TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSA KAYA BAŞVURUSU (5)
(Başvuru Numarası: 2018/26363)
Karar Tarihi: 22/11/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Ferhat YILDIZ
Başvurucu
Musa KAYA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, infaz edildikten uzun süre sonra kaldırılan disiplin cezasından dolayı ağır ceza mahkemesinde açılan tazminat davasının esasa girilmeden reddedilmesi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/8/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucunun Mahkûmiyet Hükmüne İlişkin Arka Plan
5. Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışma suçundan başvurucu hakkında başlatılan ceza yargılamasında, Erzincan (Kapatılan) 1 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, başvurucunun müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına 1997 yılında karar vermiştir. Bu ceza, daha sonra yürürlüğe giren kanunlar nedeniyle yapılan uyarlama yargılaması neticesinde Erzurum (Kapatılan) 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010 yılında verdiği kararı ile müebbet hapis cezasına çevrilmiştir.
6. Başvurucu 20/9/1994 tarihinde Erzurum H Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna alındıktan sonra kapasite durumu nedeniyle önce 27/3/2010 tarihinde Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna ardından da 17/11/2016 tarihinde Burhaniye T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir. Başvurucu, bireysel başvurunun yapıldığı tarih itibarıyla anılan ceza infaz kurumunda bulunmaktadır.
7. Başvurucunun da aralarında bulunduğu 33 hükümlü, Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda barındırıldıkları sırada bazı uygulamaları protesto etmek amacıyla 30/6/2010-1/7/2010 tarihleri arasında iki gün süre ile açlık grevi yapmıştır. Açlık grevi yapıldığı dönem içerisinde aralarında başvurucunun da bulunduğu mahpusların yazmış oldukları dilekçelerde, silahlı terör örgütü elebaşısı A.Ö. için "Kürt halk önderi sayın [A.Ö.], sayın [A.Ö.] ve sayın [Ö]." gibi hitaplarda bulunmaları sebebiyle bu kişiler hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır.
8. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı tarafından 14/7/2010 tarihinde başvurucu ve diğer bazı hükümlülerin açlık grevi yapma ve olumsuz davranışlara yönelik gruba katılma eylemleri nedeniyle üç ay süre ile bazı etkinliklere (kültürel ve sportif etkinlikler) katılmaktan alıkoyma disiplin cezası verilmiştir. Bunun yanında, PKK silahlı terör örgütü elebaşısı A.Ö. hakkında övücü ve yüceltici hitapta bulundukları, A.Ö. ve terör örgütüne bağlılıklarını göstermek için aynı konuda, aynı tarihte toplu dilekçe vermek suretiyle örgütsel tavır takındıkları gerekçesiyle bu kişilere 12 gün hücreye koyma disiplin cezası da yapılan bu disiplin soruşturması sonucunda verilmiştir.
9. Başvurucu, anılan disiplin cezalarına karşı şikâyet yoluna başvurmuş, Kırıkkale İnfaz Hâkimliği (İnfaz Hâkimliği) başvurucunun savunmasını aldıktan sonra 15/12/2010 tarihli kararı ile şikâyeti reddetmiştir. Gerekçede başvurucunun da aralarında bulunduğu hükümlülerin ceza infaz kurumu ve Adalet Bakanlığına vermiş oldukları dilekçelerinde, terör suçundan hükümlü olarak yatmakta olan bir kişiye "sayın", "kürt halk önderi" kelimeleri ile hitap etmeleri ve açlık grevi yapmaları nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmalarında kanuna aykırı bir husus bulunmadığı ifade edilmiştir.
10. Başvurucunun İnfaz Hâkimliğinin söz konusu ret kararına itirazını inceleyen Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi 18/1/2011 tarihinde, İnfaz Hâkimliği kararının yasaya uygun olduğu gerekçesiyle kesin nitelikli olmak üzere itirazın reddine karar vermiştir.
11. Başvurucu hakkında kesinleşen 12 günlük hücre hapsi disiplin cezası 8/2/2011-20/2/2011 tarihleri arasında infaz edilmiştir.
