logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Beyza Mobilya Dayanıklı Tüketim Maddeleri Gıda Madencilik İnş. Petrol Ürünleri San. Tic. A.Ş. [2.B.], B. No: 2018/9933, 13/9/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BEYZA MOBİLYA DAYANIKLI TÜKETİM MADDELERİ GIDA MADENCİLİK İNŞ. PETROL ÜRÜNLERİ SAN. TİC. A.Ş. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/9933)

 

Karar Tarihi: 13/9/2022

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Hüseyin Özgür SEVİMLİ

Başvurucu

:

Beyza Mobilya Dayanıklı Tüketim Maddeleri Gıda Madencilik İnş. Petrol Ürünleri San. Tic. A.Ş.

Vekili

:

Av. Murat DARAK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, idari para cezasına karşı üst mahkemeye başvurma imkânı tanınmaması nedeniyle hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/4/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve ekinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı Kayseri Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü (Müdürlük) tarafından başvurucu Şirketin kayıtlarında inceleme yapılmıştır. Bunun sonucunda başvurucu Şirketin 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu gereğince engelli çalıştırma zorunluluğu olmasına rağmen 2014 ila 2017 yılları arasındaki bazı aylara tekabül eden dönemlerde engelli işçi kontenjan açığını kapatmadığı gerekçesiyle Müdürlüğün 27/7/2017 tarihli kararıyla başvurucu Şirket hakkında aynı Kanun'un 101. maddesi uyarınca 81.102 TL idari para cezası verilmiştir.

9. Başvurucu Şirket, idari para cezasına karşı Kayseri 1. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) iptal başvurusunda bulunmuştur. İptal başvurusunda; kontenjan açığı meydana geldiği zaman Müdürlüğe bildirimde bulunulduğu hâlde Müdürlüğün engelli listesini zamanında göndermediği, kontenjan açığı olduğu kabul edilen ayların bazılarında yeterli sayıda engellinin istihdam edildiği ve idari para cezası tutarının hatalı şekilde hesaplandığı ileri sürülmüştür.

10. Hâkimlik konu hakkında bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. 12/10/2017 tarihli bilirkişi raporunda, başvurucu Şirketin yeterli sayıda işçi çalıştırmamasının Müdürlükten kaynaklanmadığı ve idari para cezasının uygun olduğu mütalaa edilmiştir. Bilirkişi raporu başvurucu Şirkete ve kararına itiraz edilen Müdürlüğe tebliğ edilmiş, taraflar rapora karşı beyanlarını Hâkimliğe sunmuştur.

11. Hâkimlik 25/1/2018 tarihinde başvurucu şirketinin itirazını reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"İtiraz edene ait itiraz ve cevap dilekçeleri ile ekleri, kararına itiraz edilen kuruma ait cevaplar ve ekleri, dosya kapsamı itibariyle alınan bilirkişi raporu bir bütün olarak incelenip değerlendirilmesi sonucunda, itiraz eden şirketin 2014-2015-2016-2017 yılına ait belirli aylarda çalıştırmak zorunda olduğu engelli kontenjan açığını kapatmadığının tespit ediliği, bu itibarla itiraz edenin yukarıda açıklanan yasal mevzuatı ihlal ederek söz konusu kabahat fiilini gerçekleştirdiğinin sübuta erdiği, itiraz edenin itiraz sebeplerinin yerinde görülmediği, alınan bilirkişi raporunun dosya kapsamına uygun ve yeterli görüldüğü, tüm bu açıklamalar doğrultusunda Kayseri Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünce düzenlenen idari yaptırım kararının usul ve yasaya uygun olduğu, idari para cezası miktarının doğru hesaplandığı, kurumun idari para cezası uygulamakta görevli ve yetkili olduğu görül[müştür.]"

12. Başvurucu Şirketin anılan karara karşı, idari para cezasının emsal olarak sunulan Yargıtay kararında belirtilen usule aykırı olarak verildiği, Müdürlüğün engelli işçi bildirimine dair görevini yerine getirmediği, rapor düzenleyen bilirkişinin uzmanlığının belirsiz, sunulan raporun da yetersiz olduğu ve cezanın hatalı olarak hesaplandığı iddialarına dair itirazı, Kayseri 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 14/2/2018 tarihinde reddedilmiştir.

13. İtirazın reddine ilişkin kararın 1/3/2018 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucu Şirket 2/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

14. 4857 sayılı Kanun'un "Engelli ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu" kenar başlıklı 30. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"İşverenler, elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları özel sektör işyerlerinde yüzde üç engelli, kamu işyerlerinde ise yüzde dört engelli ve yüzde iki eski hükümlü işçiyi [...] meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler. Aynı il sınırları içinde birden fazla işyeri bulunan işverenin bu kapsamda çalıştırmakla yükümlü olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre hesaplanır.

...

İşverenler çalıştırmakla yükümlü oldukları işçileri Türkiye İş Kurumu aracılığı ile sağlarlar..."

15. 4857 sayılı Kanun'un "Engelli ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğuna aykırılık" kenar başlıklı 101. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunun 30 uncu maddesindeki hükümlere aykırı olarak engelli ve eski hükümlü çalıştırmayan işveren veya işveren vekiline çalıştırmadığı her engelli ve eski hükümlü ve çalıştırmadığı her ay için binyediyüz Türk Lirası idari para cezası verilir. ..."

16. 4857 sayılı Kanun'un "İdari para cezalarının uygulanmasına ilişkin hususlar" kenar başlıklı 108. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...101 inci ve 106 ncı maddeler kapsamındaki idari para cezaları ise doğrudan Türkiye İş Kurumu il müdürü tarafından; birden fazla ilde işyerleri bulunan işverenlere uygulanacak idari para cezası ise işyerlerinin merkezinin bulunduğu yerdeki Türkiye İş Kurumu il müdürünce verilir ve genel esaslara göre tahsil edilir..."

17. 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun "Başvuru yolu" kenar başlıklı 27. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir."

18. 5326 sayılı Kanun'un "Başvurunun incelenmesi" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

 (2) Başvurunun usulden kabulü halinde mahkeme dilekçenin bir örneğini ilgili kamu kurum ve kuruluşuna tebliğ eder.

 (3) İlgili kamu kurum ve kuruluşu, başvuru dilekçesinin tebliği tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde mahkemeye cevap verir. Başvuru konusu idarî yaptırıma ilişkin işlem dosyasının tamamının bir örneği, cevap dilekçesi ile birlikte mahkemeye verilir. Mahkeme, işlem dosyasının aslını da ilgili kamu kurum ve kuruluşundan isteyebilir. Cevap dilekçesi, idarî yaptırım kararına karşı başvuruda bulunan kişi sayısından bir fazla nüsha olarak verilir.

 (4) Mahkeme, başvuruda bulunan kişilere cevap dilekçesinin bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya re'sen tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebilir. Dinleme için belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında en az bir haftalık zaman olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında taraflar veya avukatları hazır bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama, yokluklarında karar verilmesine engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça belirtilir.

 (5) Ceza Muhakemesi Kanununun tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin hükümleri, bu başvuru ile ilgili olarak da uygulanır.

..."

19. 5326 sayılı Kanun'un "İtiraz yolu" kenar başlıklı 29. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Mahkemenin verdiği son karara karşı, Ceza Muhakemesi Kanununa göre itiraz edilebilir. Bu itiraz, kararın tebliği tarihten itibaren en geç yedi gün içinde yapılır.

 (2) İtirazla ilgili karar, dosya üzerinden inceleme yapılarak verilir.

 (3) Mahkeme, her bir itirazla ilgili olarak 'itirazın kabulüne' veya 'itirazın reddine' karar verir.

..."

20. 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un "Sulh ceza hâkimliği" kenar başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası ile ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemek amacıyla sulh ceza hâkimliği kurulmuştur.

İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde birden fazla sulh ceza hâkimliği kurulabilir. Bu durumda sulh ceza hâkimlikleri numaralandırılır. ..."

21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "İtiraz usulü ve inceleme mercileri" kenar başlıklı 268. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"İtirazı incelemeye yetkili merciler aşağıda gösterilmiştir:

a) (Değişik: 18/6/2014-6545/74 md.) Sulh ceza hâkimliği kararlarına yapılan itirazların incelenmesi, o yerde birden fazla sulh ceza hâkimliğinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen hâkimliğe; son numaralı hâkimlik için bir numaralı hâkimliğe; ağır ceza mahkemesinin bulunmadığı yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine; ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, en yakın ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine aittir.

..."

2. Anayasa Mahkemesi Kararı

22. Sulh ceza hâkimliklerinin kurulmasına ve bu hâkimliklerce verilecek kararlara yönelik itiraz başvurularının incelenme usullerine ilişkin 5271 sayılı Kanun ile 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'da 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la yapılan değişikliklerin Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bu hükümlerin iptali istemiyle yerel mahkemece itiraz başvurusunda bulunulmuştur. İptal isteminin reddine ilişkin Anayasa Mahkemesinin 14/1/2015 tarihli ve E.2014/164, K.2015/12 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"İtiraz konusu kuralla, sulh ceza hâkimliklerince verilecek olan kararlara karşı itiraz yoluna başvurulabileceği belirtilerek kişilere kanun yoluna başvurma hakkı tanınmış ve itirazı incelemeye yetkili merciler gösterilmiştir. Sulh ceza hâkimliklerince verilen kararlara karşı yapılan itirazların yüksek görevli veya bir diğer mahkemece incelenmesini gerektiren anayasal bir norm bulunmamaktadır. Ceza yargılama usulündeki kanun yolunda temel ilke, cezai nitelikte kararların ilk kararı veren mahkemeden bağımsız ve ayrı bir merci tarafından etkili bir şekilde denetlenmesi olup bu merciin yüksek görevli veya üst düzeyde bir merci olması zorunlu değildir.

Bir il veya ilçenin adını taşıyan mahkemelerin, iş durumunun gerekli kıldığı hâllerde, birden fazla kurulan 'daire'lerinin, yargılama faaliyetleri ve kanun yolu başvurularının incelenmesi yönünden aynı mahkeme olarak değerlendirilemeyeceği açıktır. Yargı yerlerinin bir isim altında daireler hâlinde çalışmaları, mahkemelerin teşkilatlanmasına ilişkin 'idari nitelikte' bir tercihten ibarettir. 5271 sayılı Kanun'un itiraz kanun yoluna ilişkin 268. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, itiraz mercii olarak belirlenen sulh ceza hâkimliklerinin, itiraz edilen kararı denetleyerek işin esası hakkında karar verme yetkileri bulunmaktadır. Dolayısıyla öngörülen kanun yolunun etkili olduğu anlaşılmaktadır.

Öte yandan, bir mahkemece verilen karara karşı yapılan itirazların aynı yerde bulunan ve bir sonraki numarayı taşıyan diğer bir mahkemece incelenerek karara bağlanması, gerek adli ve askeri ceza yargılama hukukunda, gerekse medeni yargılama hukukunda yerleşik bir uygulamadır. Örneğin, 5271 sayılı Kanun'un 268. maddesi uyarınca, ağır ceza mahkemesi kararlarına yapılan itirazlar, numara olarak kendisini izleyen ağır ceza mahkemesi tarafından incelenmekte ve sonuçlandırılmaktadır. Bu tür düzenlemelerin bazıları Anayasa Mahkemesinin denetiminden de geçmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, 1.11.2012 tarihli ve E.2011/64, K. 2012/168 sayılı kararında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 353. maddesi gereğince icra ceza mahkemelerinin verdiği disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması halinde numara olarak kendisini izleyen daireye itiraz edilebileceği yönündeki kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu yönündeki iddia reddedilmiş olduğundan bu konu Anayasa Mahkemesi tarafından açıklığa kavuşturulmuş bulunmaktadır.

