TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İ.A. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/24873)
Karar Tarihi: 15/6/2022
RESEN GİZLİLİK KARARI VERİLDİ
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Berrak YILMAZ
Başvurucu
İ.A.
Vekili
Av. Resul ELMAS
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu 9/2/2004 tarihinde bazı fizyolojik şikâyetlerle Kocaeli Devlet Hastanesine (Hastane) başvurmuştur. Üroloji uzmanınca yapılan muayene neticesinde başvurucuya "sol spermatosel+sol inguinal herni" teşhisi konularak başvurucunun tedavisi için ameliyat olmasına karar verilmiş ve başvurucu 13/2/2004 tarihinde ameliyat edilmiştir. Başvurucu, ameliyat tarihinden yaklaşık bir yıl sonra 10/5/2005 tarihli bir dilekçe ile Sağlık Bakanlığına (İdare) başvurarak Hastanede yapılan ameliyat sonrasında idrarını yapamadığını, genital bölgesinde uyuşukluk ve duyarsızlık meydana geldiğini belirterek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. İdare 24/6/2005 tarihli cevabi yazısı ile uygulanan yöntem ve tatbik usullerinin tıbbi kurallar çerçevesinde yapıldığı, buna rağmen başvurucuda spinal anestezi komplikasyonu geliştiği ve oluşan komplikasyonların söz konusu vakada sıklıkla karşılaşılan bir durum olduğu gerekçesiyle başvurucunun talebini reddetmiştir.
3. Başvurucu bunun üzerine Kocaeli 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde 15/7/2005 tarihinde tam yargı davası açmıştır. Mahkeme 26/11/2008 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucuya yapılan tıbbi müdahalede, organ işlevini azaltıcı istenmeyen sonuçlar meydana gelmiş ise de bu sonucun yapılan ameliyatta hekim hatasından kaynaklanmadığı, daha önceden öngörülen kabul edilebilir risk içerisinde kaldığı, bu nedenle davalı İdareye izafe edilebilecek bir kusur bulunmadığı vurgulanmıştır. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 12/6/2014 tarihli kararıyla bozulmuştur. Kararın gerekçesinde İdarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesi için Adli Tıp Kurumu (ATK) Genel Kurulundan rapor alınarak sonucuna göre kararın verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
4. Mahkeme, Danıştayın bozma kararına uymuş ve dosyayı ATK'ya göndermiştir. ATK Genel Kurulu 21/4/2016 tarihli raporunda; başvurucuya uygulanan tıbbi müdahalede spinal anestezi uygulanmasının tıp kurallarına uygun olduğunu, ameliyat bölgesi itibarıyla hangi anestezi yönteminin seçileceği yönünde hekimin takdir hakkının bulunduğunu, başvurucuda ortaya çıkan rahatsızlığın spinal anestezi uygulamasının bir komplikasyonu olduğunu ve hekim kusurunun tespit edilemediğini belirtmiştir. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar Danıştay Onbeşinci Dairesinin 21/12/2017 tarihli kararıyla onanmış ve karar düzeltme istemi de Dairenin 29/5/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
5. Başvurucu 7/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
6. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
7. Başvurucu; kendisine hiçbir kusur yöneltilmemesine, ilgili hekim ve hastane tarafından yapılan önerilere tam olarak uymasına karşın spinal anestezi nedeniyle bel ve belden aşağı organlarının tamamen duyarsız hâle geldiğini, evlenme potansiyelini tümüyle yitirdiğini, idarenin kusursuz sorumluluğu bulunduğunu belirterek kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
8. Bakanlık görüşünde; somut olayın ve yargılamanın bir özeti yapıldıktan sonra ihlal iddiasına dayanak olan hususların ATK tarafından tanzim olunan raporlar ile Mahkeme kararının etraflıca incelendiği ve İdareye atfı kabil herhangi bir kusur izafe edilmediği, başvurucunun Hastaneye müracaatı üzerine tıbbi gereklere uygun olarak tedavisi sağlandığından Anayasa'da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği yönündeki iddialarının kabulünün mümkün bulunmadığı vurgulanmış, yargılama süresinin eldeki olay açısından makul olup olmadığı değerlendirilmesinde bulunulmamıştır. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu cevap dilekçesinde önceki beyanlarını yinelemiştir.
9. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).
10. Tıbbi ihmallerden kaynaklandığı ileri sürülen ihlal iddiaları açısından ayrıca belirtmek gerekir ki sağlık kurumlarında işlenen kusurlu eylemlerin bilinmesi, ilgili kurumlara ve sağlık personeline, potansiyel kusurlarını giderme ve benzer hataların meydana gelmesini önleme imkânı vermesi bakımından büyük önem arz etmektedir. Dolayısıyla bu tür olaylara ilişkin soruşturma veya davaların hızlı bir şekilde incelenmesi, sağlık hizmetlerinden faydalanan tüm bireylerin güvenliği için son derece önemlidir. (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943,9/9/2015,§76; Süleyman Ege/Türkiye, B. No: 45721/09, 25/6/2013, § 53; Eryiğit/Türkiye, B. No: 18356/11, 10/4/2018, § 49) Ayrıca yargı makamlarının ivedi davranmasının halkın güveninin ve hukuk devletine bağlılığının sağlanması, yasa dışı fiillerin hoş görüldüğüne veya böyle fiillerin işlenmesinin gizli şekilde kabul edildiğine dair her türlü görünümün engellenmesi için zorunludur (Eryiğit/Türkiye, B. No: 18356/11, 10/4/2018, § 51).
11. Somut olayda derece mahkemesince hizmet kusurunun tespitine yönelik olarak ATK'ya bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Kurul, ameliyat öncesi spinal anestezi yönteminin tercih edilmesinin tıp kurallarına uygun olduğu, spinal anestezi sonrası yeterli anestezik etki elde edilememesi üzerine genel anestezi uygulanabileceği, anestezi yönünden uygulanan prosedürün tıbben uygun olduğu, kişide spinal anestezinin bir komplikasyonu olan "Cauda Equina Sendromu" gelişmesi yönünden ilgili hekime atfı kabil tıbbi kusur ya da ihmal tespit edilmediği yönünde görüş bildirmiştir.
12. Başvurucuya yapılan tıbbi girişim ve uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğunun uzman bilirkişi raporuyla belirlendiği ve söz konusu raporun mahkeme kararına dayanak yapılarak idarenin kusurlu olmadığının tespit edildiği gözönünde bulundurulduğunda başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların ilgili ve yeterli bir gerekçeyle karşılandığı; dolayısıyla uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların derece mahkemelerince Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte incelendiği anlaşılmaktadır.
13. Bununla birlikte başvurucunun, tam yargı davasının hızlı bir şekilde sonuçlanmasındaki menfaati ile gecikmesinde kendisinin esaslı bir etkisinin olmaması, davanın taraflarının çok fazla kişiden oluşmaması ve davanın çok karmaşık olmaması gibi hususlar yanında hem yukarıda anılan ilkeler hem de başvurucunun düçar olduğu durum birlikte değerlendirildiğinde 11 yıl 10 ay 14 günlük yargılama süresinin makul olmadığı dolayısıyla yargılamanın makul sürede ve Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği hızda sonuçlandırılmadığı kanaatine varılmıştır.
14. Açıklanan gerekçelerle özenli ve hızlı bir yargılama yapılmadığından Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının usul yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
15. Başvurucu, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
16. Kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının usul yönünden ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında 135.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun niteliği gereği kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin RESEN GİZLİ TUTULMASINA,
B. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının usul yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya 135.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/6/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.