TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KAMİL YILMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/9322)
|
|
Karar Tarihi: 12/3/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
Raportör
|
:
|
Ayşenur TUNCER
|
Başvurucu
|
:
|
Kamil YILMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Nazmiye ÇOBAS
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, işveren ile çalışan arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle çalışanın iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvuruya konu olayların meydana geldiği süreçteki olağanüstü hâl (OHAL) koşullarına, OHAL ilanına ve uygulanan tedbirlere ilişkin genel bilgiler için bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §§ 10-18; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §§ 10-18.
3. Başvurucu, iş sözleşmesi feshedilmeden önce T.T. A.Ş. (Şirket) bünyesinde elektronik mühendisi olarak en son Program Yöneticisi pozisyonunda işçi statüsünde çalışmaktadır. Anılan şirket, Emniyet Genel Müdürlüğünden gönderilen terör örgütü ile irtibat ve iltisaklı olanlara ilişkin listede başvurucunun yer alması nedeniyle güven ilişkisinin zedelendiği gerekçesiyle başvurucunun iş sözleşmesini feshetmiştir. Fesih bildiriminde ayrıca başvurucunun terör örgütüne finansman desteği sağlayan bir bankada hesabı olan kişilerden olduğu, anılan hesapta parasının bulunduğu, kamuoyunda 17-25 Aralık süreci olarak bilinen tarihten sonra söz konusu bankadan parasını çekmediği, başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma başlatıldığı belirtilmiştir.
4. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iade talebiyle 29/8/2016 tarihinde Ankara 23. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Anılan davanın 8/11/2016 tarihli duruşmasında başvurucu beyanında hakkındaki tek suçlamanın 1997 yılında açtırmış olduğu Bank Asyadaki hesabında bulunan 1.010,69 TL tutarındaki para olduğunu, bu paranın orada olduğunu bilmediğini, takip ettiği bir hesap bulunmadığını belirtmiştir. Mahkeme 16/3/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun hizmet akdi ile çalıştığı, iş sözleşmesinin işveren tarafından 29/7/2016 tarihinde feshedildiği, başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçundan soruşturma başlatıldığı belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun ilgili terör örgütüne finansman desteği sağlayan bankadaki hesabında parasının bulunduğu, 17-25 Aralık sürecinden sonra hesapta bulunan paranın başvurucu tarafından çekilmediği, hesabın kapatılmadığı vurgulanmıştır. Sonuç olarak başvurucunun silahlı terör örgütü ile bağının olduğunu gösterir kuvvetli delillerin bulunduğu, bu nedenle şirketin hizmet akdini sürdürmesinin beklenemeyeceği, böylece iş sözleşmesinin feshinin haklı nedenlere dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.
5. Başvurucu istinaf dilekçesinde, hakkında faizsiz bir bankada yapılan normal bankacılık işlemleri dışında başkaca delil olmadığını, banka hesabının 1997 yılında açılmış olduğunu, bankaca kendisinden habersiz adına hesap açıldığını, anılan hesabın bakiyesinin 1.010 TL olduğunu, çalıştığı şirketin de bu banka ile normal bankacılık işlemleri yaptığını belirtmiştir. Bunun yanında soruşturma dosyasının sonucunun beklenmesi gerekirken beklenmediğini, hakkındaki deliller toplanmadan ve değerlendirilmeden karar verildiğini ileri sürmüştür.
6. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 7/7/2017 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Kararda; başvurucunun sözleşmesinin işverence şüphe feshi kapsamında feshedildiği, şirketin silahlı bir terör örgütü ile bağı ve bağlantısı bulunduğu yönünde kuvvetli deliller bulunan biriyle hizmet akdini sürdürmesinin beklenemeyeceği ifade edilmiştir.
7. Başvurucu, bu karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 25/10/2017 tarihinde kararın bozulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucu hakkındaki soruşturma sonucunda dava açılıp açılmadığını tespit ederek dava açılmış ise sonucunun beklenilmesi, ayrıca soruşturma kapsamında ilgili kurumlardan gelen yazı ve eklerini dosyaya getirterek iş akdinin feshinin geçerli nedene dayalı olup olmadığına dair denetime elverişli tüm delillerin araştırılması ve değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
8. Bozma kararı doğrultusunda mahkemece ilgili deliller toplanmış olup delillerin değerlendirilmesi sonucunda 6/9/2018 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararda; başvurucu hakkında yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği tespit edilmiştir. Anılan kararda başvurucunun ByLock kullanıcısı olmadığı, örgütün tepe yönetimi ile ilgili yürütülen soruşturmada tepe yöneticileri ile telefon irtibatının bulunmadığı, daha önce terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma yapılan kişiler listesinde adının geçmediği ifade edilmiştir. Ayrıca terör örgütü ile bağlantılı dernek ve şirketlerde üye ya da yönetici sıfatıyla kaydının bulunmadığı, terör örgütü ile bağlantılı şirketlerde çalıştığına yönelik Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kaydının olmadığı, terör örgütü ile bağlantılı kurumlarda konaklama kaydının bulunmadığı belirtilmiştir. Başvurucunun Bank Asyada hesabının bulunduğu ancak hesapta şüpheli bir durumun tespit edilemediği ve hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar da verilmiş olduğundan yapılan feshin geçerli nedene dayanmadığı sonucuna varılmıştır.
9. Davalı şirket, karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi; ilk derece mahkemesi kararının daha önce Yargıtay incelemesinden geçtiğini, bu nedenle ancak temyiz kanun yoluna başvurulabileceğini belirterek dosyanın Yargıtaya gönderilmesi için geri çevrilmesine karar vermiştir. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ise yapmış olduğu inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine 21/1/2019 tarihinde kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucuya ait Bank Asya hesap hareketlerini gösterecek şekilde hesap dökümünün dosya arasına alındığı, ilgili kayıtların incelenmesinde başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) finans kuruluşu olan Bank Asyaya 31/1/2014 tarihinde yüklü sayılacak miktarda (50.000 TL) para yatırdığı, bu hâlde feshin haklı olup olmadığının açılacak tazminat davasında tartışılmak üzere iş sözleşmesinin geçerli sebeple feshedildiğinin kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
10. Başvurucu; bu karara karşı verdiği karar düzeltme talepli dilekçede, banka hesabında bulunan 50.000 TL'nin mera ve özel ağaçlandırma projeleri için başlangıç sermayesi olarak yatırıldığını, 9/5/2014 tarihinde bu paranın 45.000 TL'sinin başkası adına farklı bir banka hesabına gönderildiğini, 4.763 TL'sinin ise kendi adına başka bir bankanın hesabına gönderildiğini, böylelikle hesabın boşaltıldığını ileri sürmüştür. Mera ihalesinin gecikmeli olarak mayıs ayı başında yapıldığını, ihaleye başkası adına girildiğini, bu paranın da mera kirası olarak gönderildiğini ifade ederek bu hesap hareketlerine ilişkin belgelerin sunulduğunu belirtmiştir. Başvurucunun karar düzeltme talebinin 7/5/2019 tarihli kararla reddine karar verilmiştir.
11. Başvurucu hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan yürütülen soruşturma sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından 22/5/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun ByLock adlı kriptolu program kullanıcısı olmadığı, örgütün tepe yönetimiyle ilgili yürütülen soruşturmada tespit edilen tepe yöneticileri ile telefon irtibatının bulunmadığı, hakkında daha önce terör örgütü üyesi olmak suçundan soruşturma yapılan kişiler listesinde adının geçmediği belirtilmiştir. Bunun yanında başvurucunun terör örgütü ile bağlantılı dernek veya şirketlerde üye ya da yönetici sıfatıyla kaydının bulunmadığı, terör örgütü ile bağlantılı şirketlerde çalıştığına yönelik SGK kaydının olmadığı, terör örgütü ile bağlantılı kurumlardan olan Asya Termal Otelde konaklama kaydının bulunmadığı ifade edilmiştir. Son olarak ise başvurucunun Bank Asyada hesabının bulunduğu ancak hesapta şüpheli bir durumun tespit edilemediği vurgulanmıştır.
12. Başvurucu, Yargıtayın temyiz incelemesi üzerine vermiş olduğu kesin nitelikteki nihai hükmü 3/3/2019 tarihinde öğrendikten sonra 26/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
14. Başvurucu, banka hesabını kapatmaması nedeniyle iş sözleşmesinin feshedildiğini ve hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar bulunduğunu belirterek gerekçeli karar hakkı bağlamında adil yargılanma hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Ayrıca hakkında hiçbir somut delil olmamasına rağmen terörle irtibatlı ve iltisaklı kabul edilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ve işverenin aynı bankayı kullanmaya devam etmesine rağmen kendisinin banka hesabı nedeniyle iş sözleşmesinin feshi şeklindeki yaptırıma tabi tutulmasının eşitlik ilkesinin ihlali anlamına geldiğini ifade etmiştir. Bunun yanında başvurucu, hakkında verilmiş bir mahkûmiyet kararı bulunmamasına rağmen şüpheyle suçlu olarak kabul edildiğini ve bu nedenle iş sözleşmesinin feshedildiğini belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
15. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; verilen kararlarda, başvurucunun özel ve aile hayatına saygı hakkı ile onun ödev ve sorumlulukları arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı konusunda Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.
16. Başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesine yönelik işlem, özel hayata saygı hakkının otomatik olarak uygulanabilirliğini sağlamamakla birlikte mevcut başvuruda mesleki hayata yönelik müdahalenin başvurucunun özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı değerlendirildiğinden başvuru özel hayata saygı hakkı yönünden uygulanabilir bulunmuş ve bu kapsamda incelenmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. C.A. (3), §§ 97-101; Ayla Demir İşat, §§ 106-110).
17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
18. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-191). Olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemde alınan tedbiri konu edinen somut başvuruda Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimi dikkate alınacaktır (Mustafa Önal [2. B.], B. No: 2018/9808, 9/2/2023, § 14).
19. Anayasa'nın 15. maddesine göre yapılacak inceleme; müdahalenin Anayasa'daki çekirdek haklarla ilgili olup olmadığı, anılan maddenin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunup dokunmadığı, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırılık teşkil edip etmediği ve durumun gerektirdiği ölçüde olup olmadığının tespitiyle sınırlı olacaktır (Ayla Demir İşat, § 146). Diğer taraftan söz konusu tedbirin ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken elbette ülkemizde OHAL ilanına sebebiyet veren durumun özellikleri ve OHAL ilanı sonrasında ortaya çıkan koşullar dikkate alınmalıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 349).
20. Ancak işçi tarafından sadakat yükümlülüğünün ihlal edildiği, dolayısıyla işçi ve işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak alınacak tedbirler bakımından basit bir şüphenin yeterli olmayacağı, bu durumun somut olgularla desteklenmesi gerektiği de açıktır. Gerek işveren gerekse yargı organları tarafından açıklanan nedenlerin işveren ile işçi arasındaki güven ilişkisinin zedelendiğini ortaya koyacak ve ikna edecek yeterlilikte olması gerekir (C.A. (3), § 125; Ayla Demir İşat, § 133).
21. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenmese de Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere (benzer yönde Yargıtay kararları için bkz. C.A. (3), §§ 46-56; Ayla Demir İşat, §§ 52-62) şüphenin işçinin kişiliğinden kaynaklanan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir. Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir (Delil Metin [2. B.], B. No: 2019/1419, 18/1/2023, § 32). Özellikle yargılama sürecinde devletten beklenen yükümlülüklerin OHAL koşullarında da yerine getirilmesi gerektiği gözetildiğinde terör örgütleriyle irtibatı ya da iltisakı olduğu konusunda çalışandan duyulan şüphenin ciddi, güçlü ve objektif olduğuna ilişkin ikna edici gerekçeler ortaya konulmaması hâlinde alınan tedbirin Anayasa'nın 15. maddesi bağlamında da söz konusu yükümlülüklere uygun olmadığı değerlendirilebilecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ayla Demir İşat, § 161).
22. Başvuruya konu olayda feshin gerekçesi, devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen FETÖ/PDY ile irtibatı veya iltisakı olduğu konusunda başvurucudan duyulan şüphe ve bu şüphe nedeniyle güven ilişkinin ortadan kalkmasıdır. FETÖ/PDY ile irtibatı veya iltisakı olduğu konusunda başvurucudan duyulan şüphenin 31/1/2014 tarihinde banka hesabına bir sefer yatırılan paradan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
23. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 35; Metin Evecen [2. B.], B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1947, K.2020/3079 sayılı kararı). Bu itibarla yargılama makamlarından beklenen; rutin bankacılık işlemleri dışında terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığı, önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin olup olmadığı ya da başka bir örgütsel faaliyet çerçevesinde bir işlem yapılıp yapılmadığı, feshi geçerli kılan başkaca bir nedenin bulunup bulunmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulmasıdır (Ayla Demir İşat, § 140; Sinan Ceylan [1. B.], B. No: 2019/38275, 24/1/2024, § 21).
24. Somut olayda başvurucu hakkındaki 22/5/2018 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda Başsavcılık, başvurucunun Bank Asyada bulunan hesabında şüpheli bir durumun tespit edilemediğini belirtmiştir. Ardından mahkeme 6/9/2018 tarihinde verdiği kararda başvurucunun Bank Asyada hesabının bulunduğunu ancak hesapta şüpheli bir durumun tespit edilemediğini ifade etmiştir. Son aşamada Yargıtay nihai kararında, başvurucuya ait Bank Asya hesap hareketlerini gösterecek şekilde hesap dökümünün dosya arasına alındığını belirterek hesap dökümlerinde yapılan inceleme sonucunda başvurucunun FETÖ/PDY terör örgütünün finans kuruluşu olan Bank Asyaya 31/1/2014 tarihinde yüklü sayılacak miktarda (50.000 TL) para yatırdığının tespit edildiğini vurgulamıştır. Yargıtay kararından sonra başvurucu; banka hesabında bulunan 50.000 TL'nin mera ve özel ağaçlandırma projeleri için başlangıç sermayesi olarak yatırıldığını, 9/5/2014 tarihinde bu paranın 45.000 TL'sinin başkası adına başka bir banka hesabına gönderildiğini, 4.763 TL'sinin ise kendi adına başka bir bankanın hesabına gönderildiğini, böylelikle hesabın boşaltıldığını ileri sürmüştür.
25. Başvurucunun anılan banka hesabında şüpheli bir durum tespit edilemediği ve terör örgütüyle ilişkisi olmadığı yönündeki Başsavcılığın ve mahkemenin tespitleri ve değerlendirmelerine rağmen (bkz. §§ 8, 11) Yargıtayın hesap hareketlerini gözeterek mutat dışına çıkan bir hareket olup olmadığını açıkça değerlendirmeden belirli bir tarihte para yatırılmasını işçi ve işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulması için yeterli gördüğü, bu hâliyle yargı makamlarının banka hesabına ilişkin çelişkili tespitlerinin mevcut olduğu anlaşılmıştır. Anılan çelişkinin yargı makamlarınca giderilmediği görülmüştür. Dolayısıyla yargı süreci incelendiğinde banka hesabının 1997 yılından beri açık olduğu hususu ile başvurucunun sair açıklamaları da gözetilerek rutin bankacılık işlemleri dışına çıkılarak terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığının, geçmiş hesap hareketleri dikkate alındığında önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin olup olmadığının veya feshi geçerli kılan başkaca bir nedenin bulunup bulunmadığının yeterli araştırma ve gerekçeyle açıklığa kavuşturulduğu söylenemez. Bu bağlamda anılan hususların yargılama makamlarınca yapılacak çelişmeli yargılama sırasında netleştirilmesi ve çelişkilerin giderilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla söz konusu kararda başvurucunun silahlı terör örgütüyle aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu için işverenle güven ilişkisinin bozulduğunu gösteren ilgili ve yeterli bir gerekçenin sunulmadığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ayla Demir İşat, § 140).
26. Başvuru konusu yargılama bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde ise başvurucunun 1997 yılından beri hesabı olduğu ve fesih bildiriminin hesapta 1.010,69 TL olduğu gerekçesine dayandığı şeklindeki iddialarının da yargılama makamlarınca karşılanmadığı gibi son aşamada nihai kararda tespit edilen hesap hareketine ilişkin başvurucunun yargılama makamları önünde delillerini sunmak suretiyle iddiada bulunma ve savunma hakkını tam olarak kullanabildiğinden de söz edilmesi mümkün görünmemektedir. Ayrıca nihai kararda başvurucunun hangi görevi ne kadar süredir ifa ettiğinden ve görevinin niteliğinden hareketle gerekçede belirtilen hususlar kapsamında başvurucudan duyulan şüphenin mevcut görevine ne gibi bir olumsuz etkisi olacağına ilişkin bir gerekçe de ortaya konulmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan şüpheye neden olan durum ile işçi arasında kişisel bir bağlantının ortaya konulması ve söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi de gerekmektedir.
27. Bu itibarla terör örgütü ile irtibatı ya da iltisakı olduğu konusunda başvurucudan duyulan şüphenin başvurucunun çalıştığı pozisyon da dikkate alınmak suretiyle hangi sebeplerle ciddi, güçlü ve objektif olduğuna ilişkin kişiselleştirilmiş gerekçeler ortaya konulmadan alınan tedbirin söz konusu yükümlülüklere uygun olmadığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucu hakkında alınan ve Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkına etki eden tedbirin OHAL döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlere uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Ömer ÇINAR bu sonuca katılmamıştır.
III. GİDERİM
29. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
30. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
31. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kapatılan Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin (E.2018/16692, K.2019/1412) işlerine bakmakla görevli olan Yargıtay 9. Hukuk Dairesine iletilmek üzere Ankara 23. İş Mahkemesine (E.2018/7, K.2018/446) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.364,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/3/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Başvurucu, FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesi ile işveren tarafından iş akdinin feshedildiğini, bu nedenlerle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, Sayın Mahkemece yapılan değerlendirmede çoğunluk tarafından, başvurucunun Anayasanın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği kabul edilmiştir. Aşağıda belirttiğimiz nedenlerle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Şöyle ki;
Başvurucu, iş akdine son verilmeden önce Türk Telekomünikasyon A.Ş. şirketinde elektrik mühendisi olarak proje yöneticisi pozisyonunda işçi olarak çalışmaktadır. İşveren, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gönderilen terör örgütü ile irtibatlı ve iltisaklı olanların yer aldığı listede başvurucunun da yer aldığını, ayrıca kamuoyunda 17-25 Aralık süreci olarak bilinen tarihten sonra Bank Asya’da yüklü miktarda parası olduğu ve çekmediği gerekçesi ile başvurucunun iş sözleşmesini feshetmiştir. Başvurucu feshin geçersizliği ve işe iadesi için dava açmış, yerel mahkeme davayı reddetmiş, başvurucunun istinaf talebi reddedilmiş, Yargıtay ise, söz konusu kararı bozmuştur. Bunun üzerine yerel mahkeme bozmaya uymuş, bozma doğrultusunda delilleri toplayarak davanın kabulüne karar vermiştir. Ancak Yargıtay, dosyada bulunan Bank Asya hesap hareketlerinden davacının 31.01.2014 tarihinde yüklü sayılabilecek nitelikte (50.000 TL) para yatırdığını, bu halde iş sözleşmesinin geçerli nedenle feshedildiği, feshin haklı olup olmadığının ise açılacak tazminat davasında tartışılması gerektiğini belirterek yerel mahkeme kararını bozmuş ve davanın reddine karar vermiştir. Başvurucunun karar düzeltme talebi de reddedilmiştir.
Somut olayda Yargıtay, nihai kararında başvurucuya ait Bank Asya hesap hareketlerini gösterecek şekilde hesap dökümünün dosya arasına alındığını belirterek, hesap dökümlerinde yapılan inceleme sonucunda başvurucunun FETÖ/PDY terör örgütünün finans kuruluşu olan Bank Asya’ya 31/1/2014 tarihinde yüklü sayılacak miktarda (50.000 TL) para yatırdığının tespit edildiğini ifade etmiştir. Böylelikle Yargıtay kararında başvurucunun banka hesabında tarihi belirtilmek suretiyle önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin bulunduğu yönündeki tespitin iş sözleşmesinin geçerli sebeple feshi için yeterli kabul edildiği görülmektedir. Anılan kararın gerekçesinde; başvurucunun FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatı veya iltisakı olduğu yönünde açıklanan bilgi dikkate alındığında güven ilişkisinin zedelendiği konusunda başvurucudan duyulan şüphenin ciddi, güçlü ve objektif bir şüphe olarak nitelendirilmeye uygun hâle geldiği söylenebilir. Bu bağlamda tedbirin taraflar arasındaki güven ilişkisini ortadan kaldırmaya elverişli olduğu ve iş sözleşmesinin feshedilmesini gerekli kıldığı konusunda başvurucu özelinde bireyselleştirmenin yapıldığını söylemek mümkündür. Dolayısıyla somut başvurunun koşullarında benimsenen yaklaşımın takdir yetkisinin kapsamında olduğu, keyfilik içermediği ve gerçekleştirilen müdahaleyle takdir yetkisinin sınırlarının aşılmadığı kabul edilmelidir.
Bunun yanında başvurucunun davasının reddine ilişkin kararda, başvurucunun suçlu olduğuna dair saptamada bulunulmadığı, başvurucu hakkında delil değerlendirmesi yapılarak FETÖ/PDY terör örgütünün finans kuruluşu olan Bank Asya’ya 31/1/2014 tarihinde yüklü sayılacak miktarda para yatırdığının miktar da belirtilmek suretiyle ifade edildiği görülmektedir. Yargılama makamları, şüphe feshini olgusal olarak ele almış ve mevzuat hükümlerini göz önünde bulundurarak somut olayın koşullan değerlendirilmek suretiyle iş akdinin feshedilmesinin geçerli nedene dayandığını tespit etmiştir.
Başvurucunun devlete sadakat bağının zayıfladığının işareti olan FETÖ/PDY ile irtibatlı veya iltisaklı olma olgusunun isçi-işveren arasındaki güven ilişkisini zedeleyen bir unsur olarak kabul eden idari ve yargısal kararların müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı konusunda ilgili ve yeterli gerekçeleri içerdiği kabul edilmelidir. Bu nedenle somut olaydaki müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşulunu sağlamaktadır. Kaldı ki, başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesinde milli güvenliğin ve kamu düzeninin korunmasına, kamu hizmetinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasına yönelik meşru amacın olduğu açık olsa da alınan tedbirin amaçla ölçülü olması zorunludur. Bu hususta başvurucunun mesleğinin niteliği, başka bir iste çalışma imkânının bulunup bulunmadığı ve başvurucuya düşen fedakarlığın ağırlığı bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Başvuru konusu olayda başvurucu bir kariyer mesleği niteliğinde olan mesleki faaliyetten alıkonulmadığı gibi özel sektörde çalışmasını engelleyen herhangi bir ilave kısıtlamaya da tabi tutulmamıştır. Bu konuda bir kısıtlamanın getirilmemiş olması nedeniyle başvurucunun özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin öngörülen meşru amaçla ölçülü şekilde gerçekleştirildiği ve kamunun menfaati ile başvurucunun kişisel menfaati arasında adil dengenin kurulduğu değerlendirilmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi yargılamayı yapan derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesinin görevi ise, derece mahkemelerinin yorumlarının açıkça keyfi veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemektir. Başvuruya konu edilen yargılama süreci incelendiğinde başvurucunun yargılama makamları önünde delillerini sunduğu, iddiada bulunma ve savunma haklarını herhangi bir kısıtlama olmaksızın kullandığı, yargılamanın usuli güvencelerinin sağlandığı anlaşılmaktadır. Yargıtay’ın başvurucunun davasının reddine yönelik kararı gerekçeli olup, hukuk kurallarının uygulanmasında bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de mevcut değildir. Kaldı ki, Başvurucunun bireysel başvurusunda yer alan iddiaları kanun yolu şikayeti niteliğini haiz olup, bireysel başvuruda bu hususların nazara alınması da mümkün değildir.
Bu nedenlerle başvurucunun, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı ve Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakları ihlal edilmediğinden, aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.