logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Halil Akkaş, B. No: 2019/42442, 5/9/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HALİL AKKAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/42442)

 

Karar Tarihi: 5/9/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Halil AKKAŞ

Vekili

:

Av. Mustafa ALGAM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/12/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1978 doğumlu olan başvurucu, 8/7/2002 tarihinden itibaren Türkiye Halk Bankası A.Ş. (Kurum) bünyesinde çalışmaya başlamış; en son servis yetkilisi olarak çalışmakta iken 31/8/2016 tarihinde başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Fesih bildiriminde yer alan ifadeler şu şekildedir:

"15. 07.2016 sürecinin akabinde Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen, OHAL Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin 667 Sayılı KHK'da belirtilen hükümler doğrultusunda önlem alınması gereken ya da performans düşüklüğü, çalışmalarında ve davranışlarında görülen olumsuzluk ve yetersizlikten veya çeşitli muhtemel tisk doğurucu sakıncalardan dolayı Bankada işe devam etmesi uygun görülmeyen personelin iş akdinin feshedilmesine

Bu kapsamda 31.08.2016 Çarşamba günü, mesai saati bitimi itibarıyla iş akdinizin feshedilmesine

Karar verilmiştir."

7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Kurum aleyhine 29/9/2016 tarihinde dava açmıştır. Eskişehir 1. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; fesih sebebinin açık ve kesin bir şekilde belirtilmediğini, fesih işleminin usul ve yasaya aykırı olduğunu, savunması dahi alınmadan işten çıkarıldığını ileri sürmüştür.

8. Mahkeme 20/12/2016 tarihli kararı ile dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine hükmetmiş, istinaf değerlendirmesinden geçen karar Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından temyizen incelenmiş, 25/9/2017 tarihli ilamla eksik inceleme yapıldığı gerekçesiyle bozulmuş ve dosyanın Mahkemeye iadesine karar verilmiştir. Bozma ilamında başvurucunun iş akdinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı hususunun araştırılması gerektiği belirtilmiştir.

9. Bozma ilamı doğrultusunda Mahkeme; Bilgi Teknolojileri Kurumuna, Emniyet Genel Müdürlüğüne (Emniyet), İstihbarat Daire Başkanlığına, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık), Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) ve Bank Asyaya müzekkere yazarak başvurucu hakkında bilgi/belge toplama yoluna gitmiştir. Bank Asyadan gelen cevabi yazıda başvurucunun hesap kaydının olduğu belirtilmiş ve hesap hareketliliğini içeren doküman dosyaya gönderilmiştir.

10. Mahkeme, Bank Asya hesap hareketlerine ilişkin olarak dosyanın bilirkişi incelemesine gönderilmesine karar vermiş; bu kapsamda hazırlanan 13/5/2019 tarihli raporda, başvurucunun hesabının 2012 yılında açıldığı, 17/6/2014 tarihine kadar (2014 yılı Şubat ila Mayıs ayları da dâhil) düzenli aralıklarla 10.000 TL tutarında para yatırdığı ve okul taksidi açıklaması ile EFT yaptığının tespit edildiği bildirilmiştir. Kurum; bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde, dosyaya sunulan bilgi ve belgeler uyarınca başvurucunun çocuklarının olağanüstü hâl (OHAL) kapsamında kapatılan okullara devam ettiğini, başvurucunun kapatılan Zaman gazetesine abone olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir. Başvurucu ise Bank Asya hesabını okul tarafından zorunlu tutulduğu için açtığını, bu hesabı sadece okul taksitlerini ödemek amacıyla kullanıldığını belirtmiştir.

11. Mahkeme 13/6/2019 tarihli kararı ile davanın kabulü ile başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Yargıtay bozma ilamı uyarınca yazılan müzekkerelere verilen cevapların incelenmesinde, davacı hakkında FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne yönelik yürütülen soruşturmalar kapsamında herhangi bir soruşturma dosyasına veya açılmış bir kamu davası kaydına rastlanılmadığının, Fetö veri havuzunda davacı hakkında 07/05/2018 tarihi itibariyle Asya Katılım Bankasında açılan hesap dışında herhangi bir bilgiye rastlanılmadığının bildirildiği görülmüş yine davalı Bankadan iş sözleşmesinin feshine dayanak yapılan tüm bilgi ve belgelerin istenmesine rağmen, dosyaya herhangi bir bilgi, belge ya da soruşturma evrakının gönderilmediği, 23/07/2016 tarih ve 667 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname doğrultusunda feshin gerçekleştirildiğinin bildirildiği anlaşılmıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar ile tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde, davacının FETÖ/PDY, yine devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunan yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti yada iltisakı veya irtibatı olduğuna dair herhangi bir bilgi yada belgeye dosya kapsamında yaptırılan araştırma sonuçları ile ulaşılamadığı yine müflis Asya Katılım Bankası A.Ş. Eskişehir Şubesinde açılan hesapların okul taksiti ödeme amacı ile kullanıldığı, söz konusu hesaplarda FETÖ/PDY terör örgütüne yada müflis Bankaya destek amacına yönelik hareketlerin bulunmadığı anlaşılmış ve Yargıtay bozma ilamında belirtilen hususlar dikkate alınarak aşağıdaki şekilde karar verilmiştir."

12. İşveren Kurum, karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Bu kapsamda ibraz ettiği dilekçede Kurum, Banka İnsan Kaynakları Daire Başkanlığının 12/6/2018 tarihli yazısında başvurucunun ilgili dönemde Bank Asyada kredi kartı ve hesabının olduğu, aktif Zaman Gazetesi aboneliğinin bulunduğu, çocuğunun OHAL kapsamında kapatılan okullarda eğitim gördüğü, kendisinin Fethullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) müzahir derneğin üyesi olduğu yönünde istihbari bilgi edinildiğini ifade etmiş; bu hususların netleştirilmesi gerekirken eksik inceleme ile müzekkere yazılmadan karar verildiğini ileri sürmüştür. İşveren Kurum ayrıca başvurucunun 14/2/2014 tarihinde Bank Asya hesabına 10.000 TL yatırdığını, bu tarihten önce ise hesaplarında bu miktarda bir mevduat bulunmadığını, mevcut tespitin iltisakın varlığını ispat ettiğini belirtmiş ve davanın reddini talep etmiştir.

13. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 25/9/2019 tarihli kararı ile temyiz talebinin kabulüne ve davanın reddine kesin olarak hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Bozma sonrasında yapılan araştırmalar ve tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; davacının FETÖ ile bağlantılı Bank Asya hesap hareketlerinin ve tarihlere göre mevduat miktarlarının iş veren yönünden iş sözleşmesinin feshi için geçerli sebep teşkil etmekte olduğu anlaşılmıştır. Feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı ileride muhtemel tazminat davasında değerlendirilmek üzere iş bu davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur."

14. Nihai karar 21/11/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 20/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

16. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

17. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

 "Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

18. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

19. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.

Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."

20. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17/10/2018 tarihli ve E.2018/11972, K.2018/22382 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının ... sözleşmesinin feshinin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesi doğrultusunda davalı işverence oluşturulan komisyon kararıyla davalı kurum tarafından gerçekleştirilmiştir.

Davacı işçi 4857 sayılı ... Kanunu hükümleri çerçevesinde çalışmış olmakla ... sözleşmesinin 06.09.2016 tarihindeki feshinde ... Kanunu'nun 18. ve devamı maddeleri hükümleri uygulanmalıdır.

Somut olayda davacının ... akdinin feshine neden olan bilgi ve belge işverence ibraz edilememiştir. Davacının ... akdinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı Kurumdan araştırılmalı; ayrıca davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumundan varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asyaya açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalı olup bozmayı gerektirir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Anayasa Mahkemesinin 5/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucu; iş akdinin usul ve yasaya aykırı olarak feshedildiğini, görevine son verilmesini gerektirecek haklı yahut geçerli bir neden sunulmadığını, savunmasının alınmadığını belirtmiştir. İşe iade talebiyle başlatılan yargılama neticesinde varılan sonucun hakkaniyete aykırı olduğunu ve eksik incelemeye dayalı olarak karar verildiğini ileri süren başvurucu; Bank Asya tespitine dair savunmasının bilirkişi raporu ile de teyit edildiğini, dosyaya gelen müzekkere cevaplarına göre FETÖ/PDY veri havuzunda kendisine dair başka hiçbir bilginin bulunmadığını, buna rağmen lehe hususlar değerlendirilmeksizin davanın reddi kararı verildiğini, bu kapsamda hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

23. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıf yaparak ve davalı Kurum tarafından gönderilen bilgi ve belgeler de dikkate alınmak suretiyle başvurucunun adil yargılanma hakkına yönelik iddialarının kanun yolu şikâyeti kapsamında, masumiyet karinesine yönelik iddialarının ise konu bakımından yetkisizlik kapsamında kalıp kalmadığı hususunun değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

24. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, Bank Asyada görülen hesap hareketliliğinin okul taksiti kapsamında gerçekleştiği hususunun açık olduğunu, hakkında herhangi bir ceza soruşturması yahut kovuşturmasının bulunmayıp başka bir delilin olmadığını belirterek adil yargılanma hakkı ile masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

25. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası iş akdinin somut bir gerekçe gösterilmeksizin asılsız iddialar ile feshedildiği, derece mahkemelerince de yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, iddia ve itirazları karşılanmadan davasının reddine karar verildiği hususuna ilişkindir. Bu kapsamda başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki iddialarının gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

28. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

30. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).

31. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

32. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

33. Somut olayda işveren nezdinde 2002 yılından itibaren çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi, 31/8/2016 tarihinde FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu kanaati ile feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır. Mahkemenin, başvurucunun Bank Asyada açılan hesapları okul taksiti ödeme amacı ile kullandığı, söz konusu hesaplarda FETÖ/PDY terör örgütüne ya da müflis Bankaya destek amacına yönelik hareketlerin bulunmadığı gerekçesine karşılık; Yargıtay, başvurucunun Bank Asyada hesap açtığı ve bu hesaba para yatırdığına dair tespitin şüphe feshi için yeterli olduğunu kabul etmek suretiyle nihai olarak işe iade davasının reddine hükmetmiştir (bkz. §§ 6-13).

34. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (bkz. §§ 17-18). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.

35. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

36. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 28-32).

37. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bu kapsamda derece mahkemeleri ile temyiz merciinden beklenen, öncelikle işveren kurumun niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin burada hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyeti ve öneminin ne olduğu hususlarını belirlemesidir. Zira şüpheyi doğuran olay yahut durum, farklı pozisyonlarda çalışan kişiler yönünden farklı değerlendirme yapmayı gerektirebilmektedir. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemeleri ile temyiz mercii tarafından söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir.

38. Somut olayda Yargıtay'ın gerekçeli kararına göre başvurucunun Bank Asyada hesap açması ve buraya para yatırması şüphe feshi için yeterli kabul edilmiştir.

39. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırılması suretiyle FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu ve bu suretle işçi-işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137).

40. Başvuruya konu olayda Bank Asya hesap hareketlerine ilişkin olarak işveren Kurum, başvurucunun her ne kadar Şubat 2014'te Bankaya 10.000 TL yatırdığını, öncesinde bu miktarlarda bir hesap hareketliliği olmadığını, kredi kartını da aktif olarak kullandığını iddia etmiş ise de hazırlanan bilirkişi raporunda söz konusu hesabın 2012 yılında açıldığı ve düzenli olarak yatırılan meblağın okul taksidi olduğu tespiti yapılmış; bunun dışında örgütsel saikle işlem yapıldığı yönünde herhangi bir olguya yer verilmemiştir. Nitekim başvurucu da okulun zorlaması nedeniyle hesap açmak zorunda kaldığını ve hesabı sadece çocuğunun okul taksidini yatırmak için kullandığını belirtmiştir.

41. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve itirazlar karşısında Mahkeme, Bank Asya yönünden bilirkişi incelemesini esas alarak davanın kabulüne karar verirken Yargıtay, mevcut hesap hareketliliğinin şüphe feshi için yeterli olduğu kanaatiyle davayı reddetmiştir. Hem başvurucunun hem de işveren Kurumun iddia ve itirazları ile somut olay kapsamında derece mahkemelerinden beklenen; rutin bankacılık işlemleri dışında terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığı, önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin olup olmadığı ya da başka bir örgütsel faaliyet çerçevesinde bir işlem yapılıp yapılmadığı, feshi geçerli kılan başkaca bir nedenin bulunup bulunmadığı hususlarını açıklığa kavuşturmasıdır. Dolayısıyla söz konusu kararlarda başvurucunun silahlı terör örgütüne aidiyeti, bu örgütle iltisaklı veya irtibatlı olduğu için işverenle güven ilişkisinin bozulduğunu gösteren ilgili ve yeterli bir gerekçe bulunduğu söylenemeyecektir (Ayla Demir İşat, § 140). Zira Yargıtay, Kurumun şikâyet ettiği hususlar üzerinden ayrıca bir araştırma ve inceleme yapmadığı gibi başvurucunun iddia ve itirazları ile dosyaya sunulan belgeler ve bilirkişi raporu karşısında mevcut hesap hareketlerinin örgütle iltisak/irtibat hususunda nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda da bir açıklama getirmemiştir.

42. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

43. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Bu kapsamda derece mahkemelerinden ve temyiz mercilerinden beklenen başvurucu ile FETÖ/PDY arasındaki bağlantıyı gösteren somut, kişisel ve güncel sebeplerin gerekçeli kararda ayrıntılı bir şekilde ortaya koymak, davanın reddi sonucunu doğuran sebepleri net bir şekilde karara yansıtmaktır.

44. Dolayısıyla gerekçeli kararda; işveren yönünden başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığı, başvurucunu yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği ve bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

46. Başvurucu ayrıca haksız şekilde işten çıkarılması nedeniyle çalışma hakkının, masumiyet karinesinin ve eğitim hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

47. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

48. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

49. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

50. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

51. Dosyadaki belgeden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 36. maddesinde güvenceye bağlanan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Yargıtay 22. Hukuk Dairesine (E.2019/6480, K.2019/17268) iletilmek üzere Eskişehir 1. İş Mahkemesine (E.2018/1, K.2019/610) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Halil Akkaş, B. No: 2019/42442, 5/9/2023, § …)
   
Başvuru Adı HALİL AKKAŞ
Başvuru No 2019/42442
Başvuru Tarihi 20/12/2019
Karar Tarihi 5/9/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 2
18
19
20
21
25
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi