TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KÜBRA SERTKAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/22373)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Tuğba TUNA IŞIK
|
Başvurucu
|
:
|
Kübra SERTKAYA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, disiplin cezasına yönelik itirazın idarece
zımnen reddi üzerine açılan davanın idari davaya konu olabilecek icrai bir
işlem bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 27/7/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuruya Konu Dava Süreci
6. Başvurucu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
(İdare) Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Kadın Hizmetleri daire başkanı olarak
görevini sürdürmekteyken hakkında yürütülen disiplin soruşturması sonucunda
17/6/2016 tarihinde uyarma disiplin cezası ile cezalandırılmıştır.
7. Başvurucu 21/6/2016 tarihinde İdare bünyesindeki
Merkez Disiplin Kuruluna uyarma cezasının kaldırılması talebiyle itiraz
etmiştir.
8. Başvurucu, itiraz başvurusuna cevap verilmemesi
sebebiyle başvurunun 20/8/2016 tarihinde zımnen reddedilmiş sayıldığı
gerekçesiyle 13/10/2016 tarihinde uyarma cezasının iptali talebiyle Ankara 15.
İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme 31/5/2017 tarihli kararı
ile davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar vermiştir.
9. Başvurucu, mahkeme kararına karşı Ankara Bölge İdare
Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesinde (Bölge İdare Mahkemesi) istinaf başvurusunda
bulunmuştur. Bölge İdare Mahkemesi 7/11/2017 tarihli kararıyla dava konusu
işlemin kesin ve yürütülebilir nitelikte bulunmaması sebebiyle reddedilmesi
gerektiğini belirterek istinaf talebinin kabulü ile dosyanın mahkemesine
iadesine karar vermiştir. İstinaf gerekçesinde, başvurucunun uyarma cezasına
yönelik 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 135.
maddesi gereğince yaptığı itirazın dava konusu işlemin kesin ve yürütülebilir
olma özelliğini ortadan kaldırdığı, idare tarafından başvurucunun itirazının
reddine karar verilmesi durumunda işlemin kesinleşeceği belirtilmiştir. Bölge
İdare Mahkemesi itirazın reddine ilişkin kararının başvurucuya tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açılabileceğini vurgulamıştır.
10. Mahkeme 15/2/2018 tarihli kararıyla Bölge İdare
Mahkemesi kararında belirtilen gerekçelerle dava konusu işlemin kesin ve
yürütülebilir bir işlem niteliğinde bulunmaması sebebiyle davanın reddine karar
vermiştir.
11. Başvurucunun Mahkemenin ret kararına karşı yaptığı
istinaf başvurusu Bölge İdare Mahkemesinin 31/5/2018 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
12. Nihai karar başvurucuya 28/6/2018 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu 27/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Üçüncü Kişi
M.A. Hakkındaki Yargılama Süreci
14. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü bünyesinde sosyal çalışmacı olarak görev yapan M.A., hakkında
yapılan disiplin soruşturması neticesinde kınama cezası ile cezalandırılmıştır.
M.A. işlemin iptali talebiyle Ankara 10. İdare Mahkemesinde (10. İdare
Mahkemesi) dava açmıştır.
15. 10. İdare Mahkemesi 7/11/2017 tarihli kararıyla dava
konusu disiplin işleminin iptaline karar vermiştir.
16. Anılan karara karşı davalı İdare tarafından dava
konusu disiplin cezasına itiraz edildiği ancak itirazın sonucu beklenmeden
davanın açıldığı, ortada kesinleşmiş bir disiplin cezasının bulunmadığı gerekçesiyle
Bölge İdare Mahkemesine istinaf başvurusunda bulunmuştur. Bölge İdare Mahkemesi
gerekçesinde M.A. tarafından disiplin cezasına karşı yapılan itirazın davanın
10. İdare Mahkemesi tarafından karar verilmesinden önce neticelendiğinden dava
konusu işlemin kesinleştiğini belirtmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili
Mevzuat
17. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun "Dilekçeler üzerine ilk inceleme" kenar başlıklı
14. maddesinin ilgili kısmı:
"...
3. Dilekçeler, ...:
d) İdari davaya konu olacak kesin ve
yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı,
...
Yönlerinden sırasıyla incelenir."
18. 2577 sayılı Kanun'un "İlk inceleme üzerine
verilecek karar" kenar başlıklı 15. maddesi (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"1. Danıştay veya idare ve vergi
mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna
aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
...
b) ... 3/d ve ... bentlerinde yazılı hallerde
davanın reddine,
...
Karar verilir."
19. 657 sayılı Kanun'un 135. maddesi şöyledir:
"Disiplin amirleri tarafından
verilen uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezalarına karşı disiplin kuruluna,
kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına karşı yüksek disiplin kuruluna
itiraz edilebilir.
İtirazda süre, kararın ilgiliye tebliği
tarihinden itibaren yedi gündür. Süresi içinde itiraz edilmeyen disiplin
cezaları kesinleşir.
İtiraz mercileri, itiraz dilekçesi ile
karar ve eklerinin kendilerine intikalinden itibaren otuz gün içinde
kararlarını vermek zorundadır.
İtirazın kabulü hâlinde, disiplin
amirleri kararı gözden geçirerek verilen cezayı hafifletebilir veya tamamen
kaldırabilirler.
Disiplin cezalarına karşı idari yargı
yoluna başvurulabilir."
2. Danıştay
İçtihadı
20. Danıştay Onikinci Dairesinin 23/12/2013 tarihli ve
E.2013/10983, K.2013/12389 sayılı kararı şöyledir:
"...
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun
135. maddesi ile disiplin amirleri tarafından verilen uyarma, kınama, aylıktan
kesme ve kademe ilerlemesinin durdurulması cezalarına karşı yapılacak itiraz ve
tabi olacağı süre yönlerinden özel bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemelerin
özel niteliğinden dolayı, davacının disiplin cezasına karşı yaptığı itiraza
kadar geçen sürenin 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi kapsamında düşünülerek
değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır. Çünkü itiraz edilen disiplin
cezası, Kanun'un özel hükmü gereği kesinleşmeyecektir. Ancak disiplin cezasına
anılan 135. madde kapsamında itiraz edilmesi durumunda idare tarafından verilen
cevap üzerine; veya 60 gün içerisinde cevap verilmemesi durumunda zımni ret
işlemi üzerine dava açma süresi bakımından, 657 sayılı Kanun'da hüküm
bulunmaması nedeniyle, 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi uygulanarak, (idarece
cevap verilmesi üzerine veya cevap verilmemesi durumunda, 60 günlük zımni ret
işleminden sonra) 60 günlük dava açma süresi işlemeye başlayacaktır.
Öte yandan, 657 sayılı Kanun'un 135.
maddesinde idareye tanınan 30 günlük cevap verme süresi, idarenin iç işleyişine
ilişkin olup, zımni reddin 60 gün içerisinde idarece cevap verilmemesi üzerine
oluşacağı da açıktır.
..."
21. Danıştay Onikinci Dairesinin 31/1/2019 tarihli ve
E.2016/9998, K.2019/549 sayılı kararı şöyledir:
"...
Davacının aylıktan kesme cezası ile
cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemin kesin ve yürütülmesi zorunlu bir
işlem niteliğinin, davacının süresi içinde 657 sayılı Kanun'un 135. maddesi
uyarınca yaptığı itiraz nedeniyle ortadan kalktığı, davacının
cezalandırılmasına ilişkin işlemin, ancak davalı idarenin yetkili Disiplin
Kurulu'nun "ret" niteliğinde "olumsuz" kararının davacıya
tebliği ile kesinleşeceği ve olumsuz işlem niteliğinde ret kararının davacıya
tebliği üzerine 60 gün içinde dava açabileceği hususları dikkate alındığında;
dava konusu işlemin davacının itirazı nedeniyle kesin ve yürütülebilir
nitelikte, tek başına hukuksal etkileri olan bir işlem olarak kabulüne olanak
bulunmadığından, davanın incelenmeksizin reddi gerekirken Mahkemece
uyuşmazlığın esasına girilerek verilen davanın reddine dair kararda hukuki
isabet görülmemiştir.
..."
22. Danıştay Onikinci Dairesinin 10/4/2019 tarihli ve
E.2016/2600, K.2019/2650 sayılı kararı şöyledir:
"...
Dosyanın incelenmesinden, davacının
Araklı Halk Eğitim Merkezi'nde müdür yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde
İlçe Milli Eğitim Müdürüne hakaret ettiği iddiasıyla hakkında başlatılan
soruşturma sonucunda getirilen öneri doğrultusunda, Milli Eğitim Bakanlığı
Yüksek Disiplin Kurulu'nun 19/3/2015 tarih ve 2015/5 sayılı kararı ile, 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/D-(l) maddesi uyarınca “bir yıl kademe
ilerlemesinin durdurulması cezası'' ile cezalandırılmasına karar verildiği,
davacı tarafından söz konusu kararın kaldırılması talebiyle süresi içinde
itiraz dilekçesi verildiği, ancak itirazı hakkında henüz karar verilmemişken
5/6/2015 tarihinde itiraza konu işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan
davanın açıldığı, dava devam ederken, Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin
Kurulu'nun 21/7/2015 tarih ve 7395391 sayılı kararı ile davacının itirazının
kabulüne karar verildiği görülmüştür.
...
657 sayılı Kanun'un 135. maddesinde yer
alan disiplin cezalarına itiraz, itiraz merci ve itirazın tâbi olacağı süre
yönlerinden ''özel'' bir düzenleme yapılmış ve söz konusu disiplin cezalarının
usule ve yasaya aykırı olduğu iddiasıyla, yasal süresi içerisinde doğrudan
doğruya dava açmak veya yetkili merciye itirazda bulunmak seçenekleri
tanınmıştır.
657 sayılı Kanun'un 135. maddesinde yer
alan ''özel'' düzenleme gereği, maddede belirtilen cezalara karşı idari aşamada
tanınan itiraz hakkının kullanılmasının tercih edilmesi halinde, itiraz
mercileri tarafından değerlendirme yapılarak tesis edilen işlemin cezalar
hakkında nihai işlem niteliğinde olduğu, söz konusu maddede itiraz
mercilerinin, itiraz dilekçesi ile karar ve eklerinin kendilerine intikalinden
itibaren otuz gün içinde kararlarını vermek zorunda oldukları yolundaki
düzenleme uyarınca, itiraz mercileri tarafından itiraz dilekçesi incelenmek
suretiyle bir değerlendirme yapılmaması halinde ise ceza kesinleşmeyecek,
uygulanabilirlik özelliği taşımayacaktır.
Bakılan olayda, davacı tarafından, dava
konusu kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılmasına ilişkin
disiplin kurulu kararına süresi içinde itiraz edildiği, bu nedenle itiraza konu
disiplin cezasının kesinleşmediği, bu cezanın yetkili Yüksek Disiplin
Kurulu'nun 'ret' niteliğinde 'olumsuz' kararının davacıya tebliği ile
kesinleşeceği ve olumsuz işlem niteliğinde ret kararının davacıya tebliği üzerine
60 gün içinde dava açılabileceği hususları dikkate alındığında; dava konusu
işlemin davacının itirazı nedeniyle kesin ve yürütülebilir nitelikte, tek
başına hukuksal etkileri olan bir işlem olarak kabulüne olanak bulunmadığından,
davanın incelenmeksizin reddi gerekirken mahkemece uyuşmazlığın esasının
incelenmesi suretiyle verilen davanın reddine ilişkin kararda hukuki isabet
görülmemiştir.
..."
23. Danıştay Beşinci Dairesinin 26/12/2017 tarihli ve
E.2016/24958, K.2017/24936 sayılı kararı şöyledir:
"...
657 sayılı Kanunu'nun 135. maddesinde
yer alan ''özel'' düzenleme gereği, maddede belirtilen cezalara karşı idari
aşamada tanınan itiraz hakkının kullanılmasının tercih edilmesi halinde, itiraz
mercileri tarafından değerlendirme yapılarak tesis edilen işlemin, cezalar
hakkında nihai işlem niteliğinde olduğu ve bu nihai işlemin, tebliğ tarihini
izleyen 60 günlük süre içinde dava konusu edilebileceği açık olup; söz konusu
maddede itiraz mercilerinin, itiraz dilekçesi ile karar ve eklerinin
kendilerine intikalinden itibaren otuz gün içinde kararlarını vermek zorunda
oldukları yolundaki düzenleme uyarınca itiraz mercileri tarafından itiraz
dilekçesi incelenmek suretiyle bir değerlendirme yapılmaması halinde ise ceza
kesinleşmeyecek, uygulanabilirlik özelliği taşımayacaktır."
24. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 23/5/2019
tarihli E.2018/2451, K.2019/2669 sayılı kararı şöyledir:
"...
Daire kararında da belirtildiği üzere,
TCDD Personel Yönetmeliği'nin 124. maddesiyle, disiplin cezalarına karşı
itirazın tabi olacağı süre yönünden özel bir düzenleme getirilmiş, davacı da
kendisine verilen cezaya karşı bu özel düzenlemenin öngördüğü 7 günlük süre
içerisinde itirazda bulunmuş olup, cezanın, itiraz başvurusunun
sonuçlandırılması ile kesinleşeceğinin kabulü gerekir.
