TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
B.Y. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/30296)
|
|
Karar Tarihi: 7/9/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 14/10/2021-31628
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Çağlar ÖNCEL
|
Başvurucu
|
:
|
B.Y.
|
Vekili
|
:
|
Av. Mert ELEKÇİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün
yerine getirilmemesi nedeniyle özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 8/10/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu ile eşi arasında Ezine Asliye Hukuk
Mahkemesinde (Hukuk Mahkemesi) devam eden boşanma davasında, başvurucunun eşi 8/6/2016
tarihinde beyan ve delil dilekçesi ibraz etmiştir. Anılan dilekçede;
başvurucunun telefonunda bulunan mesaj içerikleri, ses kayıtları, videolar ve
bir adet fotoğrafını mahkemeye sunmuştur.
10. Başvurucu, kullandığı cep telefonuna eşi tarafından
yüklenen casus yazılım aracılığıyla tüm kişisel verilerinin ele geçirildiğini
ve kullanıldığını ileri sürerek 28/11/2016 tarihinde şikâyetçi olmuştur.
Başvurucu vekili şikâyet dilekçesinde; başvurucunun tüm kişisel verileri,
e-devlet şifresi, banka hesap bilgileri, sosyal medya yazışmaları, arama
kayıtları, GPS yer bildirim kayıtları, fotoğrafları ile videolarının özel
hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması haklarına aykırı olarak ele
geçirilip mahkeme dosyasına sunulduğunu vurgulamıştır. Dilekçede başvurucunun
eşinin bu bilgileri ele geçirmek için bir internet sitesinden satın aldığı
yazılımı başvurucunun telefonuna yüklediği ve zaman içinde elde ettiği bu
verileri hukuka aykırı şekilde depoladığı ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucunun
eşi tarafından boşanma davasında delil olarak kullanılması amacıyla bu şekilde
hareket edildiği bildirilmesine karşın dava dilekçesinde bu amacın fazlasıyla
aşıldığı beyan edilerek başvurucunun aile fertlerinin hayatlarının dahi takip
edildiği, boşanma davasındaki tanıkların kimliklerinin ele geçirildiği
belirtilmiştir. Başvurucu, telefonundaki programın ne zaman yüklendiğinin ve
eşi tarafından elde edilen verilerin kapsamının ne olduğunun belirlenmesinin
iddialarının ispatı için önem taşıdığını belirterek eşinin haberleşmenin
gizliliğini ihlal ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından
cezalandırılmasını talep etmiştir.
11. Ceza soruşturmasını yürüten Ezine Cumhuriyet
Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından 11/5/2017 tarihinde iddianame
düzenlenerek başvurucunun eşinin verileri hukuka aykırı olarak verme
veya ele geçirme, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki
konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçlarından cezalandırılması
istenmiştir. İddianamede başvurucunun eşinin casus program sayesinde başvurucunun
kullandığı telefondan yapılan konuşmalara, kısa mesajlara ve internet üzerinden
kullanılabilen programların içeriğine, e-devlet ve bankacılık şifrelerine,
fotoğraf ve videolara ulaşabildiği belirtilmiştir. Yine başvurucunun eşi
tarafından bu sayede kayıt altına alınan konuşmalar, mesajlar, fotoğraflar ve
videoların boşanma davası dosyasına ibraz edildiği ifade edilerek başvurucunun
eşinin atılı suçlardan cezalandırılması talep edilmiştir.
12. Ezine Asliye Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi)
tarafından yapılan yargılama sonucunda başvurucunun eşinin beraatine karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinde; sanık olan başvurucunun eşinin başvurucunun
kullandığı telefona program yüklediğini ikrar ettiği ve kayıtları boşanma
davasına delil olarak sunma dışında atılı suçlara vücut verecek şekilde bilerek
ve isteyerek basın, yayın, internet yolu ile veya başkaca herhangi bir yolla
yayıp ifşa etmemesi nedeniyle suç işleme kastının olmadığı belirtilmiştir.
13. Başvurucu vekili; istinaf yoluna müracaat etmiş ve
şikâyet dilekçesindeki hususlara ek olarak Başsavcılığın suçun hukuki
nitelendirmesini yaparken hatalı davrandığını, kişisel verilerin hukuka aykırı
şekilde ele geçirilmesi konusunda bir değerlendirme yapmadığını belirtmiştir.
Bu nedenle sanığın 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 134.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal
suçu ile 132. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen haberleşmenin
gizliliğini ihlal suçundan cezalandırılması gerektiğini, beraat kararı
nedeniyle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı
hakkının ve kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlaline neden
olunduğunu beyan etmiştir.
14. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi (Daire)
tarafından 25/5/2018 tarihinde Ceza Mahkemesinin kararının onanmasına karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinde; Yargıtay kararlarına ve yerleşik uygulamaya
atıf yapılarak haksız bir saldırıyı önlemek için kaybolma olasılığı bulunan
kanıtları yetkili makamlara sunmak amacıyla kişisel verileri kaydetme, ele
geçirme ve yayma eylemlerinde bulunulabileceği vurgulanmıştır.
15. Nihai karar 8/9/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 8/10/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. UYAP üzerinden yapılan inceleme neticesinde Hukuk
Mahkemesinde görülen boşanma davasında başvurucu ve eşi tarafından mahkemeye
anlaşmalı boşanma protokolü sunulduğu görülmüştür. Hukuk Mahkemesi 19/7/2019
tarihinde tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına karar vermiş, karar kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
18. 5237 sayılı Kanun'un "Özel hayatın
gizliliğini ihlal" kenar başlıklı 134. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Kişilerin özel hayatının
gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal
edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır"
19. 5237 sayılı Kanun'un "Kişisel verilerin
kaydedilmesi" kenar başlıklı 135. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Hukuka aykırı olarak kişisel
verileri kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir."
20. 5237 sayılı Kanun'un "Verileri hukuka aykırı
olarak verme veya ele geçirme" kenar başlıklı 136. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Kişisel verileri, hukuka aykırı
olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. "
2. İlgili Yargı Kararları
21. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 12/3/2019 tarihli ve
E.2018/5100, K.2019/2582sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Dosyadaki yazılara ve mahkemece
uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre davalı-davacı
erkeğin delil olarak dayandığı ses kaydının hukuka aykırı delil olması
nedeniyle hükme esas alınmamasında bir isabetsizlik bulunmamakla birlikte,
davalı-davacı erkeğin bir kısım tanık beyanlarıyla da ispatladığı üzere
davacı-davalı kadının eşine orospu çocuğu diyerek ağır hakaret ettiği, eşinin bilgisayarına
casus proğram yüklediği, davalı-davacı erkeğin de son olayda eşine ağır şekilde
fiziksel şiddet uyguladığı ve ortak haneye gizli kamera koyduğu, boşanmaya
sebebiyet veren olaylarda eşine fiziksel şiddet uygulayan davalı-davacı erkeğin
fazla kusurlu bulunmasında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla,
tarafların yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve
kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA..."
22. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 24/5/2017 tarihli ve
E.2016/11851, K.2017/4263sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"....Oluşa ve dosya kapsamına göre;
esnaf olan sanık [E.nin],
kimliği tespit edilemeyen bir kişi tarafından bilgisayarına yüklenen 'Kim
Nerde' adlı ücretli casus yazılım programı sayesinde, bir süre karşılıksız burs
verdiği üniversite öğrencisi katılan mağdur [H] ile onun erkek arkadaşı
olan diğer katılan mağdur [M.T.nin] farklı tarihlerde birbirlerine
gönderdikleri mesajların birer kopyasını elde ederek, mesaj içeriklerini
öğrendiğinin iddia ve kabul edildiği olayda,
Sanık [E.nin], katılan mağdurlar [H.] ve [M.T.nin]
telefon aracılığıyla birbirlerine gönderdikleri mesajların kopyasını
kaydetmesinden dolayı eylemine uyan TCK'nın 132. maddesinin 1. fıkrasının 1.
cümlesindeki haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan cezalandırılmasına,
haberleşme içeriklerini kaydeden sanığa hükmedilen cezada aynı madde ve
fıkranın 2. cümlesi gereğince bir kat artırım yapılmasına, katılan mağdurlar [H]
ve [M.T.in] farklı tarihlerde birbirlerine gönderdikleri mesaj
içeriklerini, bilgisayarına yüklettiği tek bir casus yazılım programı sayesinde
ele geçiren sanığın, aynı suçu katılan mağdurlara karşı tek bir fille ve bir
suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla defa
işlemesinden dolayı sanık hakkında tayin olunan cezada, önce TCK'nın 43/1.
maddesi, daha sonra da TCK'nın 43/2. maddesi atfıyla aynı Kanun'un 43/1.
maddesi gereğince artırım yapılmasına ilişkin yerel mahkemenin kabulünde bir
isabetsizlik görülmemiştir...."
B. Uluslararası
Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel
ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir."
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kişiler arası
ilişkilerde Sözleşme'nin 8. maddesine uyulmasını güvence altına alacak
tedbirlerin seçiminin ulusal makamların takdirinde olduğunu, bu konudaki
yükümlülüğü yerine getirmenin niteliğinin özel hayata yönelik müdahaleye göre
farklılık oluşturabileceğini ifade etmiştir. AİHM, devletlerin Sözleşme’nin 8.
maddesi uyarınca uygun bir yasal koruma çerçevesi oluşturma ve uygulama
yükümlülüğünün her zaman ceza hükümlerinin tatbik edilmesi anlamına
gelmeyeceğini de vurgulamıştır (Söderman/İsveç [BD], B. No: 5786/08,
12/11/2013, § 79; M.P./Portekiz, B. No: 27516/14, 7/9/2021, §§ 40, 41).
AİHM, eşlerin birbirlerinin erişimine rıza gösterdiği bilgilerin hukuk
davasında kullanılması suretiyle ifşa edildiği iddiasının incelendiği bir ceza
davasının akabinde yapılan başvuruda, ifşa edildiği iddia edilen söz konusu
bilgilerin ortak erişime açık olduğuna ve başvuranın özel hayatı üzerindeki
etkilerinin sınırlı olduğuna vurgu yapmış; neticede bu bilgilerin hukuk
davasında kullanılmasının cezai takibatı gerektirmediği yönünde ulaşılan sonucu
özel hayata saygı hakkının öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği
anlamına gelmediğini belirterek sonuca ulaşmıştır (M.P./Portekiz, §§
46-51).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 7/9/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; kullanmakta olduğu telefona eşi tarafından
kendi bilgisi ve rızası dışında yüklenen casus yazılım aracılığıyla konuşma ve
mesaj kayıtları, fotoğrafları, videoları, e-devlet ve bankacılık şifreleri gibi
tüm kişisel verilerine ulaşıldığını belirtmiştir. Başvurucu; eşinin bu veriler
arasında yer alan özel yazışmaları ve ses kayıtlarını boşanma davasında delil
olarak mahkemeye sunduğunu, bu mesaj kayıtlarından bir tanesinin boşanma
davasının açıldığı tarihten beş ay sonraki bir tarihe ait olduğunu ifade ederek
kişisel verilerine ne zamana kadar ulaşıldığını bilemediğini belirtmiştir.
Soruşturma ve kovuşturma sırasında talebine rağmen eşinin hangi tarihler
arasında hangi verilere ulaştığı konusunda bir araştırma yapılmadığını beyan
etmiş, ayrıca Mahkemenin eşlerin diğer eş hakkındaki bilgilere ulaşabileceği
şeklindeki gerekçesinin Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında korunamayacağını
ifade etmiştir. Rızası dışında ele geçirilen kişisel verilerinin boşanma
davasında kullanılmasının eşinin eylemini hukuka uygun hâle getirmeyeceğini
belirten başvurucu, özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş; ayrıca kamuya açık belgelerde kimlik bilgilerinin
açıklanmamasını talep etmiştir.
27. Bakanlık görüşünde; başvurucunun evlilik birliğinin
yüklediği yükümlülüklere uygun hareket etmediğini ispat etmek amacıyla
başvurucunun eşinin hareket ettiği belirtilerek bu bilgilerin yalnızca boşanma
davasında kullanıldığı, nitekim başvurucunun söz konusu verilerin ifşa
edildiğine dair iddiasının bulunmadığı belirtilmiştir. Bununla birlikte Ceza
Mahkemesi ve Daire tarafından yapılan değerlendirmelerde söz konusu suçların
kanuni unsurlarının tartışılarak sanığın suç işleme kastının bulunmadığı
sonucuna ulaşıldığı ifade edilmiştir. Ayrıca sanığın beraat etmiş olmasının
devletin başvurucu hakkında yargısal koruma sağlama yükümlülüğüne uygun
davranmadığı sonucunu doğurmayacağı da vurgulanmıştır.
B. Değerlendirme
28. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20.
maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile
hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle
ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların
düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir."
29. Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında herkesin
kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı ayrıca düzenlenmiş
ve güvence altına alınmıştır. Söz konusu anayasal güvence, Sözleşme'nin 8.
maddesinde koruma altına alınan özel hayata saygı hakkına karşılık gelmektedir.
Kişisel verilerin korunması hakkı, kişinin insan onurunun korunmasının ve
kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi olarak bireyin
hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında korumayı
amaçlamaktadır (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, §§ 19, 20).
30. Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere
kişisel veri -belirli veya kimliği belirlenebilir olmak şartıyla- bir kişiye
ilişkin bütün bilgileri ifade etmekte olup bireyin adı, soyadı, doğum tarihi ve
doğum yeri gibi sadece kimliğini ortaya koyan bilgileri değil telefon numarası,
motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, öz geçmiş,
resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, sağlık bilgileri, genetik
bilgiler, IP adresi, e-posta adresi, alışveriş alışkanlıkları, hobiler,
tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri gibi
kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler kişisel
veri kapsamındadır (AYM, E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180,
K.2015/30, 19/3/2015).
31. Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı yönünden inceleme
yapılabilmesi için öncelikle anılan hak kapsamında korunması gereken bir
kişisel verinin olup olmadığı belirlenmelidir. Anayasa hükmünün lafzı, konuya
ilişkin uluslararası belgeler ve karşılaştırmalı hukuk dikkate alındığında
belirli ya da belirlenebilir bir gerçek veya tüzel kişi hakkındaki her türlü
bilgi kişisel veri olarak değerlendirilir. Ancak her davada ya da başvuruda
Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında bir kişisel veri bulunup
bulunmadığı, davanın ve başvurunun kendine özgü koşulları dikkate alınarak
tespit edilir. Bir kişisel verinin bulunduğu tespit edildiğinde bu veriye
yönelik her türlü sınırlama ve müdahale Anayasa’nın anılan hükmü kapsamındaki
güvenceleri harekete geçirir (Bülent Kaya [GK], B. No: 2013/2941,
11/5/2016, § 49; Fatih Saraman, [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 57;
E.Ü. [GK], B. No: 2016/1310, 17/9/2020, § 59; Bestami Eroğlu
[GK], B. No: 2018/23077, 17/9/2020, § 102; AYM, E.2014/74, K.2014/201,
25/12/2014; E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014;
E.2013/84, K.2014/183, 4/12/2014).
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Somut olayda başvurucunun telefonunda yer alan bilgilerin eşi tarafından
kaydedilerek boşanma davasında delil olarak kullanılması söz konusudur. Bu
bağlamda başvurucunun fotoğrafları, videoları, konuşma ve mesaj kayıtlarının
belirli bir gerçek kişi hakkındaki bilgi kapsamında olduğu gözetildiğinde
bu bilgilere erişilmesinin, bunların kullanılmasının ve işlenmesinin özel
hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı
çerçevesinde kaldığı anlaşılmıştır. Somut olayda başvurucunun şikâyetlerinin
özünü; telefonunda yer alan bilgilerin, dolayısıyla kişisel nitelikteki birtakım
verilerinin hukuka aykırı olarak ele geçirilmesine ilişkin suç duyurusunda
etkili bir yargısal sistem kurma yükümlülüğüne uyulmadığı iddiası
oluşturmaktadır. Bu durumda başvurunun Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü
fıkrasında düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin
korunması hakkı yönünden değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kişisel verilerin korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
34. Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesinde genel olarak herkesin kendisiyle ilgili kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiş, ikinci cümlesinde kişisel
veriler bağlamında bazı özel güvenceler sayılmış, üçüncü cümlesinde kişisel
verilerin ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla
işlenebileceği düzenlenmiş, dördüncü cümlesinde ise kişisel verilerin
korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği hüküm altına
alınmıştır. Buna göre lafzı dikkate alındığında Anayasa’nın 20. maddesinin
üçüncü fıkrasının kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı kapsamında sadece
işleme şeklindeki sınırlama ya da müdahalelere karşı değil, kişisel verilere
yönelik her türlü müdahale ve sınırlamalara karşı güvence getirdiği
anlaşılmaktadır (E.Ü. [GK], B. No: 2016/1310, 17/9/2020, § 63; Bestami
Eroğlu B. No: 2018/23077, 17/9/2020, §101).
35. Yine Anayasa'nın 12. maddesine göre herkes kişiliğine
bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Bu genel nitelikteki anayasal düzenleme ile bireylerin kişilik değerlerine
yönelen ve zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar dışlanmaktadır. Ayrıca
Anayasa'nın 5. maddesinde bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması,
maddi ve manevi varlıklarının geliştirilmesi için gerekli şartların
hazırlanması devletin temel amaç ve görevlerinden biri olarak sayılmaktadır. Bu
düzenlemeler ışığında devletin bireyin temel hak ve özgürlüklerine keyfî olarak
müdahale etmemenin yanında üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlü
kılındığı, bu bağlamda pozitif yükümlülüklerinin de bulunduğu söylenebilir.
Uyuşmazlıkların özel hukuk kişileri arasında gerçekleştiği durumlarda da temel
hak ve özgürlüklerin sağladığı güvencelerin yerine getirilip getirilmediği
denetlenirken Anayasa’nın kamusal makamlara yüklediği sorumluluklardan doğrudan
özel hukuk kişileri sorumlu tutulamayacağından taşıdığı koşulların
özelliklerine göre bu tür başvuruların devletin pozitif yükümlülükleri
bağlamında ele alınması gerekebilir. Dolayısıyla özel hayatın korunması
kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı yönünden de devletin
pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireyleri gerek
kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden
kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (E.Ü.,
§ 65; Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 45,
46; Ali Çığır, B. No: 2015/19298, 8/5/2019, §§ 32, 33; Erol Kumcu,
B. No: 2015/18988, 9/5/2019, §§ 32, 33; U.B., B. No: 2015/3175,
10/10/2019, §§ 33, 34).
36. Bu anlamda öncelikle devlet, uyuşmazlıkların çözümüne
ilişkin etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Söz
konusu pozitif yükümlülük; olayın meydana gelme şekli ile etkisi, ağırlığı ve
sonuçları bakımından yapılacak değerlendirmelere ve olayın kim tarafından nasıl
gerçekleştirildiği konusunda aydınlatılmasını gerekli kılan durumların bulunup
bulunmadığına göre her durumda ceza soruşturması/yargılaması yapılmasını
gerekli kılmaz. Nitekim yargısal sistem kurma yükümlülüğü -olayın koşullarına
göre- hukuki ve idari yolların devlet tarafından oluşturulmasıyla da yerine
getirilebilir. Bu bağlamda bazı durumlarda disiplin soruşturması ile de
devletin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmesi mümkün olabilir (Erol
Kumcu, § 34; Ali Çığır, § 34).
37. Öte yandan yargısal sistem kurma yükümlülüğünün ceza
soruşturması/yargılaması yapılmasını gerekli kılması, failler hakkında mutlaka
ceza davası açılmasını ya da onların cezalandırılmasını zorunlu hâle
getirmediği gibi başvuruculara üçüncü tarafları bir suç nedeniyle yargılatma ya
da cezalandırılmalarını talep etme hakkı da vermemektedir. Zira burada
kastedilen sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.
Ancak her durumda söz konusu yargısal sistemlerin etkili şekilde işletilmesi ve
soruşturmalar ya da yargılamalar neticesinde yargısal makamlarca ulaşılan tüm
sonuçların temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde ilgili ve
yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (Erol Kumcu, § 35; Ali
Çığır, § 35).
38. Ek olarak ayrıca vurgulamak gerekir ki kişilerin
cezai sorumluluğuna ilişkin hukuki sorunların incelenmesi, ceza
soruşturması/kovuşturması sürecinin mahkûmiyet kararı ile sonuçlanması, bu
hâlde takdir edilecek cezanın miktar ve mahiyetinin belirlenmesi Anayasa
Mahkemesinin görev alanı içinde olmayıp bu husus esasen derece mahkemelerinin
takdirindedir (Erol Kumcu, § 36; Ali Çığır, § 36).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
39. Öncelikle devletin pozitif yükümlülüğünün kişisel
verilerin korunması kapsamında üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı yasal
altyapı oluşturulması yanında bu altyapının ihlaline etkili yargısal tepki
vermeyi de içerdiği vurgulanmalıdır. Bu bağlamda devletin kişisel verilerin
korunması kapsamında kişisel verilerin hukuka aykırı olarak ele geçirilmesi,
işlenmesi ve açıklanmasına yönelik önleyici tedbirler alması ve benzer
durumların bir daha yaşanmaması için bunu yapanlara karşı caydırıcı yargısal
tepki göstermesi gerekir. Bu yargısal tepkinin adli ceza biçiminde olması
zorunlu değildir. Ancak bu tür müdahalelerin kanunda suç olarak düzenlenmesi
hâlinde ceza soruşturması ve kovuşturmasının etkili bir biçimde yürütülmesinin
sağlanması ve açıklanan gerekçelerin anayasal güvenceleri gözetecek mahiyette
ilgili ve yeterli olması da devletin pozitif yükümlülüklerinin gereğidir.
40. Başvuru konusu olayda başvurucunun kullanımında olan
telefondaki bir adet fotoğraf, çeşitli videolar ile konuşma ve mesaj içerikleri
boşanma davasına delil olarak sunulmuştur. Başvurucunun telefonunda yer alan bu
bilgilerin başvurucuya ilişkin kişisel veri niteliğinde bilgiler olduğu,
kişisel veri mahiyetindeki bilgilerin hukuka aykırı olarak ele geçirilmesi ve
açıklanmasının da mevzuatta suç olarak düzenlendiği açıktır. Belirtildiği üzere
etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğü, isnat edilen eylemin suç olarak
düzenlendiği her durumda ceza soruşturması yapılmasını gerekli kılmamakla
birlikte somut olayın meydana gelme şekli ile ağırlığı gözönüne alındığında
mevcut başvuruda devletin etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün etkili
bir ceza soruşturması ve kovuşturması yapılmasını gerekli kıldığı kanaatine
varılmıştır. Bu durumda başvurucunun şikâyetleri gözetilerek etkili bir ceza
soruşturması yapılması, bu bağlamda öncelikle olayın tüm yönleriyle açıklığa
kavuşturularak ulaşılan sonucun olaya özgü gerekçelerle açıklanması gerektiği
söylenebilir.
41. Bu hâlde bireysel başvuru kapsamında yapılacak
değerlendirmede dikkate alınacak husus; belirtilen çerçeve içinde usule ilişkin
yeterli güvencelerin sunulduğu bir cezai takibatın yürütülüp yürütülmediğine,
soruşturmanın bağımsız, özenli, süratli, etkili şekilde yapılıp yapılmadığına
ve ulaşılan sonuçların temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde
ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanıp açıklanmadığına ilişkin olacaktır (Ali
Çığır, § 38; Erol Kumcu, § 38).
42. Somut olayda şikâyet dilekçesinde başvurucu; eşinin
yalnızca boşanma davasında delil elde etme amacıyla hareket etmediğini, bu dava
açıldıktan sonra da casus yazılımı kullanmaya devam ettiğini beyan etmiştir.
Yine başvurucu, bu yazılımın hangi tarihte yüklendiğinin, eşi tarafından elde
edilen verilerin kapsamının ne olduğunun araştırılmasını talep etmiş; boşanma
davasına sunulan ses kayıtlarında kesyapıştır şeklinde değişiklikler
yapıldığını ileri sürmüştür. Bu şikâyet üzerine Başsavcılık tarafından
şüphelinin ifadesinin alındığı, Hukuk Mahkemesi ile yazışma yapıldığı ve
boşanma davasının incelendiği görülmüştür. Başsavcılık tarafından yapılan
değerlendirme neticesinde başvurucunun eşinin üzerine atılı fiilleri ikrar
ettiği belirtilerek bu kişinin cezalandırılması istemiyle dava açılmıştır. Bu
itibarla soruşturmanın etkili bir şekilde yürütüldüğünü, başvurucunun
iddialarının kovuşturma sırasında tartışılıp değerlendirilmesine imkân
sağlayacak şekilde ortaya konulduğunu söylemek mümkündür.
43. Öte yandan yargılama sırasında başvurucu tarafından
aynı iddialar ileri sürülmüş ise de Ceza Mahkemesi gerekçesinde boşanma
davasına atıfta bulunularak sanığın delillerin kaybolmaması amacıyla hareket
ettiği ve elde edilen verilerin yalnızca boşanma davasında delil olarak
kullanıldığı belirtilmiştir. Bu itibarla somut olayda başvurucunun hangi
kişisel verilerinin elde edildiği, bu verilerde değişiklik yapılıp yapılmadığı,
verilere ne kadar süre ile ulaşıldığı hususlarında hiçbir araştırma yapılmadığı
gibi gerekçede başvurucunun bu iddialarının hangi sebeplerle karşılanmadığı
konusunda bir açıklama bulunmadığı da görülmüştür.
44. Başvurucunun özel yaşamının gizli alanına dahil
önemli bir unsur olan telefonuna yazılım programı yüklenerek ulaşılan kişisel
verilerin elde ediliş şekline, kapsamına vekişisel verilere ulaşma amacının
meşru olup olmadığına yönelik olarak derece mahkemelerince bir değerlendirme
yapılmamıştır. Ayrıca başvurucunun eşinin, başvurucunun telefonuna program
yüklediğine, kişisel verilerine ulaştığına ve bunları kullandığına ilişkin açık
ikrarının olduğu gözetildiğinde verilerin hukuka aykırı şekilde ele
geçirilmesine ilişkin suç kastının bulunup bulunmadığının başvurucunun süreç
içinde ileri sürdüğü tüm iddiaları karşılanarak ve gösterilen deliller
araştırılarak ortaya konulması gerekirken, ele geçirme fiilinin unsuru olmadığı
hâlde verilerin ifşa edilmediği gerekçesine dayanılmıştır. Derece
mahkemelerinin eşlerin birbirlerine karşı özel hayat alanlarının bulunmadığı
sonucunu doğuracak mahiyetteki yaklaşımının anayasal güvencelere aykırı olduğu
açıktır. Bu hususlar dikkate alındığında derece mahkemelerince açıklanan
gerekçelerin başvurucunun kişisel verilerinin korunması hakkının güvencelerini
gözetecek şekilde ilgili ve yeterli olduğunun söylenmesi mümkün
görünmemektedir.
45. Dolayısıyla yargılama sürecinde olayın
aydınlatılmasına yönelik esaslı iddiaların araştırılmaması, bu suretle
kovuşturmanın derinleştirilmemesi, yasal dayanağı gösterilmeyen gerekçelerle
sonuca ulaşılması nedeniyle anayasal hakları güvence altına alacak şekilde
etkili bir yargısal sistem kurma yükümlülüğüne uygun hareket edildiği
söylenemeyecektir.
46. Sonuç olarak etkili bir yargısal sistem kurulması
konusunda kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüğün
gerektirdiği şartların somut olayda yerine getirilmediği değerlendirildiğinden
Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında
kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
48. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına ve 1.000.000
TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
50. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
51. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde,
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
52. İncelenen başvuruda başvuruya konu dava dosyasında
olayın aydınlatılmasına yönelik esaslı iddiaların Ceza Mahkemesi tarafından
araştırılmaması, bu suretle incelemenin derinleştirilmemesi ve somut olaya
uygun olmayan gerekçelerle sonuca ulaşılması nedeniyle özel hayata saygı hakkı
kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiğine
karar verilmiştir. Buna göre ihlalin mahkemenin işlemlerinden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. Ayrıca istinaf mercii de ihlali giderememiştir.
53. Bu durumda kişisel verilerin korunmasını isteme
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yeniden yargılama yapılması, bireysel
başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda Ceza Mahkemesi tarafından yapması gereken iş, ihlal
kararında tespit edilen eksiklikleri giderecek şekilde yeni bir yargılama
yapmaktan ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere Ezine Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
54. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel
hayata saygı hakkı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin kişisel verilerin korunmasını
isteme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere Ezine Asliye Ceza Mahkemesine (E.2017/236, K.2018/34)
GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için Bursa Bölge Adliye
Mahkemesi 3. Ceza Dairesine ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/9/2021 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.