TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NAİM ASLAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/31207)
Karar Tarihi: 16/6/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucu
Naim ASLAN
Vekili
Av. Nermin SELÇUK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında kötü muamele iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/10/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 24/11/2009 tarihinde hırsızlık şüphesiyle yakalanmıştır. 24/11/2009 tarihinde saat 00.45'te düzenlenen Yakalama Tutanağı'na göre başvurucunun durumundan şüphelenilmesi üzerine ring görevi ifa eden polis memurlarınca başvurucu takip edilmiştir. Başvurucunun on dakika kadar konuştuğu bir diğer kişiye sırtındaki çantayı uzatması ve diğer kişinin de başvurucuya para uzatması üzerine polis memurlarınca "Dur polis!" denilerek seslenilmiş, kişilerin kaçması üzerine yaklaşık on beş dakikalık bir kovalamanın ardından başvurucu yakalanmış, akabinde gözaltına alınmıştır.
6. 24/11/2009 tarihinde saat 18.40'ta düzenlenen adli muayene raporunda başvurucuda darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.
7. 25/11/2009 tarihinde saat 13.20'de düzenlenen adli muayene raporunda ise dorsa lomber bölgede 4 ve 5 cm'lik çizgi şeklinde iki morluk, sol kalça üzerinde 15 cm uzunluğunda, 3 mm genişliğinde kızarıklık tespit edilmiştir.
8. Başvurucu 26/11/2009 tarihinde vekili aracılığıyla Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçe ile gözaltında nezarethaneden çıkarılarak bodrum kata götürüldüğünü ve burada darbedildiğini ileri sürmüştür.
9. Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında Adli Tıp Kurumundan rapor talep edilmiş, başvurucunun ve ilgili polis memurlarının beyanları alınmıştır. Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporda başvurucunun tespit edilen yaralanmalarının kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu bildirilmiştir.
10. Bir kısım polis memuru başvurucunun gözaltı sürecinde görevli olmadığını beyan ederken diğer polis memurları herhangi bir darp ve cebir eylemini reddetmiştir. İlk rapor düzenlenirken yaralanmaların gözden kaçmış olabileceği ya da başvurucunun kendi kendini yaralamış olabileceği polis memurlarının bir kısmı tarafından ileri sürülmüştür.
11. Başvurucunun beyanı ise şöyledir:
"...1 gün Sarıyer asayiş büroda nezarette kaldım. Nezaretten beni çıkarıp bodrumda bir yere götürdüler. Beni orada dövdüler. Tekme tokat vurdular. Görevliler 6, 7 kişi vardı. İsimlerini bilmiyorum. Ben 24 Kasım 2009 saat: 18:00 sıralarında Sarıyer asayiş büroya gelmiştim. Tahminime göre beni saat 21:30 , 22:00 sıralarında dövdüler.... Beni dövenlerin hepsi sivildi. Beni dövenler hakkında şikayetçiyim."
12. Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığı 16/7/2010 tarihinde on bir polis memurunun kasten yaralama suçundan cezalandırılması istemiyle iddianame düzenlenmiştir.
13. İddianamenin kabulüyle açılan kamu davasında başvurucunun tutulduğu nezarethaneye ilişkin kamera kaydı görüntüleri dosyaya getirtilmiş ve görüntülere ilişkin bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi raporunda, görüntülerin 24/11/2009 tarihi saat 21.30'da başladığı, başvurucunun gözaltı giriş anının bulunmadığı, bunun yanı sıra görüntülerin saatine ilişkin bilgilerin manuel olarak girilmiş olduğu, yaklaşık bir saatlik görüntünün eksik olduğu belirtildikten sonra teslim edilmiş görüntüler içinde herhangi bir darp olayına rastlanmadığı belirtmiştir.
14. Sarıyer 83. Asliye Ceza Mahkemesi 17/2/2015 tarihinde sanıkların tümü hakkında beraat kararı vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Bir kısım sanıkların Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliğinde görevli oldukları, bir kısım sanıkların ise olay tarihinde herhangi bir görevlerinin bulunmadığı, müştekinin bir hırsızlık olayından dolayı 24/11/2009 tarihinde Kasımpaşa polis merkezinden alınarak Sarıyer Asayiş Büro Amirliğine getirildiği, aynı gün alınan raporunda darp cebir izine rastlanmadığına dair rapor alındığı, müştekinin gözaltına alındığı ve 25/11/2009 tarihinde tekrar rapor alındığı raporda belirtildiği üzere müştekinin Dorsa Lomber bölgede 2 adet çizgi şeklinde morluk sol kalçası üzerinde kızarıklığın olduğu ve bu şekilde basit tıbbı müdahale ile iyileşecek şekilde yaralandığının anlaşıldığı, olay günü Sarıyer Asayiş Büro Amirliğinde bulunan kamera kayıtlarının bilirkişi marifetiyle incelenmesinde müştekinin darp edildiğine dair herhangi bir görüntünün bulunmadığı, müştekinin vücudundaki basit yaraların sanıklar tarafından meydana getirdiğine dair herhangi bir delil bulunmadığı, bu kadar basit yaraların rahatlıkla müşteki tarafından da yapılabileceğinin ihtimal dahilinde olduğu, Karakollara rahat bir şekilde girip çıkan ve eski kulağı kesik suçluların kendilerini cezadan kurtarmak ve kendilerini yakalayan kolluk güçlerinden intikam alabilmek için bu tür iddialarda bulunabildikleri kanaatine varılmakla müsnet suçtan sanıkların CMK'nun 223/2-e maddesi uyarınca ayrı ayrı beraatlerine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
15. Anılan karar, Yargıtay ilgili dairesince 21/6/2018 tarihinde onanmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Anayasa Mahkemesinin 16/6/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
17. Başvurucu, gözaltında darbedildiğini, anılan husus sağlık raporlarıyla sabit olmasına karşın keyfî ve hukuki olmayan değerlendirmeler yapılarak polis memurlarının beraatlerine karar verildiğini belirtmiş; adil yargılanma hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
18. Bakanlık görüşünde; başvurucunun hizmet kusuru nedeniyle idari yargıda dava açma yoluna gitmediği, başvurucunun şikâyeti üzerine Başsavcılık tarafından ilgili kolluk görevlileri hakkında kasten yaralama, hakaret ve tehdit suçlarından derhâl soruşturma başlatıldığı, soruşturma kapsamında tespit edilen şüpheli polis memurlarının savunmalarının alındığı, başvurucunun tıbbi raporları temin edilerek hakkında kesin hekim raporu aldırıldığı, akabinde ise şüpheli polis memurlarının kasten yaralama suçundan cezalandırılmaları istemiyle haklarında kamu davası açıldığı belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
19. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
20. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
22. Kötü muamele sonucu meydana gelen yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55). Bu nedenle Bakanlık görüşünde başvurucunun hizmet kusuru nedeniyle idari yargıda dava açma yoluna gitmediği itirazı kabul edilmemiş, mevcut başvuru yönünden başvuru yollarının tüketildiği sonucuna ulaşılmıştır.
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
24. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
25. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
26. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84). Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen, aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22).
27. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
28. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
29. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını, sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
30. Başvurucu, hırsızlık suçu şüphesiyle polis memurları tarafından gözaltına alınmıştır. Aynı gün yapılan muayenesinde başvurucuda herhangi bir darp, cebir izi tespit edilmemiştir. Başvurucu hakkında bir sonraki gün düzenlenen sağlık raporunda ise bel ve kalça bölgesinde ekimoz ve kızarıklık tespit edilmiştir. Başvurucunun sağlıklı haldeyken gözaltına alındığı ve kamu makamlarının hüküm ve gözetimi altında bulunduğu zaman zarfında vücudunda yaralanmalar meydana geldiği sabittir. Başvurucu gözaltında kaldığı gün nezarethaneden çıkartılarak bodrum katta bir yere götürüldüğünü ve burada darp edildiğini ileri sürmektedir.
31. Bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu kabul edilmelidir (aynı yöndeki karar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).
32. Polis memurları ve adli makamlar, başvurucunun yaralanma sebebine ilişkin iki olasılıktan bahsetmektedir. Bunlardan ilki yaralanmalar gözaltına giriş anında da mevcutken yaralanmaların ilk raporda tespit edilememiş olmasıdır. Anılan iddia, polis memurlarınca ileri sürülmüş olmakla birlikte soruşturma ve yargılama sürecinde toplanan deliller ışığında varsayımdan öteye geçen nitelik kazanmamıştır. İlk rapor düzenlenirken başvurucunun kıyafetlerinin çıkarılıp çıkarılmadığı belirlenmemiş, başvurucunun muayenesini gerçekleştiren doktorun beyanına başvurulmamış ya da yaralanmaların daha sonra ortaya çıkmasının olası olup olmadığı yönünde bir araştırma yapılmamıştır.
33. Bir diğer olasılık, başvurucunun gözaltındayken kendi kendini yaralamış olabileceğidir. Bu olasılık yargılama sonucunda verilen kararın gerekçesini oluşturmaktaysa da bunu destekleyen bir bulgu mevcut değildir. Özellikle başvurucunun gözaltı sürecine ilişkin kamera kayıtlarının mevcut olduğu ve görüntülerde başvurucunun kendisini yaralamasına ilişkin bir bulguya rastlanmadığı dikkate alındığında iddianın varsayımdan öteye geçmediği anlaşılmıştır.
34. Başvurucunun sağlıklı şekilde girdiği gözaltı sürecinde, kamu makamlarının gözetiminde bulunduğu zaman diliminde vücudundaki yaralanmanın nasıl meydana geldiğine ilişkin ikna edici bir açıklamada bulunulamadığı görülmüştür. Bu durumda devletin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında negatif yükümlülüğüne aykırı davrandığı sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucunun yaralanmasının insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kapsamında nitelendirilmesi mümkün görülmüştür.
35. Bunun yanı sıra bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturmanın yapılması gerekir.
36. Başvurucu, gözaltındayken kötü muamele gördüğü iddialarını Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçede dile getirmiştir. Bunun üzerine derhâl soruşturma başlatılmış, deliller toplanarak iddianame düzenlenmiştir. Bununla birlikte 2009 yılında meydana gelen olaya ilişkin yürütülen yargılama ancak 2018 yılında sonuçlanmıştır. Bu durumda sürecin süratle tamamlanması için gerekli özenin gösterildiği söylenemeyecektir.
37. Diğer yandan maddi olayın ortaya çıkarılması ve başvurucunun nasıl yaralandığının belirlenmesinin kritik önemi varken yapılan yargılamada, başvurucunun nasıl yaralandığına ilişkin bir bulgu ortaya konulamamıştır. Kamera kaydı görüntülerindeki eksiklikler bilirkişi tarafından tespit edilmişken yargılama sonucu verilen kararda yalnızca bu kamera kaydı görüntülerine atıfla sonuca varıldığı görülmektedir. Süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde devletin hüküm ve kontrolü altında bulunulan bir zaman diliminde meydana gelen yaralanma olayına ilişkin olarak yürütülen yargılamada, varılan sonuçların tüm bulguların kapsamlı ve nesnel analizine dayalı olması gerekliliklerine uyulma konusunda gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
40. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini ve 100.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
41. Olay tarihinden itibaren on üç yıl geçmiş olması nedeniyle başvuruda, tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
42. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 72.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 72.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/6/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.