TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
FURKAN AKYOL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/37282)
Karar Tarihi: 21/9/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Raportör
Hüseyin Özgür SEVİMLİ
Başvurucu
Furkan AKYOL
Vekili
Av. Sultan GÜRCAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, karar sonucunu etkileyecek nitelikteki esaslı iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/11/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 1996 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir.
6. Şikâyetçi R.A.nın 10/5/2017 tarihinde Saruhanlı Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak aynı gün kendisini 0539...60 numaralı hattan arayan bir kadının yönlendirmesi sonucu kimliğine dair bazı bilgilerini bu kişiyle paylaştığını, ardından telefonuna kendisi adına bankadan 20.000 TL tutarında kredi tahsis edildiğine dair mesaj geldiğini, bu paranın 17.450 TL kısmının başvurucunun banka hesabına havale edildiğini öğrendiğini beyan edip bu hesaba bloke konulmasını talep etmesi üzerine soruşturma başlatılmıştır.
7. Savcılık tarafından R.A.nın arandığı hatta dair abone bilgilerinin ve banka havalesi sırasında kullanılan internet protokol (IP) numaralarının belirlenmesi hususunda kolluğa, ilgili bankaya ve GSM operatörüne müzekkereler yazılmıştır. Aynı zamanda, başvurucunun bloke konulan hesabındaki 17.450 TL tutarındaki paranın R.A.nın hesabına iade edilmesi yönünde Saruhanlı Cumhuriyet Başsavcılığının bankaya verdiği talimat doğrultusunda söz konusu para 11/5/2017 tarihinde R.A.nın hesabına aktarılmıştır.
8. Yapılan araştırmalar sonucunda başvurucunun hesabına yapılan para transfer işleminin mobil bankacılık yoluyla gerçekleştirildiği ve R.A.nın arandığı hattın yabancı uyruklu D.G.A. adına kayıtlı olduğu tespit edilmiş ancak abonelik işlemi sırasında beyan ettiği adreste bulunmaması ve açık adresinin tespit edilememesi nedeniyle D.G.A.nın ifadesi alınamamıştır.
9. GSM operatöründen gönderilen yazıda başvurucunun hesabına yapılan havale işlemi sırasında kullanılan IP adresinin işlem anında 0539...10 numaralı hatta tahsis edildiği ve bu hattın yabancı uyruklu D.A.A. adına kayıtlı olduğu belirtilmiştir.
10. Başvurucu, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca istinabe yoluyla alınan ifadesinde R.A.yı tanımadığını, 0531...02 numaralı hattı kullandığını, iddia konusu eylemlerle ilgisinin olmadığını, söz konusu işlemin kendi hesabına ait banka kartıyla yapıldığını, bu kartı 10/5/2017 tarihinde kaybettiğini ancak hesapta parası olmadığı için önemsemeyip bankaya kayıp başvurusunda bulunmadığını savunmuştur.
11. R.A. 21/11/2017 tarihinde yeniden Saruhanlı Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuş ve olaya dair önceki ifadesine eklemek istediği hususlar olduğunu beyan etmiştir. Bu tarihte yeniden alınan ifadesinde R.A.; olay günü hesabına bloke koydurmak için bankaya gittiğinde 0539...27 numaralı hat ile veznedeki görevliyi arayan bir kişinin, görevliye az önce kredi çektiğini söyleyip hesabındaki blokeyi kaldırmasını istediğini beyan etmiştir. R.A. ifadesinde ayrıca 30/10/2017 tarihinde başvurucunun kendisini telefonla aradığını ve hakkındaki soruşturmadan bahsedip olayla ilgisi olmadığını söylediğini, o anda müsait olmadığı için telefonu kapatıp arayan numarayı eşine verdiğini belirtmiştir. Bunun üzerine eşinin başvurucu ile yaptığı telefon görüşmesinde başvurucunun olay tarihinde askerde olduğunu ve bankada hesap açtığını, kartını kaybettiğini, askerden döndüğünde hakkındaki şikâyeti öğrendiğini, olayla ilgisinin olmadığını söylediğini aktarmıştır. Bu konuşma üzerine yeniden bankaya gittiğini belirten R.A., başvurucunun hesabının olaydan bir gün önce 9/5/2017 tarihinde açıldığını ancak hesap kartı ile ilgili kayıp başvurusu bulunmadığını öğrendiğini beyan ederek başvurucunun beyanına itibar edilmemesi gerektiğini söylemiştir.
12. Banka ile yapılan yazışma sonucunda R.A.nın banka hesabının Manisa'da bulunduğu, başvurucunun havale işlemine konu hesabının da 9/5/2017 tarihinde açıldığı ve hesaba tanımlı banka kartı için kayıp başvurusunun bulunmadığı bildirilmiştir. Diğer yandan R.A.nın ifadesinde belirttiği 0539...27 numaralı hattın da yabancı uyruklu M.N. adına kayıtlı olduğu tespit edilmiş ancak açık adresinin belirlenememesi nedeniyle ifadesi alınamamıştır.
13. Başvurucu hakkındaki soruşturma dosyası yetkisizlik kararı verilerek Manisa Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) gönderilmiştir.
14. Başsavcılık, olay tarihinde R.A.nın arandığı GSM hattı abonesi D.G.A. hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar vermiştir. Kararda bu kişinin açık adresinin tespit edilemediği, telefonla yapılan dolandırıcılık eylemlerinde genellikle yabancı uyruklu kişiler adına sahte imza atılarak alınan hatlarla ilgililerin arandığı, somut olayda da buna benzer bir durum olduğu vurgulanmış ve anılan kişinin atılı suçu işlediğine dair hakkında kamu davası açmak için yeterli suç şüphesi bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
15. Başsavcılık tarafından tamamlanan soruşturma sonunda hazırlanan 14/11/2018 tarihli iddianamede, başvurucunun olaydan bir gün önce açtığı hesaba ait kartı kaybettiğine, ancak kayıp başvurusunda bulunmadığına dair savunmasına itibar edilemeyeceği değerlendirilmiştir. Başsavcılık; R.A.nın beyanları ve banka kayıtları doğrultusunda başvurucunun nitelikli dolandırıcılık suçuna teşebbüs ettiği kanaatine vararak Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açmıştır.
16. Mahkemece 20/11/2018 tarihinde duruşma hazırlığı işlemleri yapılmıştır. Tensip Tutanağı'nda duruşmanın 24/1/2019 tarihinde yapılmasına ve başvurucunun savunmasının istinabe yoluyla alınması için Bakırköy Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine yazı yazılmasına karar verilmiştir.
17. Saruhanlı Asliye Ceza Mahkemesinde 13/12/2018 tarihinde istinabe yoluyla ifadesi alınan R.A. önceki beyanlarını tekrar ederek davaya katılan olarak kabulüne karar verilmesini istemiştir.
18. Başvurucunun sorgusu 22/1/2019 tarihinde istinabe yoluyla Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesince yapılmıştır. Duruşma Tutanağı'na göre başvurucuya istinabe talep yazısı ekindeki iddianame ve soruşturma evresinde toplanan delillere dair belgeler okunmuştur. Sorgu sırasında duruşmalardan bağışık tutulmak istediğini söyledikten sonra kendisine müdafi yardımından yararlanma hakkı olduğu hatırlatıldığında savunmasını kendisinin yapacağını beyan eden başvurucu; 8-9 aydır uzman çavuş olarak görev yapmakta olduğunu, bankadan hesap açtırıp banka kartı aldığını ancak hesabın aktif olmadığını, hatta kart şifresinin de kendisine gelmediğini ifade etmiştir. Söz konusu hesap kartını düşürüp kaybettiğini ileri süren başvurucu, kartın kaybolduğunu iki gün sonra fark ettiğini ancak hesapta para ve kartta da şifre olmadığı için bankaya bildirimde bulunma gereği duymadığını, iddianameye konu eylemleri kendisinin gerçekleştirmediğini savunmuştur. Başvurucu, duruşmanın sona ermesinden önce yeniden söz alarak barodan avukat görevlendirilmesini istemiştir. Ancak başvurucunun bu talebi yönünden bir karar verilmeksizin duruşma tamamlanmıştır.
19. Yargılama önceden kararlaştırılan 24/1/2019 tarihli tek celsede tamamlanmıştır. Duruşma Tutanağı'na göre başvurucunun hazır bulunmadığı ve kendisine barodan müdafi de tayin edilmediği bu celsede başvurucu ve R.A.nın dosyaya giren ifadeleri okunmuş, talebi doğrultusunda R.A.nın duruşmalara katılan olarak kabulüne karar verilmiştir. Yargılama sonucunda başvurucunun atılı suçtan 2 yıl 6 ay hapis ve 40 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"Müştekinin kullanmakta olduğu [053...] numaralı telefonun 10/05/2017 tarihinde saat: 09:54'de [0539...60] numaralı telefondan arandığı, arayan şahsın kendisinin [Ö.Y.] olarak tanıtan kişinin, müştekiye [... Bankasındaki] sigortalarını kullanmadığını, ilerleyen süreçte sigorta primlerinin artacak olması nedeniyle sigortasını iptali edebileceğini ve yine iptal halinde 500 TL civarı bir paranın hesabına yatacağını söylemesi ve müştekinin iptali kabul etmesi üzerine, şahsın müştekiden anne kızlık soyadını, TC kimlik numarasını ve telefonuna gelecek şifreli mesajları tarafına söylenmesini istediği, müştekinin kendisinin de gelen şifreli mesajı karşı tarafa söylediği, sonrasında müştekinin telefonuna 20,000,00 TL krediniz onaylandı diye mesaj gelmesi üzerine, müştekinin [... bankaya] giderek durumu sorduğu, oradaki görevlinin müşteki adına 17,450,00TL kredi çekildiği, paranın da [bankanın] Esenyurt şubesi nezdindeki sanık Furkan AKYOL'un hesabına havale edildiğini söylediği, bunun üzerine hesaba bloke konulduğu ve müştekinin suç duyurusunda bulunması üzerine sonrası Manisa Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce yapılan araştırma sonucunda hazırlanan 30.06.2017 tarihli raporda, [banka] nezdinde bulunan hesabından 10.05.2017 tarihinde bilgisi ve rızası dışında 20.000 TL tutarında kredi çekildiği ve bu paranın 17.450 TL'sinin sanığın [... Bankasının] Esenyurt şubesi nezdinde bulunan hesabına mobil bankacılık üzerinden transfer edildiğinin tespit edildiği hususları müşteki beyanı, [... Bankası] Genel Müdürlüğünün yazıları ve ekleri, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun yazısı, kolluk tutanakları ve tüm dosya kapsamı ile maddi vakaa olarak sabit görülmüştür.
Her ne kadar sanık savunmasında kredi kartını kaybettiğini ve bu durumu önemsemediği için bankaya bildirmediğini beyan ederek suçlamaları kabul etmemiş ise de, [bankanın] 27/11/2017 tarihli yazısından sanığın 09/05/2017 tarihinde suça konu hesabı açtırmış olduğunun ve kart kayıp başvurusunda bulunmadığının görülmesi ve yine müsnet olayın da 10/05/2017 tarihinde meydana geldiğinin anlaşılması ayrıca bankacılık uygulamasında banka kartlarının hesap açılmasından yaklaşık bir hafta sonra hesap sahiplerinin adresine gönderildiğinin bilinmesi karşısında, sanığın hesap açtırdığı gün veya ertesi günü başka bir kişinin sanığın kartını bulma veya hesabını kullanmaya çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi oluşa da aykırı olduğu açık olup, bu nedenle sanığın suçtan kurtulmaya yönelik beyanlarına itibar edilmemiştir.
Böylelikle sanığın kişinin kendisini banka çalışanı olarak tanıtması suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediği anlaşılarak TCK'nın 158/1-L,son maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmiş, para cezasının tayininde menfaatin temin edilmemiş olması ve zararın bulunmaması hususları da dikkate alınmıştır. Sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kalması nedeniyle teşebbüsün derecesi de nazara alınarak TCK'nın 35/2 maddesi gereğince cezasında indirime gidilmiş[tir.]"
20. Başvurucunun 8/2/2019 tarihli vekâletname ile vekil tayin ettiği Avukat Sultan Gürcan tarafından istinaf talebinde bulunulmuştur. İstinaf başvuru dilekçesinde ileri sürülen itirazlar şöyledir:
i. Katılanın ve banka görevlisinin telefonla aranması, kredi tahsisi ve para havalesi işlemlerinin kendisi tarafından gerçekleştirildiğine dair hiçbir delile ulaşılamadığı, olayı gerçekleştiren kişi ya da kişilerin kullandığı hatlar da yabancı uyruklu kişiler adına kayıtlı olduğu belirtilmiştir.
ii. Katılanın hesabından kendi hesabına yapılan havale işleminden haberdar olmadığı savunulmuştur. Bununla birlikte, gerekçeli kararda başvurucuya atılı eylemin ne şekilde gerçekleştirdiğine, suçu oluşturan hareketlerinin ne olduğuna dair hiçbir açıklamaya yer verilmediği, kimliği belirlenemeyen diğer kişilerce işlenen suçla hiçbir bağlantı kurulmaksızın varsayımlara dayalı olarak mahkûmiyet hükmü kurulduğu, kişilerin kimliklerini gizlemek için sahte hat kullandıkları kabul edildikten sonra bu kişilerin kendilerine ait gerçek bir banka hesabına para transfer etmelerinin mantıksız olduğu ileri sürülmüştür.
iii. Katılanın hesabından kendi hesabına mobil bankacılık yoluyla yapılan havale işlemi sırasında kullanılan IP adresinin tahsis edildiği hattın abonesi olduğu belirtilen D.A.A. hakkında hiçbir araştırma yapılmadığı, olayda kullanılan diğer iki hattın yabancı uyruklu abonelerinin adreslerinin tespit edilememesi sonrasında da bu kişilere ulaşılmasına yönelik çaba içerisine girilmediği belirtilmiştir.
iv. Banka hesabının açılmasından yaklaşık bir hafta sonra hesap kartlarının ilgiliye ulaştırıldığına dair kabulün temelsiz bir varsayımdan ibaret olduğu, gelişen teknolojiyle birlikte hesabın açıldığı anda tanımlanabilen kartlar da olduğu, nitekim somut olayda hesap açıldığı gün kendisine kart verildiği vurgulanmıştır.
v. Yargılama sırasında Mahkemede hazır edilmediği, istinabe yoluyla sorgusunun yapılmasıyla yetinilerek duruşmanın yokluğunda tamamlandığı, bu nedenle kendisine son sözünün sorulmadığı beyan edilmiştir.
vi. İstinabe yoluyla yapılan sorguda kendisine müdafi tayin edilmesini istediği hâlde Mahkemece bu taleple ilgili karar verilmeden ve müdafi tayin edilmeden yargılamaya devam edilerek hüküm kurulduğu, bu nedenle savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
21. Anılan hükme yönelik istinaf başvurusu İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesince (Daire) 22/10/2019 tarihinde kesin olmak üzere esastan reddedilmiştir. Kararda başvurucu hakkında kurulan Mahkeme hükmüne yönelik yer verilen eleştiri şu şekildedir:
"Sanık ile irtibatlı olduğu mahkemece değerlendirilen bir bayanın katılanı telefon ile arayıp kendisinin bankadan aradığını ve sigorta prim iadesi yapılacağını söyleyip katılanın kişisel bilgilerini aldıktan sonra katılan adına bankadan 20.000 TL kredi başvurusu yapıp daha sonra bu paradan 17.450 TL yi sanığın hesabına internet bankacılığı yöntemi ile havale edilip katılanın bankaya gidip müracaatı üzerine paraya bloke konulup teşebbüs aşamasında kalan sanık eyleminde; elde edilmeye çalışılan haksız 17450. haksız kazanç elde ettikleri anlaşılması karşısında TCK 158/1-L,son maddeleri gereğince adli para cezasının elde edilen haksız menfaatin iki katından yani 1745 gün adli para cezasından az olarak belirlenmemesi gerektiği halde buna riayet edilmeyerek yazılı şekilde eksik ceza tayin olunması aleyhe istinaf olmadığından duruşma açılmasına neden görülmeyerek bu husus eleştirilmekle yetinilmiştir."
22. Başvurucu 15/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
23. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Dolandırıcılık" kenar başlıklı 157. maddesi şöyledir:
"Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir."
24. 5237 sayılı Kanun'un "Nitelikli dolandırıcılık" kenar başlıklı 158. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Dolandırıcılık suçunun;
...
l) (Ek: 24/11/2016-6763/14 md.) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle,
İşlenmesi hâlinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Değişik cümle: 03/04/2013-6456 S.K./40.mad) Ancak, (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz."
25. 5237 sayılı Kanun'un "Suça teşebbüs" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.
Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir."
26. 5237 sayılı Kanun'un "Faillik" kenar başlıklı 37. maddesinin (1) numaralı fıkrası ise şöyledir:
"(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur."
B. Yargıtay Kararları
27. Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 15/2/2016 tarihli ve E.2014/17763, K.2016/1562 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanığın aşamalarda, katılan ile irtibata geçilen [...] numaralı hattın kendisine ait olmadığını, kendisine ait kimlik bilgileri kullanılmak suretiyle suçun işlenebileceğini savunması, katılan tarafından, suça konu paranın, [...] Bankasından, 'kartsız para gönderme işlemi' yoluyla, [...] nolu telefon numarası aracılığı ile sanığın sadece kimlik bilgileri kullanılarak gönderildiği, yapılan tespitte söz konusu telefonun, [A.G.] isimli bir şahsa ait olduğunun belirlendiği yine söz konusu aracın satışına ilişkin olarak verilen ilanın yapıldığı bilgisayarın, IP adresinin de sanığa ait olmadığının anlaşılması karşısında; maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeksizin ortaya çıkarılması bakımından, katılanı arayan [...] numaralı hattın sahibi olarak belirlenen [A.G.] isimli şahıs ile IP numarası belirlenen [H.Ç.nin] tanık olarak dinlenilmesi, gerektiğinde bu telefona ait abone sözleşmesinin, sanık yada tanıklar tarafından yapılıp yapılmadığı yönünde imza incelemesi yaptırılmasından sonra toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması [bozmayı gerektirmiştir.]"
28. Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 31/10/2016 tarihli ve E.2014/4827, K.2016/8177 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Katılanın yetkilisi olduğu [Ç.] İnş. Şti.ne ait [...] Bankası Şubesindeki [...] nolu şirket hesabından şirket yetkilisinin bilgisi ve rızası olmaksızın 27/12/2007 tarihinde internet üzerinden [87...107] IP numarası ile 39.995 TL para transferinin yapıldığı, IP numarası araştırıldığında havale yapılan şirketin sanığın yetkilisi olduğu [K.M.] Şirketine ait olduğu, para transferinin öğrenilmesi üzerine katılanın [...] Bankasına müracaat ederek yapılan EFT'nin bloke edildiği ve hesaba aktarılan ödemenin [Ç.] İnş. Şti.ne iade edildiğinin iddia edildiği olayda; isnat edilen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraatine ilişkin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Anayasa Mahkemesinin 21/9/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; dava konusu olay sırasında katılanı ve banka görevlisini telefonla arayan kişinin kendisi olmadığını, telefon görüşmelerinde kullanılan hatlar ile havale sırasında kullanılan IP adresinin tahsis edildiği hattın başka kişiler adına kayıtlı olduğunu, kimliği tespit edilemeyen diğer kişilerce gerçekleştirilen eylemlerle kendisi arasında Mahkemece hiçbir irtibat kurulmayarak birtakım varsayımlarla mahkûmiyetine karar verilmek suretiyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
31. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
32. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
34. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
35. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
36. Mahkemeler, kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 34).
37. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, §§ 35, 39). Gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalı (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 18/6/2013, § 24) ve davada ileri sürülen esas iddiaların değerlendirilmiş olduğu karardan anlaşılmalıdır.
38. Zira bir davada tarafların hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken mahkemenin neleri dikkate aldığı ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması gerekçeli karar hakkı yönünden zorunludur. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakmış olması bir hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, §§ 38, 39).
39. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Bir yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediğini denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak temel hak ve özgürlükler bağlamında adil olup olmadığını değerlendirmektir (Billur Güzide Balyemez ve Recai Alper Tunga, B. No: 2014/5909, 25/3/2015, § 45).
40. Bu arada ifade etmek gerekir ki bireysel başvuruya konu davadaki eylemlerin kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Dolayısıyla somut başvuruyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin rolü, derece mahkemelerince yapılan değerlendirmelerin ve varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek değildir (Orhan Kılıç [GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 44).
ii. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
41. Somut olayda başvurucu, nitelikli dolandırıcılık suçuna teşebbüsten Mahkeme tarafından 2 yıl 6 ay hapis ve 40 TL adli para cezasına mahkûm edilmiştir. Bu hüküm istinaf incelemesinden geçerek 22/10/2019 tarihinde kesinleşmiştir.
42. Başvurucu; katılana yönelik eylemleri kendisinin gerçekleştirdiğine ya da kimliği tespit edilememekle birlikte bu eylemleri gerçekleştirdiği Dairece kabul edilen diğer kişinin eylemlerine iştirak ettiğine ilişkin somut bir gerekçe ortaya konulmadığını ve isnat edilen suçu işlediğine ilişkin şüphelerin makul gerekçeler ile giderilmediğini savunmuştur.
43. Mahkûmiyet gerekçesine göre olay günü katılanı telefonla arayıp kendisini Ö.Y. olarak tanıtan bir kişi katılandan kimlik bilgilerini almış, bu bilgiler kullanılarak katılanın hesabına bilgi ve rızası dışında tanımlanan kredi tutarının bir kısmı başvurucunun olay gününden bir gün önce açtırdığı hesabına mobil bankacılık yoluyla transfer edilmiş, katılanın müracaatı üzerine bloke konulan para yeniden katılanın hesabına iade edilmiştir. Mahkeme başvurucunun kendi hesabını olaydan bir gün önce açtığını, banka kartını kaybettiğine dair başvuru yapmadığını vurgulamıştır. Bu olgu ile birlikte bankacılık sektöründe banka kartlarının hesabın açılmasından yaklaşık bir hafta sonra müşterilere teslim edildiğine dair yerleşik uygulama olduğuna dair varsayımdan hareket eden Mahkeme, aradan geçen bir günlük süre itibarıyla başvurucuya ait kartın bir başkası tarafından ele geçirilip kartın tanımlandığı hesabın kullanılmaya çalışılamayacağını değerlendirmiştir. Mahkeme buradan hareketle başvurucunun kendisini banka çalışanı olarak tanıtmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediği sonucuna ulaşmıştır. Böylelikle gerekçeli kararda, katılanın telefonla aranması eyleminin de başvurucu tarafından bizatihi gerçekleştirildiği kabul edilmiştir.
44. Mahkûmiyet hükmü, katılanın hesabındaki paranın başvurucunun olaydan bir gün önce açtırdığı hesaba transfer edilmesine, başvurucunun hesap kartını kaybettiğini söylemesine karşın bu hususta bildirimde bulunmamasına, bununla birlikte hesap kartlarının müşterilere tesliminin hesap açma işleminden itibaren yaklaşık bir hafta içerisinde gerçekleştirildiğine, dolayısıyla bu kartı bir başkasının ele geçirip kullanamayacağına dair kabule dayanmaktadır. Başvurucu ise Mahkemenin dayandığı varsayımın aksine söz konusu kartı hesabı açtığı gün alabildiğini ve akabinde kaybettiğini ileri sürmektedir. Ayrıca olay sırasında kullanılan telefon hatlarının hiçbirinin kendi adına kayıtlı olmadığını, özellikle havale işlemi gerçekleştirilirken kullanılan IP adresinin tanımlandığı telefon hattı sahibi ile ilgili hiçbir araştırma da yapılmadığını, katılanın da olay günü kendisini bir kadının aradığını söylediğini belirtmiştir. Mahkemenin kabulüne karşın söz konusu itirazların içeriği dikkate alındığında istinaf incelemesi yönünden sonuca etkili olduğu, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğu değerlendirilmiştir.
45. Diğer yandan Daire kararında ise Mahkemenin kabulünün aksine katılanı arayan kişinin bir kadın olduğu ve başvurucunun bu kişi ile irtibatlı olduğuna dair değerlendirmede bulunulmuştur. Ancak anılan kararda da başvurucunun katılanı aradığı kabul edilen kadınla irtibatının ne şekilde kurulduğuna, dolayısıyla katılana yönelik eylemleri gerçekleştirdiği kabul edilen diğer kişinin eylemlerine başvurucunun hangi eylemiyle iştirak ettiğine dair ayrıntılı bir değerlendirme yapılmamıştır.
46. Sonuç olarak Mahkemenin bankacılık sektöründe yerleşik olduğunu değerlendirdiği uygulamaya ve katılanı arayan kişinin bizatihi başvurucu olduğuna dair kabullerinde ve bununla kısmen çelişen Daire kararında, başvurucunun katılana yönelik eylemlerde kullanılan üç ayrı hattın hiçbirinin kendi kullanımında olmadığına, dolayısıyla eylemi bizatihi gerçekleştiren kişi ya da kişilerle iştirak hâlinde olduğuna dair olguların başka delillerle ortaya konulması gerektiğine, ayrıca aynı gün teslim alıp kaybetmesi nedeniyle hesap kartını olayda bir başkasının kullanmış olabileceğine dair ayrı ve açık yanıt verilmesini gerektiren hususların varlığına rağmen davanın sonucuna etkili olabilecek nitelikteki lehe itirazların karşılanmadığı anlaşılmıştır. Bu sebeple yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
48. Başvurucu, istinabe yoluyla yapılan sorgusunda talep ettiği hâlde müdafi görevlendirilmediğini, savunmasını hazırlaması için gerekli zaman verilmeden ve yokluğunda yapılan yargılama sonucunda mahkûmiyetine karar verildiğini beyan ederek adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ileri sürmüştür.
49. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. Giderim Yönünden
50. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
51. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.
52. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
53. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten derece mahkemelerine aittir (Orhan Kılıç, § 44). Bu bağlamda somut olayda başvurucunun dolandırıcılık suçuna teşebbüs edip etmediği yönünde karar vermek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararı, sanığın beraat ettiği anlamına gelmediği gibi ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmesi amacıyla yapılacak yeniden yargılama neticesinde sanık hakkında mutlaka beraat kararı verilmesi gerektiği anlamına da gelmemektedir. İhlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemler yerine getirildikten sonra yapılacak değerlendirmede mahkemenin delillerin takdir biçimine göre benzer veya farklı bir sonuca varılması mümkündür.
54. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Ayrıca başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zararla ilgili bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebi reddedilmiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/626, K.2019/67) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/9/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.