TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BÜLENT ÇELEBİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/3397)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Engin GÜNDÜZ
|
Başvurucu
|
:
|
Bülent ÇELEBİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda bulunan tutukluya
gönderilen mektup ve eklerine el konulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin ve
savunma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 18/1/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanmasına (PDY) -silahlı terör örgütüne- üye olma suçundan
tutuklu olarak Osmaniye 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz
Kurumu) bulunmaktadır.
10. Eşi tarafından başvurucuya iki sayfadan oluşan bir
mektup ile beş adet fotoğraf ve 85 sayfadan oluşan fotokopi evrak
gönderilmiştir. 13/10/2017 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna ulaşan mektubun ön
sayfasında başvurucunun eşinin selam ve iyi dileklerini sunduğu, kendisinin ve
çocuklarının genel durumları hakkında bilgi verdiği, özlemlerini dile
getirdiği, başvurucunun özgürlüğüne kavuşması için dua ve temennide bulunduğu
anlaşılmıştır. Mektubun arka sayfasında ise küçük yaştaki kızının çizdiği pasta
figürü ile elinin şeklini temsil eden bir çizimin ve bu çizimlere ilişkin
birkaç satır yazının yer aldığı görülmüştür. Son olarak başvurucu ve eşinin
sanık olarak yargılandığı Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesine hitaben tahliye
talebi ve savunmanın sunulması konusunda yazılmış 85 sayfadan oluşan dilekçe
fotokopisinin ve başvurucunun çocuğunun fotoğraflarının mektuba ekli olduğu
belirtilmiştir.
11. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu (Disiplin Kurulu)
26/10/2017 tarihli kararıyla sakıncalı olduğu gerekçesiyle fotokopi evraka el
konularak mektubun alıcısına gönderilmesine karar vermiştir. Anılan kararda,
mektup ekinde yer alan bilgisayar ortamında oluşturulmuş fotokopi evrakın
mahkeme evrakı olmadığı ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) barkod
numarası taşımadığı belirtilmiş, örgütsel şifreli mesajlaşma, haberleşme ve
iletişimin engellenebilmesi amacıyla söz konusu evrakın sakıncalı olduğu
değerlendirilmiştir.
12. Başvurucu, söz konusu karara karşı Osmaniye İnfaz
Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) sunduğu şikâyet dilekçesinde; Disiplin Kurulu
kararında mektupta nasıl bir şifreli haberleşme unsuru bulunduğunun
açıklanmadığını, somut bir gerçekten ziyade şüpheye dayalı olarak karar
verildiğini belirterek haksız kararın iptalini talep etmiştir.
13. İnfaz Hâkimliği, 13/11/2017 tarihli kararıyla
şikâyetin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; FETÖ/PDY silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan ceza infaz kurumunda bulunun tutukluya yakını
tarafından gönderilmiş olan evrakın doğrudan tutukluyu ilgilendiren veya
tutukluya yönelik bir belge olmadığı, örgüt mensuplarının mors alfabesi dâhil,
sıradışı haberleşme ağlarını kullandıkları, kanun hükmünde kararnameler ile
alınan önlemler dikkate alındığında Disiplin Kurulunca incelemeye konu belgenin
sakıncalı ve yasak olabileceği yönünde verilen kararda hukuka aykırı bir yönün
bulunmadığı şeklinde değerlendirmelere yer verilmiştir.
14. Anılan karara karşı yapılan itiraz, Osmaniye 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin 27/11/2017 tarihli kararıyla ilgili mevzuat hükümlerine yer
verildikten sonra İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğu
gerekçesiyle reddedilmiştir.
15. Nihai karar 19/12/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 18/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi 22/2/2018 tarihli
kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 10 ay 15
gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Aynı kararla
başvurucunun tahliyesine de hükmolunmuştur.
18. Başvurucunun, mahkûmiyet hükmüne karşı istinaf
başvurusu Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 4/6/2018 tarihli
kararıyla reddedilmiştir. Başvurucunun karara karşı temyiz başvurusu, bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla henüz sonuçlanmamıştır.
