TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FERİT KURT VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/9957)
|
|
Karar Tarihi: 8/6/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 23/9/2021 - 31607
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter DEVECİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ferit KURT
|
|
|
2. Mehmet KURT
|
|
|
3. Mizgin KURT
|
|
|
4. Mustafa KURT
|
|
|
5. Remziye KURT
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Mehmet BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltı sırasında kötü muamele sonucu meydana
gelen ölüm ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği
nedeniyle yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/3/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. PKK terör örgütüne mensup birkaç kişi Bismil Jandarma
Komutanlığına bağlı komando birliği ile girdikleri 19/4/1992 tarihli çatışmada
yaşamlarını yitirmiştir. Diyarbakır'ın Bismil ilçesi Ağıllı köyünde yaşanan bu
çatışmada, Silvan Jandarma Komutanlığı ile Hazro Jandarma Komutanlığına bağlı
komando birlikleri de takviye kuvvet olarak görev almıştır.
10. Güvenlik güçlerinin olay nedeniyle düzenledikleri
tutanağa göre güvenlik güçleri terör örgütünün ölü mensuplarını kontrol etmek
isterken Ağıllı köyündeki bazı evlerden güvenlik güçlerine ateş edilmiştir.
Ateş edilen evlerden birisi de A.K.nın babasının evidir. A.K. başvurucu Remziye
Kurt'un eşi, diğer başvurucuların ise babasıdır.
11. Aynı gün Ağıllı köyünden aralarında A.K.nın da
bulunduğu 17 kişi, terör örgütü mensuplarına yardım ve yataklık ettikleri
gerekçesiyle gözaltına alınarak Bismil Jandarma Komutanlığına götürülmüştür.
12. O gece Silvan Jandarma Komutanlığı ile Hazro Jandarma
Komutanlığına bağlı komando birlikleri de misafir olarak Bismil Jandarma
Komutanlığında kalmıştır.
13. Bir ara tutulduğu nezarethaneden çıkarılan A.K. kısa
bir süre sonra nezarethaneye geri getirilmiştir.
14. Gözaltında tutulan 17 kişi saat 23.00 sıralarında
Tepe Jandarma Karakoluna götürülmüştür.
15. Başvurucularla aynı soyadını taşıyan bazı kişilerin
de altında imzası bulunan 20/4/1992 tarihli kolluk tutanağına göre sabah 06.30
sıralarında apandisinden rahatsızlandığı gerekçesiyle gözaltındaki bir başka
kişiye ait araç ile Bismil Devlet Hastanesine götürülen A.K., aynı gün
apandisit sonucu vefat etmiştir.
16. Bismil Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet
Başsavcılığı) olay hakkında bir ceza soruşturması başlatmıştır.
17. Olay günü yapılan ölü muayenesi ve otopsi işlemi ile
Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 15/6/1992 tarihli raporu, ölümün rektum
(kalın bağırsağın son bölümü, göden) perforasyonu (delinme) nedeniyle
gelişen peritonitin toksi enfeksiyonundan ileri geldiğini ortaya
koymuştur. Ayrıca A.K.nın vücudunda bazı ekimotik (ekimoza benzer)
alanlar ve sıyrıklar tespit edilmiştir. Ölü muayenesi ve otopsi işlemi
sırasında dinlenen A.K.nın kardeşi Ü.K., nezarethanede bulunduğu sırada A.K.nın
midesinden rahatsız olduğunu söylediğini ve ağabeyinin ölümü nedeniyle
şikâyetçi olmadığını beyan etmiştir.
18. Cumhuriyet Başsavcılığı, Bismil Jandarma
Komutanlığında görevli askerler ile olay günü nezarette bulunan kişilerin
beyanlarını tespit etmiştir.
19. Yürüttüğü soruşturma sonunda 231 muvazzaf hakkında
takipsizlik kararı (kovuşturmaya yer olmadığına dair karar) veren Cumhuriyet
Başsavcılığı, 15 muvazzaf hakkında işkence yapmak suretiyle öldürme suçundan
kamu davası açılması için hazırladığı 7/2/1994 tarihli fezlekeyi Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
20. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 17/2/1994 tarihinde,
Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen fezleke doğrultusunda 15 muvazzaf
hakkında Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) nezdinde kamu
davası açmıştır. Sanıkların tamamının suça iştirake ilişkin hükümler
çerçevesinde ölümden sorumlu olduklarının öne sürüldüğü iddianamede soruşturma
kapsamında ifadesi alınan yirmi askerin beyanına göre olayın şöyle
gerçekleştiği iddia edilmiştir:
Olay günü asteğmenler tarafından sorgulanan A.K., Rambo
lakaplı Asteğmen O.U. ve O.U.nun timindeki askerler tarafından nezaret
nöbetçileri M.G. ve Ş.Ş.nin gözetiminden alınıp 20 metre uzaklıktaki banyonun
arkasına götürülmüştür. Burada on on beş dakika kadar tutulan A.K.nın makatına
cop sokulup çıkarılmıştır. Askerler A.K.nın bağırmasını duyup olayı görmüşlerdir.
Askerler, rütbeli olması nedeniyle sözü edilen asteğmene müdahale
edememişlerdir.
21. Ceza Mahkemesi, lüzum-u muhakeme kararı verilmeden
yargılama yapılamayacağı gerekçesiyle 23/2/1994 tarihinde durma kararı
vermiştir.
22. Silvan Kaymakamlığı Memurin Muhakemat Komisyonu
6/3/1997 tarihinde sanıklar hakkında men-i muhakeme kararı vermiştir.
23. Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi, hukuki zorunluluk
nedeniyle kendiliğinden yaptığı 25/3/1997 tarihli inceleme sonunda men-i
muhakeme kararını bozmuştur. Böylece sanıklar hakkındaki yargılamaya Ceza
Mahkemesince devam edilmiştir.
24. A.K. ile aynı zaman diliminde gözaltında tutulan bazı
tanıklar nezarethaneye geri getirilmesinden sonra A.K.nın, makatına cop
sokulduğunu söylediğini ifade etmiştir.
25. Bazı tanıklar bir asteğmenin gözaltındaki bir kişinin
makatına cop soktuğunu duyduklarını ancak olayı görmediklerini söylemiştir. Bir
tanık, eylemi gerçekleştiren kişinin Silvan Jandarma Komutanlığında görevli,
sarışın bir asteğmen olduğuna ilişkin duyumunu anlatmış; bir başka tanık da
duyumu doğrultusunda eylemi yapan kişinin Silvan Jandarma Komutanlığında
görevli olduğunu doğrulamıştır.
26. Ceza Mahkemesi, yargılama görevinin Diyarbakır 7.
Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesine (Askerî Mahkeme) ait olduğu gerekçesiyle
1/11/2006 tarihinde görevsizlik kararı vermiştir.
27. 28/9/2007 tarihinde karşı görevsizlik kararı veren
Askerî Mahkeme, anılan kararın kesinleşmesini müteakip olumsuz görev
uyuşmazlığının çözümü için dosyayı Uyuşmazlık Mahkemesine göndermiştir.
28. Uyuşmazlık Mahkemesi 7/7/2008 tarihli kararıyla
yargılama görevinin Ceza Mahkemesine ait olduğunu tespit edip Ceza Mahkemesince
verilen görevsizlik kararını kaldırmıştır. Bu suretle yargılamaya Ceza
Mahkemesince devam edilmiştir.
29. 14/5/2009 tarihli celsede başvurucular, vekilleri
aracılığıyla davaya katılma talebinde bulunmuştur. Bu talep Ceza Mahkemesince
kabul edilmiştir.
30. Ceza Mahkemesi, adresini tespit edemediği sanık
H.G.nin sorgusunu yapamasa da diğer sanıkların sorgularını yapmıştır.
i. Sanık O.U.; Rambo lakaplı asteğmenin kendisi
olmadığını, bu lakabın S.Ü.ye ait olduğunu, olay günü S.Ü.yü yere çömelmiş
vaziyetteki kişileri copla döverken gördüğünü ancak yargılamaya konu olayı
görmediğini, olaydan sonra askerler arasında eylemi yapanın S.Ü. olduğunun
konuşulduğunu beyan etmiştir.
ii. Sanık S.Ü. suçlamayı reddetse de Rambo lakabının
kendisine ait olduğunu kabul etmiştir.
iii. Sanık A.A., olaydan sonra S.Ü.nün timinde görevli
bazı askerlerin eylemi S.Ü.nün yaptığını söylediğini açıklamıştır.
iv. Sanık Ş.Ş.; olay günü M.G. ile birlikte nöbet
tuttuklarını, ölenin rütbeli bir asker tarafından yaklaşık 150 metre uzağa
götürülüp 15-20 dakika sonra geri getirildiğini, öleni götüren kişinin iri
yapılı, uzun boylu ve hafiften öne doğru kamburu olan biri olduğunu, geri
getirildiği zaman ölende herhangi bir darp izi görmediğini ve hava karanlık
olduğu için öleni götüren kişinin ten rengini göremediğini beyan etmiştir.
v. Sanık M.G.; eylemin kim tarafından yapıldığına dair
duyumu olmadığını, öleni bir süreliğine götüren kişinin rütbeli bir asker
olduğunu ve gözaltındaki kişilerin havanın karanlık, sırtlarının da dönük
olması nedeniyle öleni götürülürken göremeyeceklerini söylemiştir.
vi. Diğer sanıkların bir kısmı olayı görmediğini veya
hatırlamadığını beyan ederken bir kısmı, eylemin Rambo lakaplı S.Ü. tarafından
gerçekleştirildiğine veya gerçekleştirilmiş olabileceğine ilişkin duyumlarını
ifade etmiştir.
31. Yaptığı yargılama sonunda suçun yalnızca S.Ü.
tarafından işlendiği ve26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'ndaki
düzenlemenin sanığın lehine olduğu sonucuna varan Ceza Mahkemesi 26/10/2010
tarihinde, sanık S.Ü.nün canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme suçundan
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına, diğer sanıkların
beraatine karar vermiştir.
32. Anılan karar sadece sanık S.Ü.nün müdafii tarafından
temyiz edilmiştir. Bu suretle diğer sanıklar yönünden verilen beraat kararı
kesinleşmiştir.
33. Temyiz istemini inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi
(Ceza Dairesi) 29/6/2012 tarihinde Ceza Mahkemesince verilen mahkûmiyet
hükmünün bozulmasına karar vermiştir. Bu kararın ilgili kısmı şöyledir:
“...
1-Haklarında verilen beraat kararı kesinleşen [M.G.], [Ş.Ş.] ve [H.D.nin] CMK.nun 43-61
maddeleri uyarınca usulüne uygun olarak duruşmaya çağrılarak sanık [S.Ü.nün]
maktulü sorgulamak için götüren asteğmen olup olmadığı konusunda tanık
sıfatı ile beyanlarının alınması, sanık [S.Ü.] ile yüzleştirilmelerinin
yapılması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği
gözetilmeden eksik inceleme ile hüküm kurulması,
2-Hükme esas alınan ölü muayene ve otopsi raporu, Adli
Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi raporu ve tanık beyanlarının sanığa okunmaması
ve diyeceklerinin sorulmaması suretiyle CMK.nun 209 ve 215. maddelerine aykırı
davranılması,
3-Kabule göre;
a-Sanık eyleminin 5237 sayılı TCK.nun 95/4 maddesinde
belirtilen neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçu kapsamında kalıp
kalmadığının tartışmasız bırakılması,
b-TCK.nun 62. maddesinde failin geçmişi, sosyal
ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın
failin geleceği üzerindeki etkileri gibi hususlar gözetilerek uygulanıp
uygulanmayacağına karar verilmesi gerekirken, mahkemece gösterilen
gerekçelerden bir kısmının savunma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gereken
davranışlar olup, suçlamayı kabul etmeyen sanığın olay nedeniyle pişman
olduğuna ilişkin halin bulunmaması, olayı örtbas etme çabası hususlarının da
belirtilerek yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile takdir hükmünün
uygulanmamasına karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları
bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle sair yönler
incelenmeksizin, tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA ...
[karar verildi.]”
34. Bozma sonrası yapılan yargılamada tanıklar H.D. ile
G.Ü.nün beyanları alınmıştır. H.D., yargılamaya konu olaydan bir buçuk iki ay
kadar sonra sanık S.Ü.nün bir çatışma sırasında kalçasından yaralandığını, olay
yerine destek için helikopterler geldiğini, helikopter pilotlarının yaptıkları
telsiz görüşmelerinde sanığın eylemini kastederek “Sen adamı makatından
öldürdün. Bak, sen de aynı şekilde aynı yerden yaralandın.” dediklerini ve
bozma öncesi yargılamada S.Ü.yü gördüğü için yüzleştirme işlemine gerek
olmadığını ifade etmiştir.G.Ü. ise olay hakkında bilgisi olmadığını
söylemiştir.
35. Adresini terk etmesi nedeniyle tanık Ş.Ş.ye duruşma
günü ile saatini bildirir davetiye tebliğ edilememiştir.
36. Ceza Mahkemesi 9/5/2013 tarihinde sanık S.Ü.nün
tutuklanmasına karar vermiştir.
37. Sanığın eyleminin kastın aşılması suretiyle işkence
ederek öldürme suçunu oluşturduğu ve 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk
Ceza Kanunu'nun sanığın lehine olduğu sonucuna varan Ceza Mahkemesi, sanığın 20
yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına 30/5/2013 tarihinde karar
vermiştir. Ceza Mahkemesi sanığın geçmişteki hâlini, fiilden sonraki
davranışlarını, olayı örtbas etme konusundaki çabalarını ve olay nedeniyle
pişman olduğuna ilişkin bir hâlinin bulunmamasını gerekçe göstererek takdirî
indirim nedenlerini düzenleyen kanuni düzenlemeyi sanık hakkında
uygulamamıştır. Anılan mahkûmiyet hükmü hem sanık S.Ü.nün müdafii hem de
başvurucu Mustafa Kurt'un vekili tarafından temyiz edilmiştir.
38. Ceza Dairesi tanıklar Ş.Ş. ve M.G.nin dinlenmemesi,
5237 sayılı Kanun'un takdirî indirim nedenlerini düzenleyen 62. maddesinin
yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle uygulanmaması ve olay tarihi ile
sonrasında ölen hakkında herhangi bir ceza soruşturması yürütülüp yürütülmediğinin
araştırılmaması nedenleriyle 20/4/2015 tarihinde mahkûmiyet hükmünün
bozulmasına karar vermiştir.
39. Ceza Mahkemesince yazılan müzekkereye Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen cevaptan ölen kişi hakkında terör suçu
nedeniyle yürütülmüş bir soruşturmaya ilişkinkayıt bulunmadığı öğrenilmiştir.
40. Ş.Ş. 7/10/2015 tarihli celsede Ses ve Görüntü Bilişim
Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla alınan beyanında; öleni ve Rambo lakaplı kişiyi
tanımadığını, Rambo lakaplı kişiyi daha önce görmediğini, öleni götüren kişinin
iri yapılı birisi olduğunu ancak karanlık nedeniyle kişiyi göremediğini beyan
etmiştir. Ş.Ş. celse sırasında kendisine gösterilen sanığı da tanımadığını
söylemiştir.
41. Ceza Mahkemesi 7/10/2015 tarihli celsede sanığın
tahliyesine karar vermiştir.
42. M.G. SEGBİS aracılığıyla alınan 24/11/2015 tarihli
beyanında; olayın gece olduğunu, öleni sorgulayan kişiyi hatırlamadığını,
sanığı tanımadığını ve öleni sorgulamak için götürüp daha sonra getiren rütbeli
askerin başka bir askerî birlikten olduğunu ifade etmiştir. M.G.,
fotoğraflarından sanığı teşhis edememiştir.
43. Cumhuriyet Başsavcılığı 7/12/2015 tarihli yazıyla
ölen hakkında herhangi bir soruşturma kaydına rastlanmadığı konusunda Ceza
Mahkemesini bilgilendirmiştir.
44. 10/12/2015 tarihinde Ceza Mahkemesi, önce sanığın
kastın aşılması suretiyle işkence ederek öldürme suçundan 24 yıl ağır
hapis cezasıyla cezalandırmasına karar vermiş; daha sonra Ceza Dairesinin bozma
ilamını gerekçe göstererek sanığın cezasında 1/6 oranındaindirim yapmıştır.
Böylece sanığın neticeten 20 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar
verilmiştir. Ceza Mahkemesince yapılan değerlendirmeye göre 765 sayılı mülga
Kanun'daki düzenlemeler sanığın lehinedir. Ceza Mahkemesi ayrıca sanığın
tutuklanmasına karar vermiştir.
45. Zikredilen mahkûmiyet hükmü, sanık müdafii tarafından
temyiz edilmiştir.
46. Yaptığı temyiz incelemesi sonunda Ceza Dairesi, sanık
müdafiinin suçun sübutuna yönelik temyiz itirazını yerinde görmemiş ancak bozma
ilamına uyma yönünde karar verilmesine rağmen bozma ilamını kısmen etkisiz
kılacak şekilde temel cezanın 20 yıl yerine 24 yıl olarak tespit edildiği ve
böylece fazla ceza tayin edildiği gerekçesiyle 12/10/2016 tarihinde mahkûmiyet
hükmünün sanık lehine bozulmasına karar vermiştir.
47. Ceza Mahkemesi 13/12/2016 tarihinde, sanığın lehine
olduğunu tespit ettiği 765 sayılı mülga Kanun'daki düzenlemelere istinaden
sanığın kastın aşılması suretiyle işkence ederek öldürme suçundan
neticeten 16 yıl 8 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
48. Sanık müdafiinin talebi üzerine gerçekleştirdiği
temyiz incelemesi sonunda Ceza Dairesi, dava zamanaşımı süresinin 21/11/2017
tarihinde dolduğu gerekçesiyle 12/2/2018 tarihinde sanık hakkındaki davanın
düşürülmesine karar vermiştir.
49. Sanık aynı gün tahliye edilmiştir.
50. Başvuruculara 22/2/2011 tarihinde, 17/7/2004 tarihli
ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanun çerçevesinde 19.666,75 TL maddi tazminat ödenmiştir.
Başvurucular başvuru formunda maddi ve manevi zararları için ayrı bir başvuru
yapmadıklarını ifade etmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
51. 765 sayılı mülga Kanun'un 102. maddesinin olay
tarihinde yürürlükte olan hâli şöyledir:
“Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında
hukuku amme davası:
1 - Ölüm [Bu
ibare, 14/7/2004 tarihli ve 5218 sayılı Ölüm Cezasının Kaldırılması İle Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 1. maddesi ile
ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis olarak değiştirilmiştir.] ve müebbed ağır
hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene,
...
... geçmesile
ortadan kalkar.
...”
52. 765 sayılı mülga Kanun'un 104. maddesi şöyledir:
“Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkümiyet hükmü
yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda
maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan
karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden
işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanın kesen muameleler müteaddid ise müruru
zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu
sebepler müruru zaman müddetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan
müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
53. 765 sayılı mülga Kanun'un 107. maddesi şöyledir:
“Hukuku amme davasının ikamesi mezuniyet veya karar
alınmasına yahut diğer bir mercide halli lazım gelen bir meselenin neticesine
bağlı bulunduğu takdirde mezuniyet ve kararın alınmasına yahut meselenin
halline kadar müruru zaman durur.”
54. 765 sayılı mülga Kanun'un 243. maddesinin olay
tarihinde yürürlükte olan hâli şöyledir:
“Mahkemeler ve meclisler reis ve âzalarından ve sair
hükümet memurlarından biri maznun kimselerin cürümlerini söyletmek için işkence
eder yahut zalimane veya gayriinsani veya haysiyet kırıcı muamelelere baş
vurursa beş seneye kadar ağır hapis ve müebbeden veya muvakkaten memuriyetten
mahrumiyet cezası ile mahkûm olur.
Fiil neticesinde ölüm vukua gelirse 452 nci, sair
hallerde 456 ncı maddeye göre tertip olunacak ceza üçte birden yarıya kadar
artırılır.”
55. 765 sayılı mülga Kanun'un 450. maddesinin olay
tarihinde yürürlükte olan hâlinin ilgili kısmı şöyledir:
“Öldürmek fiili:
...
3. Canavarca bir his sevki ile veya işkence ve tazip ile
ika edilirse,
...
fail, idam [Bu
ibare, 5218 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis
olarak değiştirilmiştir.] cezasına mahkûm edilir.”
56. 765 sayılı mülga Kanun'un 452. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Katil kastiyle olmıyan darp ve cerh veya bir müessir
fiilden telefi nefis husule gelmiş olursa fail, 448 inci maddede beyan olunan
ahvalde sekiz, 449 uncu maddede yazılı ahvalde on ve 450 nci maddede muharrer
ahvalde on beş seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapse mahküm olur.”
57. 5237 sayılı Kanun'un “Zaman bakımından uygulama”
kenar başlıklı 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile
sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan
kanun uygulanır ve infaz olunur.”
58. 5237 sayılı Kanun'un “Dava zamanaşımı” kenar
başlıklı 66. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu
davası;
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren
suçlarda otuz yıl,
...
Geçmesiyle düşer.”
59. 5237 sayılı Kanun'un “Dava zamanaşımı süresinin
durması veya kesilmesi” kenar başlıklı 67. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya
karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna
bağlı bulunduğu hallerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne
veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç
faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.
(2) Bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda
ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama
kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet
kararı verilmesi,
Halinde, dava zamanaşımı kesilir.
(3) Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi
yeniden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması
halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren
yeniden işlemeye başlar.
(4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça
ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar.”
60. 5237 sayılı Kanun'un “Nitelikli haller” kenar
başlıklı 82. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Kasten öldürme suçunun;
...
b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,
...
İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası ile cezalandırılır.”
61. 5237 sayılı Kanun'un “İşkence” kenar başlıklı
94. maddesinin (1) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve
bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin
etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu
görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
...
(6) Bu suçtan dolayı zamanaşımı işlemez.”
62. 5237 sayılı Kanun'un “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış
işkence” kenar başlıklı 95. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
63. Mahkemenin 8/6/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
64. Başvurucular; yakınlarının maruz kaldığı işkence
neticesinde öldüğünü vearadan 26 yıl geçmesine rağmen olayın faillerinin tespit
edilip cezalandırılamaması olgusunun, soruşturma makamlarının tarafsızlığı
konusunda şüphe oluşturduğu gibi ölüm olayı hakkında etkili bir soruşturma
yürütülmediğini, hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmadığını, silahların
eşitliği ilkesine riayet edilmediğini ve yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılamadığını da ortaya koyduğunu belirterek yaşam hakkı ile adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
65. Başvurucular ayrıca yakınlarının ölümüne yol açan
eylem nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
66. Başvurucular son olarak ölen yakınlarının yakalama ve
gözaltı süreçlerinde hiçbir yasal haktan yararlandırılmadığı gibi terör
operasyonuna katılan askerle aynı askerî birlik içinde tutulduğunu, ölen
yakınlarına yapılan kötü muameleye hiçbir askerin ses çıkarmadığını,
yakınlarının maruz kaldığı muamele sonrasında ivedi olarak bir sağlık merkezine
sevk edilmediğini, gerçeğe aykırı düzenlenen ve altında ölenin bazı
yakınlarının da imzası bulunan kolluk tutanağında yakınlarının apandisit
şikâyeti nedeniyle hastaneye götürüldüğünün belirtildiğini ifade ederek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğinden yakınmıştır.
67. Bakanlık görüşünde özetle S.Ü.nün uzun süre tutuklu
yargılandığı ve böylece cezasızlığın engellendiği belirtilerek benzer nitelikteki
başvurularda benimsenen kriterler çerçevesinde değerlendirme yapılmasının
Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
1. Hukuki
Nitelendirme ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
68. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü yakınlarının gözaltında bulunduğu
sırada kötü muameleye maruz kalıp bunun neticesinde öldüğüne, bu olay hakkında
yürütülen soruşturmanın etkisiz olduğuna ve olayın sorumlularının cezasız
kaldığına ilişkindir. Ayrıca başvurucular, Anayasa'nın 19. maddesinde teminat
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sağladığı güvencelerden
herhangi birinin ihlal edildiğinden açık bir şekilde şikâyetçi olmamıştır. Bu
nedenle başvurucuların bütün iddialarının yaşam hakkı ile kötü muamele yasağı
kapsamında incelenmesinin gerekli ve yeterli olduğu sonucuna varılmış ve somut
olayın gerçekleşme koşulları dikkate alınarak anılan ihlal iddiaları birlikte
değerlendirilmiştir.
69. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar
başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.
...”
70. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
2. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
71. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel
İlkeler
72. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkını güvence altına alıp kimseye işkence ve eziyet
yapılamayacağını ve kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağını hüküm altına alan Anayasa'nın 17. maddesi,
devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle
birlikte değerlendirildiğinde, devlete birtakım negatif ve pozitif
yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 50).
73. Sözü edilen negatif yükümlülükler devletin bireylerin
vücut ve ruh bütünlüklerine saygı gösterme mesuliyetinin bir sonucu olarak kamu
otoritelerinin kişilerin anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir
iken pozitif yükümlülükler, kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin idari
ve yasal mevzuat aracılığıyla korunmamasını ve yetkililerin bildikleri ya da
bilmeleri gereken bir kötü muamele tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için
makul tedbirleri almalarını gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No:
2013/293, 17/7/2014, § 81; Şenol Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015, §
68).
74. Gözaltı veya tutukluluk gibi bireyin devletin
kontrolü altında bulunduğu sırada bir ölüm ve yaralanma olayı meydana gelmiş
ise bu ölüm ve yaralanma olaylarına ilişkin tatmin edici ve inandırıcı bir
açıklama getirme yükümlülüğü yetkili makamların üzerindedir zira bu tür
olaylarda gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgiler çoğunlukla yetkili
makamların erişimindedir (S.D. B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 91; Cengiz
Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95; İpek Deniz
ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 136).
75. Devletin yaşam hakkı ile kişinin maddi ve manevi
varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin
yönü ise şüpheli ölümlerden ve -bireyin Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder
biçimde kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddiasının
bulunması koşuluyla- her türlü fiziksel ve ruhsal saldırıya ilişkin olaylardan
sorumlu kişilerin belirlenmesini ve gerekiyorsa bu kişilerin cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Yürütülecek bu
soruşturmanın temel amacı yaşam hakkı ile kişinin maddi ve manevi varlığını
koruma hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını, kamu
görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen
ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen yaralanmalar veya ölümler
nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 54; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 110, 111).
76. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu
meydana gelen ölüm olayları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yapılan ağır
saldırı olayları hakkında yürütülmesi gereken soruşturma şüphesiz cezai
nitelikte olmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
77. Öte yandan etkili soruşturma yükümlülüğü bir sonuç
yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Bu bakımdan
Anayasa'nın 17. maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle
yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları
mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 56; Cezmi Demir ve diğerleri, § 113) ancak hiçbir koşul altında
yaşamı tehdit eden suçların ve fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yapılan ağır
saldırıların cezasız kalmasına, af ya da zamanaşımına uğramasına izin
verilmemelidir. Aksi hâlde devlet, kişilerin yaşamı ile fiziksel ve ruhsal
bütünlüklerini kanunlar aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğü
yerine getirmemiş olur (Cezmi Demir ve diğerleri, § 77).
78. Kasten ya da saldırı veya kötü muamele sonucu meydana
gelen bir ölüm olayı yahut fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yönelik ağır bir
saldırı olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17.
maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için;
-Soruşturmadan sorumlu kişiler ile tetkikleri yapan
kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması (Cemil Danışman,
B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96; Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),
-Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz
resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini
sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 57; Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),
- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve
meşru menfaatlerini korumak için kötü muameleye maruz kalan kişiler ile ölen
kişinin yakınlarının soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58; Cezmi Demir ve diğerleri, §
115),
- Soruşturmanın hukuk devletine bağlılığın sağlanması,
hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih
Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30; Cezmi Demir ve diğerleri,§
119),
- Soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif
analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm
bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması (Cemil
Danışman, § 99) gerekir.
79. Son olarak belirtmek gerekir ki olası cezai
sorumluluğun tespiti adına soruşturma sonrasında kovuşturma aşamasına geçilmiş
ise ilk derece mahkemesi önündeki yargılama aşaması dâhil bütün süreç
Anayasa'nın 17. maddesinin gereklerine cevap verebilecek nitelikte olmalıdır (Filiz
Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 30).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
80. Başvurucuların yakını A.K., terör örgütü mensuplarına
yardım ve yataklık ettiği gerekçesiyle gözaltına alınmış ve gözaltında bulunduğu
sırada rahatsızlanarak rektum perforasyonu nedeniyle gelişen peritonitin
toksi enfeksiyonu sonucu vefat etmiştir. A.K.nın vefatı üzerine başlatılan
ceza soruşturması kapsamında ifadesine başvurulan bazı askerlerce A.K.nın
makatına cop sokulup çıkarıldığı ifade edilmiştir. Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığı, 15 muvazzaf hakkında işkence etmek suretiyle öldürme suçundan
ceza mahkemesi nezdinde kamu davası açmıştır. Yapılan yargılamada -sanıklar
hakkında kesinleşmiş herhangi bir mahkûmiyet kararı bulunmasa da- sanıklardan
S.Ü. hakkında kastın aşılması suretiyle işkence ederek öldürme suçundan verilen
10/12/2015 tarihli mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz talebini inceleyen Ceza
Dairesi, sanık müdafiinin suçun sübutuna yönelik itirazını yerinde görmemiştir.
Ayrıca başvurucuların yakınının ölümü nedeniyle yürütülen soruşturma ve
kovuşturma, A.K.nın devlet görevlilerine atfı mümkün olmayan bir sebeple vefat
ettiğini ortaya koyamamıştır. Bu nedenle hem yaşam hakkının maddi boyutu hem de
kötü muamele yasağının maddi boyutu ihlal edilmiştir.
81. Başvurucular, ölen yakınlarının kötü muameleye maruz
kalması yanında kötü muameleye hiçbir askerin ses çıkarmamasından ve
yakınlarının maruz kaldığı muamele sonrasında ivedi olarak bir sağlık merkezine
sevk edilmemesinden de şikâyet etmiştir. Ne var ki başvurucular, yakınlarının
sağlık kuruluşuna sevk edilmesindeki gecikme nedeniyle öldüğü yönünde bir
şikâyette bulunmamış ve kötü muamele yasağının koruma yükümlülüğüne ilişkin
maddi boyutunun ihlal edildiğine yönelen söz konusu iddiaları başvuruya konu
edilen yargılama sürecinde dile getirdiklerini ortaya koyamamıştır. Bu sebeple
anılan iddialar yönünden ayrı bir değerlendirme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
82. Yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının maddi
boyutlarının ihlal edildiği yönündeki tespit sonrasında değerlendirilmesi
gereken mesele; yaşam hakkı ile kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin
müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer
bireylerin fiilleriyle gerçekleşen yaralanmalar veya ölümler nedeniyle
ilgililerin hesap vermelerini sağlaması gereken ceza yargılaması sisteminin
somut olayda gerektiği gibi işleyip işlemediği, başka bir deyişle yaşam hakkı
ile kötü muamele yasağının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul
boyutlarının ihlal edilip edilmediğidir.
83. Somut olayda Cumhuriyet Başsavcılığı, olaydan
haberdar olur olmaz başvurucuların yakınının ölümüyle ilgili bir ceza
soruşturması başlatmış ve ölüm sebebi ile ölümü çevreleyen koşulların tespitine
yönelik işlemler yapmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan fezleke
doğrultusunda Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 15 kişi hakkında dava açmış ve
Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada başvurucular katılan olarak yer
almışlardır. Ceza Dairesi tarafından çeşitli hukuki gerekçelerle bozulsalar da
sanık S.Ü. hakkında başvurucuların yakınını kastın aşılması suretiyle işkence
ederek öldürdüğü gerekçesiyle birkaç kez mahkûmiyet kararı verilmiştir.
Bu nedenle başvurucuların soruşturma makamlarının tarafsız olmadığına ilişkin
iddialarının dayanaksız olduğu değerlendirilmiştir.
84. Bununla birlikte lüzum-u muhakeme kararıyla ilgili
süreç yaklaşık üç yıl sürmüş, Ceza Mahkemesi görevsiz olduğu sonucuna
yargılamanın başından itibaren geçen dokuz yılı aşkın süre sonunda varabilmiş
ve yirmi beş yılı aşan bir süre sonunda başvurucuların yakınlarının maruz
kaldığı eylemin sanığı mutlak bir cezasızlık nedeni olan dava zamanaşımı
süresinden yararlanmıştır. Bu bakımdan başvuruya konu edilen yargılama
sürecinde görev alan yargı mercileri benzer yaşam hakkı ve kötü muamele
ihlallerinin önlenmesindeki önemli rollerine aykırı surette yargılamanın makul
bir özen ve süratle yürütülmesi konusunda göstermeleri gereken hassasiyeti
göstermemiştir.Bu nedenle yaşam hakkının usul boyutu ile kötü muamele yasağının
usul boyutu ihlal edilmiştir.
85. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkı ile kötü muamele
yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
86. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal
edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
87. Başvurucular 750.000 TL maddi tazminat ile 1.750.000
TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
88.Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No:
2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
89. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
90. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
91. İncelenen başvuruda yaşam hakkı ile kötü muamele
yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
Yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının maddi boyutlarının ihlali kamu
görevlilerinin eyleminden kaynaklansa da yargılama makamları ihlali
giderememiştir. Ayrıca yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının usul boyutlarının
ihlali yargılama makamlarının ihmalinden ileri gelmiştir.
92. Bu durumda yaşam hakkı ile kötü muamele yasağına
ilişkin ihlallerin ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmaktadır. Ne var kiCeza Dairesince dava zamanaşımı süresinin
dolduğu gerekçesiyle sanık hakkındaki davanın düşmesine karar verilmesi ve
Anayasa'nın 38. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca suç için sonradan yürürlüğe
giren kanunda öngörülen daha uzun dava zamanaşımı süresinin geçmişte işlenen
suç yönünden uygulanamaması nedeniyle kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere Ceza Mahkemesine gönderilmesi mümkün görülmemiştir.
93. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkı ile kötü muamele
yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net
500.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
94. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zararlar ile tespit
edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalı ve başvurucular uğradıklarını
iddia ettikleri maddi zararlara ilişkin belgeleri Anayasa Mahkemesine
sunmalıdır.Başvurucular, ölen yakınlarının desteğini kaybetmeleri nedeniyle
maddi zarara uğradıklarını belirterek başka kişiler tarafından açılan bir
tazminat davası kapsamında alınan bilirkişi raporunu maddi zararları yönünden
dikkate alınmak üzere başvuru formunun ekinde sunsalar da uğradıklarını iddia
ettikleri maddi zararlarını ispata elverişli herhangi bir belgeyi ortaya
koymamıştır. Ayrıca başvurucular, maddi zararlarının tazmini için yargı
mercilerinde dava açmayı da tercih etmemiştir. Bu nedenle başvurucuların maddi
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
95. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının maddi ve usul
boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkı ile kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara müştereken net 500.000 TL manevi
tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Diyarbakır 3. Ağır
Ceza Mahkemesi ile Yargıtay 1. Ceza Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 8/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.