TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MESUT KAÇMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/18260)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Fatih HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Mesut KAÇMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ayşe Süeda ÜNAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama
tedbirlerinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyet
haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyet
yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına ve adli yardım talebinin kabul edilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucu
hakkında terör örgütüne üye olma suçlamasıyla 22/9/2016 tarihinde tutuklamaya
yönelik yakalama kararı verilmiştir. Başvurucu, ilgili yabancı devlet
yetkililerince 27/9/2017 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmıştır. İstanbul
37. Ağır Ceza Mahkemesinin başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararı gerekçesinde
belirtildiğine göre ilgili yabancı devlet yetkililerince sınır dışı edilmesine
karar verilen başvurucu 13/10/2017 tarihinde Türk yetkililere teslim edildikten
sonra uçakla Türkiye'ye getirilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
(Başsavcılık) FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle yürütülen bir soruşturma
kapsamında başvurucu 14/10/2017 tarihinde İstanbul Havalimanı'nda gözaltına
alınmıştır.
11. Başvurucunun ilk ifadesi 14/10/2017 tarihinde
İstanbul Emniyet Müdürlüğünde alındıktan sonra başvurucu aynı tarihte
Başsavcılığa sevkedilmiştir.
12. Başsavcılık aynı gün başvurucunun ifadesini almış ve
başvurucuyu terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle İstanbul
Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
13. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) aynı
tarihte başvurucunun sorgusunu yapmıştır. Sorgu esnasında İstanbul Barosu
tarafından görevlendirilen müdafi de hazır bulunmuştur. Başvurucunun sorgudaki
ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ...tüm hayatım boyunca eğitim ile
meşgul oldum, bu terör örgütünün bu kadar canice hareket edeceğini düşünemedim,
işin bize görünen yönü eğitimdi, 15 Temmuz sonrası gördüğüm kadarıyla bu
örgütün tamamen okul açmasının amacı kendine eleman devşirme imiş, ben hayatım
boyunca Türk kültürünü tanıtmaya ve öğretmeye adadım, bu örgütün Türkçe öğretme
nedeni ... [Fetullah
Gülen] isimli teröristin kitaplarının okunması, kasetlerinin dinletilmesi
içinmiş, okullarda özellikle lise kısmında rehberlik adı altında gruplar
oluşturuluyor ve Türkçe'nin hızlı öğretilmesi ve görsel bilgilerin izlenerek ve
dinlenerek bu şekilde örgüte bir kazanım amaçlanıyor, her okuldan sorumlu bir
rehber öğretmen mevcuttur ve bu öğretmen de diğer lise sınıflarına ait
konuşulacak konuları belirlemekte ve sınıf rehberlerine konu olarak
aktarılmaktadır, sistem bu şekilde işliyor ve her okulun mutlaka bir yurdu
vardır ve rehberlik hizmetleri okul saatinden sonra planlanarak yapılmaktadır,
bu bahsettiğim yurtdışı okullar içindir, ben 2001-2002 yılları arası haricinde
yurtiçinde hiç bulunmadım, yurtiçi yapılanması ile ilgili bilgim yoktur,
bulunduğum ülkelerdeki kişilerin bilgilerini ifadelerimde belirttim, rehber
öğretmenler ile ilgili bilgileri emniyet ifademde vermiştim, telefonum ile
ilgili inceleme yapıldıktan sonra çağrıldığımda daha detaylı bilgiler
vereceğim, .. [ilgili yabancı devletteki] genel rehberin ismi [M.E.dir],
kendisi halen ... [ilgili yabancı devlette] bulunmaktadır, telefonum
incelendikten sonra ... [ilgili yabancı devlet] yapılanması ile ilgili
tekrar ifade vermek istiyorum, 11 yıldır ... [ilgili yabancı devlette]
kalıyorum, ayrıca örgütün dialog yapılanması bulunmaktadır, bu yapılanmaya
ilişkin bilgileri de paylaşmak istiyorum, benim [Fetullah Gülen] ile
hayatım boyunca hiçbir görüşmem ve fiili temasım olmadı, bir kez Birleşmiş
Milletler konferansı için davetli olmam nedeniyle Amerika'ya gittim, [Fetullah
Gülen'i] ziyaret talebinde bulundum ancak kabul edilmedi, örgütün tepesinde [Fetullah
Gülen] vardır, onun altında 13-14 kişilik bir karar mercii vardır, diğer
ülkeler ile ilgili kararlar bu 13-14 kişilik heyet tarafından veriliyor, bu
kişiler Doktor [A.], [M.Y.], [A.K.], [Ş.A.T.] bildiğim
kişilerdir, [C.U.] isimli kişi de vardı ancak kendisi geçen yıl vefat
etti, bu heyet içinde [U.] isimli biri daha vardır ancak soyadını
bilmiyorum, tüm ülkelerdeki tayin atama işlerine bu [U.] isimli kişi
bakmaktadır...
... [Başvurucu, birçok ülkede örgüt
adına faaliyet gösteren kişilerin bilgilerini vermiştir.]
...örgütün gizli bir haberleşme programı
vardır, yeni bir programdır, Candy Crush isimli bir oyun üzerinde görüntü o
olup şifre soran bir program vardır, bu yenidir, bu program 2017 yılı
itibariyle darbeden sonra örgüt tarafından kullanılan bir programdır, bu
programı bana yükleyen kişi [M.Y.dir.], ben önceki programları bylock vb hiç kullanmadım,
yönetici pozisyonunda olmadığım için bana bu programları vermediler, sadece
bahsettiğim programı kullandım, burada da uluslararası basında çıkan haberler
genelde paylaşılıyordu, örgüt tarafından hiyerarşik yapı yönlendirme notları da
paylaşılıyordu, bu program üzerinden örgüt üyelerine talimatlar verilmektedir,
şu gazeteci ile görüşün vb talimatlar veriliyordu, bu program halen etkindir,
kaynağını bilmiyorum, bu haberleşme üzerinden 4-5 isimle görüşüyordum, bunlar [M.E.],
[S.E.] [ ve E.] isimli soyadını bilmediğim bir kişi, [Z.] isimli
soyadını bilmediğim bir kişi ve [M.Y.] vardı, bu kişiler şu an ...
[ilgili yabancı devlettedir.]. ... [ilgili yabancı devlet] okulları
2016 Kasım itibariyle bizden devraldı, bizi de yönetimden çıkardı, öğretmen
kadrosunun iş akitlerini feshettiler, biz durumun düzelmesini bekliyorduk ancak
Haziran 2017 tarihinde ayrılmayı ve ülkeme dönmeyi düşündüm, pişmanlık yasasını
duyup yararlanmak istedim, korktuğum ve işkenceye maruz kalacağımı düşündüğüm
için gelemedim, Amerika vizesi aldım ve oradan Kanada'ya kaçmak ve Montreal'e
yerleşmek istedim, ancak param olmadığı için gidemedim, örgütten bu şekilde
uzaklaşmak istiyordum, örgüt bir yıldır bize yardım yapmıyor, en son maaşımızı
Kasım 2016 tarihinde aldık, okula el konulduktan sonra bize maaş ödenmedi,
sadece Pak-Türk okulları bize resmi olarak tazminatlarımızı ödedi, aracımı ve
ev eşyalarımı satarak yaşamaya çalıştım, örgüt elemanlarından ülkemize dönmek
isteyenler vardır ancak bir çoğunun tutuklanma ve işkenceye maruz kalma korkusu
vardır, bu nedenle çekinmektedirler, Aralık 2013 tarihinde banka hesabımda para
yokken 2014 yılında bir yükselme olmuş, ben bu hesabı 2002 yılında açtım ve tüm
birikimi oraya koydum, katkı hesabına paramı değerlendirme amacıyla koydum,
benim hem euro hem dolar hem de altın hesabım vardı, bu nedenle TL hesabında
değişimler olmuştur, bu hesaba paralarımı aktarıyordum, FETÖ/PDY örgüt
liderinin emriyle yatırdığım para değildir, kendi paramdır, tapeler ile ilgili
beyanda bulundum, [H.Ö.] bana göndermiş ancak bunun ne olduğu soruluyor
ancak böyle bir şey olmadı, [H.Ö.nün] çocuğu benim bulunduğum yerde
okuyordu, ben kendisine çocuğuna ulaştırmak amacıyla bana para
gönderebileceğini söyledim, tapelerde ismi geçen [N.] isimli bayanın
örgütle bir ilgisi yoktur, kendisi hattattır, kendisi eşimin arkadaşının
arkadaşı olması nedeniyle tanıştık, bana hat yazısı yazmasını istemiştim, ben
örgütün bu kadar canavarca bir yapıya dönüşeceğini öngörmemiştim, son derece
pişmanım, Allah bu fetö örgütünün belasını versin, ülkeyi perişan ettiler,
mahvettiler, benim ismim sadece 5/5/2008 yılında New York Times'da okullar ile
ilgili yapılan bir haberde geçmektedir...
...2014 yılında İngilizce üzerine yüksek
lisansımı tamamladım, şu an da doktora öğrencisiyim, son derece pişmanım, etkin
pişmanlıktan ve adli kontrol hükümlerinden yararlanmak istiyorum, iki çocuğum
vardır, paramız yoktur, telefonlarım ile ilgili araştırma bitince isimlerle
ilgili tekrar gelip detaylı bilgi vereceğim, hatırlamadığım konular da vardır,
bunlarla ilgili izahat yapacağım, üzerimde psikolojik baskı vardır, burada
kalacak yerim yoktur, ben devletin şefkatli, adaletli ve merhametli olduğunu
biliyorum, ben hiç kaçmadım, her yıl Türkiye'ye giriş çıkış yaptım, ülkeme
karşı son derece duyarlı bir insanım ... aleyhime olan hususları kabul
etmiyorum..."
14. Hâkimlik 16/10/2017 tarihinde başvurucunun terör
örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın
ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin anlatımlarında ve
dosyada mevcut bilgi ve belgelerde, şüphelinin üzerine atılı silahlı terör
örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı
bulunması, her ne kadar şüpheli TCK'nun 221. maddesi kapsamında etkin pişmanlık
hükümlerinden yararlanmak istediğinden bahisle pişmanlığını beyan edip bir dizi
bilgi vermiş ise de, şüpheli tarafından verilen bu bilgilerin teyite muhtaç
olduğu, bu hususlar teyit edildikten sonra tutukluluk durumunun yeniden gözden
geçirilebileceği, üzerine isnat edilen suçlamanın CMK 100/3-a-11 maddesindeki
suçlardan olması, şüphelinin kaçma ve delilleri karartma şüphesini uyandıracak
somut olgular bulunması, adli kontrol tedbirlerinin bu aşamada yeterli
olmayacağı gözetilerek şüpheli Mesut Kaçmaz'ın CMK 100 ve devamı maddeleri
uyarınca tutuklanmasına ... karar verildi."
15. Başvurucu tutuklama kararına 22/10/2017 tarihinde
itiraz etmiştir.
16. Başsavcılık 18/10/2017 tarihli iddianame ile başvurucunun
terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza
mahkemesinde kamu davası açmıştır.
17. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY'nin yapılanmasına ve
faaliyetlerine ilişkin açıklamalar yapılmış, sonrasında başvurucuya yönelik
suçlama ve delillere yer verilmiştir. Başsavcılıkça başvurucunun FETÖ/PDY
hiyerarşisi içinde yer almak suretiyle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu
işlediği iddia edilmiştir. Bu bağlamda iddianamede başvurucunun;
- Hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma
yürütülen A.A. ile irtibatının bulunduğu belirtilerek bu kapsamda hâlen kaçak
olan A.A. ile 1/9/2015 tarihinde yaptığı yazışmada Bank Asya Afyon Şubesine ait
bir hesap numarasını vererek kurban talebinde bulunduğu,
- 2002 yılında Bank Asyada açtırdığı hesapta yapılan
incelemede 31/12/2013 tarihinde hesapta hiç para bulunmaz iken -örgüt lideri
Fetullah Gülen'in Bank Asyaya para yatırılması talimatından sonra- 24/12/2014
tarihinde ise 181.886,84 TL bulunduğu ve bu kapsamda hesap hareketleri
incelendiğinde kurban parası adı altında çok sayıda hesap hareketinin olduğu,
- Örgüt içi atama sistemi ile Bosna Hersek, Nijerya,
Senegal, Burkinofaso ve son olarak ilgili yabancı devlette -resmiyette öğretmen
olarak görevlendirilmesine rağmen- örgüt adına faaliyette bulunduğu,
- Devlet yetkililerince FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu
belirtilen ve ilgili yabancı devlette faaliyet gösteren Rumi Forum
isimli derneğe üye olduğunun belirlendiği,
- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü, ana çatısı
FETÖ/PDY olan soruşturma kapsamında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan
haklarında soruşturma yürütülen şüphelilerden Ş.A.T., C.U. ve A.B. ile telefon
görüşmelerinin bulunduğu ileri sürülmüştür.
18. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 27/10/2017
tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2018/281 sayılı
dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkeme 30/10/2017 tarihinde
yaptığı tensip incelemesi sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir.
19. Başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına dair karara
yaptığı itiraz, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 10/11/2017 tarihinde
kesin olarak reddedilmiştir.
20. Mahkeme 13/2/2018 tarihinde yaptığı ilk duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında suçlamaları kabul
etmemiştir. Mahkeme duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir.
21. Cumhuriyet savcısı 26/4/2018 tarihli duruşmada esasa
ilişkin mütalaasını sunmuştur. Mütalaanın ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Mesut Kaçmaz'ın FETÖ terör
örgütünün yapılanmasına mali yönden destek veren Bank Asya'da hesap açtırıp
örgüt adına gelir elde etmek amacıyla çok sayıda kurban parası toplamasına
ilişkin hesap hareketlerinin bulunduğu, terör örgütüyle irtibatlı Rumi Forum
isimli dernekte dernek adına faaliyette bulunduğu, 1999 yılından itibaren yurt
dışında çok fazla ülkede örgüt görevlendirmesiyle faaliyette bulunduğu hep
birlikte değerlendirildiğinde üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmakla eylemine
uyan 3713 sayılı yasanın 3 ve 5. Maddesi yollamasıyla TCK 314/2 maddesi
uyarınca cezalandırılmasına ... karar verilmesi kamu adına talep olunur."
22. Mahkeme 26/4/2018 tarihli duruşma sonunda
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş, söz konusu karara
başvurucunun yaptığı itiraz 14/5/2018 tarihinde İstanbul 1. Ağır Ceza
Mahkemesince reddedilmiştir.
23. Başvurucu anılan kararı 21/5/2018 tarihinde
öğrendiğini bildirmiştir.
24. Başvurucu 19/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Mahkeme 3/7/2018 tarihinde yaptığı duruşmada
başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme duruşma sonunda başvurucunun
tahliyesine ve hakkında yurt dışına çıkamama şeklinde adli kontrol tedbiri
uygulanmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Sanığınörgüt ile 1997 yılından 1-2
yıl sonra arkadaşı [İ.T.]
vasıtasıyla irtibat kurduğu, ilk olarak örgütün Bosna-Hersek'te bulunan Sema
Eğitim Kurumlarında öğretmen olarak göreve başladığı, böylece örgütle
tanıştığı, daha sonra Nijerya, Senegal, Burkinofaso ve en son ... [ilgili
yabancı devlette] resmiyette öğretmen olarak görev yaptığı, ancak fiiliyatta
ise örgüt adına faaliyette bulunduğu, Bosna-Hersek'ten sonraki görev yerlerinin
örgüt tarafından'tayin' şeklinde belirlendiği anlaşılmıştır.
Yine sanığın Burkino Faso'da
Uluslararası Horizon Koleji'nde Müdür Yardımcısı konumunda çalıştığı, son
olarak ... [ilgili
yabancı devlette] örgüte ait PAKTÜRK okullarında Müdür ve Halkla İlişkiler
Direktörü olarak görev yaptığı, yine bu dönemde örgütün ... [ilgili yabancı
devlet] yapılanmasıyla bağlantılı RUMİ FORUM isimli kuruluşta Halkla
İlişkilerde görev yaptığı, okullara ... [ilgili yabancı devlet]
hükümetince el konulduğu ve sanığın sınırdışı edildiği anlaşılmıştır.
Asya Katılım Bankası A.Ş.'de sanığın
24/6/2002 tarihinde açılan hesabının bulunduğu, bu hesapta 2013 yılı Aralık
ayında 155.904,37 TL para varken 2014 yılı Ocak ayında bu miktarın
180.538,11'ye yükseldiği, yine 2014 yılı Temmuz ayında ise hesapta 184.695,57
TL varken 2014 yılı Eylül ayında 258.190,01 TL'ye yükseltildiği, hesapların
artış tarihlerinin ise FETÖ örgüt liderinin Bank Asya'da bulunan hesaplardaki
paraların miktarının artırılması yönünde talimat verdiği tarihlerin hemen
sonrasına isabet ettiği, sanığın ise bu hesap artışlarını örgüt liderinin
talimatı doğrultusunda gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.
Ayrıca sanığın dosyada ayrıntıları
mevcut Bank Asya hesap hareketleri incelendiğinde,06.01.2006 ve 15.10.2015
tarihleri arasında çeşitli miktar ve açıklamalarla 'kurban parası' adı altında
kendi adına, eşi [M.K.]
adına ve üçüncü kişiler adına çok sayıda hesap hareketinin bulunduğu, 2014 yılı
içerisinde FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisaklı 'Kimse Yok mu Derneği'
açıklamalı çok sayıda bağış şeklinde hesap hareketinin bulunduğu, 15.05.2014 ve
27.05.2014 tarihlerinde '... [ilgili yabancı devletteki] grubu adına
Rumi Forum - Gazeteci ve Yazarlar Vakfı' açıklamalı iki adet hesap hareketinin
bulunduğu, sanığın örgüt içerisindeki yurtdışı özel okul müdürü konumu dikkate
alındığında belirtilen hesap hareketlerinin örgüte, örgütle iltisaklı vakıf ve
derneklere 'kurban, bağış vb.' adı altında gelir elde etme amacına matuf olduğu
anlaşılmıştır.
Ayrıca sanığın Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının yürüttüğü 2014/37666 sayılı ana çatı FETÖ soruşturması
kapsamında haklarında işlem yapılan şüphelilerden [Ş.A.T., C.U. ve A.B.] ile telefon
görüşmelerinin olduğu, yine sanığın emniyetteki ifadesinde bu şahıslarla bizzat
görüşmelerinin de olduğunu ikrar ettiği anlaşılmıştır."
26. Başvurucu, karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur.
27. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi
1/10/2019 tarihinde istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir.
28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla temyiz aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
29. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Mehmet
Sabri Şirin, B. No: 2016/10825, 12/2/2020, §§ 28-47; Mustafa Özterzi [GK],
B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48.
30. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Abdullah
Öcalan/Türkiye ([BD], B. No: 46221/99, 12/5/2005) kararında;
uygulanabilecek iade süreci izlenmeden, kanuna aykırı olarak başvurucunun
özgürlüğünden mahrum bırakıldığı şikâyetine ilişkin olarak esas alacağı
ilkeleri aşağıdaki şekilde belirlemiştir:
"83. Gözaltının 'kanunun öngördüğü
prosedüre' uygun olup olmadığını da içine alan gözaltının 'yasal' olup olmadığı
sorusu üzerinde, AİHS esasen ulusal hukuka atıfta bulunur ve ulusal hukukun
maddi ve usule ait kurallarına uyma zorunluluğu koyar. Bununla beraber, AİHS
ayrıca, özgürlük mahrumiyetinin 5. maddenin amacına, özellikle bireyleri
keyfilikten korumaya uymasını gerektirmektedir. Burada tehlikede bulunan
yalnızca 'özgürlük hakkı' değil, aynı zamanda 'kişinin güvenlik hakkıdır'
(bkz., diğer kararlar arasında, Bozano, yukarıda kayıtlı, s. 23, § 54; ve
Wassink / Hollanda, 27 Eylül 1990 tarihli karar, A Serisi no. 185-A, s. 11, §
24).
84. İç hukuku yorumlamak ve uygulamak en
başta ulusal makamların, özellikle de mahkemelerin görevidir. Bununla beraber,
5 § 1 maddesi uyarınca, iç hukuka uymamakla AİHS ihlal edildiği için, AİHM bu
kanuna uyulup uyulmadığını gözden geçirmek için belli bir yetki kullanabilir ve
kullanmalıdır (bkz. Benham / Đngiltere, 10 Haziran 1996 tarihli karar,
Hüküm ve Karar Raporları 1996-III, s. 753, § 41; ve Bouamar / Belçika, 29 Subat
1988 tarihli karar, A Serisi no. 129, s. 21, § 49).
85. Bir Devletin yetkililerinin bir
diğer Devletin topraklarında bu Devletin onayı olmadan gerçeklestirdikleri
yakalama, 5 § 1 maddesi uyarınca, ilgili kisinin bireysel güvenlik haklarını
etkilemektedir (bkz., aynı etkiye iliskin Stocké / Almanya, 12 Ekim 1989, A
Serisi no. 199, Komisyon görüsü, s. 24, § 167).
86. AİHS, iade anlasmaları ya da
sınırdısı etme konuları çerçevesinde, AİHS’de tanınan özel haklara müdahale
etmemesi kosuluyla kaçak suçluları adaletin önüne çıkarabilmek için yapılan
Devletler arası isbirliğini engellemez (bkz. Stocké, yukarıda kayıtlı Komisyon
görüsü, s. 24-25, § 169).
87. Biri AİHS’ye taraf olan, diğeri
olmayan Devletler arasındaki iade anlaşmalarıyla ilgili olarak, bir iade
anlaşmasının koymuş olduğu kurallar ya da, böyle bir anlaşmanın olmaması
durumunda, ilgili Devletler arasındaki işbirliği de, AİHM’ye şikayet edilmesine
neden olan yakalanmanın yasal olup olmadığına karar vermede gözönüne alınması
gereken ilgili faktörlerdendir. Devletler arasındaki işbirliği sonucu bir
kaçağın teslim edilmesi, tek basına yakalamayı kanuna aykırı kılmamakta ya da
bu nedenle 5. madde çerçevesinde bir soruna yol açmamaktadır (bkz. Freda /
Đtalya, no. 8916/80, 7 Ekim 1980 tarihli Komisyon kararı, DR 21, s. 250;
Klaus Altmann (Barbie) / Fransa, no.10689/83, 4 Temmuz 1984 tarihli Komisyon
kararı, DR 37, s. 225; Luc Reinette/ Fransa, no. 14009/88, 2 Ekim 1989 tarihli
Komisyon kararı, DR 63, s. 189).
88. AİHS’nin tamamında var olan,
toplumun genel çıkarına ilişkin talepler ile bireyin temel haklarının
korunmasına iliskin gereklilikler arasında adil bir denge kurma arayışıdır.
Dünyadaki dolaşım daha kolay hale geldikçe ve suç daha geniş çaplı bir
uluslararası boyut aldıkça, yurtdışına kaçan şüphelilerin adalete teslim
edilmesi, giderek bütün ulusların çıkarına olmaya başlamıştır. Bunun tersine,
kaçaklar için güvenli sığınaklar tesis etmek, yalnızca korunan kişiyi
barındırma zorunluluğu bulunan Devlet için tehlike oluşturmakla kalmayacak,
bunun yanısıra iade kurumunun temellerinin zayıflamasına da sebep olacaktır.
(bkz. Soering / Đngiltere, 7 Temmuz 1989 tarihli karar, A Serisi no. 161,
s. 35, § 89).
89. AİHS, iadenin sağlanabileceği
kosullara ya da iadenin sağlanmasından önce izlenecek prosedüre iliskin hiçbir
hüküm içermemektedir. İlgili Devletler arasındaki işbirliğinin sonucu olmuş ve
kaçağın yakalanmasına ilişkin emrin yasal temelinin, kaçağın menşe Devletinin
yetkilileri tarafından çıkarılan bir tutuklama emri olması sağlanmışsa,
sıradışı bir iade bile AİHS’ye aykırı olarak değerlendirilmemektedir (bkz.
Illich Ramirez Sánchez, yukarıda kayıtlı, s. 155).
90. Yakalamanın, kaçağın sığınmacı
olarak bulunduğu Devletin kanunlarına aykırılık oluşturup oluşturmadığı dikkate
alınmaksızın -bu, sadece ev sahibi Devletin AİHS’ye taraf olması halinde AİHM
tarafından incelenecek bir husustur- AİHM, basvuranın gönderildiği Devletin
yetkililerinin ev sahibi Devletin egemenliğine aykırı sekilde ve dolayısıyla
uluslararası hukuka ters düşen bir biçimde, kendi toprakları dışında hareket
ettiklerine dair, birbiriyle tutarlı çıkarımlardan oluşan kanıta ihtiyaç
duymaktadır (bkz., mutatis mutandis, Stocké / Almanya, 19 Mart 1991 tarihli
karar, A Serisi, no. 199, s. 19, § 54). Ancak bundan sonra ev sahibi Devletin
egemenliğine ve uluslararası hukuka uygun hareket edildiğini ispat külfeti,
savunmacı Hükümet’e ait olacaktır. Bununla beraber, Daire’nin ileri sürmüş
olduğu üzere (12 Mart 2003 tarihli karar, § 92), bu noktada basvurandan 'her
türlü makul süpheden uzak' bir kanıt göstermesi istenmemektedir."
31. AİHM yukarıda yer verilen ilkeler ışığında yaptığı
incelemede ise başvuranın Nairobi Havaalanı'nın uluslararası sahasında Türk
güvenlik kuvvetleri mensupları tarafından yakalandığına değinerek söz konusu
olayda Türkiye'nin yetkisini kendi ülkesi sınırları dışında kullanmış olmasına
rağmen başvuranın -Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 1. maddesinin
kapsamı doğrultusunda- Türk yetkilileri tarafından Türkiye'ye dönmeye fiziksel
olarak zorlandığı ve yakalanmasını takiben dönüşünde Türk yetkililerinin yetki
ve kontrolü altında bulunduğunun kabul edilmesi gerektiğini söylemiştir (Öcalan/Türkiye,
§ 91)
32. AİHM yakalamanın Türk iç hukukuna uyup uymadığı ile
ilgili olarak başvuranın yakalanması için Türk ceza mahkemeleri tarafından yedi
tutuklama emrinin ve İnterpol tarafından bir arama bülteninin çıkarıldığını
belirterek belgelerin her birinde başvuranın Türk Ceza Kanunu uyarınca cezai
suçlarla, özellikle devletin toprak bütünlüğünü bozmak için silahlı örgüt
kurmakla ve yaşam kaybıyla sonuçlanan bir dizi terör eylemini kışkırtmakla
itham edildiğine, yakalanmasının ardından gözaltında tutulabileceği kanuni süre
sona erdiğinde bir mahkeme huzuruna çıkarıldığına, akabinde yargılandığına ve
mahkûm edildiğine vurgu yaparak başvuranın yakalanmasının ve gözaltına
alınmasının Türk mahkemeleri tarafından "bir suç işlediğine dair makul
bir şüphe üzerine yetkili bir yasal makam huzuruna getirme amacıyla"
çıkarılmış emirlere uygun olduğunu belirtmiştir (Öcalan/Türkiye, § 91).
33. AİHM nihai olarak başvuranın Türk yetkiler tarafından
yakalanması sürecinde Kenyalı yetkililerin Türk yetkililerle iş birliği
yaptığına da değinerek başvuranın yakalanması ve gözaltına alınmasının
Sözleşme'nin 5. maddesinin birinci fıkrasının amaçları dâhilinde, hukukun
öngördüğü usul ile uyumlu olduğu, dolayısıyla anılan hükmün ihlalinin söz
konusu olmadığı sonucuna varmıştır (Öcalan/Türkiye, §§ 93-99).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
34. Mahkemenin 4/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yakalama ve
Gözaltına Almanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. İlgili
Yabancı Devlet Görevlileri Tarafından Gözaltına Alınma Yönünden
a. Başvurucunun
İddiaları
35. Başvurucu, ilgili yabancı devlet yetkilileri
tarafından hakkında herhangi bir soruşturma açılmadan yakalanmasının ve on yedi
gün boyunca gözaltında tutulmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
formundakine benzer iddialarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
38. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru
hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Herkes, Anayasada güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216
sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa'da güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu
buna ek protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal
edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı
tanınmıştır. Dolayısıyla belirtilen bu hak ve özgürlüklerin kamu gücünü
kullanan organlar tarafından ihlal edildiğine ilişkin iddialar bireysel başvuru
yoluyla ileri sürülebilir. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesi kapsamında
başvurunun konusu kamu gücünün işlemleri, eylemleri ya da ihmalleridir. Kamu
gücünü kullanan organlar ise başta devlet tüzel kişiliği içinde yer alan yasama,
yürütme ve yargı organları ve bu organlara tabi olan merciler ile yerinden
yönetim kuruluşlarıdır (Ali Kemal Renklioğlu, B. No: 2012/171,
12/2/2013, § 15).
