TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN GÜN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/9459)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı:17/2/2021-31398
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Volkan ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan GÜN
|
Vekili
|
:
|
Av. Aladdin İRAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yargı kararının gereği gibi uygulanmaması
nedeniyle kararın icrası hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 29/3/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. 25/8/2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'ye (652
sayılı KHK) 1/3/2014 tarihli ve 6528 sayılı Kanun ile eklenen geçici 10.
madde hükmü uyarınca, okul müdürü olarak görev yapan ve görev süresi dört yıl
ve üzeri olan öğretmenlerin müdürlük görevi 2013/2014 ders yılının bitimi
itibarıyla başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sona erdirilmiştir. 652 sayılı
KHK'nın 37. maddesi uyarınca da müdürlük görevine atama yapılmasına dair usul
ve esasların yönetmelik ile düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Bu hüküm
uyarınca, Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin
Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmelik (Yönetmelik) 10/6/2014 tarihli ve
29026 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
9. Başvurucu, Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bünyesinde
ilkokul müdürü olarak görev yapmakta iken 652 sayılı KHK gereği sona erecek
olan yöneticilik görev süresinin uzatılması için başvuruda bulunmuştur.
10. Bu talebi üzerine Yönetmelik uyarınca değerlendirmeye
tabi tutulan ve 58,25 puan takdir edilen başvurucunun yöneticilik görev süresi,
müdürlük görevi için gereken 75 puan şartını sağlayamadığı gerekçesiyle
uzatılmamıştır.
11. Başvurucu söz konusu işleme karşı Mardin İdare
Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde iptal davası açmıştır.
12. Mahkeme 10/12/2014 tarihli kararı ile yürütmenin
durdurulmasına hükmetmiş ve 29/4/2015 tarihli kararıyla da aynı gerekçeye yer
vermek suretiyle işlemi iptal etmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"... yönetmelikte yer alan Görev
Süreleri Uzatılacak Eğitim Kurumu Müdürleri Değerlendirme Formu incelendiğinde,
değerlendirme kriterlerinin; olumluluk arz eden düşünce yapısı, tavır ve
davranış, vasıf, karakter ve benzeri niteliklerden oluştuğu, bu kriterlerin
evet ya da hayır ile doldurulacağı ve hayır denilen kriterler için puan verilmemesinin
öngörüldüğü, bu duruma göre, hakkında değerlendirme yapılan yönetici için puan
verilmeyen kriterler bakımından, puan vermemenin dayanağının, somut bilgi ve
belge ile açıklığa kavuşturularak ispatlanması gerektiği görülmektedir.
...
... değerlendirmeleri haklı kılacak
somut bilgi ve belgelerin sunulmadığı, diğer taraftan davacının müdürlük
görevinde başarısızlığına veya yetersizliğine ilişkin bilgi ve belgelerin
sunulmadığı, nitekim davacının müdür olarak görevini sürdürürken yapılan teftiş
ve değerlendirmelerde 'çok iyi' başarı derecelerinin verildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davacı hakkında düzenlenen
değerlendirme formunun bazı kısımlarında yer alan değerlendirme puanlarının
nesnel, somut ölçme ve değerlendirme kriterlerine dayanmadığı ve bu haliyle
objektiflikten uzak, soyut ve dayanaksız olduğu anlaşılmakta olup, dava konusu
işlemlerde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.
Öte yandan, davacıya düşük puan verilmek
suretiyle görev süresinin uzatılmamasına ilişkin işlemin hukuka aykırı
bulunarak iptal edilmesinin davacının doğrudan müdürlük görevine devam
ettirmesi anlamına gelmeyeceği, bu karar uyarınca Milli Eğitim Bakanlığı'na
Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin
Yönetmeliğin ekinde yer alan 'Görev Süreleri Uzatılacak Eğitim Kurumu Müdürleri
Değerlendirme Formu (Ek-1)' nun nesnel, somut ölçme ve değerlendirme kriterleri
ile Mahkememizin yukarıda belirtilen gerekçelerine uygun olarak yeniden
yapılacak değerlendirme sonucunda davacının görev süresinin uzatılıp
uzatılamayacağına idarece karar verilmesi gerektiği de kuşkusuzdur. "
13. Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi iptal hükmünü
31/12/2015 tarihli kararı ile onamış ve karar düzeltme istemini de 4/4/2016
tarihinde reddetmiştir.
14. Başvurucu, söz konusu iptal kararı gereği yeniden
değerlendirmeye tabi tutulmuş ve 63,30 puanla takdir edilmiştir. Başvurucunun
yeniden yapılan değerlendirmeye göre yine 75 puan barajının altında kalması
nedeniyle görev süresi uzatılmamıştır.
15. Başvurucu, ikinci değerlendirme üzerine tesis edilen
görev süresinin uzatılmaması işlemini de dava konusu etmiştir.
16. Mahkeme 18/12/2015 tarihli kararıyla ikinci
değerlendirme üzerine tesis edilen işlemi iptal etmiştir. Gerekçenin ilgili
kısmı şöyledir:
" İdari yargıda, idare, yargı
kararlarının genel anlamı ile bağlıdır. Bir iptal kararı verildikten sonra, bu
kararın uygulanması ile ilgili olarak, idare, ancak kararın maksat ve kapsamı
içerisinde karar alabilir. İdarenin iptal kararından sonra girişeceği işlem ve
eylemler iptal kararının ışığında yapılacaktır. Bu eylem ve işlemlerin iptal
kararıyla güdülen amaca uygun olması 'hukuk devleti ilkesinin' de bir
gereğidir.
Anayasanın
141 inci maddesinde, mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak
yazılması gerektiği belirtilmektedir. Bir yargı kararında yer alması zorunlu
olan gerekçe bölümü hüküm fıkrası gibi kararın esaslı bir unsurunu
oluşturmaktadır ve hüküm fıkrası, karar gerekçesi ile bir anlam kazanmaktadır.
Dolayısıyla, yargı kararının uygulanması, karar gerekçesinin gözetilmesini
zorunlu kılmaktadır.
Bu
durumda; Mahkememizin 10/12/2014 tarih ve E:2014/2612 sayılı yürütmeyi durdurma
kararının gerekçesinde 'davacı hakkında doldurulan değerlendirme formunun bir
kısım sorular hakkında olumsuz kanaat belirtilmesine (Hayır cevabı verilmesine)
rağmen, bu değerlendirmeleri haklı kılacak somut bilgi ve belgelerin
sunulmadığı, diğer taraftan davacının müdürlük görevinde başarısızlığına veya
yetersizliğine ilişkin bilgi ve belgelerin sunulmadığı anlaşıldığından
davacının değerlendirme sonucunda 58,25 puan alarak başarısız sayılmasına
ilişkin işlem ve bu işleme dayalı olarak müdürlük görev süresinin
uzatılmamasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık görülmediği' gerekçeleriyle
işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
Anılan
mahkeme kararının gerekçesi ve hüküm fıkrası bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, değerlendirme formunda herhangi bir konunun olumsuz
olarak değerlendirilebilmesi için bu durumun hukuken kabul edilebilir bilgi ve
belgelerle somut olarak ortaya konulması gerektiği ve davalı idare tarafından
davacının müdürlük görevinde yetersizliği yada başarısızlığı, görevinde özensiz
davrandığı, verimsiz ya da yetersiz olduğu somut olarak ortaya konulmadan görev
süresinin uzatılmamasının hukuka aykırı bulunduğu, dolayısıyla hukuka bağlı ve
saygılı bir idare tarafından hakkında olumsuz herhangi bir bilgi ve belge
bulunmayan, görevinde yetersizliği yada başarısızlığı ortaya konulamayan ve
hatta teftiş ve sicil raporları çok iyi düzenlenerek görevinde başarılı bir
personel olduğu açık olan davacı hakkında düzenlenen sicil raporları ile
olumsuz kanaat oluşturacak herhangi bir bilgi ve belgenin idarece dosyaya
sunulamadığı hususu ile Mahkememizin E:2014/2612 sayılı dava dosyasında verilen
yürütmenin durdurulması kararının gerekçesi birlikte gözetildiğinde, davacı
hakkında yürütmesi durdurulan işlemin esasa etkisi olmayacak küçük
değişiklikler yapılarak aynı şekilde yeniden tesis edilmek suretiyle davacının
müdürlük görev süresinin ikinci kez uzatılmaması şeklinde tesis edilen dava
konusu işlemde, yukarıda anılan Anayasal ve yasal ilkeler ile hukuka uyarlık
bulunmamaktadır. "
17. İptal hükmü, Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari
Dava Dairesi tarafından 14/12/2016 tarihinde onanmıştır.
18. Diğer taraftan başvurucu, ikinci değerlendirme
işlemine dair yargı süreci devam ederken 31/7/2015 tarihinde emekli olmuştur.
19. Başvurucunun emekliye ayrılması nedeniyle 18/12/2015
tarihli iptal kararı üzerine yeniden bir değerlendirme yapılmadığı
anlaşılmaktadır.
20. Başvurucu; bu süreci takiben hukuka aykırı işlemler
nedeniyle mağdur olduğunu, bu işlemler iptal edilmesine karşın yargı
kararlarının gereği gibi uygulanmadığını belirterek 5.000 TL tutarında manevi
tazminatın ödenmesi istemiyle tam yargı davası açmıştır.
21. Mahkeme 31/3/2017 tarihli kararıyla davayı
reddetmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"... dosya kapsamındaki tüm
bilgi ve belgeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde; her iki değerlendirme
puanının hukuka aykırılığı ortaya konulmuş olmakla beraber Mahkeme kararı
doğrultusunda işlem tesis edilmesi halinde dahi davacının doğrudan müdür olarak
görev süresinin uzatılmasının kesin olmadığı, diğer bir ifadeyle yargı
kararlarının davacının müdürlük görevine iade edilmesine yönelik olmadıkları,
bu nedenle ilk yargı kararının gereğinin yerine getirilmemesinin müdür olarak
atanamamaktan kaynaklı manevi zararlara sebebiyet vermeyeceği; öte yandan,
ikinci yargı kararının da davacının emekli olmasından ötürü gereğinin yerine
getirilemediği görüldüğünden idarenin işlem ve eylemlerinden dolayı davacının
fizik yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünün azalmasını doğuran
olayların meydana gelmediği, ayrıca, ortada ağır bir elem ve üzüntünün
duyulmasına neden olabilecek bir durumun söz konusu olmadığı, dolayısıyla
manevi tazminat ödenmesini gerektiren şartlar oluşmadığından manevi tazminat
isteminin reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır."
22. İstinaf dilekçesinde başvurucu; açtığı tam yargı
davasının yargı kararının uygulanmamasından kaynaklı olarak açtığı bir dava
olduğunu, müdürlüğe atanmaması nedeniyle uğradığı zarara ilişkin açtığı bir
dava olmadığını açıkça ifade etmiş ve kararın bozulmasını istemiştir. Ret hükmü
Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi tarafından 25/1/2018 tarihinde
onanmıştır.
23. Başvurucu tam yargı davasına dair nihai hükmü
5/3/2018 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 29/3/2018 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili
mevzuat
24. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun "Kararların sonuçları" kenar başlıklı 28.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Danıştay, bölge idare
mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına
ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye
veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye
tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.
...
3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri,
idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde
bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi
ve manevi tazminat davası açılabilir."
25. 652 sayılı KHK'nın mülga geçici 10. maddesinin (8)
numaralı bendi ile 37. maddesinin (8) numaralı bendi sırasıyla şöyledir:
"Bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarih itibarıyla halen Okul ve Kurum Müdürü, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcısı
olarak görev yapanlardan görev süresi dört yıl ve daha fazla olanların görevi,
2013-2014 ders yılının bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın
sona erer. Görev süreleri dört yıldan daha az olanların görevi ise bu sürenin
tamamlanmasını takip eden ilk ders yılının bitimi itibarıyla başka bir işleme
gerek kalmaksızın sona erer."
"Okul ve Kurum Müdürleri, İl Millî
Eğitim Müdürünün teklifi üzerine, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcıları ise Okul
veya Kurum Müdürünün inhası ve İl Millî Eğitim Müdürünün teklifi üzerine Vali
tarafından dört yıllığına görevlendirilir. Bu görevlendirmelerin süre
tamamlanmadan sonlandırılması, süresi dolanların yeniden görevlendirilmesi ile
bu fıkranın uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle
düzenlenir. Bu fıkra kapsamındaki görevlendirmeler özlük hakları, atama ve
terfi yönünden kazanılmış hak doğurmaz."
26. 10/6/2014 tarihli ve 29026 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan (ilk işlem tarihi itibarıyla yürürlükte olan) Yönetmelik'in "Müdürlük
görev süresinin uzatılması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Görev sürelerinin uzatılmasını
isteyen müdürler elektronik ortamda başvuruda bulunur. Müdürlükte dört yıllık
görev süresini dolduranlar ile görev yaptıkları eğitim kurumunda sekiz yıllık
görev süresini dolduran müdürler, Ek-1’de yer alan Görev Süreleri Uzatılacak
Eğitim Kurumu Müdürleri Değerlendirme Formu üzerinden değerlendirilir.
Ek-1’de
yer alan Form üzerinden yapılacak değerlendirme, müdürlük görev süresinin sona
ereceği ders yılının son gününe göre üç ay öncesinden itibaren yapılır.
Ek-1’de
yer alan Formun değerlendirilme sürecine ilişkin iş ve işlemler, il millî
eğitim müdürlüklerinin koordinesinde eğitim kurumunun bağlı olduğu ilçe millî
eğitim müdürlüklerince yürütülür."
27. Yönetmelik'in Ek-1 kısmında "Görev Süreleri
Uzatılacak Eğitim Kurumu Müdürleri İçin Değerlendirme Formu" yer
almaktadır. Bu kısımda 120 farklı önerme bulunmaktadır. Önermeler mesleğin
yürütümüne ilişkin davranışlara/eylemlere (problem çözmede inisiyatif
kullanarak acil kararlar alabilir, kurumun fiziki kapasitesinin etkin ve
verimli kullanılmasını sağlar, öğretmenleri ve öğrencileri motive edici
çalışmalar planlar, katılır ve destekler vb.) yöneliktir ve her önerme ayrı
ayrı puanlanmaktadır. Yönetmelik bugüne değin birden fazla kez olmak üzere
değiştirilmiştir. Günümüzde 21/6/2018 tarihli ve 30455 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumlarına Yönetici Görevlendirme
Yönetmeliği yürürlüktedir.
2. Yargı Kararları
28. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun yargı
kararının uygulanmaması nedeniyle açılan tazminat davasının reddi yönünde
verilen ısrar kararının bozulmasına ilişkin 22/4/2014 tarihli ve E.2011/1088,
K.2014/1787 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Anayasada ve Yasada yer alan
emredici kurallar karşısında idarenin, maddi ve hukuki koşullara göre
uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını aynen ve gecikmeksizin
uygulamaktan kaçınmasının, 'ağır hizmet kusuru' oluşturacağı açık
bulunduğundan, idari işlemin tarafı olan kişinin hizmet kusuru nedeniyle
duyduğu her türlü sıkıntı ve üzüntüden kaynaklanan manevi zararının giderilmesi
gerekmektedir.
İncelenen olayda; davacının 2006 yılı
sicil raporunun 'orta' olarak düzenlenmesine ilişkin işlemin yargı kararı ile
iptal edilmesi üzerine, aynı yıl sicil raporunun yine aynı başarı düzeyine
karşılık gelecek not seviyesinde (71 notla yine orta olarak) düzenlenmiştir. Ayrıca
davacının hakkındaki soruşturma ve iddiaların sadece bununla ilgili sicil
hanelerinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği yönündeki iptal
kararının gerekçesi dikkate alınmamış ve yeniden düzenlenen 2006 yılı sicil
raporunda hakkındaki soruşturma ve iddialarla ilgili olmayan sicil haneleri
aynı şekilde olumsuz değerlendirilmiş ve bunun sonucunda davacının 2006 yılı
sicili yine 71 notla orta olarak düzenlenmiştir.
Belirtilen durum karşısında, idarenin
mevcut Anayasal ve yasal hükümleri gözardı etmek suretiyle yargı kararının
uygulanmaması kastı ile hareket ettiği ve bunun sonucunda davacının manevi
olarak zarara uğradığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla; olayda manevi tazminat
ödenmesini gerektirecek koşullar oluştuğundan, davacı hakkındaki yargı kararını
uygulamadığı saptanan davalı idarenin, olaydaki kusurunun niteliği ve
ağırlığının dikkate alınarak Mahkemece takdir edilecek miktarda manevi
tazminatın davacıya ödenmesine hükmedilmesi gerekmektedir."
29. Danıştay Onikinci Dairesi 17/10/2017 tarihli ve
E.2016/8661, K.20174829 sayılı kararı ile hizmet sözleşmesinin feshi işleminin
iptaline dair verilen yargı kararının uygulanmaması üzerine açılan tazminat
davasının kabulüne ilişkin olarak Afyonkarahisar İdare Mahkemesince verilen 15/3/2013
tarihli ve E.2012/943, K.2013/205 sayılı kararı onamıştır. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
"...idare tarafından yargı
kararının uygulanmaması ve/veya çeşitli bahanelerle uygulanmasının
geciktirilmesi sonucunu doğuran ve hukuk düzeniyle bağdaşmayacak ve hatta yok
denilecek kadar ağır nitelikte hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin
iptal edilerek hukuk düzeninden silinmesi gerektiği sonuç ve kanaatine
varıldığı, yaklaşık 8 ay gibi bir süredir yargı kararını uygulamadığı anlaşılan
davalı idarenin bu tavrının ağır hizmet kusuru oluşturduğu sonuç ve kanaatine
varıldığından, davacının yaşadığı üzüntünün karşılığı olacak ve davalı idarenin
olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde ve istemiyle
sınırlı olarak 10.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren
işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idareden tazmini gerektiği
gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali ve davalı idarece olayda kişisel
kusuru bulunan kişi veya kişilere rücu edilmek kaydıyla davacının manevi
tazminat isteminin kabulüyle, 10.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihi
olan 19.11.2012 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte
davacıya ödenmesi..."
30. Danıştay İkinci Dairesi yargı kararının uygulanmaması
nedeniyle açılan tazminat davasının reddi yönünde verilen kararı 28/11/2017
tarihli ve E.2017/1297, K.2017/7408 sayılı hükmü ile bozmuştur. Kararın ilgili
kısmı şöyledir:
"Anayasada ve Yasada yer alan
emredici kurallar karşısında idarenin, maddi ve hukuki koşullara göre
uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını aynen ve gecikmeksizin
uygulamaktan kaçınmasının, 'ağır hizmet kusuru' oluşturacağı açık
bulunduğundan, idari işlemin tarafı olan kişinin hizmet kusuru nedeniyle
duyduğu her türlü sıkıntı ve üzüntüden kaynaklanan manevi zararının giderilmesi
gerekmektedir.
İncelenen olayda; davacının 2006 yılı
sicil raporunun "iyi" olarak düzenlenmesine ilişkin işlemin yargı
kararı ile iptal edilmesi üzerine, aynı yıl sicil raporunun yine aynı başarı
düzeyine karşılık gelecek not seviyesinde (84,5 notla yine iyi olarak)
düzenlenmesi karşısında, idarenin mevcut Anayasal ve yasal hükümleri gözardı
etmek suretiyle yargı kararının uygulanmaması kastı ile hareket ettiği ve bunun
sonucunda davacının manevi olarak zarara uğradığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla; olayda manevi tazminat
ödenmesini gerektirecek koşullar oluştuğundan, davacı hakkındaki yargı kararını
uygulamadığı saptanan davalı idarenin olaydaki kusurunun niteliği ve
ağırlığının dikkate alınarak, davacının talebini aşmayacak ve Mahkemece takdir
edilecek miktarda manevi tazminatın davacıya ödenmesine hükmedilmesi gerekmekte
iken, koşulları oluşmadığı gerekçesiyle istemin reddine hükmedilmesinde hukuki
isabet görülmemiştir."
31. Danıştay Beşinci Dairesi "girilen
meslek sınavında başarısız sayılma işleminin iptaline dair yargı kararının
uygulanmaması nedeniyle yoksun kalınan maddi hakların ve duyulan üzüntüye
karşılık gelen manevi tazminatın ödenmesine hükmeden" Ankara 7. İdare
Mahkemesinin 8/4/2014 tarihli ve E.2014/245, K.2014/439 sayılı kararını 26/1/2015
tarihli ve E.2014/7198, K.2015/399 sayılı hükmü ile onamıştır.
32. Danıştay Sekizinci Dairesi, yargı kararının
uygulanmaması nedeniyle açılan tazminat davasının süre aşımı gerekçesiyle reddi
yönünde verilen İstanbul 6. İdare Mahkemesinin 22/5/2015 tarihli ve
E.2015/1148, K.2015/1270 sayılı kararını bozmuştur. Daire, kararında yargı
kararının uygulanması taleplerinin on yıllık genel zamanaşımı süresine tabi
olduğunu ifade etmiştir. Bozma kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Olayda, davacı şirket tarafından
İstanbul 9. İdare Mahkemesi'nin 19/07/2012 gün ve E:2011/1673, K: 2012/1601
sayılı kararının 20/12/2012 tarihinde kesinleşmesi üzerine, söz konusu yargı
kararının uygulanması istemiyle on yıllık genel zamanaşımı süresi içerisinde
13/10/2014 tarihinde yapılan başvuruya altmış günlük cevap verme süresi ve bu
süreden itibaren altmış günlük dava açma süresi geçtikten sonra 21/04/2015
tarihli işlem ile cevap verildiği görülmektedir.
Bu durumda; dava açma süresinin, 2577
sayılı Kanunun 10. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi kapsamında,
davacının başvurusunun reddine ilişkin 21/04/2015 tarihli işlemin davacıya
tebliğ edildiği tarihinden itibaren başlatılması gerektiği ve bu sonuçla da
bakılmakta olan davada süre aşımı bulunmadığı anlaşıldığından, temyize konu
kararda hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır."
B. Uluslararası
Hukuk
1. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde,
görülmesini isteme hakkına sahiptir."
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi İçtihadı
34. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde kararların icrasından açıkça bahsedilmemekle birlikte Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak yargı
kararlarının icra edilmesi hakkını adil yargılanma hakkının unsurlarından biri
olarak kabul etmektedir. AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı
mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını
isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama
sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur.
Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan,
B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).
35. AİHM'e göre herhangi bir mahkeme tarafından verilen
bir kararın icrası, 6. maddenin amaçları bağlamında davanın ayrılmaz bir
parçası olarak düşünülmelidir (Hornsby/Yunanistan, § 40; Scordino/İtalya
(No. 1) [BD], B. No: 36813/97, 29/3/2006, § 196). Kamu otoriteleri, nihai
yargı kararına uymak için gerekli önlemleri almada başarısız olduğu takdirde
6/1. maddenin hükümlerini tüm yararlı etkilerinden mahrum bırakmış olurlar (Burdov/Rusya,
B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 37).
36. AİHM, yukarıdaki prensiplerin -sonuçları davacının
medeni hakları üzerinde belirleyici olan idari uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamalar bağlamında- daha büyük bir önemi olduğunu ifade etmektedir.
Gerçekte davacı, devletin en üst idari mahkemesi önünde iptal başvurusunda
bulunmak suretiyle yalnızca hakkında itirazda bulunulan kararın iptalini değil
aynı zamanda ve her şeyden önce söz konusu kararın neticelerinin ortadan
kaldırılmasını talep etmektedir. Dolayısıyla davacının etkili bir şekilde
korunması ve hukuka uygunluğun yeniden sağlanması idari makamların kararı icra
etme yükümlülüğünün olmasını gerektirir (Hornsby/Yunanistan, § 41; Kyrtatos/Yunanistan,
B. No: 41666/98, 22/5/2003, §§ 31, 32).
37. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının
lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda
Sözleşme'nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir
anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin bir
yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesi 6. madde anlamında davanın
tamamlayıcı unsuru olarak değerlendirilmelidir (Burdov/Rusya, § 34).
38. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında bir yargı
yerine ulaşma hakkının sadece teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil aynı
zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir
beklentiyi de koruduğunu kabul etmiştir (Apostol/Gürcistan, B. No:
40765/02, 28/2/2007, § 54).
39. Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye (B. No:
6334/05, 23/10/2012, §§ 73-75) kararında 2577 sayılı Kanun'a göre açılabilecek
tazminat davalarının yargı kararının icra edilmemesi şikâyetleri bakımından
etkili bir iç hukuk yolu olup olmadığı tartışılmıştır. AİHM, bir kararın uygulanma
biçiminin ilgilinin uğradığı maddi veya manevi zararın tazmin edilmesi
hususuyla karıştırılmaması gerektiğini vurgulamıştır. AİHM, tam yargı
davalarında bir yargı kararını uygulamamanın genellikle hizmet kusuru
olarak değerlendirildiği doğru olsa dahi bu durumun bundan dolayı ortaya çıkan
zararın tazminini sağlamak için yeterli olmadığını belirtmiştir.
40. AİHM 2577 sayılı Kanun'un özel hüküm (lex
specialis) niteliğindeki hükümleri kapsamında öngörülen hukuk yolunun
-mevcut davada olduğu gibi- yargı kararlarının uygulanmamasına dayandırılan
şikâyetler bakımından uygun tazminat yolu oluşturmadığını belirtmiştir. AİHM
aynı kararda, genel hüküm niteliğindeki tam yargı davası hükümlerinin idare
tarafından yargı kararlarının icra edilmemesi konusunda uygulanabileceği
varsayılsa dahi ne teorik ne de pratik olarak bu tarz bir davada etkinlik ve
erişebilirlik şartlarının oluştuğunun ispatlanamadığını vurgulamıştır. AİHM bu
bağlamda, Türk hukukuna göre yargı kararlarının aynen icrasının önünde aşılamaz
bir engelin varlığı saptanmışsa idarenin başvuranlara mevcut durumun özelliklerine
uygun olarak eski hâle getirmeye (restitutio in integrum) denk
düşecek en uygun alternatif çözümü teklif etme yükümlüğünün olduğunu
hatırlatmıştır. AİHM'e göre başvurucuların lehine herhangi bir sonuç doğuracağı
varsayılsa dahi tam yargı davasından elde edecekleri sonuç, iptal davalarında
elde ettiklerinden farklı olmayacaktır (Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye,
§§ 95-98).
41. Reisner/Türkiye (B. No: 46815/09, 21/7/2015,
§§ 48-50) kararına konu olayda ise bir bankaya elkonulması işleminin yargı kararıyla
iptal edilmesine rağmen bu bankanın üçüncü bir kişiye satışı nedeniyle ilgili
yargı kararının uygulanmaması söz konusudur. AİHM, başvurucunun dava
açabilmekle birlikte iptal kararının icrasının mümkün olamadığına dikkati
çekmiştir. AİHM'e göre yerel icra usulünün karmaşıklığı veya devletin bütçe
sistemi, Sözleşme uyarınca bağlayıcı ve icra edilebilir yargısal kararların
makul bir süre içinde icra edilmesini herkes için sağlama yükümlülüğünden
devleti muaf tutamaz.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
43. Başvurucu; müdürlük görev süresinin uzatılmamasına
ilişkin işleme yönelik olarak verilen iptal kararının şeklen uygulandığını,
gereği gibi yerine getirilmediğini belirterek anayasal haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
44. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
45. Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrası şöyledir:
"Yasama ve yürütme organları ile
idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme
kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez."
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddiaları dikkate alındığında temel olarak yargı kararının
gereği gibi uygulanmaması ve bu uygulamamaya bağlı olarak ihlal iddialarında
bulunulduğu görüldüğünden incelemenin kararın icrası hakkı kapsamında yapılması
uygun görülmüştür.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel
İlkeler
48. Hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün
sağlanabilmesi için devletin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine açık
olması gerekir. Nitekim Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasının ilk
cümlesinde “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır.” denilmek suretiyle bu husus anayasal güvenceye kavuşturulmuştur.
Ancak hukuk güvenliğinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için devletin işlem
ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulması yeterli olmayıp yargı
mercileri tarafından verilen kararların gecikmeksizin uygulanması da gerekir.
Yapılan yargısal denetim neticesinde bir işlemin hukuka aykırı olduğu tespit
edilmesine rağmen işlemin iptali yönündeki kararın uygulanmaması, devletin
işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulmasını anlamsız hâle
getirir. Zira hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların
tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıyla
sağlanabilir (AYM, E.2012/73, K.2013/107, 3/10/2013).
49. Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasına göre
yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu
hükümde mahkeme kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine
getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare lehine herhangi bir
istisnaya yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu makamlarınca
zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla
kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün
olmaz. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında icra edilmesini
sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu
yolla bireylerin kamu otoriteleri ile hukuk sistemine olan güven ve saygılarını
korumakla yükümlüdür. Bu sebeple Anayasa'nın 2. maddesinde öngörülen hukuk
devleti ilkesinin bir gereği olarak bireylerin kamu otoritesi ile hukuk
sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa
eden yargı kararlarının zamanında icra edilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul
edilemez (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Arman Mazman, B. No:
2013/1752, 26/6/2014, § 61).
50. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun
doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı,
kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan
en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın yasama ve yürütme
organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme
kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade
eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde
gözetilmesi gerektiği açıktır (Arman Mazman, § 57).
51. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama
özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve
davalı olarak iddiada ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda
hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9,
14/1/2010). Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı mahkemece verilen kararın
uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması
yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç
doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir
anlamı olmayacaktır. Bu nedenle yargı kararlarının uygulanması mahkemeye erişim
hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda
mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili
bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını
taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren
düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde
engellenmesi hâllerinde mahkemeye erişim hakkı da anlamını yitirecektir
(Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).
52. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen
yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel
ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir
gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin
hüküm, zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse adil
yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Arman
Mazman, § 65).
53. 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin üçüncü fıkrasında
öngörülen tazminat yolu, idarenin mahkeme kararlarını uygulama yönündeki
anayasal yükümlülüklerini ortadan kaldırmadığı gibi bu tazminat hükümleri
kararın uygulanmamasının alternatif bir yolu olarak kabul edilemez. Ayrıca
idarenin hukuki veya fiilî imkânsızlıklar olsa dahi her durumda kararı
uygulamak için elinden gelen her gayreti gösterdiğini ve ilgiliye eski hâle
getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek yargı kararına uyma
iradesini haiz olduğunu ortaya koyması gerekmektedir. Bu doğrultuda kesinleşmiş
bulunan yargı kararlarının uygulanmadığı durumlarda kararın icrası hakkından
şikâyet edebilmek adına başvurucuların başka bir yolu tüketmeye, tazminat
davası açmaya zorlanamayacağı açıktır (Erol Aksoy [GK], B. No:
2016/11026, 12/12/2019, §§ 47-58).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
54. Başvurucu, 652 sayılı KHK uyarınca müdürlük görevinin
sona erecek olması nedeniyle yöneticilik görev süresinin uzatılması adına MEB
nezdinde başvuruda bulunmuştur. Yapılan değerlendirmede 58,25 puan alarak
müdürlük için gereken 75 puan barajının altında kalan başvurucunun görev süresi
uzatılmamıştır. Başvurucunun bu işleme karşı açtığı davada 29/4/2015 tarihli
kararla işlemin iptaline karar verilmiştir. Karar gerekçesinde
"başvurucu hakkında düzenlenen değerlendirme formunun bazı kısımlarında
yer alan değerlendirme puanlarının nesnel, somut ölçme ve değerlendirme
kriterlerine dayanmadığı ve bu hâliyle objektiflikten uzak, soyut ve dayanaksız
olduğu" ifade edilmiştir. Bu iptal kararı kesinleşmiştir. İptal hükmü
üzerine gerçekleştirilen yeni değerlendirmede de başvurucu 63,30 puan ile
değerlendirilerek başvurucunun görev süresi uzatılmamış ve bu işlem de dava
konusu edilmiştir. Mahkeme yeniden yapılan değerlendirme üzerine tesis edilen
işlemi de 18/12/2015 tarihli kararıyla iptal etmiştir. İptal gerekçesinde
öncelikle idarenin iptal kararından sonra yapacağı işlemlerin iptal kararının
ışığında tesis edileceği, yargı kararı üzerine tesis edilecek bu işlemlerin
iptal kararıyla güdülen amaca ve kararın gerekçesine uygun olmasının hukuk
devleti ilkesinin bir gereği olduğu vurgulanmıştır. Ardından ilk iptal
kararının gerekçesi kısaca hatırlatılmış, yeni değerlendirmede de olumsuz
kanaat oluşturacak herhangi bir bilgi ve belgenin idarece sunulamadığı
belirtilmiştir. Sonuç olarak "önceki iptal kararına konu olan işlemin
esasa etkili olmayacak küçük değişiklikler yapılması suretiyle aynı şekilde
yeniden tesis edildiği" ifade edilmiştir. Bu iptal kararı da
kesinleşmiş ancak başvurucu yargı sürecinde emekli olduğundan iptal kararı
uyarınca yeniden bir değerlendirme yapılmamıştır.
55. Anayasa'nın 11. maddesine göre Anayasa hükümleri;
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, diğer kuruluş ve
kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kamu makamlarının yargı kararlarına
uyma zorunluluğunun dayanağı ise Anayasa'nın emredici nitelikteki 138.
maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu bağlamda Anayasa'nın anılan hükümleri
uyarınca devletin yargı kararlarına uyulmasını sağlayacak tedbirleri sağlaması
ve gerekli mekanizmaları oluşturması zorunludur.
56. Yargı makamları tarafından verilmiş bulunan kesin
hükmün idarece uygulanması yönündeki zorunluluk Anayasa ve 2577 sayılı Kanun
tarafından açıkça güvence altına alınmıştır. Kararın uygulanması mecburiyeti,
adil yargılanma hakkına anlam kazandıran bir güvencedir. Yargı kararının
uygulanmaması hâli, adil yargılanma hakkını kapsadığı tüm diğer usule ilişkin hak
ve güvencelerle birlikte içerikten yoksun kılacak ve yargısal süreci anlamsız
hâle getirecektir. Açık olduğu üzere bu durum hak arama özgürlüğünün temel
bileşenlerinden biri olduğu hukuk devleti ilkesi ile de
bağdaşmayacaktır. Zira hukukun üstünlüğü, yargı makamlarınca hukuksuzluğun
tespit edilmesi ile değil hukuka aykırılığın tüm sonuçları ile birlikte ortadan
kaldırılması ile sağlanabilir. Yargı kararının uygulanması, tespit edilen
hukuka aykırılığın ortadan kaldırılması adına yargı kararının icaplarına göre
işlem ve/veya eylemde bulunulması ile gerçekleşecektir. Bu uygulama yargı
kararı ile ulaşılmak istenen amaca uygun düşmelidir. Bunun sağlanması adına en
önemli yol gösterici yargı kararının gerekçesidir. İdarenin yargı kararını
uyguladığından söz edilebilmesi için kararın gerekçesinde açıklanan nedenlere,
kararla güdülen amaca uygun olarak işlem tesis etmesi veya eylemde bulunması
şarttır. Bu bağlamda iptal hükmü üzerine iptale konu işlem ortadan kaldırılarak
yeni bir işlem tesis edilmekle birlikte karar gerekçesinde belirtilen hususlar,
kararın güttüğü amaç dikkate alınmadan işlem tesis edilmesi veya eylemde
bulunulması durumunda yargı kararının uygulanmış olduğundan söz
edilemeyecektir. Dolayısıyla kararın icrası hakkının gerçek bir güvence
sağlaması, yargı kararının şeklen değil gerekçesi ve icapları doğrultusunda
uygulanmasını gerektirir.
57. Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin
kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu
belirtilmiştir. Bu hüküm Türk hukukunda idarenin mali sorumluluğunun anayasal
temelini oluşturmaktadır. 2577 sayılı Kanun'un dava türlerini belirleyen 2.
maddesi hükmü ile de idarenin işlem ve eylemleri nedeniyle hakları ihlal
edilenlerin açabilecekleri tam yargı davaları etkin bir iç hukuk yolu olarak
açıkça güvence altına alınmıştır. Ayrıca uygulanmayan yargı kararları nedeniyle
uğranılan zararların giderimi için 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesi, tazminat
davası açılmasına yönelik etkin bir imkân sunmaktadır (bkz. §§ 28-32). Hatta
Danıştay bu gibi uyuşmazlıklarda uygulanmadığı ileri sürülen kararın
tebliğinden itibaren on yıllık genel zamanaşımı süresi içinde idari başvuru
yapılabileceğini ve talebin reddi üzerine uğranılan zararın giderimi için tam
yargı davası açılabileceğini ifade ederek kişiler lehine dava açma hakkını
genişletici bir yorumda bulunmuştur (bkz. § 32). Bu bağlamda kararın icrası
hakkını -uğranılan maddi, manevi zararların yerine getirilmesi ile sınırlı da
olsa- güvence altına alan etkin bir hukuk yolu mevcuttur. Bununla birlikte
yukarıda belirtildiği üzere (bkz. § 53) bu tazminat davası, yargı kararının
uygulanmasının alternatif bir yolu olmadığı gibi kişilerin kararın icrası
hakkından şikâyet edebilmesi adına tazminat davası açmaya zorlanamayacağı da
açıktır. Ancak somut olayda başvurucu, bireysel başvuru yapmadan önce ihtiyari
olarak tazminat davası yolunu seçmiş ve iptal kararlarının uygulanmaması
nedeniyle -bir başka ifadeyle kararın icrası hakkının ihlal edilmesi sonucu-
oluşan zararlarının giderilmesini istemiştir. Buna karşın derece mahkemesi
yargı kararının uygulanmaması bağlamında 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin
üçüncü fıkrası uyarınca bir değerlendirme yapmadan tazminat talebini
reddetmiştir (bkz. § 21).
58. Somut olayda Mahkemenin 29/4/2015 tarihli ilk iptal
kararı işlemi yetki ve şekil unsuru yönünden değil esas yönünden hukuka aykırı
bulmuştur. Gerekçede işlemin hukuki bir dayanağa sahip olmadığı, yapılan
değerlendirmenin somut verilerle desteklenmediği ifade edilmiştir. Yukarıda
anılan ilkeler çerçevesinde bu iptal kararı üzerine idarenin yargı kararının
uygulanması adına yapması gereken somut verilerle desteklenen bir değerlendirme
gerçekleştirmek suretiyle yeniden işlem tesis etmektir. Ancak Mahkeme 29/4/2015
tarihli ilk iptal kararının iptal ile güdülen amaca ve iptal kararının
gerekçesine uygun olarak uygulanmadığını verdiği 18/12/2015 tarihli ikinci
iptal kararında açıkça ve net olarak ifade etmiştir (bkz. § 16). Mahkeme iptal
kararına konu olan ilk işlemin esasa etkili olmayacak küçük değişiklikler
yapılması suretiyle aynı şekilde yeniden tesis edildiğini belirtmiştir. Bir
başka deyişle ikinci işlemin hukuka aykırılığı, ilk iptal kararının gereğinin
yerine getirilmemesi durumu üzerine inşa edilmiş ve gerekçelendirilmiştir.
59. Bu bağlamda somut başvuruya temel olan süreçte esasa
ilişkin olarak verilen, kesinleşmiş ancak gerekçesine, icaplarına ve güttüğü
amaca uygun olarak icra edilmemiş bulunan bir yargı kararının varlığı hususunda
tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte kesinleşmiş yargı kararının gereği gibi
uygulanmadığını, bir başka ifadeyle kararın icrası hakkına yönelik müdahaleyi
derece mahkemesi bizzat tespit etmiş bulunmaktadır (bkz. § 16).
60. Her ne kadar iptal hükmünün idarece uygulanmadığı,
dolayısıyla müdahalenin asıl olarak idareden kaynaklandığı açık ise de iptal
kararlarının uygulanmamış olduğuna ilişkin tespitin derece mahkemelerince
yapılmış olması ve başvurucunun söz konusu "uygulamamaya"
yönelik olarak tazminat yolu ile giderimi seçmiş olması karşısında başvurucunun
yargı kararının uygulanmaması nedeniyle 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin
üçüncü fıkrası uyarınca açtığı davanın reddedilmesinin kararın icrası hakkını
ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında kararın
icrası hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
63. Başvurucu, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
64. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK],
B.NO:2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
65. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
66. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde,
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
67. İncelenen başvuruda adil yargılanma hakkı kapsamında
kararın icrası hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Somut başvuruda
ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
68. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden
yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel
başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması
gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan
kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri
gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
69. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
70. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki kararın icrası hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Mardin 1. İdare Mahkemesine (31/3/2017 tarihli ve E.2016/880, K.2017/950)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 19/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.