TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
TORUNLAR GAYRİMENKUL YATIRIM ORTAKLIĞI A.Ş. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/28058)
Karar Tarihi: 14/1/2025
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Metin KIRATLI
Raportör
Fatma Gülbin ÖZTÜRK
Başvurucu
Torunlar Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.
Vekili
Av. Cengizhan GÖKÖZ
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, yargılamanın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı bir iddianın kararda tartışılmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu Şirketin işçisi olarak çalışan M.K. 30/5/2004 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucunda vefat etmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) M.K.nın iş kazası sonucunda hayatını kaybetmesi sebebiyle M.K.nın mirasçılarına 73.256,60 TL peşin sermaye değerli gelir bağlamış, ayrıca 2.803,10 TL tutarında tedavi gideri ödemesi yapmıştır.
3. SGK yaptığı ödemeler yönünden başvurucu Şirkete karşı 17/4/2007 tarihinde Antalya 1. İş Mahkemesinde (Mahkeme) rücuen tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde; peşin sermaye değeri olarak ödenen miktarın 7.325,86 TL'lik kısmının onay tarihi olan 23/8/2005'ten, tedavi masrafı olarak ödenen miktarın ise 280,31 TL'lik kısmının sarf tarihi olan 24/6/2004'ten itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsilini talep etmiştir.
4. Yargılama sırasında alınan kusur raporunda başvurucunun meydana gelen iş kazasında %60 oranında kusurunun bulunduğu tespit edilmiştir. Davacı SGK, 26/3/2014 tarihinde sunduğu dilekçe ile talep sonucunu kusur oranı nispetinde ıslah ederek toplamda 37.324,86 TL'ye yükseltmiştir.
5. Islah dilekçesi başvurucuya 18/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 25/4/2014 tarihinde ıslaha karşı itiraz dilekçesi sunmuştur. İtiraz dilekçesinde öncelikle tazminata konu olayın iş kazası olduğunu ve bu bağlamda haksız fiile ilişkin 1 yıllık zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerektiğini ifade eden başvurucu; iş kazasının meydana geldiği 30/5/2004 tarihinde 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun yürürlükte olduğunu, bu Kanun'da ise zamanaşımı kuralları yönünden 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un zamanaşımı hükümlerine atıf yapıldığını belirterek ıslah tarihi itibarıyla 6183 sayılı Kanun'da öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu ileri sürmüştür.
6. Mahkeme 21/1/2015 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Mahkeme gerekçeli kararında; başvurucunun zamanaşımı def'ine ilişkin ise herhangi bir değerlendirmede bulunmadan, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen kusur durumuna göre iş kazasının meydana gelmesinde başvurucunun %60 oranında kusuru bulunduğunu ve bu kapsamda davacının 26/3/2014 tarihli ıslah talebi doğrultusunda davanın kabul edildiğini belirtmiştir.
7. 4/3/2015 tarihinde kararı temyiz eden başvurucu, temyiz dilekçesinde; esasa dair yüklenen kusur oranıyla ilgili itirazlarda bulunmakla birlikte usule ilişkin olarak ıslahla talep edilen miktarın zamanaşımına uğradığı iddiasını sürdürmüştür. Bu bağlamda iş kazasının mahiyeti itibarıyla haksız fiil olduğuna dikkati çeken başvurucu, kazanın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nda haksız fiil zamanaşımının 1 yıl olduğunu, aynı Kanun'un 73. maddesinde öngörülen 10 yıllık sürenin ise ancak haksız fiil sorumlularının öğrenilemediği hâller bakımından geçerli olduğunu belirterek mevcut uyuşmazlığa tatbik edilemeyeceğini iddia etmiştir.
8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi (Daire) 27/2/2017 tarihinde bozma kararı tesis etmiştir. Kararda davanın, hukuki dayanağını 506 sayılı Kanun'un 26. maddesinden alan rücuen tazminat davası olduğunu belirtmiş; hüküm altına alınan tutarın hesaplanması yönünden sadece hak sahiplerine yapılan fiilî ödemenin dikkate alınmasının yeterli olmadığını ifade etmiştir. Kararında ödemeler yönünden yasal zorunluluk bulunması gerektiğini hatırlatan Daire; SGK'nın sigortalıya bağladığı ilk peşin sermaye değerli gelirden fazlasını isteme hakkının olmadığını, bağlanan gelirin kesildiğinin yahut kesilmesi gerektiğinin yargılama sürecinde ortaya çıktığı hâllerde SGK'nın ödemediği veya ödemek zorunda olmadığı geliri rücu edemeyeceğini belirtmiştir.
9. Bozma kararına uyan Mahkeme 10/4/2019 tarihinde davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar vermiştir. Mahkeme, gerekçeli kararında başvurucunun iş kazasının meydana gelmesinde %60 oranında kusurlu olduğunu belirtmiş; bozma kararındaki hususları ve davacının ıslahını dikkate alarak 22.709,21 TL peşin sermaye değeri, 1.681,86 TL tedavi masrafının başvurucudan tahsiline karar vermiştir.
10. Karar, başvurucu tarafından 24/5/2019 tarihinde temyiz edilmiştir. Başvurucu temyiz dilekçesinde; iş kazasının meydana geldiği 30/5/2004 tarihinde 506 sayılı Kanun'un yürürlükte olduğunu, anılan Kanun'da zamanaşımı düzenlemesi bulunmaması nedeniyle 8/12/1993 ile 6/7/2004 tarihleri arasındaki kurum alacaklarına 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiğini, 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe girmesi sebebiyle uyuşmazlığa tatbik edilemeyeceğini belirtmiş, davacının 12/6/2004 tarihinde yaptığı ödeme için açtığı davada 27/3/2014 tarihinde ıslahta bulunduğunu ve ıslahla artırılan kısım yönünden zamanaşımının 12/6/2009 tarihinde dolduğunu ileri sürmüştür.
11. Daire 26/6/2019 tarihinde ilk derece mahkemesi kararında yer verilen gerekçe doğrultusunda onama kararı tesis etmiştir.
12. Nihai karar, başvurucuya 12/7/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. başvurucu 7/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyon, başvurunun kabul edilemez olduğu hususunda oybirliği sağlanamaması nedeniyle kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
13. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
14. Başvurucu, davacının 26/3/2014 tarihinde ıslah talebinde bulunduğunu, iş kazasının 30/5/2004 tarihinde meydana geldiği gözetildiğinde ıslahın zamanaşımı süresinden sonra yapıldığının açık olduğunu ifade etmiş; bu iddiasını ıslaha cevap ve temyiz dilekçelerinde, ayrıca duruşmada dile getirdiğini ancak gerek ilk derece mahkemesi gerekse temyiz mercii tarafından verilen kararlarda anılan iddianın değerlendirilmesine yönelik hiçbir gerekçeye yer verilmediğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
15. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi [1. B.], B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
16. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, mahkemenin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57). Ancak istinaf/temyiz incelemesi sırasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların istinaf/temyiz mercilerince cevapsız bırakılması gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Caner Kandırmaz [2. B.], B. No: 2013/3672, 30/12/2014, § 31).
17. Somut başvuruya konu rücuen tazminat davasında Mahkeme, iş kazasının meydana gelmesindeki kusur durumunu, mevzuat gereğince yapılan fiilî ödemeleri ve davacının ıslah talebini dikkate alarak davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar vermiştir. Başvurucu, davacının ıslah talebine yönelik itiraz dilekçesinde ve sonrasında sunduğu temyiz dilekçelerinde ıslah tarihi itibarıyla alacağın zamanaşımına uğradığı iddiasını ileri sürmüşse de gerek Mahkemenin gerekse temyiz merciinin kararlarında başvurucunun zamanaşımı def'ine yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmadığı gibi başvurucunun söz konusu iddiada bulunduğuna dair herhangi bir ifadeye dahi yer verilmediği görülmektedir.
18. Başvurucunun ıslah tarihi itibarıyla alacağın zamanaşımına uğradığına ilişkin usuli iddiasının, ıslaha konu talep yönünden belirleyici nitelik arz ettiği ve yargılama sonucunda hüküm altına alınacak bedelin belirlenmesinde dikkate alınması gerektiği açıktır. Bu kapsamda başvurucunun bu iddiasının yargılama sonucuna tesir edebilecek nitelik arz etmediği söylenmez. Bununla birlikte Mahkemece başvurucunun bu iddiasına yönelik olarak yapılan değerlendirme gerekçeli karardan anlaşılamamaktadır. Diğer bir ifade ile başvurucu Mahkemece anılan iddiaya yönelik olarak nasıl bir inceleme yapıldığını, hangi hukuki sebeplere dayalı olarak zamanaşımı def'inin etkili sayılmadığını öğrenememiştir. Bu itibarla başvurucunun yargılama sonucuna tesir etme kapasitesi bulunan iddiasına yönelik gerekçeli kararda herhangi bir değerlendirme yapılmadan hüküm kurulmasının gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
19. Diğer yandan bu ihlal kararının davanın sonucuyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Zira gerekçeli karar hakkı, taraflara yargılama sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmelerine imkân sağlayan bir hak olup yargılama sonucuna yönelik bir teminat sağlamaz. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu iddiayla ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek yine yargılama mercilerinin takdirindedir.
20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
21. Başvurucu; yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
22. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (20), [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya 1. İş Mahkemesine (E.2017/285, K.2019/136) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.364,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.