41. Anayasa'nın 148. ve 6216 sayılı Kanun'un 45.
maddeleri uyarınca işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle bireysel başvuruda
bulunulan kamu gücü faaliyeti Türkiye Cumhuriyeti devletine ait veya onun adına
kullanılmış olmalıdır. Bu anlamda ancak Türkiye Cumhuriyeti devletinin kamu
gücü kullanan organlarına atfedilebilir şekilde gerçekleşmiş temel hak ve özgürlük
ihlalleri bireysel başvuru konusu olabilir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin
yabancı devletlerin işlemleri aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceleme
yetkisi bulunmamaktadır (Ali Kemal Renklioğlu, § 17).
42. Anayasa Mahkemesi Ali Zeki Irmak (B. No: 2014/15990,
16/2/2017) kararında benzer şikâyetle ilgili olarak yaptığı incelemede "Başvurucunun
Fas Krallığı tarafından gerçekleştirilen eylem ve işlemler yönünden temel hak
ve özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaları, Türkiye Cumhuriyeti devletine
atfedilemez." şeklinde değerlendirme yaparak yer bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ali Zeki Irmak,
§ 67).
43. Somut olayda İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği
tarafından başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçlamasıyla 22/9/2016
tarihinde tutuklamaya yönelik yakalama kararı verilmiştir. Başvurucu, ilgili
yabancı devlet yetkililerince 27/9/2017 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış
ve İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında belirtildiğine göre
sınır dışı edilmesine karar verilmiştir. Başvurucu 13/10/2017 tarihinde Türk
yetkililere teslim edildikten sonra Türk yetkililerce uçakla Türkiye'ye
getirilmiştir.
44. Buna göre başvurucunun bireysel başvuruya konu olan
27/9/2017-13/10/2017 tarihleri arasında hürriyetinden yoksun bırakılması,
ilgili yabancı devlet yetkili makamlarınca yapılan işlemler sonucunda
gerçekleşmiştir. Başvurucunun ilgili yabancı devlet yetkilileri tarafından
gerçekleştirilen eylem ve işlemler yönünden temel hak ve özgürlüklerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddiaları Türkiye Cumhuriyeti devletine atfedilemez.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun yer bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti Görevlileri Tarafından Gözaltına Alınma Yönünden
a. Başvurucunun
İddiaları
46. Başvurucu, hakkında sınır dışı edilmesine ilişkin bir
karar olmadığı hâlde ve uluslararası suçluların iadesine dair prosedür
işletilmeden yakalanarak Türkiye'ye getirilmesi ve gözaltına alınması nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu
bu bağlamda suçluların iadesine dair prosedüre uyulmaması nedeniyle sonraki işlemlerin
de hukuka aykırı hâle geldiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
47. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde
öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu
olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631,
17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No:
2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
48. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı
sonrasında uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri
yönünden de bu sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan
Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan
(2), §§ 84-93).
49. Somut olayda başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan
kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
51. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın tutuklanmasına
karar verildiğini, tutuklama nedenlerinin somut gerekçelerle açıklanmadığını ve
kaçma şüphesinin olmadığını tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı
olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
52. Bakanlık görüşünde, öncelikle 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesinde düzenlenen tazminat davası açılmadan başvuru yapıldığından
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı
verilebileceği ileri sürülmüş; Anayasa Mahkemesi tarafından esastan inceleme
yapılacak olması durumunda ise tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin
ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın özel koşulları ile İstanbul Sulh Ceza Hâkimlikleri
tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu
yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.
53. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun
savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate
alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı
hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade
edilmiştir.
54. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru
formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
55. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
56. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik ... veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda
da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
57. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
58. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddiaları bakımından şikâyetinin özü,
tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
59. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa
Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla
ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
60. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında
yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde
ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
b. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
i. Genel
İlkeler
61. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi, §§
85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
62. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
63. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma
olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
64. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
65. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama
kararında, başvurucunun 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY
üyesi olduğuna dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu belirtilmiş ve başvurucu
yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların dosyada bulunduğu
sonucuna varılmıştır (bkz. § 14).
66. İddianamede ise hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan soruşturma yürütülen A.A. ile başvurucunun irtibatının bulunduğu
belirtilerek bu kapsamda hâlen kaçak olan A.A. ile 1/9/2015 tarihinde yaptığı
yazışmada Bank Asya Afyon Şubesine ait bir hesap numarası vererek kurban
talebinde bulunduğu, 2002 yılında Bank Asyada açtırdığı hesaba ilişkin inceleme
neticesinde -örgüt lideri Fetullah Gülen'in Bank Asyaya para yatırılması
talimatından sonra- hesabında kayda değer artışlar tespit edildiği belirtilerek
24/12/2014 tarihinde hesapta 181.886,84 TL bulunduğu ve bu kapsamda hesap
hareketleri incelendiğinde kurban parası adı altında çok sayıda hesap
hareketinin olduğu, örgüt içi atama sistemi ile Bosna Hersek, Nijerya, Senegal,
Burkinofaso ve son olarak ilgili yabancı devlette -resmiyette öğretmen olarak
görevlendirilmesine rağmen- örgüt adına faaliyette bulunduğu, devlet
yetkililerince FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu belirtilen ve ilgili yabancı
devlette faaliyet gösteren Rumi Forum isimli derneğe üye olduğunun
belirlendiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü, ana çatısı FETÖ/PDY
olan soruşturma kapsamında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan haklarında
soruşturma yürütülen şüphelilerden Ş.A.T., C.U. ve A.B. ile telefon görüşmeleri
yaptığı ileri sürülerek başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde yer aldığı iddia
edilmiştir (bkz. § 17).
67. Anayasa Mahkemesi kişinin suçla itham edilebilmesi
için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış
olmasının mutlaka gerekli olmadığını zira tutukluluğun amacının yürütülen
soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini
oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli
süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmek olduğunu, buna göre suç isnadına esas
teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının
sonraki aşamalarında tartışılacak ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların
aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerektiğini belirtmiştir (Mustafa Ali
Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 73; Mehmet Haberal, B. No:
2012/849, 4 /12/ 2013, § 71).
68. Anayasa Mahkemesi birçok kararında FETÖ/PDY'nin mali
kaynağını oluşturduğu ve örgüte bu yolla gelir sağladığı tespit edilen Bank
Asyaya örgüt liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine para yatırılmasının
(Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018 § 59, Ali Biray Erdoğan, B.
No: 2016/16189, 18/4/2018, § 40) soruşturma makamlarınca suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî
olmayacağı sonucuna varmıştır. Buna göre somut olayda soruşturma makamlarınca
ve tutuklama tedbirine karar veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan
başvurucunun talimat üzerine Bank Asyaya para yatırmasının veya para
yatırılmasına aracılık etmesi ya da para yatırılmasını sağlamasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
olarak kabul edilmesi temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez.
69. Ayrıca soruşturma makamlarınca, başvurucunun örgüt
içi atama sistemiyle değişik ülkelerde örgüt adına faaliyetler yürüttüğü ve
elde edilen telefon görüşme kayıtlarına göre örgütün üst düzey yöneticisi
olduğu belirtilen kişilerle irtibat hâlinde olduğu ve örgütsel faaliyetlere
ilişkin (örgüte finansman sağlanması yönünde) görüşmeler gerçekleştirdiği ileri
sürülmüştür (bkz. § 17). Bu bağlamda anılan olguların da FETÖ/PDY ile başvurucu
arasında örgütsel bir ilişki bulunduğuna -dolayısıyla başvurucunun suç
işlediğine- dair kuvvetli belirti olarak kabulü mümkündür. Nitekim Anayasa
Mahkemesi Didar Adak (B. No: 2017/13215, 10/3/2020, § 44) kararında
-Yargıtay kararlarına da atıf yaparak- başvurucunun örgütün yurt dışında
bulunan okullarında örgüt içi atama ile uzun yıllar görev yapmasının örgütsel
bir faaliyet olarak değerlendirilebileceği sonucuna varmıştır (benzer
yöndeki değerlendirmeler için ayrıca bkz. Hacı Karakurt, B. No:
2018/4064, 1/7/2020, § 49).
70. Sonuç olarak soruşturma makamlarınca, örgüt
yöneticilerinin çağrılarından sonra Bank Asyaya (başvurucunun miktar ve işlem
adedi itibarıyla sosyal ve ekonomik durumuyla orantılı olağan bankacılık işlemi
olarak açıklayamadığı) para yatırdığı veya yatırılmasına aracılık ettiği, örgüt
içi atama ile değişik ülkelerde örgüt adına faaliyet gösterdiği ve örgütün
üst düzey yöneticileri ile irtibatı bulunduğu belirtilen başvurucu yönünden
anılan olguların tutuklamanın hukukiliği bağlamında FETÖ/PDY ile
bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin
temelsiz ve keyfi olduğu söylenemez.
71. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve
kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan
tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi
gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar
gözardı edilmemelidir.
72. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin
örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz ettiği tehlike (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler
kapsamında ülke genelinde binlerce kişi tarafından icra edilen, suç
oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı
sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında
doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle
ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında
soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §
271; Selçuk Özdemir,§ 78).
73. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş
olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası
ittifaklarının bulunması bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi
tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük
ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler için Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir, § 79).
74. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı
terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 32) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak,
B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (bkz. § 32; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No:
2016/40170, 16/11/2017, § 148).
75. Somut olayda İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı
terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyetine, suçun 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında
olmasına, Kanun'da öngörülen suça ilişkin yaptırımın ağırlığına, delillerin
toplanmamış olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 14).
76. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul
3. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
77. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin
ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin
Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut
olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
78. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe
girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların
kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi
yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve
teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
79. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı
söylenemeyecektir.
80. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
81. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve
19. maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuki olmadığına
ilişkin iddia yönünden ilgili yabancı devlet yetkilileri tarafından yakalama ve
gözaltına alınmanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın yer bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yakalama ve gözaltına almanın hukuki olmadığına
ilişkin iddia yönünden Türkiye Cumhuriyeti devleti görevlileri tarafından
gözaltına alınmanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun
yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 4/11/2020 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.