TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
KEMAL KILIÇDAROĞLU BAŞVURUSU (7)
(Başvuru Numarası: 2019/4676)
Karar Tarihi: 31/3/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Ali Erdem ŞAHİN
Başvurucu
Kemal KILIÇDAROĞLU
Vekili
Av. Halil İbrahim YOLCU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir siyasi parti lideri olan başvurucunun dile getirdiği bazı iddialardan dolayı tazminat ödemeye mahkûm edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/2/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu -olayların geçtiği tarihte ve hâlen- Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) Genel Başkanıdır. Başvurucu, başka birçok platform yanında Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki (TBMM) grup toplantılarında ve TBMM Genel Kurulunda da belirli periyotlarla gündeme dair görüşlerini açıklamaktadır.
6. Başvurucu, 2010 yılı sonunda TBMM Genel Kurulunda (2011 yılı bütçe görüşmeleri), CHP grup toplantılarında, bazı basın açıklamalarında ve televizyon programlarında Kayseri Büyükşehir Belediyesiyle (Belediye) ilgili birtakım yolsuzluk iddialarını kamuoyuyla paylaşmıştır (ayrıntılar için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018, §§ 13-16). Anılan iddialar özetle şöyledir:
"....17.07.2007 tarihinde ... diye bir yurttaş -Kayseri Büyükşehir Belediyesinde çalışıyor- gidiyor polise rüşvet çarkının nasıl döndüğünü ayrıntılarıyla anlatıyor, 26 sayfa. Arkasından imzalıyor ve kendisi bu itiraflarda bulunuyor ... Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı [M.Ö.] ve belediye görevlilerine isnat edilen suç Türk Ceza Kanunu 252'sine giriyor, rüşvet suçunu oluşturduğundan...","...biz o on yedi kişilik çeteyi nasıl bire indirdin, hangi gerekçeyle bire indirdin, biz onu soruyoruz..... Kayseri'de dönen rüşvet tezgahının bir parçası olur... rüşveti ben alıyordum, dağıtıyordum. Bizim bir çetemiz vardı diyen adam şu anda Ergenekon'da yatıyor..."
7. Dönemin Belediye Başkanı M.Ö. (davacı), başvurucunun anılan konuşmasında kişilik haklarına saldırıda bulunduğu iddiasıyla Kayseri 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) manevi tazminat davası açmıştır. Davacı; başvurucunun gündeme getirdiği iddialarla kendisini çete üyesi olarak nitelendirdiğini ve rüşvet suçu ile ilişkilendirdiğini belirtmiş ve itibarının zarar gördüğünü ileri sürmüştür.
8. Mahkeme 11/9/2012 tarihli kararla davanın kısmen kabulü ile başvurucunun davacıya 25.000 TL tazminat ödemesine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde öncelikle yargılamanın 2011 yılına ilişkin bütçe görüşmelerinde yapılan konuşma ile sınırlı tutulduğunu ve konuşmada davacıya yönelik açık bir isnatta bulunulmasa da davacının adının konuşmada geçmesi ve iddiaların yöneldiği belediyenin başkanı olması nedenleriyle matufiyet unsurunun varlığının kabul edildiğini belirtmiştir. Mahkeme, konuşmaya konu iddiaların kaynağı H.A.H. isimli kişi, iddia edilen hususlar ve iddiaların yöneldiği kişiler hakkında yapılan adli ve idari soruşturma sonuçlarını (ayrıntılar için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu (3), § 11) bir bütün hâlinde değerlendirmiş ve başvurucunun Meclis konuşmasında ileri sürdüğü iddiaların sabit olmadığına kanaat getirmiştir. Nihayetinde Mahkeme, anılan iddiaların Meclis görüşmesinde dile getirilerek geniş kitlelere ulaştığına ve bu yolla davacının kişilik haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Davanın dayanağının davalının TBMM'nde 13/12/2010 tarihinde 2011 yılı bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşma oluşturmaktadır... Davaya konu 13/12/2010 tarihli konuşma metni incelendiğinde davalının Kayseri Büyükşehir Belediyesindeki yolsuzluk iddiaları ile ilgili olarak açıklamalarda bulunduğu, bu açıklamalarında açıkça davacıya yönelik bir isnatta bulunmamış ise de Kayseri Büyükşehir Belediyesinde olduğu iddia edilen yolsuzluklarla ilgili yapılacak beyan ve açıklamalarda muhatabın Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu orta zekadaki her insan tarafından anlaşılabileceğinden ve konuşmanın kimi yerinde de davacının ismi geçtiğinden matufiyet unsurunun varlığının kabulü gerektiği kanaatine varılmıştır.
Dava konusu konuşma metni değerlendirildiğinde o tarihlerde Kayseri Büyükşehir Belediyesinde çalışan [H.A.H.] isimli bir kişinin belediyedeki rüşvet çarkının nasıl döndüğünü ayrıntıları ile poliste anlattığı, bunun üzerine davacı ve diğer belediye görevlileri hakkında soruşturma başlatıldığı, yapılan inceleme sonucu isnat edilen suçun TCK.nın 252. maddesine girdiği ve rüşvet suçunu oluşturduğundan 3628 SK.nun 17. maddesi gereği işlem yapılmasının talep edildiği ve akabinde de olayların gelişiminin anlatıldığı görülmektedir.
Davalı tarafın yaptığı konuşma ve açıklamalarında Büyükşehir Belediyesindeki rüşvet olaylarının nasıl gerçekleştiğini anlatan kişi olarak beyan ettiği [H.A.H.]'nın Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin ... sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK.nın 157/1 maddesi gereğince [dolandırıcılık suçundan] mahkumiyetine karar verildiği, kararın Yargıtay 11. CD.nin 02/02/2009 tarihli ilamı ile onandığı ve kesinleştiği görülmektedir.
Dava konusu konuşmada geçen eylemlerle ilgili olarak Kayseri C. Başsavcılığının ... sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, bu kararda 20. sırada davacının da şüpheli olarak yer aldığı, karara itiraz edilmediği, kesinleşmiş olduğu, kararın içeriği incelendiğinde de konuşmalarda ismi geçen [H.A.H.]'nın iddiaları ile ilgili olarak her hangi bir delilin elde edilemediğinin belirtildiği anlaşılmıştır.
İş bu dava açıldıktan sonra CHP'ye mensup bir kısım milletvekillerinin başvurusu üzerine aynı eylemle ilgili olarak yeniden soruşturma yapılmış, bu kez ...sayısı ile davacı yönünden yine kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği tespit edilmiştir.
Davalı tarafın 2011 yılı bütçe görüşmeleri sırasında 13/12/2010 tarihinde mecliste yaptığı dava konusu konuşma tarihinde konuşmada geçen eylemlerle ilgili olarak iki ayrı yargı kararı ve Kayseri vali yardımcısı [A.Y.E.] tarafından hazırlanan 03/12/2007 tarihli muhakkik raporu bulunmaktadır. Yargı kararlarından bir tanesi Kayseri Büyükşehir Belediyesindeki yolsuzlukları ortaya çıkaran kişi olarak gösterilen [H.A.H.] hakkındaki 2. Ağır Ceza Mahkemesinden dolandırıcılık eyleminden dolayı verilen mahkumiyet kararı ve yine açıklamalara konu eylemler sebebiyle Kayseri Büyükşehir Belediyesi başkanı davacı ile Büyükşehir Belediyesinde çalışan daire başkanları ve bir kısım çalışanlar ile belediye çalışanları dışında soruşturmaya konu olan bir kısım kişiler hakkında verilen Kayseri C. Başsavcılığının ... sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karardır. Özellikle bu kararda davalının beyanlarında iddiaları ortaya atan kişi olarak ismi geçen [H.A.H.]'nın ifadeleri arasında büyük çelişkiler olduğu, sonradan iddialarından rücu ettiği, iddialar doğrultusunda yaptırılan idari soruşturmadan da hiç bir delil elde edilemediği, şüphelilerin müsnet suçu işlediklerine dair soyut iddia dışında hiç bir delil emare elde edilemediği belirtilerek takipsizlik kararı verildiği görülmektedir. Yine o dönemki vali yardımcısı [A.Y.E.] tarafından yapılan soruşturma sonucu 03/12/2007 tarihli rapor hazırlanmış, bu raporda iddiaların soyut olduğu ve soruşturma açılmasına gerek olmadığı kanaati bildirilmiş, rapor 04/12/2007 tarihinde Kayseri valisi tarafından onaylanmış, 13/12/2007 tarihinde de içişleri bakanı tarafından onaylanmıştır.
Öte yandan [H.A.H.] isimli şahısla ilgili araştırma yapılması hususunda davacı tarafından 23/06/2007 tarihinde teftiş kurulu başkanlığına talimat verilmiş, ayrıca Kayseri Büyükşehir Belediyesi vekili tarafından da 25/06/2007 tarihinde aynı şahıs hakkında C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur.
Böylece davalının davaya konu meclis konuşmasında ileri sürdüğü iddialar gerek yargı kararı ile gerekse idari kararlarla sabit olmamasına ve açıklamalarda ismi geçen ve yolsuzlukları ortaya çıkarttığı öne sürülen [H.A.H.] hakkındaki dolandırıcılık eyleminden dolayı kesinleşmiş yargı kararı olduğu bilinmesine, davacının öğrenir öğrenmez [H.A.H.] hakkında gerekli soruşturmanın yapılması için teftiş kurulunu görevlendirmesine ve ayrıca C. Başsavcılığına bu konuda suç duyurusunda bulunmasına rağmen davalı tarafından bütçe görüşmeleri sırasında dile getirilerek geniş kitlelere ulaştırılmış, eleştiri sınırları aşılarak bu şekilde kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu kanaatine varılmıştır.
Manevi tazminat miktarının tayinine gelince; manevi tazminat miktarını tayin için tarafların ekonomik sosyal durumları araştırılmıştır. davacı Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı davalı ise ana muhalefet partisi genel başkanıdır. Yani her iki tarafta siyasi kişiliğe sahiptir. Manevi tazminata konu konuşma ve açıklamalar toplumun büyük çoğunluğu tarafından takip edildiği bilinen 2011 yılı bütçe görüşmeleri sırasında TBMM.nde yapılmıştır. Konuşma mecliste yapılmış olması sebebiyle geniş kitlelere ulaşmış, uzun süre ülke gündemini işgal etmiştir. Söylenen sözlerin iddiaların ağırlığı, davacı üzerindeki etkisi, talep miktarı, tarafların siyasi kişiliği, konuşmanın mecliste yapılması, ülkü gündemini uzun süre işgal etmesi, manevi tazminatın niteliğine ilişkin müstekar Yargıtay kararları ve manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağına ilişkin öğretideki görüşler ve Yargıtay kararları birlikte değerlendirilerek 25.000,00 TL manevi tazminata hükmetmenin hak, nesafet ve adalet kurallarına uygun olacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Davaya konu konuşmanın Kayseri Büyükşehir Belediyesindeki yolsuzluk iddiasına ilişkin olup, açıkça isim zikredilmese dahi Kayseri Büyükşehir Belediyesindeki yolsuzluklara ilişkin söylenen sözlerde akla gelen ilk kişinin belediye başkanı olup bu kişinin de kim olduğu gerek davalı gerekse toplum tarafından bilindiğinden matufiyet unsuru gerçekleşmiştir.
Davalının siyasi kişilik olup üstelik ana muhalefet partisi genel başkanı olması sebebiyle halkı bilgilendirme ve gördüğü yanlışlıkları eksiklikleri halka şikayet etme gibi görevleri olup ayrıca davacının da siyasi bir kişilik olması sebebiyle eleştirilerin sert olması da mümkün ve sert eleştirilere davacının katlanması gerekir ise de konuşmanın yapıldığı tarih itibariyle kesinleşmiş kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, mahkeme kararı ve idare tarafından yapılan soruşturma sonucu verilen kararlar mevcut olup bu kararlar hiç yokmuş gibi davranılarak dava konusu beyanlarda bulunulması ile eleştiri sınırlarının aşıldığı, kişilik haklarının saldırıya uğradığı kanaatine oluştuğundan davalı tarafın bu yöne ilişkin savunmalarına itibar edilmemiş aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur."
9. Karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (Daire) 2/7/2013 tarihli ilamla kararın tazminatın miktarına ilişkin kısmının bozulmasına karar vermiş ve anılan karara karşı yapılan karar düzeltme istemini de reddetmiştir. Mahkeme bozma kararı uyarınca yeniden bir değerlendirme yaparak 18/3/2014 tarihli kararla tazminatı 12.000 TL olarak belirlemiştir. Başvurucunun anılan karara karşı yeniden temyiz isteminde bulunması üzerine Daire 10/11/2014 tarihli ilamla Mahkemenin daha alt düzeyde bir manevi tazminata hükmetmesi gerektiğini belirterek bozma kararı vermiş ve anılan karara karşı yapılan karar düzeltme başvurusunu da reddetmiştir. Mahkeme bozmaya uymamış ve 18/3/2014 tarihli kararında direnilmesine karar vermiştir. Anılan direnme kararı başvurucu tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15/11/2018 tarihli ilamıyla temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına kesin olarak karar vermiştir. Anılan ilam başvurucuya 21/1/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
10. İlgili ulusal hukuk için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 24-28.
11. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Koray Çalışkan, B. No: 2014/4548, 5/12/2017, §§ 17-23; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 29-37; Kemal Kılıçdaroğlu (3), § § 27-33).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Anayasa Mahkemesinin 31/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
13. Başvurucu; davaya konu konuşmasında davacıya yönelik bir beyanda bulunmadığını ve matufiyet unsurunun oluşmadığını, ana muhalefet partisi genel başkanı olması nedeniyle yolsuzlukla mücadele ile ilgili olarak kendisine ulaşan bilgileri kamuoyu ile paylaşmasının yasama faaliyetinin ve denetim görevinin bir parçası olduğunu, CHP grubuna mensup milletvekillerinin konuşma ile gündeme taşınan iddialar hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine soruşturmanın yeniden başlatıldığını ve bazı kişilerin cezalandırıldığını, bu durumun ise aleyhte verilen tazminat kararının haksızlığını gösterdiğini belirterek ifade özgürlüğünün; aynı konuşmaya karşı açılan davalarda çelişkili kararlar verilmesi ve mahkeme gerekçelerinin demokratik toplum gereklerine uygun olmaması nedenleriyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte başvurucu; iddialara konu bir kısım kişiler tarafından açılan manevi tazminat istemli davalarda, aleyhine kararlar verildiğini ve anılan kararlara karşı yaptığı bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesinin 2015/1220 numaralı başvuru dosyasında ihlal kararı verdiğini, ihlal kararı üzerine mahkemelerce yapılan yeniden yargılamalarda ise davaların reddedildiğini belirtmiştir.
14. Bakanlık görüşünde; somut olayda, çatışan iki değer arasında (ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı) adil denge kurulup kurulmadığı ve dengeleme işlemleri yapılırken de başvuruya konu sözlerin eleştiri sınırlarını aştığına ilişkin yargılama makamlarının takdirlerinin ilgili ve yeterli şekilde gerekçelendirilip gerekçelendirilmediğinin Anayasa Mahkemesi tarafından ilgili Anayasa hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatlarının ve diğer tespit ve değerlendirmelerin dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması gerektiği ifade edilmiştir.
15. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında aynı konu ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin 2015/1220 nolu başvuru dosyasında ihlal kararı verdiğini ve mevcut başvurunun da bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini belirterek ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasını yinelenmiştir.
B. Değerlendirme
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
17. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
19. TBMM Genel Kuruluna hitaben yaptığı konuşmada kullandığı sözler nedeniyle başvurucu aleyhine manevi tazminata hükmedilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
20. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler,... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,... demokratik toplum düzeninin... gereklerine... aykırı olamaz.”
21. Yukarıda anılan müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
22. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. ve 25. maddeleri ile 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı anlaşılmaktadır. Geriye müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesi kalmaktadır.
23. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, toplumsal bir ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
24. Başvurucunun ihlal edildiğini iddia ettiği ifade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Tansel Çölaşan, §§ 35-38).
25. Bununla birlikte ifade özgürlüğü, sıkı bir şekilde yorumlanması gereken istisnalara tabidir ve herhangi bir kısıtlama ihtiyacı ikna edici bir şekilde tesis edilmelidir. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Adnan Oktar (3) B. No: 2013/1123, 2/10/2013 § 33; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).
26. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında bu iki hak arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirmiştir (Nilgün Halloran, § 27; İlhan Cihaner (2), § 49). Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin, tarafların konumlarının, ilgili kişilerin önceki davranışlarının ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73).
27. Söz konusu değerlendirmelerde derece mahkemelerinin belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir kısıtlamanın ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususuna karar vermede yetki sahibi olan iç hukuktaki son mercidir (Sinan Baran, B. No: 2015/11494, 11/6/2018, § 37).
28. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil söz konusu yargı mercilerinin takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından doğruluğunu denetlemektir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 76). Anayasa Mahkemesi; somut olayın koşullarında başvurucunun yaptığı konuşmada kullandığı ifadeler nedeniyle manevi tazminat ödemeye mahkûm edilmesinin zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğini, gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığını, bunu haklı göstermek için ortaya konan gerekçelerin ilgili ve yeterli görünüp görünmediğini davanın bütününe bakarak değerlendirecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120; Sinan Baran, § 38).
29. CHP Genel Başkanı olan başvurucu 2011 yılı bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmada Kayseri Büyükşehir Belediyesinde yolsuzluk yapıldığını ileri sürmüştür. Başvurucu, iddialarını Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmüş olan bir soruşturmada bazı hukuksuzluklara adı karıştığı ileri sürülen bir kişinin itiraflarına dayandırmıştır. Başvurucu, söz konusu kişinin adli makamlarda verdiği ifadelerini kendi perspektifinden yorumlamıştır. Başvurucuya göre söz konusu itirafçı polise rüşvet çarkının nasıl döndüğünü oldukça ayrıntılı bir şekilde anlatılmış, beldeye başkanı ve başka bazı görevlilerin arasında bulunduğu toplam on yedi kişi hakkında rüşvet suçunu işledikleri iddiasında bulunmuş olmasına rağmen itirafçı hakkında ilgisiz bir suçtan kamu davası açılması dışında esas iddialara ilişkin olarak hiç kimse hakkında kamu davası açılmamış olması anılan soruşturmayı şüpheli hâle getirmektedir.
30. Başvuru formunda sunulan bilgilere göre başvurucunun iddiaları dile getirmesinden sonra davacı da dâhil olmak üzere soruşturmalarda adı geçen bazı kişiler tarafından manevi tazminat talebiyle kırk civarında dava açılmıştır. Anılan davalardan bir kısmı başvurucu aleyhine manevi tazminatla sonuçlanmış ve ifade özgürlüğü yönünden bireysel başvurulara konu edilmiştir.
31. Anayasa Mahkemesi Kemal Kılıçdaroğlu (3) kararında, anılan başvuruları değerlendirmiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu kararında, öncelikle başvurucunun konuşmasında kullandığı ifadelerin kimi hedef aldığını değerlendirmiştir (Kemal Kılıçdaroğlu (3), § 64). Ardından dava konusu sözlerin maddi vakıaların açıklanması ile birlikte değer yargısı da teşkil ettiğini belirtmiş ve iddiaların adli soruşturmaya konu edilmesi nedeniyle her iki yönden de olgusal temele sahip olduğu kanaatine varmıştır (Kemal Kılıçdaroğlu (3), § § 66, 67).
32. Mahkemeler, davacı ve itirafçının suçlamalarında adı geçen kişiler hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığı yönünde verilen kararlar bulunduğu hâlde başvurucunun suçlamalar gerçekmiş gibi suçlayıcı açıklamalarda bulunduğunu kabul ederek onun tazminat ödemesine karar vermiştir. Oysa bahsi geçen Kemal Kılıçdaroğlu (3) kararında da ifade edildiği üzere, başvuruya konu konuşmalarda başvurucu, soruşturma sürecinde yaşanan bazı hususlarla özellikle de davacılarla ilgili kovuşturmaya yer olmadığına yönelik karar verilmesiyle ilgili şüphelerini açıklamış ve bundan hareketle soruşturmanın yeniden açılması ve gerektiği gibi yapılması yönünde ilgililere çağrıda bulunmuştur (Kemal Kılıçdaroğlu (3), § 68). Buna karşılık mahkemeler, bu sözlerle konuşmadaki diğer açıklamalar arasındaki bağlantıları gözardı etmiş, bunların başvurucunun yorum ve değerlendirmelerinde kullanılmasının gerekli olup olmadığını değerlendirmemiştir (Kemal Kılıçdaroğlu (3), § 69).
33. Başvurucunun konuşmalarında kullandığı bazı ifadelerin incitici ve rahatsız edici olduğu kabul edilse bile siyaset adamlarının kullandıkları bazı sözlerin açıkça polemik çıkarmaya, şiddetli tepkiler yaratmaya ve taraftarlarını konsolide etmeye yönelik siyaset üsluplarının bir parçası olarak kabul edilebilir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 65). Bununla birlikte Kemal Kılıçdaroğlu (3) kararında da tespit edildiği gibi dava konusu sözler mahkemeler tarafından olayın koşulları gözetilmeksizin değerlendirme konusu yapılmıştır. Başvurucunun ifadelerinin davacı açısından negatif bir anlam içermesi kamusal yararı yüksek bir meselenin ele alındığı olgusunu ortadan kaldırmayacaktır (Kemal Kılıçdaroğlu (3), § 70).
34. Sonuç olarak başvuru konusu olayın koşulları da anılan Kemal Kılıçdaroğlu (3) kararı ile aynıdır. Nihayetinde mahkemeler başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ve dolayısıyla demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunu ikna edici bir şekilde, ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyamamıştır (Kemal Kılıçdaroğlu (3), § 72).
35. Anılan gerekçelerle başvuru konusu tazminat kararı nedeniyle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
36. Başvurucu ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesini, yargılamanın yenilenmesinde hukuki bir yarar görülmediği takdirde 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
37. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
38. Öte yandan yeniden yargılama kararı verildiğinden manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kayseri 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/186, K.2015/290) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun manevi tazminat talebinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/3/2022 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Anayasa Mahkemesi çoğunluğu başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir. Aşağıda açıkladığım sebeplerle bu karara katılmadım.
2. Başvurucu Başbakan Yardımcısı hakkında kullandığı ifadeler nedeniyle aleyhine tazminata hükmedilmesini, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia ederek mahkememize başvurmuştur.
3. Mahkememizin gerekçeli kararında başvurucu süreci, olay ve olgular ayrıntılı olarak yazıldığından bu süreçler karşı oy yazısında tekrar edilmemiştir.
4. Kayseri Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/9/2012 tarihli kararı ile başvurucunun yapmış olduğu konuşmada kullandığı ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kabul edilerek manevi tazminata hükmedilmiştir.
5. Kayseri Asliye Hukuk Mahkemesinin bu kararı temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 10/11/2014 tarihli bozma ilamıyla yerel mahkemeye gönderilmiştir. Yerel mahkemenin kararında ısrar etmesi nedeniyle dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli kararıyla onanmıştır.
6. Başvurucu söz konusu dava nedeniyle tazminata hükmedilmesinin ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
7. Anayasa'nın düşüncesini açıklama ve yayma hürriyeti ve basın hürriyetine ilişkin haklara bir müdahalenin olup olmadığı değerlendirirken Anayasa'nın 13. Maddesinde öngörülen somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülen, Anayasa'nın 26. Maddesinin 2. Fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma demokratik toplum düzenin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
8. İfade ve basın özgürlükleri mutlak olmayıp sınırlandırılabilir nitelikli haklardandır. Anayasa'nın 26. Maddesinin 2. Fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Basın özgürlüğünün sınırlanmasında ise kural olarak 28. Maddenin 4. Fıkrası gereği Anayasa'nın 26. ve 27. Madde hükümleri uygulanacaktır.
9. Anayasa'nın 12. Maddesi "temel ve hak ve hürriyetler kişinin topluma ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını ihtiva eder." düzenlemesiyle kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanılırken ödev ve sorumluluklarının bulunduğuna gönderme yapmaktadır. İfade ve basın özgürlükleri kullanırken de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar bulunmaktadır. Mahkememizin (Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017 Önder BALIKÇI B. No: 2014/6009 , 15/2/2017) kararlarında da basın özgürlüklerinin mutlak olarak düzenlenmediği Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlandırıldığına izin verildiği vurgulanmıştır.
10. AİHM, ifade özgürlüğü ile özel yaşama saygı ve kişilik haklarının korunmasını dengelerken birçok faktörü değerlendirmektedir. Basın da yer alan ifadelerin genel yarar ile tartışmaya katkısı ilgili kişinin ne kadar meşhur olduğu ve haberin konusunun ne olduğu, ilgili kişinin yayından önceki davranışı, bilgi elde edinme yöntem ve doğruluğu, yayının içeriği biçimi ve sonuçları ifadeye uygulanan yaptırımın ağırlığı gibi kriterleri her somut olay bağlamında değerlendirmektedir.
11. AİHM, ifade ve basın özgürlüğü ile kişilerin şeref ve itibar hakkının dengelenmesinde kişilerin yaptığı iş kamu görevlisi olup olmaması politikacı olup olmaması gibi kriterleri de esas alarak somut olayları değerlendirmektedir.
12. AİHM, Pakdemirli Türkiye kararında başvuranın sözleri siyasi bir eleştiriden daha çok kişisel bir saldırı içeriğini kabul etmiştir. Sözleşmenin 10. Maddenin 2. Paragrafından öngörüldüğü şekilde 3. Kişilerin itibarının korunmasının siyasetçileri de kapsadığını bir siyasetçinin başka bir siyasetçiyi eleştirdiği durumlarda ve özellikle bu eleştiri parlamento gibi ayrıcalıklı bir alanda dile getirildiğinde bunun daha da geçerli olduğunu kabul etmiştir. Yine AİHM, tarafların statüsü, görevleri dikkate alındığında siyasetçi bir kişinin eleştiriye katlanma eşiğini sıradan bir kişiye nispeten daha yüksek olduğunu kabul etse bile kişinin manevi bütünlüğü çerçevesinde şerefinin, saygınlığının ve itibarının korunmasını istemesini olağan kabul etmiştir.
13. Başvurucu kullanmış olduğu ifadeler nedeniyle Kayseri Asliye Hukuk Mahkemesince kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle tazminata hükmedilmiştir. Mahkeme gerekçesinde; davalının konuşmasında hukuk düzeninin suç saydığı eylemleri isnat ederken suçun işlendiği yolunda kuvvetli şüpheye ilişkin olguların varlığı ortaya koymadığı gibi Cumhuriyet savcılığınca takipsizlik kararı verilmiş ve kesinleşmiş kararları hiç verilmemiş gibi kullanması sebebiyle ifadelerin eleştiri sınırını aştığını hukuka aykırı asılsız açıklama niteliğinde olduğu sonucuna ulaşmıştır.
14. Başvuruya konu olay ilk derece yargısı ilgili hukuk dairesi ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun denetiminden geçerek kesinleşmiş bir karardır. Hukuk Genel Kurulu değerlendirilmesinde başvuru tarafından kullanılan ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında kalmadığı, kamunun bilgilendirilmesi sınırlarını aştığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eden bir nitelik taşıdığı konusunda özel daire ile ilk derece mahkemesi arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı tespitini yapmıştır. Derece mahkemelerince kullanılan ifadeler bu ifadelerin eleştiri sınırında kalıp kalmadığı kamunun bilgilendirilip bilgilendirilmediği amacını taşıyıp taşımadığı eleştiri sınırlarının aşıp aşmadığı hususları değerlendirilmiştir.
15. Vakıalar değerlendirilirken derece mahkemelerince çatışan iki değer (ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı) adil denge kurulup kurulmadığı dengeleme işlemleri yapılırken de başvuruya konu sözlerin eleştiri sınırlarını aştığına ilişkin yargılama makamlarının takdirlerini ilgili ve yeterli gerekçe içerip içermediği konusunda Anayasa Mahkemesince değerlendirme yapmak gerekir.
16. Kişilerin şeref ve itibarının korunması basın ve ifade özgürlüğü hürriyetinin korunması konusunda değerlendirme yapılırken mahkemelerce bir dengelenme yapılma zorunluluğu vardır. Maddi vakıaların değerlendirilmesi, yorumlanması ve nitelendirilmesi derece mahkemelerinin takdirindedir. Maddi vakıalar uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarından farklı olarak sadece somut bir olayı değerlendirdiğinde ancak somut olayın şartları çerçevesinde yorumlanabilir ve anlamlandırılabilir. Başvurucunun delillerin eksik değerlendirildiği iddiası her şeyden önce konun yolu şikayeti niteliğindedir.
17. Somut olayda Kayseri Asliye Hukuk Mahkemesince başvurucunun konuşmasında geçen ibareler değerlendirilmiştir. Mahkeme gerekçesinde; davalının konuşmasında hukuk düzeninin suç saydığı eylemleri isnat ederken suçun işlendiği yolunda kuvvetli şüpheye ilişkin olguların varlığı ortaya koymadığı gibi Cumhuriyet savcılığınca takipsizlik kararı verilmiş ve kesinleşmiş kararları hiç verilmemiş gibi kullanması sebebiyle ifadelerin eleştiri sınırını aştığını hukuka aykırı asılsız açıklama niteliğinde olduğu sonucuna ulaşmıştır.
18. Kişinin maddi manevi varlığının korunması kapsamında kamu makamları tazminat yoluyla müdahalede bulunmuştur. Hakların dengelenmesi kapsamında tazminata hükmedilmesi orantısız değildir.
19. Yukarıda belirtilen gerekçelerle basın ve ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği görüşüyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
Üye