logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mustafa Fatih Yalçın [2.B.], B. No: 2019/17945, 8/6/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA FATİH YALÇIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/17945)

 

Karar Tarihi: 8/6/2023

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Mustafa Fatih YALÇIN

Vekili

:

Av. İsmail Doğan SUBAŞI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/5/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1978 doğumlu olan başvurucu, Türk Hava Yolları (Kurum) bünyesinde kabin amiri olarak çalışmakta iken 29/6/2017 tarihinde kesinleşen disiplin kurulu kararı ile başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Fesih gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Disiplin Kurulu tarafından, Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara 'üyelik', 'mensubiyet' veya 'iltisak' yahut 'irtibat' şeklinde bağlantılarının bulunup bulunmadığına ilişkin olarak değerlendirmeler kapsamında Ortaklığımızda 17/25 Aralık sonrasında FETÖ/PDY terör örgütünün vakıf ve derneklerine üyeliğini devam ettirme, örgütün gazete dergi ve mecmua üyeliğini sürdürme, sosyal medya hesaplarında lehine paylaşımlarda bulunma, örgütü savunan her türlü yazı, Mülakat, söz, fiil ve davranışta bulunma, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları ByLock gibi şifreli programlara üyelik, örgütün bankalarında işlem yapmaya devam etme gibi kriterler; sosyal çevre bilgileri, ilgili devlet kurumları ve kuruluşlarından gelen bilgiler ile Ortaklığımıza yapılan ihbar ve şikâyetler dikkate alındığında, FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantınız hakkında yukarıda sayılan fiillerden birini veya birkaçını işlediğiniz hususunda makul şüphe oluştuğundan, tutum ve davranışlarınıza uyan 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 25/11. Maddesi ve 25. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin 25. Maddesi 1. Fıkrası gereğince 'İşten Çıkarma Cezası' ile tecziyenize karar verilmiştir.

Disiplin Kurulu'nun hakkınızda vermiş olduğu karar 29.06.2017 tarihinde Genel Müdürlüğün onayından geçerek kesinleştiğinden iş akdiniz haklı nedenle feshedilmiştir."

7. Başvurucu; feshin geçersizliğinin tespiti, işe iadesi ile haksız fesihten kaynaklanan tazminat ve hakettiği ücretlerinin ödenmesine karar verilmesi taleplerini ileri sürerek işveren aleyhine 14/7/2017 tarihinde işe iade davası açmıştır. Bakırköy 29. İş Mahkemesi (Mahkeme) tarafından kabul edilen dava dilekçesinde başvurucu, feshin usule aykırı olduğunu, savunması alınmadan ve somut bir sebebe dayanılmadan iş akdinin feshedildiğini ileri sürmüştür. Davalı Kurum ise cevap dilekçesinde başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) güdümünde hareketlerinin olduğunu, bu kapsamda Bank Asya hesap hareketlerinin incelenebileceğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.

8. Başvurucu, cevaba cevap dilekçesinde işveren Kurum tarafından ileri sürülen Bank Asya iddialarına yanıt vermiş ve Banka ile olan ilişkisinin babasının borcunu kapatmaktan ibaret olduğunu ifade etmiştir. Buna göre babası bir arkadaşının Bank Asya'dan aldığı kredi borcu ve çekleri için kefil olmuş; ancak Banka borcu kat edince babasına ihtar çekilmiş ve 47.668 TL kredi ve 34.930 TL çek yükümlülüğünden doğan sorumlu miktarı ödemesini istemiştir. Başvurucu; babasının çek yükümlülüğü için 26.000 TL bankaya teminat ödemesi yaptığını, borç kapatıldıkça teminatın çözüldüğünü ancak bu süreç zaman aldığından ve para TL cinsinde değer kaybettiğinden parasını dövize çevirdiğini, hatta İstanbul 19. İcra Müdürlüğünün 2013/10294 Esas sayılı dosyası üzerinden tapulu taşınmazlarına yapılan haciz işleminin de ancak bu borçlar ödendikten sonra kaldırılabildiğini belirtmiştir.

9. Mahkeme 29/9/2017 tarihli karar ile davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...davacının iş akdinin bu maddeye göre değerlendirme yapılarak yasal düzenleme kapsamında sona erdirildiği ve yasal yetki nedeni ile fesihlerde İş Kanunun 18 ve devamı maddeleri uyarınca geçersizlik koşulları aranmayacağından ve iş akdinin geçerli nedenle feshedildiği kabul edilerek (Yargıtay 9.Hukuk Dairesi'nin 28/03/2017 tarih 2017/19203 E., 2017/5147 K. )davanın reddine karar verilmiştir."

10. Başvurucu istinaf kanun yoluna başvurmuş; işten çıkarılma sebebinin ne fesih bildiriminde ne de derece mahkemesi kararında açık bir şekilde yazdığını, bu kapsamda yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığını belirterek yargılama sürecinde ileri sürdüğü hususları tekrarlamıştır. Davalı işveren ise cevap dilekçesinde önceki iddialarını tekrarlamış ve davanın reddini talep etmiştir.

11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi 8/3/2018 tarihli kararı ile yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığını belirterek derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine iade edilmesine hükmetmiştir.

12. Dosyanın kendisine geldiği Mahkeme, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ile Bank Asyaya müzekkere yazarak başvurucu hakkındaki bilgi ve belgelerin gönderilmesini talep etmiş; farklı tarihlerde duruşma açarak başvurucu ile davalı işverenin iddia ve itirazlarını incelemiştir. Mahkeme 23/1/2019 tarihli karar ile davanın kabulüne ve feshin geçersizliğine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Davacı vekili 25/10/20107 havale tarihli dilekçesinde davacının babasının söz konusu bankadaki kredi sözleşmesine kefil olduğunu, kredi sözleşmesi sona erince bankanın müşterisine verdiği çekler karşılığında kredi riski için, kendilerinden ve kefillerden teminat istediğini, müvekkilinin de babasının kefalet sorumluluğuna dayanarak bankada hesap açarak teminat niteliğinde para yatırdığını beyan etmiş, Müflis Bank Asya Katılım Bankası İflas İdaresi 06/08/2018 tarihli yazısında davacının 22/01/2014 tarihinde 26.000TL'lik vadeli mevduat hesabı açtırdığı ve aynı gün kredi teminatı olarak teminat blokesine alındığının tespit edildiğini bildirmiştir.

Davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak objektif bir değerlendirme tespit edilmesi konusunda ve BAM kararı doğrultusunda mahkememizce resen İçişleri Jandarma Genel Komutanlı ve İstanbul Valili İl Emniyet Müdürlüğünden ayrı ayrı davacı ile ilgili yapılan araştırmada FETÖ/PDY terör örgütü ile ilgili herhangi bir veriye rastlanmadığı, İstanbul Valiliği İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğünden DERBİS sistemi üzerinden yapılan araştırmada davacının OHAL KHK ları ile kapatılan ve FETÖ/PDY ile ilişkili olabileceği değerlendirilen derneklerin yönetim ve denetim kurullarında herhangi bir üyelik kaydının olduğu yönünde bir bulguya rastlanmadığı anlaşıldığından, her ne kadar davacının Bank Asya'da 22/01/2014 tarihinde açmış olduğu vadeli hesabı var ise de, hesabın davacının babasının kefil olduğu kredi nedeniyle teminat olarak açıldığı, mevcut bilgi ve belgelerden davacının Fetö/PDY terör örgütü ile bağlantısı olduğuna dair makul şüphenin bulunmadığı ve davacının iş akdinin feshinin haklı bir nedene dayanmadığı sonuç ve kanaatine varılarak davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur."

13. İşveren, gerekçeli karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş; dava dilekçesinde ileri sürdüğü beyanları tekrar ederek havacılık sektörünün en önemli ilkesinin emniyet ve güvenlik olduğunu, 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi ve terör olaylarının en başta Atatürk Havalimanı olmak üzere havacılık sektöründe faaliyet gösteren bütün kamu kurumları ile özel şirketleri etkilediğini, bu kapsamda şirketin güvenlik ve emniyet zafiyetine yol açabilecek, çok önemli ticari sırlarını, iş modellerini operasyonel tercihlerini açığa çıkarabilecek riskli personel ile çalışmasına son vermesinin doğal bir uygulama olduğunu belirtmiştir. Başvurucunun iş akdinin de Kuruma yapılan ihbar ve şikâyetler neticesinde FETÖ/PDY ile ilişkisi olduğundan bahisle feshedildiğini ileri süren Kurum davanın reddini talep etmiştir.

14. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi 17/4/2019 tarihli kararı ile derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...tüm dosya kapsamının incelenmesi sonucunda; davacıya ait Bank Asya hesap hareketlerini gösterecek şekilde hesap dökümünün dosya arasına alındığı görülmüştür. İlgili kayıtların incelenmesinde davacının FETÖ/PDY terör örgütünün finans kuruluşu olan Bank Asya'ya 22.01.2014 tarihinde 26.000,00_TL para yatırdığı anlaşılmıştır. Bu halde, feshin haklı olup olmadığı açılacak tazminat davasında tartışılmak üzere davacının iş sözleşmesinin geçerli sebeple feshedildiğinin kabulü ile, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup, aşağıdaki şekilde karar verilmiştir."

15. Nihai karar 20/5/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 21/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

17. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-26.

B. Yargıtay Kararları

18. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üysi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

19. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

20. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılacak olursa, somut olayda davacının iş sözleşmesinin feshi ile ilgili yasal dayanakların 4857 sayılı İş Kanunu ile birlikte Bakanlar Kurulu kararı ile ülke genelinde ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında çıkartılan kanun hükmünde kararnameler olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Söz konusu kararnamelerin iş sözleşmesi ile çalışan işçilere yönelik hükümleri incelendiğinde, gerek 667 sayılı KHK’nin 4. maddesi gerekse 673 sayılı KHK’nin 7. maddesinde bu kanun hükmünde kararnameler kapsamında iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha yeniden doğrudan veya dolaylı olarak eski işinde veya benzer işlerde görevlendirilemeyecekleri, bunların işe iadesinin mümkün olmadığı şeklinde emredici nitelikte düzenlemelerin yer aldığı görülecektir. Bu yasal düzenlemelerin nitelik itibariyle, kamu düzenine ilişkin ve açıkça emredici nitelikte olduğu değerlendirildiğinde, açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağı göz önüne alınmalıdır. Bu itibarla, ilgili kanun hükmünde kararnameler kapsamındaki fesihlere ilişkin olarak açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir.

Buna göre görülmekte olan davada, sözleşmenin feshine dayanak bilgi ve belgelerin mahkemece resen araştırılması gerekmekte ise de, dosyada sadece Erzurum Cumhuriyet Baş Savcılığına davacı hakkında soruşturma veya kovuşturma olup olmadığı yönünde yazılan yazı cevabi ile yetinildiği , bu yönde başkaca bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı bankadan sorularak; bunun yanında resen araştırma ilkesi kapsamında davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumu’ndan getirtilmeli, varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asya nezdinde açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek ulaşılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davacının davasının kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirir."

21. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17/10/2018 tarihli ve E.2018/11972, K.2018/22382 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının ... sözleşmesinin feshinin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesi doğrultusunda davalı işverence oluşturulan komisyon kararıyla davalı kurum tarafından gerçekleştirilmiştir.

Davacı işçi 4857 sayılı ... Kanunu hükümleri çerçevesinde çalışmış olmakla ... sözleşmesinin 06.09.2016 tarihindeki feshinde ... Kanunu'nun 18. ve devamı maddeleri hükümleri uygulanmalıdır.

Somut olayda davacının ... akdinin feshine neden olan bilgi ve belge işverence ibraz edilememiştir. Davacının ... akdinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı Kurumdan araştırılmalı; ayrıca davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumundan varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asyaya açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalı olup bozmayı gerektirir."

22. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 8/3/2018 tarihli ve E.2018/464, K.2018/6086 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda; davacının iş sözleşmesinin feshine ilişkin hiçbir belgenin dosyaya sunulmadığı anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesi tarafından şüpheyi haklı kılacak güçte somut delillerin bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Tarafların iddia ve savunmaları dikkate alındığında Mahkemece öncelikle yapılacak iş; davacının banka kayıtları getirtilerek özellikle adı geçen Bank Asya da hesabının hangi tarihler arasında açık olduğu, bankaya toplu para yatırma ve çekme işlemlerinin yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise hangi tarihler arasında hangi sebeplerle yapıldığına ilişkin bilgi ve belgelerin toplanması, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve istihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi teknolojileri Kurumundan davacının hakkında FETÖ/PDY terör örgütü ile ilgili işlem yapılıp yapılmadığının emniyet veya diğer güvenlik güçlerinden sorularak gelen yazı cevaplarının dosyaya getirtilmesi gerektiği gibi, ayrıca, davacının iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayalı olup olmadığına dair denetime elverişli tüm delillerin de araştırılarak toplanması gerekmektedir. Feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması için belirtilen yönlerden gerekli araştırmaya gidilmeli ve toplanacak deliller dosya içeriği ile yeniden bir değerlendirmeye tabi tutularak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 8/6/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

24. Başvurucu; sadece banka hesabı gerekçe gösterilerek işe iade davasının reddedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, Bankadaki hesabı babasının çek yükümlülüğüne karşı teminat amacıyla açtırdığını ancak bu kapsamda yaptığı iddia ve itirazların incelenmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Bakanlık görüş yazısında ilk derece mahkemesi tarafından taraflar arasındaki iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; başvurucunun hakkındaki iddiaları öğrendiği, buna ilişkin iddia ve itirazlarını ileri sürebilme imkânına sahip olduğu, bu kapsamda hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, verilen kararlarda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik olmadığı, başvurucunun ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kaldığı ileri sürülmüştür.

2. Değerlendirme

26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun temel iddiasının iş akdinin hukuka aykırı bir şekilde feshedildiği, buna dair açtığı işe iade davasının ise iddia ve itirazları incelenmeksizin, Bank Asya tespitinin terör olayları ile bağlantısı ortaya konulamadan reddedildiği hususuna ilişkin olduğu görülmüştür. Bu kapsamda başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

29. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

31. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

32. Makul gerekçe davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

33. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

34. Somut olayda Türk Hava Yolları nezdinde kabin amiri olarak çalışan başvurucunun iş akdi 29/6/2017 tarihinde terör örgütü ile irtibatı/iltisaklı olduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işe iade edilmesi talebiyle dava açmıştır.

35. Başvurucu, dava dilekçesinde özetle feshin usule aykırı olduğunu, somut bir olay/olgu yahut veriye dayanmaksızın iş akdinin feshedildiğini ileri sürmüş; işveren Kurum ise cevap dilekçesinde Bank Asya tespiti bulunduğunu belirtmiştir.

36. İstanbul 29. İş Mahkemesi 23/1/2019 tarihli gerekçeli kararında, Bank Asya ile yapılan yazışmalar neticesinde başvurucunun 22/1/2014 tarihinde 26.000TL'lik vadeli mevduat hesabı açtırdığı ve bu miktarın aynı gün kredi teminatı olarak teminat blokesine alındığı hususunu tespit etmiştir. Başvurucunun söz konusu paranın babasının arkadaşının kredi borcu ve çek hesabına kefilliği nedeniyle Banka tarafından istenen teminata istinaden yatırdığına dair savunmasının Banka ile yapılan yazışmalar neticesinde kabul edilebilir olduğunu değerlendiren Mahkeme, başvurucuya yönelik başkaca bir veri yahut olgu bulunmadığını da gözönünde bulundurup fesih için yeterli şüphe olmadığına hükmetmiştir. Buna mukabil bölge adliye mahkemesi yaptığı istinaf incelemesinde başvurucunun iddia ve itirazlarından bağımsız olarak 22/1/2014 tarihinde Bank Asyaya 26.000 TL para yatırmasını şüphe feshi için yeterli kabul etmiş ve davanın reddine hükmetmiştir.

37. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

38. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde, somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de mahkemelerin gerekçe gösterme noktasındaki yükümlülüğünün somut davanın koşullarına göre farklılık arz edebileceğini belirtmiş ve her davanın özelinde ayrıca incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bununla birlikte AİHM, özellikle ilgili mevzuat ya da uygulamadan kaynaklanan ve muğlak/yoruma açık ifadeler içeren kavramların detaylı bir şekilde somutlaştırılması gerektiğine vurgu yapmıştır. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, gerekçenin aynı zamanda makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 29-33).

39. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığıdavalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, milli güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçebilmek adına önemlidir. Söz konusu kireterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.

40. Başvuruya konu olayda Mahkemenin değerlendirmesine göre işvereni şüphe feshine götüren olgu başvurucunun Bank Asyaya para yatırmasıdır.

41. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı; ayrıca bkz. §§ 24-25). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırılarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu ve bu suretle işçi işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137).

42. Başvuruya konu olayda başvurucunun Bank Asyaya para yatırdığı belirtilmiş ancak başvurucunun bu tespite ilişkin itirazlarına yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür. Zira başvurucu, parayı babasının borcuna teminat olarak yatırdığını, terör örgütü ile ilişkilendirilebilecek bir hesap hareketliliği bulunmadığını ileri sürmüştür. Nitekim Banka ile yapılan yazışmalar neticesinde de başvurucunun bu iddiasının teyit edildiği, paranın Banka tarafından teminat olarak bloke edildiği tespit edilmiştir. Bu noktada derece mahkemelerinden beklenen; rutin bankacılık işlemleri dışında terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığı, önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin olup olmadığı ya da başka bir örgütsel faaliyet çerçevesinde bir işlem yapılıp yapılmadığı, feshi geçerli kılan başkaca bir nedenin bulunup bulunmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulmasıdır (Ayla Demir İşat, § 140). Dolayısıyla istinaf incelemesi neticesinde verilen kararda başvurucunun silahlı terör örgütüne aidiyeti, terör örgütüyle iltisaklı veya irtibatlı olduğu için işverenle güven ilişkisinin bozulduğunu gösteren ilgili ve yeterli bir gerekçenin bulunduğu söylenemeyecektir.

43. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan birini kabul ettiğinde ve bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorundadır (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56). Bu kapsamda başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.

44. Sonuç olarak gerekçeli kararda işvereni şüphe feshine götüren sebeplere değinilmişse de bu sebepler karşısında başvurucunun iddia ve itirazlarının incelendiği ve değerlendirildiği hususunda bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

46. Başvurucu, işe iade davasının neticeye bağlanması için için ilgili mevzuatta öngörülen sürelerin aşıldığını belirterek etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvuru formu bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun iddiasının yargılamanın makul sürede neticelendirilmediği hususuna ilişkin olduğu değerlendirilmiştir.

48. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12, 17/9/2013; Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

49. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde davanın iki dereceli yargılama sisteminde 1 yıl 9 ay 3 gün sürdüğü tespit edilmiştir. Yargılama süreci bir bütün olarak dikkate alındığında başvurucunun hakkını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

51. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

52. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

53. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. Maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesine (E.2019/1074) iletilmek üzere Bakırköy 29. İş Mahkemesine (E.2018/105) GÖNDERİLMESİNE,

D. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Mustafa Fatih Yalçın [2.B.], B. No: 2019/17945, 8/6/2023, § …)
   
Başvuru Adı MUSTAFA FATİH YALÇIN
Başvuru No 2019/17945
Başvuru Tarihi 21/5/2019
Karar Tarihi 8/6/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 2
18
19
20
21
25
KHK 667 Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 4
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi