logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Gülten Öztürk [1. B.], B. No: 2019/35226, 23/10/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÜLTEN ÖZTÜRK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/35226)

 

Karar Tarihi: 23/10/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 6/5/2025 - 32892

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucu

:

Gülten ÖZTÜRK

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, açık ceza infaz kurumuna ayrılma talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin olarak idare ve yargı mercileri tarafından verilen kararlarda kullanılan ifadeler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasında düzenlenen silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan İzmir 15. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ağır Ceza Mahkemesi) dava açılmıştır. Yargılama sonunda başvurucunun eylemlerinin örgüt üyesi olmamakla ve bu örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek örgüte yardım suçunu oluşturduğu değerlendirilerek başvurucunun 1 yıl 19 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına 4/4/2018 tarihinde karar verilmiştir. Bu hüküm, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin denetiminden geçerek 18/10/2018 tarihinde kesinleşmiştir.

3. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu İzmir Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünde (İnfaz Kurumu) koşullu salıverilme tarihine bir yıldan az bir zaman kalmaya başlayacağından bahisle 25/7/2019 tarihli dilekçe ile açık ceza infaz kurumuna çıkma ve denetimli serbestlik hükümlerinden yararlanma talebinde bulunmuştur. Ceza ve İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığı (İdare ve Gözlem Kurulu), başvurucunun örgütten ayrılmadığı ve kaldığı dönem içerisinde de bu yönde bir talebin bulunmadığı gerekçesiyle 29/7/2019 tarihinde talebin reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

'' Adı geçenin Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak suçundan dolayı almış olduğu 1 yıl 19 ay 15 gün hapis cezasının infazına 21/02/2019 tarihinde başlandığı, bu cezasından dolayı toplamda 178 gün mahsup süresinin bulunduğu, Kurumumuzda bulunduğu süre içerisinde örgüt mensuplarının bulunduğu koğuşlarda cezasını infaz ettiği, örgütten ayrılmadığı, tarafsız ve bağımsız olmadığı tespit edilmiştir.

Hükümlünün talebinin değerlendirilmesine esas olmak üzere; Açık Ceza İnfaz Kurumuna Ayrılma Yönetmeliğinin 6. maddesinin (ç) bendinde belirtilen 'Terör ve örgütlü suçlardan hükümlü olup, mensup oldukları örgütten ayrıldıkları idare ve gözlem kurulu kararıyla tespit edilenlerin koşullu salıverilme tarihine bir yıldan az süre kalması, şartı aranır' hükmü ile 6.maddesinin (c) bendinde Cezaları yüksek güvenlikli kapalı kurumlar veya diğer kapalı kurumların yüksek güvenlikli bölümlerinde infaz edilenlerden toplam cezalarının üçte birini bu kurumlarda iyi hâlli olarak geçiren hükümlülerin açık ceza infaz kurumuna ayrılabileceği hükmü gereğince,

Hükümlünün infaz dosyasının tetkikinde, toplam cezanın üçte birini yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumunda infaz ettiği, koşullu salıverilme tarihine bir yıldan az süre kaldığı (14/07/2019) ancak adı geçenin mensubu olduğu örgütten ayrılmadığı, Kurumumuzda bulunduğu süre içerisinde bu yönde herhangi bir talebinin olmadığı tespit edilmekle;

Hükümlünün AÇIK CEZA İNFAZ KURUMUNA AYRILMA TALEBİNİN REDDİNE [karar verilmiştir.]'' (Vurgular Anayasa Mahkemesince yapılmıştır)

4. Başvurucu, anılan karara karşı itirazda bulunmuştur. Karşıyaka İnfaz Hâkimliği (İnfaz Hâkimliği) itirazı reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

'' [H]ükümlünün Silahlı Terör Örgütü'ne Üye Olmamakla Birlikte bilerek ve isteyerek örgüte yardım etme suçundan kesinleşmiş mahkumiyetini infaz ettiğinin anlaşıldığı, 5275 sayılı TCK'nın 220/7 maddesinde 'Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.' denmiş olduğu, dolayısıyla hükümlünün örgüt üyesi olarak cezalandırıldığı hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde idare ve gözlem kurulu kararının usul ve yasaya uygun olduğu kanaatiyle itirazın reddine [karar verilmiştir.]'' (Vurgular Anayasa Mahkemesince yapılmıştır).

5. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz da Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) 11/9/2019 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

6. Nihai kararın başvurucuya 23/9/20219 tebliğ edilmesi üzerine başvurucu 17/10/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

7. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra İzmir 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamında aldığı 28/10/2019 tarihli ek kararla başvurucunun infazının durdurulmasına karar verdiği, bu karara istinaden başvurucunun aynı gün serbest bırakıldığı görülmektedir.

8. Başvurucunun anılan mahkûmiyet hükmünün bakiye kalan süresinin infazına 5/4/2022 tarihinde Balıkesir L Tipi Ceza İnfaz Kurumunda yeniden başlanmış olup 20/4/2022 tarihinde başvurucunun denetimli serbestliğe ayrılmasına karar verilmiştir. Başvurucu hakkında düzenlenen müddetnameye göre başvurucunun koşullu salıverilme tarihinin 15/1/2023; hak ederek tahliye tarihinin ise 10/9/2023 olduğu anlaşılmıştır.

9. Komisyonca; başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten geçici olarak muaf tutulmasına, masumiyet karinesi dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, masumiyet karinesine yönelik başvurunun ise kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Başvurucu; terör örgütü üyesi olma suçunda hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığını, sadece örgüte yardım suçundan mahkûmiyetine karar verildiğini, buna rağmen İdare ve Gözlem Kurulu ile İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi tarafından örgüt üyesi olarak değerlendirildiğini, tutuklanarak ceza infaz kurumuna teslim edildiği 21/2/2019 tarihinde kendisine tebliğ edilen evrak içerisinde etkinlik pişmanlık hükümlerinden faydalananların denetimli serbestlik hükümlerinden yararlanacaklarına dair belge imzalatıldığını, etkin pişmanlığın yargılama usulüne ait işlem olduğunu, yargılama bittikten sonra sonuç doğurmayacağını, etkin pişmanlıktan yararlanmak istediğine dair belgenin infaz aşamasında değerlendirmeye alınamayacağını ve böylece masumiyet karinesinin ihlal edildiğini öne sürmüştür.

11. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, başvurucunun tutuklanması ve ceza infaz kurumundaki talepleri ile diğer yargısal süreçlere ilişkin ayrıntılı bilgi verildikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesinin masumiyet ilkesine ilişkin içtihatları özetlenmiş ve bu içtihatların bireysel başvuru incelemesinde dikkate alınması istenmiştir.

12. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü hususları tekrarlamış ve adil yargılanma hakkı kapsamında masumiyet karinesinin ihlal edildiğini öne sürmüştür.

13. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin özünün masumiyet karinesine ilişkin olduğu değerlendirilmiştir.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Sözleşmenin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bir suçla itham edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılacağı düzenlenmiştir. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmek suretiyle Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).

16. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez; suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

17. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki boyutu bulunmaktadır. Güvencenin ilk boyutu kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu boyutunun kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).

18. Güvencenin ikinci boyutu ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).

19. Masumiyet karinesine ilişkin anayasal güvencelerin harekete geçirilebilmesi için kural olarak kişinin suç isnadı altında bulunması gerekmektedir. Bununla birlikte masumiyet karinesinin ikinci boyutuna ilişkin güvencelerin uygulanabilmesi, kişinin hâlihazırda suç isnadı altında bulunmasını zorunlu kılmamaktadır. Ancak ceza yargılamasının sonuçlanmasından sonra başlayan veya ceza yargılaması henüz sonuçlanmadan başlasa bile ceza yargılamasının kesinleşmesinden sonra da devam eden medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda masumiyet karinesinin uygulanabilmesi için başvurucunun söz konusu medeni yargılama ile hakkında yürütülen ve sona eren ceza yargılaması arasında bağlantı bulunduğunu göstermesi gerekmektedir. Medeni hak yargılamasında, ceza yargılamasında verilen kararın sonucunun dikkate alındığı ve değerlendirildiği veya ceza dosyasında yer alan delillerin irdelendiği ya da başvurucunun hakkındaki suçlamayı doğuran olaylara iştiraki ile ilgili irdelemelerde bulunulduğu veya başvurucunun muhtemel suçluluğuyla ilgili yorum yapıldığı hâllerde söz konusu bağlantının var olduğu kabul edilebilir. Bununla birlikte hukuk yargılaması ile ceza yargılaması arasındaki bağlantının varlığına işaret eden olguların tüketme yoluyla sayılmasının mümkün olmadığı, bunların kararların verildiği yargılamaların türüne ve içeriğine göre değişebileceği kabul edilmelidir. Ancak bağlantının varlığı değerlendirilirken kararda kullanılan dilin kritik öneme sahip olacağı vurgulanmalıdır (Barış Baş [GK], B. No: 2016/14253, 2/7/2020, § 50; benzer değerlendirmeler için bkz. S.M. [GK], B. No: 2016/6038, 20/6/2019, § 38).

20. Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, bir başka ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza makamları tarafından hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden soruşturma ve yargılamalarda masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus; kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, § 47).

21. Anayasa Mahkemesi, açık ceza infaz kurumuna ayrılma ve denetimli serbestlik tedbirinden yararlanma taleplerinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin Mustafa Takyan kararında ([GK], B. No: 2020/27974, 15/12/2021) kişilerin suç isnadı altında bulunmadığı bir döneme ilişkin olarak açık ceza infaz kurumuna ayrılma ve denetimli serbestlikten yararlanma talebiyle ilgili ileri sürdüğü ihlal iddialarının cezai anlamda suç isnadı niteliği taşımadığı, bu yönüyle başvuru konusu uyuşmazlığın adil yargılanma hakkının cezai boyutunun kapsamı dışında kaldığı belirtilerek iddiaların Anayasa ve Sözleşmesi'nin ortak koruma alanında bulunmadığı ve bireysel başvuruya konu yapılamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.

22. Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların diğer kamu makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Bu bağlamda hukuk yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen bir delile dayanılması ya da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu olarak atıf yapılmış olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin,§ 48).

23. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken özellikle hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği ve ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığıdır. Kamu otoriteleri veya görevlileri tarafından hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak yargılama süreci bir mahkûmiyet hükmüyle kesinlik kazanmadan suçluluğa dair herhangi bir kanaat ifade edilmiş olması ya da ceza yargılaması mahkûmiyet dışında bir kararla sona ermesine rağmen sona ermeye ilişkin kararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade edilmiş olması durumunda masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilecektir. Bu kapsamda karar vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır (Mustafa Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015, §§ 38, 39).

24. Somut olayda, başvurucu örgüt üyesi olmamakla ve bu örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek örgüte yardım suçundan mahkûm edilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun açık ceza infaz kurumuna ayrılma ve koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanma istemine karşı İdare ve Gözlem Kurulu "adı geçenin mensubu olduğu örgütten ayrılmadığı, Kurumumuzda bulunduğu süre içerisinde bu yönde herhangi bir talebinin olmadığı'' gerekçesiyle talebin reddine karar vermiştir. İnfaz Hâkimliğine yapılan itiraz da ''hükümlünün örgüt üyesi olarak cezalandırıldığı hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde idare ve gözlem kurulu kararının usul ve yasaya uygun olduğu'' gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu gerekçeler gözönünde bulundurulduğunda; somut başvurunun konusunun Mustafa Takyan kararına konu uyuşmazlık, yargılamanın bizatihi kendisiyle ilgili iken eldeki başvuruda temel şikâyet cezaevi idaresi ile yargı mercilerinin kişiye örgüt üyesi gibi muamele yapmasına ilişkindir. Dolayısıyla masumiyet karinesinin; ceza davasından sonraki yargılamalarda mahkûm olmadığı suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektiren ikinci boyutunun somut başvuruda uygulanabilir olduğu anlaşılmaktadır.

25. İdare ve Gözlem Kurulu kararında '' adı geçenin mensubu olduğu örgütten ayrılmadığı, Kurumumuzda bulunduğu süre içerisinde bu yönde herhangi bir talebinin olmadığı'' hususlarına yer verilmiştir. Karara vaki itiraz üzerine de İnfaz Hâkimliği ''hükümlünün örgüt üyesi olarak cezalandırıldığı hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde idare ve gözlem kurulu kararının usul ve yasaya uygun olduğu'' şeklinde ifadeler kullanmış ayrıca mahkûmiyetin türüne atıfta bulunulmuştur.

26. Örgüte yardım suçundan infazı devam etmekte olan başvurucunun, hakkında bir mahkûmiyet hükmü bulunmayan örgüt üyesi olma suçundan masumiyet karinesinden yararlandığı hususunda tartışma bulunmamaktadır. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından alınan kararda kullanılan "mensubu olduğu örgütten ayrılmadığı" yönündeki ifadelerin örgüt üyeliğe ilişkin olarak başvurucunun masumiyetine gölge düşürdüğü değerlendirilmiştir. Bu karara karşı yapılan şikâyet ve itirazlarda ise gerek İnfaz Hâkimliği gerekse de Ağır Ceza Mahkemesi, salt örgüte yardım etme suçunun cezasına ilişkin kanun koyucunun 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (7) numarası fıkrasına yaptığı atıftan hareketle başvurucunun örgüt üyesi olarak mahkûm edildiği gibi bir sonuca varan değerlendirmelerde bulunmuştur. Dolayısıyla İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi, idarenin kararında geçen ve başvurucunun masumiyetine gölge düşüren ifadeleri düzeltmedikleri gibi idarenin kararının teyit eder tarzda değerlendirmelerde bulunmuştur.

27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

İrfan FİDAN farklı gerekçeyle ihlal sonucuna katılmıştır.

III. GİDERİM

28. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına, 1 TL maddi ve 2.000.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

29. İncelenen başvuruda ceza infaz kurumu idaresi ve İnfaz Hâkimliği tarafından alınan kararda kullanılan ifadeler nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin birinci ve 38. maddesinin dördüncü fıkralarında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

30. Başvurucunun, tahliye edildiği ve hak ederek tahliye tarihinin dolması nedeniyle yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. İhlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya 50.000 TL manevi tazminat ödenmesi tazminata ilişkin diğer taleplerin ise reddedilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci ve 38. maddesinin dördüncü fıkralarında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 50.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

E. Kararın bir örneğinin Karşıyaka İnfaz Hâkimliğine (E.2019/3541, K.2019/3577) GÖNDERİLMESİNE,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

 

 

FARKLI GEREKÇE

1. Başvurucu; açık ceza infaz kurumuna ayrılma talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin olarak idare ve yargı mercileri tarafından verilen kararlarda kullanılan ifadeler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

3. Somut olayda başvurucu, hakkında terör örgütü üyeliğinden mahkûmiyet kararı olmadığı halde terör örgütü üyesi gibi değerlendirme yapıldığını, buna ilişkin idare ve gözlem kurulu kararına yaptığı itirazın İnfaz hakimliğince reddedildiğini, Hakimlik kararında yeterli gerekçe olmadığını da iddia etmiştir.

4. Sonuca etkili esaslı iddiaların kararda karşılanmaması öncelikle gerekçeli karar hakkının ihlali sonucunu doğurabilir. Nitekim gerekçeli karar hakkı Anayasa’nın 141. maddesinde açıkça düzenlenmiştir.

5. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/4/2017, § 27).

6. Somut olayda İnfaz Hakimliğinin gerekçesine bakıldığında masumiyet karinesinin ihlaline yönelik bir gerekçe ve dil kullanılmadığı açıktır. Ancak başvurucunun sonuca etkili esaslı iddialarına yönelik de bir değerlendirme yapılmamış, yalnızca başvurunun mahkûmiyetine neden olan suçuna değinilmiştir. Kararda, başvurucunun açık ceza infaz kurumuna ayrılma talebinin reddine ilişkin karara yaptığı itirazın hangi gerekçeyle reddedildiği ortaya konulmamıştır. Bu şekilde başvurucunun, kararın sonucuna etkili esaslı bir itirazı karşılanmamıştır.

7. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlali sonucuna varılması gerektiği kanaatine vardığımdan, ihlal sonucuna farklı gerekçeyle katılıyorum.

 

 

 

 

 

Üye

İrfan FİDAN

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Gülten Öztürk [1. B.], B. No: 2019/35226, 23/10/2024, § …)
   
Başvuru Adı GÜLTEN ÖZTÜRK
Başvuru No 2019/35226
Başvuru Tarihi 17/10/2019
Karar Tarihi 23/10/2024
Resmi Gazete Tarihi 6/5/2025 - 32892

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, açık ceza infaz kurumuna ayrılma talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin olarak idare ve yargı mercileri tarafından verilen kararlarda kullanılan ifadeler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Masumiyet karinesi (Hukuk) İhlal Manevi tazminat
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi