TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ENVER ÇETİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/17481)
|
|
Karar Tarihi: 25/3/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Fatma Gülbin ÖZTÜRK
|
Başvurucu
|
:
|
Enver ÇETİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Yasin OCAK
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, temerrüt faiziyle ilgili menfi tespit davasının kesin hüküm bulunduğu gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Bireysel başvuruya konu yargılamada davalı taraf 11/7/1992 tarihli ve 3835 sayılı Ahıska Türklerinin Türkiye'ye Kabulü ve İskanına Dair Kanun uyarınca 1996 senesinde Türkiye'ye serbest göçmen olarak göç etmeden önceKuzey Kafkasya'da ikamet etmektedir. Bu dönemde Rusya Federasyonu'na deri ihracatı yapan başvurucu ile tanıştıklarını belirten davalılar 1996 senesinde Türkiye'ye göç etme kararı almış ve İstanbul'a yerleşmiştir. Türkiye'ye göç etmeden önce başvurucu ile aralarındaki güven ilişkisine bağlı olarak başvurucuya Türkiye'de kendi adlarına yatırım yapması için 120.000 Amerikan doları nakit para teslim ettiklerini ileri süren davalılar, başvurucunun bu parayla Çatalca'da kendi adına taşınmaz satın aldığını ancak bu taşınmazı kendilerine devretmeden üçüncü bir kişiye sattığını iddia etmiştir. Başvurucudan bakiye 60.000 Amerikan doları alacakları kaldığını belirten davalılar, başvurucunun bu parayı ödemediğini, bu kapsamda ödenmeyen alacak yönünden gönderdikleri İstanbul 16. Noterliğinin 4479 yevmiye numaralı ve 25/5/2008 tarihli ihtarnamesinden sonra da bakiye kalan alacak yönünden başvurucu tarafından ödeme yapılmadığını belirterek Bakırköy 12. İcra Müdürlüğünün 2008/13761 Esas sayılı dosyası ile başvurucu hakkında 96.000 TL asıl alacak, 84.623,98 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 180.623,98 TL üzerinden ilamsız icra takibi başlatmışlardır.
A. Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde Yürütülen Menfi Tespit Davası
3. Başvurucu 13/10/2009 tarihinde davalılar aleyhinde Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde menfi tespit davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; hakkında Bakırköy 12. İcra Müdürlüğünün 2008/13761 Esas sayılı dosyasıyla başlatılan icra takibinin usulsüz kesinleştiğini iddia etmiştir. Tarafına yapılan tebligatın 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21. maddesine aykırılık teşkil ettiğini ileri süren başvurucu, adına kayıtlı gayrimenkule konulan haciz sebebiyle gayrimenkulde yapılan kıymet takdiri sırasında gelen bilirkişiden icra takibini öğrendiğini ve davalılara borcunun olmadığını belirtmiştir.
4. Mahkemece 9/11/2010 tarihinde davanın kabulüne, başvurucunun hakkında Bakırköy 12. İcra Müdürlüğü tarafından yürütülen 2008/13761 sayılı takip sebebiyle 96.000 TL borcunun bulunmadığının tespitine, takibin kötü niyetle yapılması sebebiyle asıl alacağın %40'ı nispetinde kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak başvurucuya verilmesine karar verilmiştir. Karar, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
5. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi neticesinde 19/12/2011 tarihinde karar bozulmuştur. Bozma kararında, davalıların savunmalarında başvurucuya Çatalca ilçesinden taşınmaz satın alması için verdikleri 120.000 Amerikan dolarının 60.000'ini ödemediğini belirterek başvurucu hakkında icra takibi başlattıklarını belirttiği açıklanmıştır. Başvurucunun da yargılama aşamasında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesinde ve Savcılığa verdiği 15/1/2008 tarihli ifadesinde davalılarla 1988 yılında Çatalca ilçesindeki taşınmazın satın alınmasına ilişkin gayriresmî ortaklık yaptıklarını ikrar ettiği ifade edilmiştir. Davalılar tarafından dosyaya sunulan 6/1/2004 tarihli protokolle de bu ortaklığın belgelendiği belirtilerek protokoldeki imzanın başvurucuya ait olup olmadığının araştırılması ve bu belgenin başvurucudan sâdır olduğunun tespiti hâlinde başvurucunun ikrarı ve belge birlikte değerlendirilerek sonucuna uygun karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
6. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 2/7/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesi 21/1/2014 tarihli kararıyla bozma kararına uyarak başvurucunun imza ve yazı örneklerini bilirkişi marifetiyle inceletmiş ve hazırlanan bilirkişi raporuyla protokol altındaki imzanın başvurucuya ait olduğunu tespit etmiştir. Başvurucunun 15/1/2008 tarihli Savcılık ifadesindeki ikrarını da bilirkişi raporundaki tespitle birlikte değerlendirerek davanın reddine karar vermiştir.
7. Başvurucu, kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 8/12/2014 tarihinde kararı onanmış, 2/7/2015 tarihinde ise başvurucunun karar düzeltme isteminin reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
B. Bireysel Başvuruya Konu Bakırköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde YürütülenMenfi Tespit Davası
8. Başvurucu; Bakırköy 12. İcra Müdürlüğünün E.2013/3844 sayılı dosyasıyla takipte istenen 84.623,98 TL faizin hukuka aykırı olduğunu, bu takibe ilişkin olarak yapılan tebligatın usulsüz olduğu ve takibin bu sebeple usulsüz şekilde kesinleştirildiğini, herhangi bir ihtarat yapılmadan icra takibine başlandığını ve temerrüt olgusu oluşmadığından faiz talebinin hukuka aykırı olduğunu belirterek Bakırköy 12. İcra Müdürlüğünün 2013/3844 Esas sayılı icra dosyasıyla yapılan icra takibinde işleyen faiz borcunun olmadığının tespitine karar verilmesi istemiyle 22/7/2016 tarihinde Bakırköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) menfi tespit davası açmıştır.
9. Mahkeme, 2/3/2017 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararda; Bakırköy 12. İcra Müdürlüğünün 2013/3844 Esas sayılı icra takibinin evveliyatının Bakırköy 12. İcra Müdürlüğünün 2008/13761 Esas sayılı takibi olduğunu, 96.000 TL asıl alacak, 84.623,98 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 180.623,98 TL takip miktarının her iki takipte de aynı olduğunu belirtmiştir. Başvurucunun 84.623,98 TL işlemiş faiz yönünden açtığı bu davadaki talebinin Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından yürütülen menfi tespit davasında karara bağlandığını ve bu kararın kesinleştiğini belirten Mahkeme, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendi gereğince dava şartı olan kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verildiğini ifade etmiştir.
10. Başvurucu; bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde; yanlış karar verildiğini, usulüne uygun temerrüde düşürülmediğinden faiz talebinin uygun olmadığını, icra takibine ilişkin olarak adına çıkarılan tebligatın usulsüz olduğunu, bu nedenle kesinleşen takipteki faizin de doğru olmadığını, ayrıca Mahkemece davanın esasına girilmeyip dava şartı yokluğundan davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verildiği hâlde davalılar lehine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin yanlış olduğunu belirtmiştir.
11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi 6/11/2017 tarihli kararıyla başvurucunun istinaf talebini vekâlet ücreti yönünden kısmen kabul etmiş ancak davanın kesin hüküm sebebiyle reddine ilişkin istinaf istemlerini reddetmiştir. Gerekçeli kararda; Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından yapılan menfi tespit yargılamasında davanın taraflarının aynı olduğu, dava konusunun Bakırköy 12. İcra Müdürlüğünün 2008/13761 Esas sayılı icra takibinin usulsüz tebligata rağmen kesinleşmesine ilişkin olduğu ve bu takibin2013/3844 şeklinde yeni esas sayısı aldığı belirtilmiştir. Başvurucunun borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istediği yargılamada Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından davanın reddine karar verildiği, bu kararın temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek 2/5/2015 tarihinde kesinleştiği belirtilerek başvurucunun kesin hüküm olmadığı yönündeki istinaf taleplerinin reddine karar verilmiştir. Karar, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından 7/3/2019 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.
12. Nihai karar, başvurucuya 24/4/2019 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 17/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
13. Başvurucu; icra takibine konu alacağa bağlı olarak işletilen faiz miktarına yönelik açtığı menfi tespit davasının konusu farklı olan asıl alacağa ilişkin olarak Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görülen yargılamada verilen ve kesinleşen ret kararı sebebiyle kesin hüküm nedeniyle reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
14. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun kesin hüküm nedeniyle davanın reddedilmesine ilişkin şikâyetleri adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
15. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
16. Somut olayda başvurucunun Bakırköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı ve bireysel başvuruya konu ettiği menfi tespit davasının esası incelenmeksizin kesin hüküm nedeniyle dava şartı yokluğundan reddedilmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır.
17. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte sınırlandırmanın kanuna dayanması, meşru amacının bulunması ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen şartlara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
18. Mahkeme 6100 sayılı Kanun'un 114. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendi gereğince dava şartı olan kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar vermiştir.Buna göre Mahkemece verilen ret kararı ile yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
19. Kesin hükme saygı (res judicata) ve kesin hükmün bağlayıcı olması, hükmü veren mahkeme de dâhil diğer bütün mahkemelerin ve diğer ilgili kurumların bu kararla bağlı olması anlamına gelir. Yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm, zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Alba İnşaat Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/1313, 26/2/2015, §§ 53, 54; Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 65).
20. Türk hukukunda "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez." hükmüyle kaynağı Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasında bulunan kesin hüküm; mahkemelerce verilen, yasa yolları izlenerek ya da izlenmesi gerekli görülmeyerek sonuçlanan, uyulması ve yerine getirilmesi zorunlu, itirazı ve konusunun yeniden ele alınması olanaksız olan kararları ifade etmektedir. Anlaşmazlıkların sürüp gitmesini önleyerek kamu düzenine katkıda bulunma düşüncesine bağlanan kesin hüküm ilkesi, yürürlükteki kurallara göre çözümlenen bir konunun o konunun ilgilileri arasında -kanunun öngördüğü iadeimuhakeme gibi ayrık durum dışında- yeniden incelenmesine engeldir. Değişik kanunlarda yer alan bu hukuksal kurum, yargı alanında kararlılık sağlamak amacına bağlanmaktadır. Biçimsel ve nesnel anlamda tanımları yapılan bu kurumun ögeleri; yargı kararlarına tanınan bir nitelik olması, bu niteliğin yasalarla tanınması ve yargı kararına uyulması zorunluluğudur (Şenol Özdemir, B. No: 2018/14133, 11/5/2023, § 38).
21. Somut olayda usul kurallarını yorumlayan derece mahkemesinin kesin hüküm nedeniyle dava şartının bulunmadığını belirterek davanın esasını incelememesinin yukarıda değinilen kamu yararının gerçekleştirilmesine yönelik meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.
22. Bu değerlendirmeler ışığında son olarak davanın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve başvurucuya ağır bir yük getirilip getirilmediği hususlarının değerlendirilmesi gerekir.
23. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
24. Ölçülülüğün üçüncü alt ilkesi olan orantılılık, hakkın sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengenin sağlanmasını gerektirmektedir. Öngörülen tedbirin bireyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenmemesi gerekmektedir (Levent Tütüncü, B. No: 2015/3690, 18/7/2018, § 52).
25. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli usul ve koşulların öngörülmesi, bu koşullar dava açmayı veya kanun yoluna başvurmayı imkânsızlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak mevzuatta öngörülen usul ve koşullara ilişkin kuralların açıkça yanlış uygulanması nedeniyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 38).
26. Başvurucunun ödeme emrinin usulsüz tebliğ edildiği ve davalılar ile arasında herhangi bir borç ilişkisi bulunmadığı iddialarına ilişkin olarak Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı dava 6/1/2004 tarihli protokoldeki imzanın başvurucuya ait olduğu ve başvurucunun bu borç ilişkine dair dava dışı ikrarının bulunduğu dikkate alınarak reddedilmiştir. Karar, temyiz ve karar düzeltme incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Başvurucunun bireysel başvuruya konu ettiği davada ise aynı takibe konu edilen işlemiş faiz yönünden usulüne uygun tebligat yapılmadığı gerekçesiyle temerrüdün oluşmadığı iddia edilmektedir. Bununla birlikte ilgili icra takibinin usulüne uygun tebligat yapılmaması sebebiyle usulüz şekilde kesinleştiğine dair başvurucu tarafından yapılan itirazların Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde asıl alacağa yönelik olarak görülen menfi tespit davasında reddedilerek karara bağlandığı açıktır.
27. Yukarıda da izah edildiği üzere başvurucunun asıl alacağa yönelik olarak açmış olduğu davada, işlemiş faizin de alacak kalemi olarak belirtildiği icra takibine ilişkin usulsüz tebligat iddiaları reddedilmiş ve bu yargılamada takibin usulüne uygun tebligat yapılmaması sebebiyle usulsüz kesinleştiğine ilişkin başvurucu iddiaları da reddedilerek karara bağlanmıştır. Bireysel başvuruya konu yargılamada da bu karar dikkate alınarak davanın kesin hüküm sebebiyle reddine karar verilmiş olup, kararın keyfî ve temelsiz olduğu söylenemeyeceği gibi bu karar başvurucuya aşırı bir külfet de yüklememektedir.
28. Bu itibarla somut olayda davanın kesin hüküm nedeniyle usulden reddine karar verilmesine ilişkin yorumun öngörülemez nitelikte olmadığı ve başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak ya da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım içermediği sonucuna varılmıştır. Neticede başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 25/3/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.