TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET AKİF ÖZKAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/21432)
Karar Tarihi: 11/6/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
Mehmet Akif ÖZKAN
Vekili
Av. Muharrem Olcay ÇINAR
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, işe iade talebiyle açılan davanın iş güvencesine tabi olunmadığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, bir finansal kiralama şirketinde satış ve pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak 8/8/2011 tarihinden itibaren çalışmaya başlamış; 25/1/2019 tarihinde başvurucunun iş akdi feshedilmiştir.
3. Başvurucu, İstanbul 7. İş Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde işe iade talebiyle tespit davası açmış; fesih sebebi açıkça bildirilmediği için feshin geçersiz olduğunun tespiti ile işe iadesini, bunun mümkün olmaması hâlinde işçilik alacaklarının tarafına ödenmesini talep etmiştir. Başvurucu; ayrıca şirketi tek başına temsil etme, işçi alma ve çıkarma yetkisi olmadığını, kendi üzerinde aynı yerde amir olarak genel müdür, yönetim kurulu ve yönetim kurulu başkanı olduğunu belirterek iş güvencesi hükümlerine tabi olduğunu belirtmiştir. Şirket ise cevap dilekçesinde, başvurucunun yasal haklarının ödendiğini, öte yandan genel müdür yardımcısı sıfatı nedeniyle iş güvencesi hükümlerine tabi olmadığını ileri sürmüştür.
4. Mahkeme 19/9/2019 tarihli kararla, Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarını, işyeri dosyasını, hizmet sözleşmesini, tanık beyanlarını ve tüm dosya kapsamını değerlendirmek suretiyle davanın kabulüne hükmetmiştir. Karar gerekçesinde; başvurucunun işletmenin bütününden sorumlu olmadığı, finansal, operasyon ve satışa bakan farklı kısımlardan sadece satış kısmında görevli genel müdür yardımcısı olduğu, üzerinde genel müdür ve yönetim kurulunun yer aldığı, sözleşme içeriğine göre işveren ya da vekillerinin vereceği talimat ve direktifler çerçevesinde işini yapacağı, bu kapsamda tek başına imza atma, işçi alma ya da işten çıkarma yetkisi olmadığı, bu nedenle işveren vekili olmadığı yönünde değerlendirme yapmıştır.
5. Şirket, anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş; başvurucunun işletmeyi temsil eden işveren temsilcisi sıfatında olduğunu, bu nedenle işçi alma ve çıkarma şartının aranmaması gerektiğini, finansal kiralama işlerinde her departmandan ayrıca sorumlu bir genel müdür yardımcısı olduğunu, nitekim başvurucunun da işletme bazında pazarlama ile ilgili tüm kararlara genel müdür yardımcısı sıfatı ile onay vermeye yetkili tek kişi olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu ise dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrar etmiştir.
6. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) yaptığı incelemede 10/6/2020 tarihli karar ile istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak hükmetmiştir. Gerekçeli kararda; ticaret sicili belgeleri ve şirket imza sirkülerine göre başvurucunun şirket yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürden sonra 1. derecede imza yetkilisi olarak resmî ve özel kuruluşlar ile üçüncü kişiler nezdinde şirket adına ilzam edici sözleşmeleri ve işlemleri müşterek yetkili olarak yapma yetkisinin bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucunun işletme düzeyinde işyerinin bütününü sevk ve idare eden genel müdüre bağlı üç genel müdür yardımcısından biri olduğuna dikkat çeken Bölge Adliye Mahkemesi, genel müdür yardımcıları arasındaki iş bölümünden kaynaklanan sorumluluğun sınırlandırılmasının ya da işçi alma ve çıkarma yetkisinin bulunmamasının önemli olmadığını belirterek işletme düzeyinde işveren vekilinin yardımcısı konumundaki başvurucunun iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağını ifade etmiştir.
7. Başvurucu, nihai hükmü 2/7/2020 tarihinde öğrendikten sonra 24/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
9. Başvurucu; derece mahkemelerince somut olayın ve delillerin hatalı değerlendirildiğini, genel müdür yardımcısı unvanına sahip olmakla birlikte şirketi tek başına temsile yetkili olmadığı gibi tek başına sevk ve idare yetkisinin de bulunmadığını, kararların ancak müşterek imza ile alınabildiğini, ayrıca sadece satış ve pazarlamadan sorumlu olduğunu, kaldı ki bu birimde de kendi üzerinde genel müdür ile yönetim kurulu olduğunu, eksik inceleme neticesinde verilen kararın Yargıtay içtihadına da aykırı olduğunu belirterek hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
10. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
11. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
12. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
13. Başvuru konusu olayda derece mahkemelerince tarafların iddia ve itirazlarının incelendiği, tanık beyanlarının dinlendiği, bilgi ve belgelerin toplandığı, tüm dosya kapsamında inceleme yapılmak suretiyle bir sonuca varıldığı görülmüştür. Başvurucu, Bölge Adliye Mahkemesinin kararının Yargıtayın içtihadı ile çeliştiğini öne sürmekte ise de Yargıtayın konuya ilişkin genel yaklaşımı -başvurucunun da başvuru formunda örnek kabilinden saydığı kararlarda olduğu gibi- somut olayın özelliğine göre hareket edilmek suretiyle iş güvencesine ilişkin değerlendirmede kişinin sahip olduğu unvandan ziyade iş tanımının ortaya konulması gerektiği yönündedir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 20/9/2010 tarihli ve E.2009/25316, K.2010/24186 sayılı; 27/11/2019 tarihli ve E.2019/3434, K.2019/21097 sayılı; 13/10/2020 tarihli ve E.2020/3073, K.2020/11570 sayılı kararları). Nitekim Bölge Adliye Mahkemesinin de bu kapsamda inceleme yaptığı, başvurucunun unvanından ziyade şirketi temsil yetkisi ile görev ve yetkileri üzerine yoğunlaşmak suretiyle bir karar verdiği görülmüştür.
14. Bu itibarla başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır.
15. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 11/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.