Dolayısıyla kanun yolu mercii ile ilgili düzenlemenin Anayasa ve ceza muhakemesi hukuku ilkelerine aykırı olduğu söylenemez. Anayasallık denetiminde kanun koyucunun kanun yolu yöntemi ve merciinin belirlenmesi hususundaki takdir yetkisi, ancak kamu yararı amacının var olup olmamasıyla sınırlı olarak incelenebilir. Başka bir ifadeyle, düzenlemenin yerindeliğinin incelenmesi mümkün olmadığı gibi, itiraz konusu kural bakımından, benimsenen itiraz yönteminin isabet derecesi ile ceza yargılaması hukukunun amaçlarına ne derecede uyduğu hususu denetlenemez. Müstakilen bu işle görevlendirilmeleri nedeniyle koruma tedbirleri konusunda ihtisas kazanacağı değerlendirilen sulh ceza hâkimlerinin kararlarına itirazın da diğer bir sulh ceza hâkimine yapılması yönteminin öngörülmesinde kamu yararı amacına dayanıldığı anlaşılmaktadır.

Bu itibarla itiraz konusu kuralla getirilen, sulh ceza hâkimliklerince verilen kararlara karşı başvurulacak kanun yolu usulüne ilişkin düzenlemeler, kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında olup sulh ceza hâkimliğinin kararlarına karşı yapılacak itirazların da uzmanlaşma ve yeknesaklığın sağlanması amacıyla sulh ceza hâkimliklerince incelenmesini öngören kurallar hukuk devleti ilkesi ve adil yargılanma hakkını zedelememektedir.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurallar Anayasa'nın 2., 36. ve 142. maddelerine aykırı değildir. İptal istemlerinin reddi gerekir."

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir..."

24. Sözleşmeye ek 7. No.lu Protokol'ün 2. maddesi şöyledir:

"1. Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir.

2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir."

2. Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi

25. Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 14. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bir suçtan hüküm giyen herkes, mahkumiyet ve cezanın yasalara uygun olarak daha yüksek bir yargı organınca yeniden incelenmesi hakkına sahip olacaktır."

3. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

26. İdari para cezalarının Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında "cezai" nitelik taşıdığına ilişkin AİHM kararları için bkz. X./Avusturya (B. No: 8893/80, 5/3/1983; Belilos/İsviçre (B. No: 10328/83, 29/4/1988; Salabiaku/Fransa (B. No: 10519/83, 7/10/1988).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Anayasa Mahkemesinin 13/9/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Hükmün Denetlenmesini Talep Etme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucu; idari para cezasına itiraz sürecine dair kanuni düzenlemeler nedeniyle itirazın reddine dair kararın aynı derecedeki başka bir hâkimlik tarafından değerlendirilmek suretiyle ret kararının üst mahkemelerce denetlenmesinin engellendiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

29. Bakanlık görüşünde öncelikle; söz konusu idari para cezasının hukuki niteliği üzerinde durulmuş ve konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi ile AİHM kararlarına yer verilmiştir. Buna göre;

i. Anayasa Mahkemesi ile AİHM kararlarında idari para cezalarının adil yargılanma hakkı kapsamında "cezai nitelik" taşıdığı sonucuna ulaşıldığı belirtilmiştir.

ii. İdari para cezalarına itiraz usulüne dair kanun hükümlerine yer verilerek bu hükümler doğrultusunda, iptali talep edilen idari yaptırımın, sulh ceza hâkimlikleri tarafından maddi olaya ve hukuka uygunluğunun denetlendiği ifade edilmiştir. Bu inceleme kapsamında sulh ceza hâkimliğinin, talep üzerine veya resen duruşma açabildiği, bilirkişiye başvurabildiği veya keşif kararı verebildiği vurgulanmıştır.

iii. Sulh ceza hâkimliklerinin hukuki yapısı ve kararlarına yönelik itiraz usulüne yönelik iptal başvurusu hakkında Anayasa Mahkemesinin 14/1/2015 tarihli, E.2014/164 ve K.2015/12 sayılı kararındaki değerlendirmelere yer verilmiştir. Anılan kararda sulh ceza hâkimliklerinin nesnel açıdan tarafsızlığını etkiler nitelikte bir husus tespit edilemediği belirtilmiştir. Bunun yanında sulh ceza hâkimliklerinin kararlarına yönelik itirazın yine farklı numaralı sulh ceza hâkimliklerince incelenmesine dair kanuni düzenlemenin iptali isteminin de "Sulh Ceza Hakimliği kararlarının, üst dereceli bir yargı organı tarafından denetlenmesi gerekliliği ile ilgili bir zorunluluk/hüküm bulunmaması" ve itiraz usulünde temel ilkenin, "ayrı ve bağımsız bir merci tarafından inceleme" olduğu gerekçeleri doğrultusunda reddedildiği vurgulanmıştır.

30. Bakanlık bu açıklamalardan sonra iki dereceli yargılanma hakkına ilişkin AİHM kararlarına değinmiştir. Kararlarda belirtilen ilkeler, sulh ceza hâkimliklerinin yapısı ve konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı birlikte değerlendirilmiştir. Bu kapsamda;

i. Sulh ceza hâkimlikleri arasındaki ilişkinin, bir "işbölümü ilişkisi"; sulh ceza hâkimlikleri ve asliye ceza mahkemeleri arasındaki ilişkinin ise "görev ilişkisi" olduğu, sulh ceza hâkimliklerinin kuruluşu ve işleyişine dair mevzuat doğrultusunda bu hâkimlikler arasında yürütülen denetim görevinin, aynı nitelikteki başka bir hâkimlik tarafından gerçekleştirilen bir "yeniden inceleme" faaliyeti ve görevi olduğu belirtilmiştir.

ii. Sulh ceza hâkimliklerinin kuruluşu, işleyişi ve kararlarına itirazların incelenme usulüne dair düzenlemelerin gerekçeleri arasında; sulh ceza hâkimliklerinin kararlarının özel nitelik taşıdığı ve bu kararların aynı uzmanlığa sahip başka bir sulh ceza hâkimliği tarafından denetlenmesi amacı olduğu ifade edilmiştir. Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesinin anılan kararında da bu hâkimlikler tarafından verilen kararlara yönelik olarak, yine sulh ceza hâkimliklerine "itiraz" edilebileceğine dair hukuki düzenlemenin de "ayrı ve bağımsız bir merci tarafından inceleme" olduğuna kanaat getirildiği vurgulanmıştır.

31. Bakanlık ayrıca, iki dereceli yargılanma ilkesinin de anılan protokol ve AİHM kararları doğrultusunda istisnalarının olduğunu belirtmiştir. Buna göre; ek 7. No.lu Protokol'de hafif nitelikte suçlar yönünden söz konusu ilkeye istisna getirilebileceği ifade edilmiş ve bu protokole dair açıklayıcı raporda istisna öngörülebilme açısından adli/idari suç ayrımı yapılmaksızın, adli nitelikteki suçlar ile ilgili olarak dahi, hafif nitelikte suç ayrımı yapılabildiği vurgulanmıştır. İdari yaptırımların niteliği gereği her durumda adli suçlardan daha az ciddiyet arz ettiği ve bu yaptırımların hafif nitelikte suç kapsamına girebileceği değerlendirilmiştir.

32. Bakanlık bu tespitler doğrultusunda, başvurucu hakkında verilen idari para cezasına itirazın reddine dair kararın aynı dereceli farklı bir hâkimlik tarafından yeniden incelenmesinin; idari yaptırımdan ibaret olan başvurunun gereksiz ve önemsiz nitelikte olduğu ve bu düzenlemenin mahkemelerin iş yükünün artmasının önüne geçilmesine yönelik meşru amaca hizmet ettiği gerekçesiyle, ek 7 No.lu Protokol'ün 2. maddesini ihlal etmediğini ifade etmiştir.

33. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ek 7 No.lu Protokol'ün 2. maddesindeki üst mahkeme kavramının yeniden inceleme yerine derece olarak bir üst mahkeme tarafından inceleme yapılması amacını taşıdığını, bu anlatımın aksi yönde yoruma kapalı net bir ifade olduğunu belirtmiştir. Başvurucu ayrıca, somut olayda verilen para cezasının miktar itibarıyla asliye ceza ve ağır ceza mahkemelerince ceza davalarında verilen adli para ceza miktarlarından da fazla olduğunu, bu nedenle salt cezanın hukuki niteliği itibarıyla bir idari para ceza olmasının, bu cezanın her durumda hafif nitelikte olduğunun kabul edilemeyeceğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

34. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, ... yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma... hakkına sahiptir."

35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin hükmün denetlenmesini talep etme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

36. Anayasa Mahkemesi, somut norm denetiminde verdiği 27/12/2018 tarihli ve E.2018/71, K.2018/118 sayılı kararıyla hükmün denetlenmesini talep etme hakkının Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyeti ile güvence altına alındığına hükmetmiştir.

37. Başvuru konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için idari para cezalarına karşı yapılacak itirazlara kanuni düzenlemelerle bu düzenlemelerdeki değişikliklerden de bahsedilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, 5326 sayılı Kanun'da kural olarak idari yaptırım kararına karşı sulh ceza mahkemesine, mahkeme kararına karşı da ağır ceza mahkemesine itiraz edilebileceğine ilişkin düzenleme önce 14/4/2011 tarihli ve 6217 sayılı Kanun'la değiştirilmiş ve mahkeme kararına karşı 5271 sayılı Kanun'na göre itiraz edilebileceği yönünde düzenleme yapılmıştır.

38. 5271 sayılı Kanun'da 6545 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik öncesinde, sulh ceza mahkemesinin kararlarına karşı itirazların asliye ceza mahkemesine yapılacağı öngörülmüştür. 6545 sayılı Kanun'la sulh ceza mahkemelerinin yerine sulh ceza hâkimliklerinin kurulması ve 5271 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik sonrasında ise anılan hâkimlik kararlarına karşı numara olarak bir sonraki hâkimliğe itiraz edilebileceği düzenlenmiştir (bkz. § 21).

39. Anayasa Mahkemesi sulh ceza hâkimlikleri tarafından verilen kararlara karşı itiraz merciinin yine sulh ceza hâkimlikleri olarak belirlenmesine ilişkin kanun hükmünün iptali istemini incelerken; sulh ceza hâkimliklerince verilen kararlara karşı yapılan itirazların yüksek görevli veya bir diğer mahkemece incelenmesini gerektiren anayasal bir norm bulunmadığını, bir il veya ilçenin adını taşıyan mahkemelerin, iş durumunun gerekli kıldığı hâllerde birden fazla kurulan “daire”nin, yargılama faaliyetleri ve kanun yolu başvurularının incelenmesi yönünden aynı mahkeme olarak değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir. Anılan kararda, 5271 sayılı Kanun’un itiraz kanun yoluna ilişkin 268. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca itiraz mercii olarak belirlenen sulh ceza hâkimliklerinin itiraz edilen kararı denetleyerek işin esası hakkında karar verme yetkilerinin bulunduğunu, dolayısıyla öngörülen kanun yolunun etkili olduğunu gerekçe gösterilerek iptal istemi reddedilmiştir (bkz. § 22).

40. Tutuklamaya ilişkin itiraz mercii olarak sulh ceza hâkimliklerinin belirlenmesi nedeniyle itiraz hakkının etkili olarak kullanılamadığı iddialarına ilişkin bireysel başvurularda da Anayasa Mahkemesi, iptal isteminin reddine ilişkin kararına atıf yaparak söz konusu iddialara ilişkin bir ihlalin olmadığının açık olduğuna karar vermiştir (birçok karar arasından bkz. Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016; Erdal Tercan [GK], 2016/15637, 12/4/2018).

41. Başvuruya konu idari para cezasına yönelik iptal başvurusu üzerine sulh ceza hâkimliği tarafından verilen karara karşı yine sulh ceza hâkimliğine yapılan itirazın somut olayda etkili bir yol olup olmadığı değerlendirilmelidir. Buna göre, hâkimliğin itirazın incelenmesi sürecinde duruşma, keşif ve bilirkişi incelemesi yapma gibi itirazın etkili şekilde incelenmesine dair yetkilerinin olduğu (bkz. § 18), başvuruya konu olayda Hâkimlikçe konuya ilişkin bilirkişi raporu alınarak ve kendilerine tebliğ edilen bu rapora karşı taraflara beyanda bulunma olanağı sağlandığı (bkz. § 10) itiraz hakkında verilen kararın da kesin nitelikte olmayıp kanuni düzenlemeler gereğince bu karara karşı da başvuru yolu açık olup kararın denetlenebilmesinin mümkün kılındığı göz önünde bulundurulmalıdır. Bununla birlikte, itiraz mercii olan diğer sulh ceza hâkimliğinin bağımsız ve ayrı bir merci ve bu merciye yapılacak itiraz başvurusunun etkili bir yol olduğuna dair Anayasa Mahkemesinin 14/1/2015 tarihli ve E.2014/164, K.2015/12 sayılı kararında varılan ilkeler de dikkate alındığında, itirazın incelenme usulünün hükmün denetlenmesini talep etme hakkı açısından kategorik bir engel yaratmadığı ve başvurucunun başvuruya konu idari para cezasına karşı etkili şekilde itirazda bulunabildiği anlaşılmaktadır.

42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

43. Başvurucu, başvuru sürecinde ileri sürdüğü savunmaların bilirkişi raporunda karşılanmadığını, bilirkişinin görevinden kaynaklanan yetkinin sınırlarını aşarak mütalaa verdiğini, Hâkimliğin de hukuka aykırı düzenlenen bu raporu esas alarak karar verdiğini ve idari para cezasının da hatalı şekilde hesaplandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

44. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, § 42).

45. Başvurucunun iddiasının esas itibarıyla Hâkimlikçe verilen kararda isabet bulunmadığına, dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Maddi olay ve olguların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bakımından Hâkimliğin ve itirazın reddine ilişkin kararı inceleyen diğer Hâkimliğin kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.

46. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

1. Başvurucunun İddiaları

47. Başvurucu, itiraz sürecine dair mevzuat nedeniyle itiraz incelemesinin aynı ya da farklı yargı kollarında bulunan diğer mahkemelerce duruşmalı olarak incelenmesinin engellendiğini, bu nedenle hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

48. Anayasa Mahkemesi ancak temellendirilebilmiş bireysel başvuruyu inceler. Başvurucuların şikâyetlerini hem maddi hem hukuki olarak temellendirme zorunluluğu bulunmaktadır. Maddi dayanaklar yönünden başvurucuların yükümlülüğü şikâyetlerine konu temel olay ve olguları açıklamak ve bunlara ilişkin delilleri Mahkemeye sunmak, hukuki dayanak yönünden yükümlülüğü ise bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğini özü itibarıyla açıklamaktır (Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi [GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017, § 19; Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021, § 22).

49. Bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesinin görevi kamu gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa'ya uygunluğunun denetimini kendiliğinden yapmak değildir. Üstelik Anayasa Mahkemesinin görevi başvurucunun başvuru formunda ileri sürdüğü gerekçelerle sınırlı bir incelemeyi kapsamaktadır. Bu sebeple de başvurucuların başvurularının esasını Anayasa Mahkemesine inceletebilmesi için ihlal iddialarını gerekçelendirmesi, buna ilişkin olay ve olguları açıklaması ve delillerini sunması zorunludur. Anayasa Mahkemesinin başvurucular yerine geçerek ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma, delil toplama görev ve yükümlülüğü bulunmamaktadır (Cemal Günsel, §§ 24, 25).

50. Somut olayda başvurucu, ihlal iddialarını temellendirmemiş; yürürlükteki mevzuatın hangi somut özelliğinin hak arama hürriyetini ihlal ettiği konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bu nedenle ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddialarını temellendiremediği sonucuna ulaşılmıştır.

51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/9/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Beyza Mobilya Dayanıklı Tüketim Maddeleri Gıda Madencilik İnş. Petrol Ürünleri San. Tic. A.Ş. [2.B.], B. No: 2018/9933, 13/9/2022, § …)
   
Başvuru Adı BEYZA MOBİLYA DAYANIKLI TÜKETİM MADDELERİ GIDA MADENCİLİK İNŞ. PETROL ÜRÜNLERİ SAN. TİC. A.Ş.
Başvuru No 2018/9933
Başvuru Tarihi 2/4/2018
Karar Tarihi 13/9/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, idari para cezasına karşı üst mahkemeye başvurma imkânı tanınmaması nedeniyle hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Hükmün denetlenmesini talep etme hakkı Hükmün denetlenmesini talep Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (hukuka aykırı deliller, bariz takdir hatası vs.) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Sözlü yargılanma hakkı (aleni yargılanma, duruşmada hazır bulunma vs.) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 30
101
108
5326 Kabahatler Kanunu 27
28
29
5235 Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun 10
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 268
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi