TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TALİP DAŞTANOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/30205)
|
|
Karar Tarihi: 16/4/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportörler
|
:
|
1. Ferhat YILDIZ
|
|
|
2. Murat İlter DEVECİ
|
Başvurucu
|
:
|
Talip DAŞTANOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ahlaki durum nedeniyle resen emekliye sevkedilen kadın subayın intihara sürüklenmesi ve meydana gelen ölüm olayından sorumlu olduğu ileri sürülen askerî personel hakkında ceza soruşturması yapılmaması nedeniyle özel hayata saygı, yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
3. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar şöyledir:
6. Başvurucunun kızı N.D., Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde üsteğmen olarak görev yapmıştır. N.D., Kayseri’de bulunan 12. Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığında görevli iken hakkında inceleme başlatılmış; inceleme kapsamında N.D.nin ifadesine başvurulmuştur. N.D.nin imzaladığı anlaşılan 26/3/2012 tarihli İfade Tutanağı’ndan N.D.ye özel hayata ilişkin sorular yöneltildiği, N.D.nin soruları cevapladığı, N.D.nin meslektaşları ile olan özel ilişkilerinin incelemeye konu edildiği ve N.D.nin birden fazla askerî personelle farklı zamanlarda ilişkisinin bulunduğunu ifade ettiği anlaşılmıştır. Yapılan inceleme sonunda 21/6/2012 tarihli rapor ile N.D.nin 27/12/1998 tarihli ve 23566 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Subay Sicil Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) 91. ve 92. maddeleri kapsamında oluşturulacak komisyon tarafından değerlendirilmesi kanaatine ulaşılmıştır.
7. 16/7/2012 tarihinde, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 50. maddesinin mülga (c) bendi ve Yönetmelik’in mülga 91. maddesi -disiplinsizlik ve ahlaki durum- uyarınca disiplin amirleri tarafından N.D. hakkında TSK’dan çıkarma sicili düzenlenmiştir. Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde oluşturulan komisyon tarafından 7/8/2012 tarihinde yapılan inceleme sonucu N.D. hakkında ayırma işlemi yapılmasına karar verilmiş, bu kararın Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığınca onaylanmasını takiben de 22/10/2012 tarihli ve 716 sayılı Millî Savunma Bakanlığı kararnamesi ile N.D. resen emekliye sevk edilmiştir.
8. N.D. söz konusu resen emekliye ayırma işlemini 6/11/2012 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 7/11/2012 tarihinde kendi silahı ile hayatına son vermiştir.
9. 15/7/2016 tarihinde Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminin ardından N.D.nin resen emekli edilme sürecinde adı geçen (soruşturmada görev alan, ifadelerde adı geçen, ilişki kurulan) personelin çeşitli sebeplerle (kamu görevinden ihraç, resen emeklilik, rütbe geri alma, kadrosuzluk nedeniyle emeklilik, istek üzerine emeklilik) TSK’dan ayrıldığı görülmüştür.
A. Tam Yargı Davası Süreci
10. Başvurucu, eşi ve diğer kızı ile birlikte Kayseri 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde kızı N.D.nin intihar ederek vefat etmesinde yapılan haksız işlemler ve psikolojik baskı nedeniyle Millî Savunma Bakanlığının kusuru bulunduğunu ileri sürerek manevi tazminat davası açmıştır. Mahkeme, yargılama sürecinde verdiği ara kararları ile N.D.ye ilişkin bilgi ve belgeyi ilgili birimlerden temin etmiştir.
11. Mahkeme 27/11/2018 tarihli kararı ile davayı kısmen kabul, kısmen reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bakılan davada, muris [N.D] hakkında tesis edilen işlemler incelendiğinde;
20.07.2011 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na, aralarında muris [N.D.nin] de bulunduğu bir takım personel ile ilgili iddialar içeren bir e-posta gönderildiği, gönderilen e-posta içeriğinin araştırılması amacıyla İstihbarat Başkanlığı bünyesinden görevlendirilecek ’B Tipi İnceleme Timi’ vasıtasıyla tahkikat yapılması için konunun komutanlık katına arz edildiği, 11.08.2011 tarihinde tahkikat onayı verildiği, yapılan tahkikat kapsamında 26.03.2012 tarihinde muris [N.D.nin] ifadesine başvurulduğu, ifadede [N.D.nin], Hava Harp Okulu döneminden itibaren bir kısım askeri personel ile yaşadığı ilişkiler kapsamında sorular sorulduğu ve tahkikat sonucunda ise muris [N.D.nin] durumunun, Subay Sicil Yönetmeliği’nin 91 ve 92/a maddeleri uyarınca oluşturulacak bir komisyon tarafından incelenmesine karar verildiği, akabinde 16.07.2012 tarihinde 1., 2. ve 3. sicil amirlerinden oluşan komisyon tarafından ’Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu’ gerekçesiyle ’TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’NDE KALMASI UYGUN DEĞİLDİR’ şeklinde ayırma sicil belgesi düzenlendiği, ardından 07.08.2012 tarihinde toplanan komisyon tarafından, ayırma sicil belgesinin yönetmeliğe uygun olduğu ve muris [N.D.nin] hakkında sicil yolu ile Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi yapılmasının uygun olduğu kararının verildiği, anılan kararın 13.08.2012 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanı, 21.09.2012 tarihinde de Genelkurmay Başkanı tarafından uygun bulunması üzerine de Milli Savunma Bakanlığı’nın 22.10.2012 tarih ve 2012/716 sayılı kararnamesi ile muris [N.D.nin] re’sen emekliye sevkine karar verildiği anlaşılmıştır.
Muris [N.D.] hakkında yapılan soruşturma ve re’sen emekliye sevk kararı irdelendiğinde;
20.07.2011 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na gönderilen e-posta içeriğinde, muris [N.D.] ve diğer bazı personel hakkında bir takım iddialarda bulunulmuş, bu iddialar kapsamında da murisin, İstihbarat Başkanlığı bünyesinde oluşturulan Tim vasıtasıyla ifadesine başvurulmuştur. Alınan ifadede Muris [N.D.ye], nerelerde görev yaptığı, kimlerle ikamet ettiği ve görev süresince ceza alıp almadığı gibi sorular sorulmuş, akabinde ise gerek kendisi gerekse diğer bazı personel hakkında, özel hayat kapsamında değerlendirilebilecek sorular yöneltilmiştir. İfade tutanağında yer alan sorular ile yöneltilen iddiaların, görevin ifasıyla değil mahremiyet alanında gerçekleşen özel yaşam eylemleri ile ilgili olduğu, istihbarat görevlileri tarafından alınan ifade tutanaklarında, disiplin soruşturması için ifade alındığı belirtilmediği gibi murise, ne ile suçlandığının bildirilmediği, sorulan soruların, murisin tüm özel yaşamını kapsayacak şekilde geniş, kapsamı, sınırları ve amacı belli olmayan nitelikte olduğu, yapılan soruşturma neticesinde elde edilen bilgi ve kanaat neticesinde de özel hayata ilişkin hususlar sebep gösterilerek kamu görevine son verilmesi işleminin ise, muris [N.D.nin], Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkını zedeleyici nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan personel hakkında, benzer nitelikteki soruşturmalar sonucunda tesis edilen kamu görevine son verilmesi işlemleri nedeniyle yapılan başvurular neticesinde, Anayasa Mahkemesi tarafından, ’özel hayatın gizliliği hakkının’ ihlal edildiğine dair kararlar verilmiştir.
(Nitekim; Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün 21/03/2018 tarih ve 2015/2738 Başvuru numaralı kararı, 17/11/2016 tarih ve 2014/4982 Başvuru numaralı kararı, 16/02/2017 tarih ve 2016/431 Başvuru numaralı kararları da bu yöndedir.)
Muris [N.D.] hakkında tesis edilen ’re’sen emekliye sevk işlemi’ nedeniyle idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığı yönünden yapılan incelemede;
Davacı tarafça muris [N.D.nin], Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan FETÖ/PDY terör örgütü mensupları tarafından kurulan kumpas sonucu intihar ettiği iddia edilmiş olup, bu kapsamda idare adına işlem tesis eden kişiler yönünden yapılan incelemede ise;
Muris hakkında ayırma sicil belgesi düzenleyen sicil amirlerinden, 3. sicil üstü Tuğgeneral M. C.B.’nin 667 sayılı KHK uyarınca kamu görevinden ihraç edildiği, ayırma sicil belgesinin yönetmeliğe uygun olup olmadığı yönünde inceleme yapan komisyon üyelerinden, Hv. Hak. Bnb. B.Ö’nün 667 sayılı KHK ile kamu görevinden ihraç edildiği, Hv.Plt. Kur.Alb. E. K’nın Bakan Onay’ı ile ihraç edildiği, Genelkurmay Başkanlığı adına intihar olayını inceleyen komisyon üyesi Korg. M. Ö’nünise 667 sayılı KHK ile ihraç edildiği hususu, dosya kapsamında bulunan 23.11.2017 tarih ve PER:46008895-9140- 153908-17/Per.D.Sic.Kd.Ş. sayılı belge içeriğinden anlaşılmıştır.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü hakkında yapılan incelemede ise;
Kendisini kısaca -Hizmet- olarak tanımlayan FETÖ/PDY; Paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı haline getiren, siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden, bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyen, güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen, gizlilikten görünmez bir duvar inşa edip bu duvarın arkasına saklanan, böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da bu düşman üzerinden mensuplarını motive eden, ’Altın Nesil’ adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan, bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden, böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp, ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan suigeneris bir suç örgütüdür.
Örgütün türü ve niteliği açısından değerlendirme yapıldığında; örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet ettiği, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkı gizlediği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasada öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp, örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükumet ve diğer Anayasal kurumları fesih edip iktidara gelmek olduğu, bu amacı gerçekleştirmek için Polis ve Jandarma teşkilatı, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Genel Kurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisine haiz kurumlara sızan üyeleri vasıtasıyla, meşru organlara ve halka karşı silahlı saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme, yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiğinin, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüte mensubiyetlerinden dolayı açılıp bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün örgüt hakkındaki raporu gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında; FETÖ/PDY küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzerine kurulan bir maşa olarak; Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türkiye Devletini ve varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkmak ve daha sonra ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fethullah Gülen tarafından belirlenen ideolojisi doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek üzere eylem ve fikir birliği içinde hareket etmiştir. Sahip olduğu yada mensuplarının tasarrufunda bulunan araç gereç bakımından 5237 sayılı TCK’nın 314/1-2 maddesi kapsamında silahlı bir terör örgütü olduğu anlaşılmıştır.’ (Yargıtay 16. Ceza Dairesi E:2017/1443, K:2017/4758) Bu kapsamda, FETÖ/PDY terör örgütü üyelerinin, mensubu oldukları örgütün amaç ve menfaatini gerçekleştirmek maksadıyla Devletin tüm kademelerini, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere ele geçirme faaliyeti yürüttükleri, yapılandıkları kademedeki kendilerinden olmayan diğer personeli, çeşitli bahanelerle itibarsızlaştırma, haklarında usulsüz soruşturma ve işlemler tesis etmek suretiyle By-Pass etme yolunu seçtikleri bilinen bir gerçektir. Öte yandan, 15 Temmuz sürecinden önce başlayan, Devlet’in her kademesinde yuvalanmış örgüt üyelerinden arınma süreci, bugün bile halen devam etmekte olup, gizlilik/sinsilik esasına dayalı olarak faaliyet yürüten örgütün vermiş olduğu zararın büyüklüğünün, ilerleyen süreçte daha kapsamlı olarak anlaşılabileceği değerlendirilmektedir.
Bu değerlendirmeler ışığında; örgüt üyesi olup, Türk Silahlı Kuvvetler bünyesinde görev yapmakta iken, bir takım (olayda muris hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal ederek soruşturma yapan) kişilerce gerçekleştirilen işlemler, hukuken sonuç doğurabilecek (kesin ve yürütülebilir) aşamaya geldiği anda, artık kişilerden bağımsız hale gelerek mensubu oldukları idare tarafından gerçekleştirilmiş sayılacağı, bir başka deyişle, söz konusu kişilerin tesis edilen işlemleri, kendilerine verilen yetkinin kullanılması suretiyle gerçekleştirdiği, bunun doğal sonucu olarak da işlemlerin, mensubu oldukları idare tarafından tesis edildiği sonucunu doğurduğu, işlemler nedeniyle maddi ya da manevi bir zarar oluşması durumunda ise hukuken sorumluluğun, idare ajanlarında olmayıp idarenin kendisinde olduğu izahtan varestedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Muris [N.D.] hakkında yapılan soruşturma ve tesis edilen emekliye sevk işlemi hakkında yukarıda yer verilen tespitler ışığında; yapılan soruşturma kapsamında kendisine yöneltilen soruların, öğrencilik hayatından, soruşturmanın yapıldığı tarihe kadarki zaman diliminde yaşadığı kişisel yaşantısına ilişkin olduğu, murisin hangi nedenle ifadesinin alındığı bildirilmediği gibi hakkında yapılan disiplin soruşturması sonucunda hangi müeyyide ile cezalandırılabileceği de hatırlatılmamış olup, bu bağlamda, işlemlerin tesis edildiği tarihte idare adına görev yapan ve işlemleri, mensubu oldukları idareyi ilzam eden kişiler tarafından gerçekleştirilen soruşturma ile Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkını zedeleyen idare ajanlarının işlemleri nedeniyle idarenin hizmet kusuru bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Muris [N.D.nin] ölümü (intiharı) ile hakkında tesis edilen re’sen emekliye sevk işlemi arasındaki nedensellik bağı bulunup bulunmadığı yönünden yapılan irdelemede;
Muris [N.D.nin] re’sen emekliye sevkine kararı verilen Milli Savunma Bakanlığı’nın 22.10.2012 tarih ve 2012/716 sayılı kararnamesinin, kendisine 06.11.2012 tarihinde tebliğ edildiği, 07.11.2012 tarihinde de intihar ederek yaşamına son verdiği anlaşılmakla birlikte, muris hakkında yapılan soruşturma ve neticesinde tesis edilen emekliye sevk kararının, yukarıda yer verilen yönüyle, kendisi hakkında ağır buhran sonucunu doğurduğu, kişinin yaşama arzusunu sona erdirebilecek boyutta manevi zedelenme sonucuna yol açtığı sonucuna varıldığı, işlemin tebliğ tarihi ile intiharın vuku bulduğu zaman aralığının kısalığı (1 gün) da göz önüne alındığında, muris [N.D.nin] ölümü (intiharı) ile hakkında tesis edilen re’sen emekliye sevk işlemi arasındaki nedensellik bağının bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu durumda; davacıların murisi [N.D.nin] ölümü (intiharı) hadisesinde, yukarıda yer verilen açıklamalar kapsamında idarenin hizmet kusuru bulunduğu, meydana gelen ölüm olayı nedeniyle davacıların çekmiş olduğu acı ve ıstıraplarını kısmen de olsa karşılayabilmek amacıyla, olayın meydana geliş şekli ve öncesinde yaşanılan süreç de dikkate alınarak davacılardan anne [N.T.D.] ve baba Talip Daştanoğlu’nun her birine 50.000,00-TL manevî tazminatın kabul edilmesi, bu davacılar yönünden talep edilen manevi tazminat miktarından her biri için 250.000,00-TL manevî tazminatın ise reddedilmesi, kardeş [Z.D.] için ise 25.000,00-TL manevî tazminatın kabul edilmesi, bu davacı yönünden talep edilen manevi tazminat miktarından 125.000,00-TL manevî tazminatın ise reddedilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.”
12. Başvurucunun mahkeme kararına tazminat miktarının az olduğu iddiasıyla yaptığı itiraz, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi tarafından 17/4/2019 tarihinde reddedilmiştir. Anılan karar Danıştay Onikinci Daire tarafından 25/4/2024 tarihinde onanarak kesinleşmiştir
B. Ceza Soruşturması Süreci
13. İntihar olayı sonrasında Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başkasını intihara yönlendirme, yardım etme suçundan başlatılan soruşturma sonucunda 24/12/2012 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda; üsteğmen olarak görev yapan maktulün ölmeden bir gün önce meslekten ihraç edildiği, bu duruma üzülmesi nedeniyle ruhsatlı tabancasıyla kendisini vurarak öldüğünün sabit olduğu, isnat edilen suçun unsurları itibarıyla oluşmadığı ifade edilmiştir.
14. Başvurucu 2016 yılında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu dilekçe ile FETÖ mensubu personelin baskı ve zorlamaları ve haksız işlemleriyle kızının özel hayatına müdahale edildiğini, FETÖ kumpası ile resen emekli edildiğini, bu süreç sonucu intihara sürüklendiğini ileri sürerek ilgili (eski) TSK personeli hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal, FETÖ/PDY üyeliği ve intihara yönlendirme suçları isnadıyla kamu davası açılmasını talep etmiştir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı yetkisizlik kararı ile Başsavcılığa göndermiştir.
15. Başsavcılık yürütülen soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. 18/4/2019 tarihli kararın gerekçesi şöyledir:
“İntihara yönlendirme suçu bakımından değerlendirme yapmak gerekirse; bu suç TCK’nın 84. maddesinden düzenlenmiştir. Bu suçun oluşması bakımından failin bir kişiyi intihara azmettirmesi, teşvik etmesi ya da bu kişinin intiharına herhangi bir şekilde yardım etmesi gerekmektedir. Soruşturmaya konu olayda bu seçimlik hareketlerden herhangi biri gerçekleşmemiştir. Haksızlık içeren bir eylemin cezalandırılması için kanuni unsur (tipiklik)bakımından eylemin ve yaptırımın ilgili ceza kanununda birebir olarak tanımlanması gerekmektedir. Dolayısıyla işlendiği iddia edilen bu suç unsurları itibariyle oluşmamıştır.
Öte yandan incelenmesi gereken bir diğer husus iddiaya konu müntehir hakkında yapılan idari soruşturmalar ve idari işlemlerin FETÖ/PDY mensuplarının örgütsel saikle hareket ederek ve örgütün nihai amaçlarına hizmet maksadıyla müntehir hedef alınarak gerçekleştiğidir. Dosyaya celp edilen bahse konu evraklar soruşturmanın mahiyeti ve amacı doğrultusunda incelendiğinde şikâyete konu olan şekilde bir eylem tespit edilememiştir. Ancak bahse konu idari soruşturmaların ve verilen nihai kararın isabetli olmadığı iddiası mevcut ise bu uyuşmazlığın giderilme mercii yukarıda izah edildiği şekilde idare mahkemeleri olacaktır.
Soruşturma kapsamında ayrıca bahse konu idari işlemleri tesis eden kişiler hakkında FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında adli veya idari işlem yapılıp yapılmadığı hususu da ilgili merciilerden sorulmuş ve gelen cevabi yazı dosyaya eklenmiştir. Bu kişilerin bir çoğu bakımından adli ve idari işlem yapıldığı görülmüştür. Bu kişiler bakımından tekrar Silahlı Terör Örgütüne Üye olma suçundan soruşturma yapılması mükerrrer soruşturma yasağına aykırı olacağı anlaşılmakla,
Açıklandığı üzere yukarıda yazılı gerekçelerle KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA ... karar verildi.”
16. Başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığı kararına itirazı Kayseri 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 12/7/2019 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
17. İtirazın reddine dair kararı 23/7/2019 tarihinde tebellüğ eden başvurucu 21/8/2019 tarihinde ceza soruşturması sürecini temel alarak bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “İntihara yönlendirme” kenar başlıklı 84. maddesi şöyledir:
“(1) Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)İntiharın gerçekleşmesi durumunda, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3)Başkalarını intihara alenen teşvik eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4)İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar.”
19. 5237 sayılı Kanun’un “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı İkinci Kısmı’nın “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçları” düzenleyen Dokuzuncu Bölümü’nde yer alan “Özel hayatın gizliliğini ihlal” kenar başlıklı 134.maddesi şöyledir:
“(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
(2)Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.”
20. 5237 sayılı Kanun’un İkinci Kısmı’nın Dokuzuncu Bölümü’nde yer alan “Şikâyet” kenar başlıklı 139.maddesi şöyledir:
“Kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve verileri yok etmeme hariç, bu bölümde yer alan suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Anayasa Mahkemenin 16/4/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, kızının ölümüne sebep olan idari işlemleri gerçekleştiren kişilerin FETÖ/PDY mensupları olduğuna yönelik şikâyetinin dikkate alınmadığını, şüphelilerin birçoğu hakkında zaten silahlı terör örgütüne üye olma suçundan dolayı soruşturmaların olduğu ve mükerrer soruşturma yapılamayacağının belirtildiğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz. Bir ceza davasında üçüncü kişilerin cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz [1. B.], B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 23, 24). Öte yandan Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, § 18).
24. Bir ceza soruşturmasında mağdur sıfatını haiz başvurucunun suç isnadına ilişkin olmayan ve üçüncü kişinin cezalandırılmasına yönelik ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının kapsamına girmediği anlaşılmıştır.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu; kızının baskı ve tehdit altında özel hayatına müdahale edilerek hukuka aykırı sorgulamalarla resen emekliliğe zorlandığını, bu işlemleri gerçekleştiren kişilerin çoğunun ordudan ihraç edildiğini ve FETÖ/PDY mensubu olduğunu, buna rağmensoruşturmanın takipsizlikle sonuçlandırıldığını ileri sürmüştür.
27. Başvurucunun kızının özel hayatının gizliliği ihlal edilerek resen emekliye sevk edilmesine yönelik özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dolayı kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu iddialarının özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
28. Anayasa Mahkemesi; 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesine ilişkin değerlendirmesinde bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için iki temel ön koşul bulunduğunu, bu kapsamda ilkinin başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun güncel bir hakkının ihlal edilmesi ve bunun sonucunda kendisinin mağdur olduğunu ileri sürmesi, ikincisinin ise bu ihlalden dolayı kişisel olarak ve doğrudan etkilenmesi olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesi çerçevesinde bir hakkı doğrudan etkilenmeyen kişi mağdur statüsü kazanamaz (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Onur Doğanay [2. B.], B. No: 2013/1977, 9/1/2014, §§ 42, 43).
29. Diğer taraftan bireysel başvuruda mağdur kavramı, davada menfaat veya dava ehliyeti kuralları gibi kurallardan bağımsız bir şekilde yorumlanır. Ayrıca mağdur kavramı, günümüzde toplumun koşulları ışığında değişime tabi olup bu kavram aşırı biçimcilikten uzak bir şekilde yorumlanmalı ve uygulanmalıdır (Onur Doğanay, § 44).
30. Öte yandan bir başvurunun kabul edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Onur Doğanay, § 45; Ayşe Hülya Potur [2. B.], B. No: 2013/8479, 6/2/2014, § 24).
31. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla doğrudan mağdur sıfatını taşıyan kişiler olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre mağdur ile arasında doğrudan kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa’nın ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabileceklerdir (Engin Gök ve diğerleri [2. B.], B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 53).
32. Bireysel başvuruya konu sürece bakıldığında N.D.nin üsteğmen olarak görev yapmakta iken özel hayatına ilişkin durumu nedeniyle incelemeye alındığı, bu inceleme sürecinde özel hayatına ilişkin bilgileri ifade vermek suretiyle detaylarıyla paylaşmak zorunda bırakıldığı, yapılan değerlendirme sonunda da resen emekli edildiği görülmektedir.
33. Bununla birlikte başvurucu, kızının özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğinden şikâyet etmekle birlikte kızının özel hayatına yönelik eylem ve işlemlerden kendisinin hangi yönden etkilendiğine ilişkin bir açıklamada bulunmamıştır. Öte yandan başvurucunun kızı da yaşamına son vermeden önce resen emekliliğe yol açan ve özel hayatının gizliliğini ihlal ettiği ileri sürülen müdahalelere yönelik herhangi bir başvuru yolunu tüketmemiştir. Sonuç olarak başvurucu, başvuruya konu olaylardan güncel ve kişisel olarak doğrudan etkilenme durumunu açık bir anlatımla ortaya koyamadığından başvurucunun mağdur statüsünün bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucu; kızının FETÖ kumpası ile özel hayatına yapılan müdahaleler ve haksız işlemler sonucu intihara sürüklenerek hayatını kaybettiğini, ilgililer hakkında işlem yapılmadığını ileri sürmüştür.
36. Başvurucunun kızının intiharı ile kızı hakkında yürütülen idari soruşturma kapsamında yapılan işlemler ve alınan kararlar arasında illiyet bağı bulunduğunu ileri sürmesi ve kızının intihara sürüklendiğini iddia etmesi nedeniyle bu kapsamdaki iddiaların yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
37. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
38. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
39. Anayasa’nın yaşam hakkını güvence altına alan 17. maddesinin kendisine yüklediği pozitif yükümlülükler uyarınca devlet; yetki alanındaki bireylerin yaşamlarını kamu görevlileri ile diğer bireylerin eylemlerinden hatta kişilerin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır (Gökhan Yiğit Koç ve diğerleri [GK], B. No: 2019/25727, 28/7/2022, § 35).
40. Koruma ödevinin yerine getirilebilmesi için devletin; yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal ve idari çerçeve oluşturması (İpek Deniz ve diğerleri [2. B.], B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149; T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021, § 135), bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda organları veya görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler alması gerekir (T.A., § 136; Gökhan Yiğit Koç ve diğerleri, § 36). Öte yandan yetkili makamlardan yaşamla ilgili her türlü potansiyel tehdidin gerçekleşmesini önlemek için somut tedbirler alması beklenemeyeceği (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya [1. B.], B. No: 2013/1280, 28/5/2014, § 60) gibi özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında koruma yükümlülüğünün kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanması da mümkün değildir. Ayrıca hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması adına pek çok yöntem benimsenebilir ve mevzuatta düzenlenmiş herhangi bir tedbirin yerine getirilmesinde başarısız olunsa bile pozitif yükümlülükler diğer bir tedbirle yerine getirilebilir. Unutulmaması gerekir ki yaşam hakkının gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsamında alınacak tedbirlerin belirlenmesi, idari ve yargısal makamların takdirindedir (T.A., § 136, 137; Gökhan Yiğit Koç ve diğerleri, § 37).
41. Devlet, askerî üstleri tarafından zorbalık ve kötü muameleye maruz kalarak intihara sürüklenen mağdurların ölümünden sorumludur (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince aynı yönde yapılan değerlendirmeler için bkz. Boychenko/Rusya, B. No:8663/08, 12/10/2021, § 80; Varyan/Ermenistan, B. No: 48998/14, 4/6/2024, § 94).
42. Yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülükleri kapsamında devlet, yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurmakla da yükümlüdür. Bu usul yükümlülüğü şüpheli her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir (Cemil Danışman [1. B.], B. No: 2013/6319, 16/7/2014, §§43, 95; Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 97).
43. Kasıtlı öldürme olaylarında veya ölümün saldırı ya da kötü muamele sonucu meydana geldiği olaylarda devletin sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır (Ferit Kurt ve diğerleri [2. B.], B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 76).
44. Etkili yargısal sistem kurma yükümlüğünün ceza soruşturmasını gerektirdiği hâllerde yürütülen soruşturmanın Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi, soruşturma makamlarının olaya karışan kişilerden bağımsız olması, soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi, soruşturmanın veya sonuçlarının gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olması ve meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmesi gerekir. Ayrıca soruşturma sonucunda alınan karar; soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayanmalıdır (Cemil Danışman, §§ 98-100; Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 99). Sözü edilen soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında sorumlular ile sorumlulukları tespit etmektir (Cemil Danışman, § 97; Narin Kurt [GK], B. No: 2018/2540, 1/12/2022, § 91).
45. Başvuru dosyasında bilgi ve belgelerden N.D. hakkında disiplin işlemleri başlatılmasına kadar geçen sürede N.D. yönünden intihar riskinin varlığına işaret eden hiçbir unsurun bulunmadığı anlaşılmıştır. Nitekim başvurucu da bu konuda bir iddia ileri sürmemiştir. Başvurucu, disiplin işlemleri kapsamında N.D.ye özel hayatına ilişkin bazı sorular sorulması ve N.D. hakkında alınan emekliye sevk kararı nedeniyle N.D.nin intihara sürüklendiğini öne sürse de anılan disiplin işlemleri sürecindeki ek unsurların yokluğu (N.D.ye Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü kapsamına girebilmesi için aranan asgari ağırlık eşiğine ulaşan bir muamelede bulunulduğunu gösteren bilgi ve belgenin yokluğu) nazara alındığında başvurucunun iddia etiği hususların intihara yol açtığı söylenemez.
46. Başvurucu; yaptığı suç duyurusunda FETÖ mensubu personelin baskı ve zorlamaları ve haksız işlemleriyle kızının özel hayatına müdahale edildiğini, FETÖ kumpası ile resen emekli edildiğini, bu süreç sonucu intihara sürüklendiğini ileri sürmüş ancak baskı ve zorlamalar kapsamında somut bir iddiada bulunmamıştır. Tamamıyla disiplin soruşturması kapsamında sorulan sorulara ve N.D. hakkında tesis edilen idari işlemlere dayanılmıştır. Anayasa Mahkemesine göre yürütülen soruşturmadan daha derin ve etkili bir soruşturma yürütülmesi konusunda haklı bir beklentiye girebilmeleri için başvurucunun iddiaları hakkında soruşturma makamlarına daha sağlam argüman veya emare sunmaları gerekir.
47. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerin (maddi ve usul) ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 16/4/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.