logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Bülent Gedik [1. B.], B. No: 2020/16568, 29/4/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BÜLENT GEDİK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/16568)

 

Karar Tarihi:29/4/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Aydın DEMİREL

Başvurucu

:

Bülent GEDİK

Vekili

:

Av. Gülizar TUNCER

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından tek taraflı deklarasyon sebebiyle başvurunun kayıttan düşürülmesi kararı verilmesi sonrası yargılamanın yenilenmesine karar verilmesine rağmen infazın durdurulmamasının hukuki olmaması ve tutukluluğunun makul süreyi aşacak şekilde devam ettirilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, TKEP/L silahlı terör örgütü üyeliği ve örgüt faaliyeti kapsamındaki eylemleri nedeniyle 6/2/1996 tarihinde gözaltına alınmış; 19/2/1996 tarihinde ise tutuklanmıştır.

3. (Kapatılan) İstanbul13. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) (Ağır Ceza Mahkemesi) tarafından 12/3/2009 tarihinde başvurucunun terör örgütü üyesi olarak gerçekleştirdiği iki kişinin öldürülmesi, işyerinin yağmalanması ve parti seçim bürolarına ateş açılması suretiyle birden fazla kişinin yaralanması eylemlerinden sorumlu olduğunu belirtilerek anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışma suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu mahkûmiyet kararı Yargıtay tarafından 2/6/2010 tarihinde onanmıştır.

4. AİHM tarafından 7/11/2019 tarihinde başvurucunun bahsi geçen yargılama yönünden ilettiği şikâyetlerin tek taraflı deklarasyon nedeniyle kayıttan düşürülmesine karar verilmiştir. AİHM, sunulan tek taraflı deklarasyon uyarınca soruşturma işlemlerinden önce başvurucunun hakları konusunda bilgilendirilmemesi, avukat yardımının sistematik olarak engellenmesi veavukat yokluğunda alınan ifadelerin mahkûmiyet hükmüne esas alınması şikâyetlerine ilişkin olarak yargılamanın yenilenmesinin etkili bir yol olduğunu belirtmiştir. Aynı kararda mahkemelerin tarafsız ve bağımsızlığına ilişkin olarak iletilen şikâyetler ise açıkça dayanaktan yoksun bulunmuştur.

5. Başvurucu 15/1/2020 tarihinde AİHM kararı uyarınca yargılamanın yenilenmesini ve infazın durdurulmasını talep etmiştir.

6. 13/2/2020 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi tarafından başvurucunun infazının durdurulmasına yer olmadığına, infazın aynen devamına ve yargılamanın yenilenmesine karar verilmiştir. Başvurucunun yaptığı itiraz 16/3/2020 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.

7. Başvurucu 9/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. 1/10/2024 tarihinde 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 323. maddesinin birinci fıkrası uyarınca önceki mahkûmiyet kararının onaylanmasına ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

Sanık BÜLENT 'in emniyette ikrarına ilişkin ifadesinin baskı altında alındığına dair mevcut İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı, sanık [İ.A.]'un gözaltı süresi içerisinde alman doktor raporlarındaki bulgular ve AİHM kararı dikkate alındığında, ifadelerinin yasadışı delil niteliğinde olduğunda, hükme esas alınamayacaktır.

Olaya ilişkin bilgi veren tanıklar [K.U.], [Y.Ö.], [C.Ö.] ve [K.Ö.]in beyanları aşamalarda çelişmekte olup, duruşmada da, teşhise ilişkin beyanlarından dönmüşlerdir. Sanık Bülent Gedik'te ise olayda kullanılan silah ele geçmiştir. Olayda [İ.A.]'un bulunduğuna dair tanık [V.G.]'nin beyanı duruşma aşamasında da devam ederek teşhiste bulunmuştur. Bu kapsamda sanık [S.Ç.]'ın atılı suçta yer aldığına dair çelişkili ve duruşma aşamasında doğrulanmayan beyanlara itibar edilmemiş, beraatine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Olay yeri tespit tutanağı, otopsi tutanağı, sanık Bülent Gedik'in yakalanmasına ve silahın ele geçirilmesine dair 06/02/1995 tarihli tutanak, Kriminal polis Laboratuvarı raporu, tanık [V.G.]'nin duruşmada da doğruladığı beyanları ve tüm dosya kapsamından sanıklar [B.G.] ve [İ.A.]'un diğer örgüt üyelerini ihbar ettiğini ve farklı görüşte olduğunu düşündükleri [E.K.]'yı öldürme konusunda karar aldıkları, her ikisinin bu karar doğrultusunda olay yerine gittikleri ve Bülent Gedik'in ateş etmek suretiyle öldürme olayını gerçekleştiği, bu şekilde asli iştirak (müşterek faillik) halinde tasarlayarak adam öldürme suçunu işledikleri, eylemin TKEP/L silahlı terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını zorla değiştirip yerine Marksis Leninist düzen kurma amacına yönelik olarak örgütsel bağlılık içerisinde araç suç olarak işlendiği, vahamet arz eden nitelikle olduğu sonucuna varılmıştır.

Mahkememizce yapılan yeniden yargılama aşamasında ise olaylara ilişkin sanıklar hakkında tanıklar celselerde dinlenilmiş ise de olayın gerçekleştiği tarih ile tanıkların yeniden dinlenildiği tarih arasında geçen yaklaşık 30 yıllık süre dikkate alınarak tanıkların beyanlarının doğrudan etkileyici beyan olarak değerlendirilmesinin zor olduğu, mağdurlardan birinin 30.03.2023 tarihli 11. Celsede tehdit edildiğinin bildirildiği, bu atıfla dosyanın yargılaması yapılan dosya içeriğindeki diğer delillerle birlikte değerlendirme yapılmasının maddi gerçeğin aydınlatılmasına vesile olacağı, bu nedenle sanıkların mahkememizin 1996/209 Esas , 2009/83 karar sayılıve 12.03.2009 tarihli dosyasındaki sanıkların her bir eylemine ilişkin ayrı ayrı değerlendirilen aynı teknik bilgi, görgü ve belgelerin gerekçeleri yerinde görülerek,

Sanıklar Bülent GEDİK ve[D.Ö.] hakkında Mahkememizin 1996/209 esas - 2009/83 Karar sayılı kararının 5271 Sayılı CMK nun 323/1.maddesi gereğince onaylanmasına karar vermek gerekmiştir.

...

1- Sanıklar Bülent GEDİK ve [D.Ö.] hakkında Mahkememizin 1996/209 esas - 2009/83 Karar sayılı kararının 5271 Sayılı CMK nun 323/1.maddesi gereğinceONAYLANMASINA,

2-Sanık Bülent GEDİK hakkında verilen ceza miktarı, adli kontrol tedbirlerinin tatbiki suretiyle tutuklamadan beklenen menfaatin sağlanamayacağı dikkate alınarak sanığın Tutukluluk Halinin DEVAMINA..."

9. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz incelemesi devam etmektedir.

10. Komisyon, adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

11. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesine rağmen infazın durdurulmaması ve makul süreyi aşan tutmanın sonlandırılmamasından şikâyet etmektedir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, yapılacak incelemede mevzuat hükümleri ve Anayasa Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü koşulları gözönüne alınarak değerlendirme yapılması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

12. Başvuru, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir.

13. Başvuru konusu olayda çözümlenmesi gereken temel mesele; AİHM tarafından tek taraflı deklarasyon sonrası verilen kayıttan düşme kararı üzerine yargılamanın yenilenmesinin eski hükmün infazına tesir edip etmeyeceğinin, eski hükmün hukuki varlığını devam ettirip ettirmediğinin tespiti ile yenilenen yargılamada infazın durdurulmamasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal edip etmediğidir.

14. 5271 sayılı Kanun’un 311. maddesinde hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri sayılmış, maddenin (1) numaralı fıkrasının (f) bendinde "Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya ceza hükmü aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi " hâline bu nedenler arasında yer verilmiştir.

15. 5271 sayılı Kanun'un 311. maddesindeki yargılamanın yenilenmesi kurumu, Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak verilen yeniden yargılama kurumundan farklıdır. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararı sonrasında ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi hâlinde mahkeme, tarafların başvuru yapmasını beklemeksizin yeniden yargılamaya ilişkin işlemleri başlatmak zorundadır. Yeniden yargılama yapılması kararının kendisine ulaştığı mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığı hususunda herhangi bir takdir yetkisi olmadığı gibi yeniden yargılama yapılacak hâllerde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak bir kabule değerlik incelemesi aşaması da bulunmamaktadır. Zira 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasının "Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir." biçimindeki birinci cümlesi uyarınca Anayasa Mahkemesi ihlal kararı ile birlikte yeniden yargılama yapılmasına bizzat karar vermektedir. Bu sebeple ilgili mahkemenin yeniden yargılama yapılması yönünde karar alması gerekmez, ihlal nedenini ortadan kaldırmak amacıyla doğrudan yeniden yargılama işlemlerini başlatır (Yaşar Alat [GK], B. No: 2021/65564, 21/11/2024, § 59).

16. 5271 sayılı Kanun’da düzenlendiği şekliyle yargılamanın yenilenmesi ise üç aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada mahkeme, yeniden yargılama yapılması talebinin 5271 sayılı Kanun'un 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen nedenlerden birine uygun olup olmadığını;5271 sayılı Kanun'un 319. maddesinde belirtilen koşulların yerine getirilip getirilmediğini yani başvurunun kanunda öngörülen şekilde yapılıp yapılmadığını veya yargılamanın yenilenmesini gerektiren gerekçelerin gösterilip gösterilmediğini, destekleyici delillerin sunulup sunulmadığını inceleyerek yargılamanın yenilenmesi başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığını değerlendirir. Bu koşullar yerine getirilirse, mahkeme ikinci aşamaya geçecek, bu aşamada delil toplamaya karar verebilecek ve bundan sonra savcıyı ve sanığı toplanan delillerle ilgili görüşlerini sunmaya davet edecektir. Başvuruya dayanak teşkil eden iddiaların yeterince doğrulanmamış olması veya başvurunun önceki mahkûmiyet üzerinde hiçbir etkisinin bulunmadığına karar vermesi hâlinde [yalnızca 5271 sayılı Kanun’un 311. maddenin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentleri ile 314. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde yazılı hâllerde] başvurunun esassız olduğu gerekçesiyle ve duruşma yapmaksızın başvuruyu reddedecektir. Ancak başvurunun kabul edilmesi hâlinde mahkeme, davayı yeniden açacak ve duruşma yapacaktır. Üçüncü aşamada, yeniden yapılacak duruşma sonucunda mahkeme; önceki hükmü onaylayacak veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verecektir (Yaşar Alat, § 60).

17. 5271 sayılı Kanun’un323. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki "Yeniden yapılacak duruşma sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verir." şeklindeki düzenlemeden önceki mahkûmiyet hükmü, mahkûmiyet kararının onaylanacağı ya da iptal edileceği üçüncü aşamanın tamamlanmasına kadar geçerliliğini korumaktadır. Diğer bir deyişle yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü hâlinde dahi önceki hükmün ortadan kaldırılması sürecin sonunda değerlendirilecek bir husustur (benzer yöndeki karar için bkz. Erol Eşrefoğlu [GK], B. No: 2018/23111, 1/7/2021, § 68, AİHM kararı için bkz. § 43). Bununla birlikte yukarıda belirtilen aşamalar sırasında mahkeme, 5271 sayılı Kanun'un 312. maddesi gereğince kişinin cezasının infazını durdurabilir. Dolayısıyla AİHM'in verdiği ihlal kararı üzerine ya somut olayımızdaki gibi tek taraflı deklarasyon sonrası yeniden yapılacak yargılamada infazın durdurulup durdurulmayacağı hususunda derece mahkemelerinin bir takdir yetkisi söz konusudur (Yaşar Alat, § 61). Somut olayda ilk derece mahkemesi takdirini infazın durdurulmaması yönünde kullanmıştır.

18. Öte yandan AİHM'in kararı üzerine yapılan yeniden yargılamada infazın ertelenmesi veya durdurulmasına karar verilmesinin gerekli olup olmadığı kararın niteliğine bağlı olabilir. Birçok durumda kararda belirtilen eksiklik, başvurucunun mahkûmiyete bağlı tutulması ile mahkûmiyet arasındaki bağı koparmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir durumda başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamında özgürlüğünden yoksun bırakılması söz konusu değildir (Anayasa Mahkemesinin ihlal kararları yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Erol Eşrefoğlu, §§ 73,75). Somut olayda Ağır Ceza Mahkemesi tarafından başvurucunun 1995 yılında gerçekleşen iki kişinin öldürülmesi, işyerinin yağmalanması ve parti seçim bürolarına ateş açılması suretiyle kişilerin yaralanması eylemlerinden sorumlu tutularak hakkında mahkûmiyet kararı verildiği görülmektedir (bkz. § 3). Yeniden yargılama talebinin kabul sonrası Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler birlikte ele alınarak başvurucunun infazının yani önceki mahkûmiyet hükmüne dayanan tutmanın durdurulması talebinin reddine karar verilmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararın açıkça keyfîlik ve takdir hatasıiçermediği anlaşılmaktadır. Kaldı ki yeniden yargılama sonunda, yeniden dinlenen sanıklar ve tanıkların beyanları ile dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler uyarınca önceki kararın onaylanmasına karar verildiği görülmektedir (bkz. § 8). AİHM tarafından kayıttan düşme kararına konu ihlal sebeplerinin tek başına mahkûmiyet kararı ile mahkûmiyete bağlı tutma arasındaki bağı koparmadığı, tek taraflı deklarasyon beyanı sonrası kayıttan düşürülmesi kararının ileri sürülen ihlal iddiasına konu eksikliğin giderilerek sonucuna göre bir karar verilmesi biçiminde anlaşılması gerektiği ortadadır (Anayasa Mahkemesinin ihlal kararları yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Erol Eşrefoğlu, § 75).

19. Yukarıda yer verilen anlatımlar dikkate alındığında başvurucunun yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilmesinden sonraki özgürlüğünden yoksun kalma hâli, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde yetkili mahkemece verilmiş bir mahkûmiyet kararına dayalıdır ve kanuna uygun bir tutma mahiyeti taşımaktadır. Zira başvurucunun yeniden yargılama incelemesi süresince tahliye edilmemesine yani hakkında verilen mahkûmiyet kararının infazının devamına daha önceki kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü temelinde karar verildiği görülmektedir.

20. Bununla birlikte bir kimsenin "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi, ikinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri içermeyen bir karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması mümkün değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir (Ercan Bucak (2) [1. B.], B. No: 2014/11651, 16/2/2017,§ 40; Şaban Dal [1. B.], B. No: 2014/2891, 16/2/2017, § 32, Ç.Ö. [GK], B. No: 2014/5927, 19/7/2018, § 33). Bununla birlikte Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz (Abdullah Ünal [2. B.], B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 39).

21. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine getirilmesi nedeniyle ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural, mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan [1. B.], B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).

22. Bu kapsamda yapılan incelemede başvurucunun mahkûmiyet hükmünü ve mahkûmiyete bağlı tutulma kararını veren mercinin bir mahkeme olmadığı, kararın hürriyeti kısıtlayıcı bir niteliğinin bulunmadığı veya hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza ya da tedbirin kapsamını aştığı şeklinde bir iddiasının bulunmadığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesince bu yönde herhangi bir tespit de yapılmamıştır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Tülin Soyhan [1. B.], B. No: 2013/2212, 25/3/2013, §§ 31-37; Orhan Çaçan [2. B.], B. No: 2013/6797, 7/1/2016, §§ 50-55). Dahası AİHM tarafından da mahkûmiyet hükmünü kuran mahkemenin tarafsız ve bağımsız olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verildiği görülmektedir (bkz. § 4). Başvurucunun mahkûmiyet hükmünün infazı şeklindeki tutulmasının yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü sonrası da devam ettiği, bu kapsamda başvurucunun tutulması ilehürriyeti kısıtlayıcı ceza ya da tedbir içeren mahkûmiyet kararı arasındaki illiyet bağının korunduğu ve söz konusu ceza ya da tedbirin kapsamını aşmadığı anlaşılmaktadır. Bu anlamda başvurucu hakkında verilen infazın devamı kararı, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde yetkili mahkemece verilmiş bir mahkûmiyet kararına dayalıdır ve kanuna uygun bir tutma niteliğindedir.

23. Sonuç olarak belirtilen bu hususlar doğrultusunda ağır ceza mahkemesince infazın ertelenmesinin uygun görülmediği dönemde başvurucunun hürriyetinden yoksun kalmasının hukuki bir temeli bulunduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun yargılamanın yenilenmesi kararı sonrası tutulmasının hukuki olmadığına ilişkin şikayeti ile mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutulduğuna ilişkin kabule göre tutmanın makul süreyi aştığına yönelik şikayetin dayanaktan yoksun olduğu görülmüştür.

24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamıştır.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 29/4/2025 tarihinde karar verildi.

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından tek taraflı deklarasyon sebebiyle başvurunun kayıttan düşürülmesi kararı verilmesi sonrası yargılamanın yenilenmesine karar verilmesine rağmen infazın durdurulmamasının hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuruda Mahkememiz çoğunluğunca ulaşılan başvurunun açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği şeklindeki sonuca katılmamaktayım.

2. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi koruma sisteminde tek taraflı deklarasyon sebebiyle başvurunun kayıttan düşürülmesi Sözleşmenin 37. maddesinde düzenlenmiştir. Başvurunun kayıttan düşürülmesinin bir örneği olarak “dostane çözüm”ün düzenlendiği Sözleşmenin 39. maddesinde ise yargılamanın her aşamasında Mahkemenin, davanın bu Sözleşme ve Protokolleri ile tanınan insan haklarına saygı ilkesinden esinlenen bir dostane çözüm yoluyla sonuçlanmasını sağlamak için taraflara yardımcı olabileceği belirtildikten sonra dostane çözüm durumunda Mahkemenin, olayların ve kabul edilen çözümün kısa bir özeti ile sınırlı bir kararla başvuruyu kayıttan düşüreceği öngörülmüştür.

3. Eldeki bireysel başvuruya konu uyuşmazlıkta da bu nitelikte bir kayıttan düşürme söz konusudur (bkz.: Bülent Gedik ve Devrim Öktem / Türkiye, B. No: 73408/10, 07/11/2019).

4. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendinde hükümlü lehine yeniden yargılama nedenleri arasında “ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya ceza hükmü aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi” yer almaktadır. Dolayısıyla burada hem AİHM tarafından verilen ihlal kararları hem de AİHM’in başvuru hakkında verdiği dostane çözüm ve tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararları da birer yeniden yargılama nedeni olarak kabul edilmektedir.

5. Esasında AİHM tarafından başvurucu ile ilgili verilen tek taraflı deklarasyon sebebiyle başvurunun kayıttan düşürülme kararı hak ihlalinin taraf devletçe kabulü anlamı taşımaktadır. Nitekim eldeki başvuruda da soruşturma aşamasında avukat yardımından faydalanamama ve mahkumiyetlerinin avukatları olmadan polis baskısı altında verdikleri ifadelere dayanması biçimindeki ihlal iddiaları ile ilgili olarak AİHM, bu konuda Hükümetin sunduğu deklarasyon metnini dikkate alarak başvuru ile ilgili kayıttan düşme kararı vermiş ve yargılamanın yenilenmesinin etkili bir yol olduğunu kabul etmiştir.

6. Görüldüğü üzere AİHM tarafından tek taraflı deklarasyon sebebiyle başvurunun kayıttan düşürülmesi kararı verilmesi esasında somut başvuruya konu yargılamada bir hak ihlali olduğunun kabulünü ve taraf devletin bu ihlali gidereceğine dair bir bildirimi gerektirdiği içindir ki bu yönü ile bu durum AİHM tarafından verilen bir ihlal kararına benzemektedir. Dolayısıyla bu biçimdeki bir sürecin sonucunda gerçekleştirilen yargılamanın yenilenmesine karar verilmesine rağmen başvurucu ile ilgili infazın durdurulmamasının başvurucunun Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale niteliği taşıdığı açıktır.

7. Dolayısıyla AİHM’in ihlal kararının gereği yerine getirilmeyerek hapis cezasının infazına devam edilmesi nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan benzer bir bireysel başvuruda Mahkememiz çoğunluğunca başvurunun Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerektiği şeklindeki kararına katılmadığım bir bireysel başvuru kararında (bkz.: Yaşar Alat ([GK], B. No: 2021/65564, 21/11/2024) yazdığım karşıoyda belirttiğim aşağıdaki gerekçeler doğrultusunda bu başvuruda da başvurucunun kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği kanaatindeyim:

 “2. Somut bireysel başvuruya konu temel sorun AİHM’in adil yargılanma hakkı bağlamında verdiği bir ihlal kararı üzerine gerçekleştirilen yargılamanın yenilenmesi süreci boyunca başvurucunun infazın ertelenmesi talebi ile ilgili olarak ‘dava dosyasının gelmiş olduğu aşama nazara alınarak’ mahkumiyet hükmü infazının devamına karar verilmesi hususunda odaklanmaktadır.

3. Mahkumiyet hükmünün infazı şeklindeki uygulama başvurucunun iddiasına göre kişi özgürlüğünü ihlal etmektedir. Başvurucuya göre AİHM kararı doğrultusunda ihlalin sonuçlarının giderilmesi için yargılamanın yenilenmesi sürecinin başlamasıyla birlikte derece mahkemesi önceki hükmü kaldırmalı ve dayanağı kalmayan mahkumiyete bağlı tutmanın infazını durdurmaya karar vermelidir.

4. Somut başvuruda başvurucunun infazın durdurulması talebi derece mahkemelerince reddedilmiş ve yargılama süreci boyunca hükme bağlı olarak tutularak mahkumiyetin infazı sürdürülmüştür. Başvurucu bu durumun Anayasa’nın 19. maddesindeki kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile ilgili güvenceleri ihlal ettiğini ileri sürmektedir.

5. Mahkememiz çoğunluk kararına göre AİHM’in verdiği ihlal kararı ile bağlantılı olarak başvurucunun yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilmesinden sonraki özgürlüğünden yoksun kalma hâli, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde yetkili mahkemece verilmiş bir mahkûmiyet kararına dayalıdır ve kanuna uygun bir tutma niteliği taşımaktadır. Zira başvurucunun yeniden yargılama incelemesi süresince tahliye edilmemesine yani hakkında verilen mahkûmiyet kararının infazının devamına daha önceki kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü temelinde karar verildiği görülmektedir. Bu anlamda başvurucu hakkında verilen infazın devamı kararı, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde yetkili mahkemece verilmiş bir mahkûmiyet kararına dayalıdır ve kanuna uygun bir tutma mahiyetindedir (Bkz.: § 64). Mahkememiz çoğunluğuna göre derece mahkemelerince infazın ertelenmesinin uygun görülmediği dönemde başvurucunun özgürlüğünden yoksun kalmasının hukuki bir temelinin bulunduğu anlaşıldığından başvurucunun iddialarına ilişkin olarak açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı gerekçesiyle Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekmektedir §§ 65-66).

6. Kişi özgürlüğü ve güvenliği ile ilgili olarak Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına göre konumuz bağlamında ‘mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların’ varlığı halinde kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması mümkündür. Ancak Mahkememiz çoğunluğu derece mahkemelerince verilip kesinleşen, akabinde AİHM’in denetleyip buna ilişkin adil yargılanma hakkı ihlali sonucuna ulaştığı ve bu ihlal kararını esas alarak derece mahkemelerinin yargılamanın yenilenmesine konu yaptığı bu hükmü halen “mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı ceza” olarak görmeye devam etmektedir.

 (…)

10. Her ne kadar çoğunluk kararında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yargılamanın yenilenmesi ile ilgili konuları düzenleyen maddelerine atıfla değerlendirmeler yapılmış ve yine bu Kanun’un 323. maddesinin (1) numaralı fıkrası bağlamında önceki mahkumiyet hükmünün yargılamanın yenilenmesini gerçekleştiren mahkemece mahkumiyet kararının onaylanacağı ya da iptal edileceği üçüncü aşamanın tamamlanmasına kadar geçerliliğini koruduğu belirtilmiş ise de bireysel başvuru incelemesi sonucunda verilen ihlal kararının ne anlama geldiğinin ve sahip olduğu etkinin Mahkememiz çoğunluk kararında çok iyi anlaşılamadığı kanaatindeyim.

11. Hukuk sistemimizde AİHM’in gerçekleştirdiği bireysel başvuru incelemelerinde verilen ‘ihlal’ kararı, kesinleşmiş mahkumiyet hükmünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri gereğince sorunlu olduğunu ve hak ihlaline sebebiyet vermesi nedeniyle de yargılamanın yenilenmesini gerektirdiğini ifade etmektedir. Aynı tespiti Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararı sonrasındaki yeniden yargılama süreci için de yapmak gerekmektedir.

12. Somut olay bağlamında düşünüldüğünde AİHM’e yapılan bireysel başvuruda incelenen mahkumiyet hükmü AİHM tarafından tanık sorgulama hakkı ihlali nedeniyle adil yargılanma hakkı güvenceleriyle bağdaşmayan bir hüküm olarak nitelendirilmiştir. Bunun anlamı ise hakkında mahkumiyet hükmü kurulan başvurucunun mahkumiyetine esas alınan, mahkumiyetinde belirleyici delil olduğu anlaşılan tanığın yargılanma sürecinde sorgulamasının sağlanmamış olmasıdır.

13. Bu durumda derece mahkemesi AİHM’in ihlal kararı sonrasında ihlali giderebilmek amacıyla yargılamanın yenilenmesi sürecinde bu tanığın sorgulanmasını sağlayarak davayı esastan sonuçlandıran yeni bir hüküm kuracaktır. AİHM’in ihlal tespiti sonrasında tanığın sorgulanmaması nedeniyle başvurucu aleyhine derece mahkemelerince kurulmuş olan önceki mahkumiyet hükmü artık hukuken geçerli bir hüküm olmaktan çıkmış olmalıdır. Her ne kadar yargılamanın yenilenmesi ile ilgili Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri bu sürece ilişkin usulü detaylı biçimde düzenlerken önceki hükmün mahkemece kaldırılana kadar geçerli olacağı anlamına gelen bazı düzenlemelere yer veriyor olsa da bu düzenlemeleri bireysel başvurunun amacı doğrultusunda yorumlayıp uygulamak ve ihlal kararı karşısında artık başvurucunun hükme bağlı tutma pozisyonunun hukuken savunulabilir olmaması gerektiğini belirtmek gerekir.

14. Daha çarpıcı bir örnek olması bağlamında işkence altında elde edilen bir delile dayalı bir mahkumiyet hükmü üzerine AİHM tarafından verilen bir adil yargılanma hakkı ihlali sonrasında halen önceki mahkumiyet hükmünün yargılamanın yenilenmesi sürecinde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 323. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince derece mahkemelerince onaylanacağı veya iptal edileceği zamana kadar geçerliliğini koruyacağını savunmak AİHM tarafından verilen ihlal kararına rağmen hak ihlalinin daha uzun süre boyunca devamı anlamına gelecektir. Bireysel başvuru sisteminin özünün bu biçimdeki bir yaklaşımla bağdaşmayacağı ise aşikardır.

15. Dolayısıyla AİHM’in ihlal kararı sonrasında başvurucunun hükme bağlı tutulmasının sonlandırılıp -eğer şartları varsa- Anayasa’nın 19. maddesi bağlamında suç isnadına bağlı tutma aşamasına yeniden dönülmesi bireysel başvurunun niteliği gereği verilen ihlal kararının bu süreçte bir anlamı olması yönüyle zorunlu görülmelidir.

16. Ek olarak çoğunluk kararındaki yaklaşımla hareket edildiğinde yargılamanın yenilenmesi sürecinde başvurucu ile ilgili olarak masumiyet karinesini ihlal eden durumlar da ortaya çıkabilecektir. Zira bu süreçte kişinin hükümlü statüsünün devam ettiğini ileri sürmek ona suçlu muamelesi yapılması anlamına gelebileceğinden bu durum başvurucunun masumiyet karinesini de zedeleyebilecektir.

17. Nitekim AİHM Dicle ve Sadak/Türkiye başvurusunda yargılanmanın yenilenmesi taleplerinin kabulü sonrası gerçekleştirilen yargılamada davalarının esasıyla ilgili olarak karar verilmeden önce başvuruculardan hükümlü olarak bahsedilmesinin masumiyet karinesine aykırı olacağına hükmetmiştir (Dicle ve Sadak/Türkiye, B. No: 48621/07, 16/6/2015, §§ 60 -66).

18. Bireysel başvurunun temel amacı bağlamında düşünüldüğünde çoğunluk kararındaki yaklaşımın insan haklarının etkili biçimde korunması yönü ile de açıklanması kolay değildir. Zira adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden birisine aykırı biçimde gerçekleştirilen bir yargılama sonucu verilmiş olan bir mahkumiyet hükmü olduğu AİHM tarafından açıkça tespit edilmiş olmasına rağmen ihlale konu bu hüküm yargılamanın yenilenmesi sürecinde belli bir süre boyunca daha geçerli kalarak kişi mahkumiyete bağlı olarak tutulmaya devam edecektir.

19. Sonuç olarak çoğunluk kararındaki yaklaşımın aksine AİHM tarafından başvurucu hakkında verilen bir ihlal kararı sonrasında gerçekleştirilen yargılamanın yenilenmesi sürecinde önceki hükmün geçerliliğini koruması ve bu süreçte başvurucunun hükme bağlı tutma halinin devam etmesi bireysel başvuru sisteminin etkisinin tam anlamıyla gerçekleşmesine imkan vermeyecek sakıncalı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle başvurucunun AİHM ihlal kararı sonrasındaki tutulmasının hükme bağlı tutma statüsünden çıkarılıp -eğer şartları varsa- suç isnadına bağlı tutmaya dönüşmesi bireysel başvurudan beklenen işlevin gerçekleşmesi yönü ile zorunludur.

20. Yukarıda sıralanan gerekçelerle derece mahkemelerince AİHM’in verdiği ihlal kararı sonrasında önceki mahkumiyet hükmüne binaen tutulmaya devam etmesi ve infazın ertelenmesi talebinin bir değerlendirme yapılmaksızın reddedilmesi başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ihlal ettiği kanaatinde olduğumdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmamaktayım”.

 

 

 

 

Üye

 Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Bülent Gedik [1. B.], B. No: 2020/16568, 29/4/2025, § …)
   
Başvuru Adı BÜLENT GEDİK
Başvuru No 2020/16568
Başvuru Tarihi 9/6/2020
Karar Tarihi 29/4/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından tek taraflı deklarasyon sebebiyle başvurunun kayıttan düşürülmesi kararı verilmesi sonrası yargılamanın yenilenmesine karar verilmesine rağmen infazın durdurulmamasının hukuki olmaması ve tutukluluğunun makul süreyi aşacak şekilde devam ettirilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Mahkumiyete bağlı tutma İhlal Olmadığı
AİHM kararlarına uyulmaması İhlal Olmadığı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi