TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ONUR ÖZCAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/15865)
|
|
Karar Tarihi: 14/12/2023
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
Raportör
|
:
|
Osman KODAL
|
Başvurucu
|
:
|
Onur ÖZCAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Tuncay KAAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işe iade davasının iş akdinin feshedildiğinin tebliğ edildiği tarihten itibaren bir aylık süre içinde açılmadığı gerekçesiyle süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/5/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 30/11/2016 tarihinde Bakırköy 22. İş Mahkemesinde işe iade davası açmış, Mahkeme 3/2/2017 tarihinde, davalı işveren tarafından iş sözleşmesinin feshedilmesinin 16/9/2016 tarihinde başvurucu işçiye bildirildiği, davanın ise 30/11/2016 tarihinde açıldığı, bildirim tarihine göre davanın bir aylık dava açma süresi geçtikten sonra açıldığı, davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar vermiştir. Başvurucu 3/3/2017 tarihinde istinaf başvurusunda bulunmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi 8/3/2018 tarihinde şu gerekçelerle mahkeme kararını kaldırmış ve davanın kabulüne karar vermiştir:
"... Mevcut dosyada davacıya feshin 15/11/2016 tarihinde yapılacağı bildirilerek 16/09/2016 tarihli fesih ihbarının yapıldığı ancak işveren tarafından dosyaya eklenen ibranamede davacının 31/10/2016 tarihinde işine son verildiğinin ve bu tarihte ibra alındığının görüldüğü bu nedenle işverenin kendi belirttiği fesih tarihine uymadığı başka bir tarihte davacıyı işte çıkardığı 31/10/2016 tarihi itibarı ile iş sözleşmesi sona erdiğinden davanın da bu tarihten itibaren 1 aylık hak düşürücü süre içerisinde 30/11/2016 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Söz konusu ibranamede İş K 17,18,19 m gereği işveren tarafından sözleşmenin feshedildiğinin bildirildiği,
Ancak madde şartlarını içerir bu tarihteki fesih ile alakalı herhangi bir delilin dosyada olmadığı, işletmesel bir karar sunulmadığı, davacının davranışı ile alakalı bir evrak olmadığı feshin bir gerekçe içermediği ,yazılı olmadığı anlaşılmıştır fesih bildirim yapılan tarihde de sözleşmenin sona ermediği görülmüştür.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 20/2 maddesinde açıkça, feshin geçerli nedenlere dayandığının ispat yükü davalı işverene verilmiştir. İşveren ispat yükünü yerine getirirken, öncelikle feshin biçimsel koşullarına uyduğunu, daha sonra, içerik yönünden fesih nedenlerinin geçerli (veya haklı) olduğunu kanıtlayacaktır. Bu kapsamda, işveren fesihle ilgili karar aldığını, bu kararın istihdam fazlası meydana getirdiğini, tutarlı şekilde uyguladığını ve feshin kaçınılmaz olduğunu ispatlamalıdır.
Dosyada geçerli bir fesih işlemi bulunmadığından davanın reddine dair ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu karar usül ve yasalara aykırı olduğundan davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan kabulüne karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-)Davacının istinaf başvurusunun esastan KABULÜNE,
2-)Bakırköy 22 İş Mahkemesinin 2016/698 Esas 2017/18 Karar 03/02/2017 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
3-)Davacının davasının Kabulü ile Feshin GEÇERSİZLİĞİNE, İŞE İADESİNE..."
8. Anılan karar, davalı tarafından temyiz edilmiş; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 11/3/2019 tarihinde, ihbar öneli kullandırıldığı ve davanın süresi içinde açılmadığı gerekçesiyle istinaf mahkemesinin kararını kaldırmış, davanın reddine karar vermiştir.
9. Bu karar 13/4/2019 tarihinde başvurucuya tefhim edilmiş; başvurucu 7/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
10. Karar tarihi itibarıyla uygulanan 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 12/10/2017 tarihli ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 11. maddesiyle değiştirilmeden önceki "Fesih bildirimine itiraz ve usulü" kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
"İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
11. Anayasa Mahkemesinin 14/12/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
12. Başvurucu; iş akdinin 31/10/2016 tarihinde işveren tarafından haksız olarak feshedilmesine rağmen işe iade davası açmasının önüne geçmek için eski tarihlifesih ihbar belgesinin işveren tarafından imzalattırıldığını, evrakta tebliğ tarihinin olmadığını, işten ayrılış bildirgesinin ve ihbar tazminatının ödeme tarihinin 31/10/2016 olduğunu, işe iade davasının bir aylık süre içinde açıldığını, aynı işyerinde çalışan ve aynı tarihte iş akdi feshedilen başka işçinin açtığı davanın esastan incelendiğini belirterek eşitlik ilkesinin, gerekçeli karar hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
13. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
14. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucununşikâyetinin özünün iş akdinin feshedildiği tarihten itibaren bir aylık süre içinde dava açmasına rağmen hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmek suretiyleuyuşmazlığın esasının incelenmemesine yönelik olması nedeniyle başvuru, adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
16. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
17. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
18. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
19. Somut olayda başvurucun işe iade davasını iş akdinin feshedildiğinin tebliğ edildiği tarihten itibaren bir aylık süre içinde açmadığından davanın reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
20. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
21. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa'nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
22. Başvurucunun açtığı işi iade davasının süre aşımından reddine karar verilirken4857 sayılı Kanun'un 20. maddesine dayanılmıştır. Anılan maddenin 7036 sayılı Kanun'un 11. maddesiyle değiştirilmeden önceki hâlinde iş sözleşmesi feshedilen işçinin fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabileceği öngörülmüştür. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağı bulunmakla birlikte kanunun uygulanmasında hata yapılıp yapılmadığına ilişkin olarak inceleme yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda sırasıyla müdahalenin meşru amacı bulunup bulunmadığı ile ölçülü olup olmadığı hususlarında inceleme yapılacaktır.
ii. Meşru Amaç
23. Anayasa'nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır (AYM, E.2014/112, K.2014/203, 25/12/2014).
24. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013 § 39).
25. Somut olayda başvurucunun açtığı işe iade davasının iş akdinin feshedildiğinin bildirildiği tarihten itibaren bir aylık dava açma süresi geçtikten sonra açıldığı, davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. İşe iade davalarının fesih bildiriminden itibaren bir aylık hak düşürücü süre içinde açılmasına ilişkin hükmün öngörülmesindeki amaç davaların öngörülebilir makul bir süre içinde açılmasının, yargılamanın makul sürede tamamlanmasının hedeflenmesi olup anayasal açıdan meşru bir amaca dayanıldığı sonucuna ulaşılmıştır.
iii. Ölçülülük
26. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturtulabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut şartların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması, kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
27. Ölçülülük ilkesi öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin kişiyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
28. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, mevzuatın yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde yapılacaktır (Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015, § 49). Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin görevi, usul kurallarının uygulanması konusunda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerininin başvurucunun mahkemeye erişim hakkını Anayasa'ya aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını denetlemektir.
29. Başvuruda elverişlilik ve gereklilik ilkeleri yönünden tartışmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır. Asıl üzerinde durulması gereken, başvurucu işe iade davası açmasını engellemek için eski tarihli fesih ihbar belgesinin işveren tarafından imzalattırıldığı, evrakta tebliğ tarihinin olmadığı, işten ayrılış bildirgesinin ve ihbar tazminatının ödeme tarihinin 31/10/2016 tarihi olduğu iddiasında bulunduğundan bu bağlamda davanın süre aşımından reddine karar verilmesinin mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.
30. Somut olayda başvurucunun açtığı işe iade davasının iş akdinin feshedildiğinin tebliğ edildiği tarihten itibaren bir aylıksüre içinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 4857 sayılı Kanun'un 7036 sayılı Kanun'un 11. maddesiyle değiştirilmeden önceki 20. maddesinde iş sözleşmesi feshedilen işçinin fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabileceği öngörülmüştür. Dolayısıyla somut başvuruda işe iade davasının açılacağı bir aylık sürenin iş akdinin feshinin başvurucuya bildirildiği tarihten itibaren başlayacağı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu durumda iş akdinin feshinin hangi tarihte başvurucuya bildirildiğini tespit etmek önem arz etmektedir.
31. Yargıtayın uygulamasına göre iş akdinin ihbar öneli verildiği tarihten daha sonraki bir tarihte feshedileceğinin işçiye bildirilmesi hâlinde ihbar önelinin işçiye imzalatılarak tebliğ edildiği tarihten itibaren işe iade davası açma süresi başlamakta ancak bu durumda fesih ihbarnamesinin işçiye tebliğ edildiği tarihin ihbarnamede gösterilmesi gerekmektedir.
32. Olayda başvurucunun iş akdinin feshine ilişkin 16/9/2016 tarihli fesih ihbarnamesinde fesih ihbar tarihinin 16/9/2016, iş akdinin fesih tarihinin ise 15/11/2016 olarak gösterildiği görülmüştür. Ancak fesih ihbarnamesinin başvurucuya tebliğ edildiği tarih ihbarnamede belirtilmemiştir. Diğer taraftan dosya içinde başvurucunun iş akdinin işveren tarafından fesih edildiğine ilişkin 31/10/2016 tarihli bir diğer fesih ihbarnamesinin daha olduğu, başvurucunun işten ayrılış bildirgesinde işten ayrılış tarihinin 31/10/2016 olarak bildirildiği, ayrıca davalının 31/10/2016 tarihinde başvurucuya ihbar tazminatını ödediği görülmüştür. Bununla birlikte dosya içinde bulunan ve işveren tarafından ibraz edilen 31/10/2016 tarihli ibranamede başvurucunun iş akdine 31/10/2016 tarihinde son verildiği ve bu tarihte başvurucudan ibra alındığı anlaşılmıştır.
33. Bu durumda ihbar öneli verilmek suretiyle düzenlenen fesih ihbarnamesinin başvurucuya tebliğ edildiği tarih ihbarnamede gösterilmediği için usulüne uygun, gerçek anlamda işçiye ihbar öneli verilmek suretiyle iş akdinin feshedildiği ortaya konulamamıştır. Buna rağmen Yargıtay dosya içindeki 31/10/2016 tarihli ikinci fesih ihbarnamesini, aynı tarihte düzenlenen işten ayrılış bildirgesini, ihbar tazminatının ödendiğini gösteren belgeyi ve ibranameyi gözetmeksizin, başvurucuya tebliğ edildiği tarihi göstermeyen fesih ihbarnamesini dikkate alarak bu belgenin düzenlendiği 16/9/2016 tarihinden itibaren bir aylık dava açma süresini başlatmıştır.
34. Bu bağlamda başvurucunun iş akdinin feshedildiğinden hangi tarihte haberdar olduğunu belirlemeyen fesih ihbarnamesine süre yönünden sonuç bağlanması müdahaleyi orantısız kılmakta, Yargıtay'ın Kanun'un uygulanmasındaki bu yorumu başvurucunun dava açmasını engellemekte, ağır külfete yol açmaktadır. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
36. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılamaya karar verilmesi, aksi takdirde 50.000 TL maddi ve manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
37. Başvuruda tespit edilen adil yargılanma hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
38. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçları bakımından yeterli bir giderim oluşturduğundan başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Yargıtay 9. Hukuk Dairesine (E.2018/7196, K.2019/5244) iletilmek üzere Bakırköy 22. İş Mahkemesine (E.2016/698, K.2017/18) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL başvuru harcı ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.