TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A.B. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/2626)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
A.B.
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, aile mahkemesi tarafından verilen tedbir
kararında geçen ifadeler nedeniyle masumiyet karinesinin; esaslı iddiaların
itiraz mercii tarafından karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 18/1/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, eşinden boşanma sürecindedir. Bu süreçte
eşiyle ayrı konutlarda yaşadığını ve ortak bir çocukları olduğunu belirtmiştir.
9. Boşanma sürecinde olduğu eşi M.B.; yaşadığı eve
başvurucunun geldiğini, kapıyı çaldığını ve açmak için zorladığını ileri
sürerek başvurucu hakkında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına suç
duyurusunda bulunmuştur.
10. Başvurucu hakkında kişilerin huzur ve sükûnunu bozma
suçundan başlatılan soruşturma kapsamında Üsküdar İlçe Emniyet Müdürlüğü
tarafından 6/11/2017 tarihinde İstanbul Anadolu 10. Aile Mahkemesinden 8/3/2012
tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun uyarınca tedbir kararı verilmesi talep edilmiştir. 10. Aile
Mahkemesi 7/11/2017 tarihinde altı ay süreyle geçerli olmak üzere tedbir kararı
vermiştir. Kararda; dosya kapsamında yapılan inceleme neticesinde mağdurun
şiddet ve tehdide maruz kaldığı, tehdidin devam ettiği anlaşıldığından 6284
sayılı Kanun'un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca aleyhine
tedbir istenen başvurucunun lehine tedbir istenen M.B.ye yönelik şiddet
tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda
bulunmamasına, ayrıca (c) ve (d) bentlerinde sayılanlar ile birtakım diğer
tedbirlere karar verilmiştir.
11. Bu arada İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı
4/12/2017 tarihinde, kişilerin huzur ve sükûnunun bozulduğuna dair somut
herhangi bir delil bulunamadığını belirterek kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermiştir. Karar gerekçesinde; başvurucunun alınan ifadesine yer verilmiş,
ifadede müştekinin evine anahtar almak için geldiği, kapıyı zorlamadığının
iddia edildiği belirtilmiştir. Ayrıca sunulan mesaj kayıtlarında başvurucunun
anahtar almak için mesaj yazdığı, M.B. tarafından da anahtarın evine gönderileceğinin
yazıldığının tutanak altına alındığı ifade edilmiştir. Başvurucunun anahtar
almak için gittiğine, kişilerin huzur ve sükûnunun bozulduğuna ilişkin herhangi
bir delil bulunamadığına yer verilmiştir.
12. Başvurucu, tedbir kararına itiraz etmiş; İstanbul
Anadolu 11. Aile Mahkemesi (Mahkeme) itiraz üzerine verdiği kararda başvurucu
hakkında itiraz eden, şiddet uygulayan, diğer taraf için ise karşı taraf şiddet
mağduru nitelemelerine yer vermiştir. 6/12/2017 tarihli kararıyla geçici süreli
verilen tedbir kararının yerinde, usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek
itiraz talebini reddetmiştir. Karar başvurucuya 19/12/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu 18/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 6284 sayılı Kanun'un 1. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Bu Kanunun amacı; şiddete
uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile
bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu
kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul
ve esasları düzenlemektir
..."
15. 6284 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Bu Kanunda yer alan;
...
d) Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik
veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya
sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da
özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda
meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum
ve davranışı
e) Şiddet mağduru: Bu Kanunda şiddet
olarak tanımlanan tutum ve davranışlara doğrudan ya da dolaylı olarak maruz
kalan veya kalma tehlikesi bulunan kişiyi ve şiddetten etkilenen veya etkilenme
tehlikesi bulunan kişileri
...
g) Şiddet uygulayan: Bu Kanunda şiddet
olarak tanımlanan tutum ve davranışları uygulayan veya uygulama tehlikesi
bulunan kişileri,
...
ifade eder."
16. 6284 sayılı Kanun'un 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Şiddet uygulayanlarla ilgili
olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek
benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
a) Şiddet mağduruna yönelik olarak
şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve
davranışlarda bulunmaması.
...
c) Korunan kişilere, bu kişilerin
bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.
d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan
kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki
kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.
...
(2) Gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler,
ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın
alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunar. Hâkim
tarafından yirmi dört saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.
..."
17. 6284 sayılı Kanun'un 8. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...
(3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi
için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir
kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını
gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.
..."
B. Uluslararası
Hukuk
18. İlgili uluslararası hukuk için bkz. S.M. [GK],
B. No: 2016/6038, 20/6/2019, §§ 20-24.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 14/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu; Mahkeme tarafından verilen tedbir
kararında şiddet uyguladığına yönelik ifadelerin yer aldığını, itiraz merciince
de kendisi için "şiddet uygulayan" ifadesinin kullanıldığını,
hâlbuki tedbir kararına esas soruşturma dosyasında kovuşturmaya yer olmadığına
kararı verildiğini, tedbir isteyen tarafından ileri sürülen iddiaların
tamamının gerçek dışı olduğunu, tek taraflı beyanlara itibar edilerek tedbir
kararında suçlu olduğu izlenimi doğuran ifadelerin kullanılmasının kişilik
haklarını zedelediğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca, itiraz mercii tarafından
şiddet uygulayan ibaresinin Kanun'daki tanımı kastedilerek konulmuş olsa
dahi kararda ilgili isnada ilişkin tanımdaki ifadeye yer verilmesi gerektiğini
iddia etmiştir. Başvurucu netice olarak tedbir kararında kullanılan ifadeler
nedeniyle işlemediği bir suçun işlenmiş gibi gösterildiğini belirterek
Anayasa'nın 10., 17., 23. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
21. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
22. Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar, kimse suçlu sayılamaz."
23. Somut olayda bireysel başvuru konusu kararların
verildiği tedbir yargılaması sürecinin başvurucu hakkında yürütülen ceza
soruşturması üzerine başladığı tespit edilmiştir. Ayrıca, itiraz mercii
kararında başvurucu hakkında yürütülen ceza soruşturması kapsamındaki
suçlamayla ilgili olarak değerlendirme yapıldığına işaret eden ibarelerin
bulunması dikkate alındığında hukuk yargılaması ile ceza yargılaması arasında
bağlantının bulunduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle başvurucunun iddiaları
masumiyet karinesi kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
25. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir
kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis
edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti
ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169,
26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı
kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır.
Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve
kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine
tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
26. Masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir
usul güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve
etkili şekilde sağlanabilmesi için beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza
yargılaması devam etmeyen kişilerin kamu görevlileri veya otoritelerince suçlu
muamelesi görmelerini önlemelidir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden ceza
yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada da (hukuk,
disiplin gibi) masumiyet karinesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza
yargılamasında mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin
disiplin suçundan suçlu bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi
masumiyet karinesini otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda karar
vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır (Mustafa Kıvrak, B.
No: 2013/3175, 20/2/2014, § 36). Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde
dikkate alınarak mahkemece kişinin suçlu olduğuna dair bir yargıda ya da imada
bulunulup bulunulmadığının incelenmesi gerekir (M.I., B. No: 2012/1268,
30/12/2014, § 50).
27. Başvurucu; tedbir kararlarında kullanılan şiddet,
tehdide maruz bırakma ve şiddet uygulayan ibaresinin suç işlediği
izlenimi doğurduğunu, hakkında gerçek olmayan iddialara dayalı olarak verilen
tedbir kararında kullanılan ifadelerin masumiyetini zedelediğini iddia etmiştir.
28. Kanun koyucu tarafından, ailenin korunması ve kadına
karşı şiddetin önlenmesi için etkili ve süratli bir yöntem izlenmesi, şiddete
maruz kalan veya uğrama tehlikesi altında olan kişinin gecikmeksizin korunması
amacıyla Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen
standartlara uygun olarak 6284 sayılı Kanun hükümleri kabul edilerek yürürlüğe
konulmuştur.
29. 6284 sayılı Kanun’un 2. maddesinde, Kanun'da geçen
terimlerin tanımları yapılmış; şiddetin kişinin fiziksel, cinsel, psikolojik
veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle, acı çekmesiyle sonuçlanan veya
sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da
özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda
meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum
ve davranış olduğu; şiddet uygulayanın ise Kanun'da şiddet olarak
tanımlanan tutum ve davranışları uygulayan veya uygulama tehlikesi
bulunan kişileri ifade ettiği belirtilmiştir (S.M. § 45).
30. Yine aynı maddenin (e) bendinde, şiddet mağdurunun
Kanun'da şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışlara doğrudan ya da dolaylı
olarak maruz kalan veya kalma tehlikesi bulunan ve şiddetten etkilenen veya
etkilenme tehlikesi bulunan kişiler olduğu belirtilmiştir (S.M. § 46).
31. Nitekim 6284 sayılı Kanun'la ilgili olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki görüşmelerde verilen değişiklik önergelerinin
gerekçesinde; şiddetin geniş açıdan saldırganlıkla bağlantılı bir davranış
biçimi olduğu, bir nesne ya da kişiye doğru yönlendirilmiş, yönlendirilişi
kişinin istemediği ve o kişiyi tahrik edici, yıpratıcı bir eylemi, kimi zaman
da eylemden kaçınmayı veya eylemsizliği içerdiği vurgulanmıştır. Gerekçede
ayrıca fiziksel anlamdaki her türlü saldırının yanı sıra fiziksel olmayan kimi
sözlü davranışların da şiddet kavramının kapsamına gireceği ifade edilmiştir (S.M.
§ 47).
32. Bu açıdan 6284 sayılı Kanun kapsamında verilen tedbir
kararlarının konusunu -suç niteliğinde olsun ya da olmasın- geniş anlamda
şiddet sonucunu doğurabilecek eylemlerin oluşturduğu açıktır. Nitekim 6284
sayılı Kanun'da tedbire konu fiilin bir suç oluşturması durumundan bahsedilerek
şiddet ve suç kavramları arasındaki ayrıma vurgu yapılmıştır (S.M. §
48).
33. Bununla birlikte masumiyet karinesi değerlendirilirken
hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmayan kişilerle ilgili olarak
yapılan diğer yargılamalar sonucunda verilen mahkeme kararlarında geçen
ifadelerin dikkatli ve özenli kullanılması, ifadelerin bağlam ve amacını aşacak
şekilde kullanılıp kullanılmadığının somut olay koşullarında değerlendirilmesi
gerektiği açıktır.
34. Başvurucu hakkında tedbir kararına konu eylemle
ilgili olarak Savcılık tarafından soruşturma yapıldığı ve herhangi bir delil
bulunamadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği,
Mahkemenin başvurucunun şiddet ve tehdide maruz bıraktığı gerekçesiyle 6284
sayılı Kanun hükümlerine göre tedbir kararına hükmettiği, itiraz mercii
kararında da başvurucu hakkında şiddet uygulayan tabirinin kullanıldığı
anlaşılmaktadır.
35. Şiddet uygulayan tabirinin bu nitelikteki
tedbir kararlarında şablon olarak kullanılması yerine her somut olay
çerçevesinde mahkeme veya diğer adli makamlarca değerlendirilerek titiz bir
yaklaşım sergilenmesi gerekmektedir. Kanun'da şiddet uygulayan kavramı
kullanılmış ise de bu tabirin her olayda uygulayıcılar tarafından
kullanılmasını zorunlu kılan bir hüküm bulunmamaktadır. Mahkeme ve ilgili
makamlar tarafından verilen tedbir kararlarında şiddet uygulayan yerine şiddet
uyguladığı iddia edilen, şiddet uygulama tehlikesi bulunduğu iddia edilen ya
da aleyhine tedbir istenen gibi başka uygun tabirlerin kullanıldığı da
görülmektedir. Zira uygulama açısından genel anlamda şiddet uygulayan ibaresinin
amaçsal kullanım sınırlarını aşacak tarzda kişinin suç konusunu doğurabilecek
eylemleri işlediği izlenimini doğuran, sorunlu bir tabir olduğu görülmektedir (S.M.
§ 51) .
36. 6284 sayılı Kanun'un terminolojisinde şiddetin suç
kavramından daha geniş bir anlam içerdiği ve şiddet uygulayan kavramının
şiddet uygulamasa da uygulama tehlikesi bulunan kişileri de kapsayan teknik bir
tabir olduğu gözönüne alınsa dahi somut olayın koşullarında başvurucu hakkında şiddet
uygulayan, şiddet ve tehdide maruz bırakan ifadelerinin kullanılmasının;
hangi bağlam ve şartlarda kullanıldığına ilişkin amaçsal sınırı aşacak tarzda
başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararına konu eylemi işlediği
ya da farklı şiddete yönelik eylemleri fiilen gerçekleştirdiği izlenimini doğurduğu
anlaşılmıştır. Bu açıdan kararda geçen ifadelerle başvurucunun tedbire konu
eylemleri işlediği veya suçlu olduğu inancının yansıtıldığı sonucuna
ulaşılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. ve 38.
maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
38. Başvurucu, itiraz merciinin kendisine savunma hakkı
tanımadan gerekçesiz olarak ret kararı verdiğini belirterek gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
39. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
40. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır.”
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
42. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler daha önce
Salih Söylemezoğlu (B. No: 2013/3758, 6/1/2016) başvurusunda ortaya
konulmuştur.
43. Buna göre 6284 sayılı Kanun’un 5. maddesinde
örnekleyici olarak bir kısım önleyici koruma tedbirleri belirlenmiş, 8.
maddenin (3) numaralı fıkrasında Kanun’un 4. maddesinde belirtilen ve hâkim
tarafından verilebilen koruyucu tedbir kararları için şiddetin varlığı
hususunda delil veya belge aranmayacağı ifade edilmiştir. Bunun yanında
ağırlıklı olarak aleyhine tedbir kararı verilen kişinin temel hak ve
özgürlüklerini kısıtlayıcı niteliği olan ve Kanun’un 5. maddesinde düzenlenen
önleyici tedbir kararları için böyle bir ayrıksı durum öngörülmemiştir (Salih
Söylemezoğlu, § 34).
44. Kanun'un buna ilişkin gerekçesinde, şiddete maruz
kalan veya maruz kalma tehlikesi altında bulunan kişilerle ilgili koruyucu
tedbir kararı verilebilmesi için herhangi bir delil araştırması veya belge
ibrazı aranmazken önleyici tedbir kararı verilebilmesi için kişinin şiddete
maruz kaldığı veya maruz kalma tehlikesi altında bulunduğu hususunda olguların
varlığının gerektiği, aksi yöndeki uygulamanın kişilere kanunla sağlanan hakkın
kötüye kullanılmasına sebebiyet verebileceği hususu vurgulanmıştır (Salih
Söylemezoğlu, § 35).
45. Nitekim tedbir kararları ile bir tarafın vücut
dokunulmazlığı veya yaşam hakkı gibi kişi için olmazsa olmaz hak ve
menfaatlerin korunması amaçlanırken diğer taraftan özellikle mahkemece verilen
veya onaylanan önleyici tedbirlerle kişi hak ve özgürlüklerine önemli ölçüde
sınırlamalar getirilmiş olacaktır. Dolayısıyla tedbir kararlarından olumlu ya
da olumsuz etkilenen tarafların temel hak ve özgürlükleri arasındaki dengenin
gözetilmesi gerekmektedir (Salih Söylemezoğlu, § 36).
46. 6284 sayılı Kanun’da düzenlenen tedbir kararlarının
verildiği anda infaz kabiliyetini haiz olması nedeniyle Kanun’da amaçlanan
acil müdahale olgusunun bu aşamada sağlanmış olacağı, bu amacın
gerçekleşmesi adına tedbir kararında şiddetin var olduğuna yönelik kanaate
nasıl ulaşıldığının açıklanması yani gerekçe açısından daha esnek bir yaklaşım
usulünün benimsenebileceği ancak bu yaklaşıma ait sınırın olayların özelliğine
göre gerekçeli karar hakkının temel esaslarına zarar vermeyecek düzeyde
belirlenmesinin de gerekli olduğu açıktır. Bu kapsamda söz konusu kararlarda
yer verilen gerekçelerde, ileri sürülen zarar riski ve olgulara göre talebin
ilgili mevzuat çerçevesinde kabul görmesi için temel unsurları taşıyıp
taşımadığının ortaya konulması yeterli olacaktır (Salih Söylemezoğlu, §
39).
47. Anayasa Mahkemesi Salih Söylemezoğlu başvurusunda,
somut olayda olduğu gibi aciliyet unsurunun ortadan kalktığı ve başvurucunun
itirazlarını sözlü olarak sunamadığı itiraz aşamasında mahkemenin tek taraflı
iddiaya dayanılarak verilen tedbirlerin yerindeliğini, itiraz edenin ileri
sürdüğü beyan ve deliller çerçevesinde, her iki taraf için öngörülen hak ve
menfaat dengesini de gözeterek değerlendirmesi gerektiğini açıklamıştır (Salih
Söylemezoğlu, § 40). Sonuç olarak itiraz merciinin kararında, başvurucunun
iddia ve itirazları ile tedbire dayanak olgunun gerçekliğinin bu çerçevede
tartışılmadığı, tedbir kararında esasa ilişkin hususlarda gerekçe bulunması
hâlinde bu karara atıf yapılarak değerlendirme yapılmasının makul
görülebileceği ancak ihlal iddiasına konu itiraz mercii kararında dosyaya sunulan
delillerle sonuç arasında ne şekilde bağ kurulduğunun, gerekçesiz olarak
verilen tedbir kararına yapılan itirazın neden reddedildiğinin asgari düzeyde
dahi açıklanmadığı belirtilerek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar
verilmiştir (Salih Söylemezoğlu, §§ 41, 42).
48. İncelenen bu başvuruda da itiraz merciinin kararında
başvurucunun iddia ve itirazları ile tedbire dayanak olgunun gerçekliğinin bu
çerçevede tartışılmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar tedbir kararında esasa
ilişkin hususlarda gerekçe bulunması hâlinde bu karara atıf yapılarak
değerlendirme yapılması makul görülebilecek ise de ihlal iddiasına konu itiraz
mercii kararında, tedbir kararına esas iddiaya karşı başvurucu tarafından ileri
sürülen itirazlara dayanılarak Mahkemenin tedbir kararı vermesini gerektirecek
kanaate dosyada varsa hangi delille ne şekilde bağ kurarak ulaştığını bu
kararda belirtmediği anlaşılmıştır. Bu kapsamda somut başvuruda, itiraz
merciinin gerekçesiz olarak verilen tedbir kararına yapılan itirazın neden
reddedildiğini asgari düzeyde dahi açıklamadığı görülmektedir.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
51. Başvurucu, yeniden yargılama yapılaması ile manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
52. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
53. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
54. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
55. İncelenen başvuruda derece mahkemesi kararlarında
kullanılan ifadeler nedeniyle masumiyet karinesinin, itiraz merciinin
gerekçesiz olarak verilen tedbir kararına yapılan itirazı reddederken ilgili ve
yeterli bir gerekçe göstermemesi nedeniyle de adil yargılama hakkı kapsamında
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla
ihlalin derece mahkemelerinin kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
56. Bu durumda adil yargılama hakkı kapsamında gerekçeli
karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama
ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, İstanbul Anadolu 11. Aile
Mahkemesince yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren ve ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Kararın bir örneğinin İstanbul
Anadolu 11. Aile Mahkemesine gönderilmesini sağlamak üzere İstanbul Anadolu 10.
Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
57. Ayrıca masumiyet karinesi yönünden tedbir kararını
veren Mahkeme ve itiraz mercii kararlarındaki ihlal sonucunu doğuran
tehdit ve şiddete maruz bırakan, şiddet uygulayan ifadelerinin
düzeltilmesi amacıyla kararın birer örneğinin İstanbul Anadolu 10. ve 11. Aile
Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
58. Gerekçeli karar hakkına yönelik ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için itiraz merciince yeniden yargılama yapılması,
masumiyet karinesine yönelik ihlalin sonuçlarının ise tedbir ve itiraz mercii
kararında geçen tehdit ve şiddete maruz bırakan, şiddet uygulayan ifadesinin
kaldırılması ile ortadan kaldırılacağından başvurucunun tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B.1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa’nın 36. maddesi ile 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapacak olan
İstanbul Anadolu 11. Aile Mahkemesine iletilmek üzere İstanbul Anadolu 10. Aile
Mahkemesine (E.2017/736 D. İş, K.2017/735) GÖNDERİLMESİNE,
E. Mahkeme ve itiraz mercii kararlarındaki ihlal sonucunu
doğuran ifadelerin düzeltilmesi amacıyla kararın birer örneğinin İstanbul Anadolu
10. Aile Mahkemesine (E. 2017/736 D. İş, K.2017/735) ve İstanbul Anadolu 11.
Aile Mahkemesine (E. 2017/796 D. İş, K.2017/797) GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
G. 294,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
H. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 14/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.