19. Disiplin Kurulu fotokopi evraka el konularak
mektubun alıcısına gönderilmesi yönünde karar vermesine karşın başvurucu
mektup ve eklerin tamamının verilmediğini beyan etmiştir. Konunun açıklığa
kavuşturulması amacıyla Ceza İnfaz Kurumuna müzekkere yazılmış, alınan
24/1/2020 tarihli cevapta söz konusu gönderinin hiçbir kısmının başvurucuya
verilmediği Mahkememize bildirilmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
20. İlgili hukuk için bkz. (Ahmet Temiz B. No:
2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20; Tayfur Tunç, B. No:
2017/36327,10/3/2020, §§ 15-28; Rıdvan Türan, B. No: 2017/20669,
10/3/2020, §§ 15-28; Ahmet Kağanarslan ve Diğerleri, B. No: 2017/16227,
10/3/2020, §§ 18-31).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 16/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
22. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılayacak gelirinin olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
23. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Haberleşme
Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu; eşinin gönderdiği mektubun ve ekinde yer
alan fotoğraf ve fotokopi evrakın tarafına verilmediğini, belge içeriğinin
hangi somut gerekçe ile sakıncalı bulunduğuna dair bilirkişi raporu olmadığı
gibi açıklama da yapılmadığını, bu kararların sadece FETÖ/PDY şüphelilerine
uygulandığını belirterek haberleşme hürriyetinin ve ayrımcılık yasağının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
25. Bakanlık görüşünde; idari ve yargısal mercilerin
başvurucuya gelen mektubun sakıncalı bulunmasına sebep olarak mektupta yer alan
ve bilgisayar ortamında oluşturulan fotokopi evraklarının mahkeme evrakı
olmamasına ve belgelerde UYAP barkod numarası bulunmamasına dikkat çekerek
evrakların örgütsel mesaj içerebileceğini değerlendirdiği, bu kapsamda mektubun
denetlenmesi suretiyle haberleşme hürriyetine yapıldığı iddia olunan
müdahalenin kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarını
taşıdığı belirtilmiştir. Disiplin Kurulu, İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza
Mahkemesi kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği, kararlardaki
tespit ve sonuçların mevzuatın uygulanması niteliğinde olduğu; Anayasa’da yer
alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı veya adaleti ve
sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermediği değerlendirmesine yer
verilmiştir. Ayrıca, başvurucu hakkındaki kararların olağanüstü yönetim
usullerinin uygulandığı bir zamanda verilmiş olduğuna dikkat çekilerek
başvurucunun şikâyetlerine yönelik incelemenin Anayasa’nın 15. maddesi
kapsamında yapılması gerektiği ileri sürülmüştür.
2. Değerlendirme
26. Anayasa’nın "Haberleşme hürriyeti"
kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine
sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına
bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere
bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış
merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine
dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar
kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının özü, eşinin gönderdiği mektup ve eklerinin
Disiplin Kurulunca sakıncalı görülerek alıkonulması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarında bu tür başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet
Temiz, § 23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § 22; Akif
İpek, B. No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan Vural, B. No:
2013/1148, 7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25;
Mustafa Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015, § 24; Tayfur Tunç, §
36; Rıdvan Türan,§ 36). Somut başvuruda da bu durumdan ayrılmayı
gerektirecek bir durum bulunmamaktadır.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı
anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Müdahalenin
Varlığı
29. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesinde de
herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu
düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı,
haberleşme hürriyetinin yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun
haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında,
bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine
konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik
posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme
faaliyetlerinin haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği kapsamında
değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693,
16/4/2015, § 49; Ahmet Temiz, § 31).
30. Kamu makamlarının bireyin haberleşme hürriyetine ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme hürriyetine yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme hürriyeti mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50; Ahmet
Temiz, § 32).
31. Somut olayda Disiplin Kurulu, başvurucuya gelen
mektup ve eklerinin sakıncalı olduğunu değerlendirerek alıkonulmasına karar
vermiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun
haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
32. Haberleşme hürriyetine yapılan müdahale, Anayasa'nın
22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanmadığı ve Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun
olmadığı takdirde Anayasa'nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler,
...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin
...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
33. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve
somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir
(Ahmet Temiz, § 36).
(1) Kanunilik
34. Anayasanın 13. ve 22. maddeleri uyarınca haberleşme
hürriyetine yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin
yasal dayanağını oluşturan mevzuatın ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli
bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir (Ahmet
Temiz, §§ 37, 38).
35. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz kararında,
somut olayda da uygulanan 3/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 68. maddesinin hükümlülerin ceza infaz
kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının kanuni
dayanağını oluşturduğu ve düzenlemenin kanunilik ölçütünü karşıladığı tespiti
yapılmıştır (Ahmet Temiz, §§ 37-46). Öte yandan Anayasa'nın haberleşme
hürriyetinin düzenlendiği 22. maddesinin ikinci fıkrasında, söz konusu
sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak sınırlamanın ancak usulüne
uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün olabileceği belirtildikten sonra
üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları
kanunda belirtilir." denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu
kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça
düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda
ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet Koray Eryaşa, §§
74-76; Ahmet Temiz, § 41).
(2) Meşru Amaç
36. Haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin meşru
kabul edilebilmesi için bu müdahalenin Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir (Ahmet Temiz, § 47).
37. Somut olayda; haberleşme hürriyetine yapılan
müdahalenin Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ile disiplinin sağlanması, kamu
düzeninin ve güvenliğinin sağlanması kapsamında yapıldığı, bu bağlamda
yazışmaların denetlenmesine yönelik uygulamanın meşru amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel
İlkeler
38. Tutuklu ve hükümlüler, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak
sahiptir (Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019, §
27; Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, §
65). Bu bağlamda tutuklu ve hükümlülerin haberleşme hürriyeti de Anayasa ve
Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Ahmet Temiz, § 66; Musa Kaya
(2), B. No: 2013/2351, 16/9/2015, § 62).
39. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın
kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi kurumda
güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması
durumunda tutuklu ve hükümlülerin sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35; Ahmet Temiz, § 66).
40. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır
ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı
gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen
ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki
kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat
Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
41. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat
Üstündağ, § 46).
42. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen
amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret
etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).
(b) Hükümlü ve
Tutukluların Mektuplarının Denetlenmesi Suretiyle Haberleşme Hürriyetine
Yapılan Müdahalelerin Demokratik Toplum Gereklerine Uygunluğunun Denetiminde
Gözetilmesi Gereken Hususlar
43. Ceza infaz kurumu yetkilileri, mektup gönderme ve
almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya
ile bağlantısında en önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini gözönünde
bulundurarak dış dünya ile yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahkûmlara
yardım etmeli ve bunun için onlara uygun desteği sunmalıdır (Kahraman
Güvenç, B. No: 2013/2072, 3/2/2016, § 49; Musa Kaya (2), § 66; Orhan
Bingöl, B. No: 2016/9154, 12/11/2019, § 29; Mustafa Baysal, B. No:
2016/58482, 11/9/2019, § 33, 34).
44. Haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması
gerekir (benzer yöndeki karar için bkz. Ahmet Temiz, § 58; Musa Kaya
(2), § 54; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
45. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ahmet
Temiz, §§ 64, 65; Özkan Kart (2), §§ 66, 67). Orantılılık ise
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında adil bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (benzer değerlendirmeler
için bkz. Mehmet Koray Eryaşa, § 89; Veysi Aktaş (2), B. No:
2015/15982, 6/2/2019, § 36).
46. Haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahale
bakımından adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının tespitinde müdahaleyi
gerçekleştiren kamu makamlarının ve derece mahkemelerinin karar gerekçesi büyük
önem taşır. Kamu makamlarının ve derece mahkemelerinin temel hak ve
özgürlüklere yönelik müdahalenin zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve
orantılı olduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyma yükümlülüğü
vardır. Aksi durumda temel haklara yönelik müdahalelerin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla haberleşme hürriyetine gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince
ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler
Anayasa'nın 22. maddesini ihlal edecektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Ahmet
Temiz, §§ 67, 68; Musa Kaya (2), §§ 64-66; Mehmet Reşit Arslan
(3), B. No: 2013/1770, 10/3/2016, §§ 48, 49; Kahraman Güvenç, B.
No: 2013/2072, 3/2/2016, §§ 43, 44).
47. Mevcut başvuruya benzer şikâyetlerde derece
mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların gerekçelerinin ilgili
ve yeterli sayılabilmesi için kararlarda bulunması gereken ve benzer
başvuruların koşullarına göre değişebilecek unsurlar şu şekilde sıralanabilir:
i. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
makul nedenler, somut olayın tüm koşulları dâhilinde objektif bir gözlemciyi
haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü
olgu ve bilgilerle, somut mektuba özgü kabul edilebilir makul gerekçelerle
açıklanmalıdır. Sakıncalı bulunan mektuptaki hangi ifadelerin hangi nedenlerle
ceza infaz kurumu güvenliğini tehlikeye düşürdüğünün somut verilere dayanılarak
gerekçelendirilmesi gerekir. 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri
hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe
yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve
telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise
gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Ceza infaz kurumu disiplin kurulu kararında
veya infaz hâkimliğinin kararında sadece bu madde hükmünün yazılmış olması
ilgili ve yeterli gerekçe sayılmaz (benzer değerlendirmeler için bkz. Ahmet
Temiz, §§ 69, 70; Ramazan Vural, §§ 71, 72; Musa Kaya (2), §
67; Kahraman Güvenç, §§ 50-52; Mehmet Reşit Arslan (3), §§ 56-58;
Ercan Oral, B. No: 2013/3827, 3/2/2016, §§ 43, 44; Musa Kaya (3),
2013/3828, 1/12/2015, §§ 60, 61; Veysel Kaplan, B. No: 2013/1830,
18/11/2015, §§ 63-65; Turan Günana (4), B. No: 2013/8554, 4/11/2015, §§
67, 68; Abdulvahap Kavak, B. No: 2013/7477, 6/10/2015, §§ 66, 67; Mustafa
Aydin, § 74; Akif İpek, §§ 72-74; Eren Yıldız, §§ 80, 81; Mehmet
Sabri Yakut, B. No: 2013/9709, 23/3/2016, §§ 48-50; Cumali Karsu, B.
No: 2014/971, 19/4/2017, §§ 33, 35; Özkan Kart (3), B. No: 2016/2251,
12/6/2019, § 34; Orhan Bingöl, § 35; K.Ö., B. No: 2017/34068,
28/1/2020,§§ 35, 36).
ii. Mektubun içeriği ile birlikte muhatabının kim olduğu
da yapılan değerlendirmede dikkate alınmalı, mektubun bu muhataba
gönderilmesinin hangi nedenlerle ceza infaz kurumu güvenliğini ve kamu düzenini
tehlikeye düşüreceğinin açıklanması gerekir. Muhatabın kim olduğuna yönelik
olarak imkânlar ölçüsünde bir araştırma yapılması, bu hususta idari ve yargısal
makamlarca elde edilen bilgilerin karar gerekçelerine yansıtılması
gerekmektedir (Ercan Oral, § 40; avukata gönderilen mektup ile ilgili
olarak bkz. Kemal Yiğit, B. No: 2013/1700, 20/1/2016, § 56; Süleyman
Araç, B. No: 2016/9882, 12/6/2019, §§ 39-41; hükümlünün avukatına ve
vasisine gönderdiği mektuplar ile ilgili olarak bkz. Mehmet Reşit Arslan (3),
§§ 53, 54, 56-58; başbakana gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Abdulvahap
Kavak,§ 66; milletvekillerine gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Kahraman
Güvenç, §§ 47, 50; Mecit Şahinkaya ve Tamer Korkmaz, B. No:
2016/463, 12/9/2019, § 39; bir siyasi partinin genel merkezine gönderilen
mektup ile ilgili olarak bkz. Mehmet Sabri Yakut, §§ 43, 44;
gazetecilere gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Musa Kaya (2), §
60; Ercan Oral, § 44; Mustafa Baysal, §§ 33, 34; sivil toplum
kuruluşlarına ve insan hakları derneklerine gönderilen mektup ile ilgili olarak
bkz. Orhan Bingöl, §§ 31-33; Keyfo Başak ve Şeyhmus Musa, B. No:
2015/17258, 20/9/2018, § 36; Murat Türk (5), B. No: 2016/2826,20/9/2018,
§§ 36, 37;Naif Bal, B. No: 2015/17982, 20/9/2018, § 42; Mustafa Aydin,
§ 71; Musa Kaya (2), § 66; Akif İpek, § 72; Ramazan Vural,
§ 71).
iii. Mektup içeriği hakkında yapılan değerlendirmede
mahpus hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate
alınması gerekir (Ahmet Temiz, § 67; Mehmet Reşit Arslan (3), §
48; Kahraman Güvenç, § 43; Musa Kaya (2), § 57; Veysel
Kaplan, § 60; Mustafa Aydin, § 68; Murat Karayel, B. No:
2013/2125, 16/9/2015, § 70; Ramazan Vural, § 68; Eren Yıldız, §
69). Söz konusu bilgilerin somut mektubun alınması veya gönderilmesine olan
etkilerinin (terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının haberleşmelerine neden olan yahut örgüt üyeleri arasında
motivasyonu artırmaya yönelik mektuplar gibi) karar gerekçelerinde
gösterilmesi gerekmektedir.
iv. Her somut olayın kendine özgü koşulları çerçevesinde
mektubun tamamının alıkonulmasına karar vermek yerine mektup içinde sakıncalı
olduğu değerlendirilen bazı cümlelerin okunmayacak şekilde karalanarak mektubun
gönderilmesinin veya muhatabına verilmesinin mümkün olup olmadığı değerlendirilmelidir.
Bu şekilde mektubun tamamının alıkonulması şeklindeki müdahalenin orantılı olup
olmadığı ortaya konulmalıdır (Musa Kaya (3), §§ 69, 70; Mehmet Çelebi
Çalan (6), B. No: 2016/14536, 10/12/2019, § 31; Osman Evcan, B. No:
2016/10176, 12/6/2019, § 35; Murat Karayel (6), B. No: 2013/5034,
9/3/2016, § 45; Zeyni Arat, B. No: 2013/3951, 18/2/2016, § 46; Turan
Günana (4), § 73; Ahmet Temiz (4), B. No: 2013/6208, 18/11/2015, §
65; Özkan Kart (2), § 72).
(c) İlkelerin
Olaya Uygulanması
48. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, ceza infaz
kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan
müdahalelerin; mektubu gönderen, mektubun muhatabı ve mektup içeriği
gözetilerek mektuba özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi ve haberleşme
hakkının kötüye kullanıldığının objektif bir şekilde ortaya konulması gerektiği
söylenebilir. Dolayısıyla bu kapsamda öncelikle mektubun içeriğindeki hangi
sözlerin neden sakıncalı olduğu yeterli bir gerekçe ile gösterilmek zorundadır.
Ayrıca yazışmanın kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, sakıncalı görülen
kısımların çizilmesi suretiyle yazışmanın muhatabına ulaştırılma imkânının olup
olmadığı hususunun da ilgili kararlarda tartışılması gerekir.
49. Öncelikle belirtmek gerekir ki somut olaya konu
Disiplin Kurulu kararında, mektup ve ekindeki fotoğrafların sakıncalı olduğu
yönünde bir tespit yapılmadığı ve mektubun alıcısına gönderilmesine karar
verildiği hâlde söz konusu mektup ve fotoğrafların başvurucuya teslim
edilmediği anlaşılmaktadır.
50. Kararın mektuba ekli fotokopi evrakla ilgili kısmına
gelindiğinde Disiplin Kurulu evrakın içeriğine yönelik bir değerlendirme
yapmadan UYAP barkod numarası taşıyan bir mahkeme evrakı olmaması nedeniyle
şifreli mesajlaşma şüphesinden hareketle evrakı sakıncalı olarak değerlendirmiştir.
Disiplin Kurulu evrak içeriğinde yer alan hangi ifadelerin şifreli mesajlaşma
amacı taşıdığını, bu sonuca varmasına sebep olan olay ve olgular arasındaki
bağlantıyı ortaya koyacak bir açıklamada bulunmamıştır. İnfaz Hâkimliği ise
evrakın ceza mahkemesine hitaplı, dosya numarası ile başvurucu ve eşinin sanık
sıfatıyla isim ve adreslerini, yine başvurucu ve eşiyle ilgili ayrıntılı
açıklamaları içeren bir dilekçe olduğu basit bir inceleme ile anlaşılabildiği
hâlde söz konusu evrakın doğrudan başvurucuyu ilgilendiren veya başvurucuya
yönelik bir belge olmadığını belirterek Disiplin Kurulu kararının hukuka uygun
olduğu sonucuna varmıştır. Bununla birlikte evrakın sakıncalı görülen
kısımlarının çizilerek verilmesinin mümkün olup olmadığı hususu da tartışılmamıştır.
51. Görüldüğü üzere Disiplin Kurulu ve derece mahkemeleri
mektupla ilişkili, somut bilgilere dayalı ve yeterli bir gerekçe göstermeden
başvurucunun mektup alma hakkını engellemişlerdir.
52. Neticede, başvuruya konu olayda kamu düzeninin korunması,
suçun önlenmesi ile ceza infaz kurumunda disiplinin ve güvenliğin sağlanmasına
yönelik kabul edilebilir makul gereklilikler somut gerekçelerle ortaya
konulmadığından, diğer bir deyişle başvurucuya gelen mektubun alıkonulması
suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahale ilgili ve yeterli gerekçelere
dayandırılmadığından müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli
olmadığı kanaatine varılmıştır (Benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Tayfur
Tunç,§§ 57-60; Rıdvan Türan, §§ 57-60; Ahmet Kağanarslan ve
Diğerleri, §§ 58-61).
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. Savunma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
54. Başvurucu; yargılandığı ceza davasında savunmasına
esas olacak belgelerin de mektup ekinde yer aldığını, söz konusu belgelerin
verilmemesi nedeniyle savunma yapma imkânının kısıtlandığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
55. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
56. Somut olayda başvurucunun ceza yargılamasının temyiz
aşamasında devam ettiği tespit edilmiştir. Bu kapsamda başvurucunun bu başlık
altındaki şikâyetlerine ilişkin hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
59. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini, sonuçlarının
ortadan kaldırılarak mektup ve eklerinin tarafına verilmesini ve 500.000 TL
manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
60. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
61. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine
karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz
edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan
karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması,
varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, §§ 55, 57).
62. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
63. İncelenen başvuruda, Disiplin Kurulunun yeterli ve
ilgili gerekçe içermeyen kararı ve uygulaması nedeniyle haberleşme hürriyetinin
ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idari işlem ve
uygulamadan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte İnfaz Hâkimliği de
ihlali giderememiştir.
64. Bu durumda haberleşme hürriyetinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Osmaniye İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
65. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için haberleşme hürriyetinin ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin haberleşme hürriyetine yönelik
ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Osmaniye İnfaz Hâkimliğine (E.2017/4455, K.2017/4645) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Osmaniye 2. Ağır Ceza
Mahkemesine ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/12/2020 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.