logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Yaşar Hamarat [1.B.], B. No: 2020/14949, 19/10/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YAŞAR HAMARAT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/14949)

 

Karar Tarihi: 19/10/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Çağlar ÖNCEL

Başvurucu

:

Yaşar HAMARAT

Vekili

:

Av. Ercan ÖZÇELİK

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucuya böbrek rahatsızlığı nedeniyle altı kez enjeksiyon yapılmasına ilişkin reçete düzenlenmiş olup bu enjeksiyonların tamamı Melek Hatun Aile Sağlığı Merkezinde (Aile Hekimliği) yapılmıştır. Başvurucunun 6/8/2012 tarihli son enjeksiyon işleminden hemen sonra sol bacağında uyuşma ve ağrı şikâyeti meydana gelmiştir.

3. Şikâyetlerinin devam etmesi üzerine 6/9/2012 tarihinde Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine müracaat eden başvurucunun muayene ve tetkikleri sonucunda sol bacağında enjeksiyon işlemine bağlı siyatik siniri hasarı oluştuğu belirlenmiştir. Tedavi sürecinin sonunda düzenlenen anılan hastanenin 5/11/2015 tarihli raporu uyarınca başvurucunun düşük ayak sendromuna bağlı olarak %20 engelli hâle geldiği tespit edilmiştir.

4. Başvurucu 10/6/2015 tarihinde İstanbul 7. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde; Aile Hekimliğinde çalışan hemşirenin hatalı enjeksiyonu sonucunda sol bacağında kalıcı hareket kısıtlılığı oluştuğunu belirterek 10.000 TL maddi ve 140.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.

5. Mahkeme, dosyayı bilirkişi incelemesi için Adli Tıp Kurumuna (ATK) göndermiştir. ATK 2. İhtisas Kurulunun 27/2/2017 tarihli raporunda; bu tür işlemlerden sonra klinik şikâyetlere neden olan bulgularda tam düzelme olmayabileceği, enjeksiyonun yanlış yere yapıldığını gösteren tıbbi belge bulunmadığı ancak enjeksiyon doğru yere yapılmış olsa dahi sinir hasarı oluşabileceği belirtilerek ortaya çıkan hareket kısıtlılığının herhangi bir tıbbi kusur veya ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon niteliğinde olduğu vurgulanmıştır. Başvurucu bu rapora yönelik itiraz dilekçesinde; anılan raporda Mahkemenin talep yazısında engel oranının belirlenmesi de dâhil olmak üzere tespitini istediği pek çok konuda hiçbir açıklama bulunmadığını ayrıca enjeksiyon öncesinde aydınlatma yükümlülüklerinin yerine getirilip getirilmediğinin değerlendirilmediğini ileri sürmüştür. Mahkeme, başvurucunun çalışma gücünü kaybetmesi nedeniyle uğradığı gelir kaybının belirlenmesi amacıyla dosyayı aktüerya bilirkişisine tevdi etmiş, bilirkişinin incelemesi sonucunda başvurucunun 41.989 TL maddi zararı bulunduğu belirlenmiştir.

6. Mahkeme 24/12/2018 tarihinde maddi tazminat talebinin kabulüne, manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile başvurucuya 10.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar vermiştir. Gerekçede; ATK raporu uyarıca enjeksiyon işleminin kusurlu olduğu ortaya konulamamış ise de uygulanan tedavi ve sonuç arasında illiyet bağının aşikâr olduğu ve idarenin kusurlu olduğunun karine olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucudaki %20 maluliyet oranının zaman içerisinde arttığı, neredeyse ayağını kullanamaz hâle gelmesinin sonucu olarak uğradığı kazanç kaybının belirlenmesi amacıyla aktüerya incelemesi yaptırıldığı ifade edilmiştir. Bu kapsamda aktüerya bilirkişisi tarafından tespit edilen zarar miktarı talep edilen tazminat tutarından fazla olmasına rağmen başvurucunun ıslah talebinde bulunmaması nedeniyle taleple bağlı kalındığı vurgulanmıştır. Ayrıca zararın niteliği, başvurucunun sağlık hizmeti sonucunda engelli hâle gelmesi nedeniyle duyduğu acı, üzüntü ve ruhsal sıkıntılarının kısmen de olsa dindirilmesi için takdiren 50.000 TL manevi tazminata hükmedildiği açıklanmıştır.

7. Başvurucu ve davalı idare tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. Başvurucu istinaf dilekçesinde; aktüerya bilirkişisi tarafından belirlenen maddi zarar miktarı yönünden ıslah talebinde bulunmak için süre verilmediğini, engellilik oranında artış olup olmadığının belirlenmesi ile zararının bu orana göre hesaplanması için yeniden bilirkişi raporu alınması gerektiğini ileri sürmüştür.

8. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi (Daire) 19/3/2020 tarihinde Mahkemenin kararının kaldırılmasına, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine; başvurucuya 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine kesin olarak karar verilmiştir. Gerekçede; ATK raporunda başvurucuya enjeksiyon yapılırken verilen sağlık hizmetinin hatalı olduğuna dair herhangi bir tespit bulunmadığından idarenin maddi tazminata yönelik sorumluluğu bulunmadığı dolayısıyla ıslah için süre verilmediği iddiası yönünden değerlendirme yapılmasının gerekli olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca poliklinik kayıtlarının düzenli şekilde tutulmasının idarenin sorumluluğunda olduğu, somut olayda başvurucu hakkında uygulanan tedavilere ilişkin kayıtların eksik olmasının bir sonucu olarak başvurucuda oluşan rahatsızlığın nedenine hiçbir zaman ulaşılamayacağından manevi tazminata hükmedilmesinin zorunlu olduğu belirtilmiştir.

9. Başvurucu nihai kararı 17/4/2020 tarihinde tebliğ aldıktan sonra 13/5/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Komisyonca başvurucunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

11. Başvurucu, enjeksiyon işleminin hatalı olarak yapılıp yapılmadığı konusunda somut bulgulara dayalı yeterli bir gerekçe ortaya konulmadığını, hatalı işlemler nedeniyle sol ayağını hiç kullanamaz duruma geldiğini, barakada yalnız yaşayan, yemeğini aş evlerinden temin eden yardıma muhtaç birisi olduğunu beyan etmiştir. Enjeksiyon sonucunda engelli hâle gelmiş olmasının mağduriyetini daha da artırdığını ifade eden başvurucu, yargılama sırasında yeniden rapor alınması talebinin kabul görmediğini ve ıslah talebi için de süre verilmediğini belirterek adil yargılanma hakkı ile maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde, süreçte verilen kararların gerekçelerine ve ilgili mevzuat ile içtihada yer verilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

12. Başvuru, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir.

13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

14. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete, negatif yükümlülükler yanında egemenliği altındaki kişilerin yaşamlarının korunması için bazı pozitif yükümlülükler de yükler. Anılan pozitif yükümlülükler sağlık alanında yürütülen faaliyetler için de geçerlidir. Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde; herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin “herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak … amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini” düzenleyeceği ve bu görevini kamu kesimindeki ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği kurala bağlanmıştır. Bu sebeple devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu ister özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır. Şüphesiz anılan düzenlemeler, sağlık personellerinin sahip olmaları gereken yüksek mesleki standartları da içermelidir (Ayhan Keçeli ve diğerleri, B. No: 2019/24231, 23/2/2022, §§ 80-81).

15. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).

16. İlgili mevzuatta bedensel bütünlüğün zedelenmesi durumunda olayın özelliklerine göre maddi ve manevi tazminata hükmedilebileceği açıkça düzenlenmiştir. Maddi tazminat idari eylem ve işlem nedeniyle kişilerin uğradığı maddi zararlarının tazminini sağlarken manevi tazminat aynı işlem veya eylemden dolayı kişinin çektiği ızdırabın, elemin yarattığı manevi yıpranmanın hafifletilmesi ve tazmini amacına hizmet etmektedir. Kişinin idarenin işlem ve eylemlerinden kaynaklanan hem maddi hem de manevi zararlarının tazmininin mevzuatta düzenlenmesinin devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili biçimde koruma yükümlülüğünün gereği olduğu söylenebilir. Öte yandan somut olayın özelliklerine göre tazminata hükmetmek ve tazminatın nasıl hesaplanacağı konusu hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin bir mesele olarak derece mahkemelerinin takdirindedir. Bariz takdir hatası veya keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesinin derece mahkemesinin bu takdirine müdahale etmesi uygun değildir (Fatma Kılıç ve İbrahim Haldız, B. No: 2017/37387, 21/4/2021, § 39).

17. Başvurucunun olaya dair şikâyetlerinin özü, enjeksiyonu gerçekleştiren hemşirenin gerekli mesleki özeni göstermemesi sonucu engelli hâle gelmesinde idarenin hizmet kusurunun bulunduğuna ilişkindir.

18. Somut olayda Mahkemece ATK 2. İhtisas Kurulundan bilirkişi raporu alındığı görülmüştür. Raporda, başvurucu hakkındaki tüm tıbbi belgelerin incelenerek tıbbi hata iddialarının ayrıntılı bir şekilde tartışıldığı ve neticede başvurucuda gelişen şikâyetlerin yapılan enjeksiyonun komplikasyonu olduğu, tedavi uygulayan sağlık personelinin hatasının olmadığı dolayısıyla idareye atfı kabil bir kusur bulunmadığı yönünde görüş bildirildiği görülmektedir. Başvurucu bilirkişi raporunun yetersiz olduğunu öne sürmüş ise de hangi tıbbi nedenlerle ve hangi yönden raporun yetersiz olduğuna dair ikna edici bir açıklamada bulunmamıştır.

19. Başvurucuya bilirkişi raporunun tebliğ edildiği, rapora karşı itirazlarını dile getirmesine fırsat tanındığı görülmüştür. Ancak mahkeme, raporun yeterli bilimsel ve teknik inceleme üzerine verildiğini değerlendirerek yeniden rapor aldırılmasına gerek duymamıştır. Yargılama sürecinde bir avukat tarafından temsil edilen başvurucunun kararlara karşı kanuni yollara başvurabildiği ve bu surette meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımının sağlandığı, dava dosyasını inceleyip bilgi ve belge sunabildiği, toplanan delillerden haberdar edildiği anlaşılmaktadır.

20. Buna karşın Dairenin kararında poliklinik kayıtlarının düzenli şekilde tutulmasının idarenin sorumluluğunda olduğu belirtilerek başvurucu hakkında uygulanan tedavilere ilişkin kayıtların eksik olduğu vurgulanmış ve başvurucuda oluşan rahatsızlığın nedenine hiçbir zaman ulaşılamayacak olmasının bir sonucu olarak manevi tazminata hükmedilmesinin zorunlu olduğu belirtilmiştir.

21. Buna göre hastane kayıtlarının eksiksiz şekilde tutulmaması nedeniyle hizmet kusurunun bulunduğu derece mahkemelerinin kararlarıyla ortaya konulduğundan bu hususta herhangi bir tartışma bulunmamaktadır. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, hizmet kusurunun giderilmesi amacıyla başvurucuya ödenen manevi tazminat miktarı ile maddi tazminata ilişkin talebin reddedildiği hususları dikkate alınarak başvurucuya yeterli bir giderim sağlanıp sağlanmadığı ile sınırlı olacaktır.

22. Daire tarafından 20.000 TL olarak belirlenen manevi tazminat miktarı ile davanın koşulları ve başvurucunun uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunduğu değerlendirilmektedir. Zira 6/8/2012 tarihinde gerçekleştirilen enjeksiyonun akabinde başvurucunun birçok kez sağlık kuruluşlarından tıbbi destek aldığı, tedavi sürecinin uzun yıllar devam ettiği, sağlık durumunun günlük yaşantısına önemli derecede etki ettiği ve somut olayın koşulları dikkate alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarının başvurucuda oluşan manevi yıpranmanın hafifletilmesi amacı ile uyumlu olmadığı görülmektedir. Söz konusu miktar Anayasa Mahkemesinin benzer davalarda belirlediği tazminat miktarına göre de oldukça düşüktür (İlker Arslan, B. No: 2019/36858, 23/11/2022, § 42).

23. Öte yandan somut olayda hastane kayıtlarının eksiksiz şekilde tutulmamasının sonucu olarak illiyet bağının mevcut olup olmadığının belirlenmesinin olanaksız hâle geldiği anlaşılmıştır. Bu nedenle ortaya çıkan hizmet kusuruna rağmen derece mahkemelerince maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi ve ret kararının ikna edici gerekçelere dayandırılamaması başvurucunun zararlarının yeterli şekilde tazmin edilememesi sonucunu doğurmuştur. Gerek takdir edilen manevi tazminat miktarının düşük olduğu gerekse maddi tazminat talebinin reddedildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun mağduriyetine ilişkin yeterli giderimin sağlanmadığı belirlenmiştir.

24. Sonuç olarak başvurucunun mağduriyetine ilişkin yeterli giderimin sağlanamadığı başvuruya konu davada verilen kararın ihlalin giderilmesi bakımından yetersiz olduğu değerlendirildiğinden başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından devletin pozitif yükümlülüğünün yerine getirildiği söylenemeyecektir.

25. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

26. Başvurucu ihlalin tespiti, 41.989 TL maddi ve 140.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

27. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

28. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesine (E.2019/1320, K.2020/867) iletilmek üzere İstanbul 9. İdare Mahkemesine (E.2015/1203, K.2018/2270) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Yaşar Hamarat [1.B.], B. No: 2020/14949, 19/10/2023, § …)
   
Başvuru Adı YAŞAR HAMARAT
Başvuru No 2020/14949
Başvuru Tarihi 13/5/2020
Karar Tarihi 19/10/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Tıbbi ihmal-Tıbbi uygulamalar İhlal Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi