TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
GÜLFİDAN ATAMAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/17817)
Karar Tarihi: 4/2/2025
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Metin KIRATLI
Raportör
Kemal ÖZEREN
Başvurucu
Gülfidan ATAMAN
Vekili
Av. Sabahattin KAYA
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, terör olayı sonucu zarara uğranıldığından bahisle açılan tam yargı davasında hükmedilen manevi tazminat miktarının yetersiz olması ve maddi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Stajyer muhabir olarak görev yapan başvurucu; Hakkâri'nin Yüksekova İlçesi, Orman Mahallesi'nde yaşanan terör olayları esnasında 13/3/2016 tarihinde meydana gelen patlama sonucunda koluna cisim isabet etmesi nedeniyle yaralanmıştır.
3. Başvurucu %19 oranında malûl hâle geldiğini ve yaşanan olayda idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu belirterek iş gücü kaybı nedeniyle 1.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmedilmesi talebiyle 23/6/2016 tarihinde tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, yaşanan patlama sonrasında sol koluna cisim isabet ettiğini, bu nedenle ameliyat gerçekleştirildiğini fakat sol kolunda kalıcı sakatlık meydana geldiğini vurgulamıştır. Yaşanan olayın idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığını belirten başvurucu, maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
4. Van 2. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) 8/3/2018 tarihinde başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine, manevi tazminat talebinin 10.000 TL'lik kısmının kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinde konu ile ilgili olarak dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin, idari ve adli tahkikat dosyaları ile Yüksekova İlçe Emniyet Müdürlüğünün konu ile ilgili hazırlamış olduğu fezlekenin incelendiği vurgulanmıştır. Bu bağlamda bahse konu olayın öncesinde herhangi bir ihbar ve istihbaratın olmadığını, olayla ilgili idarenin herhangi bir kusur sorumluluğunun bulunmadığını ifade eden İdare Mahkemesi, meydana gelen olayın idarenin herhangi bir eylemi ya da eylemsizliği neticesinde gerçekleşmediğini, bu nedenle idarenin kusursuz sorumluluk esaslarına göre sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, bahse konu olayın sosyal risk kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Netice itibarıyla meydana gelen olay neticesinde başvurucunun acı ve elem yaşadığı ifade edilerek bunun karşılığı olarak başvurucuya takdiren 10.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar vermiştir.
5. Öte yandan İdare Mahkemesi, başvurucunun bahse konu olay nedeniyle maddi ve manevi zararlarının karşılanması talebiyle İçişleri Bakanlığına (İdare) başvuru yaptığını, bu başvurunun Hakkâri Valiliğine gönderilmesine ilişkin yazının ret cevabı kabul edilerek bakılmakta olan davanın açıldığını belirtmiştir. Bu kapsamda başvurucunun terör eylemi kapsamında yaralandığı ifade edilerek tazmini gereken maddi zararı var ise bunun 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca karşılanması gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
6. İdare ve başvurucu, bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. İdare istinaf dilekçesinde başvurucu lehine manevi tazminata hükmedilmemesi gerektiğini, ayrıca hükmedilen tazminat miktarının fahiş ve sebepsiz zenginleşmeye sebep olabilecek miktarda olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu ise istinaf dilekçesinde maddi zararlarının da tazmin edilmesi gerektiğini, maddi tazminat talebinin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, ayrıca hükmedilen manevi tazminat miktarının ise yetersiz olduğunu belirtmiştir.
7. Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi (Daire) 11/3/2020 tarihinde İdare Mahkemesi kararının usule ve hukuka uygun olduğunu ve kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmadığını belirterek İdarenin ve başvurucunun istinaf taleplerinin reddine karar vermiştir.
8. Başvurucu, nihai kararı 25/3/2020 tarihinde öğrendikten sonra COVID-19 salgını nedeniyle yasal sürelerin 13/3/2020 ilâ 15/6/2020 tarihleri arasında durmasına dair düzenlemeden istifade etmek suretiyle 8/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Öte yandan başvurucu, bahse konu olay nedeniyle 5233 sayılı Kanun kapsamında kurulmuş olan Zarar Tespit Komisyonu'na (Komisyon) başvurmuştur. Komisyon 25/4/2018 tarihinde başvurucuya 7.826,46 TL ödenmesine karar vermiştir. Başvurucunun bu işlemin iptali talebiyle açtığı davada Van 3. İdare Mahkemesi 26/9/2019 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; olayda her ne kadar sosyal risk ilkesi uyarınca idarenin kusursuz sorumluluğu olsa da belirlenen tutarın detaylı tespitler neticesinde belirlenmediğini belirtmiştir. Başvurucunun %19 oranında engelli raporu olduğu ve yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda başvurucunun 206.669,76 TL maddi zararının bulunduğunun tespit edildiğini belirterek dava konusu işlemde hukuka uygunluk görülmediği sonucuna varmıştır. Davanın tarafı olan Hakkâri Valiliğinin bu karara karşı yaptığı istinaf başvurusu 27/9/2021 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
10. Başvurucu, bu kararlardan sonra uğradığı maddi zararlarının ıslah hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 209.669,76 TL'sinin davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ödenmesine karar verilmesi talebiyle yeni bir dava açmıştır. Bu davanın görüldüğü Van 3. İdare Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru neticesinde belirlenen maddi tazminat miktarında tarafların anlaşamaması nedeniyle başvurucunun iş gücü kayıp oranının ve maddi tazminat miktarının hesaplanması gerektiğini belirterek 7/7/2022 tarihinde yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmasına karar vermiştir. Bilirkişi raporuna göre başvurucunun sürekli iş gücü kaybı zararının 945.319,57 TL olduğu tespit edilmiştir. Bunun üzerine başvurucunun ıslah talebi dikkate alınarak başvurucuya 946.217,25 TL tutarındaki maddi tazminatın davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle ödenmesine 29/2/2024 tarihinde karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu hakkında ise henüz bir karar verilmediği görülmüştür.
II. DEĞERLENDİRME
11. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
12. Başvurucu 13/3/2016 tarihinde meydana gelen patlama nedeniyle yararlandığını ve sol kolunda %19 oranında maluliyet oluştuğunu ve bu olayda idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu ifade etmiştir. İdare Mahkemesinin bahse konu olay hakkında yeterli düzeyde araştırma ve inceleme yapmadığını ve olayı sosyal risk kapsamında değerlendirerek maddi tazminata hükmetmediğini, hükmettiği manevi tazminat miktarının ise yetersiz olduğunu vurgulayan başvurucu; maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde ilgili mevzuat ve içtihatlar hatırlatıldıktan sonra İdareden temin edilen bilgi ve belgeler başvuru ekinde sunulmuş ve başvurucunun şikâyetlerinin bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, bu görüşe karşı 19/2/2024 tarihli beyan dilekçesinde Bakanlık tarafından başvurunun haksız ve hukuka aykırılığı konusunda iddia ve delillerin sunulmadığını ve başvuruya konu hakkının ihlal edildiğini ifade etmiştir.
14. Başvurucunun iddialarının terör olayları nedeniyle ortaya çıkan yaralanmadan kaynaklanan maddi zararın tazmin edilmemesi ve hükmedilen manevi tazminatın yetersiz olduğu iddiasına ilişkin olduğu anlaşıldığından başvuru, bu iki yönden Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir.
A. Manevi Tazminat Miktarının Yetersiz Olduğuna İlişkin İddia Yönünden
15. Devlet, Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında, bireyin maddi ve manevi varlığının bir parçası olan fiziksel ve zihinsel bütünlüğe keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Yusuf Burak Çelik, B. No: 2013/2538, 20/11/2014, § 31). Devletin kişilerin maddi ve manevi varlıklarına yapılan müdahaleler bakımından söz konusu pozitif yükümlülüğü; müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurmak suretiyle yargısal ve idari makamların bireylerin idare ya da özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etmek sorumluluğunu da içermektedir (Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235, 10/3/2016, § 94; Fatma Kılıç ve İbrahim Haldız, B.No: 2017/37387, 21/4/2021 § 33).
16. Etkili yargısal koruma sağlamada mağdurların kendi inisiyatifleri ile hukuk veya idare mahkemesinde açtıkları dava yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Başvuru yolunun ancak bir hak ihlali iddiasını önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi ve bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39; Fatma Kılıç ve İbrahim Haldız, § 34).
17. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Yargı mercilerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32). Bu bağlamda yargı mercilerinin gerekçeleri, tarafların kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 45).
18. Ayrıca kişilerin vücut bütünlüğüne yapılan bir eylemden doğan zararlara yönelik etkili bir tazminin sağlanamadığı, bu çerçevede devletin Anayasa’nın 17. maddesinden doğan koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği durumlarda kişinin vücut bütünlüğünün korunduğundan söz edilemez (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40; Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 37).
19. Bununla birlikte kişinin idarenin işlem ve eylemlerinden kaynaklanan hem maddi hem de manevi zararlarının tazmininin mevzuatta düzenlenmesinin, devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili biçimde koruma yükümlülüğünün gereği olduğu söylenebilir. Öte yandan somut olayın özelliklerine göre tazminata hükmetmek ve tazminatın nasıl hesaplanacağı konusu hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin bir mesele olarak yargı mercilerinin takdirindedir. Bariz takdir hatası veya keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesinin yargı mercilerinin bu takdirine müdahale etmesi uygun değildir (Fatma Kılıç ve İbrahim Haldız, § 39).
20. Somut olayda İdare Mahkemesi 8/3/2018 tarihli kararında idari ve adli tahkikat dosyaları ile Yüksekova İlçe Emniyet Müdürlüğünün konu ile ilgili hazırlamış olduğu fezlekenin incelendiğini, bu bağlamda bahse konu olayın öncesinde herhangi bir ihbar ve istihbaratın olmadığını ve olayla ilgili idarenin herhangi bir kusur sorumluluğunun bulunmadığını vurgulamıştır. Bunun yanında meydana gelen olayın idarenin herhangi bir eylemi ya da eylemsizliği neticesinde gerçekleşmediği de ifade edilerek başvurucunun yaralanmasına sebep olan patlama olayının sosyal risk kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Nitekim meydana gelen olay neticesinde başvurucunun acı ve elem yaşadığından bahisle başvurucuya 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Başvurucunun bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu da Daire tarafından İdare Mahkemesi kararında usule ve hukuka aykırılık olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
21. Öncelikle İdare Mahkemesinin gerekli araştırmayı yapmak suretiyle konuyu idarenin kusurlu ve kusursuz sorumluluğu çerçevesinde değerlendirerek bir sonuca vardığını belirtmek gerekmektedir. Bu kapsamda yürütülen yargılamada ortaya konulan gerekçeler değerlendirildiğinde yargısal makamlar tarafından hükmedilen manevi tazminat miktarının keyfî veya bariz takdir hatası içerdiği hususunda herhangi bir kanaate ulaşılamamıştır. Diğer yandan yargılama sürecinde avukat tarafından temsil edilen başvurucunun, kararlara karşı kanuni yollara başvurabildiği ve bu surette meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımının sağlandığı, dava dosyasını inceleyip ayrıca bilgi ve belge sunabildiği, toplanan delillerden haberdar edildiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda somut olay bakımından kamu makamlarınca pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği söylenemeyeceğinden kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edilmediği açıktır.
22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Maddi Tazminata Hükmedilmediğine İlişkin İddia Yönünden
23. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
24. Somut olayda İdare Mahkemesi 8/3/2018 tarihli kararında başvurucunun maddi tazminata ilişkin talebiyle ilgili olarak bunun 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanması gerektiğini ortaya koymuştur. Nitekim İdare Mahkemesi başvurucunun bu hususta İdareye başvuru yaptığını ve İdarenin bu başvuruyu Hakkâri Valiliğine gönderdiğini de tespit etmiştir. Başvurucu her ne kadar İdare Mahkemesinin olayı sosyal risk kapsamında değerlendirerek maddi tazminat ödenmesine hükmetmediğini ileri sürmüşse de, İdare Mahkemesinin anılan kararında5233 sayılı Kanun kapsamında kurulmuş olan Komisyonu işaret ettiği açıktır. Nitekim başvurucunun 5233 sayılı Kanun kapsamında kurulmuş olan Komisyona başvuruda bulunduğu, devamında Komisyonun başvuru hakkında verdiği karara karşı başka biriptal davası açtığı, bunun üzerine tekrar maddi tazminat talebiyle tam yargı davası açtığı görülmektedir. Neticede bu sürecin sonunda Van 3. İdare Mahkemesi 29/2/2024 tarihli kararıyla başvurucuya 946.217,25 TL maddi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu hakkında ise henüz bir karar verilmemiştir.
25. Sonuç olarak başvurucu tarafından bireysel başvuru öncesi tüketilmiş olan idari yargı safahatı dikkate alındığında, maddi tazminat talebinin reddedildiğine ilişkin iddia yönünden Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için gerekli olan olağan başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirilmediği anlaşılmıştır.
26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Manevi tazminat miktarının yetersiz olduğuna ilişkin iddia yönünden maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Maddi tazminata hükmedilmediğine ilişkin iddia yönünden maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/2/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.