TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET ZEKİ RASTGELDİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/37449)
Karar Tarihi: 5/9/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
Mehmet Zeki RASTGELDİ
Vekili
Av. Hayri GİRİŞKEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işveren ile arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/11/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. 1981 doğumlu olan başvurucu, 15/6/2010 tarihinde İpekyolu Kalkınma Ajansı (Kurum) bünyesinde uzman olarak çalışmakta iken 26/7/2016 tarihinde başvurucunun iş akdi Yönetim Kurulu tarafından alınan karar üzerine feshedilmiştir. Kararda; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen bazı ajans personelinin 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal (OHAL) Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) ilgili hükümleri uyarınca işine son verildiği belirtilmiştir. İşveren Kurum ayrıca 30/7/2016 tarihli yazıyla, başvurucunun da aralarında bulunduğu, iş akdine son verilen personel hakkında Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) ihbarda bulunmuştur.
7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Kurum aleyhine 23/8/2016 tarihinde dava açmıştır. Gaziantep 3. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu, 2010 yılından bu yana sorunsuz bir şekilde işveren Kurumda çalıştığını, en son destek hizmetleri birim başkanı olarak görev yapmakta iken somut hiçbir gerekçe gösterilmeksizin iş akdinin usul ve yasaya aykırı bir şekilde feshedildiğini ileri sürmüştür.
8. Mahkeme 1/3/2017 tarihli gerekçeli kararıyla, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından 667 sayılı KHK'nın 4/1-g maddesi gereği iş akdinin feshedildiğini belirterek davanın reddine hükmetmiştir. Başvurucu karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi yaptığı inceleme neticesinde 4/10/2017 tarihli kararla uyuşmazlığın 667 sayılı KHK'nın 4. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında ele alınması gerektiğini ifade ederek kararı gerekçe yönünden kaldırmış ve davanın reddine hükmetmiştir. Başvurucunun anılan kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 7/3/2018 tarihli ilamıyla davalı işveren tarafından feshe dayanak olan bilgi ve belgelerin sunulmadığı, derece mahkemelerince bu yönde detaylı bir araştırma yapılarak davaya konu uyuşmazlığın incelenmesi gerektiği gerekçesiyle bozmaya hükmetmiştir.
9. Bozma kararı üzerine Bölge Adliye Mahkemesi, davalı Kurum başta olmak üzere Başsavcılığa, İl Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet), Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF), İl Jandarma Komutanlığı ile ilgili diğer kurumlara müzekkere yazarak başvurucu hakkında bilgi/belge toplama yoluna gitmiştir. Bu kapsamda Başsavcılıktan gelen müzekkere cevabında başvurucu hakkında soruşturma yürütüldüğü ancak 31/5/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği belirtilmiş, soruşturma dosyasına ait belgeler gönderilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı incelendiğinde başvurucu hakkında Digitürk aboneliği dışında herhangi bir kayda rastlanmadığı, buna yönelik tespitte ise 4/7/2012'de başlayan aboneliğin STV grubu kanallarının bahsi geçen platformdan ayrılmasının akabinde 9/10/2015 tarihinde sonlandırıldığı ifade edilmiştir. Başvurucu bu iddia karşısında alınan ifadesinde, 2012 yılında Digitürk'e maç izlemek amacıyla başvurduğunu, büyük oğlunun da sürekli izlediği bir çizgi film kanalı olduğunu, STV grup kanallarının platformdan çıkarılmasından sonra Digitürk'ü seyretme amacının kalmadığını, bunu Fethullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) liderinin talimatıyla yapmadığını, esasen böyle bir talimattan haberinin de olmadığını belirtmiştir. Oğlunun izlediği çizgi film kanalı Digitürk'ten çıkarılınca boşuna para ödemek istemediğini ifade eden başvurucu, maçlara eskisi kadar ilgisinin kalmadığını, zaman da ayıramadığını, bu nedenle Digitürk'ü iptal ettirmeye karar verdiğini, Digitürk ile yaptığı anlaşma gereği ödemek zorunda olduğu taahhüt bedelinden kurtulmak amacıyla da STV kanallarının platformdan çıkarılmasını bahane olarak ileri sürdüğünü ifade etmiştir. Takipsizlik kararının gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Tüm dosya kapsamında toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde şüpheli Mehmet Zeki Rastgeldi'nin örgütün gizli haberleşme programı olan BYLOCK kaydının bulunmadığı, şüpheli Mehmet Zeki Rastgeldi'nin örgütün finans kaynağı olan Bank Asyaya örgütün çağrısı üzerine para yatırmadığı, kapatılan derneklere üye kaydının olmadığı, kapatılan okullara kendisinin ya da çocuklarının gitmediğinin anlaşıldığı, örgüt üyeliği için yerleşmiş Yargıtay Kararlarında şüphelinin eylem ve faaliyetlerinde süreklilik, çeşitlilik, gizlilik ve yoğunluk olması gerektiği; ancak dosya kapsamında toplanan deliller ışığında süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk bakımından eylem ve faaliyetlerinin bulunmadığı,
Şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün fikir, eylem ve ideolojisini benimsediği ve diğer örgüt üyeleriyle birlikte irtibat ve iltisaklı şekilde hareket ettiğine ilişkin herhangi bir delil elde edilemediği anlaşılmakla;
CMK 172 maddesi gereğince şüpheli hakkında KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA..."
10. Bölge Adliye Mahkemesinin müzekkere cevaplarının gelmesinin akabinde 12/12/2018 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucu, Digitürk aboneliğine ilişkin iddialara cevap vermiş; abonelikten çıkarılma talebinde STV grubuna ilişkin bir nedenden bahsetmediğini, sadece çocuğunun izlediği çizgi film kanalının platformdan çıkarılması nedeniyle kanal aboneliğine bir gerekçe kalmadığını, ekonomik sebeplerle platformdan ayrılmak istediğini, daha önce de abonelikten çıkmak için başvurularının olduğunu ancak çeşitli sebeplerle bunun platform tarafından engellendiğini belirtmiştir.
11. Bölge Adliye Mahkemesi 27/2/2019 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesi kararının gerekçe yönünden ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Konunun 667 sayılı KHK hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği tespit edildikten sonra 667 sayılı KHK'nın 4. Maddesinin 2. Fıkrasında, 'Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler' denilmekle davalı kurum yönünden davacının kamu kurumunda çalıştırılmasına yönelik yasal engel bulunduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakının tespiti için uygulanan kriterlerden Digiturk aboneliğinin örgüte ait olduğu kabul edilen kanalların platformdan çıkartılması nedeniyle aboneliğin iptal edilip edilmediği noktasında irtibat ve iltisakının belirlendiği anlaşılmaktadır.
Digiturk platformundan örgüte ait olduğu kabul edilen kanalların 08/10/2015 tarihinde platformdan çıkartıldığı, davacının da hemen 1 gün sonra 09/10/2015 tarihli dilekçe ile, yıllardır Digiturk abonesi olduğunu, bazı kanalların sözleşmeye aykırı olarak platformdan çıkartılması ve aylık abonelik tutarının yüksek gelmesi nedeniyle aboneliğini sonlandırmak istediğini bildirdiği ve bu şekilde FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakının güçlü bir şekilde ortaya koyan somut delilin bulunduğu görülmüştür.
Yukarıda açıklandığı gibi feshin haklı neden boyutu ileride açılması muhtemel alacak davalarında tartışılmak üzere fesih en azından geçerli olduğundan kararın gerekçe yönünden düzeltilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir."
12. Başvurucu, istinaf kararına karşı temyiz başvurusunda bulunmuş; Digitürk platformuna gönderdiği iptal dilekçesinde iptal nedeni olarak bazı kanalların sözleşmeye aykırı olarak platformdan çıkarılmasını bahane ederek abonelik ücretini yüksek bulduğu platform aboneliğini taahhüt bedeli ödemeden sonlandırmak istediğini beyan etmiştir. Bir tüketici olarak fayda-maliyet analizi yaptığını, çocuğunun çizgi film kanallarından mahrum kalması karşısında bütçesine ek yük getiren bir aboneliği sonlandırmayı tercih ettiğini belirten başvurucu, iptal dilekçesinde de taahhüt yükümlülüğü ve abonelik ücretinin yüksek olmasını vurgulanmak suretiyle ve ekonomik nedenlerle aboneliği sonlandırdığını ifade etmiştir. Aboneliğin sonlandırılmasının tek başına örgüt ile irtibatına gerekçe olamayacağını belirten başvurucu; hakkında başkaca hiçbir bilgi ya da belge bulunmadığını, nitekim işverenin ihbarı üzerine başlatılan soruşturma neticesinde de takipsizlik kararı aldığını beyan etmiştir.
13. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 19/9/2019 tarihli ilamı ile usul ve kanuna uygun olduğunu değerlendirdiği kararın onanmasına hükmetmiştir.
14. Nihai karar 4/11/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
15. 8/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
16. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.
B. Yargıtay Kararları
17. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."
18. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:
"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır. ..."
19. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.
Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."
20. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.
...
Davacının hakkında derdest bulunan ceza yargılamasında, 'mor beyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması..."
21. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8/4//2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut uyuşmazlıkta davalı işveren tarafından yapılan fesih bildiriminde, fesih nedeni olarak davalı işverene ait fabrikada 04/02/2015 tarihi ve öncesinde davacı ile bir kısım çalışanların işyerinde üretilen rakıları çaldıkları ve çalışan işçilerden ...'in hırsızlık suçuna yardım ettikleri iddiasının feshe gerekçe gösterildiği ve davacının iş akdinin davalı şirkette çalışırken 17/03/2015 tarihinde ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenle feshedildiği anlaşılmıştır.
... 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2015/257 esas 2015/777 karar sayılı dosyası kapsamına göre davacının hırsızlık olayından mahkum olan ... ile aynı fabrikada çalışıp, işyerinde servis bulunmaması nedeniyle aynı kişinin aracı ile muhtelif zamanlarda iş yerinden ayrıldığı, davacının sırf bu kişinin aracına binmesinin ve araçtaki alkol kokusunu farketmemesinin feshe dayanak yapılamayacağı, rakı dinlenme bölümünde çalışan davacının aynı araçta bulunan ve hırsızlığa konu olan rakının ... tarafından araçta taşındığına ilişkin bilgi sahibi olamayacağı, işverenin davacının bu hırsızlık olayından haberdar olduğu yönündeki şüphesinin makul ve objektif bir şüphe olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi gerekçeler ile reddine karar verilmesi hatalıdır."
22. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/32147, K.2013/12471 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut olayda bir şüphe feshi söz konusudur. Bu tür fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir.
Davalı işyerinde fesih bildirgesinde anılan olayın davacı tarafından gerçekleştirildiği ceza yargılaması sonucunda da ispatlanmamış, davacı hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir. Ancak davacının kendi kredi kartının sorgulanması ile bilgisi olmaksızın kredi kartından alışveriş yapılan müşterinin kredi kartının sorgulanmasının zamanlama yönünden iç içe geçmesi ve sorgulamanın yapıldığı terminalin aynı olması dikkate alındığında, bu hususun iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni ortadan kaldırmaya elverişli bir şüphe olup, davacı ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığı kabul edilmelidir. Bu durumda davalı işverenin artık işçiyi çalıştırması mümkün değildir. Bu sebeple iş sözleşmesinin feshi haklı sebebe dayanmasa da, feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmelidir. İşverence yapılan fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olmuştur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Gerekçeli Karar Hakkı Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucu; feshin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu kapsamda açtığı işe iade davasında yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığını, hakkında yürütülen soruşturmanın takipsizlik kararı ile neticelendiğini, bu şekliyle feshin de esasen dayanaksız kaldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde; ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, geçerli nedenle feshin söz konusu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verdiği, anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken bu hususların gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.
25. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında başvuru formunda ileri sürdüğü hususları tekrar etmiştir.
b. Değerlendirme
26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucu, hakkında yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan iddia ve itirazları incelenmeksizin açtığı işe iade davasının adil yargılanma hakkına aykırı şekilde reddedildiğini ileri sürmüştür. Başvurunun bu yöndeki iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Genel İlkeler
29. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
31. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
32. Makul gerekçe davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).
33. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
34. Somut olayda İpekyolu Kalkınma Ajansında çalışmakta olan başvurucunun iş akdi darbe teşebbüsünün akabinde, millî güvenlik kapsamında, terör örgütleri ile irtibatlı olan personelin ilişiğinin kesilmesine karar verildiği gerekçesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır (bkz. §§ 6-7).
35. Bölge Adliye Mahkemesi, yargılama sürecinde Başsavcılık, Emniyet ve çeşitli kurumlar vasıtasıyla başvurucu hakkında bilgi/belge toplamıştır. Bu kapsamda dosyaya gelen bilgileri inceleyen Mahkeme, başvurucunun Digitürk aboneliğini örgütün yayın organlarının ilgili platformdan çıkarılmasının akabinde, FETÖ/PDY liderinin talimatının hemen ertesi günü sona erdirdiğini, söz konusu tespit karşısında feshin geçerli nedenle yapıldığının kabulü gerekeceğini belirterek davanın reddine hükmetmiş ve bu karar temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir (bkz. §§ 9-13).
36. Şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bu kapsamda şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir.
37. Bu açıklamalar ışığında somut olaya geri dönmek gerekirse başvurucunun iş akdinin feshine sebep olan hususun Digitürk aboneliğini örgüt liderinin talimatı üzerine sonlandırması nedeniyle FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu tespitine dayandığı görülmektedir. Başvurucu hakkında işveren Kurum'un ihbarı üzerine iş akdinin feshinin hemen akabinde soruşturma başlatılmış, Digitürk dışında bir delilin bulunmadığı, bu kapsamda yapılan tespitin ise örgüt üyeliği için yeterli olmadığı kanaati ile takipsizlik kararı verilmiştir.
38. Aynı somut olaya ilişkin ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda derece mahkemeleri, önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta; ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Öte yandan belirtmek gerekir ki ilgili mevzuata göre bir kişi hakkında soruşturma yahut kovuşturma açılması da mutlak bir şekilde işten çıkarma sebebi sayılmamaktadır. Bu kapsamda Yargıtay kararlarında hem OHAL dönemi için hem de OHAL harici dönemler için işçi hakkında verilen bir beraat yahut takipsizlik kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Yargıtay, beraat kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını ayrıca incelemiştir (bkz. §§ 20-22).
39. Somut olayda başvurucu; Digitürk aboneliğini, talimat verildiği iddia edilen tarihten bir gün sonra iptal ettirmiştir. Söz konusu tespit bu noktada dikkate değer olmakla birlikte başvurucunun savunmasının soruşturma ve işe iade yargılaması boyunca tutarlılık arz ettiği, ceza soruşturması kapsamında başvurucu hakkında başkaca bir delilin elde edilemediği birlikte değerlendirildiğinde mevcut tespitin terör örgütü ile irtibatını/iltisakını ne şekilde ortaya koyduğu hususunun gerekçeli kararda tartışılmadığı görülmüştür.
40. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
41. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, başvurucu ile terör örgütleri arasındaki bağlantıyı gösteren somut, kişisel ve güncel sebeplerin gerekçeli kararda ayrıntılı bir şekilde ortaya koyması, kendisini davanın reddi sonucuna götüren sebepleri net bir şekilde karara yansıtmasıdır.
42. Dolayısıyla gerekçeli kararda, işveren yönünden başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığı, başvurucunu yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği ve bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden
44. Başvurucu, yargılamanın makul sürede neticelendirilmediğini ileri sürmüştür.
45. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a 25/7/2018 tarihinde eklenen geçici ikinci maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Tazminat Komisyonu tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
46. Bu defa 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 40. maddesi ile 6384 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinin birinci fıkrasında yer alan tarih 9/3/2023 olarak değiştirilmiş ve 9/3/2023 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan bireysel başvuruların, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Tazminat Komisyonu tarafından inceleneceği düzenlenmiştir.
47. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında; ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir.
48. Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden
50. Başvurucu ayrıca haksız fesih işlemi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğini; süreç içerisinde yurt dışına çıkışının yasaklanması nedeniyle de seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
52. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
53. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
54. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
55. Dosyadaki belgeden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Gaziantep 3. İş Mahkemesine (E.2016/816, K.2017/156) GÖNDERİLMESİNE,
E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.