelerine yansıtılması
gerekmektedir (Ercan Oral, § 40; avukata gönderilen mektup ile ilgili
olarak bkz. Kemal Yiğit, B. No: 2013/1700, 20/1/2016, § 56; Süleyman
Araç, B. No: 2016/9882, 12/6/2019, §§ 39-41; hükümlünün avukatına ve
vasisine gönderdiği mektuplar ile ilgili olarak bkz. Mehmet Reşit Arslan (3),
§§ 53, 54, 56-58; başbakana gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Abdulvahap
Kavak,§ 66; milletvekillerine gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Kahraman
Güvenç, §§ 47, 50; Mecit Şahinkaya ve Tamer Korkmaz, B. No:
2016/463, 12/9/2019, § 39; bir siyasi partinin genel merkezine gönderilen
mektup ile ilgili olarak bkz. Mehmet Sabri Yakut, §§ 43, 44;
gazetecilere gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Musa Kaya (2), §
60; Ercan Oral, § 44; Mustafa Baysal, §§ 33, 34; sivil toplum
kuruluşlarına ve insan hakları derneklerine gönderilen mektup ile ilgili olarak
bkz. Orhan Bingöl, §§ 31-33; Keyfo Başak ve Şeyhmus Musa, B. No:
2015/17258, 20/9/2018, § 36; Murat Türk (5), B. No: 2016/2826,20/9/2018,
§§ 36, 37;Naif Bal, B. No: 2015/17982, 20/9/2018, § 42; Mustafa Aydin,
§ 71; Musa Kaya (2), § 66; Akif İpek, § 72; Ramazan Vural,
§ 71).
iii. Mektup içeriği hakkında yapılan değerlendirmede
mahpus hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate
alınması gerekir (Ahmet Temiz, § 67; Mehmet Reşit Arslan (3), §
48; Kahraman Güvenç, § 43; Musa Kaya (2), § 57; Veysel
Kaplan, § 60; Mustafa Aydin, § 68; Murat Karayel, B. No:
2013/2125, 16/9/2015, § 70; Ramazan Vural, § 68; Eren Yıldız, §
69). Söz konusu bilgilerin somut mektubun alınması veya gönderilmesine olan
etkilerinin (terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının haberleşmelerine neden olan yahut örgüt üyeleri arasında
motivasyonu artırmaya yönelik mektuplar gibi) karar gerekçelerinde
gösterilmesi gerekmektedir.
iv. Her somut olayın kendine özgü koşulları çerçevesinde
mektubun tamamının alıkonulmasına karar vermek yerine mektup içinde sakıncalı
olduğu değerlendirilen bazı cümlelerin okunmayacak şekilde karalanarak mektubun
gönderilmesinin veya muhatabına verilmesinin mümkün olup olmadığı
değerlendirilmelidir. Bu şekilde mektubun tamamının alıkonulması şeklindeki
müdahalenin orantılı olup olmadığı ortaya konulmalıdır (Musa Kaya (3),
§§ 69, 70; Mehmet Çelebi Çalan (6), B. No: 2016/14536, 10/12/2019, § 31;
Osman Evcan, B. No: 2016/10176, 12/6/2019, § 35; Murat Karayel (6),
B. No: 2013/5034, 9/3/2016, § 45; Zeyni Arat, B. No: 2013/3951,
18/2/2016, § 46; Turan Günana (4), § 73; Ahmet Temiz (4), B. No:
2013/6208, 18/11/2015, § 65; Özkan Kart (2), § 72).
(c) İlkelerin
Olaya Uygulanması
42. Başvurucu, bulunduğu ceza infaz kurumunun koşullarını
ve haksız olduğunu düşündüğü uygulamaları bir gazeteciye mektup yazarak sesini
duyurmak istemiştir.
43. Mektubu denetleyen Disiplin Kurulu, mektupta yer alan
ifadelerin kurum görevlilerini hedef gösteren ve küçük düşüren, yalan ve yanlış
ifadeler olduğunu belirterek mektubu tamamen sakıncalı bulmuştur.
44. 5275 sayılı Kanun'un hükümlünün mektup alma ve
gönderme hakkını düzenleyen 68. maddesine göre mektupta yer alan yalan ve
yanlış bilgilerin kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek nitelikte olması
gerekmektedir. Dolayısıyla kişi veya kuruluşlar üzerinde ceza infaz kurumundaki
yaşamla ilgili kaygı uyandıracak önem ve kapasitede olmayan, muhatabınca
üzerinde durulmaya değer görülmeyecek birtakım şikâyetlerin dış dünyayla
paylaşılması 5275 sayılı Kanun'da müdahale gerekçesi olarak düzenlenmemiştir.
45. Başvurucunun mektubunda şikâyet ettiği oda ısısının
ve banyo suyunun uygun sıcaklıkta olmaması, kantin fiyatlarının yüksek olması
gibi konular subjektif, farklı değerlendirmeye açık ve tartışılabilir
konulardır. Diğer taraftan başvurucu, arama sırasında özel eşyalarının ortaya
saçıldığı, radyo, kitap ve defterlerine el konulduğu, hastaneye sevk edilmediği
ve ortak etkinliklere çıkarılmadığı gibi doğrulanabilir iddialar ileri
sürmüştür. Disiplin Kurulu kararında bu iddiaların neden yanlış olduğu somut
bilgi ve belgeye dayalı olarak açıklanmadığından başvurucunun ifadelerinin
mutlak bir şekilde yalan ve yanlış bilgi olarak değerlendirilmesi
anlaşılamamıştır. Ayrıca Disiplin Kurulunun söz konusu iddiaların kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek nitelikte olduğuna dair bir gerekçe sunmadığı
gözlenmiştir.
46. Disiplin Kurulunun kurum görevlilerinin hedef
gösterildiği gerekçesine gelince; başvurucu devletin bir memurunun insanların
boğazını sıkıp istediğini darp etmesinin devletin ve hukukun güçsüz olduğunun
göstergesi olduğu yönünde genel bir düşünce beyanında bulunmuş ancak belli bir
tarih, olay ve kişi belirtmemiştir. Dolayısıyla kurum görevlilerinin hedef
gösterildiği yönündeki Disiplin Kurulu gerekçesi ikna edici, olayla ilgili ve
yeterli nitelikte görülmemiştir.
47. Sonuç olarak somut olayda kamu düzeninin korunması,
suçun önlenmesi ile ceza infaz kurumunda disiplinin ve güvenliğin sağlanmasına
yönelik kabul edilebilir makul gereklilikler somut bilgilere dayalı olarak
ortaya konulmadığından, diğer bir deyişle başvurucunun göndermek istediği
mektubun alıkonulması suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahale ilgili
ve yeterli gerekçelere dayandırılmadığından müdahalenin demokratik bir
toplumda gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir
mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
50. Başvurucu ihlalin tespitini ve 10.000 TL manevi
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
51. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
52. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
53. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
54. İncelenen başvuruda başvurucunun mektubunun
gönderilmemesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği sonucuna
ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Ceza İnfaz Kurumun işleminden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mahkeme de ihlali giderememiştir.
55. Bu durumda haberleşme hürriyetinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
56. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için haberleşme hürriyetinin ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
57. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin haberleşme hürriyetine yönelik
ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Ödemiş İnfaz Hâkimliğine (E.2018/428 sayılı dosya) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için Ödemiş Ağır Ceza
Mahkemesine ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/12/2020 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.