TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DURSUN YAŞAR ULUTAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/20028)
|
|
Karar Tarihi: 29/4/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Ali Erdem ŞAHİN
|
Başvurucu
|
:
|
Dursun Yaşar ULUTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Leyla Verda ERSOY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi üyesi başvurucunun Birliğin internet sitesinde yapılan açıklama nedeniyle görevden uzaklaştırılmasının özel hayata saygı hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurucu, nihai kararı 19/5/2019 tarihinde öğrendikten sonra 18/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği, bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 1964 doğumlu olup başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Adana'nın Seyhan ilçesinde bulunan Gazipaşa Aile Sağlığı Merkezinde aile hekimi olarak görev yapmaktadır. Başvurucu aynı zamanda Türk Tabipler Birliğinin (TTB) Merkez Konseyi üyesidir.
6. TTB Merkez Konseyi, Zeytin Dalı Harekâtının (arka plan bilgisi için bkz. Leyla Güven [GK], B. No: 2018/26689, 7/4/2022, §§ 13, 14) başlamasının ardından 24/1/2018 tarihinde "Savaş bir halk sağlığı sorunudur !" başlığıyla resmî internet sitesinde bir açıklama yayımlamıştır. Anılan açıklama şu şekildedir:
"Biz hekimler uyarıyoruz:
Savaş, doğada ve insanda tahribat yapan, toplumsal yaşamı tehdit eden, insan eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunudur.
Her çatışma, her savaş; fiziksel, ruhsal, sosyal ve çevresel sağlık açısından onarılmaz sorunlara yol açarak büyük bir insani dramı da beraberinde getirir.
Yaşatmaya ant içmiş bir mesleğin mensupları olarak, yaşamı savunmanın, barış iklimine sahip çıkmanın birincil görevimiz olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz.
Savaşla baş etmenin yolu, adil, demokratik, eşitlikçi, özgür ve barışçıl bir yaşam kurmak ve bunu sürekli kılmaktır.
Savaşa hayır, barış hemen şimdi!"
7. Başvurucu hakkında söz konusu açıklama nedeniyle terör örgütü PKK/PYD'nin propagandasını yapma, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçları yönünden adli soruşturma başlatılmış ve başvurucu gözaltına alınmıştır. Bu durumun idareye bildirilmesi üzerine görevden uzaklaştırmaya yetkili amirlerden olan vali tarafından başvurucunun 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Ceza kovuşturması sırasında görevden uzaklaştırma" kenar başlıklı 140. maddesi ve 30/12/2010 tarih ve 27801 sayılı mülga Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 13. maddesinin beşinci fıkrası kapsamında iki ay süreyle görevden uzaklaştırılmasına ve hakkında disiplin soruşturması başlatılmasına karar verilmiştir. Başvurucu söz konusu sürenin ardından görevine başlatılmıştır.
8. Başvurucu, hakkında tesis edilen görevden uzaklaştırma işleminin iptali talebiyle idare mahkemesine başvurmuştur. İlk derece mahkemesi, davanın reddine karar vermiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Olayda, davacının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu) tarafından yürütülen,..., soruşturma kapsamında gözaltına alındığı, soruşturmanın devam ettiği, aynı zamanda,..., hakkında idari soruşturma açıldığı, disiplin soruşturması ile birlikte ceza soruşturmasının birlikte yürütüldüğü, disiplin soruşturması kapsamında davacının aile hekimliği sözleşmesinin sona erdirilmesinin uygun olacağı şeklinde teklifinin getirildiği görülmekte olup, davacı hakkında disiplin soruşturmasının yanı sıra ceza soruşturmasının da yürütülmekte olduğu ve soruşturmaya konu fiillerin niteliği dikkate alındığında, 657 sayılı Yasanın ilgili maddeleriyle idareye tanınan takdir yetkisinin hukuka uygun olarak kullanıldığı sonucuna varıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
9. Başvurucu, söz konusu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Bölge idare mahkemesi, mahkeme kararının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf talebini reddetmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat
10. 657 sayılı Kanun'un "Görevden uzaklaştıma" kenar başlıklı 137. maddesi şöyledir:
"Görevden uzaklaştırma, Devlet kamu hizmetlerinin gerektirdiği hallerde, görevi başında kalmasında sakınca görülecek Devlet memurları hakkında alınan ihtiyati bir tedbirdir.
Görevden uzaklaştırma tedbiri, soruşturmanın herhangi bir safhasında da alınabilir."
11. 657 sayılı Kanun'un "Görevden uzaklaştıran amirin sorumluluğu" kenar başlıklı 139. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Görevinden uzaklaştırılan Devlet memurları hakkında görevden uzaklaştırmayı izleyen 10 iş günü içinde soruşturmaya başlanması şarttır."
12. 657 sayılı Kanun'un "Ceza kovuşturması sırasında görevden uzaklaştırma" kenar başlıklı 140. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Haklarında mahkemelerce cezai kovuşturma yapılan Devlet memurları da 138 inci maddedeki yetkililer tarafından görevden uzaklaştırılabilirler."
13. 657 sayılı Kanun'un "Görevden uzaklaştırılan veya görevinden uzak kalan memurların hak ve yükümlülüğü" kenar başlıklı 141. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Görevden uzaklaştırılan ve görevi ile ilgili olsun veya olmasın herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınan memurlara bu süre içinde aylıklarının üçte ikisi ödenir. Bu gibiler bu Kanunun öngördüğü sosyal hak ve yardımlardan faydalanmaya devam ederler.
143 üncü maddede sayılan durumların -memurun göreve tekrar başlatılması zorunlu olan haller- gerçekleşmesi halinde, bunların aylıklarının kesilmiş olan üçte biri kendilerine ödenir."
14. Yönetmelik'in "Sözleşmenin yetkili merciler tarafından sona erdirilmesi" kenar başlıklı 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
(5)Birinci fıkranın (g) ve (h) bentlerine münhasır olmak üzere, aile hekimliği hizmetlerinin gerektirdiği hâllerde, görevi başında kalmasında sakınca görülen aile hekimleri ve aile sağlığı elemanları, Sağlık Bakanı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı, vali, Bakanlık sağlık denetçileri veya Türkiye Halk Sağlığı Kurumu sağlık denetçileri tarafından en fazla iki aya kadar sözleşmeleri askıya alınmak suretiyle görevden uzaklaştırılabilir. Bu süre içinde tamamlanacak idari soruşturma neticesinde ilgililerin anılan bentlerde yer alan fiilleri işledikleri sabit görülür ise sözleşmeleri sona erdirilir, aksi hâlde ilgililer görevlerine iade edilir. Sözleşmenin askıda olduğu süre zarfında, müdürlükçe pozisyona geçici görevlendirme yapılır ve sözleşmeli aile hekimi ile görevlendirilen aile hekimine 17 nci maddeye göre ... ödeme yapılır."
15. Yönetmelik'in "Geçici aile hekimlerine yapılacak ödemeler" kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
(1) Sözleşme ile çalıştırılan aile hekimine, 8 inci maddenin ikinci fıkrası çerçevesinde görev başında bulunmadığı süre içinde, hizmetin görülmesini sağlaması hâlinde ödeme tam olarak yapılır. Bu mümkün olmadığı takdirde müdürlük, diğer aile hekimleri veya Bakanlık personelini geçici aile hekimi olarak görevlendirir. Bu durumda;
a) 16 ncı maddenin birinci fıkrasının (a) bendine göre kayıtlı kişiler için yapılacak brüt ödeme miktarının %50’si yasal kesintiler yapıldıktan sonra asıl aile hekimine, %50’si ise geçici aile hekimine ödenmek üzere kadrosunun bulunduğu kurum döner sermaye emanet hesabına, tek birimli aile sağlığı merkezinde görev yapan ve yıllık izin sebebiyle görevi başında bulunamayan asıl aile hekimine, toplam yıllık izin süresinin ilk yedi günlük kısmı için ise %100’ü,
b) 16 ncı maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre ödenecek sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi ücretinin %50’si asıl aile hekimine,
c) 16 ncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendine göre ödenecek aile sağlığı merkezi giderlerinin tamamı asıl aile hekimine,
ç) 16 ncı maddenin birinci fıkrasının (ç) bendine göre ödenecek gezici sağlık hizmeti gideri ödeneğinin tamamı, çalışılan gün sayısıyla orantılı olarak geçici aile hekimine, ödenir."
2. Danıştay İçtihadı
16. Danıştay 2. Dairesinin 26/12/2019 tarih ve 2017/1888 Esas sayılı kararının görevden uzaklaştırma işleminin inceleme yöntemine ilişkin kısmı şöyledir:
"Yukarıda yer verilen mevzuat hükmü uyarınca, görevden uzaklaştırmanın, yalnızca yürütülen soruşturma ya da kovuşturma nedeniyle suç delillerinin ortadan kaldırılmasını engelleyen bir önlem olmadığı, memurun işlediği ileri sürülen suçun niteliğine ve yürüttüğü görevin önemine göre, görevi başında kalmasının sakıncalı olduğu kanaatine varılan hâllerde, kamu hizmetinin düzenli, sağlıklı bir şekilde yürütülmesini ve hizmetten yararlananların güven duygusunun sarsılmasının önüne geçilmesini amaçlayan geçici bir tedbir olduğu; anılan düzenlemeyle idareye, memurların görevden uzaklaştırılmaları konusunda takdir yetkisi tanındığı sonucuna varılmaktadır. Ancak, bu tedbirin uygulanması görevden uzaklaştırılan kişinin suçlu olduğu anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla, isnat olunan fiilin işlenip işlenmediğinin tespitine gerek bulunmamaktadır. Başka bir deyişle, görev sırasında işlenildiği ileri sürülen fiillere ilişkin ciddi iddiaların bulunması gerekli ve yeterlidir. Buna göre, haklarında kamu hizmetinin yürütülmesini olumsuz şekilde etkileyecek nitelik ve ağırlıkta suçlamalar bulunan kişilerin hizmetin aksamadan yürütülmesini sağlamak amacıyla, haklarındaki iddialar açıklığa kavuşturuluncaya kadar görevden uzaklaştırılması mümkündür.
Öte yandan, görevden uzaklaştırma tedbiri, memurun adli/disiplin soruşturmasına konu eylemleri işlediği mahalde görev yapması hâlinde daha çok başvurulan bir yöntem olmakla birlikte; bu tedbirin uygulanmasının gerekip gerekmediğinin, soruşturmanın kapsamı, suçlamaların niteliği de dikkate alınarak her olaya göre ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir."
B. Uluslararası Hukuk
17. Özel hayata saygı hakkı yönünden uluslararası hukuk kaynaklarının detaylı olarak verildiği kararlar için bkz. Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §§ 68-81; C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §§ 58-75, E.Ü. [GK], B. No: 2016/13010, 17/9/2020,§§ 33-51; Esra Ünlü [1. B.], B. No: 2018/4144, 25/2/2021, §§ 20-27)
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Anayasa Mahkemesinin 29/4/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
19. Başvurucu; somut olaya konu açıklamanın kurumsal nitelikte olduğunu, evrensel ve bilimsel bir bilgi içerdiğini, görevden uzaklaştırma şartlarının oluşmadığını belirterek bilim ve sanat hürriyetinin, ifade özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte başvurucu dava dilekçesinde; yaklaşık 3.000 vatandaşın aile hekimi olarak görev yaptığını, müdahale nedeniyle birçok kişinin aile hekimini değiştireceğini ve bu bağlamda muayene sayısı ile orantılı olarak daha az gelir elde edeceğini belirtmiştir. Başvurucu son olarak görevden uzaklaştırılan kamu görevlileri için 657 sayılı Kanun'da yer alan telafi edici düzenlemenin (1/3'lük kesintinin göreve iade ile birlikte ödenmesi) sözleşmeli aile hekimleri için geçerli olmadığının altını çizerek ilgili mevzuata göre görevden uzaklaştırıldığı süre boyunca gün başına yapılacak ödemelerin tam olarak ödenmesi yerine geçici olarak görevlendirilen aile hekimi ile paylaştırılacak olmasının maddi kayba neden olacağından yakınmıştır.
20. Bakanlık görüşünde; başvurucunun görevden uzaklaştırma tedbirinin mesleği veya sosyal ve ekonomik durumuna ne şekilde etki ettiğini ortaya koyamadığını vurgulayarak mevcut başvuruda ifade özgürlüğüne bir müdahalenin bulunup bulunmadığı, bulunduğu düşünüldüğü takdirde müdahalenin meşru bir amacı haiz olup olmadığı, şikâyete konu edilen işlemin belirtilen meşru amaç ile orantılı olup olmadığı hususları değerlendirilirken ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri ile yargı içtihatlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.
B. Değerlendirme
21. Başvurucunun iddiasının özü, yaptığı düşünce açıklaması nedeniyle hukuka aykırı şekilde görevden uzaklaştırılmasına, bu suretle mesleki hayatına müdahale edilmesine ilişkin olduğu görülmüştür. Kişilerin mesleki hayatlarının onların özel hayatlarıyla sıkı bir irtibatının olduğu ve meslek hayatına yönelik tedbirlerin ya da müdahalelerin söz konusu olduğu dava süreçlerinde özel hayata saygı hakkının gündeme geldiği yadsınamaz. Bununla birlikte öncelikle mesleki hayata yönelik tedbirlerin ya da müdahalelerin hangi durumlarda özel hayat kapsamında görülmeye uygun olduğu veya başvuru konusu edilen uyuşmazlıkların hangilerinin bu bağlamda uygulanabilir kabul edileceği hususlarında belirlenen ölçütlerin dikkate alınması gerekir (C. A. (3), § 88).
22. C.A. (3) kararında açıklanan kriterler kapsamında somut olay değerlendirildiğinde başvurucunun PKK/PYD terör örgütünün propagandasını yapma suçu yönünden hakkında başlatılan savcılık soruşturması nedeniyle görevden uzaklaştırılmasının sosyal ve mesleki itibarına yönelik somut etki ve yansımalarının (görev yaptığı aile hekimliğine kayıtlı kişi sayısının etkilenmesi gibi) olduğu, bu sebeple başvurunun sonuca dayalı uygulanabilirlik yaklaşımı çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
23. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ...saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulamaz.”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
25. Somut olaya konu eylemi nedeniyle görevi başında bulunmasının sakıncalı hâle geldiği değerlendirilerek görevden uzaklaştırılan başvurucunun özel hayata saygı hakkına bir müdahale olduğu değerlendirilmiştir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
26. Bahse konu müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 20. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine... ilkesine aykırı olamaz."
27. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
28. Başvuru konusu müdahale, başvurucu hakkında mevcut herhangi bir ceza kovuşturması bulunmamasına rağmen ceza kovuşturması sırasında görevden uzaklaştırma konusunu düzenleyen 657 sayılı Kanun'un 140. maddesi kapsamında gerçekleştirilmiştir (bkz. § 12). Bunun yanında idari işlem gerekçesinde, görevi başında kalmasında sakınca görülen sözleşmeli aile hekimlerinin görevden uzaklaştırılabileceğini belirten ve657 sayılı Kanun'un görevden uzaklaştırmaya ilişkin 137. maddesi ile paralellik arz eden Yönetmelik hükmüne de yer verilmiştir (bkz. §§ 10,14). Öte yandan mevzuata göre görevden uzaklaştırma işlemi ilkesel olarak soruşturmanın herhangi bir aşamasında tesis edilebileceği gibi ön koşul olarak mevcut bir soruşturma veya kovuşturmanın varlığı aranmaksızın süresi içinde soruşturma başlatılması kaydıyla da tesis edilebilmektedir (bkz. § 11). Dolayısıyla gerek ilgili Yönetmelik hükmüne dayanılması gerekse ceza kovuşturmasının varlığının görevden uzaklaştırma tedbiri için bir ön koşul olmaması karşısında müdahalenin kanunilik ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
29. Başvurucunun hekimlik görevinden uzaklaştırılması suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrası kapsamında kalan kamu görevlisinin Anayasa ve kanunlara sadakat yükümlülüğü çerçevesinde, kamu hizmetinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve mesleki disiplinin sağlanması meşru amacına dayandığı sonucuna varılmıştır (Namet Sevinç [1.B.], B. No: 2015/9155, 10/1/2019, §§ 41-43).
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
30. Anayasa Mahkemesi kararlarına göre personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda, kamu görevini yürütmekle görevli kişilerin hak ve özgürlüklerine herhangi bir vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirilmesi demokratik bir toplumda gerekli olabilir. Bu kapsamda kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş takdir yetkisinin olması doğaldır. Ancak müdahalenin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için kamu makamlarınca müdahalenin gerekliliği konusunda ilgili ve yeterli gerekçelerin ortaya konulması gerekir. Buna göre özel hayata saygı hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez (Ata Türkeri [1. B.], B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 44- 47; A.K.[2. B.], B. No: 2015/10298, 7/3/2019, §§ 50, 51; Namet Sevinç, §§ 47, 48).
31. Başvuru konusu açıklama (bkz. § 6) Zeytin Dalı Harekâtının hemen ardından yapılmıştır. Anılan açıklama nedeniyle açılan savcılık soruşturması kapsamında kamu görevlisi başvurucu gözaltına alınmıştır. Bahse konu durumun idareye bildirilmesi üzerine başvurucunun iki ay süreyle görevden uzaklaştırılmasına karar verilmiştir. Bu itibarla görevden uzaklaştırma şeklindeki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu incelenirken öncelikle söz konusu işlemin niteliği ele alınmalıdır.
32. Görevden uzaklaştırma işlemi, görevi başında kalmasının sakıncalı olabileceği değerlendirilen kamu görevlileri hakkında uygulanan ihtiyati ve geçici bir tedbirdir (bkz. § 12). Söz konusu işlemle temel olarak soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve soruşturma nedeniyle kamu hizmetlerinin aksamaması amaçlanmaktadır. Dolayısıyla anılan işlemin kamu hizmetlerinde süreklilik ve düzenlilik ilkesiyle yakın ilişki içerisinde bulunduğu ve kamu yararının gerçekleştirilebilmesi için hayati bir önemde olduğu tartışmasızdır.
33. Söz konusu tedbir kamu hizmeti bakımından olası sakıncalı durumların önlenmesi adına ivedi olarak tesis edilmelidir. Aksi takdirde öngörülen sakıncanın gerçekleşme olasılığı artmakta veya gerçekleşmesi mümkün hâle gelmektedir. Nitekim kanun koyucu da bu ihtiyaç kapsamında, kamu görevlisinin ilkesel olarak soruşturmanın herhangi bir aşamasında görevden uzaklaştırılabileceği gibi ön koşul olarak mevcut bir soruşturma veya kovuşturmanın varlığını aramaksızın on iş günü içinde yetkili makamlarca soruşturma başlatılması kaydıyla görevden uzaklaştırma işleminin tesis edilebileceğini hüküm altına almıştır (bkz. §§ 10-12).
34. Öte yandan bahse konu ivedilik özelliği, uzaklaştırma işlemine konu olay ve olguların son derece sınırlı bir sürede değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle idareye geniş bir takdir yetkisi tanınarak yetkili makamlarca kamu görevlisinin mevcut görevini sürdürmesinin sakıncalı olduğuna kanaat getirilmesi görevden uzaklaştırma tedbiri için tek başına yeterli görülmüştür. İdareye tanınan bu hareket alanı ise esasen anılan tedbirin kamu görevlileri üzerinde bir yaptırım olarak değil kamu hizmetlerinin gereği gibi -sürekli ve düzenli- işlemesini sağlamak amacıyla başvurulabilecek bir araç olarak öngörülmesinden kaynaklanmaktadır. Nitekim kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak için ihtiyaç duyulan şartların tespitinde idarenin en iyi konumda bulunduğu açıktır (naklen atama yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Elif Güneysu [2. B.], B. No: 2017/31733, 7/10/2021, §§ 48, 50)
35. Bununla birlikte idareye anılan tedbir konusunda geniş bir takdir yetkisi verilmesi bu yetkinin keyfî olarak kullanılabileceği anlamına da gelmez. Bu bağlamda kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesi ile kamu görevlilerinin özel hayatına saygı hakları arasında adil bir dengenin gözetilmesi ve alınan tedbirin bireyselleştirilmesi gerekir. Başka bir ifadeyle temel haklara müdahale teşkil eden işlemin esasını oluşturan meşru amaç karşısında bireye düşen fedakârlığın ağırlığı, başvurucunun mesleğinin niteliği ve görevden uzaklaştırma işlemine tabi tutulmasına neden olan koşullar gözönünde bulundurulmalı, kamunun veya kimi zaman başka bir bireyin menfaati ile müdahalenin süjesi olan bireyin menfaati arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığı belirlenmeli, tedbirin gerekliliği konusunda somut olaya özgü açıklamalarda bulunulmalıdır (ilgili Danıştay içtihadı için bkz. §16; naklen atama yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Serhat Oyman [2. B.], B. No: 2017/25497, 13/10/2020, § 55).
36. Ayrıca söz konusu hekimlik, avukatlık, noterlik gibi kariyer meslekler olduğunda bu mesleklerin ifasında sosyal çevrenin, mesleki ilişkilerin ve dış dünyayla ilişki kurmanın hayati önemde olduğu da göz ardı edilmemelidir. (Anayasa Mahkemesinin benzer yöndeki yaklaşımı için bkz. Enis Aras [GK], B. No: 2018/36485, 14/12/2022, § 47). Bu anlamda somut olayda aile hekimi başvurucunun PKK/PYD terör örgütünün propagandasını yapma suçu yönünden başlatılan savcılık soruşturması üzerine görevden uzaklaştırıldığı gözetildiğinde müdahalenin başvurucudan hizmet alacak kayıtlı kişi sayısını -maddi kayıp- ve bu bağlamda sosyal ve mesleki itibarını olumsuz yönde etkileme potansiyeli olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte görevden uzaklaştırılan ve daha sonra göreve iade edilen sözleşmeli aile hekimlerine 657 sayılı Kanun'da yer alan düzenlemelerden farklı olarak uzaklaştırma nedeniyle mahrum kaldıkları ödemelerin tam olarak yapılması da mümkün değildir (bkz. § 15). Dolayısıyla idarenin başvurucunun bir bütün hâlinde özel hayatını (mesleki ve sosyal) etkileyebilecek nitelikte böylesine bir tedbire başvururken azami derecede özen göstermesi gerekir.
37. Sonuç olarak idare, görevden uzaklaştırmaya konu edilen olayda kamu görevlisinin bir kusuru olup olmadığından bağımsız olarak ilgili kişinin görevde kalmasının soruşturmanın seyrini ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini etkilemesinin açık ve güçlü bir ihtimal olduğunu ilgili ve yeterli gerekçelerle somut olarak ortaya koymalıdır. Aksi hâlde somut olayın koşullarında ihtiyati bir tedbir mahiyetinde olan işlemin anayasal haklarını kullanan kamu görevlileri yönünden cezai yaptırımlarla aynı etkiyi doğurmasına, üzerlerinde baskı oluşturmasına ve ilgili anayasal haklarının ihlal edilmesine de sebep olabilir. Öte yandan haklarında uygulanan görevden uzaklaştırma tedbirinin bu kapsamda anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri süren kamu görevlilerinin bu iddialarını somut bilgi, belge ve açıklamalarla ortaya koymaları gerekeceği de unutulmamalıdır (benzer değerlendirmeler için bkz. Elif Güneysu, § 53)
38. Yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında başvurucuyu görevden uzaklaştıran idarenin ve müdahalenin hukuka uygunluğu denetleyen derece mahkemelerinin gerekçeleri dikkatli bir şekilde incelenmiştir. Buna göre idarenin başvurucu hakkında adli soruşturma yürütüldüğüne ilişkin bilgi notu çerçevesinde görevden uzaklaştırma işlemini tesis ettiği ve bunun haricinde başvurucunun görevinin başında kalmasının oluşturacağı sakıncaya ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmadığı, derece mahkemelerinin ise başvurucu hakkında yürütülen adli ve idari soruşturmalar ile idarenin takdir yetkisine atıfta bulunmanın ötesinde ne görevden uzaklaştırma şartları ne de başvurucunun meslek hayatının etkilendiğine ilişkin iddiaları hakkında bir değerlendirme yaptığı görülmüştür.
39. Dolayısıyla anılan mercilerin Anayasa Mahkemesinin kamu görevlisinin özel hayatına saygı hakkına yapılan böyle bir müdahalede uygulanmasını öngördüğü ve yukarıda sıralanan değerlendirmelerden hiçbirini yapmadığı anlaşılmıştır. Başvurucunun doktor olduğu, aile sağlığı merkezinde görev yapması nedeniyle sürekli temasta olduğu ve kişisel ilişkilerin, mesleki itibarın önem arz ettiği bir çevrede görevini ifa ettiği, açığa alma işlemininkişisel ve mesleki itibarına etkisinin kaçınılmaz olduğu gözetilerek anılan tedbirin uygulanmasının hizmete olumsuz etkilerini ortaya koyan somut ve yeterli gerekçeye dayandırılması elzemdir. Ancak somut olayda idare ve derece mahkeleri tarafından ifa edilen görevin özellikleri ile başvurucunun mesleki ve kişisel ilişkileri/itibarı gözetilmek suretiyle başvurucunun eyleminin görevi nasıl/neden olumsuz etkiliyeceği ve açığa almanın kamu hizmetinin devamlılığı açısından zorunlu olup olmadığı hususlarının değerlendirilmediği, dolayısıylaolaya özgü güçlü ve yeterli gerekçe sunulmadığı kanaatine varılmıştır. Şu hâlde özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin öngörülen meşru amaçla orantılı şekilde gerçekleştirildiği ve kamunun menfaati (süreklilik ve düzenlilik ilkesi) ile başvurucunun kişisel menfaati arasında adil bir dengenin kurulamadığı değerlendirilmiştir.
40. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında, özel hayata saygı hakkına gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 20. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. Özel hayata saygı hakkına yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Ayla Demir İşat, § 141; Murat Deniz [1.B.], B. No: 2014/5318, 21/9/2016, § 74).
41. Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında değerlendirmelerinde Anayasa Mahkemesinin kabul ettiği standartları uygulamayan idare ve derece mahkemelerinin başvurucunun görevden uzaklaştırılmasının zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyamadığı sonucuna varılmıştır. Bunun yanında müdahalenin sonucu itibarıyla başvurucunun sosyal ve mesleki hayatı üzerinde olumsuz bir etki oluşturabilmesi ve başvurucunun görevden uzaklaştırmayla mahrum kaldığı ödemeleri tam olarak tazmin imkânın da bulunmaması karşısında müdahalenin orantılı olduğu da söylenemez.
42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
VI. GİDERİM
43. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
44. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60;Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 34.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 2. İdare Mahkemesine (E:2018/215, K:2018/872) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.364,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/4/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.