logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Asım Ali Bayındır ve diğerleri [1.B.], B. No: 2020/19914, 23/10/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ASIM ALİ BAYINDIR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/19914)

 

Karar Tarihi: 23/10/2024

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Şahap KAYMAK

Başvurucular

:

Asım Ali BAYINDIR ve diğerleri [bkz. ekli tablonun (C) sütunu]

Vekilleri

:

Av. Güngör TANRIVERDİ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, aynı maddi olaya dayanılarak açılan işe iade davalarında farklı kararlar verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, yargılamaların uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

A. Başvurucuların Açtığı Davalar ve Bireysel Başvuruya Konu Davalarla İlgili Süreç

2. Başvurucular, Ankara Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (ASKİ) bünyesinde alt işveren UPMSAŞ'de işçi statüsünde şoför olarak çalışmakta iken ASKİ ile alt işveren arasındaki hizmet alım sözleşmelerinin sonlandırıldığından bahisle başvurucuların da aralarında olduğu 185 işçinin iş akitleri 15/4/2016 tarihi itibarıyla alt işveren tarafından feshedilmiştir.

3. Başvurucular iş akitlerinin haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek işe iadelerine, işe başlatılmamaları hâlinde işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen sürelere ilişkin ücretlerinin davalılardan tahsiline karar verilmesi talebiyle 25/4/2016 tarihinde alt işveren ve ASKİ aleyhine dava açmıştır. Başvurucular dava dilekçelerinde belirsiz süreli iş akdi ile çalıştıklarını, işverence iş akitlerinin haksız ve tek taraflı olarak feshedildiğini, ASKİ'nin aynı konudaki faaliyetlerini sürdürebilmek için hizmet alımı yapmaya ve aynı iş kolunda işçi çalıştırmaya devam ettiğini, alt işveren UPMSAŞ'nin Ç.G. Şirketleri bünyesinde olduğunu, asıl işveren ASKİ'ye ait işyerinde fiilen çalıştıklarını ileri sürmüştür.

4. Ankara 32. İş Mahkemesi (Mahkeme) 9/3/2017 tarihli kararıyla başvurucuların işe iadesine ve feshin geçersizliğine, işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücretinden her iki işverenin birlikte sorumlu tutulmasına karar vermiştir.

5. Mahkemenin karar gerekçelerinde şoför olarak çalışan başvurucuların iş sözleşmelerinin belirli süreli olduğunun işveren tarafından ispatlanamadığı ifade edilmiştir. Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat etme yükümlülüğünün işverene ait olduğu, işverenin başvurucuların çalıştırılabileceği başka bir işin olmadığı yönünde delil sunmadığı, asıl işveren ASKİ'nin şoför ihtiyacının devam ettiği, taşıma ve şoför ihtiyacı için yeniden ihaleye çıkacak olması gibi hususlar değerlendirildiğinde iş akitlerinin geçerli bir nedenle feshedilmediği belirtilmiştir.

6. İşe iade kararlarına karşı davalılar, istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 17/5/2017 tarihinde istinaf başvurularını esastan reddetmiştir.

7. Bu karara karşı davalıların temyiz başvurularını inceleyen Yargıtay 22. Hukuk Dairesi (Daire) 20/9/2017 tarihli kararlarıyla mahkeme kararlarını bozmuştur. Karar gerekçelerinin ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda, şoför olarak çalışan davacının iş sözleşmesi, davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin davalı asıl işveren ASKİ tarafından feshedilmesi sebebiyle diğer davalı alt işverence feshedilmiştir. Davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin sona erdirilmesine yönelik işveren kararı işletmesel karar niteliğinde olup yukarıdaki açıklamalarda da belirtildiği üzere yerindelik denetimine tabi değildir. Davacı, davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunu öne sürmüş ise de, ilk derece mahkemesince asıl-alt işveren ilişkisinin hukuka uygun olduğu kabul edilmiş olupdavacı tarafça bu husus istinaf ya da temyiz nedeni yapılmamıştır. Dosya içeriğine göre davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin sona ermesinden sonra aynı işyerinde ihaleyi kazanan firma ile davalı alt işveren arasında herhangi bir organik bağın varlığı da iddia edilmemiştir. Bu durumda davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin sona erdirilmesi nedeniyle davalı alt işveren şirketinde istihdam fazlalığının ortaya çıkması kaçınılmaz olupyargısal denetimin sadece feshin son çare olması ilkesi kapsamında yapılması gerekmektedir. Bu doğrultuda davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin sona erdiği tarihte davalı alt işverenin başka işyerlerinin olup olmadığı, davacının bu işyerlerinde değerlendirilme imkânının bulunup bulunmadığının belirlenmesi söz konusu ilkenin uygulanması noktasında önem arz etmektedir. Mahkemece bu yönde gerekli inceleme ve araştırma yapılmaksızın eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olmuştur.

Yapılacak iş, davalı şirketin fesih tarihinde davacıyı çalıştırabileceği başkaişyerlerinin olup olmadığı, bu işyerlerine fesih tarihinden kısa bir süre önce ve sonra davacı ile aynı vasıflarda yeni işçi alımı yapılıp yapılmadığı araştırılarak, davacıyı çalıştırabileceği başka işyeri ve yeni işçi alımı yok ise davalılar arasındaki şoför alımı işine dair sözleşmenin sona ermesine ilişkin bu durumun geçerli fesih sebebi oluşturacağı kabul edilerek davanın reddine, var ise feshin son çare olma ilkesine uyulmadan yapılan feshin geçersizliğine karar vermekten ibarettir. Nitekim Dairemizin son tarihli kararlarında da (örneğin 27/4/2017 tarihli 2017/32633 esas ve 2017/9784 karar sayılı ilamı) bu görüş benimsenmiştir. Açıklanan nedenler ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir."

8. Mahkeme 27/9/2019 tarihinde bozma kararlarına uyarak yaptığı yargılamalar sonucunda davaların reddine karar vermiştir. Mahkemenin karar gerekçelerinin ilgili kısmı şöyledir:

 "... Davalı şirketin ASKİ ile olan ihale sözleşmesinin feshedilmesi neticesinde, davacıların iş akitlerinin feshi yoluna gidildiği, davacıların ASKİ'deki özlük hakları ile çalıştırabileceği başka işyeri kaydının bulunmadığı, SGK Başkanlığı resmi bilgi ve belgelerinden, fesih öncesi ve sonrasında davalı şirket bünyesinde aynı vasıfta isçi istihdamına ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin mevcut olmadığı, sadece 9/11/2015 tarihinde 35 şoför istihdamı yapıldığının görüldüğü, davalı şirketin herhangi bir kamu kurumundan ihale almadığı, davalı şirketin 15/4/2016 tarihinde kanun kapsamından çıkarılarak iz yapıldığının ve bu tarihten sonra sigorta bildiriminin bulunmadığının hususları birlikte değerlendirildiğinde, Yargıtay 22. HD.'nin bozma gerekçesi doğrultusunda, davalı işverenlikçe yapılan fesihin geçerli fesih sebebine dayandığı sonuç ve kanaatine varıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir...."

9. Başvurucular söz konusu kararları temyiz etmiştir. Daire 5/3/2020 tarihinde mahkeme kararlarını vekâlet ücreti yönünden düzelterek kesin olmak üzere onamıştır.

10. Başvurucular, nihai hükmü 14/4/2020 tarihinde öğrendikten sonra 14/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun ile COVID-19 pandemisi nedeniyle yargı alanındaki süreler 13/3/2020 tarihinden 15/6/2020 tarihine kadar durdurulduğundan başvuruların süresinde olduğu anlaşılmıştır.

11. Komisyonca, Ekli tablonun (B) sütununda numaraları belirtilen başvuruların konu yönünden irtibatı nedeniyle 2020/19914 numaralı başvuru ile birleştirilmesine ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

B. Başvuru Formlarında Belirtilen ve Somut Davayla Benzer Nitelikte Olduğu İleri Sürülen Davalarla İlgili Süreç

12. Başvurucular ve aynı işverene bağlı şoför olarak çalışan iki işçi benzer iddialarla Ankara 32. İş Mahkemesinde dava açmıştır. Ankara 32. İş Mahkemesi, başvurucuların açtığı davada verilen işe iade kararlarındaki aynı gerekçelerle davaları kabul etmiştir (bkz. §§ 5, 6). Bu kararlar istinaf ve temyiz kanun yolu incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

13. Başvurucular, aynı işyerinde çalışan diğer işçiler ile aynı zamanda açtıkları davalarda Mahkemenin farklı karar vermesinin eşitlik ilkesini zedelediğini, hukuk devletinin temel ilkelerinden birinin hukuk güvenliği ilkesi olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

14. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

15. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların şikâyetinin özü, benzer nitelikteki davalarda farklı yönde kararlar verilmesine ilişkin olduğundan başvuru hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

16. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dâhil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almaktır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54).

17. Adil yargılanma hakkı uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk devleti ilkesinin gözetilmesini gerektirir. Anayasa'nın 2. maddesinde Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında gözönünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir.

18. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010; E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade eder (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).

19. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı ve birden fazla biçimde yorumlanmasının mümkün olduğu durumlarda bunlardan hangisinin benimseneceği, derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük tanıması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden fazla yorumunun hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmektir (Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81).

