TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BEKİR ÇELİK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/8110)
Karar Tarihi: 15/9/2021
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Gökçe GÜLTEKİN YILMAZ
Başvurucular
1. Bekir ÇELİK
2. Hasan ÇELİK
3. Hüseyin ÇELİK
Başvurucular Vekili
Av. Recep SEYHAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, gözaltında avukatla görüştürülmeme ve avukatla yapılan görüşmelerin kayıt altına alınması ve somut delile dayanmadan yargılama yapılması nedeniyle adil yargılanma hakkının, ceza infaz kurumunda görüşlerin kısa sürmesi ve kapalı görüşlerin kayıt altın alınması nedeniyle haberleşme hürriyetinin, gözaltında olumsuz koşullarda tutulma ve darbedilme nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 23/3/2018 ve 22/3/2019 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Aralarında hukuki ve fiili bağlantı olması nedeniyle 2018/8109, 2018/9090 ve 2018/9438 numaralı başvuruların 2018/8110 numaralı bireysel başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamışlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Başvurucular Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
10. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
11. FETÖ/PDY'nin ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit; darbe girişimi öncesinde idari organların karar, açıklama ve uygulamalarına da konu olmuştur. Bu bağlamda devlet yetkilileri sürekli olarak anılan yapılanmanın ülke güvenliği için bir tehdit olduğuna dair açıklamalarda bulunmuştur. Bu değerlendirmeler Millî Güvenlik Kurulu (MGK) kararlarında da ifade edilmiştir. MGK, söz konusu yapılanmayı 2014 yılı başından itibaren sırasıyla halkımızın huzurunu ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanma, devlet içindeki illegal yapılanma, kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanma, paralel devlet yapılanması, terör örgütleriyle iş birliği içinde hareket eden paralel devlet yapılanması ve bir terör örgütü olarak kabul etmiştir. Söz konusu MGK kararlarının her biri basın duyuruları aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılmıştır. Yine FETÖ/PDY 2014 yılında, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'nde "Legal Görünümlü İllegal Yapılar" başlığı altında "Paralel Devlet Yapılanması" adıyla yer almış; Jandarma Genel Komutanlığı ise 8/1/2016 tarihinde FETÖ/PDY'yi mevcut terör örgütleri listesine dâhil etmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 33).
12. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
13. Başvurucular hakkında 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda başvurucular Hüseyin Çelik'in ve Bekir Çelik'in banka veya kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken krediyi sağlamak amacıyla dolandırıcılık, 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanın Önlenmesi Hakkında Kanun'a muhalefet ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanmaları talep edilmiş, İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2/6/2016 tarihli kararıyla delillerin toplanmış olması, başvurucuların delilleri karartma şüphelerinin bulunmaması, sabıkasız olmaları, kaçma şüphelerinin bulunmaması ve tutuklamanın tedbir mahiyetinde olması ile suç vasfının da değişme ihtimali dikkate alınarak tutuklama talebinin reddine, başvurucuların yurt dışına çıkmama ve haftanın iki günü polis merkezine müracaat etme şeklinde adli kontrole tabi tutulmalarına karar verilmiştir.
14. Başvurucular darbe teşebbüsü sonrasında adli kontrol kararını yerine getirmek amacıyla gittikleri polis merkezinde tehdit edilmeleri nedeniyle Bulgaristan'a gittiklerini, burada Bulgar polisi tarafından 5/8/2016 tarihinde yakalanarak Edirne'de Türk polisine teslim edildiklerini beyan etmiştir.
15. Başvurucular 5/8/2016 tarihinde gözaltına alınmış, yirmi beş gün göz altında tutulduktan sonra İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/8/2016 tarihli kararıyla tutuklanmışlardır.
16. Başvurucu Bekir Çelik sorgusunda atılı suçlamaları reddetmiş, "Operasyon yapılan iş yeri Pinhan Restoran isimli iş yeri babamın ortağı olduğu bir iş yeridir. Bu şirkette hiç bir zaman en ufak bir ortaklığım dahi olmamıştır. Resmi kayıtlarda da bu mevcuttur. Benim FETÖ PDY ile hiç bir alakam yoktur. Ben sadece 2004 yılında Coşkunlar Kolejinden mezun oldum. Daha sonra Marmara Üniversitesi Maliye bölümünde okudum. Benim hiç bir şekilde bu örgütün evlerinde kalmadım. Herhangi bir toplantılarına kalmadım. Himmet yada herhangi bir bağışta bulunmadım. Babam A.Ç. şuanda yurt dışındadır. A.Ç. ise amcamdır. Oda yurt dışındadır. Ben Fethullah Gülen'i herkesin tanıdığı gibi basından tanırım. Bunun dışında okuluna ve dershanesine gittiğimden dolayı bilirim. Ancak herhangi bir şekilde tanışmışlığım yoktur. Hiç bir suçumuz olmadığı halde bizim bu soruşturmaya dahil edilmemiz doğru değildir. Bizim hakkımızda daha önceden bu soruşturmada yurt dışına çıkmamak ve imza atmak suretiyle adli kontrol verilmişti. Biz 15-16 Temmuz a kadar imza atma yükümlülüğünü düzenli olarak yerine getiriyorduk. 15 Temmuz dan sonraki hafta sonu imza atmaya gittiğimizde 15 Temmuz daki olaylar nedeni ile oradaki polisler bize terör örgütü mensubu gibi bakıyorlardı. Daha önceki gidişlerimizde davranışları olumluydu. Ancak 15 Temmuz dan sonraki hafta sonu ile daha sonraki hafta sonu gittiğimizde davranışları olumsuz olunca sözlü olarak da bize vatan hainliği yapmayacaktınız gibi sözler söyleyince biz de biraz infiale kapıldık. Basın ve medyadan öğrendiğimiz kadarı ile bir çok kişinin göz altında mağdur olduklarını duyduk. Benim ve diğer şüphelilerin babalarımızdan dolayı bu soruşturmaya katmışlardır." şeklinde beyanda bulunmuştur.
17. Başvurucu Hasan Çelik sorgusunda "Ben öğrenciyim. Ben darbe gününe kadar okulunu bitirmeye çalışan öğrenciydim. Ben evden uzaktaydım. Hafta sonları evime gelirdim. Benim harçlığım ancak kendime yeterdi. Ben birilerine para verecek durumda değildim. Beni ifadeye çağırdılar. Bana okulunu bitir gel dediler. Benim hakkımda adli kontrol kararı da yoktur. Ben okulumu bitirdim. Pazartesi günü gidip ifademi verecektim. Ben Coşkunlar Koleji okulu mezunuyum. FETÖ örgütü ile hiç bir alakam yoktur. Herhangi bir şekilde toplantılarına katılmış değilim. Ben kendi halimde bir öğrenciyim. Aldığım harçlık ancak bana yeter. Ben de diğer şüphelinin anlattığı gibi 15 Temmuzda yaşanan süreçten endişe duyduğum için yurt dışına çıkmaya karar verdik ve endişelerimizde gerçek oldu. Babalarımızdan dolayı bu soruşturmaya dahil edildik ve darp edildik. Ancak korktuğumuz için herhangi bir şekilde rapor alamadık. Benim neden bu dosyaya katıldığımı anlamış değilim." şeklinde beyanda bulunmuştur.
18. Başvurucu Hüseyin Çelik sorgusunda "Ben bu yılın Mart Ayında Maltepe Üniversitesi Mimarlık bölümünden mezun oldum. Bitirdikten sonra mastır için onay bekliyordum. Ancak bu zaman zarfında göz altına alındım. Bu darbe olaylarından sonra evde yatamaz olduk. Diğer şüphelilerin dediği gibi bize iyi davranan polis memurları darbe olayından sonra bize karşı olumsuz yönde değişik bir davranış içine girdiler. Sonra aile büyükleri bize sizi yurt dışına çıkaralım dediler. Bizi bu konuda ikna ettiler. Ben de küçüklükten beri ailemizin dediklerini hep yaptık. Bu son olaylarda polis gördüğüm zaman tedirgin oluyorum. Darbe olaylarından sonra bile yurt dışına kaçmayı düşünmedim. Ailemin ısrarından dolayı bu şekilde bir davranışta bulundum." şeklinde beyanda bulunmuştur.
19. İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/8/2016 tarihli kararının gerekçesi şöyledir:
"... Şüpheliler Bekir Çelik, Hüseyin Çelik ve Hasan Çelik hakkında Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanuna Muhalefet, Suçtan Kaynaklanan Malvarlığı Değerlerini Aklama ve Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme suçlarından dolayı yürütülen soruşturmada şüpheliler Bekir ve Hasan hakkında daha önceden verilmiş adli kontrol kararı bulunmasına rağmen şüphelilerin diğer şüpheli Hasan ile birlikte 07/08/2016 tarihinde illegal yollardan Edirne ilinden yurt dışına çıkmaya çalıştıkları sırada yakalanmaları, şüphelilerin cep telefonlarından yapılan incelemede FETÖ/PDY üyelerinin kullandığı Tango ve Viber isimli programların kurulu olması, 16/07/2016 tarih ve daha sonraki tarihlerde yapılan yazışmalarda 'Komple bizi bağlıyor abi', 'bu kadar hızlımı yani', 'asker bir b... yapmadı ag', 'ararım babamı yarın bir s.. olacağı yok bizim işten' şeklinde ve benzeri yazışmaların olduğu dikkate alındığında şüpheliler aleyhinde kuvvetli suç şüphesi olarak kabul edilebilecek somut delillerin bulunduğu, soruşturma konusu suçun vasıf ve mahiyeti, Kanunda öngörülen ceza miktarı ve şüphelilerin illegal yollardan yurtdışına kaçma girişiminde bulunmaları dikkate alındığında adli kontrol tedbiri uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin CMK. nun 100 ve devam eden maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA..."
20. Başvurucuların tutuklama kararına yaptıkları itiraz İstanbul Anadolu 3. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 28/10/2016 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Şüpheliler müdafiisinin dilekçesi ve ekleri ile İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hâkimliği'nin 29/08/2016 tarih ve 2016/289 Sorgu kararı ve soruşturma dosyası incelendiğinde, şüphelilerin 05/08/2016 tarihinde, sahte olduğu anlaşılan Kapıkule Kara Hudut Kapısına ait çıkış damgası ile Türkiye'yi terkettikleri ancak 06.08.2016 tarih saat 01.00 sıralarında Bulgaristan polisi tarafından interpol kayıtları bulunduğunun tespiti üzerine Kapıkule Kara Hudut Kapısına teslim edildiklerinin anlaşıldığı, yurtdışına gitmek istediklerininşüpheliler ve müdafiilerinin beyanlarından anlaşıldığı, bu hususun CMK 100. Maddesinde yer alan kaçma şüphesini doğurduğu, bu haliyle kararda usule, yasaya ve oluşa aykırı bir yan bulunmadığı anlaşılmakla itirazın reddine kararverilmiştir..."
21. Başsavcılığın 13/7/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucuların eylemlerine uyan sevk maddeleri ile cezalandırılmaları istemiyle dava açılmıştır. Ayrıca Başsavcılık aynı iddianame ile 47 kişi hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı çeşitli suçlardan cezalandırılmaları istemiyle dava açmıştır. FETÖ/PDY'ye ilişkin genel açıklamaların da yer aldığı iddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına, hukuka aykırı hangi tür eylemlerde bulunduğuna ve şüphelilerin eylemlerine değinilmiştir. İddianamede başvurucuların gerek organik olarak gerekse örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldıkları ileri sürülmüştür.
i. İddianamede başvurucu Bekir Çelik hakkındaki suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
- Şüphelilerden Ö.Ç. ile birlikte yurt dışı çıkış ve giriş kayıtlarının bulunması
- Enes kod isimli gizli tanığın "A.Ç.nin oğlu olan Bekir ÇELİK'in Maliye Başkanlığında vergi denetim uzmanı olarak sınavlara girişinden göreve başlayıp ataması çıkana kadar tüm işlemleri FETÖ/PDY örgütünün kontrol ve denetiminde yapılmıştır. Bekir ÇELİK'in atama işleri ara ara Maltepe mütevellisinin toplantı konularında da yer almıştır.” yönünde beyanda bulunması
- Cep telefonunda 15 Temmuz darbe teşebbüsü hakkında ”Bu işi de başaramadılar, şimdi bunu da bizden bilecekler.” şeklinde yazışmaların bulunması
- Cep telefonunda ByLock benzeri bir program olan Dingtone isimli programın kurulu olması
ii. İddianamede başvurucu Hasan Çelik hakkındaki suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
- Şüphelilerden A.Ç., Ö.Ç. ve başvurucu Hüseyin Çelik ile yurt dışı çıkış ve giriş kayıtlarının bulunması
- FETÖ/PDY tarafından himmet adı altında toplanan paraların ekonomik sisteme sokulmasında kullanıldığı belirtilen ticaret şirketinde ortaklığının bulunması
iii. İddianamede başvurucu Hüseyin Çelik hakkındaki suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
- Şüphelilerden A.Ç., Ö.Ç. ve başvurucu Hasan Çelik ile yurt dışı çıkış ve giriş kayıtlarının bulunması
22. İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) E.2017/19 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
23. Mahkemenin 24/1/2018 tarihli kararıyla başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir.
24. Anılan karara itiraz İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/3/2018 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
25. Karar 12/3/2018 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
26. Başvurucular 23/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
27. Başvurucular Hasan Çelik ve Hüseyin Çelik 4/4/2018 tarihinde tahliye edilmişlerdir.
28. Başvurucular hakkında yürütülen yargılama devam etmektedir.
B. Başvurucuların Kötü Muameleye Maruz Kaldıkları İddiasına İlişkin Yürütülen Soruşturma Süreci
29. Başvurucu Hasan Çelik 29/8/2016 tarihinde İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğinde yapılan sorgusunda "Babalarımızdan dolayı bu soruşturmaya dahil edildik ve darp edildik. Ancak korktuğumuz için herhangi bir şekilde rapor alamadık." yönünde beyanda bulunmuştur.
30. Başvurucular gözaltında kötü muameleye maruz kaldıkları iddiasıyla 1/11/2017 tarihinde Başsavcılığa şikâyette bulunmuştur. Başvurucular dilekçelerinde özetle;
i. 4/8/2016 tarihinde yasa dışı yollardan Bulgaristan'a geçtiklerini, burada yakalanarak Edirne Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli polislere teslim edildiklerini, çantalarının arandığını, sonrasında tamamen soyunmaya zorlanarak üst aramasına tabi tutulduklarını, hakaretlere maruz kaldıklarını, iki gün sonra iki kolluk görevlisi tarafından elleri kelepçeli olarak İstanbul'a götürüldüklerini,
ii. İstanbul Emniyet Müdürlüğünde elleri arkadan bağlı olarak bekletildiklerini, sonrasında diz çöktürülmüş vaziyette ifadelerinin alındığını, gözlüklerinin çıkartıldığını,
iii. Nezarethaneye götürüldüklerini, burada kendilerini karşılayan kısa boylu, esmer, kilolu olduğunu ve teşhis edebileceklerini belirttikleri bir kolluk görevlisinin tehditlerine maruz kaldıklarını, bu kolluk görevlisinin Bekir Çelik'in ensesine ve yüzüne tokat attığını, sonrasında on veya on beş polis memurunun tekme ve yumrukla kendilerine saldırdıklarını, Hüseyin Çelik'in gözüne gelen yumruk darbesiyle göz kapağının kanamaya başladığını,
iv. Hüseyin Çelik'in ve Hasan Çelik'in bayılmaları üzerine aynı polis memurunun başlarına soğuk su tuttuğunu, sonrasında yerdeki kanları başvuruculara zorla temizlettiğini,
v. Başvurucu Hüseyin Çelik'in saatlerce doktor yardımından faydalandırılmadığını, daha sonra üç polis memuru tarafından hastaneye götürüldüğünü, bu görevlilerin başvurucuyu darbedildiği konusunda susması için tehdit ettiklerini, doktor muayenesi sırasında kolluk görevlilerinin de bulunduğunu, doktorların yaralarını görmelerine karşın kötü muameleyi örtbas ettiklerini,
vi. Edirne'de gözaltına alındıkları tarihinden itibaren nezarethanede yemek ve su verilmediğini, olumsuz koşullarda tutulduklarını,
vii. Gözaltındaki on üçüncü günde avukatla görüştüklerini ancak avukatın suç duyurusunda bulunmadığını ifade etmişlerdir.
31. Başsavcılık tarafından 7/11/2017 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılmış, şikâyete konu kolluk görevlilerinin tespit edilerek ifadelerinin alınması amacıyla müracaatlarının sağlanması, varsa olaya dair kamera görüntülerinin gönderilmesi talep edilmiştir.
32. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 2/5/2018 tarihli cevap yazısında, başvurucular hakkında 30/5/2016 ve 7/8/2016 tarihlerine ait gözaltı işlem kaydının bulunduğu belirtilmiş; bu işlemlerle ilişkili iki kolluk görevlisinin bilgileri verilerek gerekli tebligatın yapıldığı ifade edilmiştir.
33. Başvurucuların vekili 7/11/2017 tarihinde Başsavcılığa ek beyan dilekçesi sunmuştur. Anılan dilekçede özetle başvurucuların yargılandığı dava dosyası içinde 7/8/2016 tarihinde düzenlenen bir tutanağa rastladıklarını, bu tutanakta başvurucu Hüseyin Çelik'in kendisine zarar verdiği yönünde hayatın olağan akışına aykırı ve gerçek dışı bilgilerin olduğu ifade edilmiş; tutanakta imzası bulunan kolluk görevlilerinin ifadelerinin alınması ve başvurucuyla yüzleştirilmeleri ayrıca aynı tarihte gözaltında bulunan şahısların tanık olarak dinlenmesi talep edilmiştir. Bu dilekçeye söz konusu tutanak ve başvurucu Hüseyin Çelik'e ait sağlık raporları eklenmiştir.
34. Başsavcılık tarafından 14/11/2017 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılmış, olay tarihinde gözaltında -tanık sıfatıyla- olan herhangi birinin olup olmadığı sorulmuş, böyle bir şahsın tespiti hâlinde Başsavcılığa gönderilmesi talep edilmiştir.
35. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 14/5/2018 tarihli cevap yazısında şikâyete konu olay tarihinde gözaltında -tanık sıfatıyla- olan kimsenin bulunup bulunmadığına ilişkin bilginin talep edildiği, bu çerçevede olay tarihinde tutanakta imzası bulunan polis memuru Ş.M.ye gerekli tebligatın yapıldığı bildirilmiştir.
36. Başsavcılık tarafından 3/7/2018 tarihinde başvurucuların yargılandığı mahkemeye müzekkere yazılmış ve başvuruculara ait doktor raporları talep edilmiştir.
37. Mahkeme tarafından gönderilen 13/11/2018 tarihli cevap yazısında kovuşturma aşamasında başvuruculara ait sağlık raporlarına rastlanmadığı ancak ilgili belgelerin soruşturma aşamasında gelmiş olabileceği belirtilerek taranan dosyanın bir sureti gönderilmiştir.
1. Kolluk Tarafından Düzenlenen Tutanak
38. 7/8/2016 tarihinde düzenlenen tutanakta özetle il dışından getirilen başvurucuların İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlar Şube Müdürlüğüne bağlı Güvenlik ve Nezarethane Büro Amirliğine 7/8/2016 tarihinde saat 20.50 sıralarında teslim edildiği, başvurucu Hüseyin Çelik'in adli rapor alınması amacıyla doktora götürülmek istendiği, başvurucunun direndiği ve bu esnada sinir krizi geçirerek kendisini önce duvara vurduğu, sonrasında kafasını girişte bulunan masanın sağ uç kısmına çarparak kendisine zarar verdiği ifade edilmiş; başvurucuya kademeli olarak güç kullanıldığı, ters kelepçe takılarak etkisiz hale getirilen başvurucunun tedavisinin yapılması ve adli rapor alınması amacıyla hastaneye götürüldüğü, tedavisinin ve rapor alınmasının ardından başvurucunun Nezarethane Büro Amirliğine teslim edildiği belirtilmiştir. Bu tutanak dört kolluk görevlisi ile başvurucu tarafından imzalanmıştır.
2. Sağlık Raporları
39. Edirne Sultan 1. Murat Devlet Hastanesi tarafından 7/8/2016 tarihi saat 15.56'da başvurucu Hüseyin Çelik hakkında "Darp-cebir izine rastlanmamıştır." şeklinde adli muayene formu düzenlenmiştir.
40. Başvurucu Hüseyin Çelik hakkında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından 7/8/2016 tarihi saat 23.06'da düzenlenen genel adli muayene raporunda yer alan tespitler ise şöyledir:
"- Muayene sırasında bulunan kişiler: Tabip ve muayene edilen,
- Muayene edilenin giysileri kısmen çıkarıldı.
- Olayın öyküsü: gözaltı muayenesi, üç saat önce gözaltına alınırken arbede çıktığını, bu esnada gözüne ve kafasına darbe aldığını, şu anda gözlerini açmakta zorlandığını ve şiddetli baş ağrısı olduğunu ifade etti.
- Muayene bulguları: sol alt göz kapağı lateralde yatay 1 cm kabuklu sıyrık görüldü.
- Sonuç: sol alt göz kapağı lateralde yatay 1 cm kabuklu sıyrık görüldü, beyin cerrahı ve göz bölümleriyle konsulte ... [Okunamadı.] edilerek fatalite saptanmadı, konsultasyon sonucu rapora eklendi."
41. Diğer başvuruculara ait sağlık raporlarına soruşturma dosyasında rastlanamamıştır.
3. Şüpheli İfadeleri
42. Kolluk görevlisi Ş.M.nin 3/7/2018 tarihinde Başsavcılıkça alınan ifadesi şöyledir:
"Olay tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü, Nezarethane Büro Amirliğinde polis memuru olarak görev yapıyordum. Atılı suçlamayı kabul etmem. Şikayetçileri hatırlıyorum. Ben şikayetçilerden ikiz kardeş olan Hüseyin ve Hasan ı hatırlıyorum. Amca oğulları Bekir Çelik'i hatırlamıyorum. Şikayetçiler Edirne'de sınırı yasadışı yollardan geçtikleri sırada yakalanarak Edirne Kom müdürlüğü tarafından Edirne'den İstanbul'a getirilerek teslim edilmişler. Grup amiri olarak nezarethanede çalışıyordum. Şahısları teslim aldım. Şikayetçiler kalabalık bir grupla nezarethaneye geldiler. Öğrendiğim kadarıyla Edirne de memurlara direnmişler. Nezarethaneye girmemek içinde bize direndiler. 200 kişilik bir nezarethanedir. Şikayetçiler nezarethaneye girdikleri sırada kendilerini sağa sola çarparak vücutlarına zarar vermek istemişler. Gürültü üzerine ben yanlarına gittim. Orantılı güç kullandık. Aynı gün yenikapı da büyük miting vardı. Özel harekat görevlileri de nezarethanede görevlendirilmişlerdi. Darbe ile ilgili duyumlar devam etmekteydi. Şikayetçileri etkisiz hale getirdikten sonra en yakın hastaneye doktor raporu almak için götürdük. Doktor raporu almaya bende gittim. Kesinlikle muayene ettiği sırada biz polis görevlileri içeriye girmedik. Şikayetçilerin iddiaları doğru değildir. İşkence iddialarının hiçbiri doğru değildir. Nezarethanede her birimden gözaltına alınan şahıslar mevcuttu. Kesinlikle dövmek, hakaret etmek yada çıplak soymak gibi hareketler söz konusu değildir. Devletin verdiği kumanyalarda müştekiler dahil gözaltında bulunan tüm şahıslara dağıtılmıştır. Aç bırakılarak işkence yapıldığını iddialarını kabul etmiyorum. Gözaltı süresiyle ilgili bizim herhangi bir tasarrufumuz yoktur. Nezarethanede kalan şahısları gözaltına hangi birim aldıysa gözaltı kararlarını da bu birim almaktadır. Şikayetçiler muhtemelen Organize şube tarafından gözaltına alınmış olabilirler. Ben kesinlikle ne Bekir Çelik'i ne de diğer şikayetçileri dövmüş değilim. Suçlamaları kabul etmiyorum. Dedi. "
43. Kolluk görevlisi A.Ç.nin 11/4/2018 tarihinde Başsavcılıkça alınan ifadesi şöyledir:
"Olay tarihinde ve halen İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü, Silah Kaçakçılık Bürosunda polis memuru olarak görev yapıyorum. Ben şikayetçilerin Bulgaristan'a kaçarken yakalandıklarını ve Edirne'de gözaltında kaldıktan sonra İstanbul polisine teslim edildiklerini şahıslar ancak nezarete alındıktan sonra duydum. Soruşturmayı Mali Şube yapıyordu. Ancak olay tarihinde nezaretler ortak kullanıma açılmıştı. Çok sayıda şahıs nezarethanedeydi. Olay günü de bana ve H.Y. isimli polis memuru arkadaşıma ek görev verdiler. Nezarethaneye birlikte indiğimizde bir arbede olduğunu gördük. Nezarethaneye alınmadan önce şahısların doktor kontrollerinin yapılması gerekli olduğu halde şikayetçilerden biri doktora gitmemekte direniyordu. Kendisine verilen yemeğin yetersiz olduğunu iddia ediyordu. Şikayetçileri Edirne'den getiren polis memurları teslim öncesi şahısları doktor raporuna götürmek zorundayız ancak aracımız yok deyince ben de kendilerine yardımcı olmayı teklif ettim. Benim gördüğüm şikayetçilerden ikiz olanlardan birinin kaşı patlamış durumdaydı. Agresif davranıyordu. İkiz kardeşte onu teskin etmeye çalışıyordu. Nezarethanede görevli polis memurları da bu şahsa ters kelepçe yaptılar. Daha sonra bizden başka bir ekip 3 şahsı da doktor raporu için hastaneye götürdü. Ben bundan sonra şikayetçileri hiç görmedim. Nezaret içinde benim herhangi bir görevim yoktur. Bir daha hiçbir şekilde nezarethaneye girmedim. Kesinlikle 3 şikayetçiden birine dahi vurmuş değilim. Hakarette etmedim. Suçlamaları kabul etmiyorum. Dedi. "
44. Başsavcılık tarafından 11/4/2018 tarihinde kolluk görevlisi H.Y.nin ifadesi alınmıştır. H.Y., şüpheli A.Ç. ile aynı yönde beyanda bulunmuştur.
45. Başsavcılık 29/11/2018 tarihinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Yapılan soruşturma sonunda; şikayetçilerin olay öncesinde Fetö/Pdy üyeliğinden ötürü ülkeyi yasal olmayan yollardan terk ederek Bulgaristan'a kaçtıkları sırada yakalandıkları, yakalama sırasında kendilerini yakalayan emniyet görevlileriyle yakalamayı engel olmak amacıyla arbede yaşadıkları, yakalandıktan sonra öncelikle Edirne Emniyet Müdürlüğünde gözaltına alındıkları, gözaltı süresince ve sevk edildikleri İstanbul Emniyetine geliş aşamasında idarenin tüm kararlarına tepki göstererek itiraz ettikleri, görevli memurlara zorluk çıkardıkları, keza İstanbul Emniyetine getirildiklerinde de doktor raporuna gitmemek için direndikleri, dağıtılan yemekler konusunda tartışma çıkartarak nezarette huzursuzluk yarattıkları ve görevlilere direndikleri, bu direnişin kırılabilmesi için polisin orantılı güç kullandığı tüm dosya kapsamından anlaşılmakla,
Şikayetçilerin mücerret iddiası dışında şüphelilerin atılı suçu işlediklerine dair haklarında dava açılmasını gerektirir nitelikte delil elde edilemediğinden KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA..."
46. Başvurucular tarafından Başsavcılık kararına yapılan itiraz, İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 24/1/2019 tarihli kararıyla "kararın usul ve yasaya uygun olduğu" gerekçesiyle reddedilmiştir. İtirazın reddi kararı başvuruculara 20/2/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
47. Başvurucular 22/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
48. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39; Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48; Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, B. No: 2013/7907, 21/4/2016, §§ 52, 53; Serhat Ölğen, B. No: 2016/3389, 20/11/2019, § 29.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
49. Mahkemenin 15/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltı Süresinin Makul Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
50. Başvurucular yirmi beş gün gözaltında tutulduklarını, derhâl hâkim önüne çıkarılmadıklarını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
51. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
52. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
53. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl şartları altında geçici bir süre için azami olarak otuz güne kadar uygulanan gözaltı süresinin uzunluğunun makul olup olmadığı hususunu incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37).
54. Somut olayda gözaltı sürecinden sonra tutuklanan başvurucular yönünden gözaltı tedbirlerinin kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığına ya da gözaltında tutulma süresinin makul olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
56. Başvurucular, tutukluluk hâllerinin keyfî olduğunu, babaları yakalanamadığı için hukuka aykırı olarak tutuklandıklarını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
57. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
58. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
59. Başvurucuların şikâyetinin özü, tutukluluklarının hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
60. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
61. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunmasının ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
62. Soruşturma mercilerince başvuruculara yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlamalar, başvurucuların darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği, banka veya kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken krediyi sağlamak amacıyla dolandırıcılık, 6415 sayılı Kanun'a muhalefet ettikleri iddialarıdır. Anayasa Mahkemesi, FETÖ/PDY üyeliği yönündeki suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
63. Bu itibarla başvurucular hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucuların tutuklanmalarının Anayasa'nın başta 13. ve 19. maddeleri olmak üzere ilgili maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel İlkeler
64. Genel ilkeler için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
65. Somut olayda öncelikle başvurucuların tutuklanmalarının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucular, darbe teşebbüsü sonrasında haklarında yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma, banka veya kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken krediyi sağlamak amacıyla dolandırıcılık, 6415 sayılı Kanun'a muhalefet suçlamalarıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmışlardır. Dolayısıyla başvurucular hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
66. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
67. İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında başvurucular hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak dosyada somut delillerin olduğu ifade edilmiştir. Buna ilişkin olarak yaşanan darbe teşebbüsü sonrasında telefonlarında "Komple bizi bağlıyor abi", "Bu kadar hızlımı yani", "Asker bir b... yapmadı ag", "Ararım babamı yarın bir s... olacağı yok bizim işten" şeklinde yazışmaların olduğu veFETÖ/PDY tarafından kullanılan Tango ve Viber isimli programların telefonlarına yüklendiği belirtilmiştir (bkz. § 19).
68. Başvurucular hakkında hazırlanan iddianamede ise başvurucular Hasan Çelik ve Hüseyin Çelik'in FETÖ/PDY tarafından himmet adı altında toplanan paraların sisteme sokulmasında kullanılan şirketin ortağı olmalarına, telefonlarında bulunan yazışmalara ve başvurucu Bekir Çelik'in kamudaki görevine FETÖ/PDY tarafından yerleştirildiği yönündeki gizli tanık beyanına dayanılmıştır (bkz. § 21).
69. Gerçekleşen darbe teşebbüsü sonrasında başvurucular hakkındaki FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğu değerlendirilen şirkette ortaklıklarının bulunmasının, darbe teşebbüsü sonrasında yaptıkları tespit edilen telefon yazışmalarının, gizli tanık beyanlarının (bkz. §§ 19, 21) soruşturma mercilerince somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez. Sonuç olarak başvurucular yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
70. Diğer taraftan başvurucular hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
71. Başvurucuların tutuklanmalarına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 32; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
72. Somut olayda Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuların tutuklanmalarına karar verilirken işlendiği iddia olunan terör örgütü üyesi olma suçunun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, delillerin toplanmamış olmasına ve kaçma şüphesine dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 19).
73. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucular yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
74. Öte yandan başvurucular hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
75. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
76. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında başvurucular hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı söylenemeyecektir.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
78. Buna göre başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19. maddeler) bu hakka dair yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
79. Başvurucular; tutuklanmalarına dayanak teşkil eden soruşturma dosyası üzerinde gizlilik kararı bulunduğunu, bu nedenle tutuklama kararına etkili bir şekilde itirazda bulunamadıklarını ileri sürmüşlerdir.
80. Başvuru formu ve eklerinde kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla birlikte başvurucular hakkında iddianamenin kabul edilmiş sayıldığı 28/7/2017 tarihi itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır. Bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
81. Somut olayda iddianamenin kabul edilmiş sayıldığı 28/7/2017 tarihi itibarıyla kısıtlılık kanun gereği kendiliğinden sona ermiş ve dosyaya erişim imkânı sağlanmıştır. Buna göre soruşturma aşamasında verilen delillere erişimin kısıtlanması kararına ilişkin şikâyetler bakımından bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Alparslan Altan (2), B. No: 2018/22191, 9/5/2019, §§ 48-51).
82. Açıklanan gerekçelerle bireysel başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
83. Başvurucular on üç gün boyunca avukatlarıyla görüştürülmediklerini, sonrasında sınırlı süreyle yaptıkları görüşmelerin kayıt altına alındığını, babalarının eylemleri nedeniyle yargılandıklarını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
84. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
85. Somut olayda başvurucular, haklarında yargılama devam ederken Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin şikâyetlerini derece mahkemelerinde ve kanun yolu süreçlerinde ileri sürebilme ve şikâyetlerinin bu aşamalarda incelenmesi imkânı bulunmaktadır. Başvurucular tarafından yargılamanın sonuçlanması beklenmeden bireysel başvuruda bulunulduğu görülmüştür.
86. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
87. Başvurucular, ceza infaz kurumunda görüşlerin kısa sürdüğünü, kapalı görüşlerin ve avukatlarıyla yaptıkları görüşmelerin kayıt altına alındığını ve mektupların okunduğunu belirterek haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
88. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, § 17).
89. Somut olayda başvurucuların infaz hâkimliği önünde iddialarını ileri sürmeden bireysel başvuruda bulundukları anlaşılmıştır.
90. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Gözaltında Tutulma Koşulları Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
91. Başvurucular gözaltında olumsuz koşullarda tutulduklarını, yeme içme imkânının sağlanmadığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
92. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (İsmail Buğra İşlek, § 17).
93. Anayasa Mahkemesi gözaltında tutulan kişilerin nezarethane tutma koşullarının yetersizliği nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddialarıyla ilgili olarak temel ilkeleri ortaya koyduğu ve değerlendirmelerde bulunduğu kararında, şikâyete konu yetersiz koşullardaki tutma hâli sona ermişse idari yargı yolunda açılacak tam yargı (tazminat) davasını etkili bir yol olarak kabul etmiştir (Nebahat Baysal Gül, B. No: 2016/14634, 28/5/2019, §§ 17-31; ayrıca yetersiz miktarda yiyecek ve içecek verilmesi iddiası yönünden bkz. Tuncay Gürsen, B. No: 2016/35379, 15/1/2020, §§ 17-23). Bu başvuruda da anılan içtihatta belirlenen temel ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
94. Bu durumda 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesi dikkate alındığında ulaşılabilir ve tutulma koşullarının standartlara uygun olmaması sebebiyle doğan maddi ve manevi zararların karşılanması bakımından başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesini haiz olduğu görülen tam yargı davası başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.
95. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kamu Görevlilerinin Kasıtlı Eylemleri Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
96. Başvurucular; Edirne'de gözaltına alındıktan sonra, İstanbul'a nakledildikleri sırada ve İstanbul'da gözaltında tutuldukları süre boyunca kolluk görevlileri tarafından darbedildiklerini, bu olay hakkında Başsavcılığa suç duyurusunda bulunduklarını, dilekçelerinde olayı anlattıklarını, ilgili kolluk görevlerinin isim ve eşkâllerini verdiklerini ancak şikâyetleri hakkında etkili soruşturma yürütülmediğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
97. Bakanlık görüşünde somut olayda başvurucuların olaydan yaklaşık on beş ay sonra şikâyette bulundukları ve özen yükümlülüklerini yerine getirmedikleri, başvurucu Hüseyin Çelik hakkında 7/8/2016 tarihinde düzenlenen genel adli muayene raporunda başvurucunun gözaltına alındığı sırada çıkan arbede sonucunda yaralandığının ifade edildiği ve muayenelerinin eksiksiz olarak yerine getirildiği, diğer başvurucular yönünden darbedildikleri yönündeki soyut iddialarının dışında herhangi bir delilin bulunmadığı belirtilmiş; yapılan soruşturmanın başvurucuların iddialarının gerçekliğini ortaya çıkarmaya elverişli ve özenli bir şekilde yürütüldüğü ifade edilmiştir.
98. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
99. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
...”
100. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
101. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
102. Somut olayda başvurucular; yaralanmalarına neden olan olayın etkili bir şekilde soruşturulmadığının yanı sırakötü muamele yasağının maddi boyutunun da ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir. Ancak başvuru formu ve ekleri ile soruşturmadaki deliller, söz konusu iddiayı bu aşamada incelemeye imkân vermemektedir. Bu nedenle somut olaya ilişkin değerlendirme, başvuruya konu olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde, sadece devletin pozitif yükümlülüğü kapsamındaki etkili soruşturma yapma yükümlülüğü açısından ele alınacaktır.
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
103. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kamu görevlilerinin kasıtlı eylemleri nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
104. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün bir usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
105. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
106. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması yahut yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren belirtiler bulunduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi, bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
107. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplaması gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
108. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı, tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
109. Soruşturmaların yürütülmesinde bu açıdan önemli olan husus -sonuçta alınan kararın niteliğinin ne olduğunun önemi olmaksızın- özelde başvurucuların ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi, hukuka aykırı eylemlerin hoş gösterildiği ya da bu tür eylemelere kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından yeterli hız ve özenin gösterilip gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır (Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/102015, § 86).
110. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil ama aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir. Dolayısıyla etkili bir soruşturmadan söz edilebilmesi için öncelikle soruşturmanın bağımsız yürütülebilir bir niteliğe sahip olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).
111. Başvurucu Hüseyin Çelik'in gözaltına alındıktan sonra gözünden yaralandığı konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Başvurucu, kolluk görevlileri tarafından darbedildiğini iddia etmektedir. Kolluk tarafından düzenlenen tutanakta ise başvurucunun doktor muayenesine gitmeye direndiği, bu sırada sinir krizi geçirerek kafasını duvara ve masaya vurduğu belirtilmektedir. Diğer başvurucular yönünden ise uzun sayılabilecek yirmi beş günlük gözaltı süresi içerisinde alınması gereken doktor raporlarının soruşturma dosyasına ve kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karara yansımadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda akrabalık ilişkileri bulunan ve aynı anda gözaltına alınarak darbedildiklerini ileri süren başvurucuların gözaltında kötü muameleye maruz kaldıkları yönünde savunulabilir bir iddialarının bulunduğu söylenebilir.
112. Somut olayda başvurucu Hasan Çelik Sulh Ceza Hâkimliğindeki sorgusunda gözaltında iken darbedildiklerini ifade etmiş, bununla birlikte olaydan yaklaşık on beş ay sonra diğer başvurucularla beraber Başsavcılığa başvurmuştur. Başvurucuların olay tarihinden uzun bir süre geçtikten sonra şikâyetçi oldukları gözlemlenmekte ise de iddialarını öncesinde de ileri sürdükleri görülmektedir.
113. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturmada kolluktan başvurucuların şikâyetine konu emniyet görevlilerinin tespit edilerek ifadelerinin alınması amacıyla müracaatlarının sağlanması ve varsa olaya dair kamera görüntülerinin gönderilmesi ile olaya tanıklık etmiş olabilecek kimselerin tespit edilmesi talep edilmiştir.
114. Başsavcılık, tespit edilen üç polis memurunun şüpheli sıfatıyla ifadesini almış; bu görevliler olayı hatırladıklarını belirtmişlerdir. Şüphelilerden Ş.M. özetle grup amiri olarak nezarethanede görevli olduğunu, başvurucuların kalabalık bir grupla nezarethaneye geldiğini ve nezarethaneye girmemek için direndiklerini ifade etmiş; başvurucuların kendilerini sağa sola çarparak vücutlarına zarar vermek istediklerini, başvurucuların üzerinde orantılı güç kullandıklarını, sonrasında başvurucuları doktor kontrolüne götürdüklerini belirterek suçlamaları reddetmiştir.
115. Şüpheli A.Ç. ise olay günü nezarethaneye indiklerinde bir arbede gördüğünü, şahısların doktor kontrolüne gitmemek için direndiklerini, ikiz kardeşlerden birinin kaşının yaralı vaziyette olduğunu ve agresif davrandığını, nezarethanede görevli polislerin başvurucuya ters kelepçe taktığını ve bir başka polis ekibinin başvurucuları hastaneye götürdüğünü belirtmiş; suçlamaları reddetmiştir. Şüpheli H.Y.nin beyanı da aynı yöndedir.
116. Somut olayda şüpheli kolluk görevlisi Ş.M., başvurucuların nezarethaneye girmemek için direndiklerini ve kendilerine zarar verdiklerini, bu nedenle başvurucuların üzerinde orantılı güç kullandıklarını ifade etmiştir. Bu durumda başvuruculara uygulandığı ifade edilen güç kullanımının her bir başvurucu özelinde somutlaştırılmadığı anlaşılmaktadır.
117. Diğer taraftan olaya ilişkin düzenlenen tutanakta başvurucu Hüseyin Çelik'in doktor kontrolüne gitmemek için direndiği ve kendisine zarar verdiği belirtilmiş ancak kolluk görevlileri A.Ç. ve H.Y. nezarethaneye gittiklerinde ikiz kardeşlerden birinin kaşının yaralı olduğunu belirtmişlerdir. Başvurucu Hüseyin Çelik hakkında düzenlenen 7/8/2016 tarihli adli muayene raporunun olayın öyküsü kısmında ise başvurucunun üç saat önce gözaltına alınması sırasında arbede çıktığı, gözüne ve kafasına darbe aldığı yönünde beyanda bulunduğu belirtilmiştir. Bu durumda olayın hangi işlemin yapıldığı sırada gerçekleştiği konusunda çelişkilerin bulunduğu, bir başka ifadeyle başvurucunun ne zaman yaralandığı konusunun aydınlatılmadığı anlaşılmıştır.
118. Başsavcılık tarafından olaya dair kamera görüntülerinin talep edildiği ancak olayın üzerinden zaman geçmesi nedeniyle bu görüntülere ulaşılamadığı görülmektedir. Olaya tanıklık etmiş olması muhtemel kimselerin tespiti talebine ise şüpheli Ş.M.nin bilgileri gönderilerek cevap verilmiştir. Olay tarihinde başvurucuların tutulduğu nezarethanede çok sayıda şüphelinin bulunduğu verilen ifadelerden anlaşılmakta olup bu şahıslardan herhangi birinin bilgisine başvurulmadığı gözlemlenmektedir.
119. Başsavcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucuların yasa dışı yollardan ülkeyi terk ederek yurt dışında yakalandıkları, yakalama sırasında kendilerini yakalayan emniyet görevlileriyle yakalamayı engel olmak amacıyla arbede yaşadıkları, yakalandıktan sonra öncelikle Edirne Emniyet Müdürlüğünde gözaltına alındıkları, gözaltı süresince ve sevk edildikleri İstanbul Emniyetine geliş aşamasında idarenin tüm kararlarına tepki göstererek itiraz ettikleri, görevli memurlara zorluk çıkardıkları, İstanbul Emniyetine getirildiklerinde de doktor kontrolüne gitmemek için direndikleri, dağıtılan yemekler konusunda tartışma çıkararak nezarethanede huzursuzluk yarattıkları ve görevlilere direndikleri, bu direnişin kırılabilmesi için polisin orantılı güç kullandığı belirtilerek başvurucuların iddiaları hakkında dava açılmasını gerektirir delil elde edilemediği belirtilmiştir.
120. Bu durumda, verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucu Hüseyin Çelik'in ne zaman yaralandığı konusundaki çelişkilerin giderilmediği, uygulandığı belirtilen güç kullanımının her bir başvurucu yönünden somutlaştırılmadığı, olaya tanıklık etmiş kimselerin tespit edilemediği, başvurucuların beyanının alınmadığı ve herhangi bir teşhis işleminin gerçekleştirilmediği hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde kovuşturmasızlık kararının gerekçesinin etkili soruşturma yapma yükümlülüğü açısından uygun ve yeterli olduğunu söylemek mümkün gözükmemektedir.
121. Belirtilen bu tespitler ışığında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için gerekli delillerin toplanması ve değerlendirilmesi konusunda Başsavcılık tarafından yapılan soruşturmada Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı açısından gerekli özenin gösterildiği söylenemeyecektir.
122. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
E. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
123. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
124. Başvurucular, yeniden soruşturma yapılmasına karar verilmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
125. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
126. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
127. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
128. Başvuruda, kolluk tarafından darbedilme iddiasına yönelik olarak etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin Başsavcılığın işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.
129. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasından ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
130. Öte yandan somut olayda kötü muamele yasağının ihlal edildiğinin tespit edilmesinin başvurucuların uğradıkları zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında her bir başvurucuya ayrı ayrı net 27.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmedilmelidir.
131. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olmaları nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
132. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltı süresinin makul olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Gözaltında tutulma koşulları nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Kamu görevlilerinin kasıtlı eylemleri nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara net 27.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.