Bu durumda; uyuşmazlıkta, idarece
itirazın sonuçlandırılmasıyla disiplin cezası kesinleşmiş olup, dava açma
süresi de, cezanın kesinleşmesine yol açacak olan itirazın reddine dair kararın
tebliği tarihinden itibaren başlatılacağından, bu tarihten itibaren altmış gün
içinde açılan davada süre aşımı bulunmamaktadır.
..."
B. Uluslararası
Hukuk
1. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir
mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi İçtihadı
26. İlgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı
için bkz. Ali Diren, B. No: 2015/13108, 18/4/2018, §§ 26-28.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
27. Mahkemenin 14/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
28. Başvurucu 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi kapsamında
davayı açtığı, disiplin cezasına yaptığı itirazın itiraz tarihinden itibaren
altmış gün içinde İdare tarafından cevap verilmemesi sebebiyle zımnen
reddedilmiş olduğu, Danıştay içtihatlarının da bu yönde olduğu, kendisi ile
aynı durumda olan M.A. tarafından açılan davanın esastan incelenmek suretiyle
karar verildiği gerekçeleriyle adil yargılanma hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun diğer haklarla bağlantı kurarak ileri sürdüğü iddialarının
adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
31. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan
Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
32. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında;
herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal
sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence
altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36.
maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye
Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına
alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği
belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesine söz konusu ibarenin
eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal
güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No:
2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin AİHM
içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
33. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri
sürebileceği tüm hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını
güvenceye almamaktadır. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının
esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı
bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan
Solmaz, § 23).
34. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni
hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da
uygulanır. Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni
meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış
veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir.
Bu hakkın Anayasa'da doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanan ve güvence altına
alınan bir hakka ilişkin olması zorunlu değildir. Bu bakımdan kanunla kişilere
tanınan hak ve ayrıcalıklar da -mahkemelerde ileri sürülebilmesi koşuluyla-
Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında hak kavramına dâhildir. İkinci olarak bu
hakla ilgili olarak ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut
olmalıdır. Öte yandan bu uyuşmazlık ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan
yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz etmelidir (Mehmet
Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, § 28).
35. Anayasa Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının medeni hak ve yükümlülüklerin karara bağlanmasıyla ilgili
bir yargılama usulünde uygulanabilmesi için öncelikle ortada bir uyuşmazlığın
bulunması gerektiğini belirterek AİHM ile benzer ilkeleri benimsemiştir (İsmail
Taşpınar, B. No: 2013/3912, 6/2/2014, § 21).
36. Bireysel başvuruya konu olayda, idari işlemin iptali
istemiyle açılan davanın ortada idari davaya konu olabilecek nitelikte bir
işlem bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiği görülmektedir.
37. 2577 sayılı Kanun hükümlerine göre icrailik niteliği
taşımayan işlemler idari davaya konu edilememekte ve bu nitelikteki işlemlere
karşı açılan davaların esas incelemesine geçilmeksizin usulden reddedilmesi
öngörülmektedir. Yerleşik idari yargı içtihadında; ilgilisi üzerinde herhangi
bir etki göstermeyen, bir başka ifadeyle hukuksal sonuç doğurmayan idari
işlemlerin icrailik niteliği taşımadığı kabul edilmektedir (bkz. § 22). Bu
itibarla söz konusu idari işlemlerin esasen herhangi bir uyuşmazlığa sebebiyet
verme imkân ve kabiliyeti bulunmayan nitelikte işlemler olduğu söylenebilir (Ali
Diren, § 40).
38. Hâl böyle olunca somut olayda bir uyuşmazlığın
bulunup bulunmadığının ortaya konulması, Sözleşme'nin 6. maddesinin
uygulanabilirliğinin tespiti bakımından önem arz etmektedir.
39. Bir idari işlemin icrailik niteliği taşıyıp
taşımadığı yönündeki değerlendirmeden hareketle dava konusu edilip edilemeyeceğinin
bu husustaki kanun hükmünü uygulayacak olan idari yargı mercii tarafından
tespit edileceği açıktır. Bununla birlikte ilgili kanun hükmünü uygulayan yargı
merciinin idari işlemin dava konusu edilemeyeceği yönünde bir tespit ve
değerlendirmede bulunmuş olması tek başına ve her zaman ortada bir uyuşmazlığın
bulunmadığı sonucuna ulaşılması için yeterli değildir. Bireysel başvuru
kapsamında yapılan incelemelerde Sözleşme'nin 6. maddesinin
uygulanabilirliğinin tespiti için aynı mahiyetteki idari işlemlere ilişkin
olarak iç hukukta kabul görmüş bir uyuşmazlık olgusu bulunup bulunmadığının da
değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmenin yapılmasında ise yerel
mahkemelerce aynı mahiyetteki idari işlemlerin dava konusu edilebileceğinin
kabul edilmesi ve bu tip işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının incelenmesi
önemli bir ölçüttür. Özellikle içtihat mahkemesi olan Danıştayın yorum ve
uygulamalarının bu hususta belirleyici bir role sahip olduğu söylenebilir (Ali
Diren, §42).
40. Başvurucu, disiplin cezasına karşı süresinde yaptığı
itiraza İdare tarafından altmış gün içinde cevap verilmemiş olması sebebiyle
Danıştay içtihadına göre (bkz. § 20) başvurunun zımnen reddedilmiş sayılması
gerektiğinden davanın esasına girilerek karar verilmesi gerektiğini ileri
sürmüştür. Danıştay Onikinci Dairesince itirazın İdare tarafından
cevaplandırılmaması sebebiyle zımnen reddedilmiş sayılacağına ilişkin
içtihattan dönülmüş olduğu (bkz. §§ 21, 22) ve aynı Daire tarafından kararın
istikrarlı bir şekilde uygulandığı görülmektedir. Anılan içtihatlara göre 657
sayılı Kanun'un 135. maddesinde disiplin cezalarına yapılan itirazın disiplin
cezası işleminin kesinleşmesini engellediği, söz konusu işlemin İdarenin
yetkili Disiplin Kurulu tarafından reddedilmesi üzerine kesinleşeceği, ret
kararının ilgilisine tebliği üzerine altmış gün içinde davanın açılabileceği
ifade edilmektedir. Daire itiraz edilen kararların kesin ve yürütülebilir
nitelikte olmadığını, tek başına hukuksal etkileri bulunmadığını
belirtmektedir.
41. Bu durumda Danıştay Onikinci Dairesinin istikrarlı
son içtihadına göre kamu görevlilerinin haklarında tesis edilen disiplin
cezalarına itiraz etmeleri üzerine İdare tarafından karar verilmemesi durumunda
kesin ve icrai niteliği bulunan bir işlem bulunmaması sebebiyle idari davaya
konu edilemeyeceğinin kabul edildiği ve bu nitelikteki işlemlerden doğan
uyuşmazlıkların esasının incelenmediği görülmektedir.
42. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu ve Danıştay
Beşinci Dairesi içtihatlarında da görüldüğü (§§ 23, 24) üzere disiplin
cezalarına itiraz üzerine cevap verilmeyen hâllerde dava konusu işlemin
uygulanabilirliğinin bulunmadığı değerlendirilmektedir. Yargısal içtihatlarda
uyuşmazlık bulunmadığına ilişkin tespitlerin yanı sıra başvurucunun uyarı
cezasına karşı yaptığı itiraza İdare tarafından cevap verilmemesine rağmen söz
konusu cezanın kendisine uygulandığı, başka deyişle kesin ve uygulanabilir
nitelikte bir etkisini gösterdiği konusunda iddiası bulunmamaktadır.
43. Başvurucunun kendisi ile aynı durumda bulunan M.A. hakkında
10. İdare Mahkemesi tarafından davanın esasına girilmek suretiyle karar
verildiğine yönelik iddiasına gelince yargılamanın devamı sırasında M.A.
tarafından yapılan itirazının reddedildiğinin tespit edilmesi üzerine Bölge
İdare Mahkemesi tarafından davaya konu işlemin kesinleştiği
değerlendirilmiştir. Başvurucunun istinaf başvurusunda ve bireysel başvuru
formunda yargılama aşamasında benzer yönde bir karar (itirazın reddedilmesine
ilişkin bir karar verildiği yönünde) bulunduğuna ilişkin beyanı görülememiştir.
44. Bu durumda somut başvuruda iç hukukta en azından
savunulabilir bir biçimde dava konusu edilebilir olduğu ileri sürülebilecek bir
uyuşmazlığın bulunduğu sonucuna varılamadığından ihlal iddialarının konusunun
Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının kapsamında yer almadığı
değerlendirilmiştir.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 14/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.