TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DİLEK ÖZDEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/9196)
|
|
Karar Tarihi: 3/12/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat GÜVEN
|
Başvurucu
|
:
|
Dilek ÖZDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki
olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması ve soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; gözaltı
koşullarının insani olmaması nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 26/3/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve adli yardım talebinin kabul
edilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel
Bilgiler
6. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde
son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169,
20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
B. Başvurucuya
İlişkin Süreç
8. Adalet Bakanlığında uzman yardımcısı olarak görev
yapan başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlar nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında 5/8/2016
tarihinde gözaltına alınmıştır. Başvurucunun ilk ifadesi kolluk görevlileri
tarafından 5/8/2016 tarihinde alınmıştır. İfade tutanağına göre başvurucuya
yöneltilen FETÖ/PDY üyeliği suçlamasına dair olay ve olgular sorulan sorularla
açıklanmıştır. Ankara Barosu tarafından görevlendirilen müdafi de ifade alma
işlemi esnasında hazır bulunmuştur.
9. Başvurucu; ifadesinde özetle eğitim ve çalışma
hayatında FETÖ/PDY ile bir bağlantısı olmadığını, örgüte parasal destekte
bulunmadığını, eğitim hayatında örgütle iltisaklı ev ya da yurtlarda
kalmadığını ve örgüt içinde herhangi bir faaliyete katılmadığını belirterek
suçlamaları kabul etmemiştir.
10. Başsavcılık, başvurucuyu silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan 16/8/2016 tarihinde tutuklanması istemiyle Ankara 5. Sulh Ceza
Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk etmiştir.
11. Hâkimlik aynı tarihte başvurucunun savunmasını
almıştır. Sorgu tutanağına göre başvurucuya isnat edilen suçlar anlatılmış,
başvurucunun avukatı da sorgu esnasında hazır bulunmuştur. Başvurucu,
emniyetteki ifadesinde belirttiği hususları aynen tekrar ettiğini beyan
etmiştir.
12. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği 16/8/2016 tarihinde
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına
karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"...CMK'nın 100. ve devamı
maddeleri gereğince suçların niteliği, mevcut delil durumu, kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunması, şüphelilerin kaçma
şüphesi altında olduğunu gösteren somut olguların bulunması, AİHM'nin
WEMHOFF/ALMANYA kararında da belirtildiği üzere 'şüphelinin salıverilmesi
halinde adaletin işleyişine zarar verecek faaliyette bulunma tehlikesinin
varlığı tutuklama nedenidir' kararı da dikkate alınarak, delilleri yok etme
gizleme değiştirme ihtimalini gösteren olguların bulunması ve süphelilere isnat
edilen suçun niteliği, atılı suçun CMK'nın 100/3 maddesinde öngörülen suçlardan
oluşu ve atılı suç ile tutuklama tedbirinin orantılı bir tedbir niteliğini
taşıması dikkate alınarak şüphelilere isnat edilen silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan ayrı ayrı tutuklanmalarına ... [karar verildi.]"
13. Başvurucu 17/8/2016 tarihinde tutuklama kararına
itiraz etmiş, Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği tutuklama kararını yerinde bularak
itirazı 22/8/2016 tarihinde kesin olarak reddetmiştir.
14. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği 9/2/2018 tarihinde
resen yaptığı tutukluluk incelemesi sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, Ankara 6.
Sulh Ceza Hâkimliğince 13/3/2018 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
15. Başvurucu 26/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. Başsavcılığın 28/5/2018 tarihli iddianamesi ile
başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu işlediğinden bahisle
cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava açılmıştır.
17. İddianamede, başvurucunun örgütsel nitelikli
eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür.
Bu suçlamalara esas olarak başvurucunun ByLock programını kullandığına,
örgüt evlerinde kaldığına dair tanık beyanına, meslekten ihraç edilmesine ve
hakkında örgüt üyeliğinden soruşturma bulunan bir kişi ile karşılıklı para
transferi içinde bulunması olgusuna dayanılmıştır.
18. Ankara 24. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 16/3/2018
tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/157 sayılı dosya
üzerinden kovuşturma başlamıştır.
19. Mahkeme 26/6/2018 tarihinde başvurucunun tahliyesine
karar vermiştir.
20. Mahkeme 17/1/2019 tarihli kararıyla başvurucuyu terör
örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasına mahkûm etmiştir.
21. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla istinaf aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
22. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez, B.
No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 3/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Gözaltına Almanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, suç şüphesi olmaksızın gözaltına alınması
ve gözaltında geçirdiği sürenin uzun olması nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve
Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
26. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde
öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk
yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631,
17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No:
2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
27. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, olağanüstü hâl ilanı
sonrasında uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri
yönünden de bu sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan
Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan (2),
§§ 84-93).
28. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin
hukuki olmadığına ve gözaltı süresinin uzunluğuna ilişkin iddiayla ilgili
olarak yukarıda anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir
durum bulunmamaktadır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
30. Başvurucu; ByLock adlı programı daha önce hiç
kullanmadığını, buna rağmen keyfî bir şekilde tutuklanmasına karar verildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
31. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir. Öte yandan başvurucu, başvuru formunda
tutukluluğa ilişkin kararların gerekçesiz olmasına dayanarak süresi ne kadar
kısa olursa olsun tutukluluğun makul süreyi aştığını belirtmiş ise de dile
getirilen şikâyetlerin niteliği itibarıyla eldeki başvuruda Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında tutuklamanın hukukiliği ile sınırlı bir
inceleme yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No:
2015/9756, 16/11/2016, § 155).
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
32. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince
başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun
darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi
olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını
gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
33. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının Anayasa'nın başta 13. ve 19. maddeleri olmak üzere ilgili
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel
İlkeler
34. Genel ilkeler için bkz. Özcan Güney, B. No:
2017/20709, 15/11/2018, §§ 57-62; Zafer Özer, B. No: 2016/65239,
9/1/2020, §§ 38-45.
iii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
35. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma
olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma
kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
36. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
37. Başvurucu hakkındaki iddianamede ve mahkûmiyet
kararında başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi
sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı olduğu
belirtilmiştir (bkz. § 17).
38. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri
gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak
üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca
FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini
belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267). Buna göre
soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock
uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri
itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk
Özdemir, § 74).
39. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
40. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsü sonrasında
teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalmasının söz konusu
olabileceğini ifade etmiştir. Ayrıca FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs
sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma
imkânının ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimalinin normal zamanda
işlenen suçlara göre çok daha fazla olduğuna dikkat çekilmiştir (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
41. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı
terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No:
2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2), § 148).
42. Somut olayda Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken kaçma şüphesine, delillerin yok
edilme, gizlenme ya da değiştirilme ihtimalinin bulunmasına ve işlendiği iddia
olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin kanunlarda öngörülen yaptırımın
ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. §
12).
43. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 6. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle suçun niteliğine ve ağırlığına atfen, dolaylı
olarak kaçma şüphesine ve delillere etki edilmesi ihtimaline yönelen tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
44. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
45. Anayasa Mahkemesince daha önce de ifade edildiği
üzere terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı
karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli
makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere-
suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede
güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214;
Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile
bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri
(gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine
kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate
alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve
karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
46. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
48. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 19.
maddelerinde yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
3. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
49. Başvurucu, tutukluluğa itiraz ile tutukluluk hâlinin
gözden geçirilmesine ilişkin incelemelerin dosya üzerinden değerlendirildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
50. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§
16, 17).
51. Anayasa Mahkemesi Salih Sönmez (B. No:
2016/25431, 28/11/2018) kararında tutukluluk incelemelerinin duruşmasız
yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini
incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda inceleme tarihi itibarıyla
başvurucunun hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak
verilecek bir ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağını
ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş ve bu durumda yalnızca
kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin
tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği
sonucuna varmıştır.
52. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür
ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
53. Somut olayda başvurucu 16/8/2016 tarihinde
tutuklanmış ve tutuklandıktan sonra ilk kez kovuşturma aşamasında 26/6/2018
tarihinde yapılan duruşmada mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir
biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur. Başvurucunun hâkim/mahkeme önüne
çıkmadığı süre yaklaşık yirmi iki aydır. Dolayısıyla somut başvuru yönünden
anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yaptığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
4. Soruşturma
Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
55. Başvurucu; soruşturma dosyasında gizlilik kararının
bulunması nedeniyle hakkındaki suçlamaları öğrenemediğini, savunmasını
hazırlayamadığını ve iddia makamı ile eşit şartlarda bulunmadığını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
56. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun,
hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
57. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
58. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle
kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında
yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın Anayasa'nın 19.
maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık
saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı
meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
193-195, 242).
ii. Genel
İlkeler
59. Genel ilkeler için bkz. Günay Dağ ve diğerleri, §§
166-179.
iii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
60. Başvuru formunda soruşturma dosyasını incelemeye izin
verilmediği ileri sürülmüş ancak iznin verilmemesine neden olan kararın
Savcılık ya da hangi mahkeme tarafından, hangi tarihte verildiğine ilişkin bir
açıklamada bulunulmamıştır.
61. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha
sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge
bulunmamakla birlikte Ankara 24. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul
edildiği 16/3/2018 tarihi (bkz. § 18) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı
Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş
bulunmaktadır.
62. Başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan
suçlamaların ve buna ilişkin olguların Savcılıkta ifadesi alınırken ve sorgu
esnasında yöneltilen sorularda başvurucuya açıklandığı, başvurucunun da
ifadesinde anılan suçlamalarla ilgili beyanda bulunduğu görülmektedir (bkz.
§ 9).
63. Öte yandan başvuru formunda belirtilen başvurucunun
tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde
beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen
suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde
gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
64. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların
ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin
başvurucuya veya müdafilerine bildirilmiş, başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma
aşamasında dosyanın incelenmesine izin verilmemesi nedeniyle başvurucunun
tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün
görülmemiştir (Salih Sönmez, § 153).
65. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun dosyayı incelemeye
izin verilmemesi nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz edemediği
iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
66. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi
suretiyle yapıldığı belirtilen müdahalenin Anayasa'da (özellikle 19. maddenin
sekizinci fıkrası) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
5. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
67. Başvurucu; ilgili ve yeterli gerekçeler olmadan,
kişiselleştirme yapılmaksızın tutukluluğunun devam ettirildiğini,
tutukluluğunun makul süreyi aştığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
68. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§
16, 17).
69. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen
azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam
Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
70. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra
26/6/2018 tarihinde tahliyesine (bkz. §19) karar verilen başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak
dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti
hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu
başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur
ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi
bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun
makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
72. Başvurucu; gözaltında iken küçük bir nezarethanede
insan sağlığına uygun olmayan koşullarda, yeterince beslenme imkânı sağlanmadan
tutulduğunu ve uzun süre uykusuz kaldıktan sonra sorguya çıkarıldığını
belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
73. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§
16, 17).
74. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele
iddialarına ilişkin olarak başvurucu, genel itibarıyla gözaltında iken kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan
gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu
bölümdeki iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun
yakalandığı andan itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede
bulunduğundan şikâyetçi olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma
koşullarının yetersizliğinden bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri
sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa
salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir.
Dolayısıyla söz konusu iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi
için yeterli bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın
koşullarının başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya
ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir
soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme
için bkz. Mehmet Hasan Altan (2), § 249).
75. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu
konudaki kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini,
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltına almanın hukuki olmamasına ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmamasına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA3/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.