TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET KAŞİF TİRYAKİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/9329)
Karar Tarihi: 5/9/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Raportör
Volkan ÇAKMAK
Başvurucu
Mehmet Kaşif TİRYAKİ
Vekili
Av. Mehmet Cabir NARİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında tutulma sürecinde kamu görevlileri tarafından gerçekleştirilen eylemler nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/3/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma suçu isnadıyla, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından hakkında yürütülmekte olan soruşturmada 30/5/2018 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmıştır.
9. Başsavcılık tarafından verilen gözaltı ve ek gözaltı kararları ile başvurucu 30/5/2018 ile 13/6/2018 tarihleri arasında Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü bünyesinde bulunan nezarethanede tutulmuştur. Başvurucu, tutulduğu süre boyunca her gün Ankara Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesinde doktor kontrolünden geçirilmiştir.
10. Söz konusu kontroller sonucu düzenlenen raporların üçü hariç hepsinde başvurucunun vücudunda darp ve cebir izine rastlanmadığı ifade edilmiştir. Farklı içeriğe sahip raporlar 7/6/2018, 8/6/2018 ve 12/6/2018 tarihinde düzenlenen raporlardır.
11. 7/6/2018 tarihli raporda özetle sol göz ile alın arasında şişlik, elde kızarıklık, parmakta yara izi bulunduğu ifade edilmiştir. 7/6/2018 tarihinde başvurucu hakkında ayrıca SMÜ Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından da bir rapor düzenlenmiştir. Söz konusu raporda öncelikle başvurucunun darbedildiğini beyan ettiği ve sırtında ağrı şikâyetiyle getirildiği ifade edildikten sonra sağ ön kaburganın ön kısmında hassasiyet, sağ omuz arka kısımda yaygın hiperemik (normalden fazla kanlanma) alan, sağ ve sol flank (böğür) alanda yaygın, çizgi şeklinde, en büyüğü 15 cm olan dermabrazyonlar (sıyrık/soyulma), sol dizde ve sağ dirsekte hiperemi tespit edildiği belirtilmiştir.
12. 8/6/2018 tarihli raporda sol el bileğinde kızarıklık, 12/6/2018 tarihli raporda ise her iki el bileğinde kelepçe izi, sol bacak diz altında 1 cm boyutunda üç yara izi, sağ dirsek çevresinde 1 cm boyutunda yara izi saptandığı ifade edilmiştir.
13. Başvurucu 1/8/2018 tarihli dilekçe ile gözaltında kaldığı süre boyunca fiziksel ve psikolojik olarak kötü muameleye tabi tutulduğuna ilişkin iddialarını detaylarıyla, eylemleri ve kişileri (eşkâliyle) betimleyerek aktarmıştır. Başvurucu; dilekçesinde özetle kendisine ve ailesine hakaret edildiğini, fiziksel ve psikolojik olarak yoğun şekilde şiddete uğradığını belirtmiştir.
14. Başvurucunun anılan dilekçesi üzerine Başsavcılık, ilgili kolluk görevlileri hakkında soruşturma başlatmıştır. Soruşturma sürecinde emniyet birimlerinden kamera kayıtlarını, tutanakları, doktor raporlarını ve olaya ilişkin evrakı talep etmiştir. Emniyet birimleri, nezarethane giriş çıkış tutanaklarını, müdafi görüşmesi evrakını, doktor raporlarını sunmuş ancak kamera kayıtlarının belli periyotlarla otomatik olarak silinmesi nedeniyle ilgili tarihlerdeki kayıtların elde edilemediği yönünde bilgi vermiştir.
15. Başsavcılık 26/11/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinde, başvurucunun soyut iddiası dışında kötü muameleye maruz kaldığını gösteren delil bulunmadığından yeterli şüphenin oluşmadığını ifade etmiştir. Anılan karara yapılan itiraz 17/1/2019 tarihinde Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından reddedilmiştir.
16. Başvurucu, nihai kararı 28/2/2019 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 26/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. İlgili hukuk için bkz. Yasin Akdeniz (2), B. No: 2017/19108, 8/7/2020, §§ 17-22.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Anayasa Mahkemesinin 5/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
19. Başvurucu; gözaltında tutulduğu dönemde kendisine şiddet uygulandığını, ağır hakaretlere maruz kaldığını, psikolojik baskı yapıldığını, soruşturma sürecinde ise araştırma yapılmadan olayın üzerinin kapatıldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüşünde öncelikle somut sürece dair ayrıntılı açıklamalar yapılmış; konuya ilişkin olarak insan hakları yargısı alanındaki yerleşik içtihatlara yer verilmiştir. Ayrıca görüşte yapılacak incelemede yerleşik içtihadın ve olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
22. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
24. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
25. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
26. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
27. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).
28. Diğer taraftan kişileri küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen muameleler ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
29. Bir muamelenin anılan kavramlardan hangisinin kapsamında olduğunun belirlenebilmesi için her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerekir. Aleni olarak yapılması veya kamuoyunun bilgi sahibi olması muamelenin aşağılayıcı niteliğinin belirlenmesinde rol oynasa da muamelenin aleni olmadığı durumlarda kişinin kendini değersiz hissetmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınmakla birlikte böyle bir amacın belirlenememesi muamelenin kötü muamele olmadığı anlamına gelmeyecektir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
30. Bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).
31. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
32. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
33. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
34. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak, özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116). Soruşturma, olabildiğince süratle ve özenle yürütülmelidir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmesi olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük öneme sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119; Adem Erden, B. No: 2015/4032, 23/1/2019, § 33).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
35. Somut sürece ilişkin olarak başvuru dosyası içeriğinde sunulan ve UYAP kayıtlarından elde edilen verilere bakıldığında başvurucunun 30/5/2018 ile 13/6/2018 tarihleri arasında Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü bünyesindeki nezarethanede tutulduğu, bu süre zarfında her gün düzenli olarak doktor kontrolünden geçirildiği görülmüştür.
36. Başvurucunun 7/6/2018 tarihli, iki farklı sağlık kurumu tarafından düzenlenen raporlarında alın bölgesinde ve vücudunun çeşitli yerlerinde yaralanmaların (yatay sıyrık, geniş alanda kanlanma, şişlik) olduğu tespiti yer almaktadır.
37. Başvurucu 1/8/2018 tarihli dilekçeyle, gözaltında kaldığı dönem boyunca fiziksel ve sözlü olarak yoğun biçimde kötü muameleye maruz kaldığını belirtip eylemleri ve kişileri net olarak betimlemek suretiyle şikâyette bulunmuş ve Başsavcılık ilgili emniyet birimlerinden temin edilen belgeler sonucu -UYAP kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla- tanık ya da şüpheli herhangi bir şahsın ifadesine başvurmadan kötü muamele iddialarının soyut olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir. Süreçte kamera kayıtlarının periyodik kayıt silme nedeniyle elde edilemediği anlaşılmıştır.
38. Kontrol altındaki kişilerin vücutlarında bir yaralanma tespit edilmişse ve kötü muamele iddiaları da varsa yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğü idari ve yargısal kurumlarıyla birlikte devlete aittir. Yaralanmanın doktor raporuyla sabit olduğu hâller, kötü muamele yasağının ihlali bakımından ciddi sorunlar çıkarmaya muktedirdir. Somut olayda başvurucunun vücudunun muhtelif yerlerinde şişlik, sıyrık ve kanlanma tespit edilmiştir. Söz konusu veriler başvurucunun kafa bölgesinde ve vücudunda çeşitli izler bırakacak şekilde fiziksel bir müdahaleye maruz kaldığı hususunda güçlü ve ikna edicidir. Bu bağlamda kamu makamlarınca söz konusu unsurların/karinenin aksi ortaya konulamadığı sürece başvurucunun ne şekilde yaralandığının tereddüde yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekmektedir.
39. Somut olayda başvurucunun yaralanmasına açıklık getiren tutanak, belge, tanık beyanı veya başkaca delil soruşturma dosyasında bulunmamaktadır. Soruşturma makamınca da başvurucunun iddialarının aksine yaralanma biçimine ve nedenine yönelik makul bir açıklama getirilmediği anlaşılmıştır. Başvurucunun yaralanmasının niteliği ve olayı çevreleyen koşullar dikkate alındığında yaralama eyleminin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak tanımlanması mümkündür. Bununla birlikte detaylandırılmayan ve veri ile desteklenmeyen hakaret ve psikolojik baskı iddiaları için ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
40. Diğer taraftan soruşturma süreci bütün olarak ele alındığında Başsavcılığın salt ilgili emniyet birimleri tarafından sunulan evrak ile vakayı ele aldığı, başvurucu tarafından kötü muamele eyleminde bulunduğu iddia edilen kişiler için açık spesifik tarifler bulunmasına karşın kolluk görevlilerinden hiç kimsenin tanık ya da şüpheli sıfatıyla ifadesine başvurulmadığı anlaşılmıştır. Bu durum soruşturmanın ciddiyeti üzerinde haklı bir şüphe uyandırmaktadır. Fiziksel müdahaleye dair ikna edici unsurların varlığına karşın başvurucunun vücudundaki yaralanmalara ilişkin olarak makul açıklamada/değerlendirmede bulunulmadan fiziksel müdahalenin hiç olmadığı gerekçesi temelinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi etkili soruşturma yükümlülüğüne ve olayın tüm koşullarıyla birlikte maddi gerçeğin ortaya çıkarılması gerekliliğine dair ilkelerle bağdaşmamaktadır.
41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
43. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden soruşturma yapılmasına karar verilmesi ile 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
44. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018)kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
45. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
46. Başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. İhlalin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
47. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeni soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma yapılarak Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2018/152353) gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
48. Öte yandan somut olayda maddi boyut yönünden ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya istemiyle bağlı kalınarak net 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2018/152353) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.