B. Başvuruya İlişkin Olay ve Olgular
12. Başvurucu; kendi durumuyla benzer hususlar içeren Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 30/1/2017 tarihli kararında, resmî kurumlara gereğinin yapılması için yazılan dilekçelerin aleniyet unsuru taşımadığından söz konusu ifadelerin kullanılmasının terör örgütü propagandası niteliğinde kabul edilemeyeceğine karar verildiğini, kendisinin eyleminin de aynı nitelikte olduğunu belirtmiştir. Başvurucu anılan karar doğrultusunda disiplin cezasının yeniden incelenerek kaldırılmasını İnfaz Hâkimliğinden 26/12/2017 tarihinde talep etmiştir.
13. İnfaz Hâkimliği, başvurucunun disiplin cezasının kaldırılmasına 16/1/2018 tarihinde karar vermiştir. Kararının gerekçesinde Yargıtay 1. Ceza Dairesinin anılan kararında başvurucu ile benzer durumda olan kişinin hücre disiplin cezası hakkında kanun yararına bozma kararı verildiği, başvurucunun da anılan emsal kararından yararlanması gerektiği ifade edilmiştir.
14. İnfaz Hâkimliğinin bu kararı sonrasında başvurucu 23/2/2018 tarihinde Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde, daha önce infaz edilmiş olan 12 günlük hücre hapsi cezasının haksız bir ceza olduğunu belirterek 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesi kapsamında dava açmıştır.
15. Başvurucunun davasını inceleyen Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 15/3/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen tazminat hâllerinin koruma tedbirlerine ilişkin olduğu ve tahdidi olarak sayıldığı, kıyas yoluyla genişletilmesinin mümkün bulunmadığı vurgulanmıştır. Bu itibarla, anılan madde metninde ceza infaz kurumları tarafından verilen disiplin cezalarına yönelik tazminat hakkı öngörülmediği, başvurucunun da hakkında verilen disiplin cezası nedeniyle tazminat talep ettiği, bu talebinin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde sayılan hâllerden birisine tekabül etmediği belirtilmiştir.
16. Başvurucunun bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunması üzerine dosyayı inceleyen Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi 21/6/2018 tarihinde söz konusu kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle, kesin nitelikli olmak üzere istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Bu karar, başvurucuya 20/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
17. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen, k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.
...
(3) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.
..."
18. 5271 sayılı Kanun’un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.
(3) Tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir.
(6) İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hâkimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir.
(8) Karara karşı, istemde bulunan, Cumhuriyet savcısı veya Hazine temsilcisi, istinaf yoluna başvurabilir; inceleme öncelikle ve ivedilikle yapılır.
19. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'a 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun'un 86. maddesiyle eklenen geçici 8. madde şöyledir:
"(1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce suç soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılan her türlü işlem veya alınan karar nedeniyle hâkimler ve Cumhuriyet savcıları hakkında hukuk mahkemelerinde açılan ve hâlen derdest olan tazminat davasına ilişkin dosyalar mahkemesince, Yargıtay incelemesinde bulunan dosyalar ise esası incelenmeksizin ilgili dairece yetkili ağır ceza mahkemesine gönderilir. Bu davalar ağır ceza mahkemelerince, Ceza Muhakemesi Kanununun 141 inci ve devamı maddeleri uyarınca Devlet aleyhine yürütülmek suretiyle karara bağlanır."
20. 29/31984 tarihli ve 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun'un "Görev" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Adalet Bakanlığının görevleri şunlardır:
a) Kanunlarda kurulması öngörülen mahkemeleri açmak ve teşkilatlandırmak, ceza infaz ve ıslah kurumları, icra ve iflas daireleri gibi her derece ve türdeki adalet kurumlarını planlamak, kurmak ve idari görevleri yönünden gözetim ve denetimini yapmak ve geliştirmek,
j) İlgili mevzuat hükümlerine göre infaz ve ıslah işlerini düzenlemek,
21. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Disiplin cezalarının niteliği ve uygulama koşulları" kenar başlıklı 37. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, (…) yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır. (Ek cümle:14/4/2020-7242/23 md.) Hükümlünün duruşma, sağlık, eğitim ve çalışma gibi nedenlerle geçici olarak kurum dışında bulunduğu yerler de bu fıkranın uygulanması bakımından kurum olarak kabul edilir.
…"
22. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. (Değişik: 10/6/1994 - 4001/1 md.) İdari dava türleri şunlardır:
a) (İptal: Anayasa Mahkemesinin 21/9/1995 tarihli ve E.1995/27, K.1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden Düzenleme: 8/6/2000 - 4577/5 md.) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
…
2. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır…"
23. 2577 sayılı Kanun'un "Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."
2. İlgili Yargı Kararları
24. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 30/1/2017 tarihli ve E.2016/2552, K.2017/160 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''...hükümlünün ... dilekçelerinin, terör örgütü elebaşısı [A.Ö.] ve terör örgütünü övücü nitelikte ifadeler içermesi nedeniyle terör örgütü propagandası yaptığından bahisle hakkında hücre disiplin cezaları kararı verilmiş ise de, hükümlünün disiplin cezalarına konu eylemleri nedeniyle başlatılan ceza soruşturmaları neticesinde Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği gibi, benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2010/8911 esas, 2012/5154 sayılı kararında 'Cumhuriyet Başsavcılığına verilen dilekçe ile yargı merciilerince yapılan soruşturmalara tepki olarak ‘Ben de sayın Öcalan diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum' şeklinde kanaatini açıklamaktan ibaret eylemde suç ve suçluyu övme suçunun yasal unsurlarının bulunmadığı' yönünde karar verildiği ayrıca resmi kurumlara gereğinin yapılması için yazılan dilekçelerin aleniyet unsuru taşımadığı bu itibarla eylemlerin terör örgütü propagandası niteliğinde kabul edilemeyeceği gözetilmeksizin itirazın reddi yönünde karar verilmesinde;
II-Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 01/04/2011 tarihli ve 2011/398 değişik iş sayılı kararı ile aynı Mahkemenin 01/04/2011 tarihli ve 2011/399 değişik iş sayılı kararları yönünden yapılan incelemede;
4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunun 6/2.maddesine 6008 sayılı Kanunun 5. maddesi ile eklenen 'Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir, infaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.' şeklindeki düzenleme ile 6008 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinde yeralan 'bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce verilmiş ve infaz hâkimliğinin incelemesinden geçmiş disiplin cezalarına karşı, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren altı ay içinde yeniden yapılan başvurular, 4675 sayılı Kanunun bu Kanunla değişik 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen usulle karara bağlanır.' şeklindeki hükme nazaran disiplin cezalarının yeniden değerlendirilmesi başvurusu üzerine yapılacak inceleme neticesinde infaz hâkimliğince yeni bir karar verilebileceği, geçici maddede kısıtlayıcı bir düzenleme bulunmaması karşısında hükümlünün yeniden inceleme başvurusunda ancak yeni olgu ve deliller ibraz etmesi koşuluna bağlı olarak disiplin cezasının kaldırılmasına karar verilebileceğinin kabul edilmesinin yasaya uygun bir yorum olmayacağı cihetle, merciince kesinleşmiş disiplin cezasının ancak yeni delil ve olgu bulunması halinde kaldırılabileceği, infaz hâkimliğince talebin usul yönünden reddine karar verilmesi gerektiğinden bahisle itirazın kabulü yönünde karar tesisinde, İsabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan Kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün ...sayılı yazılı istemlerine müsteniden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesi ile Dairemize ihbar ve dava evrakı gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü: Kanun yararına bozma talebine dayanılarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, ...kararlarının 5271 sayılı CMK'nun 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına...''
25. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 15/1/2014 tarihli ve E.2013/26006, K.2014/530 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...tazminat istemine ilişkin 5271 sayılı CMK'nın 141 ve devamı maddelerinde ''suç soruşturması ve kovuşturması sırasında'' gerçekleşen koruma tedbirlerine ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden bu kanun hükümlerine göre tazminat istenebileceği belirtilmekle birlikte, madde metninde bu aykırılıkların tahdidi şekilde sıralandığı, bu kapsamda ceza infaz kurumunda uygulanan disiplin cezasının, infaz aşamasında meydana gelen hukuka aykırılık olup, madde kapsamında bulunmaması nedeniyle reddine ilişkin, davacı adına vasisinin hükme yönelik yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün isteme uygun olarak onanmasına ... karar verildi."
26. Danıştay Onuncu Dairesinin 08/12/2020 tarihli ve E.2015/4441, K.2020/5955 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Bu durumda, ... isimli hükümlünün, daha önce karıştığı benzer yaralama olaylarından cezaevi idaresinin bilgisi olduğu, bu yönüyle cezaevi idaresince, hükümlü [M. A.]'e karşı diğer hükümlülerin korunması yönünden gerekli olan tüm tedbir ve önlemlerin alınması gerektiği, bu bağlamda davacının yaralanmasının önlenmesi hususunda davalı idarenin Tüzüğün hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkelere ilişkin 5. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendinde yer alan “...hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur..” hükmüne riayet edilmeyerek, davalı idarenin yürüttüğü kamu hizmetinin gereği olan gözetim ve koruması altında bulunan hükümlülerin beden bütünlüklerini korumaya yönelik gerekli önlemleri almayarak, yeterli dikkat ve özeni göstermeyerek hizmeti kusurlu işlettiği anlaşılmaktadır.
Bu nedenlerle, İdare Mahkemesince hizmet kusuru esas alınarak ortaya çıkan yaralanma olayı nedeniyle davacının manevi tazminat istemi yönünden uygun bir miktar tazminata hükmedilmesi gerekirken davanın reddi yolunda verilen Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
B. Uluslararası Hukuk
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Etkili başvuru hakkı" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir."
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklerin ulusal düzeyde korunması için etkili bir başvuru yolunun var olması gerektiğini belirtmektedir. AİHM'e göre Sözleşme'nin 13. maddesi yetkili ulusal makamlar tarafından Sözleşme kapsamına giren bir şikâyetin esasının incelenmesine izin veren ve uygun bir telafi yöntemi sunan bir iç hukuk yolunun sağlanmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca bu hukuk yolunun teoride olduğu kadar pratikte de etkili bir yol olması gerekmektedir (İlhan/Türkiye [BD], B. No: 22277/93, 27/6/2000, § 97; Kudla/Polonya [BD], B. No: 30210/96, 26/10/2000, § 157; Özpınar/Türkiye, B. No: 20999/04, 19/10/2010, § 82).
29. AİHM, etkili başvuru hakkının Sözleşme çerçevesinde savunulabilir nitelikteki bir şikâyetin etkili bir şekilde mahkemelerce incelenmesini ve öngörülen yolun uygun bir telafi imkânı sunmaya elverişli olmasını güvence altına aldığını vurgulamaktadır (Kudla/Polonya, § 157; Dimitrov-Kazakov/Bulgaristan, B. No: 11379/03, 10/2/2011, § 35). AİHM iç hukuktaki düzenlemelerin başvuruculara bu anlamda asgari güvenceleri içerecek şekilde yeterli bir hukuk yolu sunup sunmadığını irdelemektedir (Dimitrov-Kazakov/Bulgaristan, § 36).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Anayasa Mahkemesinin 22/11/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
31. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
32. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu bireysel başvuru formunda, haksız olduğu anlaşılan 12 günlük hücre disiplin cezası nedeniyle tüm iletişim haklarının kısıtlandığını, ailesiyle görüşemediğini, sosyal faaliyetlere iştirak edemediğini, temiz hava alma hakkından mahrum bırakıldığını, tüm bu hususlara rağmen açmış olduğu tazminat davasının haksız olarak reddedildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, bunun yanında, hukuka aykırı olarak verilen bu disiplin cezası nedeniyle koşullu salıverilme tarihinin altı yıl daha uzadığını da ileri sürmüştür.
34. Bakanlık görüşünde özetle; somut olay bakımından yürütülen itiraz incelemesine ilişkin olağan hukuk yollarında devam eden sürecin Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun mümkün olduğu 23/9/2012 tarihinden önce -18/1/2011 tarihinde- kesinleştiği ve verilen disiplin cezasının 8/2/2011-20/2/2011 tarihleri arasında infaz edildiği için bu inceleme bakımından bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kalıp kalmadığı hususunun Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde sınırlı olarak sayılan tazminat sebeplerinin somut olayda uygulanmayacağının açık olmasına rağmen başvurucunun kendisi açısından etkili giderim sağlamayacağı açık olan bir yola başvurmak suretiyle başvurunun zaman bakımından yetki kapsamına sokulmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir.
35. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu; Bakanlığın zaman bakımından yetkiye ilişkin olarak belirttiği hususun kendisi açısından sonuç doğurmadığını, başvurunun konusunun hücre disiplin cezasıyla alakalı olmadığını, hücre cezasının Yargıtay ve İnfaz Hâkimliğinin kararı ile iptal edildiğini, hücre disiplin cezasının yargısal kararlarla iptal edilmesine rağmen bunun maddi ve manevi sonuçlarının ortadan kaldırılmamasının bireysel başvurunun konusu olduğunu beyan etmiştir. Başvurucu, ilgili Ağır Ceza Mahkemesinin bu disiplin cezasına bağlı olarak kendisinin koşullu salıvermeden istifade edemeyeceğine dair karar verdiğini, sonuç itibarıyla haksız olduğuna karar verilen bir disiplin cezasına bağlı sonuçların devam ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; haksız disiplin cezasına bağlı olarak bütün sonuçların ortadan kaldırılması gerektiğini, süreç içerisinde lehine olan yasal düzenlemelerin dikkate alınmadığını iddia etmiştir. Başvurucu, ayrıca kendisi ile aynı hukuki statüde olan başka hükümlülerin benzer talepleriyle ilgili olarak bazı mahkemelerin koşullu salıvermeden yararlandırmasına rağmen bazı mahkemelerin bu arada kendisinin başvurduğu mahkemenin de koşullu salıvermeden yararlandırmadıklarını, eşitlik ilkesinin bu nedenle ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Başvurucu, ayrıca kendisi hakkındaki disiplin cezasının idari bir işlem olduğunu, idarenin bundan doğan zararları tazmin etmesi gerektiğini, haksız verilen disiplin cezası nedeniyle 12 gün boyunca kanunen kendisine tanınan haklardan yararlanamadığını, sadece bir saat havalandırılmaya çıkarıldığını, bu durumların ise manevi bir ızdıraba dönüştüğünü iddia etmiştir. Başvurucu son olarak benzer durumla ilgili olarak Tekirdağ Ağır Ceza Mahkemesinin 15/6/2017 tarihli değişik iş kararı ile koşullu salıverilmeden yararlandırılamayacağına ilişkin eski kararını kaldırdığını, her yönüyle aynı olan şartlara rağmen Erzurum Ağır Ceza Mahkemesinin ise kararını kaldırmadığını beyan etmiştir.
2. Değerlendirme
37. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
38. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
39. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
"Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır."
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
41. Başvurucunun yukarında verilen iddialarına bakıldığında, temel olarak hukuka aykırı olarak verildiği için İnfaz Hâkimliği tarafından iptal edilen hücre disiplin cezasının bu iptale rağmen koşullu salıverilmesine engel olması nedeniyle sonuçlarının devam etmesi, bunun yanında 12 günlük hücre disiplin cezasının uygulanması sırasında uğradığını iddia ettiği manevi sıkıntılarının giderilmemesi ile nihayet bu hususlara ilişkin olarak açmış olduğu davanın Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmesine ilişkin olduğu değerlendirilmiştir.
42. Anayasa Mahkemesi Cüneyt Durmaz (2) başvurusunda gözaltı süreci sona erenlerin nezarethaneden ayrıldıkları tarihe kadar maruz kaldıkları tutma koşullarına ilişkin şikâyetleri bakımından etkili hukuk mekanizmasının tazminat yolu olduğunu kabul etmiştir. (Cüneyt Durmaz (2), [GK], B. No: 2016/35468, 15/12/2021, § 39; (aynı yöndeki değerlendirmeler için ayrıca bkz. B.T. [GK], B. No: 2014/15769, 30/11/2017, § 49). Bahsi geçen karara konu somut olayda sona eren gözaltında tutulma koşullarının düzeltilmesi için etkili bir yolun bulunmadığı iddiası üzerinde durulmayarak inceleme sadece başvurucunun tutulma koşullarının yol açtığını öne sürdüğü zararının giderimi için etkili bir hukuk yolunun bulunmadığı iddiasıyla sınır olarak gerçekleştirilmiştir (Cüneyt Durmaz (2), § 40).
43. Somut başvuruda da başvurucu hakkında verilen 12 günlük hücre disiplin cezası, başvuru yolları tüketilerek 2011 yılında infaz edilmiştir (bkz. §§ 7-11). Anılan disiplin cezasının hukuka aykırı olduğunun tespiti ile iptaline 2018 yılında karar verilmiş ve verilen bu karar üzerine başvurucu 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca, haksız olarak verilen ve uygulanan hücre disiplin cezası nedeniyle tazminat davası açmıştır (bkz. §§ 12-13). Mahkeme 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde sayılan hâllerden birisine uygun bir durumun mevcut olmadığını kabul ederek başvurucunun iddialarının esasını incelemeden davanın reddine karar vermiştir (bkz. §§ 14-16). Bu itibarla başvurucunun yargı makamlarınca gerçekleştirilen işlemlerden ve ihmallerden kaynaklanan, hukuka aykırı olduğu mahkeme kararıyla tespit edilen hücre cezasının infaz edilmesi nedeniyle maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edilmesi suretiyle oluşan zararlarının tazmin edilmesi talebiyle açtığı davanın etkili bir çözüm imkânı sunmadığına ilişkin şikâyetleri, Anayasa'nın 17. maddesiyle bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
44. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
45. Söz konusu güvencenin gereği olarak, kamusal makamların kişilerin maddi ve manevi varlıklarına yönelik gerçekleşmesi yakın tehlikelere karşı gerçek anlamda bir koruma sağlayabilmeli ve oluşan zararların tazmin edilmesi için kamu makamlarınca gerçekleştirilen işlemler, yapılan eylemler ve ihmaller konusunda kişilere etkili bir karşı çıkma ve telafi imkânı vermelidir. Bu imkân ise ancak etkili bir başvuru yolu tanınması ile sağlanabilir (Murat Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020, § 43).
46. Etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47).
47. Etkili başvuruda bulunma hakkına yönelik pozitif yükümlülüklerin harekete geçebilmesi için öncelikle başvurucunun kendisine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi ve usulüne uygun olarak dava açmış olması gerekir. Şayet başvurucu, usulüne uygun dava açmamış ya da açmış olduğu davada gerekli özen ve dikkati göstermemiş ise derece mahkemesinin meselenin esasıyla ilgili karar verme yükümlülüğü doğduğundan bahsedilemez (Fadime Ekiz, B. No: 2016/6741, 7/9/2021, § 33).
48. Anayasa Mahkemesi, manevi zararların ağırlıkta olduğu ihlal iddialarında -kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyeti kapsamında- hukuki tazmin yolunu daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olarak kabul etmiştir (Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 44; Aslı Kırmızı Demirseren, B. No: 2013/5680, 15/4/2014, § 41; Gülşin Oral, B. No: 2013/6129, 16/9/2015, § 47; Sümeyye Örnek, B. No: 2014/11091, 7/6/2017, § 26). Ancak müdahalenin kim tarafından gerçekleştirildiğine, müdahalenin devam edip etmediğine ve özel düzenlemelerin öngörülüp öngörülmediğine göre ihlal iddialarının tespit edilmesi, ihlalin giderilmesi konusunda başarı şansı sunan hukuki yollar farklılaşabilmektedir. Bu noktada etkili hukuki yolların bulunup bulunmadığının belirlenmesi ve etkili olabilecek hukuk yollarına başvurulması durumunda bu yolun pratikte de etkili şekilde işletilip işletilmediğinin irdelenmesi önem arz etmektedir (Yaşar Demir ve Yunus Demir, B. No: 2017/14644, 13/1/2021, § 52).
49. Devletin suçların soruşturulması faaliyeti kapsamında şüpheliler hakkında birtakım tedbirler alarak onları gözetimi altında tuttuğu durumlarda ise şüphelilerin sonradan ileri sürecekleri şikâyetlerinin olması olağandır. Usul kurallarının yoğun şekilde öngörüldüğü bu özel durumlar yönünden söz konusu şikâyetlerin esasının incelenmesine imkân sağlayan ve gerektiğinde uygun bir telafi yöntemi sunan etkili hukuk yollarının olması da ilgililere etkili başvuru hakkının sağlanması bakımından bir gerekliliktir. 5271 sayılı Kanun'un 141. ve devamı maddelerinde düzenlenen koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davaları da bu bağlamdaki gerekliliği karşılamaya uygun bir yöntem sunmalıdır (Murat Haliç, § 47).
50. H.Ö. (B. No: 2017/34332, 12/12/2018) kararında Anayasa Mahkemesi, koruma tedbirleri tazminat davaları ile 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası yönünden birtakım değerlendirmelerde bulunmuştur. Söz konusu düzenlemeler ile pratikteki uygulamaların bu tür şikâyetler açısından etkili bir hukuk yolu olarak değerlendirilebilmesi için gerekli olan yargısal yaklaşıma ilişkin yapılan açıklamalarda Anayasa Mahkemesi 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (3) numaralı fıkrasında suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdiği kararlar veya yaptığı işlemler nedeniyle devlet aleyhine tazminat davası açılabileceğinin öngörüldüğünü, anılan hüküm kapsamında Cumhuriyet savcılarının yapmış oldukları işlemler nedeniyle zarar gördüğünü düşünen mağdurlar yönünden bir başvuru mekanizmasının oluşturulduğunu tespit etmiştir (H.Ö., § 41; ayrıca bkz. M.Y., B. No: 2014/7149, 22/11/2017, § 50). H.Ö. kararında, yargılama faaliyetlerinden doğan ve emredici ya da yasaklayıcı bir kural bulunmaması nedeniyle kişisel kusur veya haksız fiil kapsamında değerlendirilemeyecek özensiz davranışlardan kaynaklanan zararların 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamında giderilebileceğine ilişkin olarak Yargıtayca verilen bazı kararlara da yer verilmiş ve anılan fıkranın etkili bir yol olarak işletilebileceğine işaret edilmiştir.
51. Öte yandan 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinde, idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından idari yargıda tam yargı davası açılabileceği belirtilmiştir. Buna göre idarenin işlem ve eylemlerinden kaynaklanan her türlü zararın idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu edilmesi mümkündür (Nebahat Baysal Gül, B. No: 2016/14634, 28/5/2019, § 27). Anılan kuralda idari işlem veya eylem türleri yönünden herhangi bir ayrım yapılmadığından idari fonksiyona giren her türlü işlem veya eylem sebebiyle oluşan zararın tazmininin bu kurala dayanılarak idari yargıda açılacak bir tam yargı davasıyla istenebilmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır (Celaleddin Çakmak, B. No: 2018/22072, 11/3/2021, § 39). Dolayısıyla herhangi bir idari eyleme ilişkin zararın idari yargıda dava konusu edilebilmesi için 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinin yeterli bir yasal zemin oluşturduğu görülmektedir (N.K., B. No: 2017/21761, 22/7/2020, § 39).
52. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi Nebahat Baysal Gül kararında; gözaltı işleminin gerçekleştiği nezarethanelerin yönetim, denetim ve işletilmesinin idare tarafından yürütülen bir kamu hizmeti olduğunu vurgulamış ve nezarethanede tutulma koşullarından dolayı oluşan maddi ve manevi zararların karşılanması bakımından idari yargıda açılacak tam yargı davasını etkili başvuru yolu olarak kabul etmiştir (Nebahat Baysal Gül, §§ 17-30). Öte yandan Anayasa Mahkemesi Cüneyt Durmaz (2) başvurusunda, gözaltında tutulma koşulları nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığından bahisle idari yargıda açılan tam yargı davasında, Nebahat Baysal Gül kararıyla bağdaşmayacak şekilde görevsizlik kararı verilmesinin kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşmıştır (Cüneyt Durmaz (2), §§ 50, 51).
53. Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, başvurucunun açtığı davada Mahkeme ilgili yasal düzenlemeye yer verdikten sonra ileri sürülen iddialara ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede, başvurucunun açmış olduğu davanın 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde sınırlı olarak sayılan sebeplerin hiçbirisine girmediğini kabul etmiştir. Mahkeme, benzer iddiaların ileri sürüldüğü bir dosyaya ilişkin olarak Yargıtay 12. Ceza Dairesinin, ceza infaz kurumunda uygulanan disiplin cezalarının hukuka aykırılıklarına dayalı taleplerinin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin kapsamında olmadığına dair verdiği kararına da dayanarak, haksız uygulandığı iddia edilen disiplin cezalarına ilişkin tazminat taleplerinin maddede tahdidi olarak sayılanlar arasına dâhil olmadığını kabul etmiştir. Mahkemeye göre ayrıca tahdiden sayılan bu nedenlere dayalı olarak kıyas yoluyla madde metninin genişletilmesine de imkân bulunmamaktadır.
54. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin suç soruşturması ve kovuşturmasına ilişkin Cumhuriyet savcısı ve hâkim işlemleri nedeniyle uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi tazminat taleplerine yönelik bir dava yolu olarak öngörüldüğünün Mahkemece kabul edildiği, başvurucunun içinde bulunduğu koşullara ve iddialarına ilişkin olarak verilen kararın bu yönüyle ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği anlaşılmaktadır. Yeterli gerekçeye dayanarak görevsiz olduğunu tespit eden ve dosyanın esasına girmeden davanın reddine karar veren Mahkemenin bu yorumunun başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak ya da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yorum olmadığı değerlendirilmiştir.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 22/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.