TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET KOMUTAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/10899)
Karar Tarihi: 30/4/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Özge ULUKAYA
Başvurucu
Mehmet KOMUTAN
Vekili
Av. Faik DEMEZ
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi, kamulaştırma bedeli olarak fazladan ödenen bedelin tahsilinin talep edilmesi ve aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucuya ait Malatya'nın Merkez ilçesi Karagöz Mahallesi'nde bulunan 375 m² yüz ölçümüne sahip taşınmaz Malatya Büyükşehir Belediye Meclisinin 10/9/2007 tarihli kararıyla kentsel dönüşüm alanına dâhil edilmiştir. Bakanlar Kurulunun 9/4/2011 tarihli kararıyla anılan taşınmazın Malatya Büyükşehir Belediyesi (İdare) tarafından acele kamulaştırılmasına karar verilmiştir. İdarenin talebi üzerine Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince (Asliye Hukuk Mahkemesi) 18/5/2012 tarihinde taşınmazın kamulaştırma bedeli 159.963,77 TL olarak tespit edilmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesinin hükme esas aldığı bilirkişi raporunda kamulaştırma bedeli belirlenirken %40 oranında düzenleme ortaklık payı kesintisi uygulanmış ve taşınmazın yüz ölçümü 225 m² olarak kabul edilmiştir.
3. İdare 20/9/2013 tarihinde Malatya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) başvurucuya karşı kamulaştırma bedel ve tescil davası açmıştır. Mahkemece 15/1/2014 tarihinde yapılan keşif sonucunda alınan bilirkişi raporunda kamulaştırma bedeli 241.911 TL olarak tespit edilmiştir. Bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazın imar planına dâhil olduğu ancak herhangi bir düzenleme yapılmaması nedeniyle taşınmazın kadastral parsel ve arsa vasfında olduğu kabul edilmiştir. Taşınmazın üzerindeki yapının yıkılması sebebiyle Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada alınan bilirkişi raporu gözetilerek yapının değeri 126.186 TL olarak tespit edilmiştir. Emsal alınan taşınmaza göre dava konusu taşınmazın daha değerli olduğu açıklanarak arsa değeri 115.725 TL olarak belirlenmiştir.
4. Tarafların itirazı üzerine Mahkemece ek bilirkişi raporu alınmıştır. Ek bilirkişi raporunda kök raporda emsal olarak alınan taşınmazın imar parseli olması sebebiyle emsal kabul edilemeyeceği açıklanmıştır. Bilirkişi heyeti tarafından resen tespit edilen emsal taşınmazların dava konusu taşınmazdan %65 oranında daha değerli olduğu belirlenmiş, toplam kamulaştırma bedeli 236.515 TL olarak kabul edilmiştir.
5. Mahkeme, bilirkişi raporları arasında çelişki bulunması sebebiyle 12/6/2014 tarihinde keşif yaparak yeniden bilirkişi raporu almıştır. Bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazın emsal alınan taşınmaza göre %40 oranında daha değerli olduğu kabul edilerek kamulaştırma bedeli 245.113,50 TL olarak tespit edilmiştir.
6. Mahkeme 21/10/2014 tarihinde kamulaştırma bedelini 245.113,50 TL kabul ederek davanın kabulüne karar vermiştir. Kararda taşınmazın tapu kaydının iptaliyle İdare adına tesciline ve Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasında belirlenen bedel dikkate alındığında 85.149,73 TL'nin başvurucuya ödenmesine hükmedilmiştir. Devam eden süreçte Mahkeme 24/10/2014 tarihli yazıyla İdarece depo edilen kamulaştırma bedelinin başvuruya ödenmesi gerektiğini ilgili bankaya bildirmiştir.
7. Taraflarca temyiz edilen Mahkeme kararı, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 18/5/2016 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında hükme esas alınan bilirkişi raporunda yer alan emsal taşınmaza ilişkin satış işleminin hissedarlar arasında yapıldığı izleniminin oluştuğu, bu sebeple tekrar emsal araştırması yapılarak ek rapor alınması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca taşınmaz üzerindeki ağaçların değerinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğünden getirilen bilgi ve belgelere göre belirlenen rayiç değerler üzerinden hesaplanması gerektiği açıklanmıştır. Kararda 2014 yılına ait Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca yayımlanan yapı birim fiyat listesine göre taşınmaz üzerindeki 35 m²lik kömürlüğün 1. sınıf A grubu yapılara dâhil edilerek değerinin tespiti gerekirken hatalı olarak 3. sınıf A grubu yapı olarak değerlendirildiği ve fazla bedele hükmedildiği tespit edilmiştir. Son olarak dava tarihinden itibaren dört aylık sürenin bitim tarihinden karar tarihine kadar faize hükmedilmesi gerekirken hükümde faizin bitiş tarihinin gösterilmemesinin doğru olmadığı açıklanmıştır.
8. Mahkemece bozma kararına uyularak ek bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir. 7/4/2017 tarihli ek bilirkişi raporunda kamulaştırma bedeli 241.063 TL olarak belirlenmiştir. Bilirkişi raporunda açıklanan hususlar özetle şöyledir:
i. Dava konusu taşınmaz imar planı dâhilinde olmasına rağmen düzenleme yapılmaması sebebiyle kadastral parsel niteliğinde ve arsa vasfındadır. Kamulaştırılan taşınmazın ve emsal olarak tespit edilen taşınmazların kadastral parsel olması sebebiyle düzenleme ortaklık payı düşülmemiştir.
ii. Emsal taşınmazın Malatya-Elâzığ kara yolu çıkış yönüne, dava konusu taşınmazın ise ara sokağa cephesinin bulunması nedeniyle emsal taşınmazın dava konusu taşınmaza göre %20 oranında daha değerli olduğu anlaşılmıştır. Emsal taşınmazın etrafında 8 katlı dava konusu taşınmazın etrafında ise 4 katlı binalar bulunmaktadır. Bu sebeple emsal taşınmazın kamulaştırılan taşınmazdan %20 oranında daha değerli olduğu tespit edilmiştir. Her iki taşınmazın 2014 yılı emlak vergisi rayiç bedelleri değer artışına sebebiyet vermemektedir.
iii. Emsal taşınmazın 12/5/2011 tarihinde yapılan satış işlemiyle belirlenen m² birim değerinin dava tarihi itibarıyla karşılığı 510,56 TL'dir. Bu taşınmazın dava konusu taşınmaza nazaran %40 oranında daha değerli olduğu anlaşıldığından dava konusu taşınmazın dava tarihi itibarıyla m² birim değerinin 306,34 TL olduğu anlaşılmıştır. Bu hesaplamaya göre taşınmazın arsa değeri 114.817 TL, önceki bilirkişi raporlarında belirtildiği üzere taşınmaz üzerindeki ağaçların ve yapının değeri 126.186 TL'dir. Asliye Hukuk Mahkemesi kararıyla başvurucuya ödenen bedel düşüldüğünde başvurucuya 81.099,23 TL ödeme yapılması gerekmektedir.
9. Mahkeme 1/6/2017 tarihinde tarafların itirazlarının karşılanması amacıyla ikinci kez ek bilirkişi raporu alınmasına karar vermiştir. Alınan ek bilirkişi raporunda 7/4/2017 tarihli bilirkişi raporundaki tespitlere yer verilmiştir.
10. Mahkeme 4/7/2017 tarihinde kamulaştırma bedelini 241.063 TL olarak tespit ederek davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın başvurucu adına olan tapu kaydının iptaline ve taşınmazın İdare adına tesciline karar vermiştir. Hükümde ayrıca yargılama sırasında tespit edilen bedel ile Asliye Hukuk Mahkemesince tespit edilen bedel arasındaki fark olan 85.149,73 TL'nin başvurucuya ödendiği anlaşıldığından fazladan ödenen 4.050,05 TL'nin İdareye iadesine karar verilmiş, başvurucu aleyhine 1.980 TL vekâlet ücretine hükmedilmiştir.
11. Taraflarca temyiz edilen Mahkeme kararı, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin (Daire) 7/3/2019 tarihli kararıyla düzeltilerek onanmıştır. Kararda arsa niteliğinde olduğu anlaşılan taşınmaz ile emsal taşınmazın üstün ve eksik yönlerinin belirlenip kıyaslama yapılmasının, resmî birim fiyatları esas alınarak taşınmaz üzerindeki yapı ile yaş, cins ve verim durumu dikkate alınmak suretiyle ağaçlara değer biçilmesinin doğru olduğu belirtilmiştir. Ayrıca tespit edilen bedelin bloke ettirilerek hükmün kesinleşmesi beklenmeden başvurucuya ödenmesinden bir isabetsizlik olmadığı vurgulanmıştır. Diğer yandan kamulaştırma bedeli ile acele elkoyma bedeli arasındaki fark olarak ortaya çıkan bedele 20/01/2014 tarihinden ilk karar tarihine kadar geçen süre için yasal faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekirken bedelin tamamına faiz işletilmesinin ve faiz bitiş tarihinin gösterilmemesinin hatalı olduğuna işaret edilerek açıklandığı doğrultuda hükmün düzeltilmesine karar verildiği belirtilmiştir. Başvurucunun karar düzeltme talebi, Dairenin 16/1/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
12. Başvurucu, nihai kararı 5/2/2020 tarihinde öğrendikten sonra 2/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
14. Başvurucu; Mahkemenin hükme esas aldığı bilirkişi raporunda yer alan tespitin aksine dava konusu taşınmazın şehir merkezine daha yakın olması sebebiyle emsal alınan taşınmazdan daha değerli olduğunu açıklamıştır. İmar planlarında kentsel dönüşüme dâhil edilen taşınmazların üzerinde dört katlı olacak şekilde yapı inşa edileceği belirtilmiş ise de gerçekte bu binaların on altı katlı olarak inşa edildiğini iddia etmiştir. Emsal olarak alınan taşınmazların araştırılmasında ve incelenmesinde hata yapılması sebebiyle kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiğini ifade etmiştir. Başvurucu, dava konusu taşınmaz üzerinde on altı katlı bina yapılabileceği ve olası bir arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi sonucu kendisine inşa edilecek konutların %40'ının devredileceği olgusunun dikkate alınmadığını açıklamıştır. Asliye Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılamada taşınmazın değeri belirlenirken %40 oranında düzenleme ortaklık payı kesintisi yapılmasının hatalı olduğunu ifade etmiştir. Öte yandan başvurucu; kamulaştırma bedel ve tescil davasında bozma kararından önce kendisine fazla ödendiği tespit edilen bedelin iadesinin talep edilmesiyle mülkiyet hakkının ihlâl edildiğini açıklamış, bozma kararından önce kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen miktarın bilirkişi incelemesiyle belirlendiğini, fazladan bir ödeme yapılmış ise bu durumun kendi kusurundan kaynaklanmadığını ifade etmiştir. Ayrıca başvurucu iadesi talep edilen bedele geriye dönük olarak faiz işletilmesinin mağduriyet yaratacağını ve aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
15. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucuya kamulaştırma bedel ve tescil davası sonucunda tespit edilen kamulaştırma bedelinden daha fazla ödeme yapılması sebebiyle mağdur sıfatının devam edip etmediğinin değerlendirilmesi gerektiği açıklanmıştır. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihatları ve somut olayların kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
1. Kamulaştırma Bedelinin Düşük Belirlendiğine İlişkin İddia Yönünden
16. Kamulaştırılan taşınmaz, başvurucunun mülkiyetinde bulunduğundan mülkün varlığı noktasında tartışma bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucunun taşınmazının kamulaştırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32).
17. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın şartları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 48).
18. Vurgulanmalıdır ki taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52). Anayasa Mahkemesinin görevi, kamulaştırma bedelinin tespiti yönteminin gerçek bedelin ödenmesini temin edip etmediğini incelemekten ibarettir.
19. Somut olayda başvurucu, dava konusu taşınmaza ilişkin emsal araştırılmasının doğru şekilde yapılmadığını ileri sürmüş ancak emsal olarak belirttiği taşınmazların kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınmasını gerekli kılan niteliklerini gösterme yolunda bir çabaya girişmemiştir. Ayrıca başvurucunun kamulaştırılan taşınmazın şehir merkezine yakın olması sebebiyle emsal taşınmazdan daha değerli olduğunu iddiasına yönelik olarak daha öte bir inceleme yapılmasına yetecek verileri temin etmediği tespit edilmiştir. Öte yandan başvurucunun, etrafından 16 katlı yapılar bulunmasına rağmen taşınmazın 4 katlı yapılaşmaya uygun olduğu kabul edilerek kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiğini iddia ettiği görülmüş ancak bu iddiasını somutlaştırma yolunda herhangi bir dayanak veri sunmadığı anlaşılmıştır.
20. Başvurucu, son olarak acele kamulaştırma kararına dayalı olarak Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada %40 oranında düzenleme ortaklık payı düşülerek hesaplama yapıldığından yakınmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada alınan bilirkişi raporunda düzenleme ortaklık payı düşülerek taşınmazın değerinin tespit edildiği görülmüştür (bkz. § 2). Ancak başvuru konusu kamulaştırma bedel ve tescil davasında taşınmazın imar uygulamasına tabi tutulmaması sebebiyle düzenleme ortaklık payı düşülmeden taşınmazın mevcut yüz ölçümü dikkate alınarak kamulaştırma bedelinin hesaplandığı anlaşılmıştır. Diğer bir anlatımla başvurucuya ait taşınmazın nihai olarak kamulaştırma bedelinin tespit edildiği başvuruya konu davada kamulaştırma bedeli düzenleme ortaklık payı düşülmeksizin hesaplanmıştır. Bu durumda kamulaştırma bedelinin hesaplanmasında düzenleme ortaklık payı kesintisi yapıldığı iddiası yerinde görülmemiştir.
21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kamulaştırma Bedeli Olarak Fazladan Ödenen Bedelin İade Edilmesi Talebine İlişkin İddia Yönünden
22. Mahkeme önce 245.113,50 TL olarak tespit edilen kamulaştırma bedeli ile acele kamulaştırma davasında tespit edilen bedel arasındaki fark olan 85.149,73 TL'nin başvurucuya ödenmesine karar vermiş, bozma kararından sonra yapılan yargılama sonucunda kamulaştırma bedelini nihai olarak 241.063 TL olarak tespit ederek başvuruya fazladan ödendiği anlaşılan 4.050,05 TL'nin İdareye iadesine hükmetmiştir. Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek bedelidir. (bazı farklarla birlikte bkz. Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 48). Ancak malike, mahkemelerce taşınmazın gerçek değerine tekabül ettiği tespit edilen kamulaştırma bedelinden fazla ödeme yapılmasının kamu zararına sebebiyet vereceği açıktır. Somut olayda kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin üzerinde ödeme yapılmasında başvurucunun kusurunun olmadığı anlaşılmakla birlikte fazla ödenen bedelin iadesi sonucu kamu zararının önlenmesiyle gerçekleşen kamu yararı, başvurucunun iadesiyle sorumlu tutulduğu miktarın kamulaştırma bedeline oranı vebaşvurucunun iadesi istenen bedelin faizinden sorumlu tutulmadığı gözetildiğinde fazladan ödenen bedelin tahsiline karar verilmesinin başvurucuya aşırı külfet yüklemediği sonucuna ulaşmıştır.
23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Aleyhe Vekâlet Ücretine Hükmedilmesine İlişkin İddia Yönünden
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davalarında mülk sahibi aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi şikâyetini Musa Tarhan/Türkiye (B. No: 12055/17, 23/10/2018) kararında incelemiştir. AİHM, öncelikle başvurucunun kamulaştırma bedelini kısmen azaltan, masraf olarak ödenen para tutarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamında mülk teşkil ettiğini vurgulamıştır (Musa Tarhan/Türkiye, § 72). Kamulaştırma bedeline ilişkin davalar ile böyle bir yükümlülük içermeyen davalar arasındaki farka dikkat çekilmiştir. AHİM, başvurucuya ödenecek kamulaştırma bedelinin belirlendiği davalarda devletin bir elle verdiğini yargılama giderlerinin tahsili yoluyla diğer bir elle almasının aslında bir paradoks olarak göründüğünü açıklanmıştır (Musa Tarhan/Türkiye, § 78). AİHM'e göre davalı tarafın yargılama masraflarını ödemesinin meşru bir amacı olsa da somut olayda başvurucunun kaybeden taraf olarak nitelendirilmesi zor gözükmektedir (Musa Tarhan/Türkiye, § 80). AHİM tarafından yapılan açıklamalar ışığında başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilirken (Musa Tarhan/Türkiye, §§ 88-89) giderim olarak aleyhe hükmedilen vekâlet ücretinin güncellenen bedel tutarındaki maddi tazminatın başvurucuya ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır (Musa Tarhan/Türkiye, § 94).
25. Anayasa Mahkemesi ise Sadettin Ekiz (B. No: 2016/9364, 9/5/2019) kararında kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında başvurucu taşınmaz maliki aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesinin kamulaştırma bedelinde önemli ölçüde azalmaya yol açması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
26. Daire kamulaştırma bedel ve tescil davalarının kabul ile sonuçlanması hâlinde taşınmaz sahibi malik aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği yönündeki yerleşik içtihadını (birçok karar arasından bkz. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, E.2017/30560, K.2019/11254, 30/5/2019) değiştirmiştir. Anılan içtihat değişikliğine ilişkin ilk gelişme Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK/Kurul) kararıyla gerçekleşmiştir. Kurulun 14/5/2019 tarihli kararında öncelikle Musa Tarhan/Türkiye kararında yer alan tespitlere yer verilmiş, kamulaştırma işlemi sonrasında açılan davada taşınmaz malikinin davalı sıfatını kanuni düzenleme sonucu doğrudan kazandığı açıklanmıştır. Kararda kamulaştırma bedel ve tescil davasının kabul kararıyla sonuçlanması durumunda malike idare lehine vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü getirilmesinin vekâlet ücreti miktarı kadar eksik kamulaştırma bedeli ödenmesi sonucunu doğuracağı ifade edilmiştir. Son olarak belirtilen uygulama sonucunda kamulaştırma bedelinin eksik ödenmesiyle Anayasa’nın 46. maddesinde düzenlenen gerçek karşılığın ödenmesi ilkesinin ihlal edileceği açıklanmıştır. Devam eden süreçte Dairenin, AİHM'in Musa Tarhan/Türkiye ve Anayasa Mahkemesinin Sadettin Ekiz kararına atıf yaparak yerleşik içtihadını değiştirerek kamulaştırma bedel ve tescil davasında malik lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiği sonucuna vardığı görülmüştür. (birçok karar arasından bkz. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, E.2018/3310, K.2019/11688, 18/6/2019). Öte yandan Daire kamulaştırma bedel ve tescil davalarının kabulüne karar verilmesi hâlinde kamulaştırma bedelinden bağımsız olarak malik aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiği içtihat edilmiştir. Diğer bir anlatımla yeni içtihadıyla birlikte Dairenin bedel ve tescil davalarında vekâlet ücretinin kamulaştırma bedeline oranını dikkate almaksızın malik aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiğine karar verdiği anlaşılmıştır.
27. Kamu makamları kamulaştırma yoluyla, Anayasa'nın 35. ve 46. maddelerine dayalı olarak kamu yararı gereği ihtiyaç duyulan bir taşınmazı zorla edinmektedir. Bu çerçevede yine aynı hükümler uyarınca taşınmazın gerçek bedeli mülkten yoksun bırakılan başvurucuya ödenmek durumundadır. Kamulaştırılan taşınmazın değerinin belirlenmesi ise ilke olarak kamu makamlarının yükümlülüğündedir. Bu yükümlülük çerçevesinde yürütülen idari ve yargısal süreçlerdeki masrafların ise ancak haklı gösterilebilecek belirli şartların varlığı hâlinde mülk sahibine yükletilmesi mümkün görülebilir. Aksi hâlde yani bu masrafların her durumda taşınmazı kamulaştırıldığı hâlde mülk sahibine yükletilmesi başvurucuya aşırı bir külfet yüklenmesine yol açabileceği gibi kamulaştırma bedelinin gerçek değeri üzerinden ödenmesini de engellemiş olur. Anayasa Mahkemesi, haksız yere davanın açılmasına sebebiyet veren veya dava sırasında karşı tarafın gereksiz yere masraf yapmasına yol açan ilgili tarafın yargılama giderlerini ödemekle sorumlu tutulmasının müdahaleyi orantılı kılabileceğini kabul etmektedir (bazı farklarla birlikte bkz. Sadettin Ekiz, §§ 63-64).
28. Somut olayda İdare tarafından, acele elkoyma kararı sonrasında Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından tespit edilen kamulaştırma bedelinin yüksek olduğu ve başvurucuyla uzlaşma sağlanamadığını ileri sürerek kamulaştırma bedel ve tescil davası açılmıştır. Mahkeme tarafından yapılan yargılama neticesinde acele el koyma kararına dayalı olarak yapılan yargılamada 159.963,77 TL olarak belirlenen kamulaştırma bedelinin 241.063 TL olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla Mahkemece belirlenen kamulaştırma bedelinin İdarenin daha düşük olduğunu iddia ettiği tutardan fazla olduğunun anlaşılması sebebiyle başvurucunun davanın açılmasına sebebiyet verdiği söylenemez. Böylece başvurucunun İdarenin teklif ettiği bedeli reddederek idareyi dava açmaya zorladığı, kamulaştırma bedelinin taşınmazın gerçek değeri üzerinden tespit edilmesini sağladığı anlaşılmıştır.
29. Sonuç olarak taşınmazı kamulaştırılan başvurucunun satın alma usulündeki bedeli kabul etmediği olayda, Mahkemece kamulaştırma bedeli olarak acele elkoyma davasında belirlenen miktardan daha yüksek bir bedelin tespit edilmesi başvurucunun İdarenin teklifini kabul etmemekte haksız olmadığını göstermektedir. Açıklanan tespite rağmen başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi kamulaştırma bedelinin gerçek değerin altında ödenmesine sebebiyet vermiştir. Bu bilgiler çerçevesinde kamulaştırma bedeli olarak Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen gerçek karşılığının ödendiği hususu tespit edilemediğinden başvurucunun taşınmazına yönelik müdahalenin Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleri ile 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nda belirtilen usule uymadığı ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine ulaşmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın değerlendirilmesinde başvurucunun tutumunun, davanın karmaşıklığının ve sürecin koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
32. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
33. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
34. Başvurucu; ihlalin tespitine ve 6.030,05 TL maddi tazminat ile miktar belirtmeksizin manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
35. Başvuru konusu olayda aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi sebebiyle mülkiyet hakkı yönünden ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Olayda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından etkin giderim yolu, tazminat olarak görülmektedir. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya maddi zararının karşılığında net 1.980 TL maddi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiği yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kamulaştırma bedeli olarak fazladan ödenen bedelin iade edilmesi talebi yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 1.980 TL maddi tazminatın ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/4/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.