TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
YELİZ HATİPOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/36325)
Karar Tarihi: 15/3/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
Yeliz HATİPOĞLU
Vekili
Av. Esra KAYMAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 30/10/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. 1983 doğumlu olan başvurucu 2007 yılından itibaren Karabük Kızılay Kan Bağış Merkezinde (Kurum) meslek yetkilisi (flebotomist) olarak çalışmakta iken 20/2/2017 tarihinde başvurucunun iş sözleşmesi feshedilmiş ve fesih işlemi aynı tarihte başvurucuya bildirilmiştir.
7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talepleriyle işveren aleyhine 20/3/2017 tarihli dilekçe ile dava açmıştır. Karabük İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu, feshin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
8. Davalı Kurum tarafından sunulan cevap dilekçesinde öncelikle davanın husumet nedeniyle reddedilmesi gerektiği ileri sürülmüş; esasa ilişkin olarak ise başvurucunun darbe teşebbüsü sonrasında 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 27/7/2016 tarihli ve 29783 (2. mükerrer) sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında KHK kapsamında işten çıkarıldığı, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığınca (Emniyet) Kuruma gönderilen listede yapılan çalışma sonrasında başvurucunun iş akdine son verildiği, feshin usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiş ve davanın reddi talep edilmiştir.
9. Mahkeme 14/7/2017 tarihli kararı ile davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına ve dosyanın Olağanüstü Hâl (OHAL) Komisyonuna gönderilmesine hükmetmiş, bu karar başvurucunun itirazı üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi tarafından kaldırılmış ve işin esası hakkında bir karar verilmek üzere Mahkemeye iadesine hükmedilmiştir.
10. Bu defa Karabük İş Mahkemesi işin esasını incelemek üzere çeşitli tarihlerde duruşma açmış, tarafların iddia ve itirazlarını incelemiş; başta davalı Kurum olmak üzere Emniyete, Jandarma Genel Komutanlığına, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna, Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezine, Karabük Valiliğine ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Başkanlığına müzekkere yazılmasına karar vermiştir.
11. Emniyetten gelen müzekkere cevabında başvurucunun şahsı hakkında herhangi bir tespit bulunmadığı ancak eşi D.A.H. hakkında Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) kapsamında soruşturma kaydı bulunduğu, Karabük Ağır Ceza Mahkemesinden gelen cevabi yazıda ise başvurucunun eşi hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyet kararı verildiği, kararın istinaf edilmesi nedeniyle dosyanın kesinleşmediği bilgisi verilmiştir.
12. Mahkeme 9/4/2018 tarihli kararında davanın kabulü ile başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkememizce bu doğrultuda araştırma yapılmıştır. Karabük İl Emniyet Müdürlüğü tarafından verilen 27/03/2019 tarihli müzekkere cevabında KOM bilgi sisteminde yapılan havuz sorgulamasında 'FETÖ/PDY soruşturma işlemi, ByLock kaydı, Bankasya artış bilgisi, FETÖ/PDY iltisaklı dernek kaydı ve FETÖ/PDY iltisaklı şirket kaydı' bulunmadığının bildirildiği, Karabük Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen cevapta eşi [D.A.H.] nın yargılandığı, silahlı terör örgütü üyeliğinden 6 yıl 10 ay 15 gün ceza aldığı fakat henüz kesinleşmediği, Tasarruf mevduatı sigorta fonu tarafından verilen 31/01/2019 tarihli müzekkere cevabında Bankasya nezdinde hesabı olmadığının bildirildiği, Karabük valiliğine yazılan müzekkere cevabında davacının FETÖ/PDY bağlantılı dernek, gazete ve vakıf üyeliğinin bulunmadığının bildirildiği, Karabük İl Emniyet Müdürlüğü tarafından verilen 28/02/2019 tarihli müzekkere cevabında e-okul kayıtlarının incelenmesi neticesinde adı geçen davacının çocuklarının FETÖ/PDY bağlantılı okullarda okumadığının bildirildiği görülmüştür.
Davacı işçi hakkında soruşturma kaydı bulunmadığı, çocuklarının FETÖ/PDY bağlantılı okullarda okumadığı, Bankasya hesabı bulunmadığı, Bankasya artıranı olmadığı, ByLock kaydı olmadığı, FETÖ/PDY iltisaklı dernek vakıf ve gazete kaydı olmadığı, davacı işçi yönünden örgüt üyeliğiyle irtibatı veya iltisakı olduğu yönünde yeterli bir şüphe bulunmadığı, (Yargıtay 22. HD. 09/01/2019 gün 2018/16494 Esas, 2019/314 Karar sayılı ilamı, Yargıtay 22 Hukuk Dairesi 09/07/2018 gün 2018/8838 Esas, 2018/17467 Karar sayılı ilamı, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 07/06/2018 tarih ve 2018/1444 Esas, 2018/12843 Karar sayılı ilamı) yukarıda bahsedilen araştırma sonuçları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacı işçinin şüpheyi haklı kılacak herhangi bir davranışı tespit edilemediğinden feshin geçersiz olduğu değerlendirilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
13. Davalı Kurum, karara karşı 23/5/2019 tarihli dilekçeyle istinaf talebinde bulunmuş; başvurucunun iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini, feshin usul ve yasaya uygun olduğunu ileri sürmüştür.
14. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 16/9/2019 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun kabulüne ve davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Davacının SGK kayıtlarına göre davacının davalı iş yerinde 08/01/2007-20/02/2017 tarihleri arasında meslek yetkilisi olarak çalıştığı, iş akdinin işveren tarafından feshedildiği, kuruma 37 kodla çıkışının bildirildiği, davacının eşi [D.A.H.] nın Karabük Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/11 esas sayılı kararıyla örgüt üyeliğinden mahkumiyetine karar verildiği, davacı ile doğrudan irtibatlı somut bir tespit bulunmasa da davacının eşine ilişkin mahkumiyet kararının ve mevcut tespitlerin davalı işverence güven ilişkisinin zedelenmesi noktasında yeterli sebep oluşturduğu, iş ilişkisinin olumsuz etkilendiği, davalı işveren açısından en azından fesih tarihi itibari ile geçerli nedenlerin bulunduğu, feshin 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25. maddesinde düzenlenen haklı fesih sebebi oluşturup oluşturmayacağının alacak istemine ilişkin yargılamada tespit edilebileceği, davalı işveren tarafından yapılan feshin geçerli nedene dayandığı anlaşılmış, HMK.nun 353/1-b.2maddesi gereğince kararın kaldırılarak yeniden hüküm kurulması amacıyla davalının istinaf başvurusunun kabulüne, davalı kurumun ünvanının 'Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanlığı' olarak düzeltilmesine karar verilmiş, aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur."
15. Başvurucu, nihai kararı 2/10/2019 tarihinde öğrendiğini beyan etmiştir.
16. Başvurucu 30/10/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
17. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.
B. Yargıtay Kararları
18. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."
19. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:
"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."
20. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılacak olursa, somut olayda davacının iş sözleşmesinin feshi ile ilgili yasal dayanakların 4857 sayılı İş Kanunu ile birlikte Bakanlar Kurulu kararı ile ülke genelinde ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında çıkartılan kanun hükmünde kararnameler olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Söz konusu kararnamelerin iş sözleşmesi ile çalışan işçilere yönelik hükümleri incelendiğinde, gerek 667 sayılı KHK’nin 4. maddesi gerekse 673 sayılı KHK’nin 7. maddesinde bu kanun hükmünde kararnameler kapsamında iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha yeniden doğrudan veya dolaylı olarak eski işinde veya benzer işlerde görevlendirilemeyecekleri, bunların işe iadesinin mümkün olmadığı şeklinde emredici nitelikte düzenlemelerin yer aldığı görülecektir. Bu yasal düzenlemelerin nitelik itibariyle, kamu düzenine ilişkin ve açıkça emredici nitelikte olduğu değerlendirildiğinde, açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağı göz önüne alınmalıdır. Bu itibarla, ilgili kanun hükmünde kararnameler kapsamındaki fesihlere ilişkin olarak açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir.
Buna göre görülmekte olan davada, sözleşmenin feshine dayanak bilgi ve belgelerin mahkemece resen araştırılması gerekmekte ise de, dosyada sadece Erzurum Cumhuriyet Baş Savcılığına davacı hakkında soruşturma veya kovuşturma olup olmadığı yönünde yazılan yazı cevabi ile yetinildiği, bu yönde başkaca bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı bankadan sorularak; bunun yanında resen araştırma ilkesi kapsamında davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumu’ndan getirtilmeli, varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asya nezdinde açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek ulaşılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davacının davasının kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirir."
21. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.
Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 15/3/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucu, hakkında herhangi bir idari soruşturma yürütülmediğini, savunması alınmadan iş akdinin feshedildiğini, feshin yasal bir dayanağının bulunmadığını, somut bir sebep gösterilmeksizin işten çıkarıldığını, açmış olduğu işe iade davasında yargılamanın adil bir şekilde yürütülmediğini, derece mahkemelerinin iddia ve itirazlarını incelemediğini, bu kapsamda hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
24. Bakanlık görüş yazısında, ilk derece mahkemesi tarafından taraflar arasındaki iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, geçerli nedenle fesih işlemi yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; adil yargılanma hakkının unsurlarına yönelik değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvurucunun iddia ve itirazları öğrenme ve buna karşı savunma geliştirme imkânına sahip olduğu, derece mahkemelerinin değerlendirmelerinde bariz takdir hatası bulunmadığı, dolayısıyla başvurucunun iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
25. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası; tarafına yönelik şüpheye dayanak olabilecek somut bir tespit bulunmaksızın iş akdinin feshedildiği, bu kapsamda derece mahkemeleri tarafından iddia ve itirazları karşılanmaksızın, hiçbir inceleme yapılmadan davanın reddedilmesinin adil yargılanma hakkına aykırı olduğu hususuna ilişkindir. Bu açıklamalar ışığında başvurunun bu kısmının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
28. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
30. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsü olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
31. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).
32. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
33. Somut olayda Karabük Kızılay Kan Bağış Merkezinde meslek yetkilisi olarak 2007 yılından bu yana çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi, terör örgütü ile irtibatı olduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır.
34. Başvurucu, hakkında somut ve şüpheye elverişli bir tespit olmadığı hâlde, savunması dahi alınmadan iş akdinin feshedildiğinden yakınmakta; bu yönde yaptığı iddia ve itirazların derece mahkemelerince incelenmediğini ileri sürmektedir.
35. Karabük İş Mahkemesi 9/4/2019 tarihli kararında başvurucunun şahsına yönelik herhangi bir tespit bulunmadığını belirterek davanın kabulüne hükmetmiş ancak Bölge Adliye Mahkemesi başvurucunun eşine yönelik birtakım tespitlerde bulunarak davanın reddine hükmetmiştir. Gerekçeli kararda başvurucunun eşi D.A.H. hakkında örgüt üyeliğinden verilen mahkûmiyet kararı bulunduğu belirtilerek mevcut tespitin başvurucuya yönelik şüpheyi somutlaştırdığı değerlendirilmiştir. Bu kapsamda işverende iş akdinin devamı beklenemeyecek derecede şüphe meydana geldiğini ifade eden Mahkeme davanın kesin olmak üzere reddine karar vermiştir (bkz. §§ 12-14).
36. Başvuruya konu olayda, derece mahkemeleri tarafından yapılan inceleme neticesinde olağanüstü hâl döneminde gerçekleştirilen iş akdinin feshi işleminin şüphe feshi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu şekilde kamu görevinden çıkarılan kişiler ilgili mevzuatın açık ve emredici hükmü gereği bir daha kamu kurum ve kuruluşlarından doğrudan yahut dolaylı olarak çalışamayacaklardır. Dolayısıyla sonuçları itibarıyla ciddiyet arz eden bir durum söz konusudur ve bu kapsamda -her ne kadar şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de- Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinden kaynaklanan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (bkz. §§ 18-21). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.
37. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.
38. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemeler tarafından dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucu, sonuca varılmasında kullanılan takdir yetkisinin sebeplerinin ortaya konulmasıdır (bkz. §§ 28-32).
39. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda şüpheye neden olan durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir. Söz konusu kireterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.
40. Somut olayda başvurucu hakkında işvereni şüphe feshine götüren olgu, eşi D.A.H. hakkında FETÖ/PDY kapsamında verilen mahkûmiyet kararıdır. Hukuk devletinde bir kimsenin başkalarının fiillerinden sorumlu tutulması -kanunda öngörülen- çok istisnai hâller dışında kabul edilemez. Çağdaş hukuk sistemleri bireyin özerkliğini esas alarak ona haklar bahşetmekte ve sorumluluklar yüklemektedir. Bir kimsenin hukuken ve fiilen davranışlarını kontrol etme gücü ve yükümlülüğünü haiz olmadığı başka bir bireyin fiillerden dolayı kamu otoritelerinin yaptırımına maruz kalması bireysel özerklik düşüncesiyle bağdaşmamaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Sebiha Kaya, B. No: 2018/34124, 20/5/2021, § 54).
41. Başvuruya konu yargılamada, başvurucunun eşi ile ilgili yapılan tespitin mesleki anlamda ne gibi bir tehdit oluşturduğu hususlarının ortaya konulamadığı anlaşılmıştır. Başvurucunun, eşi hakkında devam eden yargısal sürecin nihayete ermediği, kaldı ki kendisinin bu süreç ile hiçbir bağlantısının bulunmadığı iddiaları derece mahkemeleri tarafından karşılanmadığı gibi bahsi geçen yargısal sürecin -eşiyle ilgili soruşturma yahut yargılamada verilen ifadelerde başvurucunun isminin geçmesi vb.- başvurucuyla olan somut bir bağlantısı da ortaya konulamamıştır.
42. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56). Bu kapsamda başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.
43. Sonuç olarak gerekçeli kararda, işveren yönünden başvurucu ile aralarındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli açıklamanın yapılmadığı görülmüştür. Diğer bir ifadeyle iş akdinin feshinin geçerli bir sebebe dayanıp dayanmadığı, tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek gerekçelendirilmemiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden
45. Başvurucu ayrıca haksız bir şekilde işten çıkarılması nedeniyle çalışma hakkının, eşi yönünden kesinleşmeyen bir karara istinaden iş akdinin feshedilmiş olması nedeniyle masumiyet karinesi ile suç ve cezaların şahsiliği ilkesinin, kendisiyle benzer durumdaki kişiler meslek hayatlarına devam ettiği hâlde tarafına uygulanan işlem nedeniyle eşitlik ilkesinin ve istinaf incelemesi neticesinde verilen kararın kesin nitelikli olması nedeniyle de hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
47. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve manevi tazminata hükmedilmesi taleplerinde bulunmuştur.
48. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
49. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
50. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesine (E.2019/2279, K.2019/1835) iletilmek üzere Karabük İş Mahkemesine (E.2018/123, K.2019/118) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.