TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MESUT KAÇMAZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/18260)
Karar Tarihi: 4/11/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Fatih HATİPOĞLU
Başvurucu
Mesut KAÇMAZ
Vekili
Av. Ayşe Süeda ÜNAL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyet haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyet yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve adli yardım talebinin kabul edilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçlamasıyla 22/9/2016 tarihinde tutuklamaya yönelik yakalama kararı verilmiştir. Başvurucu, ilgili yabancı devlet yetkililerince 27/9/2017 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmıştır. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesinin başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararı gerekçesinde belirtildiğine göre ilgili yabancı devlet yetkililerince sınır dışı edilmesine karar verilen başvurucu 13/10/2017 tarihinde Türk yetkililere teslim edildikten sonra uçakla Türkiye'ye getirilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle yürütülen bir soruşturma kapsamında başvurucu 14/10/2017 tarihinde İstanbul Havalimanı'nda gözaltına alınmıştır.
11. Başvurucunun ilk ifadesi 14/10/2017 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünde alındıktan sonra başvurucu aynı tarihte Başsavcılığa sevkedilmiştir.
12. Başsavcılık aynı gün başvurucunun ifadesini almış ve başvurucuyu terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle İstanbul Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
13. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) aynı tarihte başvurucunun sorgusunu yapmıştır. Sorgu esnasında İstanbul Barosu tarafından görevlendirilen müdafi de hazır bulunmuştur. Başvurucunun sorgudaki ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ...tüm hayatım boyunca eğitim ile meşgul oldum, bu terör örgütünün bu kadar canice hareket edeceğini düşünemedim, işin bize görünen yönü eğitimdi, 15 Temmuz sonrası gördüğüm kadarıyla bu örgütün tamamen okul açmasının amacı kendine eleman devşirme imiş, ben hayatım boyunca Türk kültürünü tanıtmaya ve öğretmeye adadım, bu örgütün Türkçe öğretme nedeni ... [Fetullah Gülen] isimli teröristin kitaplarının okunması, kasetlerinin dinletilmesi içinmiş, okullarda özellikle lise kısmında rehberlik adı altında gruplar oluşturuluyor ve Türkçe'nin hızlı öğretilmesi ve görsel bilgilerin izlenerek ve dinlenerek bu şekilde örgüte bir kazanım amaçlanıyor, her okuldan sorumlu bir rehber öğretmen mevcuttur ve bu öğretmen de diğer lise sınıflarına ait konuşulacak konuları belirlemekte ve sınıf rehberlerine konu olarak aktarılmaktadır, sistem bu şekilde işliyor ve her okulun mutlaka bir yurdu vardır ve rehberlik hizmetleri okul saatinden sonra planlanarak yapılmaktadır, bu bahsettiğim yurtdışı okullar içindir, ben 2001-2002 yılları arası haricinde yurtiçinde hiç bulunmadım, yurtiçi yapılanması ile ilgili bilgim yoktur, bulunduğum ülkelerdeki kişilerin bilgilerini ifadelerimde belirttim, rehber öğretmenler ile ilgili bilgileri emniyet ifademde vermiştim, telefonum ile ilgili inceleme yapıldıktan sonra çağrıldığımda daha detaylı bilgiler vereceğim, .. [ilgili yabancı devletteki] genel rehberin ismi [M.E.dir], kendisi halen ... [ilgili yabancı devlette] bulunmaktadır, telefonum incelendikten sonra ... [ilgili yabancı devlet] yapılanması ile ilgili tekrar ifade vermek istiyorum, 11 yıldır ... [ilgili yabancı devlette] kalıyorum, ayrıca örgütün dialog yapılanması bulunmaktadır, bu yapılanmaya ilişkin bilgileri de paylaşmak istiyorum, benim [Fetullah Gülen] ile hayatım boyunca hiçbir görüşmem ve fiili temasım olmadı, bir kez Birleşmiş Milletler konferansı için davetli olmam nedeniyle Amerika'ya gittim, [Fetullah Gülen'i] ziyaret talebinde bulundum ancak kabul edilmedi, örgütün tepesinde [Fetullah Gülen] vardır, onun altında 13-14 kişilik bir karar mercii vardır, diğer ülkeler ile ilgili kararlar bu 13-14 kişilik heyet tarafından veriliyor, bu kişiler Doktor [A.], [M.Y.], [A.K.], [Ş.A.T.] bildiğim kişilerdir, [C.U.] isimli kişi de vardı ancak kendisi geçen yıl vefat etti, bu heyet içinde [U.] isimli biri daha vardır ancak soyadını bilmiyorum, tüm ülkelerdeki tayin atama işlerine bu [U.] isimli kişi bakmaktadır...
... [Başvurucu, birçok ülkede örgüt adına faaliyet gösteren kişilerin bilgilerini vermiştir.]
...örgütün gizli bir haberleşme programı vardır, yeni bir programdır, Candy Crush isimli bir oyun üzerinde görüntü o olup şifre soran bir program vardır, bu yenidir, bu program 2017 yılı itibariyle darbeden sonra örgüt tarafından kullanılan bir programdır, bu programı bana yükleyen kişi [M.Y.dir.], ben önceki programları bylock vb hiç kullanmadım, yönetici pozisyonunda olmadığım için bana bu programları vermediler, sadece bahsettiğim programı kullandım, burada da uluslararası basında çıkan haberler genelde paylaşılıyordu, örgüt tarafından hiyerarşik yapı yönlendirme notları da paylaşılıyordu, bu program üzerinden örgüt üyelerine talimatlar verilmektedir, şu gazeteci ile görüşün vb talimatlar veriliyordu, bu program halen etkindir, kaynağını bilmiyorum, bu haberleşme üzerinden 4-5 isimle görüşüyordum, bunlar [M.E.], [S.E.] [ ve E.] isimli soyadını bilmediğim bir kişi, [Z.] isimli soyadını bilmediğim bir kişi ve [M.Y.] vardı, bu kişiler şu an ... [ilgili yabancı devlettedir.]. ... [ilgili yabancı devlet] okulları 2016 Kasım itibariyle bizden devraldı, bizi de yönetimden çıkardı, öğretmen kadrosunun iş akitlerini feshettiler, biz durumun düzelmesini bekliyorduk ancak Haziran 2017 tarihinde ayrılmayı ve ülkeme dönmeyi düşündüm, pişmanlık yasasını duyup yararlanmak istedim, korktuğum ve işkenceye maruz kalacağımı düşündüğüm için gelemedim, Amerika vizesi aldım ve oradan Kanada'ya kaçmak ve Montreal'e yerleşmek istedim, ancak param olmadığı için gidemedim, örgütten bu şekilde uzaklaşmak istiyordum, örgüt bir yıldır bize yardım yapmıyor, en son maaşımızı Kasım 2016 tarihinde aldık, okula el konulduktan sonra bize maaş ödenmedi, sadece Pak-Türk okulları bize resmi olarak tazminatlarımızı ödedi, aracımı ve ev eşyalarımı satarak yaşamaya çalıştım, örgüt elemanlarından ülkemize dönmek isteyenler vardır ancak bir çoğunun tutuklanma ve işkenceye maruz kalma korkusu vardır, bu nedenle çekinmektedirler, Aralık 2013 tarihinde banka hesabımda para yokken 2014 yılında bir yükselme olmuş, ben bu hesabı 2002 yılında açtım ve tüm birikimi oraya koydum, katkı hesabına paramı değerlendirme amacıyla koydum, benim hem euro hem dolar hem de altın hesabım vardı, bu nedenle TL hesabında değişimler olmuştur, bu hesaba paralarımı aktarıyordum, FETÖ/PDY örgüt liderinin emriyle yatırdığım para değildir, kendi paramdır, tapeler ile ilgili beyanda bulundum, [H.Ö.] bana göndermiş ancak bunun ne olduğu soruluyor ancak böyle bir şey olmadı, [H.Ö.nün] çocuğu benim bulunduğum yerde okuyordu, ben kendisine çocuğuna ulaştırmak amacıyla bana para gönderebileceğini söyledim, tapelerde ismi geçen [N.] isimli bayanın örgütle bir ilgisi yoktur, kendisi hattattır, kendisi eşimin arkadaşının arkadaşı olması nedeniyle tanıştık, bana hat yazısı yazmasını istemiştim, ben örgütün bu kadar canavarca bir yapıya dönüşeceğini öngörmemiştim, son derece pişmanım, Allah bu fetö örgütünün belasını versin, ülkeyi perişan ettiler, mahvettiler, benim ismim sadece 5/5/2008 yılında New York Times'da okullar ile ilgili yapılan bir haberde geçmektedir...
...2014 yılında İngilizce üzerine yüksek lisansımı tamamladım, şu an da doktora öğrencisiyim, son derece pişmanım, etkin pişmanlıktan ve adli kontrol hükümlerinden yararlanmak istiyorum, iki çocuğum vardır, paramız yoktur, telefonlarım ile ilgili araştırma bitince isimlerle ilgili tekrar gelip detaylı bilgi vereceğim, hatırlamadığım konular da vardır, bunlarla ilgili izahat yapacağım, üzerimde psikolojik baskı vardır, burada kalacak yerim yoktur, ben devletin şefkatli, adaletli ve merhametli olduğunu biliyorum, ben hiç kaçmadım, her yıl Türkiye'ye giriş çıkış yaptım, ülkeme karşı son derece duyarlı bir insanım ... aleyhime olan hususları kabul etmiyorum..."
14. Hâkimlik 16/10/2017 tarihinde başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin anlatımlarında ve dosyada mevcut bilgi ve belgelerde, şüphelinin üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı bulunması, her ne kadar şüpheli TCK'nun 221. maddesi kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğinden bahisle pişmanlığını beyan edip bir dizi bilgi vermiş ise de, şüpheli tarafından verilen bu bilgilerin teyite muhtaç olduğu, bu hususlar teyit edildikten sonra tutukluluk durumunun yeniden gözden geçirilebileceği, üzerine isnat edilen suçlamanın CMK 100/3-a-11 maddesindeki suçlardan olması, şüphelinin kaçma ve delilleri karartma şüphesini uyandıracak somut olgular bulunması, adli kontrol tedbirlerinin bu aşamada yeterli olmayacağı gözetilerek şüpheli Mesut Kaçmaz'ın CMK 100 ve devamı maddeleri uyarınca tutuklanmasına ... karar verildi."
15. Başvurucu tutuklama kararına 22/10/2017 tarihinde itiraz etmiştir.
16. Başsavcılık 18/10/2017 tarihli iddianame ile başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.
17. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY'nin yapılanmasına ve faaliyetlerine ilişkin açıklamalar yapılmış, sonrasında başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir. Başsavcılıkça başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer almak suretiyle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddia edilmiştir. Bu bağlamda iddianamede başvurucunun;
- Hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen A.A. ile irtibatının bulunduğu belirtilerek bu kapsamda hâlen kaçak olan A.A. ile 1/9/2015 tarihinde yaptığı yazışmada Bank Asya Afyon Şubesine ait bir hesap numarasını vererek kurban talebinde bulunduğu,
- 2002 yılında Bank Asyada açtırdığı hesapta yapılan incelemede 31/12/2013 tarihinde hesapta hiç para bulunmaz iken -örgüt lideri Fetullah Gülen'in Bank Asyaya para yatırılması talimatından sonra- 24/12/2014 tarihinde ise 181.886,84 TL bulunduğu ve bu kapsamda hesap hareketleri incelendiğinde kurban parası adı altında çok sayıda hesap hareketinin olduğu,
- Örgüt içi atama sistemi ile Bosna Hersek, Nijerya, Senegal, Burkinofaso ve son olarak ilgili yabancı devlette -resmiyette öğretmen olarak görevlendirilmesine rağmen- örgüt adına faaliyette bulunduğu,
- Devlet yetkililerince FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu belirtilen ve ilgili yabancı devlette faaliyet gösteren Rumi Forum isimli derneğe üye olduğunun belirlendiği,
- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü, ana çatısı FETÖ/PDY olan soruşturma kapsamında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan haklarında soruşturma yürütülen şüphelilerden Ş.A.T., C.U. ve A.B. ile telefon görüşmelerinin bulunduğu ileri sürülmüştür.
18. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 27/10/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2018/281 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkeme 30/10/2017 tarihinde yaptığı tensip incelemesi sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
19. Başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına dair karara yaptığı itiraz, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 10/11/2017 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
20. Mahkeme 13/2/2018 tarihinde yaptığı ilk duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında suçlamaları kabul etmemiştir. Mahkeme duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
21. Cumhuriyet savcısı 26/4/2018 tarihli duruşmada esasa ilişkin mütalaasını sunmuştur. Mütalaanın ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Mesut Kaçmaz'ın FETÖ terör örgütünün yapılanmasına mali yönden destek veren Bank Asya'da hesap açtırıp örgüt adına gelir elde etmek amacıyla çok sayıda kurban parası toplamasına ilişkin hesap hareketlerinin bulunduğu, terör örgütüyle irtibatlı Rumi Forum isimli dernekte dernek adına faaliyette bulunduğu, 1999 yılından itibaren yurt dışında çok fazla ülkede örgüt görevlendirmesiyle faaliyette bulunduğu hep birlikte değerlendirildiğinde üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmakla eylemine uyan 3713 sayılı yasanın 3 ve 5. Maddesi yollamasıyla TCK 314/2 maddesi uyarınca cezalandırılmasına ... karar verilmesi kamu adına talep olunur."
22. Mahkeme 26/4/2018 tarihli duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş, söz konusu karara başvurucunun yaptığı itiraz 14/5/2018 tarihinde İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir.
23. Başvurucu anılan kararı 21/5/2018 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
24. Başvurucu 19/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Mahkeme 3/7/2018 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme duruşma sonunda başvurucunun tahliyesine ve hakkında yurt dışına çıkamama şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Sanığınörgüt ile 1997 yılından 1-2 yıl sonra arkadaşı [İ.T.] vasıtasıyla irtibat kurduğu, ilk olarak örgütün Bosna-Hersek'te bulunan Sema Eğitim Kurumlarında öğretmen olarak göreve başladığı, böylece örgütle tanıştığı, daha sonra Nijerya, Senegal, Burkinofaso ve en son ... [ilgili yabancı devlette] resmiyette öğretmen olarak görev yaptığı, ancak fiiliyatta ise örgüt adına faaliyette bulunduğu, Bosna-Hersek'ten sonraki görev yerlerinin örgüt tarafından'tayin' şeklinde belirlendiği anlaşılmıştır.
Yine sanığın Burkino Faso'da Uluslararası Horizon Koleji'nde Müdür Yardımcısı konumunda çalıştığı, son olarak ... [ilgili yabancı devlette] örgüte ait PAKTÜRK okullarında Müdür ve Halkla İlişkiler Direktörü olarak görev yaptığı, yine bu dönemde örgütün ... [ilgili yabancı devlet] yapılanmasıyla bağlantılı RUMİ FORUM isimli kuruluşta Halkla İlişkilerde görev yaptığı, okullara ... [ilgili yabancı devlet] hükümetince el konulduğu ve sanığın sınırdışı edildiği anlaşılmıştır.
Asya Katılım Bankası A.Ş.'de sanığın 24/6/2002 tarihinde açılan hesabının bulunduğu, bu hesapta 2013 yılı Aralık ayında 155.904,37 TL para varken 2014 yılı Ocak ayında bu miktarın 180.538,11'ye yükseldiği, yine 2014 yılı Temmuz ayında ise hesapta 184.695,57 TL varken 2014 yılı Eylül ayında 258.190,01 TL'ye yükseltildiği, hesapların artış tarihlerinin ise FETÖ örgüt liderinin Bank Asya'da bulunan hesaplardaki paraların miktarının artırılması yönünde talimat verdiği tarihlerin hemen sonrasına isabet ettiği, sanığın ise bu hesap artışlarını örgüt liderinin talimatı doğrultusunda gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.
Ayrıca sanığın dosyada ayrıntıları mevcut Bank Asya hesap hareketleri incelendiğinde,06.01.2006 ve 15.10.2015 tarihleri arasında çeşitli miktar ve açıklamalarla 'kurban parası' adı altında kendi adına, eşi [M.K.] adına ve üçüncü kişiler adına çok sayıda hesap hareketinin bulunduğu, 2014 yılı içerisinde FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisaklı 'Kimse Yok mu Derneği' açıklamalı çok sayıda bağış şeklinde hesap hareketinin bulunduğu, 15.05.2014 ve 27.05.2014 tarihlerinde '... [ilgili yabancı devletteki] grubu adına Rumi Forum - Gazeteci ve Yazarlar Vakfı' açıklamalı iki adet hesap hareketinin bulunduğu, sanığın örgüt içerisindeki yurtdışı özel okul müdürü konumu dikkate alındığında belirtilen hesap hareketlerinin örgüte, örgütle iltisaklı vakıf ve derneklere 'kurban, bağış vb.' adı altında gelir elde etme amacına matuf olduğu anlaşılmıştır.
Ayrıca sanığın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü 2014/37666 sayılı ana çatı FETÖ soruşturması kapsamında haklarında işlem yapılan şüphelilerden [Ş.A.T., C.U. ve A.B.] ile telefon görüşmelerinin olduğu, yine sanığın emniyetteki ifadesinde bu şahıslarla bizzat görüşmelerinin de olduğunu ikrar ettiği anlaşılmıştır."
26. Başvurucu, karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur.
27. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi 1/10/2019 tarihinde istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir.
28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Mehmet Sabri Şirin, B. No: 2016/10825, 12/2/2020, §§ 28-47; Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48.
30. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Abdullah Öcalan/Türkiye ([BD], B. No: 46221/99, 12/5/2005) kararında; uygulanabilecek iade süreci izlenmeden, kanuna aykırı olarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı şikâyetine ilişkin olarak esas alacağı ilkeleri aşağıdaki şekilde belirlemiştir:
"83. Gözaltının 'kanunun öngördüğü prosedüre' uygun olup olmadığını da içine alan gözaltının 'yasal' olup olmadığı sorusu üzerinde, AİHS esasen ulusal hukuka atıfta bulunur ve ulusal hukukun maddi ve usule ait kurallarına uyma zorunluluğu koyar. Bununla beraber, AİHS ayrıca, özgürlük mahrumiyetinin 5. maddenin amacına, özellikle bireyleri keyfilikten korumaya uymasını gerektirmektedir. Burada tehlikede bulunan yalnızca 'özgürlük hakkı' değil, aynı zamanda 'kişinin güvenlik hakkıdır' (bkz., diğer kararlar arasında, Bozano, yukarıda kayıtlı, s. 23, § 54; ve Wassink / Hollanda, 27 Eylül 1990 tarihli karar, A Serisi no. 185-A, s. 11, § 24).
84. İç hukuku yorumlamak ve uygulamak en başta ulusal makamların, özellikle de mahkemelerin görevidir. Bununla beraber, 5 § 1 maddesi uyarınca, iç hukuka uymamakla AİHS ihlal edildiği için, AİHM bu kanuna uyulup uyulmadığını gözden geçirmek için belli bir yetki kullanabilir ve kullanmalıdır (bkz. Benham / Đngiltere, 10 Haziran 1996 tarihli karar, Hüküm ve Karar Raporları 1996-III, s. 753, § 41; ve Bouamar / Belçika, 29 Subat 1988 tarihli karar, A Serisi no. 129, s. 21, § 49).
85. Bir Devletin yetkililerinin bir diğer Devletin topraklarında bu Devletin onayı olmadan gerçeklestirdikleri yakalama, 5 § 1 maddesi uyarınca, ilgili kisinin bireysel güvenlik haklarını etkilemektedir (bkz., aynı etkiye iliskin Stocké / Almanya, 12 Ekim 1989, A Serisi no. 199, Komisyon görüsü, s. 24, § 167).
86. AİHS, iade anlasmaları ya da sınırdısı etme konuları çerçevesinde, AİHS’de tanınan özel haklara müdahale etmemesi kosuluyla kaçak suçluları adaletin önüne çıkarabilmek için yapılan Devletler arası isbirliğini engellemez (bkz. Stocké, yukarıda kayıtlı Komisyon görüsü, s. 24-25, § 169).
87. Biri AİHS’ye taraf olan, diğeri olmayan Devletler arasındaki iade anlaşmalarıyla ilgili olarak, bir iade anlaşmasının koymuş olduğu kurallar ya da, böyle bir anlaşmanın olmaması durumunda, ilgili Devletler arasındaki işbirliği de, AİHM’ye şikayet edilmesine neden olan yakalanmanın yasal olup olmadığına karar vermede gözönüne alınması gereken ilgili faktörlerdendir. Devletler arasındaki işbirliği sonucu bir kaçağın teslim edilmesi, tek basına yakalamayı kanuna aykırı kılmamakta ya da bu nedenle 5. madde çerçevesinde bir soruna yol açmamaktadır (bkz. Freda / Đtalya, no. 8916/80, 7 Ekim 1980 tarihli Komisyon kararı, DR 21, s. 250; Klaus Altmann (Barbie) / Fransa, no.10689/83, 4 Temmuz 1984 tarihli Komisyon kararı, DR 37, s. 225; Luc Reinette/ Fransa, no. 14009/88, 2 Ekim 1989 tarihli Komisyon kararı, DR 63, s. 189).
88. AİHS’nin tamamında var olan, toplumun genel çıkarına ilişkin talepler ile bireyin temel haklarının korunmasına iliskin gereklilikler arasında adil bir denge kurma arayışıdır. Dünyadaki dolaşım daha kolay hale geldikçe ve suç daha geniş çaplı bir uluslararası boyut aldıkça, yurtdışına kaçan şüphelilerin adalete teslim edilmesi, giderek bütün ulusların çıkarına olmaya başlamıştır. Bunun tersine, kaçaklar için güvenli sığınaklar tesis etmek, yalnızca korunan kişiyi barındırma zorunluluğu bulunan Devlet için tehlike oluşturmakla kalmayacak, bunun yanısıra iade kurumunun temellerinin zayıflamasına da sebep olacaktır. (bkz. Soering / Đngiltere, 7 Temmuz 1989 tarihli karar, A Serisi no. 161, s. 35, § 89).
89. AİHS, iadenin sağlanabileceği kosullara ya da iadenin sağlanmasından önce izlenecek prosedüre iliskin hiçbir hüküm içermemektedir. İlgili Devletler arasındaki işbirliğinin sonucu olmuş ve kaçağın yakalanmasına ilişkin emrin yasal temelinin, kaçağın menşe Devletinin yetkilileri tarafından çıkarılan bir tutuklama emri olması sağlanmışsa, sıradışı bir iade bile AİHS’ye aykırı olarak değerlendirilmemektedir (bkz. Illich Ramirez Sánchez, yukarıda kayıtlı, s. 155).
90. Yakalamanın, kaçağın sığınmacı olarak bulunduğu Devletin kanunlarına aykırılık oluşturup oluşturmadığı dikkate alınmaksızın -bu, sadece ev sahibi Devletin AİHS’ye taraf olması halinde AİHM tarafından incelenecek bir husustur- AİHM, basvuranın gönderildiği Devletin yetkililerinin ev sahibi Devletin egemenliğine aykırı sekilde ve dolayısıyla uluslararası hukuka ters düşen bir biçimde, kendi toprakları dışında hareket ettiklerine dair, birbiriyle tutarlı çıkarımlardan oluşan kanıta ihtiyaç duymaktadır (bkz., mutatis mutandis, Stocké / Almanya, 19 Mart 1991 tarihli karar, A Serisi, no. 199, s. 19, § 54). Ancak bundan sonra ev sahibi Devletin egemenliğine ve uluslararası hukuka uygun hareket edildiğini ispat külfeti, savunmacı Hükümet’e ait olacaktır. Bununla beraber, Daire’nin ileri sürmüş olduğu üzere (12 Mart 2003 tarihli karar, § 92), bu noktada basvurandan 'her türlü makul süpheden uzak' bir kanıt göstermesi istenmemektedir."
31. AİHM yukarıda yer verilen ilkeler ışığında yaptığı incelemede ise başvuranın Nairobi Havaalanı'nın uluslararası sahasında Türk güvenlik kuvvetleri mensupları tarafından yakalandığına değinerek söz konusu olayda Türkiye'nin yetkisini kendi ülkesi sınırları dışında kullanmış olmasına rağmen başvuranın -Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 1. maddesinin kapsamı doğrultusunda- Türk yetkilileri tarafından Türkiye'ye dönmeye fiziksel olarak zorlandığı ve yakalanmasını takiben dönüşünde Türk yetkililerinin yetki ve kontrolü altında bulunduğunun kabul edilmesi gerektiğini söylemiştir (Öcalan/Türkiye, § 91)
32. AİHM yakalamanın Türk iç hukukuna uyup uymadığı ile ilgili olarak başvuranın yakalanması için Türk ceza mahkemeleri tarafından yedi tutuklama emrinin ve İnterpol tarafından bir arama bülteninin çıkarıldığını belirterek belgelerin her birinde başvuranın Türk Ceza Kanunu uyarınca cezai suçlarla, özellikle devletin toprak bütünlüğünü bozmak için silahlı örgüt kurmakla ve yaşam kaybıyla sonuçlanan bir dizi terör eylemini kışkırtmakla itham edildiğine, yakalanmasının ardından gözaltında tutulabileceği kanuni süre sona erdiğinde bir mahkeme huzuruna çıkarıldığına, akabinde yargılandığına ve mahkûm edildiğine vurgu yaparak başvuranın yakalanmasının ve gözaltına alınmasının Türk mahkemeleri tarafından "bir suç işlediğine dair makul bir şüphe üzerine yetkili bir yasal makam huzuruna getirme amacıyla" çıkarılmış emirlere uygun olduğunu belirtmiştir (Öcalan/Türkiye, § 91).
33. AİHM nihai olarak başvuranın Türk yetkiler tarafından yakalanması sürecinde Kenyalı yetkililerin Türk yetkililerle iş birliği yaptığına da değinerek başvuranın yakalanması ve gözaltına alınmasının Sözleşme'nin 5. maddesinin birinci fıkrasının amaçları dâhilinde, hukukun öngördüğü usul ile uyumlu olduğu, dolayısıyla anılan hükmün ihlalinin söz konusu olmadığı sonucuna varmıştır (Öcalan/Türkiye, §§ 93-99).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 4/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yakalama ve Gözaltına Almanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. İlgili Yabancı Devlet Görevlileri Tarafından Gözaltına Alınma Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu, ilgili yabancı devlet yetkilileri tarafından hakkında herhangi bir soruşturma açılmadan yakalanmasının ve on yedi gün boyunca gözaltında tutulmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru formundakine benzer iddialarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
38. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu buna ek protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla belirtilen bu hak ve özgürlüklerin kamu gücünü kullanan organlar tarafından ihlal edildiğine ilişkin iddialar bireysel başvuru yoluyla ileri sürülebilir. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesi kapsamında başvurunun konusu kamu gücünün işlemleri, eylemleri ya da ihmalleridir. Kamu gücünü kullanan organlar ise başta devlet tüzel kişiliği içinde yer alan yasama, yürütme ve yargı organları ve bu organlara tabi olan merciler ile yerinden yönetim kuruluşlarıdır (Ali Kemal Renklioğlu, B. No: 2012/171, 12/2/2013, § 15).
41. Anayasa'nın 148. ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddeleri uyarınca işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle bireysel başvuruda bulunulan kamu gücü faaliyeti Türkiye Cumhuriyeti devletine ait veya onun adına kullanılmış olmalıdır. Bu anlamda ancak Türkiye Cumhuriyeti devletinin kamu gücü kullanan organlarına atfedilebilir şekilde gerçekleşmiş temel hak ve özgürlük ihlalleri bireysel başvuru konusu olabilir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin yabancı devletlerin işlemleri aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceleme yetkisi bulunmamaktadır (Ali Kemal Renklioğlu, § 17).
42. Anayasa Mahkemesi Ali Zeki Irmak (B. No: 2014/15990, 16/2/2017) kararında benzer şikâyetle ilgili olarak yaptığı incelemede "Başvurucunun Fas Krallığı tarafından gerçekleştirilen eylem ve işlemler yönünden temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaları, Türkiye Cumhuriyeti devletine atfedilemez." şeklinde değerlendirme yaparak yer bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ali Zeki Irmak, § 67).
43. Somut olayda İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçlamasıyla 22/9/2016 tarihinde tutuklamaya yönelik yakalama kararı verilmiştir. Başvurucu, ilgili yabancı devlet yetkililerince 27/9/2017 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış ve İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında belirtildiğine göre sınır dışı edilmesine karar verilmiştir. Başvurucu 13/10/2017 tarihinde Türk yetkililere teslim edildikten sonra Türk yetkililerce uçakla Türkiye'ye getirilmiştir.
44. Buna göre başvurucunun bireysel başvuruya konu olan 27/9/2017-13/10/2017 tarihleri arasında hürriyetinden yoksun bırakılması, ilgili yabancı devlet yetkili makamlarınca yapılan işlemler sonucunda gerçekleşmiştir. Başvurucunun ilgili yabancı devlet yetkilileri tarafından gerçekleştirilen eylem ve işlemler yönünden temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaları Türkiye Cumhuriyeti devletine atfedilemez.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun yer bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Görevlileri Tarafından Gözaltına Alınma Yönünden
46. Başvurucu, hakkında sınır dışı edilmesine ilişkin bir karar olmadığı hâlde ve uluslararası suçluların iadesine dair prosedür işletilmeden yakalanarak Türkiye'ye getirilmesi ve gözaltına alınması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu bu bağlamda suçluların iadesine dair prosedüre uyulmaması nedeniyle sonraki işlemlerin de hukuka aykırı hâle geldiğini ileri sürmüştür.
47. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
48. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan (2), §§ 84-93).
49. Somut olayda başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
51. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama nedenlerinin somut gerekçelerle açıklanmadığını ve kaçma şüphesinin olmadığını tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Bakanlık görüşünde, öncelikle 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen tazminat davası açılmadan başvuru yapıldığından başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilebileceği ileri sürülmüş; Anayasa Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması durumunda ise tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile İstanbul Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.
53. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
54. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
55. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
56. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik ... veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
57. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
58. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddiaları bakımından şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Uygulanabilirlik Yönünden
59. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
60. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Genel İlkeler
61. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi, §§ 85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
62. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
63. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
64. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
65. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında, başvurucunun 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY üyesi olduğuna dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu belirtilmiş ve başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların dosyada bulunduğu sonucuna varılmıştır (bkz. § 14).
66. İddianamede ise hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen A.A. ile başvurucunun irtibatının bulunduğu belirtilerek bu kapsamda hâlen kaçak olan A.A. ile 1/9/2015 tarihinde yaptığı yazışmada Bank Asya Afyon Şubesine ait bir hesap numarası vererek kurban talebinde bulunduğu, 2002 yılında Bank Asyada açtırdığı hesaba ilişkin inceleme neticesinde -örgüt lideri Fetullah Gülen'in Bank Asyaya para yatırılması talimatından sonra- hesabında kayda değer artışlar tespit edildiği belirtilerek 24/12/2014 tarihinde hesapta 181.886,84 TL bulunduğu ve bu kapsamda hesap hareketleri incelendiğinde kurban parası adı altında çok sayıda hesap hareketinin olduğu, örgüt içi atama sistemi ile Bosna Hersek, Nijerya, Senegal, Burkinofaso ve son olarak ilgili yabancı devlette -resmiyette öğretmen olarak görevlendirilmesine rağmen- örgüt adına faaliyette bulunduğu, devlet yetkililerince FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu belirtilen ve ilgili yabancı devlette faaliyet gösteren Rumi Forum isimli derneğe üye olduğunun belirlendiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü, ana çatısı FETÖ/PDY olan soruşturma kapsamında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan haklarında soruşturma yürütülen şüphelilerden Ş.A.T., C.U. ve A.B. ile telefon görüşmeleri yaptığı ileri sürülerek başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde yer aldığı iddia edilmiştir (bkz. § 17).
67. Anayasa Mahkemesi kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olmasının mutlaka gerekli olmadığını zira tutukluluğun amacının yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmek olduğunu, buna göre suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerektiğini belirtmiştir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 73; Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4 /12/ 2013, § 71).
68. Anayasa Mahkemesi birçok kararında FETÖ/PDY'nin mali kaynağını oluşturduğu ve örgüte bu yolla gelir sağladığı tespit edilen Bank Asyaya örgüt liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine para yatırılmasının (Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018 § 59, Ali Biray Erdoğan, B. No: 2016/16189, 18/4/2018, § 40) soruşturma makamlarınca suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olmayacağı sonucuna varmıştır. Buna göre somut olayda soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun talimat üzerine Bank Asyaya para yatırmasının veya para yatırılmasına aracılık etmesi ya da para yatırılmasını sağlamasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez.
69. Ayrıca soruşturma makamlarınca, başvurucunun örgüt içi atama sistemiyle değişik ülkelerde örgüt adına faaliyetler yürüttüğü ve elde edilen telefon görüşme kayıtlarına göre örgütün üst düzey yöneticisi olduğu belirtilen kişilerle irtibat hâlinde olduğu ve örgütsel faaliyetlere ilişkin (örgüte finansman sağlanması yönünde) görüşmeler gerçekleştirdiği ileri sürülmüştür (bkz. § 17). Bu bağlamda anılan olguların da FETÖ/PDY ile başvurucu arasında örgütsel bir ilişki bulunduğuna -dolayısıyla başvurucunun suç işlediğine- dair kuvvetli belirti olarak kabulü mümkündür. Nitekim Anayasa Mahkemesi Didar Adak (B. No: 2017/13215, 10/3/2020, § 44) kararında -Yargıtay kararlarına da atıf yaparak- başvurucunun örgütün yurt dışında bulunan okullarında örgüt içi atama ile uzun yıllar görev yapmasının örgütsel bir faaliyet olarak değerlendirilebileceği sonucuna varmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için ayrıca bkz. Hacı Karakurt, B. No: 2018/4064, 1/7/2020, § 49).
70. Sonuç olarak soruşturma makamlarınca, örgüt yöneticilerinin çağrılarından sonra Bank Asyaya (başvurucunun miktar ve işlem adedi itibarıyla sosyal ve ekonomik durumuyla orantılı olağan bankacılık işlemi olarak açıklayamadığı) para yatırdığı veya yatırılmasına aracılık ettiği, örgüt içi atama ile değişik ülkelerde örgüt adına faaliyet gösterdiği ve örgütün üst düzey yöneticileri ile irtibatı bulunduğu belirtilen başvurucu yönünden anılan olguların tutuklamanın hukukiliği bağlamında FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfi olduğu söylenemez.
71. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
72. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir,§ 78).
73. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler için Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir, § 79).
74. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 32) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 32; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
75. Somut olayda İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyetine, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına, Kanun'da öngörülen suça ilişkin yaptırımın ağırlığına, delillerin toplanmamış olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 14).
76. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
77. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
78. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
79. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı söylenemeyecektir.
80. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
81. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuki olmadığına ilişkin iddia yönünden ilgili yabancı devlet yetkilileri tarafından yakalama ve gözaltına alınmanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın yer bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yakalama ve gözaltına almanın hukuki olmadığına ilişkin iddia yönünden Türkiye Cumhuriyeti devleti görevlileri tarafından gözaltına alınmanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 4/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.