20. Özellikle aynı somut olay ve hukuksal durumdaki farklı kişilerce açılan davalarda birbiriyle çelişen sonuçlara ulaşılması hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşebilir. Yargı mercilerinden anılan ilkelerin bir sonucu olarak kamuoyu nezdinde yargıya olan güveni muhafaza etme bakımından kararlarında belli bir istikrar sağlaması beklenir (Hakan Altıncan [GK], B. No: 2016/13021, 17/5/2018, § 48).

21. Mahkemelerin maddi olgularla ilgili değerlendirme ve nitelemeleri ile mutlak bir şekilde bağlı olmaları söz konusu olmayıp bunları değiştirmeleri de mümkündür. Ancak maddi olgularla ilgili değerlendirmelerin aynı olay kapsamındaki diğer uyuşmazlıklar yönünden kuvvetli delil teşkil edebileceği gözetildiğinde mahkemelerin daha önce ulaştıklarından farklı bir sonuca ulaşmaları durumunda bunun gerekçesini ikna edici şekilde ortaya koymaları kendilerinden beklenir (Özlem Terzioğlu, B. No: 2014/19341, 21/11/2017, § 46).

22. Başvurunun konusu aynı işyerinde aynı statüde çalışan işçiler tarafından açılan davaların bir kısmının yargı mercilerinin farklı yaklaşım benimsemesi nedeniyle farklı sonuçlandığına ve bu hususun yargılamanın hakkaniyetini zedelediğine ilişkindir. Başvurucuların başvuru formunda ileri sürdüğü şekliyle iki farklı davada işe iade kararı verildiği ve söz konusu kararların kesinleştiği görülmüştür.

23. Mahkemenin maddi olay şartlarında değerlendirme yapmak suretiyle verdiği kararların yeterli gerekçe içerdiği tespit edilmiştir. Söz konusu kararların belirli bir hukuksal temele dayandığı, kararlar arasındaki çelişkinin hukuki yorum farklılığından ve her bir dosyadaki delil durumu ile davanın tarafça ispat edilmesinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Sonuç olarak kararlardaki farklılığın hukuki güvenliği sarsacak nitelikte olmadığı, dolayısıyla başvurunun hukuk kurallarının yorumlanması ve delillerin değerlendirilmesi kapsamında kaldığı tespit edilmiştir. Sözü edilen ve işçi lehine sonuçlanan iki davada, davaların yöntemince kanıtlanamadığı, feshin geçerli bir nedene dayanmadığı ve davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin feshedilmesinin davacıların iş akdinin feshini gerektirmediği hususlarına dikkat çekilmiştir.

24. Başvuruya konu edilen davalarda ise başvurucuların ASKİ'deki özlük hakları ile çalıştırılabilecekleri başka işyeri olmadığı, Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre fesih öncesi ve sonrasında ASKİ bünyesinde aynı vasıfta işçi istihdamına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı, sadece 9/11/2015 tarihinde 35 şoförün istihdam edildiğinin görüldüğü, ASKİ'nin herhangi bir kamu kurumundan ihale almadığı ve 15/4/2016 tarihinde kanun kapsamından çıkarılarak iz yapıldığının ve bu tarihten sonra sigorta bildiriminin bulunmadığı hususları birlikte değerlendirilerek yapılan feshin geçerli fesih sebebine dayandığı kabul edilmiştir. Başvuru formlarında da sözü edildiği gibi sadece iki dosyada işe iade kararı verilmiş, diğer dosyalarda ise işe iade talepleri reddedilmiştir. Yargıtayın iki dosyada işçi lehine verdiği kararda ASKİ'nin feshin geçerli bir sebebe dayandığına yönelik olarak dosyaya delil sunamamasına dikkat çekilmiştir. Bu kapsamda Mahkemenin gerekçelerinin yeterli, makul ve tutarlı olduğu gözetildiğinde ulaşılan sonuçlar yönünden yargılamaların hakkaniyetinin zedelenmediği sonucuna ulaşılmıştır.

25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Başvurucular, yargılamaların uzun sürmesinden şikâyet etmiştir.

27. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında anılan şikâyetle ilgili olarak uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 23/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Asım Ali Bayındır ve diğerleri [1.B.], B. No: 2020/19914, 23/10/2024, § …)
   
Başvuru Adı ASIM ALİ BAYINDIR VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2020/19914
Başvuru Tarihi 14/7/2020
Karar Tarihi 23/10/2024
Birleşen Başvurular 2020/19919, 2020/19921, 2020/19923, 2020/19926, 2020/19929, 2020/19932, 2020/19935

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, aynı maddi olaya dayanılarak açılan işe iade davalarında farklı kararlar verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, yargılamaların uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi