TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HAYRİYE SIRMA KEFELİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/19733)
Karar Tarihi: 20/9/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Raportör
Muhammed Cemil KANDEMİR
Başvurucular
Hayriye SIRMA KEFELİ ve diğerleri
[bkz. ekli tablonun (C) sütunu]
Vekili
Av. Eyüp Seyfi ÜNAL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; emlak vergisine esas asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerlerinin belirlenmesine ilişkin takdir komisyonu kararlarına karşı açılan davalarda davaların açıldığı tarihteki haklılık durumu değerlendirilmeden aleyhe yargılama giderleri ile vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, davaların yargılama sırasında yürürlüğe giren kanun hükmü gereğince konusuz kaldığı gerekçesiyle silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır.
3. Başvurular başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonlarca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Ekli tabloda numaralarına yer verilen başvuru dosyaları konu bakımından hukuki irtibat nedeniyle 2019/19733 sayılı dosya ile birleştirilmiş, ekli tablodaki bireysel başvuru dosyaları kapatılmış, inceleme 2019/19733 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmüştür.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvurulara ilişkin başvuru belgelerinin birer örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, çeşitli taşınmazların malikleri olup bina veya arazi vergisi mükellefidir.
A. Arka Plan Bilgisi
10. Arka plan bilgisi için bkz. Hilmi Kocabey ve diğerleri, B. No: 2018/27686, 17/11/2021, §§ 11-14.
B. Bireysel Başvuruya Konu Uyuşmazlıklar
11.Başvurucular kendi arazi, arsa ve binalarına ilişkin olarak 2017 yılı genel takdir döneminde takdir komisyonlarınca 2018 yılı için takdir edilen asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerlerinin iptali istemiyle ekli tablonun (D) sütununda gösterilen vergi mahkemelerinde iptal davaları açmıştır.
12. Anılan iptal davalarında, takdir komisyonlarının 2018 yılı için belirlediği asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerlerinin fahiş olduğu ileri sürülmüştür. 28/11/2017 tarihli ve 7061 sayılı Kanun'un 35. maddesiyle 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu'na eklenen geçici 23. maddeyle düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeye göre takdir komisyonlarınca 2017 yılı genel takdir döneminde 2018 yılı için takdir edilen asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerlerinin 2017 yılı için uygulanan birim değerlerinin %50’sinden fazlasını aşması durumunda 2018 yılına ilişkin bina ve arazi vergi değerlerinin hesabında 2017 yılı için uygulanan asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerlerinin %50 fazlasının esas alınması öngörülmüştür (Hilmi Kocabey ve diğerleri, § 14).
13. Vergi mahkemeleri ekli tablonun (D) sütununda gösterilen kararlarla mezkûr düzenlemeyi gerekçe göstererek davalar hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
14. Bazı vergi mahkemeleri davanın kanun hükmü gereğince konusuz kalması dolayısıyla tarafların haklılık durumuna ilişkin bir inceleme ve değerlendirme yapılamadığını belirterek yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına ve vekâlet ücretine hükmedilmemesine karar vermiştir. Bazı vergi mahkemeleri ise her bir tarafı yargılama giderlerinin yarısından sorumlu tutmuş ve her iki taraf lehine maktu vekâlet ücretine hükmetmiştir.
15. Başvurucular anılan kararlara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi (Bölge İdare Mahkemesi) her bir tarafı yargılama giderlerinin yarısından sorumlu tutan ve her iki taraf lehine vekâlet ücretine hükmeden vergi mahkemesi kararlarına karşı yapılan istinaf başvurularını kesin olarak reddetmiştir.
16.Bölge İdare Mahkemesi yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına ve vekâlet ücretine hükmedilmemesine ilişkin kararlara karşı yapılan istinaf başvurularında ise kararların yargılama gideri ve taraflar lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesine ilişkin kısmını kaldırmıştır. Bölge İdare Mahkemesi, her bir tarafı yargılama giderlerinin yarısından sorumlu tutmuş ve her iki taraf lehine maktu vekâlet ücretine hükmetmiştir. Bölge İdare Mahkemesi, kararlarını kesin olarak vermiştir.
17. Başvurucular, Bölge İdare Mahkemesi kararlarına karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Bölge İdare Mahkemesi bazı temyiz başvurularını Danıştaya göndermiş, bazılarını ise dava konusu işlemlerin temyize tabi olmadığı gerekçesiyle incelemeksizin reddetmiştir.
18. Bölge İdare Mahkemesinin bu kararlarına karşı yapılan temyiz başvurularını Danıştay Dokuzuncu Dairesi reddetmiş ve Bölge İdare Mahkemesi kararlarını onamıştır. Danıştay, doğrudan incelediği temyiz başvurularını dava konusu işlemlerin temyize tabi olmadığı gerekçesiyle incelemeksizin reddetmiştir.
19.Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır.
20. Başvurucular nihai kararların kendilerine tebliği üzerine süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. Hilmi Kocabey ve diğerleri, §§ 22-36.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 20/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının ihlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
23. Başvurucular, 7061 sayılı Kanun'un 35. maddesiyle 1319 sayılı Kanun'a eklenen geçici 23. maddenin ihdas edilme gerekçesinin açtıkları davada kendilerinin haklı, idarenin ise haksız olduğunu ortaya koymasına rağmen aleyhlerine yargılama giderlerine ve avukatlık ücretine hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Anayasal ve Kişisel Önem Kriteri Yönünden
24. Anayasa Mahkemesi Hilmi Kocabey ve diğerleri kararında, başvurucular aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediği meselesini değerlendirmiştir. Kararda, kanun koyucunun müdahalesinin davanın sonucuna etki etmiş olduğu hususu gözetildiğinde maktu vekâlet ücreti ile yargılama giderlerinden sorumlu tutulma nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetin Anayasa'nın uygulanması, yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşıdığı belirtilmiştir (Hilmi Kocabey ve diğerleri, § 95).
ii. Başvuru Süresi Yönünden
25. Başvurucular Bölge İdare Mahkemesince ve Danıştayca temyize tabi olmadığı sonucuna ulaşılan bir karara karşı temyiz yolunu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Bu durum gözetildiğinde öncelikle başvuruların süresinde olup olmadığı incelenmelidir.
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruların yapılması gerekmektedir (Bilent Aktaş ve diğerleri, B. No: 2014/19389, 7/12/2016, § 11). Anılan düzenlemelerde başvuru yolu öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak başvuru yollarının tüketildiği tarihten söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate alındığında bu ibarenin nihai kararın gerekçesinin öğrenildiği tarih olarak anlaşılması gerekir (A.C. ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1827, 25/2/2016, § 25).
27. Buna göre Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin ihlaline neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmale ilişkin otuz günlük bireysel başvuru süresi; söz konusu işlem veya eylem için herhangi bir başvuru yolunun kanunlarda öngörülmüş olması hâlinde bu yolun tüketilmesinden sonra verilen nihai kararın öğrenilmesinden, buna karşılık söz konusu işlem veya eyleme ilişkin olarak kanunlarda herhangi bir başvuru yolunun öngörülmemiş olması durumunda işlemin tesis edildiği ya da eylemin ika edildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır (Bestami Eroğlu [GK], B. No: 2018/23077, 17/9/2020, § 107).
28.Etkili olmadığı açıkça belli olan yolların tüketilmesinden sonra bireysel başvuru yapılması hâlinde süre aşımı söz konusu olabilir. Buna karşılık etkili olup olmadığı ancak nitelikli bir hukuki tartışmadan sonra ortaya çıkan bir yolun tüketilmesinin ardından yapılan bireysel başvurunun esasının incelenmesi gerekir. Bu nedenle bir başvuru yolunun makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolu olup olmadığının her somut olayın özel şartları içinde denetlenmesi gerekmektedir (Murat Durmuş, B. No: 2015/13800, 9/6/2020, § 22).
29. Kesin nitelikteki kararlara karşı bireysel başvuru süresi kararın öğrenilmesinden itibaren başlar. Bu nitelikteki kararlara karşı kanun yoluna başvurulmasının bireysel başvuru süresine bir etkisi bulunmamaktadır (Nesin Kayserilioğlu, B. No: 2012/613, 13/6/2013, § 17).
30. Anayasa Mahkemesi istinaf yolu açık olduğu hâlde kararın kesin olarak verilmesinden dolayı kanun yoluna başvuru imkânının ortadan kaldırılması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasını Umut Öztürk ([GK], B. No: 2017/37079, 29/9/2021) kararında değerlendirmiştir. Kararda, ilk derece mahkemesi veya istinaf mahkemesinin verdiği kararın kesin olduğu hususunda yaptığı tespitin yargı denetimi dışında olmadığının ve bu tespite karşı bir üst kanun yoluna müracaat edilmesinin mümkün olduğunun altı çizilmiştir. Aynı kararda, ilk derece veya bölge adliye mahkemesince kesin olduğu belirtilerek verilen kararlara karşı kanun yolunun açık olduğuna dair şikâyetlerin öncelikli olarak kanun yolunda (istinaf/temyiz) dile getirilmesi gerektiği belirtilmiştir ( Umut Öztürk, §§ 34, 35).
31. Anılan kararda, ilk derece/istinaf mahkemesinin kesin kararlarına karşı kanun yoluna başvurulmasının kural olarak bireysel başvuru süresini etkilemeyeceği, bununla birlikte karara karşı üst kanun yollarına başvurmada tartışmalı durumların söz konusu olduğu hâllerde yani başvurucunun üst kanun yoluna başvurmasının kabul edilebilir nedenlerinin bulunması durumunda başvuru süresinin kanun yolu merciinin kararının öğrenilmesinden itibaren başlayacağı vurgulanmıştır (Umut Öztürk, § 36). Zira bireysel başvurunun ikincilliği gereği hangi kararların istinafa veya temyize tabi olduğunu belirleme yetkisi bu konuda uzman mahkemeler olarak olağan kanun yolları mercilerine aittir (Umut Öztürk, § 36).
32. Anayasa Mahkemesi anılan kararında, mahkemece kesin olarak verildiği belirtilen karara karşı kanun yolunun açık olduğu iddiasıyla söz konusu kanun yoluna başvurma imkânı olmasına rağmen bu yola başvurmadan ihlal iddialarını doğrudan bireysel başvuruda dile getirdiği gerekçesiyle başvurunun, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna ulaşmıştır (Umut Öztürk, §§ 37, 38).
33. Anayasa Mahkemesi Umut Öztürk kararıyla aynı tarihte verdiği Yasin Şimşek ([GK], B. No: 2017/37390, 29/9/2021) kararında ise kesin olarak verilen karara karşı kanun yoluna başvurulmasının hangi durumlarda süreye etkili olarak kabul edilebileceğini değerlendirmiştir.
34. Anayasa Mahkemesinin Yasin Şimşek kararında, başvurucunun bir olağan başvuru yolunu etkili olarak değerlendirmesini haklı kılan nedenlerin varlığı hâlinde söz konusu yolu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunmuş olması sebebiyle başvurucunun cezalandırılmaması gerektiği vurgulanmıştır (Yasin Şimşek, § 47). Kararda, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun ikincil nitelikte olduğu, etkili olmayacağı teorik düzeyde açıkça anlaşılmayan ve pratikte de etkisiz kaldığı belirli hâle gelmeyen bir başvuru yolunun tüketilmesiyle ihlalin tespiti ve giderilmesi fırsatının bireysel başvurudan önce bu mercilere tanınmasının makul karşılanması gerektiği belirtilmiştir (Yasin Şimşek § 47). Anılan kararda; bu itibarla istinaf veya temyize tabi olup olmadığı hususunun tartışmalı olduğu, bu konudaki yargı içtihatlarında bir belirsizliğin bulunduğu hâllerde istinaf veya temyiz yolu tüketildikten sonra yapılan bireysel başvuruların -nihai kararın öğrenilmesinden itibaren otuz gün içinde olmak şartıyla- süresinde kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.(Yasin Şimşek, § 47).
35. Yasin Şimşek kararında başvurucunun kesin bir karara karşı istinaf/temyiz yolunu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunmasının bunu haklı kılan bir nedenin varlığı ortaya konulmadıkça başvuru süresini etkilemeyeceği belirtilmiştir. Kesin olduğu hususunda bir tereddüt bulunmayan bir karara karşı istinaf veya temyiz yoluna başvurulmasından sonra yapılan bireysel başvurunun süresinde kabul edilmesi mümkün olmayacaktır.
36. Yasin Şimşek başvurusuna konu somut olayda, başvurucunun adli yargıda işçilik alacaklarına ilişkin olarak açtığı davada bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle toplam 34.089,50 TL alacağı olduğuna hükmedilmiş, sonrasında bozma kararı üzerine dava görev yönünden reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurusunun fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.000 TL maddi tazminat talebiyle açtığı davada idare mahkemesi süre aşımı gerekçesiyle miktar yönüyle kesin olmak üzere karar vermiştir. Başvurucu kesin karara karşı istinaf yoluna gitmiştir. Bölge İdare Mahkemesi istinaf sınırının altında kaldığı gerekçesiyle istinaf talebini incelemeksizin reddetmiştir. Başvurucu, istinaf kararının kendisine tebliğ edilmesinin ardından otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Kararda, başvurucunun kararın kesin olmadığını düşünmesinin ve istinaf yoluna müracaat etmesinin açıkça temelsiz olmadığı vurgulanmış ve istinaf yolunun tüketilmesinden sonra nihai kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde yapılan bireysel başvuru süresinde kabul edilmiştir.
37. Umut Öztürk ve Yasin Şimşek kararları incelendiğinde, bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği kesin olduğu belirtilen kararlara karşı doğrudan bireysel başvuru yapılması uygulamasına, başvurucuların kararın kesinliğine itirazı bulunması ve bunu makul gerekçeyle ortaya koyması hâlinde bir istisna öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
38. Somut olayda çözümlenmesi gereken mesele, başvurucuların kesin olarak verilen Bölge İdare Mahkemesi kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmasını haklı kılan makul bir gerekçesinin olup olmadığıdır. Bununla birlikte bireysel başvurunun ikincilliği ilkesine uygun olarak mümkün olduğunca iddialarını yargılama mercileri önünde tartıştırmaya çalışan başvurucular süre yönünden cezalandırılmamalıdır.
39. Bu bağlamda yapılacak incelemede Bölge İdare Mahkemesi kararların kesin olduğu gerekçesiyle kanun yolunda (istinaf/temyiz merciince) incelenmemesinin mevzuata uygun olup olmadığının yahut hak ihlaline sebep olup olmadığının değerlendirilmeyeceğine dikkat edilmelidir. Burada sadece bireysel başvurunun ikincilliğine uygun olarak üst yargılama merciine yapılan başvurunun makul nedenlerinin bulunması (bkz. Umut Öztürk) etkili olmayacağı teorik düzeyde açıkça anlaşılmayan ve pratikte de etkisiz kaldığı belirli hâle gelmeyen(bkz. Yasin Şimşek)bir başvuru olması yeterlidir.
40. Başvurucular 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 49. maddesinde isitinaf isteminden sonra dahi -hâlen- varlığını devam ettiren "...Vergi mahkemelerince verilecek kararlar aleyhine onbeş gün içinde Danıştaya başvurulabilir." kuralına dayanarak başvurusunun Danıştay tarafından incelenmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Başvurucular ayrıca emlak takdir komisyonu kararlarının taalluk ettiği işlemlerin meblağ olarak temyiz sınırını aştığını ve emlak takdir komisyonu kararları düzenleyici işlem mahiyetinde olduğundan temyiz incelemesi yapılması gerektiğini iddia etmektedir.
41. Başvurucuların iddialarına dayanak olarak gösterdiği, emlak takdir komisyonu kararlarına karşı açılacak davalarda vergi mahkemelerince verilen kararlara karşı on beş gün içinde Danıştaya başvurulabileceğine ilişkin kural hâlen yürürlüktedir. Başvurucular, takdir komisyonu kararlarının düzenleyici işlem mahiyetinde olduğundan temyiz yolunun açık olduğu iddiasını ise Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun bazı kararlarındaki tetkik hâkimi görüşüne dayandırmaktadır. Son olarak başvurucular, takdir komisyonu kararlarının meblağ olarak temyiz sınırını aştığını iddia etmektedir. Diğer yandan somut başvuru ile birleştirilen bazı başvurulara ilişkin Danıştay karalarında, kararların temyize tabi olduğu ve esasının incelenmesi gerektiği yönünde karşıoy olduğu görülmektedir.
42. 20/7/2016 tarihinde yürürlüğe giren 2577 sayılı Kanun'un 45. maddesi uyarınca, başka kanunlarda farklı bir kanun yolu öngörülmüş olsa dahi idare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı Bölge İdare Mahkemesine başvurulabileceğinin düzenlendiği, yargılama mercilerince takdir komisyonu kararlarının bireysel işlem mahiyetinde görüldüğü ve dava konusunun miktarı yönünden davanın esasının değerlendirilmediği görülmekle birlikte bu hususlar başvurucunun iddialarının tamamen haksız ve dayanaksız olduğu sonucunu doğurmamaktadır.
43. Tüm bu hususlar ve temyiz başvurularının istinaf uygulamasının yürürlüğe girdiği 2016 yılından yaklaşık 2 yıl sonra yapılmış olması, daha önce emlak takdir komisyonu kararlarının kanun hükmü uyarınca doğrundan Danıştay incelemesine tabi olması bir arada değerlendirildiğinde başvuruların süresinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
3. Esas Yönünden
44. Başvurucuların temel iddiasının aleyhlerine yargılama giderlerine ve avukatlık ücretine hükmedilmesi olduğu anlaşıldığından başvurular bu çerçevede, mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
46. Anayasa Mahkemesi Hilmi Kocabey ve diğerleri kararında, yargılama mercilerinin davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle tarafların haklılık durumuna ilişkin inceleme yapılamayacağını kabul ettiği ancak kanun koyucunun kanun çıkarmasının sebebini hesaba katmadığı ve kanun koyucunun müdahalesinin vergilendirmeyle ilgili anayasal yükümlülüklerin ihlalinin kabulü anlamına gelip gelmeyeceğini değerlendirmedikleri belirtilmiştir (Hilmi Kocabey ve diğerleri, § 108).
47. Anayasa Mahkemesinin Hilmi Kocabey ve diğerleri kararında, 1319 sayılı Kanun'un geçici 23. maddesinin ihdas edilmesinin temel sebebinin 2017 genel takdir döneminde takdir komisyonlarınca önceki yıla nazaran oldukça yüksek oranlarda asgari ölçüde metrekare birim değeri takdir edilmesi olduğu vurgulanmıştır. 2017 için uygulanan birim değerlerin %50'sini aşan orandaki değerler yönünden kamu otoritelerinin haksız olduğunun kabulü gerektiği belirtilmiştir. Anılan gerekçelerle vergi mahkemelerinin 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 331. maddesinin (1) numaralı fıkrasını somut olaya uygularken bu hususu hesaba katmadan ulaştıkları sonucun bariz hata içerdiği kanaatine varılmıştır. Kararda bu nedenle yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasının ve başvurucular aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesinin kanuni dayanağı bulunmadığından mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır(Hilmi Kocabey ve diğerleri, § 109).
48. Somut olaylarda mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden Hilmi Kocabey ve diğerleri kararından ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
49. Öte yandan başvurucuların temyiz incelemesinin yapılmamasına ilişkin ayrı bir iddialarının olmadığı bireysel başvurudaki asıl iddialarının yargılama giderlerine ve vekâlet ücretine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Anılan iddia yönünden de ihlal sonucuna ulaşıldığından başvurucuların temyiz taleplerinin incelenmeksizin reddedilmesinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
B. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
51. Başvurucular; takdir komisyonu kararlarına karşı açılan davaların açılış sebepleri dikkate alınmadan, davanın devam ettiği sırasında yürürlüğe giren kanun hükmü gereğince konusuz kaldığını ileri sürerek keyfî bir şekilde haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
52. Anayasa Mahkemesi benzer iddiaları değerlendirdiği Hilmi Kocabey ve diğerleri kararında, her ne kadar başvurucular tarafından açılan davalar 1319 sayılı Kanun'un -davaların açılmasından sonra yürürlüğe giren- geçici 23. maddesine dayanılarak sonuçlandırılmış ise de sözü edilen hükmün başvurucuların başarısız sayılmaları neticesini husule getirmediğinden yargılamanın hakkaniyetini zedelemediği değerlendirilmiştir. Bu sebeple kanun koyucunun derdest olan davalara uygulanmak üzere kural ihdas etmesinin silahların eşitliği ilkesini ihlal edecek boyuta ulaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
53. Somut olayda silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden Hilmi Kocabey ve diğerleri kararından ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğiiddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. GİDERİM
55. Başvurucular, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
56. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
57. Başvuruculara 9.900 TL vekâlet ücretinin müştereken, ekli tablonun (E) sütununda belirtilen harç tutarlarının ise ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ekli tablonun (D) sütunundaki ilgili mahkemelere GÖNDERİLMESİNE,
D. Ekli tablonun (E) sütununda belirtilen harç tutarlarının başvuruculara AYRI AYRI, 9.900 TL vekâlet ücretinin ise MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.