TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMRE KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/743)
|
|
Karar Tarihi: 10/2/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Tuğba TUNA IŞIK
|
Başvurucu
|
:
|
Emre KAYA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin
Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca verilen
tedbir kararına yönelik esaslı iddiaların itiraz mercii tarafından
karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 18/12/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu ile eşi C.K. arasında Küçükçekmece 3. Aile
Mahkemesinde evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle çekişmeli
boşanma davası bulunmaktadır.
10. Başvurucunun eşi C.K. boşanma davası devam ederken
25/10/2017 tarihli dilekçe ile 6284 sayılı Kanun kapsamında başvurucu hakkında
Küçükçekmece 1. Aile Mahkemesinden (Mahkeme) tedbir talebinde bulunmuştur. C.K.
talep dilekçesinde, başvurucu ile devam eden boşanma davasının bulunduğunu,
boşanma davası açtığı günden itibaren başvurucunun başka bir eve taşınarak tek
başına yaşamaya başladığını belirtmiştir. C.K., başvurucunun polis olması
sebebiyle kendisine ait tabanca ile birçok defa kendisini tehdit ettiğini,
hemşire olarak görev yaptığı hastane civarında başvurucuya ait arabayı
gördüğünü, başvurucunun kendisini takip ettiğini ve güvenliğinden endişe ettiği
için ailesinin uzun zamandan beri kendisinin yanında yaşamaya başladığını ifade
etmiştir.
11. Mahkeme 25/10/2017 tarihli kararı ile başvurucunun
6284 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının a, b, c, d, e, f, g,
ğ, bentleri uyarınca altı ay süreyle geçerli olmak üzere lehine tedbir istenen
C.K.ya karşı şiddete veya korkuya yönelik söz ve davranışlarda bulunmamasına,
mağdurun ikamet ettiği "K. Mah. G. Cad. 14/11 Başakşehir/
İstanbul" adresinden uzaklaştırılmasına ve eşyalarına zarar
vermemesine karar vermiştir. Söz konusu kararda başvurucunun C.K.'yı iletişim
araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesine, C.K'nın bulunduğu konuta
yaklaşmamasına, C.K.'nın yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına
ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmamasına karar verildiği
belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun bulundurması veya taşımasına kanunen izin
verilen silahları kolluğa teslim etmesine karar verilmiştir.
12. Başvurucu tedbir kararına karşı Küçükçekmece 2. Aile
Mahkemesine (2. Aile Mahkemesi) 17/11/2017 tarihli dilekçeyle itiraz etmiştir.
İtiraz dilekçesinde, lehine tedbir kararı verilen C.K. ve akrabalarıyla hiçbir
iletişiminin olmadığını, hakkında uzaklaştırma kararı verilen adresi C.K.'nın
1/12/2016 tarihinde eşyalarını da alarak terk ettiğini, müşterek çocukları
olmaması sebebiyle çocuklara yaklaşmamasına ilişkin kararın hükümsüz olduğunu
açıklamıştır. Başvurucu dilekçede, C.K.'nın evi terk ederken kendisine ait tüm
eşyalarını götürmesi sebebiyle şahsi eşyalarına zarar vermesinin söz konusu
olmadığını belirtmiştir. Ayrıca başvurucu, İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube
Müdürlüğü Ulusal Güvenliğe Yönelik Suçlar Bürosunun amiri olarak Fethullahçı
Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile aktif mücadelede rol
alması ve örgütçe hedef gösterilmesi sebebiyle silahını teslim etmesine ilişkin
kararın kamu güvenliği ve can güvenliği dikkate alınarak kaldırılmasını talep
etmiştir.
13. Başvurucunun itirazı 2. Aile Mahkemesinin 20/11/2017
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"Küçükçekmece 1.Aile Mahkemesi'nin
2017/524-524 D.İş-Karar sayılı kararının 6284 Sayılı Yasaya uygun olarak
verildiği anlaşıldığından itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle reddetmesiyle karar
kesinleşmiştir.
14. Karar 16/11/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir. Başvurucu tarafından 18/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
15. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Erdal
Türkmen, B. No: 2016/2100, 4/4/2019, §§ 19-28.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 10/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
17. Başvurucu, tedbir kararını veren Mahkemece kendisine
savunma imkânı tanınmadığını, hakkındaki iddialardan haberi olmadığını ve
C.K.nın yaşadığı evin adresini bilmediğini vurgulamıştır. Başvurucu Mahkeme
tarafından verilen kararın matbu olduğunu, kararda yer alan ve ayrılmadan önce
birlikte yaşadıkları adreste tanımadığı üçüncü kişilerin yaşadığını, ortak
çocuklarının bulunmadığı yönündeki itirazlarının itiraza bakan Mahkemece
dikkate alınmadan reddedildiğini ve itirazın reddine dair kararın yeterli
gerekçe içermediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
18. Bakanlık, 2. Aile Mahkemesinin kanun yolu mahkemesi
olarak tedbire hükmedilen kararın ilgili Kanun'a uygun olduğu gerekçesiyle
başvurucunun itirazının reddine karar verdiğini, kararda itiraza konu önleyici
tedbir kararında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde
yorumlanıp yorumlanmayacağının değerlendirilmesi gerektiğini açıklamıştır.
19. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; derece
mahkemesi kararlarında gerekçe bulunmadığını ve hakkındaki iddiaların
gerçekliğinin kararlarda tartışılmadığını belirtmiştir.
2. Değerlendirme
20. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
''Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının özünün adil yargılanma hakkının güvencelerinden
biri olan gerekçeli karar hakkına ilişkin olduğu ve bu kapsamda bir inceleme
yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
23. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler daha önce
Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararlarla ortaya konulmuştur (Salih
Söylemezoğlu, B. No: 2013/3758, 6/1/2016; Erdal Türkmen, B. No:
2016/2100, 4/4/2019; T. K., B. No: 2017/27041, 11/12/2019).
24. Buna göre 6284 sayılı Kanun’un 5. maddesinde
örnekleyici olarak bir kısım önleyici koruma tedbirleri belirlenmiş, 8.
maddenin (3) numaralı fıkrasında Kanun’un 4. maddesinde belirtilen ve hâkim
tarafından verilebilen koruyucu tedbir kararları için şiddetin varlığı
hususunda delil veya belge aranmayacağı ifade edilmiştir. Bunun yanında
ağırlıklı olarak aleyhine tedbir kararı verilen kişinin temel hak ve
özgürlüklerini kısıtlayıcı niteliği olan ve Kanun’un 5. maddesinde düzenlenen
önleyici tedbir kararları için böyle bir ayrıksı durum öngörülmemiştir (Salih
Söylemezoğlu, § 34).
25. 6284 sayılı Kanun'un buna ilişkin gerekçesinde,
şiddete maruz kalan veya maruz kalma tehlikesi altında bulunan kişilerle ilgili
koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için herhangi bir delil araştırması veya
belge ibrazı aranmazken önleyici tedbir kararı verilebilmesi için kişinin
şiddete maruz kaldığı veya maruz kalma tehlikesi altında bulunduğu hususunda
olguların varlığının gerektiği, aksi yöndeki uygulamanın kişilere kanunla
sağlanan hakkın kötüye kullanılmasına sebebiyet verebileceği hususu vurgulanmıştır
(Salih Söylemezoğlu, § 35).
26. Nitekim tedbir kararları ile bir tarafın vücut
dokunulmazlığı veya yaşam hakkı gibi kişi için olmazsa olmaz hak ve
menfaatlerin korunması amaçlanırken diğer taraftan özellikle mahkemece verilen
veya onaylanan önleyici tedbirlerle kişi hak ve özgürlüklerine önemli ölçüde
sınırlamalar getirilmiş olacaktır. Dolayısıyla tedbir kararlarından olumlu ya
da olumsuz etkilenen tarafların temel hak ve özgürlükleri arasındaki dengenin
gözetilmesi gerekmektedir (Salih Söylemezoğlu, § 36).
27. 6284 sayılı Kanun’da düzenlenen tedbir kararlarının
verildiği anda infaz kabiliyetini haiz olması nedeniyle Kanun’da amaçlanan
acil müdahale olgusunun bu aşamada sağlanmış olacağı, bu amacın
gerçekleşmesi adına tedbir kararında, şiddetin var olduğuna yönelik kanaate
nasıl ulaşıldığının açıklanması yani gerekçe açısından daha esnek bir yaklaşım
usulünün benimsenebileceği ancak bu yaklaşıma ait sınırın olayların özelliğine
göre gerekçeli karar hakkının temel esaslarına zarar vermeyecek düzeyde belirlenmesinin
de gerekli olduğu açıktır. Bu kapsamda söz konusu kararlarda yer verilen
gerekçelerde, ileri sürülen zarar riski ve olgulara göre talebin ilgili mevzuat
çerçevesinde kabul görmesi için temel unsurları taşıyıp taşımadığının ortaya
konulması yeterli olacaktır (Salih Söylemezoğlu, § 39).
28. Anayasa Mahkemesi Salih Söylemezoğlu
başvurusunda, somut olayda olduğu gibi aciliyet unsurunun ortadan kalktığı ve
başvurucunun itirazlarını sözlü olarak sunamadığı itiraz aşamasında mahkemenin
tek taraflı iddiaya dayanılarak verilen tedbirlerin yerindeliğini, itiraz
edenin ileri sürdüğü beyan ve deliller çerçevesinde her iki taraf için
öngörülen hak ve menfaat dengesini de gözeterek değerlendirmesi gerektiğini
açıklamıştır (Salih Söylemezoğlu, § 40). Sonuç olarak itiraz merciinin
kararında, başvurucunun iddia ve itirazları ile tedbire dayanak olgunun
gerçekliğinin bu çerçevede tartışılmadığı, tedbir kararında esasa ilişkin
hususlarda gerekçe bulunması hâlinde bu karara atıf yapılarak değerlendirme
yapılmasının makul görülebileceği ancak ihlal iddiasına konu itiraz mercii
kararında dosyaya sunulan delillerle sonuç arasında ne şekilde bağ
kurulduğunun, gerekçesiz olarak verilen tedbir kararına yapılan itirazın neden
reddedildiğinin asgari düzeyde dahi açıklanmadığı belirtilerek gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Salih Söylemezoğlu, §§ 41,
42).
29. İncelenen bu başvuruda da itiraz merciinin kararında
başvurucunun iddia ve itirazları ile tedbire dayanak olgunun gerçekliğinin bu
çerçevede tartışılmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar tedbir kararında esasa
ilişkin hususlarda gerekçe bulunması hâlinde bu karara atıf yapılarak
değerlendirme yapılması makul görülebilecek ise de ihlal iddiasına konu itiraz
mercii kararında, tedbir kararına esas iddiaya karşı başvurucu tarafından ileri
sürülen itirazlara dayanılarak Mahkemenin tedbir kararı vermesini gerektirecek
kanaate dosyada varsa hangi delille ne şekilde bağ kurarak ulaştığını bu
kararda belirtmediği anlaşılmıştır. Bu kapsamda somut başvuruda itiraz
merciinin gerekçesiz olarak verilen tedbir kararına yapılan itirazın neden
reddedildiğini asgari düzeyde dahi açıklamadığı görülmektedir.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiası ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu FETÖ/PDY ile mücadelede aktif rol almış
olması sebebiyle bazı sosyal medya hesaplarında isminin hedef gösterildiğini,
silahını teslim ettiği için güvenliğinden endişe duyduğunu, sosyal çevresi
tarafından kadına şiddet uygulayan birisi olarak nitelendirildiğini belirterek
yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, silahının
alınması sebebiyle daha pasif göreve getirilmiş olmasının mesleği açısından
olumsuz bir durum olduğunu belirtmiştir.
32. Bakanlık, başvurucunun çalıştığı birim itibarıyla
saldırıya uğrama riskinin yüksek olduğunu iddia etmesine rağmen başvuru
formundan hakkındaki tedbir kararından sonra görev yaptığı birimin
değiştirildiğinin anlaşıldığını vurgulamıştır. Bakanlık, başvurucunun silahına
el koyma tedbirinin boşanma davası aşamasında verildiğini ve geçici olduğunu
belirtmiştir. Ayrıca sırf silahına geçici olarak el konulmasının başvurucunun
yaşamına yönelik ciddi ve yakın bir tehlikenin doğmasına sebebiyet verip
vermediğinin ve ayrıca böyle bir tehlikenin varlığının kabul edildiği takdirde
kamu makamlarının kendilerinden beklenebilecek makul tedbirleri alıp almadıklarının
değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
33. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; başvuru
formundaki iddialarını tekrar etmekle birlikte Bakanlığın görüşüne
katılmadığını belirtmiştir.
2. Değerlendirme
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (3), 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği ve buna ilişkin gerekçe ile deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B.
No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
35. Bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesi kamu
gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa'ya uygunluğunun ve
müdahale gerekçelerinin denetimini kendiliğinden yapmaz. Bu sebeple başvurucunun
başvurusunun esasını ve bu kapsamda kamu makamları tarafından ortaya konulan
gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını Anayasa Mahkemesine
inceletebilmesi için öncelikle kendisinin ihlal iddialarını
gerekçelendirmesi, buna ilişkin olay ve olguları açıklaması ve delillerini
sunması zorunludur (Cemal Günsel, [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021
§ 24).
36. Anayasa Mahkemesinin başvurucunun yerine geçerek
ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma ve delil
toplama görev ve yükümlülüğü bulunmamaktadır. Söz konusu yükümlülükler
başvurucuya aittir. Başvurucuların anılan yükümlülüklere uymamaları halinde
şikâyetlerini temellendiremedikleri için başvuruları açıkça dayanaktan yoksun
bulunabilir. Anayasa Mahkemesi temellendirmeye ilişkin incelemesini her
başvurunun somut koşullarında yapar. Kuşkusuz bu yükümlülüklere ellerinde
olmayan nedenlerle uymamalarının ikna edici gerekçelerini Mahkemeye sunmaları
ya da Mahkemenin bu durumu işin niteliğinden anlaması hali müstesnadır (Cemal
Günsel, §§ 25, 26).
37. Somut olayda başvurucu, ihlal iddiasına ilişkin
delillerini sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin
açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Başvurucu,
silahına el konulmasına ilişkin tedbir kararının yaşam hakkına zarar verdiğini
soyut olarak iddia etmiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen
iddianın temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
38. Açıklanan gerekçelerle bu bölümdeki iddiaların
temellendirilememiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
39. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
40. Başvurucu ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi
ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
41. İncelenen başvuruda itiraz merciinin gerekçesiz
olarak verilen tedbir kararına yapılan itirazı reddederken ilgili ve yeterli
bir gerekçe göstermemesi nedeniyle adil yargılama hakkı kapsamındaki gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
42. Somut olayın özelliği dikkate alındığında yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından ve ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 8.000 TL manevi
tazminatın ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar vermesi gerekir.
43. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 8.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 257,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Küçükçekmece 2. Aile
Mahkemesine (E.2017/592 D. İş, K.2017/593) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 10/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.