logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Recep Efe [2.B.], B. No: 2019/22511, 8/6/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

RECEP EFE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/22511)

 

Karar Tarihi: 8/6/2023

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Recep EFE

Vekili

:

Av. Murat GÜLKIRAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/6/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1976 doğumlu olan başvurucu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki olan İstanbul Yönetim Yenileme A.Ş. (Kurum) bünyesinde 3/5/2013 tarihinden itibaren çalışmaya başlamış; sürveyan ve depo sorumlusu olarak görev yapmakta iken 26/1/2017 tarihli bildirimle başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Kurum tarafından Genel Müdürlüğe gönderilen iç yazışmada Fethullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) tarafından gerçekleştirilen darbe teşebbüsünden bahsedilerek 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) kapsamında başvurucunun söz konusu örgüt ile bağlantılı veya ilişkili olduğu, bu örgüte finansal destek sağladığı gerekçesi ile iş akdinin haklı nedenle feshi gerektiği bildirilmiştir.

7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespit edilmesi ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle işveren aleyhine 24/2/2017 tarihinde Bakırköy 26. İş Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde işe iade davası açmıştır.

8. Mahkeme, başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatını veya iltisakını tespite elverişli bilgi ve belgelerin dosyaya gönderilmesi için çeşitli il ve ilçelerdeki Cumhuriyet başsavcılıklarına, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet) ve Bank Asya Genel Müdürlüğüne müzekkereler yazmıştır. Başsavcılıklardan gelen cevabi yazılarda başvurucu hakkında herhangi bir soruşturma kaydına rastlanmadığı belirtilmiş, Bank Asyadan gelen müzekkere cevabında ise başvurucunun Bank Asyada hesabının bulunduğu ifade edilerek hesap hareketlerini gösterir doküman gönderilmiştir.

9. Mahkeme, banka hesap hareketlerine ilişkin olarak dosyanın bilirkişi incelemesine gönderilmesine karar vermiştir. Bilirkişi tarafından ibraz edilen 5/1/2018 tarihli raporda öncelikle başvurucunun söz konusu hesabı 30/4/2008 tarihinde açtığı, son hareket işleminin tarihinin 26/1/2015 olduğu belirtilmiştir. Hesabın açıldığı günden itibaren aktif olarak kullanıldığı, 2008-2010 tarihleri arasındaki en yüksek tutarlı işlemin 6.300 TL olduğu, 7/10/2010 tarihinde 19.908,13 TL para çekme, 1/7/2012 tarihinde 27.165 TL para yatırma, 5/7/2012 tarihinde 44.221,39 TL para çekme ve döviz alımı işlemlerinin gerçekleştirildiği, bunların dışında da para çekme ve yatırma, kredi kartı borç ödeme işlemlerinin aktif olarak yapıldığının tespit edildiği ifade edilmiştir. 22/3/2013 tarihinde hesaptan 54.000 TL para çekildiğinin belirtildiği raporda en son 26/1/2015 tarihinde hesapta bulunan 15.091,43 TL'nin de çekilerek bakiyenin boşaltıldığı, sonrasında herhangi bir hesap hareketliliği bulunmadığı ifade edilmiştir. Sonuç olarak bilirkişi raporunda, hesap hareketliliği incelendiğinde rutin bankacılık faaliyetleri dışında dikkat çeken bir işleme rastlanmadığı tespitine yer verilmiştir. İşveren Kurum, bilirkişi raporuna karşı itiraz dilekçesinde özellikle 22/3/2015 ile 26/1/2015 tarihleri arasındaki hesap hareketliliğinin incelenmediğini ileri sürmüştür.

10. Öte yandan bu süreçte idari soruşturma gerekçe gösterilerek başvurucu hakkında İstanbul Güvenlik Şube Müdürlüğü suç duyurusunda bulunmuş ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatmıştır.

11. Soruşturma devam ederken Mahkeme 13/3/2018 tarihli kararla davanın kabulü ile başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Yargılama sırasında toplanan deliller, taraflar arasındaki iş sözleşmesi içeriği, davacının işyeri dosyası ile SGK dosyası ve özellikle, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı, Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Ankara Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Valiliği, TMSF ile Milli istihbarat Başkanlığı yazıları, Bankasya hesap ekstresi ve bilirkişinin 05.01.2018 tarihli banka hesap hareketleri üzerindeki incelemelerini içerir rapor kapsamı dikkate alındığında, davalı işveren tarafından "FETÖ/PDY mensubiyeti nedeni ile" yapılan, iş sözleşmesinin feshine ve davacı işçinin işten çıkarılmasına dair işlemin, -Mahkememizce yapılan incelemeler ve yazışma sonuçlarına göre, davacı işçinin FETÖ/PDY mensubiyetinin tespit edilememesi, davacı işçi hakkında davalı işverenin, FETÖ/PDY mensubiyeti iddiası ile ilgili olarak, herhangi bir adli soruşturma bulunmaması ve banka hesap hareketlerinde de, bilirkişi incelemesine göre, mutat banka işlemleri dışında, olağan dışı bir işlemin bulunmaması nedeni ile- iş Hukuku mevzuatına, işten çıkarma usül ve prosedürüne, çalışanlar arasında eşit davranılması ve feshin son çare olması ilkesine uygun olmadığı, Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda anlaşıldığından, davacının talebi açısından, sübut bulan davasının (dava tarihindeki işe iade mevzuatının, davacı lehine hükmedilecek ödeme kalemleri açısından, işçi lehine hükümler içermesi nedeni ile dava tarihindeki işe iade mevzuatı dikkate alınarak) kabulüne ve işe iadeye, dört maaş tutarında boşta geçen süre ücreti ile kıdemine göre (davalı şirketteki çalışma süresi dikkate alınmıştır) (altı aydan fazla ve beş yıldan az) işe başlatmama tazminatına hükmedilmesine, karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

12. İşveren Kurum anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde; başvurucu hakkında birçok ihbar ile Millî İstihbarat Teşkilatının bilgilendirmesi bulunduğunu belirten Kurum, ayrıca başvurucunun Bank Asya nezdinde açtırdığı hesaplarda sürekli olarak para yatırma ve çekme işlemleri ile muhtelif işlemler yaptığını, tüm bu hususlar dikkate alınarak yasal sürece uygun bir şekilde işten çıkarıldığını ileri sürmüştür. Bilirkişi raporunun eksik incelemeye dayalı olduğunu iddia eden Kurum, raporda 22/3/2015-26/1/2015 tarihleri arasındaki hesap hareketlerinin incelenmediğini, başvurucunun Bankaya kayyım atanmasından bir hafta öncesine kadar hesabını kullanmaya devam ettiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.

13. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesi 16/4/2019 tarihli kararı ile istinaf talebinin kabulü ile davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Dosya içeriğinden davacının terör örgütünün finans kuruluşu durumundaki Asya Katılım Bankası A.Ş.'deki hesabında terör örgütü elebaşısının 25/12/2013 tarihli bir telefon görüşmesi sonrası bu bankaya destek sağlanması mesajı sonrası tarih olan31/12/2013'de 15.027,06 TL aktifinin mevcut oluşu, bu bankanın TMSF'ye geçmesi ve kayyuma atanmasından kısa bir süre önce 15.091,43 TL parayı çekmesi gibi hesap hareketleri değerlendiğinde davalı işverenin davacı işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açacak nitelikte olması değerlendirildiğinde işverenden katlanması beklenilmeyecek bu tür bir şüpheden dolayı iş ilişkisinin devamı için gerekli güven ilişkisinin sarsılmasına yol açacak ve güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğu da ortadan kalkacaktır. Terör örgütü ile irtibat veya iltisakı bulunduğuna dair şüphe bulunan bir işçiyi çalıştırmaya devam etmenin, davalı işverenden açısından beklenemeyeceği, davacının FETÖ/PDY ile ilgi, iltisak ya da irtibatı bulunduğu konusunda davalı işveren açısından şüphe feshini gerektirir yeterli delil olduğu ve feshin geçerli nedene dayandığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan davalı vekilinin bu yönü ile istinaf sebepleri yerinde görüldüğünden davalının istinaf başvurusunun kabulüne..."

14. Öte yandan savcılık da 30/4/2019 tarihinde soruşturmayı tamamlamış ve başvurucu yönünden kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinde, başvurucunun Bank Asyada hesap kaydı olmakla birlikte 2014 yılı öncesinde de yüksek meblağlı aktif işlemler gerçekleştirdiğini ancak hesap hareketlerinde yapılan incelemede yeni hesap artırımlarının bulunmadığını, bunun dışında her türlü şüpheden uzak somut ve yeterli delil elde edilemediğini belirtmiştir.

15. Bölge Adliye Mahkemesinin nihai kararı 22/5/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 21/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

17. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-26.

B. Yargıtay Kararları

18. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üysi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

19. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

20. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılacak olursa, somut olayda davacının iş sözleşmesinin feshi ile ilgili yasal dayanakların 4857 sayılı İş Kanunu ile birlikte Bakanlar Kurulu kararı ile ülke genelinde ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında çıkartılan kanun hükmünde kararnameler olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Söz konusu kararnamelerin iş sözleşmesi ile çalışan işçilere yönelik hükümleri incelendiğinde, gerek 667 sayılı KHK’nin 4. maddesi gerekse 673 sayılı KHK’nin 7. maddesinde bu kanun hükmünde kararnameler kapsamında iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha yeniden doğrudan veya dolaylı olarak eski işinde veya benzer işlerde görevlendirilemeyecekleri, bunların işe iadesinin mümkün olmadığı şeklinde emredici nitelikte düzenlemelerin yer aldığı görülecektir. Bu yasal düzenlemelerin nitelik itibariyle, kamu düzenine ilişkin ve açıkça emredici nitelikte olduğu değerlendirildiğinde, açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağı göz önüne alınmalıdır. Bu itibarla, ilgili kanun hükmünde kararnameler kapsamındaki fesihlere ilişkin olarak açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir.

Buna göre görülmekte olan davada, sözleşmenin feshine dayanak bilgi ve belgelerin mahkemece resen araştırılması gerekmekte ise de, dosyada sadece Erzurum Cumhuriyet Baş Savcılığına davacı hakkında soruşturma veya kovuşturma olup olmadığı yönünde yazılan yazı cevabi ile yetinildiği, bu yönde başkaca bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı bankadan sorularak; bunun yanında resen araştırma ilkesi kapsamında davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumu’ndan getirtilmeli, varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asya nezdinde açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek ulaşılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davacının davasının kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirir."

21. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17/10/2018 tarihli ve E.2018/11972, K.2018/22382 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının ... sözleşmesinin feshinin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesi doğrultusunda davalı işverence oluşturulan komisyon kararıyla davalı kurum tarafından gerçekleştirilmiştir.

Davacı işçi 4857 sayılı ... Kanunu hükümleri çerçevesinde çalışmış olmakla ... sözleşmesinin 06.09.2016 tarihindeki feshinde ... Kanunu'nun 18. ve devamı maddeleri hükümleri uygulanmalıdır.

Somut olayda davacının ... akdinin feshine neden olan bilgi ve belge işverence ibraz edilememiştir. Davacının ... akdinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı Kurumdan araştırılmalı; ayrıca davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumundan varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asyaya açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalı olup bozmayı gerektirir."

22. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 8/3/2018 tarihli ve E.2018/464, K.2018/6086 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda; davacının iş sözleşmesinin feshine ilişkin hiçbir belgenin dosyaya sunulmadığı anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesi tarafından şüpheyi haklı kılacak güçte somut delillerin bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Tarafların iddia ve savunmaları dikkate alındığında Mahkemece öncelikle yapılacak iş; davacının banka kayıtları getirtilerek özellikle adı geçen Bank Asya da hesabının hangi tarihler arasında açık olduğu, bankaya toplu para yatırma ve çekme işlemlerinin yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise hangi tarihler arasında hangi sebeplerle yapıldığına ilişkin bilgi ve belgelerin toplanması, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve istihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi teknolojileri Kurumundan davacının hakkında FETÖ/PDY terör örgütü ile ilgili işlem yapılıp yapılmadığının emniyet veya diğer güvenlik güçlerinden sorularak gelen yazı cevaplarının dosyaya getirtilmesi gerektiği gibi, ayrıca, davacının iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayalı olup olmadığına dair denetime elverişli tüm delillerin de araştırılarak toplanması gerekmektedir. Feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması için belirtilen yönlerden gerekli araştırmaya gidilmeli ve toplanacak deliller dosya içeriği ile yeniden bir değerlendirmeye tabi tutularak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 8/6/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

24. Başvurucu; iş akdinin usul ve yasaya aykırı olarak savunması dahi alınmadan feshedildiğini, bu kapsamda açılan işe iade davasının ise hakkaniyete aykırı bir şekilde yürütüldüğünü belirtmiştir. Feshe gerekçe olarak Bank Asya hesap hareketlerinin gösterildiğini ancak hem bilirkişi raporu hem de idari süreç nedeniyle başlatılan soruşturma neticesinde Bank Asyaya örgüt liderinin talimatı üzerine para yatırmadığı hususunun sabit olduğunu ifade eden başvurucu; örgüt ile irtibat yahut iltisakını gösterir başkaca hiçbir delilin bulunmadığını, bu kapsamda adil yargılanma hakkının, bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesi ile çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Bakanlık görüşünde, dosyaya gelen bilgi ve belgeler ile tarafların iddia ve itirazları doğrultusunda davanın reddedildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken hem bu hususların hem de somut olayın kendine özgü koşullarının gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

26. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında fesih işleminin usul ve yasaya aykırı ve keyfî şekilde gerçekleştirildiğini, öte yandan hakkında yürütülen soruşturmanın takipsizlik kararı ile neticelendiğini belirterek işe iade davasının reddinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun temel iddiasının iş akdinin hukuka aykırı bir şekilde feshedildiği, açtığı işe iade davasının ise iddia ve itirazları incelenmeksizin, Bank Asya tespitinin terör olayları ile bağlantısı ortaya konulmadan reddedildiğine ilişkin olduğu görülmüştür. Bu kapsamda başvurucunun adil yargılanma hakkı ile bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

30. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

32. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

33. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

34. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

35. Somut olayda 2013 yılından itibaren işveren Kurum nezdinde sürveyan ve depo sorumlusu olarak çalışan başvurucunun iş akdi 26/1/2017 tarihinde FETÖ/PDY ile bağlantılı veya ilişkili olduğu, bu örgüte finansal destek sağladığı gerekçesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, fesih işlemine karşı işe iade talepli dava açmış; bu kapsamda Bakırköy 26. İş Mahkemesi tarafından Bank Asya hesap hareketlerine yönelik incelemeye ilişkin bilirkişi raporu hazırlatılmıştır. En nihayetinde başvurucunun hesap hareketlerinde olağanüstü bir durum bulunmadığı, örgüt liderinin talimatıyla para yatırıldığı hususunun tespit edilemediği gerekçesiyle davanın kabulüne hükmedilmiştir (bkz. §§ 6-11).

36. İşveren tarafından gerekçeli karara karşı yapılan istinaf incelemesi neticesinde ise Bölge Adliye Mahkemesi, işveren Kurumun iddia ve itirazlarının kayda değer olduğunu, örgüt liderinin 25/12/2013 tarihli talimatından sonra başvurucunun 31/12/2013 tarihinde hesabında 15.027,06 TL aktifini tutmaya devam ettiğini, bu parayı Bankaya kayyım atanmadan çok kısa bir süre önce çektiğini belirterek güven ilişkisinin zedelendiği kanaatine varmış; davanın reddine hükmetmiştir (bkz. §§ 12, 13).

37. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

38. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde, somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir; aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 30-34).

39. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması; milli güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önemlidir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.

40. Başvuruya konu olayda işvereni şüphe feshine götüren olgu, başvurucunun Bank Asya hesabındaki para hareketliliğidir.

41. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden önce FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu değerlendirilen bazı ticari kuruluşlara ve finans kuruluşlarına yönelik idari birtakım tedbirlere başvurulmuştur. Bu bağlamda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) 3/2/2015 tarihinde örgütün finans merkezi olduğu gerekçesiyle Asya Katılım Bankasının (Bank Asya) yönetimine el koymuş, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ise anılan Bankayı 29/5/2015 tarihinde TMSF'ye devretmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 35).

42. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı; bkz. §§ 37, 38). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu ve bu suretle işçi işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır.

43. Başvuruya konu olayda bilirkişi raporunda hatta cezai soruşturma sürecinde başvurucunun banka hesap hareketlerinin tek tek incelendiği, 2008 yılından bu yana hesabı aktif olarak kullandığı, en son 26/1/2015 tarihinde hesaptaki 15.091,43 TL'yi çekerek bir daha işlem yapmadığı tespit edilmiştir. İşveren ise özellikle bilirkişinin 22/3/2015-26/1/2015 tarihleri arasındaki hesap hareketlerini incelemediğini, başvurucunun Bankaya kayyım atanmasından bir hafta öncesine kadar hesabını kullanmaya devam ettiğini ve bu şekilde örgüte destek olduğunu ileri sürmüştür. Bölge Adliye Mahkemesinin de işverenin iddialarını gözetmek suretiyle ilave bir incelemeye gitmeksizin davayı reddettiği görülmüştür.

44. Anayasa Mahkemesi Ayla Demir İşat ([GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 140) kararında, Bank Asya yönünden yapılan incelemelerde derece mahkemelerinden beklenen hususun rutin bankacılık işlemleri dışında terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığı, önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan hesap hareketinin olup olmadığı ya da başka bir örgütsel faaliyet çerçevesinde bir işlem yapılıp yapılmadığı, feshi geçerli kılan başkaca bir neden bulunup bulunmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulması olduğunu belirtmiştir.

45. Bölge Adliye Mahkemesi kararı incelendiğinde bilirkişi raporu ve Savcılık değerlendirmesinden ayrılarak işverenin savunmasına -ki işveren de eksik inceleme yapıldığını ileri sürmektedir- itibar edildiği ancak ne Yargıtay tarafından ne de Anayasa Mahkemesi tarafından ortaya konulan kriterler çerçevesinde bir inceleme ve değerlendirme yapılmadığı görülmüştür. Zira özellikle rapora ve Savcılığın değerlendirmesine yansıdığı kadarıyla örgüt liderinin talimatından sonra yapılmış yeni hesap artırımlarının bulunmadığı belirtilmiştir. Dolayısıyla söz konusu kararlarda başvurucunun silahlı terör örgütüne aidiyeti, terör örgütüyle iltisaklı veya irtibatlı olduğu için işverenle güven ilişkisinin bozulduğunu gösteren ilgili ve yeterli bir gerekçe bulunduğu söylenemeyecektir.

46. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56). Bu kapsamda başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.

47. Sonuç olarak gerekçeli kararda, işvereni şüphe feshine götüren sebeplere değinilmişse de bu sebepler karşısında başvurucunun iddia ve itirazlarının incelendiği ve değerlendirildiği hususunda bir açıklamaya yer verilmemiştir. Yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

49. Başvurucu ayrıca haksız fesih işlemi nedeniyle çalışma hakkı ile suçta ve cezada kanunilik ilkesinin de edildiğini ileri sürmüşse de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak inceleme yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

50. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ile tazminat talebinde bulunmuştur.

51. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

52. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

53. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL başvurucu harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesine (E.2018/1682) iletilmek üzere Bakırköy 26. İş Mahkemesine (E.2017/112) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen364,60 TL başvurucu harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Recep Efe [2.B.], B. No: 2019/22511, 8/6/2023, § …)
   
Başvuru Adı RECEP EFE
Başvuru No 2019/22511
Başvuru Tarihi 21/6/2019
Karar Tarihi 8/6/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 2
18
19
20
21
25
KHK 667 Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 4
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi