TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERHAN KOÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/38034)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucular
|
:
|
Erhan KOÇ ve diğerleri (bkz.
ekli tablo)
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Diyar ORAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının; güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayalı
olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasının esası
incelenmeden reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Ekli tablonun (A) sütununda numaraları belirtilen
başvuruların konu yönünden irtibatları nedeniyle 2019/38034 numaralı başvuru
ile birleştirilmesine ve incelemenin 2019/38034 numaralı başvuru üzerinden
sürdürülmesine karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 71.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu alana
ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden incelenmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan
Bilgisi
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır. Devletin yetkili organları tarafından
tehdit değerlendirmesi yapılarak demokratik anayasal düzene, bireylerin temel
hak ve hürriyetlerine, millî güvenliğe yönelik tehdit oluşturan tüm terör
örgütlerine ve illegal yapılanmalara karşı tedbirler alınması
kararlaştırılmıştır (ayrıntılar için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017).
10. Anılan tedbirler kapsamında olağanüstü hâl ilan
edilmiş ve olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri çıkarılmıştır. Bu
çerçevede 22/7/2016 tarihinde kararlaştırılan 667 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK)
23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
11. 667 sayılı KHK'nın 4. maddesinde devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen
yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya
iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen her türlü kadro,
pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personelin kamu görevinden
çıkarılmaları öngörülmüştür.
12. 667 sayılı KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı
Kanun'un 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe girmesi sonucunda kanunlaşmıştır.
B. Somut
Başvurulara İlişkin Olay ve Olgular
13. Başvurucular, Tatvan Belediyesine (Belediye) hizmet
veren özel şirketlerde (Şirket) işçi olarak çalışmakta iken Tatvan Kaymakamlığı
OHAL Bürosunun başvurucuların terör örgütü ile iltisaklı olduklarının
Belediyeye bildirilmesi üzerine Belediye, iş akitlerinin feshedilmesini Şirketten
istemiştir. Şirket, bu talep üzerine başvurucuların iş akdini feshetmiştir.
14. Başvurucular, iş akdinin usulüne uygun olarak
feshedilmediğini ve fesih için somut bir olguya dayanılmadığını belirterek işe
iade istemiyle Şirket ve Belediye aleyhine dava açmıştır. Davalı Belediye cevap
dilekçesinde, 667 sayılı KHK'nın 4. maddesi gereği Tatvan Kaymakamlığı OHAL
Bürosunun yazısı ekinde davacıların bilgilerinin de yer aldığı listede bulunan
kişilerin terör örgütü yapılanması ile irtibatı ve iltisakı olduğu tespitine
yer verildiğini, başvurucuların iş akitlerinin bu kapsamda feshedildiğini
belirterek davanın reddini savunmuştur.
15. Tatvan Asliye Hukuk Mahkemesi İş Mahkemesi sıfatıyla
baktığı davaların reddine karar vermiştir. Mahkeme kararlarında; OHAL bürosunun
yazısı ile başvurucuların terör örgütü yapılanması ile irtibatları olduğunun
bildirilmesi üzerine; taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği,
işverenden iş akdinin devamının beklenemeyecek derecede şüphe oluştuğu bu
nedenle davalı işveren bakımından feshin zorunlu hâle geldiği gerekçesine yer
verilmiştir.
16. Başvurucular, karara karşı istinaf yoluna
başvurmuştur. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye
Mahkemesi) başvurucuların istinaf istemlerini reddetmiştir. Kararda; şüphe
feshi kavramı üzerine durulmuş ve OHAL bürosunun yazısı ile başvurucuların
PKK/KCK terör örgütü yapılanması ile irtibatı olduğunun bildirilmesi üzerine
davalı işveren bakımından iş sözleşmesinin devam etmesinde yasal engel
bulunduğu vurgulanmıştır.
17. Nihai kararların tebliğinin ardından başvurucular
süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
18. İlgili hukuk için bakınız Berrin Baran Eker
([GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20 - 35).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 4/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
20. Başvuruculardan bir kısmı bireysel başvuru harç ve
masraflarını karşılayacak gelirleri olmadığını beyan ederek adli yardım
talebinde bulunmuştur.
21. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
22. Başvurucular, uzun süren yargılama nedeniyle makul
sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
24. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken ise sürenin başlangıç tarihi
olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu
zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih,
yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği
tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§§ 50-52).
25. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41-45).
26. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında ekli tablonun (G) sütununda
belirtilen yargılama sürelerinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. Mahkeme
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
28. Başvurucular; işverence iş akitlerine KHK gereği son
verildiğinin belirtilmesine rağmen terör örgütü ile irtibatlı ve iltisaklı
olduklarına dair kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmadığını bu nedenle masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucular; haklarında tutulan
gizli bilgiler nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı haklarının; işten
çıkarılmaları nedeniyle gelir kaybı ve emeklilik haklarının ellerinden
alındığını ileri sürerek mülkiyet ve çalışma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
29. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Somut olayda başvurucuların temel iddiası; asıl işveren tarafından terör
örgütü ile iltisaklı olarak gösterilmesinin derece mahkemelerince yeterli kabul
edilerek esası hakkında herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan işe
iade davalarının reddedilmesidir. Bu nedenle başvurucuların iddialarının adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkı yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkeme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
32. Anayasa Mahkemesi eldeki başvuruda uygulanacak
ilkeleri başvuruya benzer olgu ve iddiaları içeren Berrin Baran Eker
kararında belirlemiştir (Berrin Baran Eker §§ 53-60). Anılan kararda
belirtildiği üzere demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir hak niteliğindeki
adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı uyuşmazlığın
bir mahkeme önüne getirilebilmesini, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin
esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek değerlendirilmesini ve
bir karara bağlanmasını, ayrıca verilen kararın icra edilmesini gerektirir.
Buna göre mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası
haklarını içerir (Berrin Baran Eker § 55).
33. Mahkemenin önündeki uyuşmazlığı karara bağlarken
taraflardan birinin iddia ve savunmasına bağlı kalarak buna karşı diğer tarafın
öne sürdüğü esaslı itirazları tartışmadan yargılamayı sonuçlandırması hâlinde
-ortada şeklî anlamda bir karar bulunsa bile- gerçek anlamda bir yargılama
yapıldığından bahsedilemeyecektir. Bu durumda uyuşmazlığa karşı yargı yolunun
teorik olarak açık olması pratikte bir anlam ifade etmeyecek, böylece mahkeme
hakkı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkı bir yanılsamadan ibaret kalacaktır (Berrin
Baran Eker § 56).
34. Diğer taraftan mahkemelerin önündeki uyuşmazlığın
esasını incelememesi sadece adil yargılanma hakkını zedelemekle kalmaz, aynı
zamanda davanın konusunu oluşturan medeni hakkın bağlantılı bulunduğu diğer
(maddi) hak ve özgürlükler yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edilmesine de
yol açabilir. Yargısal başvuru yolları, çoğunlukla bir hak veya özgürlükle
bağlantılı uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacıyla ihdas edilmiştir.
Kişiler dava açmak suretiyle mahkemelerden hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak
yargısal koruma talep etmektedir. Bireylerin yargısal koruma taleplerine cevap
vermek, bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın esasını inceleyerek iddia ve
savunmaları değerlendirdikten sonra davayı karara bağlamak yargı mercilerinin
anayasal yükümlülüğüdür (Berrin Baran Eker § 57).
35. Bununla birlikte adil yargılanma hakkı davanın
sonucuna yönelik bir güvence içermemekte yargılama sürecinin adil olarak
yürütülmesini temin edecek birtakım usul güvenceleri sunmaktadır. Dolayısıyla
bireysel başvuru incelemelerinde adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirme
yapılırken davanın sonucuna ilişkin bir çıkarım yapılması mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların
-mahkeme hakkının gereği olarak- derece mahkemelerince işin mahiyetinin
gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Berrin
Baran Eker § 58).
36. Öte yandan Anayasa Mahkemesi Berrin Baran Eker kararında
vurgulandığı üzere 667 sayılı KHK'da, devletin millî güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut
bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen işçilerin iş sözleşmelerinin
feshedilmesi öngörülmüş ancak yargı mercilerinin denetim yetkisini kısıtlayan
herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Bu bakımdan 667 sayılı KHK'nın 4. maddesi
dayanak gösterilerek iş sözleşmesi feshedilen işçiler tarafından açılan işe
iade davalarının esasının incelenmesini önleyen herhangi bir düzenleme
bulunmamaktadır (Berrin Baran Eker § 69).
37. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu ve bu
Kanun'u yorumlayan Yargıtay içtihatlarına göre asıl işverenin alt işverenden
sözleşmenin feshini istemesi feshi kendiliğinden tek başına geçerli hâle
getirmemektedir. Ayrıca her ne kadar işten çıkarmanın şüphe feshine dayalı
olduğu, dolayısıyla niteliği gereği şüphenin veya şüpheye götüren olguların
ispatının imkânsız olduğu haklı olarak ileri sürülebilirse de -Yargıtay
kararlarında da belirtildiği üzere- derece mahkemelerince işvereni şüpheye
götüren olguların ispat koşulu aranmadan bir bütün olarak değerlendirilmesine
engel bir durum yoktur. Aksi takdirde işverenin şüphesine dayanak olguların
değerlendirilememesi, böylece feshin geçerli nedene dayanıp dayanmadığının
incelenememesi şüphe feshinde yargı yolunun açık olmasını anlamsız kılar.
Dolayısıyla derece mahkemelerinin başvurucunun iş sözleşmesinin feshinin
geçerli nedene dayanıp dayanmadığını inceleme yükümlülüğünün bulunmadığı
sonucuna ulaşılmasını gerektirecek herhangi bir neden söz konusu değildir (Berrin
Baran Eker § 69).
38. Kısacası 667 sayılı KHK'nın 4. maddesinde belirtilen
örgüt, yapı, oluşum veya gruplara üye olunması ya da bunlara mensubiyetin veya
iltisakın yahut irtibatın bulunması geçerli bir fesih sebebi olarak
öngörülmüştür. Ancak bu düzenleme sözü edilen yapılarla irtibatının bulunduğu
gerekçesiyle iş sözleşmesi feshedilen bir işçinin açtığı işe iade davasında
derece mahkemelerinin geçerli fesih sebebi olarak gösterilen olguyu, diğer bir
ifadeyle işçinin kuralda belirtilen yapılarla irtibatının bulunup bulunmadığını
iş hukukunun kurallarını da gözeterek araştırma ve ortaya koyma yükümlülüğünü
ortadan kaldırmamaktadır (Berrin Baran Eker § 71).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
39. Somut olayda da anılan karardan ayrılmayı gerektiren
bir durumun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Derece mahkemeleri, adil yargılanma
hakkının bir unsuru olan mahkeme hakkı gereği asıl işverenin başvurucu
hakkındaki değerlendirmesinin objektif ve makul dayanakları olup olmadığını,
dolayısıyla geçerli feshin koşullarının oluşup oluşmadığını incelemeden asıl
işverenin şüphesine bağlı kalarak sonuca varmıştır. Başka bir ifadeyle derece
mahkemeleri yargısal fonksiyonun esasını oluşturan uyuşmazlığın içinde yer alan
maddi ve hukuki sorunların bütünüyle ele alınması ve karara bağlanması işlevini
yerine getirmemiş, gerçek anlamda bir yargısal faaliyet icra etmemiştir. Dolayısıyla
hukuk düzeni tarafından başvurucuya tanınan feshe karşı yargı yolunun açık
olması teorik olmaktan öteye geçememiştir. Bu durumda başvurucuların mahkeme
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmaktadır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkeme hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
41. Adil yargılanma hakkı yönünden ulaşılan sonuç
gözetildiğinde başvurucuların diğer ihlal iddialarının ayrıca incelenmesine
gerek görülmemiştir.
D. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
43. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi ve makul
sürede yargılanma haklarının ihlali nedeniyle 15.000 TL manevi tazminata karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
44. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
45. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
46. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı ve
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
47. İncelenen başvuruda, yargılama süreçlerinin uzun
sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının; derece mahkemelerinin dava
konusu uyuşmazlığın esasını incelememeleri sebebiyle mahkeme hakkının ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmıştır.
48. Bu durumda makul sürede yargılanma hakkının ihlali
neticesinde; ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında, her bir başvurunun somut özelliği ile Anayasa Mahkemesi
kararlarında belirlenen ilkelere göre tespit edilerek ekli tablonun (H)
sütununda yer verilen net tutarlarda manevi tazminatın başvuruculara tabloda
gösterilen şekilde ödenmesine karar verilmesi gerekir.
49. Mahkeme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken
iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna
ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir
karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere Tatvan Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ekli tablonun (E)
sütununda gösterilen tutarlardaki harcın başvuruculara ayrı ayrı 3.000 TL
vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinde bulunan başvurucuların adli
yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Mahkeme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Ekli tablonun (H) sütununda belirtilen net tutarlarda
manevi tazminatın başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer
tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. Kararın bir örneğinin mahkeme hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Tatvan
1. Asliye Hukuk Mahkemesine (Esas numaraları ekli tablonun (D) sütununda
gösterilmiştir.) GÖNDERİLMESİNE,
F. Ekli tablonun (E) sütununda gösterilen harcın
başvuruculara AYRI AYRI, 3.000 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 4/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.