logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Abdulkadir Çelik [2. B.], B. No: 2019/14427, 30/4/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ABDULKADİR ÇELİK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/14427)

 

Karar Tarihi: 30/4/2025

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

 

 

Metin KIRATLI

Raportör

:

Murat BAŞPINAR

Başvurucu

:

Abdulkadir ÇELİK

Vekili

:

Av. Selim YILMAZ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, terör örgütü üyeliği suçuyla ilgili olarak yapılan yargısal yorumların öngörülebilir olmaması ve suç oluşturmayan eylemlerin mahkûmiyete esas alınması nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuruda başkaca temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiaları da bulunmaktadır.

2. Başvurucu 1980 doğumlu olup başvuru konusu olayların gerçekleştiği tarihte Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile irtibatı nedeniyle kapatılan A.ya bağlı Ö.Ş. Ortaokulunda müdür olarak görev yapmaktadır.

3. Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu şüphesiyle söz konusu şirketlerle bağlı kurumları ve bu yerlerde görev yapan, aralarında başvurucunun da bulunduğu kişiler hakkında soruşturma başlatmıştır. Soruşturma sürecinde başvurucunun örgütle irtibatlı olduğuna dair ulaşılan deliller ve başvurucunun soruşturma evresinde alınan savunması şöyledir:

i. Soruşturma dosyasında ifadesi alınan M.İ.; oturma grubunda başvurucu Abdulkadir Çelik'in imamlık yaptığını, kurban, bağış, himmet paralarının başvurucu tarafından toplandığını beyan etmiş ve başvurucuyu oturma imamı olarak teşhis etmiştir.

ii. Başvurucunun, soruşturmaya konu A. Eğitim Öğretim ve Danışmanlık Hizmetleri Tic. San. A.Ş. bünyesinde faaliyet gösteren Ö.Ş. Ortaokulunun Müdürlüğünü yaptığı, söz konusu okulun FETÖ/PDY ile irtibatı ve iltisakı olduğunun belirlenmesi nedeniyle 23/7/2016 tarihinde olağanüstü hâl (OHAL) kapsamında millî güvenliğe tehdit oluşturduğu gerekçesiyle kapatıldığı ve başvurucunun Kayseri il yapılanmasında esnaflardan sorumlu oturma imamlarından olduğu belirtilmiştir.

iii. Başvurucunun FETÖ/PDY mensuplarının kendi aralarında haberleşmede ve bilgi aktarımında kullandığı ByLock programı kullanan şahıslarla irtibatlı olduğu belirlenmiştir.

iv. Başvurucunun Bank Asya hesabının bulunduğu, 2013 yılı Aralık ayı itibarıyla hesapta 0 TL olduğu, Aralık 2013 ile Temmuz 2016 arasında toplam 87.093 TL para yatırdığı, ayrıca eşinin de bahse konu bankada hesabının bulunduğu ve 2014 yılı Eylül ayında 847 TL para yatırdığının tespit edildiğinin bildirildiği görülmüştür.

v. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarının incelenmesinde başvurucunun A. Eğitim Öğretim A.Ş. Ş. Şubesinde çalıştığı, örgüt içi tayin ile terör örgütüne ait eğitim birimlerinde çalıştığının anlaşıldığı belirtilmiştir.

vi. Başvurucu savunmasında; Denizli Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesinden mezun olduğunu, 2006-2009 yılları arasında Y.S. Dershanesi ile anlaştığını, 2010 yılında A. Eğitim A.Ş.de öğretmen olarak görev yaptığını, bu şirkete bağlı okullarda değişik kademelerde görevler yaptığını, FETÖ/PDY ile herhangi bir irtibatının bulunmadığını beyan ederek atılı suçlamayı kabul etmediğini ifade etmiştir.

4. Soruşturma neticesinde Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı, elde edilen bu delillere dayanarak başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması talebiyle 17/1/2017 tarihinde iddianame düzenlemiştir. İddianamede başvurucuyla birlikte toplam kırk bir şüphelinin cezalandırılması talep edilmiştir.

5. Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) yapılan yargılama sürecinde 18/4/2017 tarihli ilk celsede başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu savunmasında; soruşturma evresindeki beyanlarını tekrar ederek esnaflardan sorumlu oturma imamı olduğu iddiasını kabul etmediğini, bu yönde ifade veren M.İ.yi tanımadığını, kendisinin eğitim-öğretim faaliyeti dışında burs, himmet vs. gibi hiçbir faaliyetinin olmadığını beyan etmiştir. Başvurucu ayrıca A.ya bağlı Ö.Ş. Ortaokulunda müdür olarak görev yaptığını, öğretmenlik yaptığı dönemde A. A.Ş Genel Müdürlüğü tarafından müdürlük teklifinde bulunulduğunu, ders yükü azalacağı ve maaş artışı olacağından dolayı kabul ettiğini, daha öncesinde 2006-2009 yılları arasında Y.S. Dershanesinde görev yaptığını ifade etmiştir. Askerlik sonrasında eğitim standartları düşük olduğu için kendi isteğiyle Kayseri Merkez'de A. A.Ş ile görüştüğünü ve lise grubunda öğretmen olmasına rağmen ortaokulunda çalışmayı kabul ettiğini, dershanelerin kapanma sürecinde bulunduğu dershanenin ortaokula dönüş yaptığını, Bank Asya ile ilgili olarak yatan paranın tamamının adına yatan maaş ve benzeri ödemeler olduğunu, kendisinin herhangi bir para yatırmadığını beyan etmiştir.

6. Aynı celse tanık M.İ.nin beyanı da alınmıştır. Tanığa huzurda bulunan başvurucu gösterilerek sorulduğunda başvurucuyu tanımadığını, ilk defa gördüğünü, oturma imamlığı yaptığına hiç şahit olmadığını ve bu hususta daha önce de herhangi bir ifadesinin bulunmadığını beyan etmiştir. Tanığın soruşturma evresinde verdiği teşhis beyanı okunarak sorulduğunda ise teşhis ettiği şahsın başvurucu olmadığını, başvurucuyu şu an ilk defa gördüğünü ve herhangi bir eylemine şahit olmadığını ifade etmiştir.

7. Yargılama sonucunda 12/5/2017 tarihli üçüncü celsede başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Gerekçeli kararda başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı A. Eğitim Öğretim Danışmanlık A.Ş. bünyesinde faaliyet gösteren Ö.Ş. Ortaokulunda müdür olarak görev yapması, daha öncesinde 2006-2009 yılları arasında yine bu örgüt ile irtibatlı olan Y.S. Dershanesinde çalışması ve böylece örgütsel tayinle örgüt bünyesindeki eğitim kurumlarında değişik alanlarda görev yapmış olması dikkate alınmıştır. Örgütün gizlilik ve örgüt içi sıkı bağlılık esası ile çalıştığı hususu gözönüne alınarak örgüt üyesi olmayan bir kimsenin örgüt içinde idarecilik görevi yürütemeyeceği belirtilerek başvurucunun çalıştığı görevler itibarıyla örgüt içinde hiyeraşik yapıya dâhil olup tayin usulü çalıştığına dair değerlendirmeler doğrultusunda örgüt içinde yukarıda anlatılan görevleri dâhilinde eylemlerinin sürekliliği, yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak örgütün etkin bir üyesi olduğu sonucuna ulaşıldığı açıklanmıştır. Kararda ayrıca teşhis tanığı M.İ.nin duruşmadaki beyanı (bkz. § 6) karşısında, soruşturma evresindeki beyanının (bkz. § 3) hükme esas alınmadığı açıkça ifade edilmiştir.

8. Başvurucu; söz konusu okullarda çalıştığı dönemlerde bu okulların toplum nezdinde kabul gören yasal kurumlar olduğunu, bu nedenle okulları terör örgütüyle irtibatlı bir kurum olarak düşünmediğini, 2006 yılı öncesinde farklı kurumlarda da çalıştığını ancak sigortasının yapılmaması, eksik ödeme gibi ekonomik sebeplerle anılan kurumlarda çalışmak durumunda kaldığını ileri sürerek mahkûmiyet kararına karşı istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurmuş; anılan karar, kanun yolu denetiminden geçerek 28/2/2019 tarihinde kesinleşmiştir.

9. Başvurucu, nihai kararı 9/4/2019 tarihinde öğrendikten sonra 26/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

11. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

12. Başvurucu; işlendiği tarihte suç olarak kabul edilmeyen fiillere dayanılarak cezalandırılmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; öncelikle başvuruda kabul edilebilirlik şartlarının karşılanıp karşılanmadığının incelenmesi gerektiği, kabul edilebilirlik şartlarının karşılandığının değerlendirilmesi hâlinde Anayasa Mahkemesince daha önce verilen kararlarda da belirtildiği üzere başvurucunun şikâyetinin esası bakımından yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

14. Başvurucunun şikâyetleri suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında incelenmiştir.

15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

16. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesinin genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlamı ve önemi olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili bir şekilde uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş. [1. B.], B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32; Adnan Şen [GK], B. No: 2018/8903, 15/4/2021, § 104; Hasan Sarıcı [GK], B. No: 2018/37695, 9/10/2024, § 46; Bilal Celalettin Şaşmaz [1. B.], B. No: 2019/20791, 18/10/2022, § 60).

17. Anayasa'nın 38. maddesine koşut olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2. maddesinde de düzenlenen ilke, yasaklanan eylemlerin ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesini, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmasını gerektirmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmıştır (Fikriye Aytin ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 51; AYM, E.2010/69, K.2011/116, 7/7/2011; AYM, E.2019/9, K.2019/27, 11/4/2019, § 13; Hasan Sarıcı, § 47; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 61).

18. Ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu kapsamda yargı organlarınca yapılacak yorumun ceza normlarının özüyle çelişmemesi ve öngörülebilir olması gerekir. Yargı organları, terör suçları da dâhil olmak üzere tüm suçlar bakımından suça veya cezaya ilişkin olguları değerlendirirken, özellikle fiillerin bir suça karşılık gelip gelmediğini belirlerken suçta ve cezada kanunilik ilkesini anlamsız kılacak şekilde öngörülemez bir yaklaşımda bulunmamalıdır (Mehmet Emin Karamehmet ve diğerleri [2. B.], B. No: 2017/4902, 28/1/2020, § 47; Adnan Şen, § 107; Hasan Sarıcı, § 48; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 62). Bu kapsamda somut olayda değerlendirilmesi gereken, terör örgütüne üye olma suçunun kapsamının öngörülemez şekilde sanığın aleyhine olarak genişletici bir yoruma tabi tutulup tutulmadığıdır (Ahmet Aslan [1. B.], B. No: 2021/23949, 6/10/2022, § 68; Hasan Sarıcı, § 48). Bu nedenle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin denetlenmesinde normun mevcut deliller çerçevesinde somut olaya uygulanış biçiminin yasal düzenlemeyle bağdaşmaz ve öngörülemez bir sonuca yol açıp açmadığı incelenmelidir (Hasan Sarıcı, § 48; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 62).

19. Başvuruya konu mahkûmiyet hükmünün kanuni dayanağı 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesidir. Yargı mercilerine göre bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş yasa dışı bir yapı olabileceği gibi yasal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan suç örgütüne hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/9/2017 tarihli ve E.2017/16.MD-956, K.2017/370 sayılı kararı).

20. Bir kişinin yasa dışı örgüt üyeliği suçundan cezalandırılabilmesi için henüz bir suç işlemiş olması gerekmez. Örgüt üyeliği başlı başına cezalandırılan bir suçtur. Bu itibarla örgüt üyesinin faaliyetinin mutlaka örgüt tarafından gerçekleştirilen suçlara katılma şeklinde olması da gerekmez. Terör örgütüne üye olma suçu, üye ve hatta örgüt henüz bir suç işlememiş olsa dahi örgütün toplum için yarattığı tehlikeyi cezalandıran ve bu yönüyle bir yandan da örgüt faaliyetleri kapsamında suç işlenmesini engelleme amacı taşıyan bir suç türüdür (Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, §§ 60, 61).

21. Bir oluşumun terör örgütü olduğuna dair kesinleşmiş yargı kararının suçun unsurlarından biri olmadığının altını önemle çizmek gerekir. Örgütün niteliklerinin mahkemece belirlenmesi bir tespit kararıdır (Hasan Sarıcı, § 32; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 14). Aksinin kabulü, hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan terör örgütlerinin eylemlerinin unsur yokluğu nedeniyle cezalandırılamaması sonucunu doğurur. Yukarıda alıntılanan Yargıtay içtihatlarının da gösterdiği gibi bir oluşumun terör örgütü olarak tespitine dair kesinleşmiş yargı kararının bu suç özelinde en önemli fonksiyonu, terör örgütüne hukuki varlık kazandırması ve bu bağlamda yapının bir terör örgütü olduğunu bilinebilecek hâle getirmesidir. Dolayısıyla henüz terör örgütü olduğuna dair yargı kararlarının bulunmadığı, dolayısıyla herkesçe bir terör örgütü olarak bilinebilir hâle gelmediği sırada bir örgüt ile irtibatlı ve iltisaklı olan kişilerin kasıtlarının ortaya konulması hayati önemdedir (Ahmet Aslan, §§ 50-51; Hasan Sarıcı, § 32; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 50).

22. O hâlde bir kimsenin FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan cezalandırılabilmesi için örgütün niteliğini ve amaçlarını bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği ve örgütün hayatta kalmasına, amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir irade ile katkı sağladığının gösterilmesi gerekir. Bu gerekliliğin bir sonucu olarak Yargıtay terör örgütüne üye olma veya yardım etme suçlarının doğrudan kasıt ve özel saikle işlenebilen suçlar olduğu da gözetildiğinde FETÖ/PDY'nin gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığını, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hâle geldiğini, üst düzey hükûmet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda paralel yapı veya terör örgütü olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığını, Millî Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin nitelik, içerik ve mahiyeti itibarıyla terör örgütünün amacına hizmet ettiği ve sanıklarca da bunun bilindiği somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceğini, kişilerin hukuki durumlarının kusurluluk ve hata bağlamında değerlendirilmesinde zaruret bulunduğunu ifade etmiştir. Başka bir deyişle Yargıtay bir kişinin söz konusu örgüte üye olma suçundan cezalandırılması için sempati ve iltisak boyutunu aşarak terör örgütü niteliğini ve amaçlarını bilerek örgüt üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli delillere dayanılmasını şart koşmaktadır (Hasan Sarıcı, § 33; Bilal Celalettin Şaşmaz, §§ 11-19, 51).

23. Bu sebeple Yargıtay FETÖ/PDY davalarında da örgüte sadece sempati duymayı ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemleri terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyet için yeterli görmemektedir. Yargıtaya göre FETÖ/PDY üyesinin örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, terör örgütünün bir parçası olmayı istemesi, örgüte katılma iradesinin devamlılık arz etmesi, saikinin suç işlemek olması şartı aranmalıdır (Yargıtay kararı için bkz. Bilal Celalettin Şaşmaz, § 13).

24. Yukarıdaki değerlendirmelerden hareket eden ve FETÖ/PDY'nin güvenlik güçlerince önemli ölçüde çözümlenen hiyerarşik yapılanmasını gözeten Yargıtay; üst düzeyde bulunan örgüt mensuplarının katıldığı örgütün niteliklerini, amaç ve yöntemlerini bildiğinin, suç işlemek saiki ile hareket ettiğinin ayrıca örgüte katılma iradesinin devamlılık arz ettiğinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Yargıtay, FETÖ/PDY'nin oldukça uzun süre yasal zeminde faaliyet göstermesi ve nihai amacını gizli tutması nedeniyle özellikle sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarıyla irtibatlı olduğu tespit edilen kişilerin örgütün nihai amacını bildiğinin ortaya konması gerektiğini kabul etmiştir (Hasan Sarıcı, § 35; ayrıca bkz. Adnan Şen, § 114; İlhami Aksu [2. B.], B. No: 2018/36918, 15/6/2022, § 21; Bilal Celalettin Şaşmaz, §§ 11-13, 19).

25. Yargı makamlarının değerlendirmelerinden çıkan sonuca göre FETÖ/PDY'nin daha alt katlarıyla irtibatlı olduğu tespit edilen kişilerin -örgütün nihai amacını bildikleri ortaya konmadığı müddetçe- örgüte bir ahlak ve eğitim hareketi, gönüllüler hareketi, dinî bir cemaat olduğu zannı ile sempati duydukları, örgütle irtibat ve iltisaklı oldukları kabul edilmektedir. Terör örgütüne üye olma suçuna bağlanan ağır cezai yaptırımlar gözetildiğinde -örgütün nihai amacının herkesçe bilindiğinin kabul edilebileceği kesin bir tarih vermek yoluna gidilmemiş olmakla birlikte- örgütün nihai amacının herkesçe bilinir hâle geldiği olaylardan (Hasan Sarıcı, § 36; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 11) önce yasal zeminde faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütüne bağlı olduğu düşüncesi ile hareket ederek hataya düşenler ile FETÖ/PDY'nin amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının birbirlerinden dikkatli bir şekilde ayrılması yoluna gidilmiştir (Hasan Sarıcı, § 36; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 54).

26. Öte yandan vurgulamak gerekir ki bireysel başvuru yolunda Anayasa Mahkemesinin görevi bir yargılamanın sonucu itibarıyla adil olup olmadığını değerlendirmek değildir. Dolayısıyla başvurucular hakkında isnat edilen terör örgütü üyesi olma suçunun sübuta erip ermediği veya toplanan delillerin suçun sübutu için yeterli olup olmadığı meselesi, ilkesel olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır (Metin Birdal, § 47; Yılmaz Çelik [GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018, § 45). Bundan başka bir ceza yargılamasında hangi delillerin hükme esas alınabileceği meselesi de esas itibarıyla Anayasa Mahkemesinin görev alanının dışındadır (Türk ceza muhakemesi hukuku uygulamasına ilişkin bazı değerlendirmeler için bkz. Metin Birdal, §§ 67-71).

27. Somut olayda başvurucunun terör örgütüne üye olma suçunu işlediği gerekçesiyle 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesi gereğince hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucu, suç tarihinde yasal bir faaliyet olan eğitim kurumunda öğretmen olarak çalışmış olmasının ve dolaysıyla suç oluşturmayan eylemlerinin terör örgütü üyeliği suçuna vücut vermesinin mümkün olmadığını belirtmiştir. Başka bir ifadeyle başvurucu, temel bir sorun olarak terör örgütü üyeliğiyle ilgili hakkında yapılan yargısal yorumda suç oluşturmayan eylemlere dayanıldığını iddia etmiştir. Somut olaydaki ana mesele, darbe teşebbüsü öncesindeki dönemde FETÖ/PDY ile bağlantılı olarak işlenen bazı fiillerin terör örgütü üyeliği veya benzeri suçlar bakımından mahkûmiyete esas alınmasının suçta ve cezada kanunilik ilkesi açısından değerlendirilmesidir.

28. Mahkûmiyet gerekçesinde Mahkemenin, başvurucunun örgütle irtibatlı okullarda uzun yıllar çalışmış olmasına, son dönemlerde anılan okullarda müdürlük görevinde bulunmasına ve özellikle de örgütle irtibatlı okullarda "örgüt içi tayine tabi" olarak çalışmasına delil olarak dayandığı anlaşılmıştır (bkz. § 7).

29. Yargıtay uygulamasına göre kişilerin SGK kayıtlarına göre örgüte müzahir kurum veya kuruluşlarda çalışmalarının tek başına örgütsel bir faaliyet olarak kabul edilemeyeceğini belirtmektedir [birçok karar arasından bkz. Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 2/3/2021 tarihli ve E.2019/5505, K.2021/1793 sayılı; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 20/10/2022 tarihli ve E.2021/14774, K.2022/6617 sayılı kararları]. Yargıtay, bu tür eylemlerin örgütsel alanda olduğunun kabul edilmesi için örgütsel özellik taşıdığının belirlenmesini beklemektedir (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 20). Başvuruya konu olayda ise ilk derece mahkemesinin iltisaklı kurumda çalışma ya da bu kurumlarda idarecilik yapmış olmanın örgütsel özellik taşıyıp taşımadığı konusunda yeterli bir gerekçe ve değerlendirmede bulunmadığı görülmüştür.

30. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi Yahya Turgut kararına konu olayda, FETÖ/PDY ile bağlantılı okulda müdür yardımcısı sıfatıyla görev yaptığı sırada 2014 yılından itibaren örgüt adına kurban ve himmet adı altında para toplanmasını sağlamasını, örgüte yönelik soruşturmaların yürütüldüğü süreçte okulda öğrencilere örgütü ve Fetullah Gülen'i öven konuşmalar yapmasını, okuldaki öğretmenlerin örgüt talimatıyla gerçekleşen protesto eylemine katılımlarını organize edip bu eyleme katılmasını ve bu eylemlerin yanı sıra başvurucunun anılan okulda "örgüt içi tayine tabi" olarak çalışmasını terör örgütü üyeliği suçu açısından değerlendirmiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararında, söz konusu delilleri bir bütün olarak değerlendiren mahkemenin, başvurucunun bu eylemleriyle örgütün nihai amacını bilmediğinden söz edilemeyeceğine ve gönüllü olarak örgüt hiyerarşisine dâhil olmayı tercih ettiğine dair tespitlerinin somut olayın şartlarına göre temelsiz ve keyfî olmadığı, kanun koyucunun yasak olarak belirlediği fiilin kapsamını suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı olacak şekilde genişletmediği, örgüt üyeliğine ilişkin kuralın özüyle çelişmediği ve öngörülebilir olduğu sonucuna ulaşmıştır (Yahya Turgut [GK], B. No: 2021/43694, 9/10/2024, §§ 57-58).

31. Bununla birlikte somut olayda Mahkemenin, başvurucunun örgütle iltisaklı okullarda "örgüt içi tayine tabi" olarak çalıştığına dair gerekçeli kararda yer verdiği değerlendirmeye ilişkin olarak, Yahya Turgut kararına konu olayda belirtilen olgularla benzer herhangi bir tespit de bulunmamaktadır. Mahkemece "örgüt içi tayine tabi" olarak çalışmaya ilişkin tanık beyanı ya da örgütsel birtakım eylemler belirtilmeden başvurucunun terör örgütü hiyerarşisi içerisinde örgütsel faaliyetler gerçekleştirdiği, örgütün nihai amacını bildiği sonucuna varılmıştır.

32. Başvurucunun mahkûmiyetinde esas alınan deliller gözetildiğinde Mahkemenin tek başına örgütün nihai amacını bildiğini ve terör örgütü hiyerarşisi içerisinde gerçekleştirilmiş örgütsel faaliyetlerin varlığını ortaya koyabildiği söylenemez (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 59). Başka bir ifadeyle ilk derece mahkemesi, başvurucunun mahkûmiyetine esas aldığı fiillerin suç oluşturan ya da örgütsel faaliyetler bağlamında gerçekleştirilen fiiller olduğunu, bu fiilleri işlediği sırada başvurucunun söz konusu yapının bir terör örgütü niteliğinden haberdar olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya koyamamıştır.

33. Böylelikle başvurucunun terör örgütü üyeliği suçundan mahkûmiyetinde delil olarak kullanılan fiillerinin kendisini cezai yönden sorumluluk altına sokacağını makul olarak öngördüğü gösterilememiştir. Sonuç olarak başvurucunun bu şekilde terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmesi, anılan suçun başvurucunun aleyhine öngörülemez biçimde genişletici bir yoruma tabi tutulması ile mümkün olmuştur. Ortaya çıkan bu sonuç Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrası ile bağdaşmamaktadır.

34. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyeti nedeniyle Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Ömer ÇINAR bu sonuca katılmamıştır.

35. Başvurucu bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının, suç isnadını öğrenme hakkının, gerekçeli karar hakkının, müdafii yardımından faydalanma hakkının, silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini belirterek adil yargılanma hakkı kapsamında bir kısım haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine karar verildiğinden kararda varılan sonuca ve uygun görülen giderime göre ileri sürdüğü adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına ihlalin sonuçları itibarıyla bu aşamada gerek olmadığına karar verilmesi gerekir.

36. Başvurucu ayrıca, ifade alma işlemleri sırasında düşünce ve kanaatleri ile dinî inançlarına ilişkin sorular sorularak açıklama yapmak zorunda bırakıldığını belirterek ifade özgürlüğü ile din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiğini, barışçıl olan sohbetlere ve toplantılara katılmış olmasının mahkûmiyete dayanak yapılmış olması nedeniyle de toplanma ve örgütlenme hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan faaliyetlerinin mahkûmiyet kararlarında delil olarak kullanılması, bireysel başvuru kapsamındaki çeşitli hak ve özgürlükler üzerinde caydırıcı etki doğurabilir. Bu durum Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır (toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı bağlamında bkz. Metin Birdal, § 48; örgütlenme özgürlüğü bağlamında bkz. Hakan Yılmazöz [1. B.], B. No: 2017/37725, 3/6/2020, § 25; Tuncay Yıldız ve diğerleri [2. B.], B. No: 2014/12717, 8/1/2020, § 31; din ve vicdan özgürlüğü bağlamında bkz. Mehmet Bozhan [2. B.], B. No: 2014/2797, 23/10/2019, § 51; toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile birlikte ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Uğur Ahmet Yaşar [2. B.], B. No: 2014/11842, 2/6/2020, § 33; Candar Şafak Dönmez [GK], B. No: 2015/15672, 5/11/2020, § 78).

37. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi somut olaya benzer başvurularda çözümlenmesi gereken öncelikli meseleyi, başvurucunun FETÖ/PDY'ye üye olma suçunda delil olarak kabul edilen fiilleri işlediği sırada cezai yönden bir sorumluluk altına sokulabileceğini makul olarak öngörebilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesi şeklinde kabul etmiştir (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 40). Bu doğrultuda eldeki başvuruda ifade özgürlüğünün, din ve vicdan hürriyetinin, örgütlenme özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında bir inceleme yapılmasına - suçta ve cezada kanunilik ilkesi yönünden yapılan tespitler ve varılan sonuç - gözönüne alınarak gerek görülmemiştir.

B. Diğer İhlal İddiaları

38. Başvurucunun; mülkiyet hakkının, kötü muamele yasağının, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddialarının bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği İsmail Buğra İşlek ([1. B.], B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17) ve Ömer Aktaş ([1. B.], B. No: 2014/14915, 21/9/2016, §§ 38-39) kararları doğrultusunda başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle, haksız gözaltı ve tutuklama ile tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının ise Fırat İşgören ([1. B.], B. No: 2014/6425, 17/11/2016, § 34) ve Mehmet Emin Kılıç ([2. B.], B. No: 2013/5267, 7/3/2014, §§ 19-32) kararları doğrultusunda süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

39. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 500.000 TL maddi, 5.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

40. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

41. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

42. Maddi zarara ilişkin olarak bilgi/belge sunulmadığı için maddi tazminat talebinin; ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından da manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Diğer ihlal iddialarının kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

3. Adil yargılanma hakkının diğer bir kısım güvenceler ile ifade özgürlüğü, din ve vicdan hürriyeti, örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar yönünden İNCELEME YAPILMASINA GEREK OLMADIĞINA OYBİRLİĞİYLE,

C. Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Kararın bir örneğinin suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/171, K.2017/225) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

F. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/4/2025 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvurucu, terör örgütü üyeliği suçu ile ilgili yargısal yorumların öngörülebilir olmadığını, mahkumiyetine esas olarak suç oluşturmayan bazı eylemlere de dayanılması nedeniyle suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Sayın Mahkemece yapılan değerlendirmede çoğunluk tarafından başvurucunun Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir. Aşağıda belirtilen gerekçeler ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Şöyle ki;

Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı FETÖ/PDY ile irtibatı nedeniyle kapatılan Anafen’e bağlı Özel Şeker Ortaokulunun başvurucunun da aralarında olduğu bazı çalışanları hakkında soruşturma başlatmıştır. Başvurucu, olayların gerçekleştiği tarihte FETÖ/PDY ile iritbatı nedeniyle kapatılan Anafen’e bağlı Özel Şeker Ortaokulunda görev yapmaktadır. Başvurucu ifadesinde 2006-2009 yılları arasında Yahyalı Serhat Dershanesinde çalıştığını, askerlik sonrasında Anafen A.Ş. ile görüştüğünü, lise grubunda öğretmen olmasına rağmen, ortaokulda ders yükü azalacağı ve maaş artışı olacağı için müdürlük görevini kabul ettiğini belirtmiştir. Soruşturma dosyasında ifadesi alınan M.İ. başvurucunun imamlık yaptığını, kurban, bağış, himmet paraları topladığını, başvurucunun oturma imamı olduğunu belirtmiştir. Başvurucunun Bank Asya hesabının Aralık 2013 tarihi itibari ile = TL iken, Aralık 2013- Temmuz 2016 tarihleri arasında 87.093 TL para yatırıldığı tespit edilmiştir.

Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada M.İ. tanık olarak dinlenmiş, başvurucuyu tanımadığını, imamlık yaptığı yönünde beyanı olmadığını, soruşturma dosyasında teşhis ettiği şahsın başvurucu olmadığını, başvurucuyu ilk kez gördüğünü ileri sürmüştür. Mahkemece mahkumiyet gerekçesinde başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı olan Yahyalı Serhat Dershanesinde çalıştığını, daha sonra Özel Şeker Ortaokulunda müdürlük görevi yaptığını, buna göre örgütsel tayinle örgüt bünyesindeki eğitim kurumlarında görev yaptığını vurgulamıştır. Mahkeme, örgütün sıkı bir gizlilik içinde çalıştığı, örgütün amacını bilmeyen sanığın örgüte ait eğitim kurumunda müdür olamayacağı, yine tanık M.İ.’nin soruşturma evresindeki beyanı karşısında duruşmadaki ifadelerine itibar edilmediği gerekçeleri ile başvurucu hakkında terör örgütü üyeliğinden mahkumiyet kararı vermiş ve bu karar istinaf ve temyiz kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir.

Anayasa Mahkemesi, Aydın Yavuz ve Diğerleri başvurusunda (Başvuru Numarası: 2016/22169, Karar Tarihi: 20/6/2017, R.G. Tarih ve Sayı: 30/6/2017-30110) darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmaya ilişkin olarak FETÖ/PDY örgütünün özellikleri hakkında kapsamlı açıklamalara yer vermiştir. Söz konusu kararda Millî Güvenlik Kurulu’nun (MGK) 20/7/2016 tarihli toplantısında darbe girişiminin değerlendirildiği, bu değerlendirmede darbe girişiminin FETÖ tarafından TSK içindeki mensupları vasıtasıyla başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla milleti ve devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı, yetkili makamlar tarafından yapılan çok sayıda sözlü ve yazılı açıklamada genel olarak, darbe teşebbüsünün Fetullah Gülen'in talimatı ile başlatıldığı ve onun onayladığı plan doğrultusunda TSK içinde yuvalanmış FETÖ/PDY mensupları, örgüt yöneticisi konumundaki kamu görevlileri, siviller ile polis ve jandarma içine sızmış FETÖ/PDY üyeleri tarafından icra edildiği belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin aynı kararında (Aydın Yavuz ve Diğerleri) yetkili makamlarca ve soruşturma mercilerince 15 Temmuz darbe teşebbüsünün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'ye ilişkin olarak özellikle son yıllarda yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda bu yapılanmanın özelliklerine ve faaliyetlerine ilişkin birçok tespit ve değerlendirmeye yer verilerek, özetle; “i.FETÖ/PDY’nin başlangıçta özellikle din ve eğitim alanında faaliyet göstererek toplumda meşruiyet kazanmaya çalışmıştır. ii. FETÖ/PDY, bünyesinde bulunan ışık (talebe) evleri, okullar, yurtlar ve dershaneler aracılığıyla ulaştığı gençleri amaçları doğrultusunda yetiştirmiş ve bu kişiler yapılanmanın insan kaynağını oluşturmuştur…vii. FETÖ/PDY'nin yöneticileri ve üyeleri, faaliyetlerini gizlilik esasıyla yürütmekte ve gizliliği sağlayacak haberleşme yöntemleri kullanmaktadır…Gizlilik anlayışı, devlet yönetimi bakımından önemli görülen TSK, yargı, emniyet ve mülki idare birimlerinde ayrı bir titizlikle uygulanmaktadır… viii. FETÖ/PDY'nin gerçek amacı devleti ele geçirmektir…” hususları belirtilmiştir. Buna göre örgütün, devleti ele geçirmeye yönelik kadrolaştığı, 15 Temmuz darbe girişiminde bulunduğu açık ve net bir şekilde sabittir. Yerel mahkemece, FETÖ/PDY’nin yukarıda özetle bahsettiğimiz yapısı ve amaçları göz önünde tutularak, somut olayda soruşturma evresindeki tanık ifadesi, başvurucunun eğitim kurumundaki görevleri ve idari görevi, Bank Asya hesabındaki hareketler gibi deliller değerlendirilerek başvurucu hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmuştur.

Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi yargılamayı yapan derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesinin görevi ise, derece mahkemelerinin yorumlarının açıkça keyfi veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemektir. Başvurucu hakkında terör örgütü üyeliğinin sübut bulduğunu kabul eden yerel mahkeme, somut olay bağlamında tanık ifadelerini ve delilleri değerlendirmiş, kararını gerekçelendirmiş ve hüküm kurmuştur. Yerel mahkemenin gerekçesi incelendiğinde hukuk kurallarının uygulanmasında bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de mevcut değildir.

Bu nedenlerle, somut olayda Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edilmediği kanaatinde olduğumdan, aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

Ömer ÇINAR

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Abdulkadir Çelik [2. B.], B. No: 2019/14427, 30/4/2025, § …)
   
Başvuru Adı ABDULKADİR ÇELİK
Başvuru No 2019/14427
Başvuru Tarihi 26/4/2019
Karar Tarihi 30/4/2025
Resmi Gazete Tarihi 30/6/2017 - 30110

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, terör örgütü üyeliği suçuyla ilgili olarak yapılan yargısal yorumların öngörülebilir olmaması ve suç oluşturmayan eylemlerin mahkûmiyete esas alınması nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi Suç ve cezada kanunilik İhlal Yeniden yargılama
İfade özgürlüğü Terör örgütüne üye olma (TCK.314) İncelenmesine Yer Olmadığı
Din ve vicdan özgürlüğü Din özgürlüğü İncelenmesine Yer Olmadığı
Örgütlenme özgürlüğü Örgütlenme İncelenmesine Yer Olmadığı
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Toplantı ve gösteri yürüyüşü İncelenmesine Yer Olmadığı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi