TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İZZET ALBAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/19126)
Karar Tarihi: 7/3/2024
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
İzzet ALBAK
Vekili
Av. Sakine Biset EKİNCİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işverenle güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/6/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. İşe İade Davasına İlişkin Süreç
6. 1979 doğumlu olan başvurucu, 12/1/2011 tarihinden itibaren alt işveren Net Ekran Televizyonculuk ve Medya Hizmetleri A.Ş. (Şirket) nezdinde TTNET A.Ş. (Kurum) bünyesinde çalışmaya başlamış, 29/8/2016 tarihinde ilgili birime ibraz ettiği el yazısı ile yazılmış ve imzalanmış dilekçe ile Şirketin organizasyonel yapısı nedeniyle kariyer gelişimi için uygun fırsatlar elde edemeyeceğini düşündüğünü, kıdem ve ihbar tazminatları ödenmek suretiyle iş akdinin feshi için gerekli işlemlerin yapılmasını talep etmiş; bunun üzerine aynı tarihte başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Fesih bildiriminde geçen ifadeler şöyledir:
"12. 01.2011 tarihinden itibaren uygulanan iş sözleşmeniz 29.08.2016 tarihli dilekçenizde gösterilen ve geçerli sebep oluşturan talebiniz doğrultusunda kıdem ve ihbar tazminatlarınız ödenmek sureti ile 29.08.2016 tarihi itibari ile feshedilmiş olup hak etmiş olduğunuz kıdem ve ihbar tazminatlarınız ve varsa yıllık ücretli izin hakkınız banka hesabınıza ödenecektir."
7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talepleriyle Şirket aleyhine 28/9/2016 tarihinde dava açmıştır. İstanbul 28. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu, fesih bildiriminde bahsi geçen dilekçeyi baskı altında imzaladığını, insan kaynakları tarafından çağırılarak matbu bir kâğıt gösterildiğini ve bu şekilde istifa ederse işçilik alacaklarını alabileceğini, aksi hâlde terör örgütü üyeliği gerekçesiyle iş akdinin feshedileceğinin belirtildiğini ileri sürmüştür. Öte yandan iş akdinin sona erme sebebinin istifa değil fesih olduğunu, bu kapsamda feshin usul ve kanuna uygun yapılmadığını, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile irtibatı olmadığı hâlde somut bir sebep ileri sürülmeksizin iş akdinin sonlandırıldığını ileri sürmüştür.
8. Davalı Şirket; cevap dilekçesinde, izleyici temsilcisi olarak çalışan başvurucunun iş güvencesine tabi olmadığını, davanın bu sebeple usulden reddi gerektiğini savunmuştur. Davalı Kurum ise cevap dilekçesinde, faaliyetlerinin kamusal niteliği nedeniyle darbe girişiminin hemen sonrasında FETÖ/PDY'yle irtibatlı olan personelin tespiti ve gerekli fesih işlemlerinin gerçekleştirilmesi için bir komisyon oluşturulduğunu, Ulaştırma Bakanlığı ve emniyet birimleriyle koordineli şekilde, personel bazında çalışmalar başlatıldığını belirtmiştir. Bu kapsamda başvurucu hakkında da FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatlı olduğuna dair şüphe oluştuğunu ancak kesin kanaat olmadığından herhangi bir fesih işlemi gerçekleştirilmediğini ve tahkikat başlatıldığını, bu durumun başvurucuya bildirilmesi üzerine tahkikat sonucu beklenmeden başvurucunun fesih talep ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun özel durumu da değerlendirilerek talebinin kabul edildiğini ve iş akdinin geçerli sebeple feshedildiğini belirten Kurum, Emniyet Genel Müdürlüğüne (Emniyet) müzekkere yazılarak başvurucu hakkında araştırma yapılmasını talep etmiştir.
9. Yargılama devam ederken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından başvurucunun tarafı olduğu ceza dosyalarına ilişkin bir liste gönderilmiştir. Bu kapsamda çeşitli tarihlerde başvurucu hakkında İstanbul Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Bürosu (Büro) tarafından soruşturma başlatıldığı, bunların bazılarının takipsizlikle sonuçlandığı, bazıları yönünden dava açılmakla birlikte düşme kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği bilgisi iletilmiş; UYAP üzerinden yapılan sorgulamada yine Büro tarafından başlatılan soruşturma kapsamında çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçu yönünden derdest bir dava olduğu tespit edilmiştir. Yargılama kapsamında başvurucu hakkında ayrıca Bank Asyadan gelen yazıda başvurucuya ait hesap dokümanları ibraz edilmiştir.
10. Mahkeme 29/11/2017 tarihli kararı ile başvurucunun istifa iradesi olmadığını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiş, başvurucunun kararı istinaf etmesi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi istinaf talebinin kabulü ile gerekçeli kararın kaldırılmasına ve dosyanın Mahkemeye iadesine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Taraflar arasındaki uyuşmazlık, iş akdinin istifa suretiyle sona erip ermediği noktasında toplanmaktadır.
Taraf beyanları dikkate alındığında emniyet veya istihbarat teşkilatlarından bildirim olmadığı halde işçinin verdiği işten ayrılma talepli dilekçesinin serbest iradeyle verildiğinden söz etmek mümkün değildir. Yargılama sırasında da taraflar davacının 'fetö/pdy terör örgütü' üyesi olup olmadığının emniyet birimlerinden sorulmasını talep etmişlerdir. Ancak bu husus araştırılmamıştır.
Buna göre davacı hakkında FETÖ/PDY terör örgütü üyeliğinden hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2018/33313 sayılı FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma eyleminden soruşturma bulunduğu UYAP sistemindeki bilgilerden anlaşılmakla, bu soruşturma sonucunun araştırılması, ayrıca emniyet ve istihbarat birimlerine yazı yazılarak davacının 'bylock' kullanıcısı olup olmadığının sorularak gelecek cevapla birlikte değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekirken, eksik araştırmayla karar verilmesi hatalı olup, aşağıdaki şekilde karar verilmiştir."
11. Dosya kendisine gelen Mahkeme, istinaf ilamı doğrultusunda İstanbul İl Valiliği ve Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı (Trabzon Başsavcılığı) ile davalı Kurum ve Şirkete müzekkere yazılarak başvurucu ile ilgili bilgi ve belgelerin gönderilmesi talebinde bulunmuştur. Bu kapsamda Şirket tarafından gönderilen cevabi yazıda, talep edilen bilgilerin kişiye özel ve gizli olduğu, Mahkemeye sunulabilir nitelikte olmadığı hususu tekrar edilmiş; Başsavcılıktan gelen cevabi yazıda ise başvurucu hakkında örgüt üyeliğinden yürütülen soruşturmanın 6/5/2019 tarihli kararla takipsizlik ile neticelendiği belirtilmiş ve ilgili karar dosyaya gönderilmiştir.
12. Mahkeme 14/10/2019 tarihli kararı ile davanın kabulü ile başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...yapılan araştırmada davacının bylock kullanıcı olmadığı, kararda numarası belirtilen soruşturmanın ise kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlandığı anlaşılmıştır. Taraf beyanları dikkate alındığında emniyet ve istihbarat teşkilatlarından bildirim olmadığı halde işçinin verdiği ayrılma talepli dilekçesinin serbest iradesiyle verildiğinden söz etmek mümkün değildir. İmzalanan istifa dilekçesinin davacının kendi öz iradesinin olmadığı, irade fesadı halinde imzalandığı kanaatine varılarak davacının haklı davasının kabulüne, çalışma süresi ve kıdemi nazara alınarak işe başlatılmaması halinde tazminatın 5 ay olarak belirlenmesine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
13. Davalı Kurum ve Şirket istinaf talebinde bulunmuş; özetle başvurucunun istifa dilekçesini baskı altında imzaladığına dair dosya kapsamında bir delil olmadığını belirtmiştir. Ayrıca başvurucu hakkında yürütülen ceza soruşturması kapsamında toplanan delillere değinerek buna benzer davalarda aksi yönde karar verildiğini ileri sürmüş, davanın reddini talep etmiştir. Bahsi geçen soruşturmada, başvurucunun kendi ifadesine göre 1996 yılında örgüte müzahir olan Zafer Fen Dershanesine gittiği, üniversite sınavını kazandığı zaman 1,5 yıl örgütün evinde kaldığı, 2003 yılında Zaman gazetesinde reklam uzmanı olarak, 2008-2010 yılları arasında ise Samanyolu TV'de çalıştığı belirtilmiştir.
14. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi 27/2/2020 tarihli kararı ile davalı Kurum ve Şirketin istinaf talebinin kabulüne, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Dosya içeriğine göre; davacının iş sözleşmesi 29.08.2016 tarihinde '29.08.2016 tarihli dilekçenizde gösterilen ve geçerli sebep oluşturan talebiniz doğrultusunda kıdem ve ihbar tazminatlarınız ödenmek suretiyle' gerekçesiyle feshedilmiştir. Ancak davalı vekili cevap dilekçesindeki açıklamalarında; davacının FETÖ ile bağlantısı tespit edildiğinden iş akdinin sona erdirildiğini belirtmiş olup, Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından düzenlenen 2019/5936 Soruşturma– 2019/4207 karar nolu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda 'Şüphelinin SGK kayıtları incelendiğinde örgüte müzahir Feza Gazetecilik ve Samanyolu Yayıncılık isimli şirketlerde 2003–2010 yılları arası çalışması bulunduğu, şüphelinin örgüte müzahir Asya Katılım A.Ş. (Bank Asya)'da hesabının bulunduğu, ilk hesap açılış tarihinin 15/07/2004 tarihi olup, örgütün banka ile ilgili çağrı yaptığı dönemde hesap bakiye artış işlemine rastlanmadığının aylık hesap cetvelinin incelenmesinden anlaşıldığı, FETÖ/PDY kapsamında başkaca bir delil elde edilmediği, soruşturma sonucunda toplanan delillerden, şüphelinin yukarıda özetlenen ve tespit edilebilen eylemlerinin/delillerinin atılı suçu oluşturacak (örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması kriteri) mahiyette kovuşturmaya yeter derecede şüphe oluşturacak delil elde edilemediği şeklinde kabulü gerektiği ve ileride yeni delil ortaya çıkar ise her zaman yeniden soruşturma başlatılabileceği hukuken bilinmek ve anlaşılmakla adı geçen hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermek gerekmiştir' belirtilmiş ise de, davalı şirketin savunmasına istinaden, terör örgütü ile irtibat veya iltisakı bulunduğuna dair hakkında kanaat edinilen bir işçiyi çalıştırmaya devam etmenin, yani iş sözleşmesinin devamını davalı işverenden beklemek mümkün olmadığı gibi iş sözleşmesinin devamının çekilmez hale geldiğini kabul etmek gerekeceği, davacı işçinin böyle bir şüphe altında iken davalı işverenden işçinin iş sözleşmesinin devamını beklemenin iyiniyet kurallarına aykırı olduğu gibi davalı işverene de bu nedenle iş akdini sonlandırma yetkisi vermesi gerektiği, feshin, şüphe feshinin şartlarını taşıdığı ve geçerli nedene dayandığı gerekçesi ile davanın reddi gerekmekte olup, Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir."
15. Nihai karar 9/3/2020 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 25/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç
17. Başvurucu hakkında Emniyetten gelen 12/2/2019 tarihli bilgi notu üzerine soruşturma başlatılmıştır. Söz konusu bilgi notunda, başvurucu ile aynı işyerinde çalışan D.D. ve F.A.G.nin beyanlarına ve başvurucunun FETÖ/PDY ile iltisaklı olan Feza Gazetecilik A.Ş. ile Samanyolu Yayıncılık Hizmetleri A.Ş.de çalışma kaydı olduğunun tespitine yer verilmiştir.
18. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, başlattığı soruşturma kapsamında başvurucunun 15/7/2004 tarihinde Bank Asyada açılmış hesabı olduğunu tespit etmiş, bu kapsamda hesap hareketlerini incelemiş, ayrıca D.D. ile F.A.G.nin detaylı ifadesine başvurmuştur.
19. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 19/3/2019 tarihli yetkisizlik kararı ile dosyanın Trabzon Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiş, bu kapsamda dosyanın kendisine geldiği Trabzon Başsavcılığı 6/5/2019 tarihli kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheli hakkında yapılan soruşturmada, soruşturma dosyası incelendiğinde;
-Yukarıda adı geçen ihbar eden tanıklar ifadelerinde özetle; şüphelinin kurumlarında çalışan FETÖ/PDY ile irtibatlı şüphelilerden olduğu, buna rağmen terfi aldıkları, 2016 yılında şirketlerindeki çalışan bu şahısların tedirgin olduğunu hissettiklerini, şüphelinin de aralarında bulunduğu diğer şahısların Amerikan ve İngiliz vizesi almaya çalıştıklarını, zira bu durumu kendilerine de danıştıklarını 'hayırdır bir yeremi kaçıyorsunuz' şeklindeki söylemi üzerine bu şahıslarla tartıştıkları şeklinde beyanda/ihbarda bulundukları anlaşılmıştır.
-Şüphelinin SGK kayıtları incelendiğinde örgüte müzahir Feza Gazetecilik ve Samanyolu Yayıncılık isimli şirketlerde 2003-2010 yılları arası çalışması bulunduğu,
-Şüphelinin örgüte müzahir Asya Katılım A.Ş(Bank Asya)' de hesabının bulunduğu, ilk hesap açılış tarihinin 15/07/2004 tarihi olup, örgütün banka ile ilgili çağrı yaptığı dönemde hesap bakiye artış işlemine rastlanmadığının aylık hesap cetvelinin incelenmesinden anlaşıldığı,
Tespit edilmiş, FETÖ/PDY kapsamında başkaca bir delil elde edilmemiştir.,
Şüpheli alınan ifadesinde de özetle; 1996 yılında üniversite sınavlarına hazırlanırken örgüte müzahir Zafer Fen dershanesine gittiğini, iletişim fakültesini kazanınca Ankara ilinde 1,5 yıl örgütün öğrenci evlerinde kaldığını, 2003 yılında Zaman Gazatesine reklam uzmanı olarak girdiğini, çalışırken üniversiteden de mezun olduğunu, askerlik sonrası 2008 yılında evlenince yine aynı görevle Samanyolu TV'de çalışmaya başladığını, 2010 yılına kadar bu şekilde çalışmaya devam ettiğini, daha sonra işten çıkarıldığını, 2011 yılında Tivibu/Türk Telekom'da çalışmaya başladığını, 2016 yılında istifaya zorlanınca bu kurumdan ayrıldığını, hakkında ihbarda ve beyanda bulunan bayan şahsın ailevi sıkıntılarından dolayı kurumda huzursuzluk yarattığını, kendisinin Zaman-Samanyolu geçmişi sebebiyle FETÖ'cü olarak damgalamaya çalıştığını, bu sebeple aralarında kurumda sorun yaşanmaya başladığını, iddia edildiği gibi o dönem vize başvurusu yapmadığını, ilk vize başvurusunu 2018 Aralık ayında yaptığını, suçlamayı kabul etmediğini beyan etmiştir.
Soruşturma sonucunda toplanan delillerden;
Şüphelinin yukarıda özetlenen ve tespit edilebilen eylemlerinin/delillerinin atılı suçu oluşturacak (örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması kriteri) mahiyette kovuşturmaya yeter derecede şüphe oluşturacak delil elde edilemediği şeklinde kabulü gerektiği ve ileride yeni delil ortaya çıkar ise her zaman yeniden soruşturma başlatılabileceği hukuken bilinmek ve anlaşılmakla adı geçen hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermek gerekmiştir."
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
20. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.
B. Yargıtay Kararları
21. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."
22. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:
"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır. ..."
23. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.
Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."
24. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.
...
Davacının hakkında derdest bulunan ecza yargılamasında, 'mor beyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması..."
25. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8/4//2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut uyuşmazlıkta davalı işveren tarafından yapılan fesih bildiriminde, fesih nedeni olarak davalı işverene ait fabrikada 04/02/2015 tarihi ve öncesinde davacı ile bir kısım çalışanların işyerinde üretilen rakıları çaldıkları ve çalışan işçilerden ...'in hırsızlık suçuna yardım ettikleri iddiasının feshe gerekçe gösterildiği ve davacının iş akdinin davalı şirkette çalışırken 17/03/2015 tarihinde ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenle feshedildiği anlaşılmıştır.
...2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2015/257 esas 2015/777 karar sayılı dosyası kapsamına göre davacının hırsızlık olayından mahkum olan ... ile aynı fabrikada çalışıp, işyerinde servis bulunmaması nedeniyle aynı kişinin aracı ile muhtelif zamanlarda iş yerinden ayrıldığı, davacının sırf bu kişinin aracına binmesinin ve araçtaki alkol kokusunu farketmemesinin feshe dayanak yapılamayacağı, rakı dinlenme bölümünde çalışan davacının aynı araçta bulunan ve hırsızlığa konu olan rakının ... tarafından araçta taşındığına ilişkin bilgi sahibi olamayacağı, işverenin davacının bu hırsızlık olayından haberdar olduğu yönündeki şüphesinin makul ve objektif bir şüphe olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi gerekçeler ile reddine karar verilmesi hatalıdır."
26. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/32147, K.2013/12471 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut olayda bir şüphe feshi söz konusudur. Bu tür fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir.
Davalı işyerinde fesih bildirgesinde anılan olayın davacı tarafından gerçekleştirildiği ceza yargılaması sonucunda da ispatlanmamış, davacı hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir. Ancak davacının kendi kredi kartının sorgulanması ile bilgisi olmaksızın kredi kartından alışveriş yapılan müşterinin kredi kartının sorgulanmasının zamanlama yönünden iç içe geçmesi ve sorgulamanın yapıldığı terminalin aynı olması dikkate alındığında, bu hususun iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni ortadan kaldırmaya elverişli bir şüphe olup, davacı ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığı kabul edilmelidir. Bu durumda davalı işverenin artık işçiyi çalıştırması mümkün değildir. Bu sebeple iş sözleşmesinin feshi haklı sebebe dayanmasa da, feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmelidir. İşverence yapılan fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olmuştur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Anayasa Mahkemesinin 7/3/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu; işveren Kurumun baskısı altında istifa dilekçesini imzaladığını, aksi hâlde işçilik alacaklarını alamayacağı yönünde tehdit edildiğini, işten çıkış gerekçesinin FETÖ/PDY ile iltisakı sebebiyle iş akdinin feshedilmesinin gösterildiğini ancak iltisak yahut irtibata dayanak olacak somut bir bilginin ortaya konulamadığını belirtmiştir. Bu kapsamda açtığı işe iade davasının adil şekilde yürütülmediğini ifade eden başvurucu, derece mahkemelerinin terör örgütü ile bağlantısına ilişkin olarak hiçbir bilgi yahut belge ortaya koyamadığını, benzer davalarda farklı sonuçlara ulaşıldığını, kaldı ki iradesi fesada uğratılarak yapılan fesih işleminin de usul ve kanuna aykırı olduğunu, davanın reddi yönünde verilen gerekçeli kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının, eşitlik ilkesinin ve hukuki belirlilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde, dosyaya gelen bilgi ve belgeler ile tarafların iddia ve itirazları doğrultusunda davanın reddedildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken hem bu hususların hem de somut olayın kendine özel şartlarının gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.
30. Başvurucu; Bakanlığın görüşüne karşı cevap dilekçesinde, iş akdinin 2016 yılında somut bir sebep gösterilmeksizin ve yazılı bildirimde dahi bulunulmadan feshedildiğini, hakkındaki soruşturmanın ise 2019 yılında açıldığını ve takipsizlik kararı ile neticelendiğini belirtmiştir. Bu kapsamda ne işveren tarafından savunmasının alındığını ne de derece mahkemelerince şüpheyi yaratan olgunun gerekçeli kararda tartışıldığını belirten başvurucu, başvuru dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrar ederek yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
31. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası gerekçeli kararda şüpheye konu olay ve olgular tartışılmadan, iddia ve itirazları karşılanmadan davanın reddi yönünde karar verildiği hususuna ilişkindir. Bu kapsamda başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
34. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
35. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
36. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).
37. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).
38. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
39. Somut olayda, işveren nezdinde 2011 yılından itibaren çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi, FETÖ/PDY ile irtibatlı/iltisaklı olduğu gerekçesiyle 2016 yılında feshedilmiştir. Başvurucu, feshin usul ve yasaya aykırı olduğundan bahisle işe iade davası açmış; yargılama devam ederken 2019 yılında başvurucu hakkında ayrıca örgüt üyeliğinden soruşturma başlatılmış ve işe iade davası neticelenmeden takipsizlik kararı verilmiştir. İşveren Kurum ve Şirket takipsizlik kararına rağmen soruşturmada elde edilen bilgi ve belgelerin şüphe feshi için yeterli olduğunu ileri sürmüş, Bölge Adliye Mahkemesi de anılan iddiaları yerinde görerek davanın reddi yönünde hüküm kurmuştur (bkz. §§ 6-19).
40. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinden kaynaklanan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekir (bkz. §§ 21-22). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfi uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.
41. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade eder (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.
42. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususlar hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde, somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulmalıdır. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 34-38).
43. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, öncelikle işveren kurumun niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin burada hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyeti ve öneminin ne olduğu hususlarını belirlemesidir. Zira şüpheyi doğuran olay yahut durum, farklı pozisyonlarda çalışan kişiler yönünden farklı değerlendirme yapmayı gerektirebilir. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıa -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanmalı, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olmalıdır. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı şekilde gerekçelendirilmesi keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir.
44. Somut olayda başvurucu hakkında işvereni şüphe feshine götüren olgunun ceza soruşturması sürecinde elde edilen delillerden ibaret olduğu görülmüştür. Bu kapsamda tespit edilen hususlar şunlardır:
- Tanık olarak ifadesine başvurulan kişilerin "başvurucu ile birlikte bir kısım çalışanların FETÖ/PDY ile irtibatlı şüphelilerden olduğu, buna rağmen terfi aldıkları, 2016 yılında bu şahısların tedirgin olduklarını hissettiklerini, başvurucunun de aralarında bulunduğu diğer şahısların Amerikan ve İngiliz vizesi almaya çalıştıklarını, zira bu durumu kendilerine de danıştıklarını 'hayırdır bir yere mi kaçıyorsunuz' şeklindeki söylemleri üzerine bu şahıslarla tartıştıkları" şeklinde beyanda/ihbarda bulunmaları
- Başvurucunun Bank Asyada hesabı olması, hesap açış tarihinin 15/7/2004 olması, örgütün Bankayla ilgili çağrı yaptığı dönemde hesap bakiye artış işlemine rastlanmaması
- Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları incelendiğinde örgüte müzahir Feza Gazetecilik ve Samanyolu Yayıncılıkta 2003-2010 yılları arası çalışması
- Başvurucunun ifadesine göre ayrıca 1996 yılında üniversite sınavlarına hazırlanırken örgüte müzahir Zafer Fen Dershanesine gitmesi, iletişim fakültesini kazanınca Ankara'da 1,5 yıl örgütün öğrenci evlerinde kalması
45. Aynı somut olaya ilişkin ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda derece mahkemeleri önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta; ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Bu kapsamda Yargıtay kararlarında hem olağanüstü hâl dönemi için hem de olağanüstü hâl harici dönemler için işçi hakkında verilen bir beraat yahut takipsizlik kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Yargıtay, beraat kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını da ayrıca incelemiştir (bkz. §§ 24-26).
46. Bu kapsamda ortaya konulan deliller incelendiğinde -her ne kadar tanık beyanlarında başvurucunun örgüt ile irtibatlı şahıslardan olduğu ileri sürülmüş ise de- beyanların soyut nitelikte kaldığı, somut ve görgüye dayalı bir bilgi içermediği, öte yandan başvurucunun savunmasında -tanık beyanlarında belirtildiğinin aksine- vize başvurusunu ilk defa 2018 yılında yaptığını belirttiği, bu kapsamda tanık ifadelerinin şüphe feshi noktasında dikkate değer bir veri olarak ele alınmasının mümkün olmadığı görülmüştür.
47. Bunun yanı sıra başvurucu, kendi ifadesinde 1996 yılında örgütle iltisaklı dershaneye gittiğini, üniversitede 1,5 yıl öğrenci evlerinde kaldığını, 2003-2010 yılları arasında da örgütün yayın organı olan Feza Gazetecilik ile Samanyolu Yayıncılık A.Ş.de çalıştığını açıklamıştır.
48. Anayasa Mahkemesi İhsan Yalçın (B. No: 2017/8171, 9/1/2020, § 49) kararında, FETÖ/PDY ile bağlantılı bir okulda bir süre öğrenim gördüğü belirtilen başvurucu yönünden yaptığı değerlendirmede örgütsel bir ilişki çerçevesinde gerçekleştirildiğine dair olgular ortaya konulmadan salt bu nitelikteki bir okula gitmenin kuvvetli suç belirtisi olarak kabulünü mümkün görmemiştir. Kararda, FETÖ/PDY ile bağlantılı okul veya dershanelerde öğrenim görmenin ancak bunun örgüte yardım etme, finansal destek sağlama ya da örgütsel eğitiminden yararlanma gibi örgütsel gayelerle gerçekleşmesi hâlinde örgütsel davranış olarak değerlendirilebileceğine vurgu yapmıştır. Anayasa Mahkemesi Ş.B. (B. No: 2017/30993, 1/7/2020, § 38)kararında da aynı yönde değerlendirmelerde bulunmuştur.
49. Bu kapsamda yapılan incelemede başvurucunun beyanları özellikle şüphe feshi noktasında dikkate değer ise de öncelikle söz konusu tespitlerin 17/25 Aralık 2013 tarihinden çok öncesine dayandığı, öte yandan Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında başvurucunun bu dönemlerde örgütsel saikler ile hareket ettiği yahut devam eden süreçte örgüt ile irtibatını devam ettirdiği yönünde bir tespitin yapılamadığı görülmüştür.
50. Başvuruya konu olayda Mahkemenin değerlendirmesine göre işvereni şüphe feshine götüren bir diğer olgu ise başvurucunun Bank Asyada hesabının bulunmasıdır.
51. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı, örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı; ayrıca bkz. §§ 37-38). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu, bu suretle işçi ve işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137).
52. Somut olayda Mahkeme dosyasına gelen Bank Asya hesap dokümanlarından anlaşılabildiği kadarıyla hesap açış tarihinin 15/7/2004 olduğu, Aralık 2013-Temmuz 2016 tarihleri arasında yapılan incelemede hesap bakiyesinin 0,95 TL olduğu, bu süreç boyunca hiçbir hesap hareketliliği bulunmadığı anlaşılmıştır. Nitekim Trabzon Başsavcılığı tarafından da örgütün Banka ile ilgili çağrı yaptığı dönemde hesap bakiye artış işlemine rastlanmadığı yönünde tespit yapıldığı görülmüş, işe iade davasında ise derece mahkemelerince bu yönde herhangi bir değerlendirmeye yer verilmemiştir. Dolayısıyla söz konusu tespitin örgütle iltisak noktasında nasıl bir şüpheye sebep olduğu gerekçeli kararda tartışılmamıştır.
53. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir.
54. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.
55. Dolayısıyla gerekçeli kararda, işveren yönünden güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığı, başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği ve karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
57. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
58. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 28. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
59. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
60. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesine (E.2020/530, K.2020/384) iletilmek üzere İstanbul 28. İş Mahkemesine (E.2019/179, K.2019/401) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.