TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BARIŞ BIYIKLI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/10370)
Karar Tarihi: 6/3/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Eren Can BENAKAY
Başvurucu
Barış BIYIKLI
Vekili
Av. Süleyman GÜNDOĞDU
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, işverenle güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedilmesi üzerine açılan işe iade davasında davanın sonucuna etkili iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, 2004 yılından itibaren Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş. (TUSAŞ) bünyesinde kimya mühendisi olarak çalışmaya başlamıştır.
3. TUSAŞ noter vasıtasıyla gönderdiği 9/11/2016 tarihli yazıyla başvurucunun iş sözleşmesini feshetmiştir. Fesih bildirimi ''Yönetim Kurulu'nun 17 Ekim 2016 tarihli ve 2016/XIV/19 sayılı kararı gereği oluşturulan kurul kararı ile 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25. maddesinin II-e bendine göre işveren ve işçi arasında güven temelinin çökmesi nedeni ile sözleşmeniz 9 Ekim 2016 Çarşamba günü sona erdirilmiştir.'' şeklindedir.
4. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle 2/12/2016 tarihinde dava açmıştır.
5. Ankara Batı 1. İş Mahkemesi (Mahkeme) 6/6/2017 tarihinde davayı kabul etmiş; kararda, başvurucu hakkında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile ilgili herhangi bir soruşturma bulunmadığı, başvurucunun ByLock programını kullanmadığı, Bank Asyada hesabının olmadığı, terör örgütünün tepe yönetimi ile irtibatlı olduğunu gösteren bir delil bulunmadığı tespitlerine yer vererek iş akdinin feshinin geçerli bir nedene dayanmadığı sonucuna varmıştır.
6. TUSAŞ 24/7/2017 tarihinde karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
7. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 14/9/2018 tarihinde istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir.
8. TUSAŞ, karara karşı süresinde temyiz kanun yoluna başvurmuştur.
9. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi (Yargıtay) 10/1/2019 tarihinde Bölge Adliye Mahkemesi kararını bozarak dosyanın Mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir. Kararda, başvurucunun terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisakı olduğunun tespitine yönelik bir bilgi olup olmadığı ilgili yerlerden araştırılarak tüm bilgi ve belgeler ile tarafların delilleri değerlendirilmek suretiyle haklı veya geçerli bir fesih nedeni olup olmadığının araştırılması, bunun sonucuna göre karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
10. Mahkeme 26/9/2019 tarihinde davayı reddetmiş; kararda, başvurucunun FETÖ/PDY'nin tepe yönetimi O.H.D. ile irtibatlı olduğu, telefon görüşme ve mesajlaşma kayıtlarının bulunduğu bilgisine yer verdikten sonra TUSAŞ'ın en önemli müşterisinin Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu ve TUSAŞ'ın gizlilik derecesi olan projeleri yürüttüğünü belirtmiştir. FETÖ/PDY ile ilişkisi, irtibatı ve iltisakı olan, olma şüphesi bulunan kişilerin TUSAŞ bünyesinde istihdamının kurum açısından geri dönüşü olmayacağı hatta yürütülen projeler de dikkate alındığında ülkenin güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi sonucunu doğurabileceği, başvurucunun terör örgütü ile irtibatı ve ilişkisine ilişkin şüphenin var olması nedeniyle yapılan feshin geçerli nedene dayandığı ifade edilmiştir.
11. Başvurucu, karara karşı 12/11/2019 tarihinde temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde; örgüt yönetimi ile irtibatlı olduğunu gösteren telefon numarasının kendisine ait olmadığını, konuya ilişkin suç duyurusunda bulunduğunu, bunun üzerine soruşturma başlatıldığını, konu hakkında Mahkeme tarafından araştırma yapılmadığını belirtmiştir.
12. Yargıtay 23/12/2019 tarihinde temyiz talebini reddederek mahkeme kararını onamıştır.
13. Nihai karar, başvurucuya 23/2/2020 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 19/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Başvurucu, bilgisi dışında kimlik bilgilerinin ele geçirilerek adına sahte cep telefonu abonelik sözleşmesi düzenlendiğinden bahisle 4/11/2019 tarihinde şikâyet ve ihbarda bulunmuştur. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 20/4/2020 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş; kararda, cep telefonu abone sözleşmesinin 16/5/2008 tarihinde düzenlendiğini, sekiz yıllık dava zamanaşımı süresinin geçtiğini belirtmiştir. Soruşturma dosyasında yer alan 17/4/2020 tarihli bilirkişi raporunda, telefon hattı için başvurucu adına düzenlenmiş 16/5/2008 tarihli abone sözleşmesinde başvurucu adına atılan imzaların başvurucunun elinden çıkmadığı sonucuna varıldığı ifade edilmiştir.
15. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
16. Başvurucu, savunması alınmaksızın yapılan fesih işleminin hukuka aykırı olduğunu, gerekçe gösterilmeksizin işine son verildiğini, temyiz aşamasında Yargıtay tarafından eksik inceleme yapıldığını iddia ederek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
17. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkında yürütülen işe iade davasına ilişkin sürece yer verildikten sonra kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilerek başvuranın terör örgütü ile irtibat veya iltisakına ilişkin bir kısım tespitte bulunulmuş; iş sözleşmesinin feshedildiği ve derece mahkemelerince yapılan şüphe feshinin hukuka uygun olduğuna karar verildiği, hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, iş hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda derece mahkemelerinin hangi nedenlerin haklı ve geçerli fesih nedeni oluşturduğuna ilişkin yorum ve değerlendirmesinin mevzuata uygun olup olmadığını denetlemenin Anayasa Mahkemesinin görevinde olmadığı ifade edilmiştir.
18. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında O.H.D. ile görüştüğü ifade edilen telefon numarasını kullanmadığını, konuyla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde sahte işlem yapan kişi hakkında kamu davası açılması için şikâyet dilekçesi verdiğini ve bu kapsamda soruşturma başlatıldığını, soruşturma kapsamında yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda söz konusu numaranın kendisine ait olmadığının tespit edildiğini, mahkeme kararına gerekçe olarak gösterilen konuşmaların yapıldığı telefon numarasının kendisine ait olmadığını belirtmiştir.
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurunun adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkı kapsamından incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
21. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
22. Somut olayda TUSAŞ nezdinde 2004 yılından itibaren çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi, terör örgütüyle irtibatı bulunduğu gerekçesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, feshin geçersizliği ve işe iadesi talebiyle dava açmıştır. Mahkeme, başvurucunun FETÖ/PDY'nin tepe yönetiminde olan kişi ile görüştüğüne dair telefon kayıtları bulunması nedeniyle yapılan feshi hukuka uygun kabul etmiştir. Karar Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir.
23. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında kabul edildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinden kaynaklanan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (çok sayıda karar arasında bkz. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı; 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararı). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.
24. Bu itibarla şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda şüpheye neden olan durum veya olayın/vakıa -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanmalı, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olmalıdır. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önemlidir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması gerekir.
25. Mahkeme, başvurucunun FETÖ/PDY'nin tepe yönetimi ile irtibatlı olduğunu, buna ilişkin telefon kayıtları olduğunu belirterek feshi hukuka uygun kabul etmiştir. Ancak başvurucu; kullandığı ileri sürülen telefonun kendine ait olmadığını, bu konuda suç duyurusunda bulunduğunu iddia etmiştir. Konu ile ilgili olarak yürütülen soruşturma dosyasında yer alan bilirkişi raporunda başvurucuya ait olduğu ileri sürülen telefon numarasına ait sözleşmenin altında bulunan imzanın başvurucuya ait olmadığı belirtilmiştir. Yapılan fesih işlemine dair yargılama aşamasında anılan bilirkişi raporu mevcut olmamakla birlikte başvurucunun sözleşmesinin feshedilmesinin tek nedeni olan örgüt yönetiminin tepe yönetimi ile irtibatını gösteren telefon numarasının başvurucuya ait olmadığını gösteren bilirkişi raporunun derece mahkemeleri tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla mahkeme kararında başvurucunun FETÖ/PDY'nin tepe yönetimi ile irtibatlı olduğu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya konulabilmiş değildir.
26. Sonuç olarak gerekçeli kararda, işveren yönünden başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığı, başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği ve bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
28. Başvurucu, ihlalin tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Başvurucunun tazminat talebi bulunmamaktadır.
29. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı 1. İş Mahkemesine (E.2019/172, K.2019/651) GÖNDERİLMESİNE,
D. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.