TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
CİHAN KOÇAK BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2020/12778)
Karar Tarihi: 21/11/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Raportör
Hüseyin Ozan ADIYAMAN
Başvurucu
Cihan KOÇAK
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, ceza infaz kurumu personeli tarafından uygulanan şiddet nedeniyle eziyet yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu 1/6/2018 tarihinde hükümlü sıfatıyla sevk edildiği Manisa T tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) kabul edilmiştir.
3. Başvurucu, İnfaz Kurumunda darbedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu darbedildiği tarihi tam olarak açıklayamamış; 2018 yılı Mayıs ayının sonu ya da Haziran ayının başında İnfaz Kurumu personelinin kendisini darbettiğini beyan etmiştir. Başvurucunun bu beyanı üzerine Manisa Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) inceleme başlatılmıştır. Başsavcılık 10/12/2018 tarihinde özetle olay gününe ilişkin kamera kayıtlarında başvurucunun müdür ile görüşe götürüldüğü ve getirildiği esnada darbedildiğine ilişkin görüntüye rastlanmadığına ve müdür görüşü sırasında kolluk görevlilerine saldırmaya çalışması üzerine infaz koruma memurlarınca taşınarak götürüldüğüne vurgu yapmış ve anılan iddiaların araştırılması gerekmeden soyut ve genel nitelikte kaldığını açıklayarak soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Bu karar başvurucuya 29/6/2020 tarihinde tebliğ edilmiş; karara karşı yapılan itiraz da Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 28/8/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
4. Öte yandan başvurucu, İnfaz Kurumunun 22/4/2019 tarihli yazısı ekinde gönderilen dilekçesiyle İnfaz Kurumu personelinin kötü muamele niteliğindeki eylemlerine maruz kaldığını ikinci kez ifade etmiştir. Başvurucunun anılan iddiası kapsamında Başsavcılık tarafından bu kez soruşturma açılmış ve dilekçedeki iddiasının araştırılması için hazırlanan 22/5/2019 tarihli yazı İnfaz Kurumuna gönderilmiştir.
5. İnfaz Kurumunun 28/5/2019 tarihli yazısında özetle 4/6/2018 tarihinde yapılan görüşmede başvurucunun “T.C. Anayasası var burada.” dediği, bağırmaması yönünde uyarıda bulunulduğu esnada kurum personeline saldırdığı, bunun üzerine zor kullanılarak etkisiz hâle getirilmeye çalışıldığı ifade edilmiştir. Anılan olaya ilişkin olarak Başsavcılığın, başvurucu hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan cezalandırılması talebiyle iddianame düzenlediği belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun iddialarını somut bulgu ve belgeye dayandırmadan ileri sürdüğü, iddia ettiği olayların çoğunluğunun yasal mevzuat hükümleri çerçevesinde uygulanan işlemler olduğu açıklanmıştır. Başsavcılık anılan yazının temininden sonra başka herhangi araştırma yapmadan 17/7/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinde; başvurucunun kendisine işkence edildiğini beyan ettiği ancak tarih, saat gibi somut bilgiler vermediği, söz konusu iddianın soyut beyan niteliğinde kaldığı belirtilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itiraz, Manisa 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 6/3/2020 tarihinde reddedilmiştir.
6. Altında üç ceza infaz kurumu 2. müdürü ve beş infaz koruma memurunun imzalarının bulunduğu 4/6/2018 tarihli tutanakta; başvurucuya bağırmaması yönünde uyarı yapılması üzerine başvurucunun kurum personeli A.E.ye kafa attığı, İnfaz Kurumunun 2. Müdürü E.Ş.ye tekme attığı, zor kullanılarak etkisiz hâle getirilmeye çalışıldığı sırada A.E.nin bacağını ısırmaya çalıştığı, diğer kurum personeli S.S.nin elini ısırdığı, bunun üzerine sakinleşmesi amacıyla plastik kelepçe takılarak geçici süreyle yumuşak malzemeli odada tutulduğu belirtilmiştir.
7. Başvurucu hakkında düzenlenen 6/6/2018 tarihli raporda "her iki göz çevresinde ekimoz (morluk), sol skapula (kürek kemiği) üzerinde hematom (cilt altında kan birikmesi), ağrı, kulakta ağrı" bulgularına yer verilmiş; 11/9/2018 tarihli kesin adli raporda ise "sağ kulak zarının hemorajik, perfore olduğu, saptanan kulak zarı yırtığının duyulardan veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflamasına/yitirilmesine neden olup olmadığı hususunda olay tarihinden altı ay sonra yeniden değerlendirilmesi gerektiği, yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı" bildirilmiştir. Her iki raporda da başvurucunun 4/6/2018 tarihinde darbedildiğini beyan ettiği kayıt altına alınmıştır.
8. Bununla birlikte başvurucu 4/6/2018 tarihinde gerçekleşen olayla ilgili görevi yaptırmamak için direnme suçundan Manisa 8. Asliye Ceza Mahkemesince yargılanmış ve 8/10/2020 tarihinde beraat etmiştir. Anılan kararın gerekçesinde, olayın gerçekleştiğinin iddia edildiği odanın kamera görüntüsünün bulunmadığına ve mevcut kamera görüntülerine göre başvurucunun en başta iki infaz koruma memuru tarafından sakin bir şekilde koridordan geçirildiğine, sonrasında ise altı-yedi infaz koruma memuru tarafından etkisiz hâle getirilerek başka odaya götürüldüğüne vurgu yapılmış ve şikâyetin soyut kaldığı açıklanmıştır.
9. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yaptığı itirazın reddine dair kararı 10/3/2020 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 27/3/2020 tarihinde; soruşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yaptığı itirazın reddine dair kararı ise 10/9/2020 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 24/9/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Komisyon tarafından başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 2020/31471 numaralı başvuru, incelenen 2020/12778 numaralı başvuru ile birleştirilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
11. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir (Mehmet Şerif Ay, B. No: 2012/1181, 17/9/2013).
12. Başvurucu; ceza infaz kurumu personelinin kendisine fiziksel şiddet uyguladığını, ellerini arkadan kelepçeleyerek bir odaya kapattığını, rapor ile bu durumun belgelendiğini, etkili soruşturma yapılması adına gereken özenin gösterilmediğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı tarafından sunulan görüşte öncelikle olaya ilişkin sürece ve konuya ilişkin insan hakları yargısı içtihadına yer verilmiş, Başsavcılığın ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren maddi ya da hukuki bir nedenin bulunmadığı ifade edilmiştir.
13. Başvuru, kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
15. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan, maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü öncelikle negatif yükümlülük olarak kamu otoritelerinin kişilerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirdiği gibi ayrıca pozitif yükümlülük olarak devlete kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Sınırları belli bazı durumlarda, mevzuata uygun olarak ve sadece kaçınılmaz hâllerde aşırı olmaması şartıyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir. Bununla beraber fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller prensip olarak kötü muamele yasağını ihlal edecektir. Zor kullanımı gerekli hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu gibi başvurulacak güç de ölçülü ve kademeli olmalıdır. Direnmenin türüne göre görevin ifası için gerekli kuvvet kullanımı değişebileceği gibi kuvvet kullanımının meşru bir zemine oturması için direnmenin sona ermemiş olması, güç kullanımının görevin ifası için zorunlu olması ve yerine getirilmek istenen amaç ile orantılı olması gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015; Arif Haldun Soygür, B. No: 2013/2659, 15/10/2015).
16. Bununla birlikte devletin Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu çerçevesinde bireyin kötü muameleye ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde yürütülmesi gereken ceza soruşturmasının etkili kabul edilebilmesi için derhâl başlatılması, sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi, olayı çevreleyen tüm hususları aydınlatması, nesnel ve tarafsız analizlere dayanması, olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması, özenle yürütülmesi ve suç tespit edildiği takdirde eylemle orantılı bir ceza ile sonuçlandırılmış olması gerekir. Kontrol altındaki kişilerin vücutlarında bir yaralanma tespit edilmişse ve kötü muamele iddiaları da varsa yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğü idari ve yargısal kurumlarıyla devlete aittir (Cezmi Demir ve diğerleri; Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013).
17. 6/6/2018 tarihli rapor incelendiğinde başvurucunun her iki göz çevresinde ekimoz, kürek kemiği üzerinde kanama ile ağrı ve kulakta ağrı tespit edilmiştir. Bununla birlikte 11/9/2018 tarihli raporda; sağ kulak zarında yırtık saptandığı, bunun işitme duyusunun sürekli azalmasına ya da yitirilmesine neden olup olmadığı hususunda olay tarihinden altı ay sonra yeniden değerlendirme yapılması gerektiği ifade edilmiştir. Aynı raporda yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı da belirtilmiştir (bkz. § 7). Kontrol altındaki kişilerin vücutlarında bir yaralanma tespit edilmişse ve kötü muamele iddiaları da varsa yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğü kamu makamlarına aittir. Soruşturma dosyasındaki mevcut veriler başvurucunun fiziksel bir müdahaleye maruz kaldığı hususunda güçlü ve ikna edici unsurlardır. Bu bağlamda kamu makamlarınca söz konusu unsurların/karinenin aksi ortaya konulmadığı sürece başvurucunun ne şekilde yaralandığının tereddüde yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekmektedir.
18. 4/6/2018 tarihli tutanakta, infaz kurumu personeline fiziksel saldırıda bulunan başvurucunun zor kullanılarak etkisiz hâle getirildiği açıklanmıştır. Bununla birlikte 10/12/2018 tarihli soruşturmaya yer olmadığı kararında başvurucunun İnfaz Kurumunun 2. müdürüne saldırmaya çalışması üzerine infaz koruma memurlarınca taşınarak götürüldüğü ve yumuşak odaya bırakıldığı kabul edilmiştir.
19. Buna göre başvuruya konu olayda kurum personeline fiziksel saldırıda bulunduğu iddia olunan başvurucuya bedenî kuvvet kullanılarak fiziksel müdahalede bulunulmuştur. Anayasa Mahkemesi önünde anılan işlemlerin yerine getirilmesi için gösterilen direnç karşısında başka bir çarenin olduğunu söylemeyi mümkün kılan bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır. Bu husus dikkate alındığında kurum personeline fiziksel saldırıda bulunan başvurucuya orantılı olmak şartıyla güç kullanılmasının zorunlu görüldüğü değerlendirilmiştir. Dolayısıyla yapılan müdahalenin gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Müdahalenin gerekli olduğu ortaya konulduktan sonra ikinci aşamada olayın niteliğine göre müdahalenin orantılı olup olmadığı ele alınmalıdır.
20. Başvurucu, sanığı olduğu yargılamada incelenen kamera görüntülerine göre altı-yedi infaz koruma memuru tarafından etkisiz hâle getirilerek başka odaya götürülmüştür (bkz. § 8). Adli raporlarda başvurucunun her iki göz çevresinde ekimoz, kürek kemiğinde hematom, kulak zarında ise yırtık tespit edilmiş, yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olmadığı ve işitme duyusunun sürekli zayıflaması ya da yitirilmesiyle ilgili bir süre sonra yeniden değerlendirme yapılması gerektiği bildirilmiştir (bkz. § 7). Başvurucunun yaralanmasının niteliği ile infaz koruma memurlarının hem sayı hem de donanım olarak üstün oldukları dikkate alındığında başvurucunun daha az kuvvet kullanılarak da etkisiz hâle getirilebileceği değerlendirilmiştir. Ayrıca göz çevresinde oluşan yaralanmanın niteliği, infaz koruma memurlarının orantılı güç kullanma amacının dışında doğrudan ölçüsüz güç kullanma niyetiyle hareket ettiklerini göstermektedir.
21. Bu tespitten sonra infaz koruma memurları tarafından gerçekleştirilen eylemin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir. Somut olayda kulak zarında yırtık ve her iki göz çevresinde ekimoz oluşacak şekilde yaralanma eylemi ile bunun başvurucuda yarattığı fiziksel ve ruhsal etkiler ile ayrıca olayın gerçekleşme şartları da gözönünde bulundurularak Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan eziyet yasağının ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
22. Öte yandan başvurucunun yaralanması sebebiyle Başsavcılık tarafından başlatılan inceleme sonunda soruşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karar tebliğ edilmediğinden başvurucu yeniden suç duyurusunda bulunmuş ve bu kapsamda bir soruşturma başlatılmıştır. Başsavcılık bu kez de kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Başsavcılığın soruşturma kapsamında, başvurucunun ve tanık ya da şüpheli sıfatıyla kurum personelinin ifadesine başvurmadığı görülmüştür.
23. Ayrıca kamu görevlilerinin karıştığı ileri sürülen ölüm veya kötü muamelelerle ilgili soruşturmalarda olayın şüphelileri tarafından düzenlenen tutanakların doğrulukları araştırılmaksızın ve başkaca bir delil ile de desteklenmeksizin tek başına hükme esas alınmasının tarafsız ve bağımsız soruşturma ilkelerine aykırılık teşkil edebileceği açıktır (Süleyman Göksel Yerdut [GK], B. No: 2014/788, 16/11/2017, § 61). Buna göre somut olayda infaz kurumu müdürlüğünden istenilen bilginin, doğruluğu araştırılmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına dair karara esas alınması ve anılan bilginin temini dışında bir işlem yapılmaması tarafsız ve bağımsız soruşturma ilkelerine aykırı görülmüştür.
24. Bununla birlikte başvurucuda tespit edilen kulak zarı yırtığının işitme duyusunun sürekli zayıflamasına ya da yitirilmesine neden olup olmadığının olay tarihinden altı ay sonra değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Her ne kadar başvurucunun yaralanmasına dair kati olarak tespit edilen bulgulara göre kamu görevlilerinin kullandıkları gücün orantısız olduğu söylenebilirse de orantılılığın belirlenmesi bakımından, yaralanmanın işitme duyusu üzerindeki etkisinin tespiti ve değerlendirilmesi de ayrıca önemlidir. Buna rağmen anılan hususta rapor düzenlenmesi sağlanmamıştır.
25. Yukarıda açıklanan nedenlerle altı-yedi infaz koruma memurunun müdahale ettiği olayda basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığı sabit olan başvurucunun beyanlarının genel ve soyut nitelikte olduğu kabul edilerek sürecin sonlandırılmasının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin ilkelerle bağdaşmadığı anlaşılmıştır.
26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
İrfan FİDAN bu görüşe katılmamıştır.
III. GİDERİM
27. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma yapılması ve 1.000.000 TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
28. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma mercilerince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
29. İhlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 200.000 TL manevi tazminat ödenmesine, maddi zarara ilişkin olarak bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Kararın bir örneğinin eziyet yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Manisa Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2019/8196) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 200.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/11/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu; ceza infaz kurumu personeli tarafından uygulanan şiddet nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Başvurucu, İnfaz Kurumunda darbedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu darbedildiği tarihi tam olarak açıklayamamış; 2018 yılı Mayıs ayının sonu ya da Haziran ayının başında İnfaz Kurumu personelinin kendisini darbettiğini iddia etmiştir. Başvurucunun bu beyanı üzerine Manisa Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) inceleme başlatılmıştır. Başsavcılık 10/12/2018 tarihinde olay gününe ilişkin kamera kayıtlarını da inceleyerek soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz da Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 28/8/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
3. Öte yandan başvurucu, İnfaz Kurumunun 22/4/2019 tarihli yazısı ekinde gönderilen dilekçesiyle İnfaz Kurumu personelinin kötü muamele niteliğindeki eylemlerine maruz kaldığını ifade etmiştir. Başsavcılık 17/7/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinde; başvurucunun kendisine işkence edildiğini beyan ettiği ancak tarih, saat gibi somut bilgiler vermediği, söz konusu iddianın soyut beyan niteliğinde kaldığı belirtilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itiraz, Manisa 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 6/3/2020 tarihinde reddedilmiştir.
4. Bununla birlikte başvurucu, 4/6/2018 tarihinde gerçekleşen olayla ilgili görevi yaptırmamak için direnme suçundan Manisa 8. Asliye Ceza Mahkemesince yargılanmış ve 8/10/2020 tarihinde suçunu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraat etmiştir.
5. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
6. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
7. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için ise asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
8. Somut olayda, üç ceza infaz kurumu 2. müdürü ve beş infaz koruma memurunun imzalarının bulunduğu 4/6/2018 tarihli tutanakta; başvurucuya bağırmaması yönünde uyarı yapılması üzerine başvurucunun kurum personeli A.E.ye kafa attığı, İnfaz Kurumunun 2. Müdürü E.Ş.ye tekme attığı, zor kullanılarak etkisiz hâle getirilmeye çalışıldığı sırada A.E.nin bacağını ısırmaya çalıştığı, diğer kurum personeli S.S.nin elini ısırdığı, bunun üzerine sakinleşmesi amacıyla plastik kelepçe takıldığı ile geçici süreyle yumuşak malzemeli odada tutulduğu belirtilmiştir.
9. Başvurucu hakkında düzenlenen 6/6/2018 tarihli raporda "her iki göz çevresinde ekimoz (morluk), sol skapula (kürek kemiği) üzerinde hematom (cilt altında kan birikmesi), ağrı, kulakta ağrı" bulgularına yer verilmiş; 11/9/2018 tarihli kesin adli raporda ise "sağ kulak zarının hemorajik, perfore olduğu, saptanan kulak zarı yırtığının duyulardan veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflamasına/yitirilmesine neden olup olmadığı hususunda olay tarihinden altı ay sonra yeniden değerlendirilmesi gerektiği, yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı" bildirilmiştir. Her iki raporda da başvurucunun 4/6/2018 tarihinde darbedildiğini beyan ettiği kayıt altına alınmıştır.
10. Tüm bu bilgiler birlikte değerlendirildiğinde, başvuruya konu olayda kurum personeline fiziksel saldırıda bulunan başvurucuya bedenî kuvvet kullanılarak fiziksel müdahalede bulunulduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi önünde, anılan işlemlerin yerine getirilmesi için gösterilen direnç karşısında başka bir çarenin olduğunu söylemeyi mümkün kılan bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır. Bu husus dikkate alındığında kurum personeline fiziksel saldırıda bulunan başvurucuya orantılı olmak şartıyla güç kullanılmasının zorunlu görüldüğü değerlendirilmiştir. Dolayısıyla yapılan müdahalenin gerekli olduğu anlaşılmaktadır.
11. Başvurucunun yaralanmasının niteliği ile infaz koruma memurlarının yaralanmaları karşılaştırıldığında infaz koruma memurlarının orantılı güç kullanma amacının dışında doğrudan ölçüsüz güç kullanma niyetiyle hareket ettikleri de söylenemez.
12. Öte yandan soruşturma makamları da kendilerine ulaşan yazı ve talep doğrultusunda derhal soruşturmayı başlatmış ve gerekli araştırmayı yaparak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Anılan kararda başvurucunun yaralanma biçimine yönelik makul, doyurucu bir açıklama bulunmadığı da söylenemez.
13. Sonuç olarak başvurucunun yaralanmasına neden olan olaylar zinciri ve gerek başvurucunun gerekse Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin yaralanmaları dikkate alındığında, başvurucunun maruz kaldığı muamelenin Anayasa'nın 17. maddesi üçüncü fıkrası kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlığa ulaştığı söylenemeyecektir.
14. Açıklanan nedenlerle somut olay yönünden, başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının ihlal edilmediği kanaatine vardığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
Üye