TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ATAKAN POLAT VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/23826)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2024
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Mustafa Erdem ATLIHAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Atakan POLAT
|
|
|
2. Hakan Aktuğ GÜLTÜRK
|
|
|
3. İlyas SEYREK
|
|
|
4. Meltem ÇUHADAR POLAT
|
|
|
5. Mısra SAPAN
|
|
|
6. Oğuzhan ARICAN
|
|
|
7. Şeyma ÇOPUR
|
Vekili
|
:
|
Av. Gökhan SOYSAL
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; bir toplantının dağıtılması sırasında kolluğun uyguladığı bedenî kuvvet sonucu meydana gelen yaralanma ile bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının, barışçıl yapılan toplantının kolluk görevlilerince dağıtılması nedeniyle de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, bu gösteriyi takip etmek isteyen basın mensuplarına kolluk görevlilerinin güç kullanarak müdahale etmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucular 8/6/2018 tarihinde sosyal medya üzerinden "Karneler sizin, gelecek bizimdir." adı altında organize edilen bir protesto gösterisine katılmak amacıyla İstanbul Kadıköy'de bulunan Süreyya Opera Binası (Opera) önünde toplanan gruba katılmıştır. Grubun amacı Opera önünde toplandıktan sonra yine aynı semtte bulunan Khalkedon Meydanı'na kadar yürüyüş yapmak ve burada basın açıklamasında bulunmaktır. Kolluk görevlilerince düzenlenen Olay ve Yakalama Tutanağı'na göre Opera önünde bir gösteri yürüyüşü yapılacağına ilişkin birçok sosyal medya paylaşımı yapıldığının tespit edilmesi üzerine olay günü saat 15.00 itibarıyla Opera önünde ve çevresinde kolluk görevlilerince önlem alınmıştır. Saat 16.00 sıralarında elli kişilik bir grubun olay yerinde toplanması üzerine yetkili kolluk personeli, göstericilerle görüşmüş ve Opera önünde yapılacak basın açıklamasına izin verileceğini ancak yasal olmayan herhangi bir yürüyüşe izin verilmeyeceğini bildirmiştir. Yapılması istenen yürüyüşün yasal olmadığı ses yükseltici cihazla ve herkesin duyabileceği şekilde en az üç defa söylenmiş ve gruptan dağılmaları istenmiştir. Grupta bulunan ve bir siyasi partinin milletvekili adayı olan bir şahıs ile aynı siyasi partinin Kadıköy ilçe başkanı olan bir diğer şahsın yönlendirdiği grup "Karneler Sizin Gelecek Bizim." yazılı bir pankart açarak ve "Bizler Berkin Elvanın sıra arkadaşlarıyız.", "Eli kanlı olanlar bu gün burada bizim yürüyüşümüzü engellemeye çalışıyorlar." ve "Eli kanlı olanların saltanatını yıkacağız." şeklinde sloganlar atarak yürüyüşe geçmiş, dağılmaları yönünde tekrar uyarılan grubun direniş göstermesi ve grup içindeki bazı şahısların görevli memurlara tekme atması ve ellerindeki flama sopalarıyla vurmaları üzerine kolluk görevlilerince göstericilere dirençlerini kıracak ölçüde ve artan oranda güç kullanılmak suretiyle müdahale edilmiş ve aralarında başvurucuların da olduğu yirmi iki şahıs yakalanmıştır.
3. Soruşturma dosyası içinde bulunan 10/6/2018 tarihli Görüntü İzleme ve Tespit Tutanağı'nda grubun yürüyüş yapmamaları yönünde uyarıldığı ve polisin gruba müdahale ettiği sırada eylem yapmak isteyen grup içindeki yedi göstericinin kolluk görevlilerine ellerindeki flama sopalarıyla vurduğu, kolluk görevlilerini ittiği, bir polis memurunun boğazını sıktığı anlara ait görüntülere yer verilmiştir. Tespit edilen bu yedi şahıs arasında başvurucuların olmadığı görülmüştür. Tutanağın ekinde başvurucu Meltem Çuhadar Polat'ın Opera önünde grup içinde beklediği ve Şeyma Çopur ile Mısra Durmuş'un Opera önünde grup içinde "Karneler sizin, gelecek bizimdir." yazılı pankart arkasında beklediği ana ait bir görüntüye yer verilmiştir.
4. Başvurucular hakkındaki sağlık raporları ve ilgili tutanak şöyledir:
i. Başvurucu Atakan Polat hakkında olay günü düzenlenen genel adli muayene raporunda "Darp tekme tokat .....[okunamadı] darp edildiğini söylüyor. Alt dudak iç ......[okunamadı] 1 cm çapında laserasyon [yırtık], el bileklerindeabrazyonlar [sıyrık] var. Sağ flank bölgesinde [karın duvarının ön ve arka aksiler çizgiler ile yukarıda 5. kaburga ile kalça kemiği arasındaki bölge] 5-6 cm.lik 2 adet lineer....[okunamadı] abrazyon." tespitine yer verilmiştir. Başvurucu hakkında 9/6/2018 tarihinde düzenlenen genel adli muayene raporuna ise "Sağ tarafta ....[okunamadı] hassasiyet görüldü." notu düşülmüştür.
ii. Başvurucu Hakan Aktuğ Gültürk hakkında olay günü düzenlenen genel adli muayene raporunda "Darp tekme yumruk yere vurulma şeklinde. Sağ ...[okunamadı] bölgesinde 5 cm laserasyon, kol ve yüzde büyüklüğü 1 cm çapında çok sayıda abrazyonlar, el bileklerinde bilezik tarzında ...[okunamadı] alanlar, boğazında sağ 5 cm üstünde 2 cm x 0,5 cm laserasyon, sağ göz ...[okunamadı] 1 cm.lik ...[okunamadı]" tespitine yer verilmiştir. Başvurucu hakkında 9/6/2018 tarihinde düzenlenen genel adli muayene raporuna ise "Sağ ...[okunamadı] yanda ...[okunamadı] cm ekimoz, sağ ...[okunamadı] 7 cm abrazyon, boyun sol kısmında ...[okunamadı] sağ kısmında 4x0,5 cm ekimoz, sol kol iç tarafında 3x1 cm ve 2x1 cm 2 adet abrazyon, sağ kol iç tarafında 1x1 cm.lik ekimoz." notu düşülmüştür.
iii. Başvurucu İlyas Seyrek hakkında olay günü düzenlenmiş olan genel adli muayene raporuna "Darp cebir beyanıyla acil servisine başvuran hastanın bilinci açık, hastanın sağ omuz iç yüzünde yaklaşık ...[okunamadı] cm.lik ...[okunamadı],biceps [kol pazusu] ön yüzünde yaygın abrazyon, sağ göğüs ...[okunamadı] yaygın abrazyon mevcuttur. Sol dirsek iç yüzünde kızarıklık, sol el bileği ...[okunamadı] abrazyon mevcuttur." tespitine yer verilmiştir. Başvurucu hakkında 9/6/2018 tarihinde düzenlenmiş olan genel adli muayene raporunda ise "Sağ kolda 1x1 cm.lik ekimoz ve 2 adet ...[okunamadı] cm.lik abrazyon, sağ ...[okunamadı] kafesinde 3x3 cm.lik abrazyon, sol kolda 2 adet abrazyon." notu düşülmüştür.
iv. Başvurucu Meltem Çuhadar hakkında olay günü düzenlenen genel adli muayene raporunda "Darp, iki kolda 1cm çapında ekimoz ve yüzeysel abrazyon alanları." tespitine yer verilmiştir. Başvurucu hakkında 9/6/2018 tarihinde düzenlenmiş olan genel adli muayene raporunda ise "Sol kolda 1x1 cm ekimoz, sol el bileğinde hassasiyet, sağ kolda 1x1 cm 2 adet ekimoz, her iki kolda çeşitli yerlerde bir çok adet ...[okunamadı] abrazyonlar." notu düşülmüştür.
v. Başvurucu Mısra Sapan bakımından başvuru ekinde bir adli muayene raporu ya da sağlık raporu sunulmamıştır. Yine Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden incelenen soruşturma dosyasında da herhangi bir rapor mevcut olmadığı gibi başvurunun incelenmesi aşamasında Başsavcılığa yazılan eksiklik müzekkeresi cevabında da bu başvurucuya ilişkin bir rapor sunulmamıştır. Soruşturma dosyasında bulunan ve iki polis memuru ile dört müdafi tarafından imzalanmış olan 9/6/2018 tarihli tutanağa; başvurucu Mısra Sapan ve diğer yedi şahıs için gözaltından çıkış raporu aldırılmak istendiğinde Çocuk Büro Amirliğinde herhangi bir olumsuzluk yaşanmadığından çıkışla ilgili doktor raporuna gerek olmadığı, bu kişilerin rapor aldırmak istemediklerini beyan etmesi üzerine çıkış raporu aldırılmadığı kaydedilmiştir.
vi. Başvurucu Oğuzhan Arıcan hakkında olay günü düzenlenen genel adli muayene raporunda "Darp cebir beyanıyla acil servisine başvuran hastanın bilinci açık, hastanın sağ bacak ön bölgesinde yaklaşık 2cm.lik yüzeysel sıyrık mevcuttur, sağ omuz ve .....[okunamadı] bölgesinde yayın laserasyon, boyun ön bölgesinde abrazyon mevcuttur, hastanın sol göz çevresinde yaygın eritem [kan toplanması] mecuttur, sol biceps iç yüzeyinde 3 cm.lik eritem mevcuttur, hastanın sol ve sağ bileğinde ...[okunamadı] abrazyon mevcuttur." tespitine yer verilmiştir. Başvurucu hakkında 9/6/2018 tarihinde düzenlenen genel adli muayene raporuna ise "Sol göz çevresinde ....[okunamadı] cm eritem, sağ ... [okunamadı] üstünde iki adet 2 cm abrazyon, sağ alın ön kısmında 4 cm abrazyon, sağ kolda 15 cm abrazyon, sol el bileğinde 3x3 cm ekimoz görüldü." notu düşülmüştür.
vii. Başvurucu Şeyma Çopur hakkında olay günü düzenlenen genel adli muayene raporunda "Yüzde, boyunda, göğüs ön duvarında yaygın .....[okunamadı] alanlar, ....[okunamadı] abrazyon ve tek kolda ....[okunamadı] izleri var, her iki kolda yer yer ekimoz ve abrazyon mevcut." tespitine yer verilmiştir. Başvurucu hakkında 9/6/2018 tarihinde düzenlenen genel adli muayene raporunda ise "Sağ kolda 3 cm, 4cm, 5 cm 3 adet abrazyon, ....[okunamadı] hassasiyet, sol ve sağ el bileklerinde kelepçe izine benzer ekimozlar görüldü." notu düşülmüştür.
5. Olay günü kollukta alınan ifadelerinde başvurucular Atakan Polat, Hakan Aktuğ Gültürk, İlyas Seyrek, Meltem Çuhadar ve Şeyma Çopur susma haklarını kullandıklarını ve savunma vermek istemediklerini ifade etmiş; 12/6/2018 tarihli İfade Tutanağı'nda başvurucu Mısra Sapan'ın ise kolluğun dağılma ihtarını duymadığını, polislere mukavemette bulunmadığını, polisler tarafından gözaltı sırasında işkence yapıldığını beyan ettiği belirtilmiştir.
6. Olay nedeniyle başvurucular hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediklerinden bahisle soruşturma yürütülmediği görülmüştür.
7. Olay nedeniyle başvurucular Atakan Polat, Hakan Aktuğ Gültürk, İlyas Seyrek, Meltem Çuhadar Polat, Oğuzhan Arıcan ve Şeyma Çopur'un kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçundan cezalandırılmaları talebiyle açılan davaya bakan İstanbul Anadolu 19. Asliye Ceza Mahkemesi ile başvurucu Mısra Sapan vegözaltına alınan diğer şahısların aynı suçtan cezalandırılmaları talebiyle açılan bir diğer davaya bakan İstanbul Anadolu 4. Çocuk Mahkemesi (Çocuk Mahkemesi) farklı tarihlerde sanıkların ve suça sürüklenen çocukların beraatine karar vermiş; kararlar kesinleşmiştir.
8. Başvurucular suç duyurusunda bulunmadan önce emniyetin medyaya yansıyan haberleri bildirmesi üzerine 11/6/2018 tarihinde konuyla ilgili bir soruşturma başlatılmıştır. Başvurucular 22/6/2018 tarihinde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına güç kullanarak müdahalede bulunan kolluk görevlileri hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur.
9. Başvurucular, yaşanan olaya ilişkin olarak yazılı ve görsel basında yayımlanan haber, fotoğraf ve video görüntülerini de soruşturma dosyasına delil olarak sunmuştur. Yine başvurucular, Çocuk Mahkemesinde tanık sıfatıyla dinlenen bazı polis memurlarının ifadesine şüpheli sıfatıyla başvurulması yönünde Başsavcılıktan talepte bulunmuştur.
10. Başsavcılık, yürüttüğü soruşturma sonucunda 21/10/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başsavcılık; karar gerekçesinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünde görev yapan şüpheli polis memurlarının izinsiz toplantı ve gösteri yapan müştekileri dağılmaları için uyarmalarına rağmen müştekilerin dağılmayarak gösteriye devam ettiğini, görevli polis memurlarının da gösteriyi sonlandırmak ve gösteri yapanlar hakkında işlem yapmak için müdahalede bulunarak gösteri yapan müştekileri kontrol altına alıp polis merkezine götürdükleri olay sırasında bazı müştekilerin yaralanmalarına sebebiyet verdiklerini, şüpheli polis memurlarının eyleminin 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu kapsamında kaldığı sonucuna vardığını belirtmiştir. Başvurucuların anılan karara yaptığı itirazı İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği 17/2/2020 tarihinde kesin olarak reddetmiştir.
11. Başvurucular nihai kararı 18/3/2020 tarihinde öğrendikten sonra 16/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. COVID-19 tedbirleri kapsamında yargı alanındaki sürelerin 26/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun ve 30/4/2020 tarihli ve 2480 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile 13/3/2020 tarihinden 15/6/2020 tarihine kadar durdurulduğu dikkate alındığında başvurunun süresinde yapıldığı anlaşılmıştır.
12. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
13. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
14. Başvurucular Atakan Polat, Meltem Çuhadar Polat, Mısra Sapan, Oğuzhan Arıcan ve Şeyma Çopur lise öğrencileri tarafından yapılan sınav ve karne karşıtı bir protesto gösterisi ile sorun olarak gördükleri bir konuya dikkat çekmek amacıyla belli bir mekâna yürüyerek yapmak istedikleri basın açıklamasının kolluk görevlilerince orantısız güç kullanılarak engellendiğini iddia etmiştir. Başvurucular yürüyüşe müdahale ve anılan müdahaleden sorumlu gördükleri kamu görevlileri hakkında yapılan soruşturmanın sonuçsuz kalması nedeniyleifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde öncelikle olaya ilişkin sürece ve konuya ilişkin insan hakları yargısı içtihadına yer verilmiş; başvurucuların usuli güvencelerden yararlandığı, itirazlarını sunabildikleri ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
15. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
16. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkmasını, korunmasını ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
17. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının amacı ve mahiyeti dikkate alındığında bu hak, toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânı seçme serbestîsini de kapsar. Zira toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin amacı bir fikri açıklamak, ortak çıkarları savunmak, belli fikir ve kanaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturmak, siyasal karar organlarını etkilemek olup gösteri ve toplantı yürüyüşünün düzenlendiği mekân açıklanan düşüncenin muhataplarına ulaşabilmesi ve tesir oluşturabilmesi bakımından önem taşımaktadır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânın seçiminin kural olarak düzenleyicilerin takdirinde olması gerekmektedir. Bu itibarla bireylerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyecekleri yeri belirleme serbestîsini sınırlayan düzenlemeler bu hakka müdahale niteliği taşır (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017).
18. Bu itibarla somut olayda başvurucuların da aralarında olduğu grubun basın açıklaması yapılacak yere yürüyerek gitmesine engel olunmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir. Bu müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma şartlarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
19. 2559 sayılı Kanun’un 2. ve 16. maddelerinde yer alan düzenlemelerin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki kararlar için bkz. Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018 § 100; Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018 §§ 91, 92). Başvuruculara toplantı sırasında müdahale edilmesinin Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki kararlar için bkz. Özge Özgürengin, §§ 101, 102; Ali Ulvi Altunelli, §§ 93, 94).
20. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018, §§ 36-40; Gülistan Atasoy ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15845, 21/1/2021, §§ 59-63; Abdulkadir Öztürk, B. No: 2019/13420, 31/3/2022, § 36). Bu itibarla müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.
21. Başvurucuların olay tarihinde yaklaşık elli kişiyle Opera binası önünde toplandığı, grubun yürüyüşe geçmesi üzerine polisin müdahalesinin başladığı hususunda başvurucuların anlatımı ile kamu makamlarının tespitleri arasında farklılık yoktur. Diğer bir ifadeyle her iki başvurucunun da siyasi ve toplumsal görüşlerini ifade etmeyi hedefleyen, yaklaşık elli kişiden oluşan, çok kalabalık sayılmayacak bir grubun içinde toplantıya katıldığı açıktır.
22. Öncelikle ele alınması gereken husus, toplantının kolluk güçlerinin müdahalesiyle sonlandırılmasında zorlayıcı toplumsal bir gereksinim olup olmadığıdır. Halka açık yerde yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin günlük yaşamda belirli derecede bir karışıklığa sebep olabileceği kuşkusuzdur. Bireylerin geniş anlamda ifade özgürlüğünü dar anlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma haklarını kullanırlarken bir seviyeye kadar hayatın olağan akışında birtakım aksaklıklara sebep olmalarına toplumun diğer bireyleri ve kamu makamları tarafından hoşgörüyle yaklaşılması beklenir (Nergiz Şen ve diğerleri (2), B. No: 2017/17702, 4/7/2022, § 84). Ancak somut olayda kolluk güçlerinin topluluğun adı geçen meydanda basın açıklaması yapacak olmasının ne şekilde kamu düzenini bozacağına ilişkin bir değerlendirmesinin de olmadığı anlaşılmıştır. Toplantıya müdahalenin gerekliliği açısından incelenmesi gereken diğer bir husus yapılan toplantının barışçıl olup olmadığına ilişkindir. Somut olayda genel olarak toplantının barışçıl olmadığına veya barışçıl niteliğini kaybettiğine yönelik bir tespit olmadığı görülmüştür.
23. Somut olayda grup içindeki bazı şahısların görevli memurlarının kendilerini uyardıkları sırada ve müdahale esnasında memura karşı fiziki eylemde bulundukları tespit edilmiş ise de (bkz. §§ 2, 3) başvurucuların gösteriyi dağıtan kolluk görevlilerine direndiğine, bunlara karşı saldırgan bir tutum sergilediğine veya herhangi bir şekilde şiddet eylemlerinin içinde yer aldıklarına dair bir delil yoktur. Nitekim olay nedeniyle başvurucular hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediklerinden bahisle bir soruşturma yürütülmediği gibi kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçundan cezalandırılmaları talebiyle açılan davada da beraat kararı verilmiştir. Bu durumda başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını barışçıl şekilde kullandıkları kabul edilmelidir. Bu noktada toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılanların bir kısmının şiddete başvurmaları diğerleri açısından bu hakka müdahaleyi meşru kılmaz (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119).
24. Yukarıda yapılan tespitler sonucu az sayıda kişinin fikirlerini dile getirmek amacıyla katıldığı barışçıl protesto gösterisine yapılan müdahalenin kamu düzenini sağlamak için zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilememiştir. Müdahalenin demokratik toplum gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle orantılılık konusunda ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır.
25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucular; kolluk görevlilerinin gösteriye katılanlara aşırı güç kullanarak müdahale ettiğini, elleri arkadan kelepçelenen göstericiler gözaltı aracına götürülürken ve gözaltı aracı içindeyken de bu kişilere fiziki ve sözlü şiddet uygulandığını iddia etmiştir. Başvurucular, Başsavcılığa şikâyet sonrası dosyada mevcut olan görsel ve yazılı basın haberleri ve fotoğraflarından maruz kalınan saldırının bulguları açıkça görülüyor olmasına rağmen sorumlu olan kolluk güçleri hakkındaki soruşturmanın etkisiz olduğunu ve şikâyetlerinin sonuçsuz kaldığını belirterek etkili başvuru hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde başvurucuların usuli güvencelerden yararlandıkları ve itirazlarını sunabildikleri ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
27. Başvuru, başvurucular bakımından kötü muamele yasağı kapsamında ancak başvurucuların durumlarının farklılık göstermesi nedeniyle ayrı başlıklar altında incelenmiştir.
1. Başvurucu Mısra Sapan Yönünden
28. İspat külfetinin devlete geçtiği durumların söz konusu olmadığı hâllerde kötü muameleye uğramaları nedeniyle mağdur olduklarını ileri süren kişiler, kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delilleri haklı bir gerekçeleri olmadığı sürece zamanında yetkili makamlara sunma konusunda özenli davranmakla yükümlüdür. Olgulara dayanmayan yetersiz açıklamalar, iddiaların delillerle desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu veya kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeler gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddianın savunabilir olduğundan, dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemez. Kaldı ki iddialarını güçlü bir dayanakla birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirmemeleri hâlinde mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerinin söylenebilmesi mümkün değildir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45-47).
29. Başvurucu Mısra Sapan, gözaltı sırasında kolluk görevlilerinin kendisine işkence yaptığını ileri sürmüşse de hem ifadesinde hem de başvuru formunda olayı anlatmadığı ve yaralanmanın nasıl meydana geldiğine ilişkin bir açıklamada bulunmadığı görülmüştür. Yine aynı şekilde gerçekleştiğini iddia ettiği fiziki şiddetin ne gibi sonuçlar doğurduğunu belirtmediği gibi buna ilişkin herhangi bir sağlık raporu da sunmamıştır. Ayrıca gözaltından çıkış esnasında başvurucu ve müdafiinin başvurucunun tutulduğu Çocuk Büro Amirliğinde herhangi bir olumsuzlukla karşılaşılmadığı gerekçesiyle doktor raporu almak istemedikleri de 9/6/2018 tarihli tutanaktan anlaşılmıştır. Bu hâlde başvurucunun iddia ettiği yaralanmayı tevsik eden herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı görülmüştür (bkz. § 4, v). Bu durumda fiziksel şiddet iddialarını destekleyen bir delil/emare (bir başkasının beyanı vs.) ortaya koymayan başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya koyamadığı kanaatine ulaşılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurucu Mısra Sapan yönünden kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Diğer Başvurucular Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından Mısra Sapan dışındaki başvurucular yönünden kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
32. Kişilerin kendi tutumu kesin olarak zorunlu kılmadıkça güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerince kişilere fiziksel güç kullanılması ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal etmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81). Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder biçimde fiziksel ve ruhsal bir saldırıya uğranıldığına dair savunulabilir bir iddia varsa bu iddia hakkında etkili bir soruşturma yürütülmelidir. Yaralama olayının güç kullanmaya yetkili bir kamu görevlisinin kasıtlı bir eylemi sonucu meydana geldiğinin ileri sürüldüğü hâllerde ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalı, soruşturma olaya karışmış olanlardan bağımsız kişilerce yürütülmeli ve soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine ve mağdurun erişimine açık tutulmalı, soruşturma sonunda çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanılmamalı ve soruşturma makamınca, kullanılan gücün ilgilinin davranışı nedeniyle mutlak surette gerekli olan bir güç kullanımına karşılık gelip gelmediği ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir. Ayrıca soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103; S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 111-114).
33. Anayasa Mahkemesi'nin benzer bir konuda verdiği S.Ç. (B. No: 2017/17516, 15/9/2020) kararında kolluk görevlilerinin açıkça keyfîlik bulunmayan işlem ve eylemlerinde -haksız olduğu düşünülse dahi- yetkileri kapsamında talep ettikleri hususların yerine getirilmesinin bir zorunluluk olduğunu ve kişilerin aksi bir tutumu hâlinde zor kullanma yetkisinin doğacağını da açıklamıştır (anılan kararda bkz. § 34).
34. Somut olayda başvurucular, katıldıkları toplantı ve gösteriye yapılan müdahale sırasında yaralanmalarına sebep olduğunu ileri sürdükleri kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Başsavcılık kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında aralarında başvurucuların da olduğu eylemcilerin kolluk görevlilerine direndiği, polis memurlarının fiziki müdahalede bulunarak gösteri yapan eylemcileri kontrol altına alıp polis merkezine götürdüğü sırada yaralanmalar meydana geldiği, polis memurlarının eylemlerinin 2559 sayılıKanun kapsamında kaldığı gerekçesine dayanmıştır.
35. Soruşturma mercii, polisin doğrudan müdahale etmeyip öncelikle grubun dağılması için ihtarda bulunduğu, grubun bu ihtara uymaması nedeniyle polisin gösteriyi sonlandırmak için fiziki müdahalede bulunmuş olduğu değerlendirmesi ile soruşturmayı sonuçlandırmıştır. Ancak, gerçekleştirilmek istenilen basın açıklamasının kolluğun yaralanmaya yol açacak şekilde güç kullanmasını niçin gerekli ve orantılı kıldığı açıklanmamıştır. Soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler de bu konuya ışık tutmamaktadır. Dolayısıyla yukarıda da yapılan tespitler çerçevesinde az sayıda kişinin fikirlerini dile getirmek amacıyla katıldığı, genel olarak barışçıl protesto gösterisine yapılan müdahale sonucu başvurucunun yaralanması olayı hakkında yürütülen soruşturma, başvurucunun kendisine güç kullanılmasını gerektiren bir tutumunun varlığını ve bu nedenle güç kullanımının zorunlu hâle geldiğini ortaya koyamamıştır. Anayasa Mahkemesinin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan muamelelerle ilgili değerlendirmelerine göre başvurucunun yaralanmasına neden olan müdahale insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak kabul edilebilir (bahsi geçen muamelelerle ilgili ayrıntılı açıklamalar için birçok karar arasından bkz. S.D., §§ 84-88). Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
36. Başsavcılık, yürüttüğü soruşturma sonucunda verdiği kararda başvurucuların sağlık raporlarında tespit edilen yaralanmaların zor kullanma yetkisi kapsamında kaldığını değerlendirmiş fakat başvurucuların gözaltına alındıktan sonraki süreçte kötü muameleye maruz kaldıkları yönündeki iddialarını hiç değerlendirmemiştir. Başvurucular toplantıya katılanların yakalandıktan sonra götürüldüğü polis aracında uğradığı fiziksel şiddete ilişkin görüntüleri içerdiği iddiasıyla olay hakkında yazılı ve görsel basında yer alan video ve fotoğrafları soruşturma dosyasına sunmasına rağmen bu görüntülerin araştırıldığına dair bilgi veya bulgu soruşturma dosyasında yer almamaktadır. Yine başvurucular vekili, şüpheli olabilecek polis memurlarının belirlenmesi için Çocuk Mahkemesinde tanık sıfatıyla dinlenen bazı polis memurlarının şüpheli sıfatıyla ifadelerine başvurulmasını da talep etmiş olmasına rağmen başvurucuya karşı güç kullanan polis memurlarının tespiti ve konuyla ilgili ifadelerinin alınması için yapılan bir soruşturma işlemi de soruşturma dosyasında bulunmamaktadır. Ayrıca olayın potansiyel tanıklarının tespiti ile beyanlarının alınması için çaba gösterilmemiştir.
37. Sonuç olarak başvurucuların uğradığı muamele hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu sebeple insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarınınihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
C. İfade ve Basın Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvuru formunda başvurucular Hakan Aktuğ Gültürk ile İlyas Seyrek'infoto muhabiri olduğunu ve bu eylemi görüntülemek üzere olay yerinde bulunduğunu, güvenlik görevlilerinin müdahalesinin ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Mevcut başvurunun koşullarında, yapılan bir gösteriyi haberleştirmek için olay yerinde bulunan iki başvurucuya yapılan müdahalenin basın özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
40. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu pek çok kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerli ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 34-36).
41. Basın özgürlüğünün halkın ilgilendiği konularla ilgili kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi, bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63). Bu tür bilgi ve fikirlerin tanıtımına ek olarak halkın bu bilgi ve fikirleri alma hakkı vardır. Elbette bu, mevcut başvuruda olduğu gibi herhangi bir demokratik toplumun gelişimi için önemli olan muhalif gruplarca gerçekleştirilen toplantılar ve gösteriler hakkında bilgilendirilmesini de içerir. Bu olmazsa basın kamu denetleyicisi olarak hayati bir rol oynayamaz (Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, § 51; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 49-51, 61-63; Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, §§ 45-47, 57-58).
42. Somut başvuruya benzer bir başvuru olan Erdal İmrek (B. No: 2015/4206, 17/7/2019, §§ 75-92) başvurusunda Anayasa Mahkemesi toplumsal bir olaya müdahale sırasında basın mensubu olduğu hususunda tereddüt bulunmayan başvurucunun gazetecilik faaliyetine engel olacak şekilde kötü muameleye uğraması ve gözaltına alınması nedeniyle ifade özgürlüğünün ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Anayasa Mahkemesi bu kararda, sahada yer alan gazetecilerin görevlerini yaptıkları sırada şiddete uğramaktan korunmaları meselesine odaklanılması gerektiğini belirterek mesleki faaliyetlerinin icrası sırasında kamu görevlileri tarafından yapılacak kötü muamelelerin gazetecilerin bilgi alma ve bilgi verme kabiliyetini ciddi şekilde engelleyeceğini vurgulamıştır (Erdal İmrek, § 86).
43. Somut olayda ise ilk olarak başvurucuların kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçundan cezalandırılmaları talebiyle açtıkları davaya bakan İstanbul Anadolu 19. Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde dile getirdikleri ve bireysel başvuru formunda tekrar ettikleri gösterinin katılımcılarından olmadıkları ve foto muhabirleri olarak eylemleri görüntülemek amacıyla olay yerinde bulundukları iddiasına ilişkin bir bilgi Olay ve Yakalama Tutanağı'na ve Görüntü İzleme ve Tespit Tutanağı'na yansımadığı gibi olay günü ifadesi alınan başvurucuların da bu iddiayı dile getirmediği görülmüştür (bkz. §§ 2, 3, 5). Başvurucuların mesleki faaliyetini yürüttüğü ve o sırada göstericiler ile polis arasında meydana gelen olaylara ilişkin görüntü almaya çalıştığına ilişkin kendi beyanları dışında bir tanık beyanı ya da tespit olmadığı gibi bu iddialarına ilişkin herhangi bir delil de sunmadıkları anlaşılmıştır. Sonuç olarak, olayların içinde basın mensubu olduğunu gösterir şekilde ayırt edici bir işaret taşıyor olduğunu da ileri sürmemiş olan başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edilmiş olduğu iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
44. Başvurucular; ihlalin tespiti yanında yeniden yargılama ile başvurucular lehine manevi tazminat olarak ayrı ayrı 50.000 TL ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
45. Başvurucular Atakan Polat, Meltem Çuhadar Polat, Oğuzhan Arıcan, Şeyma Çopur, Hakan Aktuğ Gültürk ve İlyas Seyrek bakımından tespit edilen kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
46. Başvurucular Atakan Polat, Meltem Çuhadar Polat, Mısra Sapan, Oğuzhan Arıcan ve Şeyma Çopur için tespit edilen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Valiliğine gönderilmesi gerekir.
47. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucular Atakan Polat, Meltem Çuhadar Polat, Oğuzhan Arıcan, Şeyma Çopur, Hakan Aktuğ Gültürk ve İlyas Seyrek için manevi zararları karşılığında taleplerine bağlı kalınarak her biri için ayrı ayrı net 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine; diğer başvurucu Mısra Sapan için net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvurucu Mısra Sapan yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvurucular Atakan Polat, Meltem Çuhadar Polat, Oğuzhan Arıcan, Şeyma Çopur, Hakan Aktuğ Gültürk ve İlyas Seyrek yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvurucular Atakan Polat, Meltem Çuhadar Polat, Mısra Sapan, Oğuzhan Arıcan ve Şeyma Çopur yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvurucular Hakan Aktuğ Gültürk ve İlyas Seyrek yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutunun başvurucular Atakan Polat, Meltem Çuhadar Polat, Oğuzhan Arıcan, Şeyma Çopur, Hakan Aktuğ Gültürk ve İlyas Seyrek yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının başvurucular Atakan Polat, Meltem Çuhadar Polat, Mısra Sapan, Oğuzhan Arıcan ve Şeyma Çopur yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul (Anadolu) Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2018/123785) GÖNDERİLMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin yeni ihlallerin önlenmesi için İstanbul Valiliğine GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucular Atakan Polat, Meltem Çuhadar Polat, Oğuzhan Arıcan, Şeyma Çopur, Hakan Aktuğ Gültürk ve İlyas Seyrek'e ayrı ayrı net 50.000 TL, diğer başvurucu Mısra Sapan'a net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
G. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.