TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT AKSOY BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2018/35195)
|
|
Karar Tarihi: 29/4/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Ceren Sedef EREN
|
Başvurucu
|
:
|
Murat AKSOY
|
Vekili
|
:
|
Av. Sevgi KALAN GÜVERCİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gazeteci olan başvurucunun terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûm edilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin; hakkında karar veren mahkeme üzerinde yaratıldığını ileri sürdüğü caydırıcı etki nedeniyle ise bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 23/11/2018 ve 12/6/2020 tarihlerinde yapılmıştır. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Kişi ve konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2020/16333 numaralı bireysel başvurunun 2018/35195 numaralı bireysel başvuru ile birleştirilmesine, incelemenin 2018/35195 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, birçok farklı gazetede yazı ve makaleleri yayımlanmış olan bir gazetecidir. Başvurucu; Yeni Şafak gazetesinde çalışmış, Taraf gazetesinde "HerTaraf" sayfasının editörlüğünü üstlenmiş, daha sonra Millet gazetesi, Yeni Hayat gazetesi ve T24 isimli internet haber sitesinde köşe yazarlığı yapmıştır. Başvurucunun ayrıca yazılarını yayımladığı kişisel bir internet sitesi de bulunmaktadır.
7. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başvurucuyla birlikte otuz beş kişi hakkında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) medya ayağıyla bağlantılı olabilecekleri şüphesiyle soruşturma başlatılmıştır. Başsavcılık 30/8/2016 tarihinde başvurucunun gözaltına alınmasına karar vermiş, başvurucu aynı gün gözaltına alınmıştır. Başvurucu, İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 3/9/2016 tarihli kararıyla, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan tutuklanmıştır.
8. Başsavcılık tarafından hazırlanan 16/1/2017 tarihli iddianame, İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiş ve başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçlamasıyla kamu davası açılmıştır. 31/3/2017 tarihinde Cumhuriyet savcısı, başvurucu da dâhil on üç sanığın tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi aynı tarihte, başvurucu dâhil yirmi bir sanığın yurt dışına çıkış yasağı adli kontrol hükümleri uygulanarak tahliyesine karar vermiştir.
9. Tahliye kararından birkaç saat sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yeni bir soruşturma başlatılmış, bu yeni soruşturmada başvurucu hakkında yakalama ve gözaltı kararı verilmiştir. Yakalama ve gözaltı kararları Silivri Ceza İnfaz Kurumuna 1/4/2017 tarihinde gönderilmiştir. Başvurucu, aynı gün bilinmeyen bir saatte Silivri Ceza İnfaz Kurumundan İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürülmüş ve on dört gün İstanbul Emniyet Müdürlüğünde gözaltında tutulmuştur.
10. Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) İkinci Dairesi 3/4/2017 tarihli ve 2017/20 sayılı kararıyla başvurucuyla birlikte yirmi sanığın tahliyesine karar veren İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ve iki üyesi ile tahliye talep eden Cumhuriyet savcısını, görevlerine devam etmelerinin soruşturmanın selametine, yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceğine kanaat getirildiğinden bahisle tedbiren üç ay süreyle görevden uzaklaştırmıştır.
11. İstanbul Emniyet Müdürlüğünde on dört gün gözaltında tutulduktan sonra26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 309. ve 312. maddelerinde düzenlenen anayasal düzeni ve hükûmeti cebren değiştirme ve yıkmaya teşebbüs suçlamasıyla başvurucunun tutuklanması talep edilmiştir. İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği 14/4/2017 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir (başvurucu hakkında yapılan soruşturmalara ilişkin daha detaylı bilgi için bkz. Murat Aksoy [GK], B. No: 2016/30112, 2/5/2019, §§ 14-37).
12. 5/6/2017 tarihinde Başsavcılık tarafından başvurucu hakkında ikinci soruşturma kapsamında iddianame hazırlanmıştır. İddianamede; FETÖ/PDY'nin elinde bulundurduğu medya organlarıyla ters algı operasyonları yaptığı, başvurucunun da örgütün amacı doğrultusunda gerek yazılı gerek görsel medyada gerekse internet ortamında algıya yönelik eylemler yaptığı, örgütün algı faaliyetlerine katılarak anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya Hükûmetin görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçunu işlediği iddia edilmiştir.
13. Bu kapsamda başvurucuyla ilgili olarak olağanüstü hâl kapsamında kapatılan Taraf gazetesinde çalıştığı, 8/1/2016-30/1/2016 tarihlerinde yurt dışına çıkış yaptığı, Asya Katılım Bankası A.Ş.de 27/10/2010 tarihinde açılan ve kapatıldığına dair herhangi bir bilgi bulunmayan banka hesabında hesap hareketinin olmadığı, FETÖ/PDY'yle bağlantılı olan kişilerle (on dört kişi) irtibatının olduğu, kamuoyunda "Tahşiye Operasyonu" olarak bilinen soruşturma kapsamında yapılan gözaltına alma işlemlerini protesto etmek amacıyla 14/12/2016 ila 18/12/2016 tarihlerinde Vatan Caddesi Emniyet Müdürlüğü ve Zaman gazetesi binası çevrelerinde, 18/12/2014 ila 22/12/2014 tarihlerinde ise İstanbul Adliyesi çevresinde kalabalığın toplandığı, başvurucunun cep telefonundan da 14/12/2014 ila 22/12/2014 tarihlerinde Bugün televizyon kanalı binası ve İstanbul Adliyesi çevresinde bulunan baz istasyonlarından sinyal alındığı şeklinde değerlendirmelerde bulunulmuştur. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı olan kişilerle olan irtibatının içeriğine yer verilmemiştir.
14. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesinin yeni heyeti tarafından 16/6/2017 tarihinde iddianame kabul edilmiştir. Başvurucu 18/8/2017 tarihinde Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla yaptığı savunmasında özetle;
i. Taraf gazetesinde çalışmasıyla ilgili olarak iddianamede Balyoz kumpasını yapan ve bunları yayımlayan kişiymiş gibi gösterilmeye çalışıldığını, anılan gazeteye 2008 Temmuz ayında girdiğini, 2009 Şubat ayında yaptığı tek haberin yalanlanması üzerine gazeteden istifa ettiğini, Balyoz belgelerinin istifa etmesinden sonra 2011 yılında yayımlandığını ifade etmiştir.
ii. Yurt dışına giriş çıkışlarıyla ilgili olarak bu seyahatlerin gazetecilik faaliyetleriyle bağlantılı olduğunu, seyahatlerini devlet ve hükûmet yetkililerinin, siyasetçilerin, sivil toplum örgütlerinin daveti üzerine gerçekleştirdiğini ve gittiği yerlerle ilgili olarak da gazete yazıları yazdığını, öğretim üyesi olabilmek amacıyla 10/10/2015 tarihinde Bahçeşehir Üniversitesinin daveti üzerine Washington'a gittiğini ve 30/1/2016 tarihinde de ekonomik nedenlerle Washington'dan dönmek zorunda kaldığını beyan etmiştir.
iii. Bank Asya hesabıyla ilgili olarak anılan Bankada hesabı olduğunu iddianameyle öğrendiğini, bu Bankada hesap açmadığını ve Bankaya para yatırmadığını, banka hesabının bilgisi dışında açılmış olabileceğini, kaldı ki anılan hesapta herhangi bir para hareketinin de olmadığını, varlığından haberi olmadığı için bu hesabı kapatmak gibi bir girişimde de bulunmadığını belirtmiştir.
iv. FETÖ/PDY ile irtibatlı kişilerle yaptığı telefon görüşmelerine ve mesajlaşmalarına ilişkin olarak ise bu görüşmelerin ve mesajlaşmaların tamamen mesleki nitelikte olduğunu, hiçbirinin süreklilik arz etmediğini, dolayısıyla bu görüşmelerin yoğunluğundan bahsedilemeyeceğini ifade etmiştir.
v. FETÖ/PDY lehine yapılan protesto gösterilerinin gerçekleştiği yerlerdeki baz istasyonlarından telefonunun sinyal aldığı iddiasıyla ilgili olarak o tarihlerde protestolara katıldığı için değil anılan yerlerin gittiği dil okulunun güzergâhında olması nedeniyle telefonundan sinyal alındığını, otobüsle geçerken anılan yerlerden sinyal alınmasının normal olduğunu belirtmiştir.
15. Başvurucu, iddianamede yer verilen para transferlerine ilişkin olarak ise hakkında açılan 2017/67 Esas sayılı ilk dava kapsamında yaptığı savunmasında; bu ödemelerin gazetelerdeki yazıları nedeniyle aldığı telif ücretleri olduğunu, himmet parası değil tamamen emeğinin karşılığı olduğunu ifade etmiştir. E.U.ya gönderdiği 800 TL’ye ilişkin olarak Dünya Üniversiteler Konseyinin uluslararası bir toplantı düzenlediğini, kendisinin de bu toplantıya gazeteci olarak katıldığını, Dünya Üniversiteler Konseyinin genel sekreteri olan E.U.ya eşini ve çocuğunu da getirip getiremeyeceğini sorduğunu, bu talebinin masrafları kendisine ait olmak kaydıyla kabul edildiğini, 800 TL’lik bu ödemenin de eşinin ve kızının konaklama ve uçak parası olduğunu ifade etmiştir.
16. 24/10/2017 tarihli duruşmada başvurucunun tutuklulukta geçirdiği süre ve suç vasfının değişme ihtimali gözönünde bulundurularak yurt dışına çıkış yasağı konulmak ve her ay iki defa kolluk biriminde imza atmak suretiyle adli kontrol altına alınarak tahliyesine karar verilmiştir.
17. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi 8/3/2018 tarihinde, başvurucunun FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapısına dâhil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan 1 yıl 13 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına; anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya Hükûmetin görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçlarından ise beraatine karar vermiştir. Gerekçeli kararın başvurucuyla ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Murat AKSOY’un Yeni Şafak Gazetesinde çalıştığı, Taraf gazetesinde HerTaraf sayfasının editörlüğünü yaptığı, daha sonra Millet Gazetesi, Yeni Hayat Gazetesi ve T24 isimli internet sitesinde köşe yazarlığı yaptığı, yazılarını yayınladığı www.murat-aksoy.com isimli web sitesinin bulunduğu tespit edilmiştir.
Sanık SAVUNMASINDA özet olarak: yaptığı paylaşım ve yazıların Yeni Şafak Gazetesinde çalıştığı süreden bu güne kadar özgür fikirlerini içerdiğini, ne cemaatle ne de örgütle hiçbir alakası olmadığını, millet gazetesinde ekonomik nedenlerle çalıştığını, suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir.
Alınan masak raporunda sanık Murat AKSOY’un 25.01.2016-26.04.2016 tarihleri arasında hakkında FETÖ kapsamında soruşturmalar bulunan ve haberdar isimli internet sitesinde SGK kaydı olan E. B. adlı şahıstan 'erkam-' işlem açıklamasıyla 4 işlemde 8.000 TL EFT aldığı; 07.03.2014-08.12.2015 tarihleri arasında 668 sayılı KHK ile kapatılan FEZA GAZETECİLİK A.Ş.’den 26 işlemde telif ödemesi açıklaması ile 64.216 TL EFT aldığı; 31.12.2014-27.10.2015 tarihleri arasında FETÖ kapsamında yönetimine kayyum atanan Koza İpek Basın ve Basım Sanayi Ticaret A.Ş.’den 6 işlemde 36.000 TL havale aldığı; 25.07.2011 tarihinde hakkında aynı örgüt kapsamında soruşturma olup firari durumdaki E. U. adlı şahsa tek işlemde 800 TL havale gönderdiği tespit edilmiştir.
Sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün finansman kaynağı olan Bank Asya ile irtibatının 2010 yılında başladığı, Bayrampaşa şubesinde hesapları bulunduğu ancakkredi kartı ödemesi, çok az işlem bulunduğu, 2013 yılı sonrasında hiç işlem yapılmadığı, sanığın örgüt elebaşısının talimatı üzerine para yatırdığına ilişkin bir emare bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Sanığın el konulan digital materyallerinin incelenmesinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile bağlantılı herhangi bir bulguya rastlanmamıştır.
Sanık Murat AKSOY tarafından kullanıldığı anlaşılan “murataksoy” kullanıcı adlı profil rapor yazım tarihi itibarı ile kontrol edildiğinde, 25 Temmuz 2015 ve 26 Temmuz 2016 tarihleri arasında paylaştığı bütün paylaşımların silindiği tespit edilmiştir.
Sanığın iddianamede belirtilen ve kendisine aidiyeti sanık tarafından kabul edilen çok sayıda yazı ve twit şeklindeki paylaşımlarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünü övücü, hükümeti ve Cumhurbaşkanını çok sert bir dille eleştirir içerikler bulunduğu, sanığın anılan örgütün fikir ve ideolojisine paralel olarak örgüte destek verdiği görülmektedir. Özellikle;
...
Her ne kadar sanık MURAT AKSOY'un telif karşılığı köşe yazarlığı yaptığı Millet Gazetesi, Yeni Hayat Gazetesi ve T24 isimli internet sitesinde vewww.murat-aksoy.com isimli web sitesinde yazdığı yazılar ve paylaşımlarında, FETÖ/PDY’nin görsel medyası olan Can Erzincan TV’de katıldığı programlardaki söylemlerinde, örgütle mücadele kapsamında yapılan soruşturmaları itibarsızlaştırıp görev alan kamu görevlilerini suç işlemekle itham ettiği, örgütün insanlara hizmet etmekten başka bir gayesi olmayan bir yapı olarak haksızlığa uğradığını anlattığı, ve terör örgütü olduğu ortaya çıkan yapının toplumsal meşruiyetinin geri kazandırılması yönünde algı faaliyetinde bulunduğu, AK partiyi DAEŞ terör örgütünü desteklemekle itham ettiği, yazı ve twitleriyle örgütün amacı ve ideolojisi doğrultusunda örgütün propagandasını yaparak hedef kitle üzerinde hükümeti ve Cumhurbaşkanını itibarsızlaştırmaya yönelik faaliyetlerde bulunduğu, her aşamada örgütün yanında saf tuttuğu görülmekte ise de;
Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması gereklidir. Ancak sanığın, örgüt amacını benimsediği, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk edip, örgütle organik bağ kurduğuna dair kanıtların bu yönde kesin kanaat oluşturmak için yeterli olmadığı, örgüt üyeliği için aranan süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk unsurlarının bir arada gerçekleşmediği, sanığın adı geçen örgütle geçmişe dayalı bir iltisakının ve örgütsel geçmişinin bulunmadığı, sabit olan eylemlerinin, devleti ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelen bir terör örgütü olduğu o tarihler itibariyle artık tüm halk tarafından anlaşılmış olan örgütün amacını ve faaliyetlerinde kullanılacağını bilerek, örgütün halk nezdinde yok olan dini cemaat algısının yeniden oluşturulması ve örgüte yönelik tasfiye operasyonlarının durdurulmasını sağlamaya yönelik, örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet edecek yardım niteliğindeki bulunduğu, örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu oluşturduğunun kabulü gerektiği kanaatiyle sanığın TCK. nın 220/7 maddesi göndermesiyle 314/2 maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiştir."
18. İlk derece mahkemesinin başvurucunun terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğuna kanaat getirdiği ve gerekçesinde yer verdiği gazete yazıları şu şekildedir:
- 14/3/2014 tarihinde T24 adlı internet gazetesinde yayımlanan 'Berkin’in Gösterdiği Gerçek: Türkiye Zihnen Bölünüyor' başlıklı yazı:
'...Darbe ama nasıl? Ardından 17 Aralık geldi. 17 Aralık’ta ortaya çıkan basit değil ciddi yolsuzluk iddiaları soruşturmaları oldu. Hükümet ortaya çıkan yolsuzluk iddiaları konusunda hukuki süreci işletmede imtina ederken; bu soruşturmaları kendisine yönelik ‘darbe’ görüp, emniyetten yargıya ciddi bir tasfiyeye ve yer değişikliğine gitti. Bu da yetmedi, yargı fiili olarak yürütmeye bağlandı. Yetmedi, bu süreçte çıkan tüm yasalar neredeyse tüm Türkiye’nin temel hak ve özgürlüklerini daraltan düzenlemeler oldu. Yakın geçmişe kadar ortak olduğu cemaati sadece devlette değil kamu ve kamusal alanda da çıkarıp özel alana hapsetmeye yöneldi. Fethullah Gülen’e, cemaatin önde gelenlerine nefret suçuna girecek derecede sert eleştiriler yönetti. Gezi’de laik seküler kesimi karşısına almaktan çekinmeyen Erdoğan. 17 Aralık ile birlikte muhafazakâr cemaati de karşısına aldı...'
- Millet Gazetesi’nde 17/12/2014 tarihinde yayımlanan '17-25 Aralık ve Ortadoğulu Türkiye' başlıklı yazı:
'Bugün 17 Aralık. Geçen yıl ortaya çıkan 17 ve 25 Aralıkta gerçekleşen operasyonla birlikte ortaya çıkan iddiaların üzerinden 1 yıl geçti. Bu 1 yıl içinde 17-25 Aralık iddialarına ilişkin dosya, hukuk içinde çürütülmesine fırsat tanınmadan takipsizlikle sonuçlandı. İktidar bu iddialara ‘darbe’ dedi ama bugüne kadar © savcı, darbe girişimi iddiasıyla soruşturma açmadı. AKP, Gezi protestoları gibi 17-25 Aralık’ı da hükümete darbe olarak algıladı. Yaşananları, tepkileri, iddiaları anlamak yerine açıklamayı tercih etti. Darbe iddialarını meşrulaştırmak için de pek çok komplo teorisi ortaya koydu. 17 Aralık’ın 1. Yılında Türkiye’ye baktığımızda demokratikleşmiş, zenginleşmiş, sivilleşmiş ve normalleşmiş bir ülke görmüyoruz. Tam tersine adım adım otoriterleşen, parti devletinin inşa edildiği bir ülke görüyoruz. Siyasi iktidar, Meclis’i işlevsizleştirip siyasi alanı daraltıyor. Yargıyı parti devletine bağlı hale getiriyor ... 14 Aralıkta E.D. ve H.K.ya yapılan operasyon, bu kutuplaşmada önemli bir yer tutuyor. Bu operasyonlara, ABD’den AB’ye, düşünce ve ifade özgürlüğü kurumlarından basın özgürlüğü kurumlarına, herkes tepki gösterdi...'
- Millet Gazetesi’nde 6/2/2015 tarihinde yayımlanan 'Bank Asya: Müsaderenin Son Kurbanı' başlıklı yazı:
'Salı gecesi polis eşliğinde Bank Asya’ya yapılan baskın ve bankanın yönetimin değiştirilmesi; ülkeyi yönetenlerin siyasi ve kültürel kimliği değişse de zihniyetin değişmediğini gösterdi...'
- Millet Gazetesi’nde 27/4/2015 tarihinde yayımlanan 'Modern İstiklal Mahkemeleri' başlıklı yazı:
'Önceki gece 32. Asliye Ceza Mahkemesi Samanyolu Yayın Grubu Başkanı H.K. ve 75 tutuklu polis hakkında tahliye kararı verdi. Tahliye kararı henüz gerçeklemiş değil çünkü iktidar kararı, yetkisiz ve hukuksuz bulduğu için uygulanmasını da istemiyor. Uygulanmaması için de tüm gücünü kullanıyor ve kullanacak da. Düşünün ki, hakimin verdiği kararı, savcı inceliyor ve hakimin verdiği kararı tanımıyor. Bir de buna hukuk, hukuk devleti diyoruz, öyle mi? Hakimin verdiği kararın savcı tarafından incelendiği ve tanınmadığı bir süreçte, kimse bu kararın arkasındaki tartışmaları hukuki metinler, yasa maddeleri üzerinden açıklamaya ve anlamaya çalışmasın. Çünkü tahliye kararının infazının gerçekleşmemesi hukuki değil siyasi bir kararıdır. Hukuk, siyasetin aracı haline getirilmişti Bakunin’e atfedilen o meşhur sözle ‘hukuk iktidarın fahişesi’ haline getirilmiştir. Başbakan Davutoğlu dün Gümüşhane de; ‘Bir hafta önce Pensilvanyadan tahliye edilsinler talimatı aldı. Elimizde kayıtlan var’. Kabataşta da Dolmabahçe’de de vardı o kayıtlar ama bir biz görmedik ... Torba yasalarla Meclis’i işlevsizleştiren AKP, 17-25 Aralık soruşturmalarından sonra hukuku adım adım yürütmeye bağlamıştır. Son olarak Sulh Ceza Hakimlikleri adı altında AKP, kendi silahsız hukuk gücünü kurmuş ve muhalif olan herkesi sigaya çekmeye başlamıştır. Cemaat başta olmak üzere öteki, hasım olarak gördüğü herkesi, hukuk üzerinden tasfiye etmeye çalışıyor. Bunun alt yapısını da ‘makul şüphe’ kurduğunu unutmayalım. Oysa hukuk toplum olmanın, farklılıkların bir arada yaşamasının teminatıdır. Hukuku bir kez ihlal ettiğinizde, bu ihlalin ortaya çıkmaması için daha büyük ihlaller yapmak zorunda kalırsınız. Bugün yaşadıklarımız budur AKP, hukuk cinayeti işliyor ve buna devam edecek...'
- Millet Gazetesi’nde 5/5/2015 tarihinde yayımlanan 'Hukukun Cesedine Tecavüz' başlıklı yazı:
'Bu tür tabirleri kullanmaktan kaçınırım ancak son günlerde yaşadığımız fecaati ve absürtlüğü çok iyi anlattığı için hukukçu ve gazeteci G.A.dan bu kavramı ödünç alarak kullanıyorum. 17/25 Aralıktan sonra iktidar yürütme faaliyetlerini örtbas etmek ve hukuksuzlukları yok etmek için hukuku katletti; kuvvetler ayrılığını bitirdi. Ancak hukukun/adaletin katili olmakla yetinmediler. Cinayetten pişmanlık duymadıkları gibi bunu alışkanlık haline getirdiler Hukukun toparlanmasına dirilmesine de müsaade etmediler. İşledikleri suçlar onları nasıl baskı altına aldıysa ve hesap verme korkusu yüreklerini nasıl sardıysa öldürdükleri hukuka habire bıçak saplıyor, ateş ediyor, tekme atıyorlar ... hâkimlik teminatına rağmen iktidarın istemediği bir karar verdi diye bu ülkede 2 hâkim bir gecede açığa alındı ve tutuklandı ...'
- Millet Gazetesi’nde 3/6/2015 tarihinde yayımlanan '[C.D.] ya da Özgürlük Sorumluluktur' başlıklı yazı:
'Cumhuriyet gazetesi ve C.D. gazetecilik adına iyi bir iş çıkardı. Suriye sınırında durdurulan MİT tırlarının içinde hükümetin iddia ettiği gibi insani yardım değil silah ve mühimmat olduğunu belgeleriyle kanıtladılar. Bu malumun ilanı oldu. Çünkü tırları durduran savcılar ve savcılara eşlik eden Askeri yetkililerin tutulan tutanaklarında da bu gerçek yazılıydı. Bu yüzden savcılar ve askeri yetkililer önce görevden alındılar sonra tuluklandılar ...'
" - Millet Gazetesi’nde 22/7/2015 tarihinde yayımlanan 'AKP: Soft Işid' başlıklı yazı:
“... IŞİD [DEAŞ]: AKP’NİN İYİ ÇOCUKLARI
Katliamdan [20/7/2015 tarihinde Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde, Suriye’deki çatışmalara ilişkin bir basın açıklaması sırasında DEAŞ tarafından gerçekleştirildiği belirtilen bombalı intihar saldırısında çok sayıda kişi hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır.] sonra gerek AKP çevresinden gerek Erdoğan’dan gelen açıklamalar patlamayı sıradanlaştırma eğiliminde. Bunun nedeni çok açık. IŞİD’in Ortadoğu’da bir tehlike haline gelmesinde en büyük pay bizatihi AKP’nin dış politikası ve politika yapıcılarınındır. DAEŞ’e ‘bizim iyi çocuklar’ muamelesi yapan AKP, artık o çocukları kontrol edemez hale gelmiştir...”
- Millet Gazetesi’nde 2/9/2015 tarihinde yayımlanan 'Hukuk Kılıfıyla Medya Susturma Operasyonu' başlıklı yazı:
'Twitter fenomeni Fuat Avni’nin geçtiğimiz günlerde paylaştığı kıyamet senaryosu gerçek olmaya başladı. Gazetemizin bağlı olduğu Koza Grubuna yönelik ‘makul şüphe’ gerekçesi ile yapılan baskını, kimse hukuki bir gerekçe ile meşrulaştıramaz. Bu baskın, Erdoğan ve AKP’ye eleştirel duran medyaya yönelik siyasi bir baskın ve sindirme operasyonudur. Benden olmayan, olmasın zihniyetinin bir yansımasıdır. Fuat Avni’nin yazdığı gibi bu operasyonların devamı başka gruplara yönelik olarak devam edebilir ...'
-Millet Gazetesi’nde 28/10/2015 tarihinde yayımlanan 'Silahsız Talan Örgütü' başlıklı yazı:
'Gerçekten aklın, mantığın, rasyonelleğin bittiği yerdeyiz. Olan her şey artık insanda ‘bu kadar da olmaz’ hissi uyandırıyor. ‘Askerlik nedir’ dendiğinde hep aynı cevabı duyardık; ‘aklın/rasyonelliğin bittiği yer’. Bunu Erdoğan ve vesayetindeki AKP’nin, yargı eliyle hayata geçirdikleri hukuksuzluklar için de söylemek mümkün. Bank Asya’ya el koydukları gibi gurubumuza da aynı yöntem ve araçlarla el koymak istiyorlar. İlk aşama soruşturmalardı, ikinci aşama kayyum atanması oldu. Geriye bir son aşama yani el koyma kaldı. Yani devlet eliyle özel mülke el koyma, müsadere etme. Bu bildik bir Osmanlı yöntemiydi. Osmanlı, bunu ‘öteki’ gördüğü gayrimüslümlere yapardı çoğunlukla. Bugün Erdoğan ve AKP, bu yöntemi kendisinde farklı düşünenlere, kendisini eleştirenlere, biat etmeyenlere uyguluyor. Bu haliyle AKP artık siyasi partiden çok iktidarı gaspetmiş, silahsız talan örgütüne dönüşmüştür. Kayyum olarak atananların kökenlerine ve daha önceki konumlarına baktığımızda bunun hukuki değil keyfi ve siyasi bir karar olduğunu görüyorsunuz ... İşledikleri suçları hukuku ortadan kaldırarak, saklayacaklarını sanıyorlar. Bunu iktidarda oldukları sürece yapabilirler. Onun için iktidarı bırakmak istemiyorlar. Artık tarihin sizi iyi sayfalara yazma şansı yok. Siz tarihte kötülükler sayfasında, insanlığın lanet ettiği sayfada yer alacaksınız. Siz bunu istediniz. 1 Kasım’da seçim sonucu ne olursa olsun Türkiye’de başka bir dönem başlayacak. Bu dönem geride bıraktığımızdan daha zor olacak. 1 Kasım’dan sonra Erdoğan ve AKP iktidardan gitmemek, toplum ise özgürlük isteyecek.'
- Yeni Hayat gazetesinde 3/7/2016 tarihinde yayımlanan 'AKP’nin İyi Çocuklarının Küresel Cihadı' başlıklı yazı:
'AKP’nin iyi çocukları Arap Baharı’ndan sonra siyasal İslamcı İhvan ile kurulan ideolojik ortaklığın Suriye’deki ortaklarından biri o dönem IŞİD’in de içinde olduğu El Nusra oldu. Türkiye, Suriye’de başlayan isyan sonrasında Batı ile kurduğu ittifak gereği Özgür Suriye Ordusu (ÖSÖ) destek verdi. Ancak bununla yetinmedi. IŞİD’in de içinde olduğu El Nusra’ya kimi zaman doğrudan kimi zaman dolaylı yoldan destek verdi. IŞİD, EL Nusra’dan ayrıldıktan sonra bölgede daha etkili bir terör örgütü haline geldi. Hem 2004’de kurulduğu Irak’ta hem de Suriye’de etkili oldu. IŞİD’in Irak ve Suriye’de kurduğu düzen ve Batı’ya ve dünyaya terör üzerinden başlattığı savaş, dünyanın farklı bölgelerinde geri kalmış Müslüman ülkeler tarafından dolaylı desteklendi; kimi ülkelerdeki terör örgütleri tarafından da açık biçimde sahiplenildi ve bu örgütler IŞİD’e bağlılıklarının ilan etiler. Bu anlamda adı konulmamış bir küresel cihadı başlatmışlardır. Erdoğan/AKP iktidar bloku ile IŞİD’in ideolojik ortalığı, Batı’ya ve dünyaya İslam adına meydan okuması oldu. IŞİD’in elindeki silah gücü ve terör yöntemleriyle, İslam adına Batı’ya ve dünyaya yaptığı meydan okumayı; AKP, sandıktan elde ettiği plebisiter çoğunlukla yumuşak biçimde yapmaya çalışıyor. Türkiye’yi demokratik meşruiyet zeminini çoğunlukçu bir anlayışla, otoriter bir tek adam rejimine dönüştürüyor. Sadece içeriye değil, aynı şekilde dünyaya düzen vermeye soyunuyor. AKP-IŞİD arasındaki ideolojik hattın özü de bu oldu. AKP, bu açıdan her zaman soft IŞİD oldu...'
19. İlk derece mahkemesinin başvurucunun terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğuna kanaat getirdiği ve gerekçesinde yer verdiği sosyal medya ve internet sitesi paylaşımları şu şekildedir:
"Sanık Murat AKSOY tarafından kullanılan 'murataksoy' hesaptan yapılan FETÖ/PDY ile alakalı paylaşımların bazıları aşağıdaki gibidir:
'Cemaat belki de ilk defa kurumsal olarak devletin ötekisi oldu. Bu cemaatin ilk defa siyasetle tanışması demek' ; 'Devletin ötekisi sınıfına güçlü ve örgütlü bir öteki olarak cemaat eklenmiştir. Onun için cemaat siyaset yapmalı' ; 'Bugün AKP’nin yaptığı, devleti paralel yapıdan temizleme değil kendi devletini inşa etmektir. Bunu eleştirenleri ve önüne duranlarıtasfiye etmektir. Hedef, sadece cemaat değil AKPliler dışında herkestir. 17-25 Aralık iddiaları öncesinde, gündem değiştirme, topluma gözdağı verme, tartışmaların önüne geçme hedefini taşıyan bu operasyonun tam tersine sonuçlanacağına kimse endişe etmesin.'; 'AKP iktidarı, bu zihniyette devam ettikçe zamana yayılan darbe kalıcı hale gelir. Bu açık' ; 'CHP lideri Kılıçdaroğlu 'Yaşanan Süreç bir darbe sürecidir' derken haksız mı?' Bana kalırsa haklı değil. O yüzden darbeden korkmayın çünkü içinde yaşadığımız süreç yazının başlığı: Sivil post-moderndarbe'
Sanığın kullandığı Murat Aksoy@murataksoy hesabı üzerinden 27 Ekim 2015 tarihinde 'Torba yasalarla meclisi işlevsizleştiren AKP, 17-25 Aralık soruşturmalarından sonra hukuku adım adımyürütmeye bağlamıştır. Son olarak Sulh Ceza Hakimlikleri adı altında AKP, kendi silahsız hukuk gücünü kurmuş ve muhalif olan herkesi sigaya çekmeye başlamıştır. "Cemaat başta olmak üzere 'öteki', 'hasım' olarak gördüğü herkesi, hukuk üzerinden tasfiye etmeye çalışıyor.' şeklinde twitler paylaşmıştır.
Sanığın kullandığı Murat Aksoy@murataksoy hesabı üzerinden 21 Eylül 2015 tarihinde 'ADIM ADIM AKP DEVLETİ bugün AKP'nin yaptığı, devleti paralel yapıdan temizleme değil kendi devletini inşa etmektir. "Bunu eleştirenleri ve önünde duranları tasfiye etmektir. Hedef, sadece cemaat değil AKP liler dışında herkestir.' şeklinde twitler paylaşmıştır.
Sanığın kullandığı Murat Aksoy@murataksoy hesabı üzerinden 06 Temmuz 2015 tarihinde 'İnsan sormadan edemiyor @fuatavni_f daha ne yapsın?' şeklinde paylaşımda bulunmuştur.
...adresinden 01 Haz 2015 tarihinde paylaşılmış 'Ülke diktaya gidiyor, ortacılar hala muhalefeti adam etmeye çalışıyor. Ne çektiniz bee! Korkmayın bu kadar yahu :-)' şeklinde atılmış twiti retwit yaptığı anlaşılmıştır.
Murat Aksoy@murataksoy hesabından 29 Mayıs 2015tarihinde 'BankAsya'ya el koyan hukuk değil siyasettir' şeklinde paylaşımda bulunmuştur.
Murat Aksoy@murataksoy hesabından 19 Mayıs 2015tarihinde 'Ankara Cumhuriyet savcısının AKP'yi kendisini eleştiren medyayı susturun talimatının demokraside kabul edilemez. O savcı suç işliyor.' ; 'Medyanın susturulmaya çalışılması anayasal bir suçtur. Yargı anayasaya değil Erdoğan'a bağlı.' şeklinde paylaşımda bulunmuştur.
Murat Aksoy@murataksoy hesabından 21 Şubat 2015tarihinde 'Gidişleri gelişlerinde daha gürültülü olacak ve insan içine çıkmaya çekinecekler o günden sonra. Ki şimdi farklı değiller ya neyse' şeklinde paylaşımda bulunmuştur.
GazeteOku @Gazeteoku hesabından 21 Şubat 2015tarihinde paylaşılmış 'Bank Asya: müsaderenin son kurbanı..' şeklindeki twiti retwit yapmıştır.
... hesabından 12 Kasım 2014tarihinde paylaşılmış ' AK-Saray'ın aylık elektrik faturası.. 10 bin aileninkine denk..' şeklindeki twiti retwit yapmıştır."
20. Gerekçeli kararda; başvurucunun FETÖ/PDY’nin görsel medyası olan Can Erzincan TV’de katıldığı programlarda da örgütle mücadele kapsamında yapılan soruşturmaları itibarsızlaştırıp görev alan kamu görevlilerini suç işlemekle itham ettiği, örgütün insanlara hizmet etmekten başka bir gayesi olmayan bir yapı olarak haksızlığa uğradığını anlattığı ve terör örgütü olduğu ortaya çıkan yapının toplumsal meşruiyetinin geri kazandırılması yönünde algı faaliyetinde bulunduğu kabul edilmişse de başvurucunun söz konusu kanalda hangi tarihlerde, hangi programlarda ne şekilde konuşmalar yaptığına ilişkin somut hiçbir bilgiye ne iddianamede ne de gerekçeli kararda yer verilmiştir.
21. Anılan mahkûmiyet kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi 22/10/2018 tarihli ilamıyla istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
22. Başvurucunun temyiz talebi ise Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından 16/3/2020 tarihinde reddedilmiş ve mahkûmiyet kararı onanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat
23. İlgili mevzuat için bkz. Hanifi Yaliçli [GK], B. No: 2014/5224, 10/6/2021, §§ 21-33.
2. Anayasa Mahkemesi İçtihadı
24. Anayasa Mahkemesi 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasında yer alan örgüte yardım etme suçuna yönelik açılan bir iptal davasını 2013 yılında karara bağlamış ve dava konusu kuralın Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olmadığı sonucuna varmıştır. Söz konusu 220. maddenin (7) numaralı fıkrasının mükerrer yargılama yasağı ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesine aykırı olduğu iddialarını inceleyen Anayasa Mahkemesi; dava konusu kuralda, örgütlü suçlarla etkin mücadele edilmesinin sağlanması amacıyla örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmasa bile örgütün amacına ulaşmasını sağlamak üzere örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenler yönünden bağımsız bir suç tipi oluşturulduğunu ve bu fiilin örgüte üye olmakla ortaya çıkan tehlikeye eş değer görüldüğünü, dolayısıyla kuralda aynı eyleme ilişkin mükerrer bir yargılamanın ve cezalandırmanın söz konusu olmadığını ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi ayrıca kanun koyucunun izlediği ceza politikası uyarınca yaptığı değerlendirme sonucunda örgüte yardım etme eylemini bağımsız bir suç olarak nitelemesinde ve bu eylemi suç olarak tanımladığı başka bir eylemle aynı tehlikede görerek aynı şekilde cezalandırmasında Anayasa'ya ve ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı bir yön bulunmadığını da belirtmiştir (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013).
3. Yargıtay İçtihadı
25. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve ceza dairelerinin birçok kararı içinde terör örgütüne yardım etme suçu bakımından genel açıklamalara yer verdiği kararların ilgili kısmı şöyledir:
"...
'Uyuşmazlıkla ilgili silahlı terör örgütüne yardım etme suçuna ilişkin olarak;
...Silahlı terör örgütü üyesi olmasa bile bu örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenler, TCK'nın 314. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılacaklardır.
765 sayılı Türk Ceza Kanunu sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda, örgütün faaliyetleri doğrultusunda işlenen suçlardan da ayrıca sorumluluk esası kabul edilmiş, yardım etme eylemleri de yaptırım açısından örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiştir.
Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin nitelik bakımından örgüt üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir iş, görev ya da hizmetinin yerine getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; TCK'nın 220. maddesinin 7. fıkrasında 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Silahlı terör örgütüne yardım fiilinin oluşması için, failin örgüt üyeleriyle önceden bir anlaşma yapması veya yapılan planlara dahil olması zorunlu değildir. Yardım fiilinin örgüt üyelerinin tamamına veya üyelerden birine yapılması arasında bir fark bulunmamaktadır. Fakat, örgütün amacı ve kollektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek yardım edilmesi zorunludur (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 8934). Yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslardır.
Örgüte yardım etme suçuna ilişkin olarak öğretide; 'Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen 'bilerek' ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi halinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir' (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, Seçkin Yayıncılık, 7. Baskı, s. 38-39); 'Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır. Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte bir yardımda bulunan kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir' (Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 70) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.' (YCGK, E.2018/16-437, K.2019/203, 12/3/2019).
'...Yardım fiilini işleyen failin örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaması, yardımda bulunduğu örgütün TCK’nın 314. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü olduğunu bilmesi, yardımın örgütün amacına hizmet eder nitelikte bulunması, yardım ettiği kişinin örgüt yöneticisi ya da üyesi olması gereklidir. Yardımdan fiilen yararlanmak zorunlu değildir. Örgütün istifadesine sunulmuş olması ve üzerinde tasarruf imkanının bulunması suçun tamamlanması için yeterlidir.
Yardım fiilleri örgüte silah sağlama ve terörün finansmanı dışında tahdidi olarak sayılmamıştır. Her ne surette olursa olsun örgütün hareketlerini kolaylaştıran ve yaşantısını sürdürmeye yönelik eylemler yardım kapsamında görülebilir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11.11.1991 tarih, Esas 9-242, Karar 305). Yardım teşkil eden hareketin başlı başına suç teşkil etmesi gerekmez. Yardım bir kez olabileceği gibi birden çok şekilde de gerçekleşebilir. Ancak yardım teşkil eden faaliyetlerde devamlılık, çeşitlilik veya yoğunluk var ise örgüt üyesi olarak da kabul edilebilecektir.' (Yargıtay 16. Ceza Dairesi, E.2019/501, K.2020/1954, 11/3/2020)."
26. Yargıtay ceza dairelerinin terör örgütüne yardım etme suçunun unsurlarının oluşmadığına dair verdiği bazı kararlar ise şunlardır:
" ...Bir siyasi partinin il başkanı olan sanığın olay tarihinde devlet hastanesi önünde topluluğa hitaben yaptığı konuşma ile aynı gün yurtdışından yayın yapan bir TV kanalının canlı yayınlanan haber bültenine bağlanarak yaptığı konuşmanın yüklenen suçu unsurları itibariyle oluşturmadığı gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 26. ve Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin 10. maddelerinde öngörülen ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları ile de desteklenen ifade özgürlüğünün kullanılması kapsamındaki konuşma içeriğinin de gerçekleştirildiği ortam ve bağlam nazara alındığında başka bir suçu oluşturmadığı gözetilerek, sanığın beraati yerine, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi..." (Yargıtay 9. Ceza Dairesi, E.2013/17814, K.2014/7167, 11/6/2014).
...Sanığın kendisine yüklenen terör örgütünün propagandasını yapma, açıklamasını yayınlama ve suçu ve suçluyu övme suçlarını örgüt adına işlediğine ya da dergi yayınlamak eylemini terör örgütüne yardım kastı ile gerçekleştirdiğine dair her türlü kuşkudan uzak, kesin, inandırıcı ve yeterli delil elde edilemediği gözetilmeden, atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi..." (Yargıtay 9. Ceza Dairesi, E.2012/9218, K.2013/4944, 2/4/2013)."
27. Daha fazla Yargıtay kararı için bkz. Hanifi Yaliçli, §§ 35, 36.
B. Uluslararası Hukuk
28. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Hanifi Yaliçli, §§ 39-47.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Anayasa Mahkemesinin 29/4/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, kendisi hakkında tahliye kararı veren İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi üyelerinin görevden uzaklaştırıldığını ve haklarında soruşturma açıldığını, yaklaşık 4.500 hâkimin de görevlerinden çıkarıldığı böyle bir dönemde HSK tarafından göreve atanan yeni üyelerin kendisi hakkında vicdani kanaatlerine uygun karar vermesinin imkânsız hâle geldiğini, tüm yargıçlar üzerinde caydırıcı bir etki yaratıldığını ileri sürmüş; bu nedenle bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu [2. B.], B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
32. Somut olayda genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve HSK tarafından yapılan atama sonucunda ilgili hâkimlerin görev yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu nedenle gerçekliği ve niteliği kesin olarak tespit edilemeyen olgulardan hareketle başvurucuya yönelik olarak somut şekilde ön yargılı bir işlem ve tutum gösterilmeksizin ilgili hâkimlerin bağımsız ve tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir. Öte yandan bu mahkemelerin ihtilafın doğmasından sonra kurulan mahkemeler olmayıp görev ve yetkileri daha önceden kanunla belirlenmiş mahkemeler olduğu dikkate alındığında başvurucunun iddiasının makul ve kabul edilebilir olmadığı, dolayısıyla bu iddia yönünden açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır (aynı olay hakkında tutuklama kararlarıyla bağlantılı olarak yapılan benzer bir değerlendirme için bkz. Bayram Kaya [2. B.], B. No: 2017/26981, 28/11/2018, §§ 109-111).
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade ve Basın Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucu; terör örgütüne yardım olarak kabul edilen eylemlerinin tamamının gazete ve internet sitesi yazıları ile sosyal medya paylaşımlarından oluştuğunu, bunların ise gazetecilik faaliyetleri kapsamında kaldığını, herhangi bir suç oluşturmadığını belirtmiştir. Başvurucu 2013-2016 yılları arasında çeşitli güncel olaylarla ilgili yazdığı yazılarda hükûmeti ve Cumhurbaşkanı'nı eleştirmesi nedeniyle terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılacağını öngörmesinin mümkün olmadığını, mahkemelerin ilgili hükmü bu şekilde yorumlamalarının keyfî bir müdahale oluşturduğunu, bu nedenle hakkındaki mahkûmiyet kararı şeklindeki müdahalenin kanunilik ölçütünü karşılamadığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca terör örgütüne yardım etme olarak değerlendirilen yazılarda şiddeti meşrulaştıran ya da şiddete teşvik edici bir içeriğin veya nefret söyleminin bulunmadığını, yazıları nedeniyle cezalandırılmasının demokratik toplum düzeninin gereklerine de uygun olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu, gazetecilik faaliyetleri kapsamında kalan yazı ve paylaşımları nedeniyle mahkûm edilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini öne sürmüştür.
35. Başvurucu, FETÖ/PDY'nin 2016 yılı Temmuz ayında şiddete başvurduğunu ve bu tarihten sonra bir terör örgütü olduğuna karar verildiğini, bu döneme kadar bilerek ve isteyerek söz konusu örgüte yardım etme suçunun işlenmesinin mümkün olmadığını, Mahkemece kendisinin terör örgütüne yardım etme kastının bulunduğunun da gösterilemediğini belirtmiş; hakkındaki mahkûmiyetin suçta ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu, bunun yanında esasa ilişkin argümanlarının ve savunmalarının gerekçeli kararda hiçbir şekilde dikkate alınmadığını ve tartışılmadığını, terör örgütüne yardım etme kastı bulunduğunun da gerekçeli kararda hiçbir şekilde ortaya konulamadığını ifade etmiş, bu nedenle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir.
36. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin Murat Aksoy kararında, kendisinin tutuklanmasına ilişkin kararların hukuki olmaması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verdiğini belirtmiştir. Başvurucu anılan kararda, tutuklanmasında dikkate alınan delillerin terör örgütüne yardım etme suçunun işlendiğine dair kuvvetli belirti oluşturmadığı sonucuna varılmasına rağmen tamamen aynı delillerle hakkında terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûmiyet hükmü kurulmasının karar hakkını da ihlal ettiğini iddia etmiştir.
37. Son olarak başvurucu; hakkında tahliye kararı veren hâkimleri görevden uzaklaştıran HSK kararının içeriğinden de anlaşıldığı üzere kendisinin suçlu olduğu yönünde bir ön yargı bulunduğunu, bazı siyasilerin açıklamalarının da hem toplum hem de HSK ve hâkimler nezdinde bu ön yargıyı beslediğini, bu doğrultuda tahliye kararına rağmen hukuka aykırı şekilde tahliye edilmediğini, dolayısıyla masumiyet karinesi ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde öncelikle başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bunun yanında başvuru konusu mahkeme kararının önce istinaf, sonra temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği ifade edilmiştir. Bu noktada Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtayın; dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, hukuken geçerli ve elverişli delillere, kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdire, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamaya dayanarak yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre istinaf ve temyiz istemlerinin reddine karar vermiş olmalarının önemli olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca bu doğrultuda somut olayda başvurucu hakkında dosya içeriğinde bulunan delilleri değerlendiren Mahkeme, Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtayın başvurucunun eylemlerinin terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu oluşturduğu yönünde bir kanaate varırken toplumun terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile başvurucunun ifade özgürlüğü arasında adil dengeyi gözetip gözetmediği ve bu hususu karar gerekçelerine ilgili ve yeterli şekilde yansıtıp yansıtmadığına ilişkin incelemede ilgili Anayasa ve mevzuat hükümleri ile Anayasa Mahkemesi içtihatları ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği düşüncesine yer verilmiştir. Bakanlık görüşünde son olarak başvurucunun şikâyetine konu olayların olağanüstü hâl (OHAL) döneminde gerçekleşmesi nedeniyle yapılacak incelemede Anayasa'nın 15. maddesinin de dikkate alınması gerektiği ileri sürülmüştür.
39. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.
2. Değerlendirme
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu doğrultuda başvurucunun gerekçeli karar hakkı ile suçta ve cezada kanunilik ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri, ifade ve basın özgürlükleri kapsamında değerlendirilecektir.
41. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi ile “Basın hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Madde- 26 Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
...
Madde 28- Basın hürdür, sansür edilemez…
…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.
…”
42. Başvurucu hakkında 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (7) numaralı fıkrası uyarınca verilen mahkûmiyet hükmü, ülkede OHAL uygulaması sona erdikten sonra 16/3/2020 tarihinde kesinleşmiştir. Bunun yanında başvuru konusu müdahale, süre olarak da OHAL'i aşan sonuçlar doğurduğundan başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğine dair inceleme Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 324).
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
44. Anayasa Mahkemesi Murat Aksoy kararında, soruşturma mercilerince yöneltilen sorular ve hakkında verilen tutuklama kararının gerekçelerine bakıldığında başvurucunun esas olarak gazete yazıları ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle suçlandığını, bu bağlamda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin -bu yazıların ve paylaşımların içeriğinden bağımsız olarak- kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yanında ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahale de oluşturduğunu kabul etmiştir (Murat Aksoy, § 110).
45. Başvurucunun terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûmiyetine hükmeden derece mahkemeleri, başvurucu hakkındaki tutuklama kararlarında yer alan delillerden farklı hiçbir delile dayanmamış veya delillerle ilgili tutuklama kararlarında yer verilen gerekçeden farklı bir yorumlama ya da değerlendirmede bulunmamışlardır. Bu durumda somut başvuruda da Murat Aksoy kararında ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmadığı görüldüğünden yazdığı yazılar ve sosyal medya paylaşımları terör örgütüne yardım olarak nitelendirilen ve mahkûm edilen başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine müdahale edildiği kabul edilmiştir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
46. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen şartlara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
47. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerineaykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
48. Anayasa Mahkemesi Hanifi Yaliçli kararında, somut müdahalenin dayanağı olan 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (7) numaralı fıkrası ve bu hükmün uygulaması bağlamında kanunilik ölçütünün sağlanıp sağlanmadığına ilişkin olarak oldukça detaylı bir inceleme yapmıştır. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi müdahaleye konu kuralın belirsiz ve öngörülemez olmadığı, kişilerin davranışlarına yön vermelerini imkânsız kılacak derecede geniş bir yelpazeye yayılmadığı, bu gerekçelerle 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı kanaatine varmıştır (Hanifi Yaliçli, §§ 57-105).
49. Somut olayda da müdahalenin dayanağı olan 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının kanuniliği ile ilgili olarak Hanifi Yaliçli kararında varılan sonuçtan ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmadığı, başvurucunun mahkûmiyetine ilişkin bu bağlamdaki tüm şikâyetlerinin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırılık olup olmadığı yönünden incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.
(2) Meşru Amaç
50. Başvuruya konu müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan millî güvenlik, kamu düzeninin korunması ve suçların önlenmesi meşru amaçları kapsamında kaldığı anlaşılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
51. İfade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları, bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan [1. B.], B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
52. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 73; Ferhat Üstündağ [1. B.], B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Ferhat Üstündağ, § 46; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Bekir Coşkun, § 51; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (Ferhat Üstündağ, § 48; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit [1. B.], B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68). Bir olayda meşru amaçların bulunmasının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan, bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 74; Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, §§ 58, 61, 66).
(c) Terör Örgütüne Yardım Etme Suçu ve Bu Suç Bağlamında Yarışan Değerler Arasında Denge Kurulması
53. Modern dünyada özellikle teknolojik gelişmelere ve terör örgütlerinin değişen yöntemlerine bağlı olarak terörle mücadelenin de buna ayak uydurması gerekmiş ve klasik yöntemler dışında çeşitli askerî, teknolojik, finansal ve istihbari mücadele yöntemleri oluşturulmuş ya da var olan yöntemler geliştirilmiştir. Devletlerin bu değişim ve gelişime ayak uydurma zorunluluğuna bağlı olarak terör suçları çok geniş bir eylem yelpazesine yayılmakta olup her geçen gün genişlemekte ya da değişmektedir. Terör faaliyetleri bu şekilde dinamik bir özellik gösteriyorken kişiler örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmasa da barınma olanağı verme, araç ve erzak temini, istihbarat sağlama gibi çok çeşitli yollarla söz konusu örgütün etkinliğinin artmasına, eylem kapasitesinin genişlemesine ve faaliyetlerinin kolaylaşmasına katkıda bulunabilmektedirler. Demokratik toplumlarda terör örgütlerinin amaçlarını gerçekleştirmeye hizmet eden yardım ya da destek niteliğindeki söz konusu eylemlere bir müdahale baskısı oluşmakta ve kanun koyucular buna göre bir suç ve ceza politikası izlemektedir. Türk hukukunda örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden söz konusu eylemler terör örgütüne yardım etme suçu olarak isimlendirilmiş ve bağımsız bir suç tipi olarak düzenlenmiştir (Hanifi Yaliçli, §§69, 70).
54. Bu suç tipinde fail, örgütün hiyerarşik yapısına bizzat dâhil olmamakla birlikte örgütle ilişki içine girmekte ve bu ilişki örgüte bir yarar sağlamaktadır. Hâliyle bu tarz fiillerin diğer örgütlenme fiillerinden tamamen bağımsız özel bir örgütlenme kategorisini teşkil ettiği konusunda kuşku yoktur. Örgüte yardım edenlerin zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olması gerekmez. Bunların kendi hayatlarının akışı içinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslar olması da mümkündür. Somut olayda başvurucu hakkında uygulanan 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasında yer alan düzenlemede kanun koyucu, terör örgütüne yardım etme suçunun hangi hareketlerle gerçekleştirilebileceğine ilişkin bir açıklamaya yer vermemiş veya yardım suçunu oluşturması muhtemel eylemleri tek tek saymamış, genel ve soyut bir düzenleme getirmiştir. Terör faaliyetlerindeki değişim ve gelişim süreci ile terör örgütlerine yardım neticesini doğuracak eylem çeşitliliğinin son derece geniş bir alana yayılması nedeniyle önceden öngörülmesinin zorluğu kanun koyucuyu bu suçu serbest hareketli bir suç olarak kabul etmeye zorlamıştır. Dolayısıyla eldeki başvuruya konu örgüte yardım suçu serbest hareketli suç olarak kabul edilmiş olduğundan yeterince belirli bir kural olup olmadığının tespiti bakımından tek tek yasa dışı bir örgüte yardım neticesini doğurma potansiyeli olan eylemlerin yerine kanunun suç saydığı neticeye odaklanılması gerekir (Hanifi Yaliçli, §§ 74, 83, 85).
55. Öte yandan terör örgütüne yardım etme suçunun oluşabilmesi için dış dünyada kanunun aradığı yardım neticesini herhangi bir hareketi ile meydana getirebilen failin bir terör örgütünün amacını gerçekleştirmesine katkı sağlamak doğrudan kastı ile hareket etmesi şarttır. Failin yardımda bulunduğu örgütün terör örgütü olduğunu, bu kapsamda örgütün amacını ve kolektif faaliyetlerini bilmesi, örgütün bir iş, görev ya da hizmetini, bunların örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet ettiklerini bilerek ve isteyerek yerine getirmesi, mahkemelerin de failin bu kastını ortaya koyması gerekmektedir (Hanifi Yaliçli, §98).
56. Tipiklik unsuru bakımından önemli farklılıklar bulunmakla birlikte Anayasa Mahkemesi, bir kimsenin yaptığı bir iş, görev ya da hizmetin bir suç örgütünün ve özellikle somut başvuruda olduğu gibi terör örgütünün amacını gerçekleştirmesine katkı sağlayıp sağlamadığının ve failin bu kasıtla hareket edip etmediğinin belirlenmesi için yürütülen adli süreçlerin terör örgütüne üye olma suçunda olduğu gibi temel haklar üzerinde ciddi bir baskı oluşturma potansiyelini barındırdığı kanaatindedir. Öte yandan modern demokrasilerde devletlerin kendi sorumluluk alanındaki bireyleri başta terör örgütleri olmak üzere tüm suç örgütlerinin faaliyetlerine karşı korumak şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Söz konusu yükümlülüğün bir sonucu olarak insanların terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile bu süreçte bireylerin potansiyel olarak etkilenebilecek temel hakları arasında adil bir dengeleme yapılması ihtiyacı doğmaktadır. Bu sebeple de terör örgütlerine yardım etme, ülkemizde olduğu gibi gelişmiş demokrasilerin birçoğunda suç olarak düzenlenmiş ve terörle etkili mücadele politikalarının bir parçası hâline gelmiştir (Hanifi Yaliçli, §§ 113, 114). Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi, terör örgütüne yardım etme suçundan yapılan yargılamalarda yarışan değerler arasında adil bir denge kurulabilmesi için birtakım ilkeler belirlemiştir. Bu ilkeler özetle şu şekildedir:
- Terör suçlarına bağlanan ağır hukuksal yaptırımlar gözetildiğinde kamu makamlarının bu konudaki değerlendirmelerinde ve bilhassa derece mahkemelerinin gerekçeli kararlarında son derece özenli olmaları beklenir. Başvurucuya atfedilen söz ve eylemlerin hukuk sistemimizde bir suça tekabül edip etmediğinin takdir yetkisi derece mahkemelerine ait olmakla birlikte ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (Hanifi Yaliçli, §§ 115, 116).
-Terör örgütüne yardım etme suçundan her türlü şüpheden uzak bir şekilde mahkûm edilebilmesi için kişinin terör örgütüne, örgütün bu özelliğini ve hareketinin örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet etme neticesi doğuracağını bilerek ve isteyerek yardım ettiğinin yeterli bir gerekçeyle ispat edilmesi şarttır. Örgüte yardım suçunda iddia makamınca ortaya konulan maddi olayların gerçekleşip gerçekleşmediğinin yanı sıra suçun unsurlarının, nedensellik bağının, failin kusur yeteneğinin, kastının ve failin hareketlerinin hangi surette örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet etme neticesini doğurduğunun gösterilmesi gerekir (Hanifi Yaliçli, § 117).
- Özellikle somut olayda olduğu gibi temel haklara müdahale oluşturan mahkûmiyet hükmünün gerekçelendirmesinde, mahkemelerce hukuki gerekçelendirme ilkelerinin dikkate alınması, gerekçelendirme kaidelerine uygun bir biçimde temellendirme yapılarak hükme varılması gerekir. Aksi takdirde bir hükme hangi nedenlerle ulaşıldığı belli olmaz ve söz konusu hükmün hukuki açıdan doğruluğunu tartışma imkânı ortadan kalkar. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi ilk derece mahkemesinin ilk olarak olayı tespit ve esasında yatan olgularla tasvir etmesini, hangi ispat vasıtalarının hangi olguların varlığı hakkında delil teşkil ettiğini ve sübut hakkında neden bu şekilde takdirde bulunduğunu gerekçesinde göstermesini beklemektedir (Hanifi Yaliçli, §§ 118, 119).
- Bu aşamadan sonra değerlendirme konusu fiilin ilgili suç tipini oluşturup oluşturmadığı suçun unsurları ve kusur açısından irdelenerek bir sonuca varılmalıdır. Olaydaki fiilin ilgili suç tipine uygun olup olmadığının irdelenmesinde o suçla korunan hukuki değere, maddi unsur bağlamında suçun failine, mağduruna, konusuna, fiile, neticeye, nedensellik bağına ve objektif isnadiyete ilişkin değerlendirmede bulunulması gerekir. Örgüte yardım suçlarından verilecek mahkûmiyet kararlarında sanığın fiilinin örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet etme neticesini veya bu neticenin meydana gelme tehlikesini doğurduğu -tespit edilen olgularla ilişkilendirilerek- gösterilmelidir (Hanifi Yaliçli, § 120).
(d) Somut Olayın Değerlendirilmesi
57. Mahkûmiyet kararında başvurucunun 14/3/2014 ila 3/7/2016 tarihlerinde biri Yeni Hayat, biri T24 isimli gazetelerde ve diğerleri Millet gazetesinde yayımlanan bazı yazıları ile kendi internet sitesinde paylaştığı bir yazı ve sosyal medya paylaşımlarının dikkate alındığı görülmektedir. Söz konusu yazı ve paylaşımların ilgili tarihlerde güncel olan ve kamuda yoğunlukla tartışılan olaylara ilişkin olduğu, başvurucunun bu bağlamda hükûmeti sert ve ağır bir biçimde eleştirdiği anlaşılmıştır. Başvurucu bu kapsamda söz konusu tarihlerde meydana gelen Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde DEAŞ terör örgütü tarafından gerçekleştirilen patlamayı, basında "17-25 Aralık soruşturmaları" ve "MİT tırları" olarak anılan meseleleri, ayrıca Bank Asya ve kendisinin de o esnada çalışmakta olduğu gazetenin bağlı bulunduğu medya grubuna kayyım atanması olaylarını ele almış, genel olarak bu konularda hükûmetin hukuka aykırı davrandığından bahsetmiş ve hükûmet politikalarını eleştirmiştir.
58. Mahkemeler ise bu yazıların ve paylaşımların FETÖ/PDY ile mücadele kapsamındaki soruşturmaların itibarsızlaştırılıp bu soruşturmalarda görev alan kamu görevlilerinin suç işlemekle itham edildiği, söz konusu örgütün insanlara hizmet etmekten başka bir gayesi olmayan bir yapı olarak haksızlığa uğradığının anlatıldığı ve terör örgütü olduğu ortaya çıkan yapının toplumsal meşruiyetinin geri kazandırılması yönünde algı faaliyetinde bulunulan içeriklerde ve nitelikte olduğunu kabul ederek bu yazıların ve paylaşımların terör örgütüne yardım etme suçu oluşturduğunu değerlendirmiştir. Yani mahkemeler başvurucunun, terör örgütü üyeliği için aranan şartlar gerçekleşmemiş olmakla birlikte o dönemde henüz aleni biçimde şiddete başvurmamış olan FETÖ/PDY'nin amacını gerçekleştirmek için cebir ve şiddet kullanarak baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerine başvuracak bir terör örgütü olduğunu bildiğine ve bu yazıları söz konusu terör örgütüne yardım etmek kastıyla yazdığına hükmetmiştir.
59. Anayasa Mahkemesi, bir oluşumun terör örgütü olduğuna dair kesinleşmiş yargı kararının terör örgütüne üye olma suçunun unsurlarından biri olmadığının altını önemle çizmek gerektiğini belirtmiştir. Örgütün niteliklerinin mahkemece belirlenmesinin bir tespit kararı olduğu, aksinin kabulü hâlinde hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan terör örgütlerinin eylemlerinin unsur yokluğu nedeniyle cezalandırılamaması sonucu doğacağı da Anayasa Mahkemesince vurgulanmıştır. Yargıtay içtihatlarının da gösterdiği gibi bir oluşumun terör örgütü olarak tespitine dair kesinleşmiş yargı kararının terör örgütüne üye olma suçu özelinde en önemli fonksiyonu, terör örgütüne hukuki varlık kazandırması ve bu bağlamda yapının bir terör örgütü olduğunu bilinebilecek hâle getirmesidir. Bu doğrultuda söz konusu kararda, henüz terör örgütü olduğuna dair yargı kararlarının bulunmadığı, dolayısıyla herkesçe bir terör örgütü olarak bilinebilir hâle gelmediği sırada bir örgüt ile irtibat ve iltisak kuran kişilerin kasıtlarının ortaya konulmasının hayati öneme sahip olduğu belirtilmiştir (Bilal Celalettin Şaşmaz [1. B.], B. No: 2019/20791, 18/10/2022, § 50; Hasan Sarıcı [GK], B. No: 2018/37695, 9/10/2024, § 32).
60. Terör örgütüne üye olma suçu bağlamında yapılan yukarıdaki değerlendirmenin -örgütün niteliklerinin mahkemece belirlenmesinin bir tespit kararı olduğu dikkate alındığında- terör örgütüne yardım etme suçu yönünden de geçerli olması gerektiği açıktır. Öte yandan Yargıtay tarafından da kabul edildiği üzere FETÖ/PDY, kökleri eskiye dayanmakla beraber terör ve devlet güvenliği aleyhine faaliyetleri oldukça yakın tarihlerde görünür hâle gelen bir örgüttür. Yargıtay birçok kararında, FETÖ/PDY'nin PKK gibi oldukça uzun süredir mahkemeler ve devlet kurumları tarafından terör örgütü olarak kabul edilen ve toplum tarafından da öyle bilinen bir örgüt olmadığını gözönünde bulundurmuş, bu örgütün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıktığı, "sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göster[diği]" ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılandığı tespitini yapmıştır(Bilal Celalettin Şaşmaz, §§ 46, 48; Hasan Sarıcı, §§ 30).
61. Anayasa Mahkemesi de FETÖ/PDY bağlamında illegal yönünü bilerek örgüt üyesi olan kişilerle öyle olmayan sıradan kişiler arasında dikkatli bir ayrım yapmak gerektiğini fakat FETÖ/PDY yargılamalarının niteliği itibarıyla söz konusu ayrımın nispeten zor olduğunu belirtmiştir. Bu zorluğun ilk nedeni terör yargılamalarının bizzat doğası, hükmedilen cezaların ağırlığı, birey ve toplum hayatı üzerindeki etki derecesinin yüksekliği olarak belirlenmiş, ikinci sebebin ise FETÖ/PDY'nin hukuk alanında bir terör örgütü olarak kabul edilmesi sürecinden kaynaklandığı ifade edilmiştir (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 49; Hasan Sarıcı, §§ 31).
62. Bu doğrultuda FETÖ/PDY'nin bahsedilen özellikleri de dikkate alındığında, bir terör örgütü olduğunun yargı kararıyla tespit edilmesinden önce gerçekleştirildiği anlaşılan başvuru konusu eylemlerin terör örgütüne yardım etme kastıyla yapıldığının hiçbir şüpheye yer bırakmayacak biçimde ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulmasının hem önemi hem de zorluğu daha da artmaktadır. Nitekim terör örgütü üyesi olma suçunun aksine terör örgütüne yardım etme suçunun faili, eylemlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğu dikkate alınarak ya da başka herhangi bir şekilde terör örgütünün hiyerarşisine dâhil olduğu gösterilen bir kişi değildir. Bu nedenle somut olayda olduğu gibi terör örgütü hiyerarşisine dâhil olduğu ortaya konulamayan bir kişinin örgütün henüz bir terör örgütü olduğuna dair yargı tarafından verilmiş bir tespit kararının olmadığı dönemde örgüte, bir terör örgütü olduğu bilinciyle ve yardım etme kastıyla hareket ettiğinin her türlü şüpheden uzak, güçlü delil ve değerlendirmelerle gösterilmesi gerekir.
63. O hâlde somut olayda öncelikle Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarında da vurgulandığı üzere terör örgütüne yardım etme suçundan her türlü şüpheden uzak bir şekilde mahkûm edilebilmesi için başvurucunun terör örgütüne, örgütün bu özelliğini ve hareketinin örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet etme neticesini doğuracağını bilerek ve isteyerek yardım ettiğinin yeterli bir gerekçeyle ortaya konulup konulamadığı değerlendirilmelidir.
64. Terör faaliyetlerindeki değişim ve gelişim süreci ile terör örgütlerine yardım neticesini doğuracak eylem çeşitliliğinin son derece geniş bir alana yayılması nedeniyle önceden öngörülmesi zorluğunun, terör örgütüne yardım etme suçunun serbest hareketli bir suç olarak kabul edilmesi sonucunu doğurduğundan bahsedilmiştir (Hanifi Yaliçli, §§ 82-85). Aynı şekilde terör örgütlerinin amaçları, kullandıkları yöntemler ve organizasyonlarındaki farklılıklar da terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme sonucunu doğuracak eylem çeşitliliğini öngörülemez derecede artırmaktadır. Bazı durumlarda yalnızca eylemin niteliğinden bile kişinin kastı şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya konulabilir (örnek karar için bkz. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, E.2019/1688, K.2019/5457, 18/9/2019). Diğer durumlarda ise olaydaki fiilin ilgili suç tipine uygun olup olmadığının irdelenmesinde korunan hukuki değere, maddi unsur bağlamında suçun failine, mağduruna, konusuna, fiile, neticeye, nedensellik bağına ve objektif isnadiyete ilişkin detaylı değerlendirmelerde bulunulması gerekir(Hanifi Yaliçli, § 120).
65. Yargıtay, Bank Asyada parasal işlem gerçekleştiren kişilerin FETÖ/PDY'ye yardım etmek suçundan mahkûm edilebilmesi için örgütün işlediği somut fiili bilmese de terör örgütü olduğunu, sağladığı yardımın örgütün yararına kullanılacağını bilmesi ve bu iradeyle hareket etmesi gerektiğini kabul etmiştir. Bu yöndeki değerlendirme ise öncelikle sanığın Bank Asya nezdindeki -2014 yılı öncesi de dâhil olmak üzere- hesap açılış bilgileri, aylık bakiye gelişimi ve tüm hesap hareketlerine ilişkin kayıtlar dosyaya celbedilip incelenerek, hesap dökümlerinin tamamında alanında uzman bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılıp açıklayıcı, denetime elverişli ve dosya kapsamına uygun rapor alınması akabinde örgüt liderinin talimatından sonra ve bu talimat doğrultusunda katılım hesabı açma, döviz veya altın alma, para yatırma vb. işlemlerinin bulunup bulunmadığı tespit edilerek yapılmaktadır (ilgili Yargıtay kararları için bkz. Bekir Savcı ve diğerleri [2. B.], B. No: 2021/24370, 20/6/2023 §§ 12-16).
66. Anayasa Mahkemesi de Bekir Savcı ve diğerleri kararında terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûm edilen başvurucuların, terör örgütünün amacını gerçekleştirmesine katkı sağlamak için hareket etmediklerine ve söz konusu işlemlerin rutin bankacılık işlemleri olduğuna ilişkin -kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki- iddialarının gerekçede karşılanmadığı anlaşıldığından başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir (Bekir Savcı ve diğerleri, §§ 35-38).
67. Bu bağlamda, gerek Yargıtay gerekse Anayasa Mahkemesi, somut başvuru konusu olayla benzer biçimde FETÖ/PDY'nin henüz bir terör örgütü olduğuna dair bir yargı kararının bulunmadığı dönemde gerçekleştirilen ve terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğuna karar verilen Bank Asya işlemlerine ilişkin olarak; hem kişilerin terör örgütüne yardım etme kastıyla hareket ettiklerine işaret eden olguların varlığının etkili bir inceleme ve araştırma sonucu ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulması hem de terör örgütüne yardım etme kastıyla hareket etmediklerine dair esasa etkili iddialarının karşılanması gerektiğini kabul etmişlerdir (aynı yönde kararlar için bkz. Hakan Darıcı ve diğerleri [1. B.], B. No: 2021/34045, 20/7/2023; Ahmet Gökçe ve diğerleri [1. B.], B. No: 2021/24411, 13/12/2023; Yasin Vayvaylı ve diğerleri [1. B.], B. No: 2021/36090, 13/12/2023; İhsan Yalçın ve diğerleri [1. B.], B. No: 2021/54219, 13/12/2023).
68. Somut başvuru konusu olay değerlendirildiğinde ise derece mahkemesinin kararında oldukça düzensiz şekilde, yeterli bağlam ve arka plan sağlanmadan, ayrıca başvurucunun gazetecilik kariyerinde benimsediği genel çizgi konusunda yüzeysel dahi olsa herhangi bir bilgi verilmeden ve inceleme yapılmadan, hangi ölçütlere göre seçildiği veya dikkate alındığı da anlaşılamayan, başvurucunun alt alta sıralanan yazıları ve sosyal medya paylaşımlarının içeriğinden başvurucunun FETÖ/PDY'nin bir terör örgütü olduğunu bilerek ve bu örgüte isteyerek yardım etme kastıyla hareket ettiği sonucunu çıkarmak mümkün görünmemektedir. Başvurucu bir gazeteci olarak ilgili tarihlerde güncel olan olaylara ilişkin olarak Hükûmete ve yargıya sert eleştiriler yöneltmiştir. Bu eleştirilerin çok büyük bir kısmı Hükûmetin o dönem FETÖ/PDY ile mücadelesi kapsamında gerçekleştirdiği ilk operasyonlara ilişkindir. Öte yandan mahkûmiyet hükmünde, bu yapılanmaya karşı gerçekleştirilen operasyonların eleştirilmiş olması veya devlet ve hükûmetin başka alanlarda yürüttüğü politikalara ilişkin eleştirilerinin, FETÖ/PDY tarafından benimsenen söylemlerle aynı doğrultuda olması dışında başvurucunun FETÖ/PDY'nin bir terör örgütü olduğu bilinciyle ve bir terör örgütüne yardım etme kastıyla hareket ettiğini ortaya koyan hiçbir olgu ya da değerlendirme bulunmamaktadır (söz konusu yazılar ve paylaşımlarla ilgili kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı bağlamında benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Murat Aksoy, §§ 68-70). Söz konusu yazılarda ve paylaşımlarda, gazetecilik etik ve ilkelerine uygun olarak ve iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğuna aykırı davrandığı kabul edilse bile böyle bir tespit de örgütün terör örgütü niteliğini bildiği veya bilebilecek durumda olduğu gösterilmeden tek başına başvurucunun doğrudan terör örgütüne yardım etme kastıyla hareket ettiğini kabul etmek için yeterli görülemez.
69. Başvurucunun bir gazeteci olarak o dönem çalıştığı ve henüz bir yargı kararıyla kapatılmamış olan medya kuruluşlarından telif ödemeleri alması veya beraber çalışmış olabileceği açık olan kişilerle olağan dışı bir özellik gösterdiğinden bahsedilemeyecek iletişimleri gibi -mahkemenin mahkûmiyette dikkate alıp almadığı dahi belli olmayan- hususların da (bkz. § 17) FETÖ/PDY bağlamındaki terör yargılamalarının kendine özgü zorlukları gözönüne alındığında başvurucunun terör örgütüne yardım etme kastıyla hareket ettiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktan oldukça uzak olduğu anlaşılmaktadır (kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı bağlamında benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Murat Aksoy, §§ 71, 79). Gerekçede yer verilen, başvurucunun FETÖ/PDY'ye ait TV kanalında terör örgütünü halk nezdinde meşrulaştırma amacıyla yaptığı kabul edilen konuşmaların içeriğine ilişkin olarak ise ne soruşturma ne de kovuşturma dosyasında herhangi bir bilgi bulunmaktadır.
70. Sonuç olarak başvurucunun terör örgütüne, örgütün bu özelliğini ve hareketinin örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet etme neticesini doğuracağını bilerek ve isteyerek yardım ettiğinin ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğundan bahsedilemeyeceği kanaatine varılmıştır. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûmiyeti nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Yılmaz AKÇİL bu sonuca katılmamıştır.
71. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verildiğinden başvurucunun diğer şikâyetlerinin incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI. GİDERİM
72. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 150.000 TL maddi, 500.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
73. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK] , B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
74. Yeniden yargılama yapılmasının ihlalin bütün sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı dikkate alınarak başvurucuya 55.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Uğradığını iddia ettiği maddi zarara ilişkin herhangi bir bilgi ya da belge sunmayan başvurucunun maddi tazminat talebinin reddedilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE Yılmaz AKÇİL'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlükleri ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/67, K.2018/43) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net55.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 741,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.741,60 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/4/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru, gazeteci olan başvurucunun terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûm edilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin; hakkında karar veren mahkeme üzerinde oluşturulduğunu ileri sürdüğü caydırıcı etki nedeniyle ise bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Kararda, ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğundan bahsedilemeyeceği değerlendirilerek başvurucunun terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûmiyeti nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
2. İhlal kararının gerekçesinde; Anayasa Mahkemesinin Bilal Celalettin Şaşmaz ([1. B.], B. No: 2019/20791, 18/10/2022) kararında terör örgütüne üye olma suçu bağlamında yapılan değerlendirmelerden hareketle, terör örgütüne yardım etme suçu yönünden de başvurucunun eylemlerinin FETÖ/PDY’nin bir terör örgütü olduğunun yargı kararıyla tespit edilmesinden önce gerçekleştirildiğine dikkat çekilerek, terör örgütü hiyerarşisine dahil olduğu ortaya konulamayan başvurucunun, örgütün henüz bir terör örgütü olduğuna dair yargı tarafından verilmiş bir tespit kararının olmadığı dönemde, örgüte bir terör örgütü olduğu bilinciyle ve yardım etme kastıyla hareket ettiğinin her türlü şüpheden uzak, güçlü delil ve değerlendirmelerle gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvuruya konu mahkeme kararının gerekçesinde yer verilen başvurucunun yazıları ve sosyal medya paylaşımlarının içeriğinden, başvurucunun FETÖ/PDY’ye örgütün bir terör örgütü olduğunu bilerek ve isteyerek yardım etme kastıyla hareket ettiği sonucunu çıkarmanın mümkün görünmediği belirtilmiştir. Ayrıca başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünde, başvurucunun FETÖ/PDY’ye yönelik operasyonlar ile devlet ve hükûmetin başka alanlarda yürüttüğü politikalara ilişkin eleştirilerinin, FETÖ/PDY tarafından benimsenen söylemlerle aynı doğrultuda olması dışında başvurucunun FETÖ/PDY’ye bir terör örgütü olduğu bilinciyle ve bir terör örgütüne yardım etme kastıyla hareket ettiğini ortaya koyan hiçbir olgu ya da değerlendirme bulunmadığı tespitine yer verilmiştir. Netice itibarıyla kararda, başvurucunun terör örgütüne, örgütün bu özelliğini ve hareketinin örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet etme neticesini doğuracağını bilerek ve isteyerek yardım ettiğinin ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya konulamadığı değerlendirilerek, başvurucunun terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûmiyeti nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Aşağıdaki gerekçelerle karardaki bu değerlendirmelere ve sonuca katılmak mümkün olmamıştır.
3. "Fetullahçı Terör Örgütü" (FETÖ) ve/veya "Paralel Devlet Yapılanması" (PDY), 1960'lı yıllardan itibaren süreç içinde özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında örgütlenmiş; bunun yanı sıra başta eğitim ve din olmak üzere farklı sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yasal faaliyetlerde bulunmuş; bu faaliyetler dolayısıyla sahip olduğu dershaneler, okullar, üniversiteler, dernekler, vakıflar, sendikalar, meslek odaları, iktisadi kuruluşlar, finans kuruluşları, gazeteler, dergiler, televizyon ve radyo kanalları, internet siteleri, hastaneler aracılığıyla sivil alanda önemli bir etkinliğe ulaşmıştır. Bu faaliyetlerin yanında bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenmiş olan, bazen de yasal yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de kamusal alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma söz konusudur (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 26; Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 75).
4. FETÖ/PDY'nin yapılanması ve faaliyetleri öteden beri toplumda tartışma konusu olmuştur. Ancak bu yapılanmaya ve faaliyetlerine ilişkin olarak son yıllarda suç delillerini yok etme, devlet kurumlarının ve üst düzey devlet görevlilerinin telefonlarını dinleme, devletin istihbarat faaliyetlerini deşifre etme, kamu görevine giriş veya görevde yükselme sınavlarına ilişkin soruları önceden elde edip mensuplarına verme gibi eylemler temelinde çok ciddi soruşturma ve kovuşturmalar yürütülmüştür. 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde yüzlerce kişi hakkında tutuklama tedbirinin uygulandığı bu soruşturma ve kovuşturmaların genelinde FETÖ/PDY'nin bir terör yapılanması olduğuna değinilmiş ve haklarında dava açılan kişilerin diğer bir kısım suçun yanı sıra "silahlı terör örgütü kurma, yönetme veya üyesi olma" ve "Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" suçlarından cezalandırılmaları talep edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 27-28). Başka bir anlatımla FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğuna yönelik olarak soruşturma mercilerince ve yargı makamlarınca yapılan değerlendirmeler yalnızca darbe teşebbüsü ve sonrasında başlatılan soruşturma ve kovuşturmalara konu olmamıştır. Darbe teşebbüsünden çok daha önceki dönemlerde de örgütle ilgili adli makamlarca çok sayıda soruşturma yürütülmüş, kamu davaları açılmıştır (bkz. Adnan Şen [GK], B. No: 2018/8903, 15/4/2021, §§ 15-20). Bu ceza davaları ülkede basın yayın kuruluşları aracılığı ile kamuoyu gündeminde uzun süre tartışılmıştır.
5. Öte yandan FETÖ/PDY'nin millî güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit -somut olay bakımından başvurucunun eylemlerinden önceki tarihli- Millî Güvenlik Kurulu (MGK) kararlarında da ifade edilmiştir. MGK, söz konusu yapılanmayı 2014 yılı başından itibaren sırasıyla "halkımızın huzurunu ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanma", "devlet içindeki illegal yapılanma", "kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanma", "paralel devlet yapılanması", "terör örgütleriyle iş birliği içinde hareket eden paralel devlet yapılanması" ve "bir terör örgütü" olarak kabul etmiştir. Söz konusu MGK kararları basın duyuruları aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılmıştır Ayrıca FETÖ/PDY 2014 yılında, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'nde "Legal Görünümlü İllegal Yapılar" başlığı altında "Paralel Devlet Yapılanması" adıyla yer almıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 33; Adnan Şen, § 21).
6. Anayasa Mahkemesi terör örgütüne üye olma suçu yönünden FETÖ/PDY'nin yargı organlarınca terör örgütü olduğuna yönelik tespitine dair henüz bir karar verilmediği ya da söz konusu kararların kesinleşmediği dönemde bu durum anılan örgüte mensup olan kişilerin örgütsel eylemlerinin suç oluşturmayacağı anlamına gelmediğini belirtmiştir. Aksi takdirde yargı organlarınca bir yapının terör örgütü olduğunun tespit edilmesine kadar hiç kimsenin yargılanması ve mahkûm edilmesi mümkün olmaz (Adnan Şen, § 114).
7. Öte yandan, çoğunluk tarafından verilen ihlal kararının gerekçesinde de belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesi, bir oluşumun terör örgütü olduğuna dair kesinleşmiş yargı kararının terör örgütüne üye olma suçunun unsurlarından biri olmadığının altını önemle çizmek gerektiğini belirtmiştir. Örgütün niteliklerinin mahkemece belirlenmesinin bir tespit kararı olduğu, aksinin kabulü hâlinde hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan terör örgütlerinin eylemlerinin unsur yokluğu nedeniyle cezalandırılamaması sonucu doğacağı da Anayasa Mahkemesince vurgulanmıştır (bkz. kararda § 59; Bilal Celalettin Şaşmaz [1. B.], B. No: 2019/20791, 18/10/2022, § 50; Hasan Sarıcı [GK], B. No: 2018/37695, 9/10/2024, § 32). Yine çoğunluk tarafından verilen kararda da belirtildiği üzere terör örgütüne üye olma suçu bağlamında yapılan bu değerlendirmenin -örgütün niteliklerinin mahkemece belirlenmesinin bir tespit kararı olduğu dikkate alındığında- terör örgütüne yardım etme suçu yönünden de geçerli olması gerekir (bkz. kararda § 60).
8. FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için “mahrem alan” şeklinde örgütlenmesi ve devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen ve örgüt üyesi olan kişilerin örgütteki konumları gözetilerek terör örgütü üyeliği suçundan cezalandırılacağı açıktır. Bunun yanında örgüt hiyerarşisine dahil olduğu ortaya konulamamakla birlikte, yine örgütün amaç ve yöntemlerini bilerek çeşitli eylemleriyle örgüte yardımda bulunanların da terör örgütüne yardım etme yönünden cezalandırılacağı açıktır. Öğretide ve yargı kararlarında belirtildiği üzere bu yardımın maddi bir yardım olması gerekli değildir. Bu bağlamda önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY’nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması karşısında, örgütün amaç ve yöntemleri ile cezaya konu eylemlerle ile anılan amaç ve faaliyetlere yardımda bulunulduğunun kişiler tarafından bilinip bilinmediğinin somut olayın koşullarına göre değerlendirilmesi gerekir.
9. Söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan Emniyet Genel Müdürlüğünün (EGM) örgüt hakkındaki raporu ile diğer belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihai amacının açıkça ortaya konularak, devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması hususları göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nitelikteki çok sayıda faaliyet ve olay arasında, 7 Şubat 2012 tarihli MİT krizi, gayri hukuki iletişimin dinlenmesi kararları (AYM, E.2016/6 (D. İşler), K.2016/12, 4/8/2016, § 16/j) aracılığıyla elde edilmiş hukuka aykırı bulgulara dayandığı ve suç unsurlarının da oluşmadığı gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığı kararlarına konu olan 17-25 Aralık 2013 tarihli operasyonlar (ilgili kararların bir kısmı için bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 74-87; Mehmet Fatih Yiğit ve diğerleri, B. No: 2014/16838, 9/9/2015, §§ 62-75; Abdulkerim Anaçoğlu ve diğerleri, B. No: 2014/15469, 17/7/2018, 46-66; Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 134-161) ile 1 Ocak ve 19 Ocak 2014 tarihli MİT tırlarının durdurulması (ilgili kararların bir kısmı için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 198-244; Gökhan Bakışkan ve diğerleri, B. No: 2015/7782, 9/1/2019, §§ 43-60) hadiselerini saymak mümkündür.
10. Ayrıca bu değerlendirmede, MGK’nın 30/10/2014 ve daha sonraki tarihlerde gerçekleştirdiği toplantılarda; FETÖ/PDY’nin, milli güvenliği tehdit eden ve kamu düzenini bozan, devlet içerisinde legal görünüm altında illegal faaliyetler yürüten, illegal ekonomik boyutu bulunan, diğer terör örgütleri ile işbirliği yapan bir terör örgütü olduğuna dair değerlendirmelerin yapılması ve bu terör örgütü ile devletin tüm kurum ve birimleri ile birlikte etkin bir mücadele edilmesine dair kararların alınması ve açıklanması, aynı tespit ve açıklamaların devlet ve hükûmet yetkililerince de en üst düzeyde kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da göz ardı edilmemesi gerekir.
11. Somut olayda başvurucu ulusal düzeyde yayın yapan gazetelerde, internet haber sitelerinde ve kişisel internet sitesinde yazılar yazan bir gazetecidir. Mahkûmiyet kararında yer verilen kendisine ait yazı ve sosyal medya paylaşımlarından da anlaşılacağı üzere başvurucu, ülke gündemini ilgilendiren güncel konuları takip etmekte ve bu konularla ilgili yazı ve görüşlerini yayınlamaktadır. FETÖ/PDY silahlı terör örgütü hakkında 2015 yılı ve öncesinde adli mercilerce yürütülen soruşturma ve davalar, MGK’nın 30/10/2014 ve daha sonraki tarihlerde gerçekleştirdiği toplantılarda alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlar, 7 Şubat 2012 tarihli MİT krizi, kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlanan 17-25 Aralık 2013 tarihli operasyonlar, 1 Ocak ve 19 Ocak 2014 tarihli MİT tırlarının durdurulması ile FETÖ/PDY’nin terör örgütü olduğunun devlet ve hükûmet yetkililerince en üst düzeyde kamuoyuyla paylaşılması hususları dikkate alındığında, başvurucunun mahkumiyete esas alınan eylemlerinin tarihi itibarıyla örgütün anılan faaliyetleri karşısında terör örgütü niteliğini bilmediğinden veya bilebilecek durumda olmadığından söz edilemez.
12. Diğer taraftan Yargıtay ceza dairelerinin birçok kararında da belirtiği üzere terör örgütüne yardım filleri örgüte silah sağlama ve terörün finansmanı dışında tahdidi olarak sayılmamıştır. Her ne surette olursa örgütün hareketlerini kolaylaştıran ve yaşantısını sürdürmeye yönelik eylemler yardım kapsamında görülebilir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E.1991/9-242, K.1991/305, 11/11/1991). Yardım teşkil eden hareketin başlı başına suç teşkil etmesi gerekmez. Yardım bir kez olabileceği gibi birden çok şekilde de gerçekleşebilir. Ancak yardım teşkil eden faaliyetlerde devamlılık, çeşitlilik veya yoğunluk var ise örgüt üyesi olarak da kabul edilebilecektir (Yargıtay 16. Ceza Dairesi, E. 2019/501, K.2020/1954, 11/3/2020).
13. Başvuruya konu mahkûmiyet kararını veren mahkemece, başvurucunun iddianamede belirtilen ve kendisine aidiyeti başvurucu tarafından kabul edilen çok sayıda yazı ve sosyal medya paylaşımlarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünü övücü içerikler bulunduğu, başvurucunun anılan örgütün fikir ve ideolojisine paralel olarak örgüte destek verdiği tespit edilmiştir. Anılan kararın gerekçesinde açıkça, başvurucunun sabit olan bu eylemlerinin gerçekleştirildiği tarih itibarıyla örgütün, devleti ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelen bir terör örgütü olduğunun artık kamuoyu tarafından anlaşılmış olduğuna dikkat çekilmiştir. Mahkemece, başvurucunun örgütün amacını ve faaliyetlerinde kullanılacağını bilerek, örgütün halk nezdinde yok olan dini cemaat algısının yeniden oluşturulmasını ve örgüte yönelik tasfiye operasyonlarının durdurulmasını sağlamaya yönelik bu eylemlerinin örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet edecek yardım niteliğinde bulunduğu değerlendirerek örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu işlediği kanaatine varılmıştır.
14. Başvuruya konu olayda ilk derece mahkemesi başvurucunun eylemlerinin terör örgütüne yardım suçunu oluşturduğuna ayrıntılı bir değerlendirme sonucunda ulaşmıştır. İlk derece mahkemesinin kabulü, başvurucunun yazılarını ve sosyal medya paylaşımlarını yayınladığı tarihte FETÖ/PDY'nin toplum tarafından terör örgütü olarak bilindiği değerlendirmesine dayanmaktadır. Yukarıda izah edildiği üzere söz konusu eylemlerin gerçekleştiği tarihteki örgüt faaliyetleri ile örgütün amacının açığa çıkması karşısında yargılama mercilerinin bu değerlendirmesinin keyfi ve temelsiz olduğunu söylemek mümkün değildir. Başvurucunun mahkûmiyet kararına esas alınan yazı ve paylaşımları içerik itibarıyla esas olarak hükûmet politikasını eleştirmekten öte, FETÖ/PDY'ye yönelik operasyonların meşruiyetinin sorgulanarak toplum nezdinde anılan terör örgütüyle mücadelenin itibarsızlaştırılmasını, bu suretle kamuoyunda ve toplumda terör örgütünün yeniden dini bir cemaat olduğu yönünde algı oluşturulmasını ve örgüt faaliyetlerine meşruiyet kazandırılarak örgütün varlığını sürdürmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu amaca yönelik paylaşımların Yargıtay'ın yerleşik kararları gereği terör örgütüne yardım kapsamında değerlendirilebileceği açıktır. Bu nedenle ilk derece mahkemesinin başvurucunun eylemlerini değerlendirirken ortaya koymuş olduğu gerekçelerin, başvurucunun terör örgütüne yardım etme kastıyla hareket ettiği kanaatine ulaşılabilmesi için ilgili ve yeterli nitelikte olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
15. Bu itibarla, ilk derece mahkemesi başvurucunun eylemlerini birçok yönüyle değerlendirmiş, içeriklerinde örgüt faaliyetlerine destek bulunan yazı ve paylaşımların terör örgütüne yardım etme suçundan verilen mahkûmiyet hükmünde ne şekilde ve hangi gerekçelerle delil olarak kullanıldığın ve başvurucunun eylemlerinin bir bütün olarak örgüte yardım amacına hizmet ettiğini göstermiş, ifade ve basın özgürlüklerine yapılan söz konusu müdahalenin hangi toplumsal ihtiyaç baskısı altında gerçekleştiğini ve ulaşılmaya çalışılan meşru amaçlarla başvurucunun ifade ve basın özgürlüğü arasındaki adil dengeyi ne şekilde kurduğunu ikna edici biçimde açıklamıştır. Terör suçlarının birey, toplum ve devlet üzerindeki vahim sonuçları düşünüldüğünde hükmedilen cezanın toplumun terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile başvurucunun ifade ve basın özgürlüğü arasında kurulması zorunlu olan adil dengeyi sağlamaya hizmet ettiği ve bu sebeple de orantısız olmadığı anlaşılmaktadır.
16. Açıklanan gerekçelerle, başvurucunun ifade ve basın özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşıldığından, aksi yönde oluşan çoğunluk görüşüne katılmıyorum.