TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYDIN ÖZTÜRK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/34309)
|
|
Karar Tarihi: 27/1/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 2/4/2021 - 31442
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin Özgür SEVİMLİ
|
Başvurucu
|
:
|
Aydın ÖZTÜRK
|
Vekili
|
:
|
Av. Duygu DEMİREL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf
başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 19/11/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünce
Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen 23/2/2016 tarihli yazıyla, olay
tarihinde Bodrum Denetimli Serbestlik Müdürlüğünde öğretmen olarak görev yapan
başvurucunun Facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde kendi ismiyle
oluşturduğu profil üzerinden terör örgütü propagandası ve Cumhurbaşkanı'na
yönelik hakaret içeren paylaşımlarda bulunduğuna ilişkin ihbarda bulunulmuştur.
10. Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığının 11/5/2016 tarihli
iddianamesiyle başvurucu hakkında Cumhurbaşkanı'na hakaret suçundan kamu davası
açılmıştır.
11. Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesinin (Mahkeme)
13/12/2017 tarihli kararıyla başvurucunun atılı suçtan 7.000 TL adli para
cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan karar sanığın yüzüne
karşı ancak müdafiinin yokluğunda verilmiştir. Hüküm fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"...
Dair, sanığın yüzüne karşı, sanık
müdafii Av. Duygu Demirel ve müştekinin yokluğunda verilen hükmün sanığa
tefhiminden, sanık müdafiine tebliğinden itibaren 7 gün içinde hükmü veren
mahkemeye veya bulunduğu yer mahkemesine bir dilekçe verilmesi veya zabıt
katibinebir beyanda bulunulması, bu beyanın tutanağa geçirilmesi ve tutanağın
hakime onaylattırılması suretiyle İ[zmir] B[ölge] A[dliye] M[ahkemesi]
nezdinde [istinaf] yasa yolu açık olmak üzere karar verildi, verilen
karar ana çizgileri ile açıklandı."
12. Başvurucu müdafii 8/2/2018 tarihli dilekçesi ile
anılan karara karşı istinaf talebinde bulunmuştur.
13. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi (Daire)
19/7/2018 tarihli kararında istinaf talebinin yasal süreden sonra yapıldığını
belirterek 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 279.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca istinaf başvurusunun
itiraz kanun yolu açık olmak üzere süre yönünden reddine karar vermiştir. Ret
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İlk derece mahkemesince verilen
karar sanığın yüzüne karşı 13/12/2017 tarihinde verilmiş olup, sanık müdafiinin
yokluğunda verilip 07/02/201[8] tarihinde müdafiye tebliğ olunan kararın, sanık müdafii
tarafından 08/02/2018 havale tarihli dilekçe ile istinaf olunduğu anlaşılmış
ise de, istinaf süresinin 13/12/2017 tarihinden itibaren başlamış olması karşısında,
CMK.nın 273/1 maddesi gereğince yasal yedi günlük istinaf süresinin 20/12/2017
tarihi mesai sonunda dolmuş olduğu, istinaf talebinin yasal süre dolduktan
sonra yapıldığı... [anlaşılmıştır.]"
14. Başvurucunun anılan mahkeme kararına yaptığı itiraz
üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi 5/10/2018 tarihli kararı
ile itirazın reddine kesin olarak karar vermiş, başvuru yolları bu tarihte
tüketilmiştir.
15. Başvurucu, itirazın reddine ilişkin karardan
19/10/2018 tarihinde haberdar olmuş; 19/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 5271 sayılı Kanun'un 261. maddesi şöyledir:
"Avukat, müdafiliğini veya
vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun
yollarına başvurabilir"
17. 5271 sayılı Kanun'un "İstinaf istemi ve
süresi" kenar başlıklı 273. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) İstinaf istemi, hükmün
açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe
verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan
tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu sanık hakkında 263
üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, istinaf yoluna başvurma
hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar."
18. 5271 sayılı Kanun'un "Dosya üzerinde ön
inceleme" kenar başlıklı 279. maddesi şöyledir:
"(1) Dosya üzerinde yapılan ön
inceleme sonunda;
a) Bölge adliye mahkemesinin yetkili
olmadığının anlaşılması hâlinde dosyanın yetkili bölge adliye mahkemesine
gönderilmesine,
b) Bölge adliye mahkemesine başvurunun
süresi içinde yapılmadığının, incelenmesi istenen kararın bölge adliye
mahkemesinde incelenebilecek kararlardan olmadığının, başvuranın buna hakkı
bulunmadığının anlaşılması hâlinde istinaf başvurusunun reddine,
Karar verilir. (Ek cümle:
18/6/2014-6545/76 md.) Bu kararlar itiraza tabidir."
19. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25/12/2012 tarihli ve
E.2012/1300, K.2012/1869 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun
04.06.1984 gün ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, sanığın yüzüne
karşı tefhim edilen bir hükmün ayrıca sanığa veya müdafiine tebliği gerekmeyip,
bir haftalık temyiz süresi sanığın yüzüne karşı yapılan tefhim ile birlikte
işlemeye başlayacaktır.
Ancak, sanığın yüzüne karşı yapılan
tefhim ile birlikte temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu
bildiriminin kanunun öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde
yapılması gerekmektedir.
...
Gerek yüze karşı, gerekse yoklukta
verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu süresi, başvuru yapılacak
mercii ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça
belirtilmesi zorunludur. Bu bildirimlerdeki temel amaç tarafların başvuru
haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle
hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus
eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bihakkın kullanılmasının engellenip
engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak
kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
5271 sayılı CMK’nın 40. maddesinin 1.
fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale
getirme isteminde bulunabileceği, 2. fıkrasında ise, yasa yoluna başvuru
hakkının kendisine bildirilmemesi halinde, kişinin kusursuz sayılacağı açıkça
belirtilmiştir.
Anılan düzenlemelerden, hüküm ve kararlardaki kanun yolu
bildiriminin; kanun yolu, mercii, şekli ve süresini de kapsaması zorunluluğu
yanında, açıkça anlaşılabilir ve her türlü yanıltıcı ifadeden uzak olması
gerektiği sonucuna varılmaktadır. Kanun yolu süresinin bildirilmemesi ya da
yanılgılı bildirilmesi halinde bunun ilgili tarafı yanıltarak bihakkın
kullanılmasını engellemesi durumunda açıklamalı davetiye ile bu hususun
tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacağından muhtemel hak kayıpları
önlenecektir.
Bu bilgiler ışığında somut olay
değerlendirildiğinde;
Sanık müdafiin yokluğunda, hazır olan
sanık [C.A.nın]
yüzüne karşı verilen 05.12.2007 günlü hükümde başvurulacak kanun yoluna ilişkin
bildirimde, sürenin başlangıcının 'tefhim ve tebliğ' şeklinde gösterilmesi
suretiyle, sürenin 'tefhimden' mi yoksa 'tebliğden' itibaren mi başlayacağı
konusunda duraksamaya neden olunduğundan, bildirim eksik ve yanıltıcıdır.
Dolayısıyla temyiz süresinin başlangıcının hükmün sanığa tefhimi olan
05.12.2007 tarihi olduğunun kabulü mümkün olmayıp, sürenin başlangıcının hükmün
sanık müdafiine tebliği olan 27.12.2007 tarihi olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, 27.12.2007 günü tebliğ
edilen hükmü aynı gün temyiz eden sanık müdafiinin temyiz isteminin 1412 sayılı
CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310.
maddesinde öngörülen bir haftalık yasal süre içerisinde yapıldığı [anlaşılmaktadır]"
20. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 6/5/2010 tarihli ve
E.2010/7102, K.2010/15241 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanığın yüzüne karşı verilen
03.12.2007 tarihli hükümde kararın tefhim veya tebliğinden itibaren 7 gün içinde
temyiz edilebileceği belirtilerek temyiz süresi ile ilgili olarak sanık
müdafiinin yanıltıldığı ve bu nedenle temyiz talebinin süresinde olduğu kabul
edil[miştir.]"
21. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 21/11/2011 tarihli ve
E.2008/8856, K.2011/57332 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Sanığın yüzüne karşı verilen hükümde,
CMK’nın 34/2. ve 232/6. maddeleri hükümlerine aykırı olarak, temyiz süresinin
'tefhimden' itibaren yerine, duraksama oluşturacak biçimde 'tefhim veya
tebliğinden' itibaren başlayacağının belirtilmesi nedeniyle usulsüz tefhim
yapıldığından, gerekçeli kararın tebliği üzerine sanık müdafiinin temyiz
isteğinin süresinde olduğu kabul edil[miştir.]”
B. Uluslararası
Hukuk
22. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Hasan İşten, B.
No: 2015/1950, 22/2/2018, §§ 21-27.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 27/1/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu, hakkındaki ceza davasında kendisine tefhim
edilip müdafiinin yokluğunda verilen ve kanun yoluna başvuru süresinin kararın
kendisine tefhiminden, müdafiine de tebliğinden itibaren başlayacağına dair
bildirim içeren karara karşı müdafiinin tebliğden itibaren yasal süre içinde
yaptığı istinaf başvurusunun sürenin tefhimden itibaren başladığı gerekçesiyle
süre yönünden reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüş; ihlalin tespiti, manevi tazminat ve yeniden yargılama taleplerinde
bulunmuştur.
25. Bakanlık görüşünde; kanun yoluna başvurma hakkının
belli bir süre koşuluna bağlanmasının hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması
gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet ettiği, bu nedenle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yapılan müdahalenin haklı bir sebebe dayandığı, tefhim edilen
kısa kararda istinaf kanun yoluna başvurulabileceğinin, başvuru süresinin ve
merciinin açıkça gösterildiği, başvurucunun savunmasını üstlenen müdafinin
kanun yollarına başvuru için yeterli düzeyde hukuki bilgiye sahip olduğu ve
istinaf süresinin kararın yüze karşı verildiği hâllerde tefhimden itibaren
işlemeye başlayacağını bilmemesinin düşünülemeyeceği, anılan süre koşulunun
başvurucunun kanun yoluna başvurmasını imkânsız hâle getirmediği, aşırı derece
zorlaştırmadığı ya da süreye ilişkin kuralların katı yorumlanmadığı,
dolayısıyla mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olduğu ifade
edilmiştir.
26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında
iddialarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
29. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "...ile adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San.
ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
30. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 52).
31. Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece
mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da
içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).Bu hak, suç isnadına
ilişkin uyuşmazlıklarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye
erişim hakkı; hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin bu isnatla ilgili olarak
bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir
karar verilmesini isteme, itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına
başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Hasan
İşten, § 36).
32. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına
yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun
yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer
temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir
mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına
almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten, §
37).
33. Bununla birlikte Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun
yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır."
şeklindeki hükümle devlete, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları
ile mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtme yükümlülüğü yüklenmiştir.
Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasındaki bu güvence bireysel başvuruda
bağımsız bir güvence olarak ele alınamazsa da bu durum, mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar incelenirken -Anayasa’nın bütünlüğü
ilkesi gereği- anılan hükmün dikkate alınmasına engel değildir (Özbakım Özel
Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 32).
34. Somut olayda ilk derece mahkemesi kararına karşı
yapılan istinaf başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle başvurucunun
mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
35. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
36. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
37. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak
Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, haklı
bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
38. 5271 sayılı Kanun'un 273. maddesinde istinaf kanun
yoluna başvurunun hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde yapılması
gerektiği, hükmün başvuru hakkı olanların yokluğunda verilmişse sürenin tebliğ
tarihinden başlayacağı belirtilmiştir.
39. Başvurucunun ilk derece mahkemesi kararına karşı
yaptığı istinaf başvurusunun hükmün tefhiminden itibaren yedi günlük istinaf
süresinin geçirildiği gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin kararın 5271 sayılı
Kanun'un 279. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine dayandığı
görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
40. Yargısal başvuruların bir süreye bağlanmasının meşru
amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi
tarafından incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, kanun yolu
başvurularında süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle hukuki güvenlik
ve istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacının bulunduğuna işaret
etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ertuğrul Dalbaş, B. No:
2014/7805, 25/10/2017, § 59).
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
41. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak
Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan
sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede
zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya
fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, §
52).
42. Mahkemelerin ilgili kişilerin kanun yoluna başvuru
süresine ilişkin usul kurallarını uygularken kişilerin mahkemeye erişimlerini
engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak ölçüde aşırı şekilcilikten
kaçınmaları gerekir. Ayrıca mahkemelerin kişilerin hangi kanun yolları ve
mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtme yükümlülükleri kapsamındaki
hatalarından kaynaklanan sorumluluk, kanun yoluna başvuran bireylere
yüklenmemelidir. Bu bakımdan kişilere atfedilemeyen ve tamamen mahkemelerden kaynaklanan
hatalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin engellenmesi bu hakka
yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabilir. Özellikle kanun yollarına başvurma
sürelerinin başlangıcına ilişkin olarak ilgili kişilerin yargı organlarınca
yanıltılması, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim
hakkının ihlaline sebep olabilir.
43. Öte yandan bireysel başvuru yolunun ikincillik
niteliği gereği, ilgili mevzuatı yorumlamak derece mahkemelerinin görevi olup
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda incelediği husus Anayasa'da güvence
altına alınan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğidir. Bu
kapsamda kanun yoluna başvurma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek
Anayasa Mahkemesinin görevi olmayıp Anayasa Mahkemesi, kanun yoluna başvurma
süresinin başlatıldığı tarihle ilgili olarak derece mahkemelerinin yorumlarının
Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkını ihlal edip etmediğini incelemektedir.
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
44. Somut olayda Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesinin
13/12/2017 tarihli kararı, başvurucunun yüzüne karşı fakat müdafiinin
yokluğunda verilmiştir. Mahkemece yedi günlük istinaf kanun yoluna başvuru
süresinin kararın başvurucuya tefhiminden, başvurucu müdafiine ise tebliğinden
itibaren başlayacağı belirtilmiştir. Gerekçeli karar başvurucu müdafiine
7/2/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Anılan karara karşı başvurucu müdafii
8/2/2018 tarihinde sunduğu dilekçeyle istinaf talebinde bulunmuştur. Daire, kararın
başvurucuya tefhim edildiği tarihi esas alarak istinaf istemini süresinde
yapılmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
45. Başvurucu müdafiinin anılan karara itirazı, İzmir
Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince başvurucu ve müdafii yönünden istinaf
kanun yoluna başvuru süresinin tefhimden itibaren başladığı, bu bağlamda Daire
kararının yerinde olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
46. Başvurucu müdafiinin yokluğunda, hazır olan
başvurucunun yüzüne karşı verilen hükümde başvurulacak kanun yoluna ilişkin bildirimde
sürenin başlangıcının "başvurucu yönünden tefhim", "başvurucu
müdafii yönünden tebliğ" şeklinde gösterilmesi suretiyle sürenin tefhimden
mi yoksa tebliğden itibaren mi başlayacağı konusunda belirsizlik
oluştuğu açıktır.
47. Başvurucunun istinaf kanun yoluna başvuru süresinin
kararın müdafiine tebliğinden itibaren işlemeye başlayacağına güvenerek kanun
yoluna müracaat etmesinin -mahkemelerin kanun yollarını ve sürelerini taraflara
doğru gösterme yükümlülüğü bulunduğu da dikkate alındığında- makul görülmesi
gerekmektedir. Bu durumda yargı organlarının somut olayın koşullarında istinaf
kanun yoluna başvurma süresinin tefhimden itibaren başlaması gerektiğine
ilişkin yorumlarının başvurucu üzerinde ağır bir yüke sebep olduğu, dolayısıyla
müdahalenin ölçülü olmadığı ve istinaf isteminin süre yönünden reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerleAnayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal
İddiaları
49. Başvurucu, sosyal medyada yaptığı paylaşım
dolayısıyla cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
50. Başvurucunun ceza mahkemesi kararına karşı yaptığı
istinaf başvurusunun süre aşımından reddi yönünden yukarıda açıklanan
gerekçeyle adil yargılanma hakkı bağlamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğine karar verildiğinden bu aşamada ifade özgürlüğü yönünden bir
değerlendirme yapılmasına gerek olmadığına karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucu, mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğinin tespitiyle yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
53. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.No:
2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
54. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
55. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
56. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin Daire
kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
57. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
Daire tarafından yapılması gereken iş, istinaf isteminin süre aşımı nedeniyle
reddi yolundaki kararını kaldırarak istinaf istemini -usule ilişkin diğer
meselelerde de bir eksiklik söz konusu değilse- esastan incelemekten ibarettir.
Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir Bölge
Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmesini sağlamak amacıyla Bodrum 3.
Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
58. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlalinin giderimi bakımından
yeterli görüldüğünden başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmesini sağlamak
amacıyla Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2016/315, K.2017/667)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 27/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.