TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALPARSLAN ALTAN BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2019/25385)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Ali Rıza SÖNMEZ
|
Başvurucu
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmüyle
birlikte verilen tutukluluk hâlinin devamına dair karardan sonra yapılan
tahliye taleplerinin değerlendirilmemesi ve tutukluluğun sürdürülmesi
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 25/7/2019 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Komisyon ayrıca
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar vermiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel
Bilgiler
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihinde -yeniden uzatılmayarak- son bulmuştur. Kamu makamları ve
yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da
bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında yüksek mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
51, 350).
B. Başvurucuya
İlişkin Süreç
10. Başvurucu 1993 yılında Cumhuriyet savcısı olarak
göreve başlamış, 2001 yılında Anayasa Mahkemesi raportörü olarak
görevlendirilmiş, kısa bir süre idari görevde bulunduktan sonra 2010 yılında
-üst kademe yöneticileri arasından- Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine seçilmiş
ve aynı yıl yapılan Anayasa değişikliği sonrası yedek üyeler asil üye olmuş,
2011 ile 2015 yılları arasında Anayasa Mahkemesi başkan vekili olarak görev
yapmıştır.
11. Darbe teşebbüsü sonrası Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısının
16/7/2016 tarihli yazılı talimatıyla "Türkiye genelinde hükümeti
devirmeye ve anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek suçunun hâlen
işlenmeye devam edildiği, bu suçu işleyen Fetullah[çı] Terör Örgütlenmesi
üyelerinin yurt dışına kaçıp saklanma ihtimali bulunduğu" gerekçesiyle
başvurucu aynı gün gözaltına alınmıştır.
12. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 19/7/2016 tarihinde
tutuklanması istemiyle başvurucuyu Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir. Başvurucu hakkındaki talep yazısında, başvurucunun "15-16
Temmuz 2016 tarihlerinde cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya değiştirmeye teşebbüs ve
FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütüne üye olmak suç[ların]dan mevcutlu
olarak gönderildiği" belirtilerek "atılı suçların CMK
100/3-a-11 maddesinde tutuklama nedeni olarak gösterilmesi, FETÖ örgütünün bir
kısım üyelerinin olaydan sonra kaçtıkları tespit edilmiş olup [başvurucunun
da aralarında olduğu] mevcutlu şüphelilerin de kaçma şüphesinin bulunması,
delillerin henüz tam olarak toplanmayışı, şüphelilerin delillere tesir edip
delilleri değiştirme ihtimallerinin olması, AİHM'nin [Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi] birden çok vermiş olduğu kararlarında belirtildiği üzere
şüphelilerin salıverilmeleri halinde adaletin işleyişine zarar verecek
faaliyetlerde bulunma tehlikesinin veya başka suçlar işleme tehlikesinin
bulunması nedenlerine göre" tutuklanmasına karar verilmesi
istenmiştir.
13. Başvurucunun sorgusu Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince
20/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Başvurucu sorgu sırasındaki ifadesinde
suçlamaları reddetmiş ve hiçbir örgütle ilişkisinin olmadığını savunmuş; ayrıca
Anayasa Mahkemesi üyesi olması nedeniyle hakkında ancak Anayasa Mahkemesince
soruşturma ve kovuşturma yapılabileceğini, bunun istisnasını oluşturan ağır
cezalık suçüstü hâlinin ise somut olayda söz konusu olmadığını, dolayısıyla
yapılan işlemlerin usul kurallarına aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
14. Başvurucu tarafından ileri sürülen, görevi (Yüksek
Mahkeme üyeliği) dolayısıyla özel soruşturma usullerine tabi olması nedeniyle
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının ve Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin yetkili
olmadığına dair iddia Hâkimlik tarafından "şüphelilerin üzerine atılı
silahlı terör örgütüne üye olma suçunun temadi eden suçlardan olması, suçüstü
halinin varlığı dikkate alınarak ... soruşturmanın genel hükümlere tabi
olduğu" gerekçesiyle kabul edilmemiştir.
15. Sorgu sonucunda Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği
tarafından başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına
karar verilmiştir. Başvurucu 21/7/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 9/8/2016 tarihli kararı ile itirazın
kesin olarak reddine karar verilmiştir.
16. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 25/10/2017 tarihinde,
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle
hakkında kamu davasının açılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
hitaben fezleke düzenlemiştir. Anılan fezlekede 15 Temmuz 2016 tarihinde
gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün arkasında FETÖ/PDY'nin olduğu belirtilmiş;
bu yapılanmaya mensup oldukları, yapılanmanın emir ve talimatları doğrultusunda
hareket ettikleri değerlendirilen yargı mensupları hakkında adli soruşturma yapıldığına
değinilmiştir. Savcılık, darbe tehlikesinin tam olarak bertaraf edilemediğine
dikkat çekerek ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü hâlinin
mevcut olduğu sonucuna varmıştır. Fezlekede, bu durum dikkate alınarak
başvurucu hakkında genel hükümlere istinaden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca
16/7/2016 tarihinde soruşturma başlatıldığı ifade edilmiştir.
17. FETÖ/PDY'nin kuruluşu ve yapısı ile yargı
organlarındaki örgütlenmesine ilişkin etraflıca açıklamaların yer aldığı
fezlekede, başvurucunun FETÖ/PDY'nin yargıdaki yapılanmasında bilerek ve
isteyerek yer aldığına ilişkin birtakım olgulara dayanılmıştır (bu olgulara
ilişkin olarak bkz. Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018,
§ 25).
18. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15/1/2018 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden
bahisle cezalandırılması istemiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesinde (ilk derece
mahkemesi sıfatıyla) kamu davası açılmıştır.
19. Yapılan yargılama sonucunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi
6/3/2019 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 11
yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutukluluk
hâlinin devamına karar vermiştir.
20. Başvurucu, hükümle birlikte verilen tutukluluğunun
devamı kararına 7/3/2019 tarihinde itiraz etmiştir. Yargıtay 10. Ceza Dairesi
28/3/2019 tarihinde yaptığı inceleme sonucunda başvurucunun itirazının kesin
olarak reddine karar vermiştir. Anılan karar başvurucuya 10/4/2019 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
21. Öte yandan başvurucu hukuka aykırı olarak
tutuklandığı iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) bireysel
başvuruda bulunmuş; AİHM 16/4/2019 tarihinde -Yargıtay 9. Ceza Dairesinin
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına
hükmetmesinden sonra- başvurucunun özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal
edildiğine karar vermiştir (Alparslan Altan/Türkiye, 16/4/2019, B.
No: 12778/17). Kararda, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 2. maddesinde suçun işlendiği esnada ya da işlendikten hemen sonra
tespit edilmesi durumuyla bağlantılı olan suçüstü kavramının klasik bir
tanımına yer verildiği; buna karşın Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/10/2017
tarihli kararına (E.2017/YYB-997, K.2017/404) göre 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesi uyarınca bir suç örgütüne üye olma şüphesinin herhangi bir fiilî unsur
veya devam eden cezai bir eylem belirtisine ihtiyaç duyulmaksızın suçüstü hâli
bakımından yeterli görülebileceği belirtilmiştir. AİHM'e göre suçüstü hâli
kavramının tespitine ilişkin olarak yapılan bu geniş yorum, başvurucu açısından
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'da yer alan güvenceleri etkisiz hâle getirmiştir (Alparslan
Altan/Türkiye, § 112). AİHM, Yargıtayın mütemadi suça ilişkin
yerleşik içtihadının suçüstü hâli kavramının kapsamının genişletilmesini
nasıl haklılaştırdığının ilgili kararından anlaşılamadığını belirtmiştir.
AİHM'e göre Yargıtayın -önceki kararlarından görüldüğü kadarıyla- temadi eden
suçların niteliğine ilişkin yaklaşımı, ceza mahkemelerinin yetkisini belirlemek
ve bu tür davalarda zamanaşımı kuralının uygulanmasını sağlamak amacına
yöneliktir. Bu değerlendirmeler ışığında AİHM, ulusal mahkemelerin suçüstü
hâli kavramını genişletmelerinin ve ulusal hukuku somut olayda uygulama
biçimlerinin belirsizliğe yol açtığı sonucuna varmıştır (Alparslan
Altan/Türkiye, §§ 114, 115).
22. Başvurucu 22/4/2019 ve 20/5/2019 tarihli dilekçeleri
ile anılan AİHM kararında belirlenen hukuki durum çerçevesinde tutukluluk
durumunun incelenerek tahliye edilmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucunun bu
taleplerinin değerlendirilerek sonucunun başvurucuya tebliğ edilip edilmediği
dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.
23. Başvurucu, hakkında Yargıtay 9. Ceza Dairesince
verilen mahkûmiyet hükmünü vekili aracılığıyla 31/5/2019 tarihinde temyiz etmiş
olup temyiz dilekçesinde ayrıca -mahkûmiyetten sonra AİHM tarafından verilen
karar gözönüne alınarak- tutukluluk hâlinin incelenerek tahliyesine karar
verilmesini talep etmiştir.
24. Başvurucu ayrıca 20/6/2019, 27/6/2019, 4/7/2019,
11/7/2019, 18/7/2019 ve 24/7/2019 tarihlerinde de devam eden tutukluluk
durumunun AİHM kararındaki hukuki belirlemeler kapsamında incelenerek tahliye
edilmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucunun bu taleplerinin değerlendirilerek
sonucunun başvurucuya tebliğ edilip edilmediği dosya kapsamından
anlaşılamamaktadır.
25. Başvurucu 25/7/2019 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
26. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla temyiz incelemesi için gönderildiği Yargıtay Ceza Genel Kurulunda
derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
27. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Alparslan
Altan, §§ 39-71; Ç.Ö., [GK], B. No: 2014/5927, 19/7/2018, §§ 16-24; Yıldırım
Turan [GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 27-82.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
28. Mahkemenin 4/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucu; hakkında yapılan yargılama sonucunda
mahkûmiyetine ve hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar verildiği
tarihten sonra AİHM tarafından tesis edilen Anayasa Mahkemesi üyesi olarak
görev yapmaktayken terör örgütü (FETÖ/PDY) üyeliği suçundan hukuka aykırı
olarak tutuklandığı iddiasıyla AİHM'e yaptığı başvuruda, isnat edilen suça
ilişkin ağır cezalık suçüstü hâli bulunmadığına ve bu anlamda mesleğinden
kaynaklı muhakeme usulüne riayet edilmeden tutuklandığına ilişkin AİHM'in Alparslan
Altan/Türkiye kararında yaptığı hukuki tespit çerçevesinde tahliye edilmesi
gerekmesine rağmen tutukluluğunun hâlen devam ettirildiğini belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Bakanlık görüşünde öncelikle 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesindeki tazminat yolunun tüketilmesi gerektiği belirtilmiştir. Esas
bakımından yapılacak inceleme yönünden ise Bakanlık; başvurucunun somut
olaydaki hukuki durumunun mahkûmiyet hükmüne bağlı tutma niteliğinde olması
nedeniyle söz konusu başvurunun Anayasa'nın 19/8. maddesi kapsamında
değerlendirmeyeceğini, başvurucu hakkında tesis edilen söz konusu hükme dayalı
tutma kararının mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı ceza olarak kabul
edilmesi gerektiğini, bu anlamda başvurucunun şikâyeti açısından kabul
edilemezlik kararı verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bakanlık ayrıca
başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında açıklanan gerekçeler,
iddianameyle başvurucuya isnat edilen eylemler ve dayanılan delillerin içeriği
dikkate alındığında tutuklamaya esas alınan kanıtların objektif bir gözlemciyi,
başvurucunun üzerine atılı suçları işlediği konusunda ikna edecek yeterlilikte
olduğu ve tutuklama anında somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu görüşündedir.
31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel
olarak başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
32. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
33. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili
kısmı ile sekizinci fıkrası şöyledir:
"Şekil ve şartları kanunda
gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri
dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."
...
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla
yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, mahkûmiyet hükmüyle birlikte tutukluluk
hâlinin devam ettirilmesine karar verilmesinin -cezalandırılma kararından sonra
AİHM tarafından 16/4/2019 tarihinde verilen kararda belirlenen hukuki durum
çerçevesinde- hukuka aykırı olması nedeniyle temel hak ve özgürlüklerinin ihlal
edildiğine yöneliktir. Bu itibarla bu kısımdaki iddiaların Anayasa'nın 19.
maddesinin ikinci ve sekizinci fıkraları bağlamındaki kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Genel
İlkeler
35. Genel ilkeler için bkz. Kadri Enis Berberoğlu B.
No: 2017/27793, 18/7/2018, §§ 44-50; Ç.Ö., §§ 29-38.
2. İlkelerin
Olaya Uygulanması
36. Somut olayda başvurucu, darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu iddiasıyla
yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır (bkz. §§ 11-15).
Soruşturma sürecinde uygulanan bu tutuklama tedbiriyle ilgili olarak başvurucu
tarafından yapılan bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesince verilen kararda, 15
Temmuz 2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden darbe teşebbüsünün
savuşturulması sırasında (16/7/2016 tarihinde) gözaltına alınıp darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca
silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY'nin üyesi olma
suçundan tutuklanması ve örgüt üyeliği suçuna ilişkin olarak Yargıtayın
yaklaşımı birlikte dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçunun kişisel suç olarak nitelendirilmiş olmasının ve bu
suç yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan
değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü
mümkün görülmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun mesleğinden kaynaklanan
güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığından bahisle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası Anayasa Mahkemesince açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur (Alparslan
Altan, §§ 112-150).
37. Başvurucu 6/3/2019 tarihli mahkûmiyet hükmünden sonra
AİHM tarafından verilen kararda (bkz. § 21) tutuklanmasına ilişkin olayda
suçüstü hâli bulunmadığı ortaya konulmasına rağmen Anayasa'da ve 6216 sayılı
Kanun'da -Anayasa Mahkemesi üyeleriyle ilgili- öngörülen usule ilişkin
güvencelere riayet edilmeksizin tutukluluk hâlinin devam ettirildiğini iddia
etmektedir.
38. Anayasa Mahkemesi 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra
yargı mensupları hakkında uygulanan tutuklama tedbirleriyle ilgili bireysel
başvuruları karara bağlarken bu kişilerin tutuklanmalarının önünde
-mesleklerine ilişkin güvencelerden kaynaklanan- kanuni bir engelin olup
olmadığını birçok kararında incelemiştir.
39. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay
(Yüksek Mahkeme) üyeleri yönünden yapılan değerlendirmelerde; öncelikle bu
kişilerin kişisel suçları yönünden de olsa haklarında bir soruşturma
yürütülmesi için ilgili Yüksek Mahkemenin kurulları tarafından bir karar
verilmesi gerektiği ancak ağır cezalık suçüstü hâlinin bunun istisnasını
oluşturduğu sonucuna varılmıştır. Bu değerlendirmeler ilgili yüksek mahkeme
üyelerinin yargılanma usulüne ilişkin güvencelerin yer aldığı kanun hükümleri
çerçevesinde yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi, Yüksek Mahkeme üyeleri bakımından
tutuklama tedbirine konu olan silahlı terör örgütü üyeliği suçuna ilişkin
olarak -ilgili Yargıtay kararlarına değinerek- bunun kişisel bir suç olduğunu
tespit ettikten sonra ağır cezalık suçüstü hâlinin bulunduğunu ifade
etmiştir (Anayasa Mahkemesi üyeleri yönünden bkz. Alparslan Altan, §§
114-129; Erdal Tercan [GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018, §§ 130-146;
Yargıtay üyeleri bakımından bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431,
28/11/2018, §§ 106-121; Mehmet Arı, B. No: 2016/22732, 10/1/2019, §§
61-77; Ramazan Bayrak, B. No: 2016/22901, 7/2/2019, §§ 70-86; Danıştay
üyeleri yönünden bkz. Hannan Yılbaşı, B. No: 2016/37380, 17/7/2019, §§
61-63; Resul Çomoğlu, B. No: 2017/8756, 26/9/2019, §§ 55-65).
40. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsünden hemen sonra
silahlı terör örgütü (FETÖ/PDY) üyeliği suçundan tutuklanan Yüksek Mahkeme
üyeleri yönünden ağır cezalık suçüstü hâlinin bulunduğunun kabul
edilebileceğine yönelik içtihadını A.B. ([GK], B. No: 2016/22702,
31/10/2019) kararında geliştirmiştir. Anılan kararda ilk olarak ilgili kanun
metinleri ve Yargıtay içtihatlarından hareketle tutuklamaya konu örgüt üyeliği
suçunun ağır ceza mahkemelerinin görev alanındaki kişisel bir suç olduğu
tespiti yinelenmiştir. Anayasa Mahkemesi, suçüstü hâli kavramı yönünden
yaptığı incelemede ise -önceki kararlarındaki diğer Yüksek Mahkeme üyeleri
gibi- başvurucunun darbe teşebbüsünün henüz savuşturulmakta olduğu ve bu
girişimin millî güvenlik ve kamu düzeni üzerinde oluşturduğu tehlikenin tüm
ağırlığıyla devam ettiği bir sırada yakalanıp gözaltına alındığına ve
-sonrasında- tutuklandığına özellikle vurgu yapmış; soruşturma mercilerinin de
tutuklama taleplerinde ve hâkimliklerin tutuklama kararlarında bunun altını
çizdiğine dikkat çekmiştir (A.B., §§ 89, 91; Yıldırım Turan, §
107).
41. Buna göre 15 Temmuz darbe teşebbüsünden hemen sonra
tutuklanan Yüksek Mahkeme üyeleri yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu
kabul edilirken temel hareket noktası bizzat darbe teşebbüsüdür. Anayasa
Mahkemesi de dâhil olmak üzere Türk yargı makamları tarafından olgusal
temellere dayalı olarak verilen çok sayıdaki kararda da ifade edildiği üzere
FETÖ/PDY darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmadır. Bu durumda darbe
teşebbüsünün savuşturulmakta olduğu ve teşebbüs dolayısıyla devletin varlığı ve
millî güvenlik üzerinde oluşan tehlikenin tüm ağırlığıyla devam ettiği bir
dönemde teşebbüsün arkasındaki yapılanma ile örgütsel nitelikte ilişkide olduğu
değerlendirilen kişilerle ilgili olarak suçüstü hâlinin bulunduğunun kabul
edilebileceğini söylemek temelsiz bir yaklaşım değildir (A.B., § 94; Yıldırım
Turan, § 108).
42. Anayasa Mahkemesi A.B. kararında sonuç olarak
darbe teşebbüsüne bağlı olgular çerçevesindeki değerlendirmesi karşısında
-Yargıtay kararlarında yer alan silahlı terör örgütü üyeliği suçu bakımından
suçun (temadi eden) niteliği dolayısıyla ağır cezalık suçüstü hâlinin bulunduğu
yönündeki yaklaşım da dikkate alındığında- başvurucuya isnat edilen silahlı
terör örgütü üyesi olma suçuna ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde
soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden
yoksun ve keyfî olduğunun kabulünü mümkün görmemiştir (A.B., § 94; Yıldırım
Turan, § 109).
43. Başvuru konusu olayda davaya ilk derece mahkemesi
sıfatıyla bakan Yargıtay 9. Ceza Dairesi 6/3/2019 tarihinde, başvurucunun
FETÖ/PDY'ye üye olma suçunu işlediği sonucuna ulaşarak 11 yıl 3 ay hapis
cezasıyla cezalandırılmasına ve kaçma şüphesinin varlığına vurgu yapmak
suretiyle tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir (bkz. § 19).
44. Anayasa Mahkemesi üyesi olarak görev yapmaktayken
terör örgütü üyeliği suçundan tutuklanan başvurucunun hukuka aykırı olarak
tutuklandığı iddiasıyla yaptığı başvuruda AİHM tarafından-anılan mahkûmiyet
kararından sonra-verilen kararın ( bkz. § 21) bir suç isnadına bağlı olarak tutmanın
hukukiliğine ilişkin tespitler içerdiği görülmektedir. Anayasa Mahkemesi de
dâhil olmak üzere Türk yargı makamları tarafından olgusal temellere dayalı
olarak verilen çok sayıdaki kararda Yüksek Mahkeme üyeleri yönünden tutuklamaya
konu FETÖ/PDY üyeliği suçunun kişisel bir suç olduğunun ve bu kişilerle ilgili
-teşebbüsle bağlantılı olarak- ağır cezalık suçüstü hâlinin bulunduğunun kabul
edilebileceği değerlendirilmiş ve bu anlamda AİHM'in anılan kararındaki tespit
ve sonuçtan farklı bir görüş benimsenmiştir (bkz. §§ 39-42). Dolayısıyla
başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak mesleğinden kaynaklı muhakeme usulüne
riayet edilmeden kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası hakkında Anayasa
Mahkemesince daha önceki bireysel başvurusunda karar verilmiş olup anılan
karardan ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır (bu yönde ayrıntılı
açıklama için bkz. Alparslan Altan, §§ 114-129).
45. Buna göre hakkında mahkûmiyet hükmüyle birlikte
tutukluluğunun devamına karar verilen başvurucunun bireysel başvuruya konu
ettiği tutulma hâlinin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında bir
suç isnadına bağlı tutma niteliğinde değil aynı maddenin ikinci fıkrası
kapsamında mahkûmiyete bağlı tutma, bir diğer ifadeyle "mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" niteliğinde incelenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bu
nitelikteki bir tutmayla ilgili olarak yapılan bireysel başvuruda suç
isnadına bağlı tutmaya ilişkin güvencelerin uygulanması mümkün değildir (Kadri
Enis Berberoğlu, § 54).
46. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal
iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun
bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini
tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da yer alan diğer sebepler
(yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak "mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer
tutmanın kısmen veya tamamen bu koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun
meşru bir amacının olduğundan veya ölçülü olduğundan söz edilemez, doğrudan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiş olur (Ercan Bucak (2),
B. No: 2014/11651, 16/2/2017, § 39; Şaban Dal, B. No: 2014/2891,
16/2/2017, § 31).
47. Bir kimsenin "mahkemelerce verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında
hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce
hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından
verilmesi, ikinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza
veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri
içermeyen bir karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması
mümkün değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen
hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir
(Ercan Bucak (2), § 40; Şaban Dal, § 32).
48. Bu kapsamda yapılan incelemede başvurucunun
mahkûmiyet hükmünü ve mahkûmiyete bağlı tutulma kararını veren mercinin bir
mahkeme olmadığı, kararın hürriyeti kısıtlayıcı bir niteliğinin bulunmadığı
veya hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı
ceza veya tedbirin kapsamını aştığı şeklinde bir iddiasının bulunmadığı
görülmektedir. Ayrıca Anayasa Mahkemesince bu yönde herhangi bir tespit de
yapılmamıştır.
49. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer nitelikteki çok
sayıda başvuruda, hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar verilen
başvurucuların hüküm sonrasındaki tutulmalarına ilişkin kişi hürriyeti ve
güvenliği haklarının ihlal edildiği iddialarını, tutulmanın Anayasa'nın 19.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında "mahkemelerce verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi" niteliğinde olduğunu
belirterek açıkça dayanaktan yoksun bulmuş ve kabul edilemezlik kararı
vermiştir (Murat Dağ, B. No: 2014/125, 4/2/2016, §§ 45-48; Güven Ersoy,
B. No: 2014/126, 4/2/2016, §§ 45-48).
50. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrası uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, § 122; Ç.Ö.,
§ 43).
51. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, her
ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu
hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen
serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma
hakkı bulunduğu belirtilirken kısıtlama sebebi bakımından bir ayrım
yapılmadığından buradaki başvuru hakkı, elbette mahkûmiyet hükmüne bağlı olarak
tutulma nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılmayı da kapsamaktadır (Mehmet
İlker Başbuğ, B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 80; Ç.Ö., § 46).
52. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasında güvence altına alınan -tutulmaya karşı- yetkili bir yargı merciine
başvuru hakkı, tutulmanın niteliğine uygun başvuruları kapsamaktadır.
Tutulmanın niteliği ile bağdaşmayan başvuruların Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrası kapsamında olduğunun kabulü mümkün değildir (Ç.Ö., § 47).
53. Bu bağlamda mahkûmiyete bağlı olarak tutulmanın
koşulları ile suç isnadına bağlı olarak tutulmanın koşulları farklı olduğundan
mahkûmiyete bağlı olarak hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerin suç isnadına
bağlı olarak tutulmaya ilişkin koşulların bulunmadığına yönelik başvuruları,
Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasındaki güvencelerden yararlanamaz (Ç.Ö.,
§ 48).
54. Mahkûmiyete bağlı tutulma hâlinde bir mahkeme tarafından
verilmiş olan hürriyeti bağlayıcı cezanın infazı söz konusu olduğundan
mahkûmiyete bağlı olarak tutulan kişi ancak tutulmasının bu niteliğine ilişkin
iddialarla -serbest bırakılmak amacıyla- yetkili bir yargı merciine başvurduğu
taktirde Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan güvencelerin
-bunlardan tutulmanın niteliğine uygun olanlarının- uygulanması söz konusu
olabilir. Bu kapsamda ileri sürülebilecek nedenlerin neler olduğu Anayasa
Mahkemesince genel olarak belirtilmiştir (bkz. § 47).
55. Bunların yanı sıra mahkûmiyete bağlı olarak tutulan
kişilerin tutulmalarının dayanağını oluşturan mahkûmiyet hükmüyle ilgili olarak
tutulmaya devam edilmeyi hukuka aykırı hâle getirecek yeni bir meselenin
(mahkûmiyete konu olan eylemin suç olmaktan çıkarılması, bir cezasızlık hâlinin
bulunduğunun anlaşılması, mahkûmiyet hükmünü geçersiz kılan bir kanun
değişikliği yapılması gibi) ortaya çıktığını belirterek serbest bırakılmak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurduğunda da Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamındaki güvencelerin tatbiki söz konusu olabilecektir (Ç.Ö.,
§ 50).
56. Başvuru formu ve ekleri ile UYAP aracılığıyla
erişilen tutukluluğunun devamına yönelik -AİHM'in Alparslan Altan/Türkiye
kararından sonraki süreçte yazılan- itiraz dilekçelerinde ileri sürülen
iddiaların mahkûmiyete bağlı tutulmanın koşullarına ilişkin olduğu yönünde bir
olgu ve açıklamanın ortaya konulmadığı görülmektedir. Aksine itiraz dilekçeleri
incelendiğinde burada ileri sürülen hususların suç isnadına bağlı tutulmanın
koşullarına yönelik olduğu anlaşılmıştır (bkz. §§ 22-24). Bu durumda
mahkûmiyete bağlı olarak tutulmakta olan başvurucunun suç isnadına bağlı olarak
tutulmanın koşullarının oluşmadığını ileri sürdüğü bu itirazının Anayasa'nın
19. maddesinin sekizinci fıkrasındaki güvencelerden yararlanması mümkün
değildir. Kaldı ki başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak kanuna aykırı
tutuklandığı iddiası Anayasa Mahkemesince incelerek karara bağlanmıştır (Alparslan
Altan, §§ 112-150).
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mahkûmiyet
hükmüyle birlikte verilen tutukluluk hâlinin devamına dair karara ilişkin
tahliye taleplerinin değerlendirilmemesi ve tutukluluğunun sürdürülmesi
yönünden bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkûmiyet hükmüyle birlikte verilen tutukluluk
hâlinin devamına dair karara yönelik tahliye taleplerinin değerlendirilmemesi
ve tutukluluğun sürdürülmesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun
yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 4/11/2020 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.