logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İlker Ensar Uyanık [1.B.], B. No: 2020/21922, 11/6/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İLKER ENSAR UYANIK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/21922)

 

Karar Tarihi: 11/6/2024

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Ayşenur TUNCER

Başvurucu

:

İlker Ensar UYANIK

Vekili

:

Av. Ahmet DOKUCU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; yurt dışına çıkış yasağı öngören adli kontrol tedbiri nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu hakkında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma suçundan soruşturma başlatılmıştır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) tarafından 18/5/2017 tarihinde başvurucu hakkında adli kontrol kararı verilmesi talep edilmiştir. Bu talep İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından kabul edilerek aynı tarihte 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendi gereğince başvurucunun yurt dışına çıkamaması şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmıştır. Karar gerekçesinde, hakkında adli kontrol tedbiri talep edilen şüpheliler hakkında yeterli suç şüphesinin bulunduğu, uygulanması talep edilen yurt dışına çıkış yasağının ölçülü bir tedbir olacağı kanaatine varıldığı belirtilmiştir.

3. Başvurucu hakkında 25/5/2017 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) yapılan yargılamada başvurucunun yurt dışında çalıştığı belirtilerek yurt dışına çıkış yasağı öngören adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına ilişkin çeşitli taleplerde bulunulmuş olup Mahkemece başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbirinin devamına karar verilmiştir. Yapılan yargılama sonucunda ise başvurucu hakkında silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dâhil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan 1 yıl 3 ay hapis cezası verilmiştir. Karar gerekçesinde; başvurucunun Bank Asya nezdinde hesabının bulunduğu, bu konuda düzenlenen bilirkişi raporu ve banka kayıtlarına göre cari hesap gelişiminin 17/25 Aralık 2013 tarihinden sonra tüm dönemleri itibarıyla dikkat çekecek ve şüphe uyandıracak büyüklükte değişimler sergilediği, yine 2013 yılı öncesi katılım hesabı açılışı gerçekleştirdiği, 2013 yılı sonrasında da katılım hesabı vade yenileme/uzatma işlemleri bulunduğu belirtilmiştir. Sonuç olarak başvurucunun diğer bankalarda bulunan mevduat hesaplarından yüksek tutarlı paraların EFT ile Bank Asya hesabına aktarıldığı, bununla birlikte bireysel emeklilik ürünü satın alıp toplamda 49.760,84 TL ödeme yaptığı, bu ödemenin bankaya fon sağlama ve destek olma niteliğinin bulunduğu kanaatine varılmıştır. Karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi 14/11/2019 tarihinde istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir.

4. Başvurucu son olarak 12/12/2019 tarihli temyiz dilekçesinde; çalıştığı uluslararası şirketin işine son vermek üzere olduğunu, kaçma şüphesinin bulunmadığını, yurt dışında yaşadığını ve çalıştığını belirterek hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin kaldırılmasını ve -gerekli görülmesi hâlinde- teminat yatırılması şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasını talep etmiştir.

5. Başvurucu 20/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Öte yandan Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14/9/2020 tarihli kararında; başvurucunun 2013 yılı öncesinde Bank Asya nezdinde birden çok katılım hesabı açtığı, 2013 yılı sonrasında yeni katılım hesabı açmayarak daha önceden açılmış katılım hesapları ile ilgili olarak vade yenileme/süre uzatma şeklinde birden çok temdit işlemi ile tasarrufunda bulunan diğer bankadaki mevduat hesabından BES ödemesi açıklamalı virman işlemleri yaptığı belirtilerek anılan eylemlerin silahlı terör örgütüne yardım etme kastıyla gerçekleştirildiğine dair her türlü şüpheden uzak ve kesin delil bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.

7. Sonuç olarak başvurucunun beraatine karar verilmesi gerekirken mahkûmiyetine hükmolunması nedeniyle verilen kararın bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozma kararı sonrası yeni esas numarası alınarak başvurucu hakkında 9/2/2021 tarihinde beraat kararı verilmiştir. Beraat kararıyla birlikte aynı tarihte başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına karar verilmiştir. Başvurucu hakkındaki beraat kararı 17/2/2021 tarihinde kesinleşmiştir. Başvurucu hakkında 18/5/2017 tarihinde uygulanmaya başlanan adli kontrol tedbirinin kaldırılması için 25/2/2021 tarihinde müzekkere yazıldığı görülmüştür.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Başvurucu; elektrik ve elektronik mühendisliği mezunu olduğunu, Suudi Arabistan'da büyük bir teknoloji şirketinde çalıştığını, ailesini görmek için 2016 yılında Türkiye'ye geldiğini, ancak ülkeden çıkışına izin verilmediğini belirtmiştir. Ayrıca hakkındaki yurt dışı çıkış yasağının dört yıldır devam ettiğini, hakkındaki bu tedbir nedeniyle çalıştığı ülkeye dönemediğini ve işten çıkartıldığını ifade etmiştir. Bunun yanında başvurucu hakkında verilen hapis cezasının az olması nedeniyle tedbirin makul olmadığını, sürenin uzun olduğunu, kısıtlamanın orantılılık ve ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu vurgulamıştır. Dosyanın henüz temyiz incelemesinde olduğunu ve yargılamanın makul sürede bitirilmemesi nedeniyle hakkındaki tedbirin de süresinin makul olmadığını belirten başvurucu adil yargılanma hakkının, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, seyahat özgürlüğünün ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

10. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, mevcut başvuruda başvurucunun şikâyetine konu hakların ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

11. Başvuruya konu yurt dışına çıkış yasağı öngören adli kontrol tedbirinin esas olarak yerleşme ve seyahat hürriyeti kapsamında kaldığı açıktır. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (4) No.lu Protokol’e Türkiye'nin taraf olmadığı hatırlatılarak anılan protokolde yer alan "Serbest dolaşım özgürlüğü"nün ortak koruma alanına girmediği açıklanmıştır (birçok karar arasından bkz. Mehmet Takımsu, B. No: 2016/63712, 7/11/2013, §§ 78-80; Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 53; Fevzi Doğaner, B. No: 2014/6453, 20/12/2017, § 14; Onur Can Taştan [GK], B. No: 2018/32475, 27/10/2021, § 48). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında olmayan bazı hakların ortak koruma alanı içinde yer alan temel haklarla esaslı şekilde ilişkili olması durumunda ilgili haklarla bağlantı kurularak inceleme yapılmasının mümkün olduğunu da açıklamıştır (ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Özgür Sevgi Göral, B. No: 2014/12112, 4/10/2017; özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı bağlamında bkz. Şengül Tükel, B. No: 2018/12456, 12/1/2022, § 40).

12. Nitekim Anayasa Mahkemesi Yağmur Erşan ve Onur Can Taştan kararlarında, esasen seyahat özgürlüğü kapsamında kalan pasaport iptalinin, Latife Akyüz ve Hakkı Gök kararlarında ise yurt dışına çıkış yasağı öngören adli kontrol tedbirinin belirli şartların varlığı hâlinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenebileceğini kabul etmiştir (ayrıntılı açıklamalar için bkz. Latife Akyüz, B. No: 2016/50822, 7/9/2021, §§ 36-38; Yağmur Erşan [GK], B. No: 2018/36451, 27/10/2021, §§ 39, 40, 47-51; Onur Can Taştan, §§ 39, 40, 47-51; Hakkı Gök, B. No: 2017/33469, 3/11/2022, §§ 31-33). Bu bağlamda söz konusu tedbirin de başvurucunun gelişimi ve sosyal, mesleki, ekonomik ve ailevi ilişkileri yönünden olumsuz etkilerinin ortaya konulması hâlinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.

13. Somut olayda başvurucunun yurt dışında çalıştığı gözetildiğinde bilhassa başvurucu hakkında yurt dışına çıkış yasağı öngören adli kontrol tedbirinin başvurucunun kişisel, sosyal ve mesleki ilişkilerine olumsuz etkisinin olduğunu kabul etmek gerekir. Anılan müdahalenin başvurucunun özel hayatına ciddi şekilde etki etmesi ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaşması nedeniyle başvurunun özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Latife Akyüz, § 38; Hakkı Gök, § 33; Hasan Hüseyin Güney, B. No: 2019/32372, 23/5/2023, § 14).

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Suudi Arabistan'da büyük bir teknoloji şirketinde çalıştığını, elektrik ve elektronik mühendisliği mezunu olduğunu beyan eden başvurucu hakkında yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanması özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına müdahale oluşturmaktadır. Söz konusu müdahalenin 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesine istinaden gerçekleştirildiği görüldüğünden kanuni dayanağı bulunmaktadır. Ayrıca müdahalenin kamu düzeninin sağlanması meşru amacı ile yapıldığı görülmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Latife Akyüz, §§ 43-45; Hasan Hüseyin Güney, § 16). Bu belirlemelerin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığı irdelenecektir.

16. Genel olarak adli kontrol, işlediği iddia olunan bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın, tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde belirli yükümlülükler yüklenerek adli makam ve mercilerin denetimi ve kontrolü altına sokulmasıdır. Adli kontrol koruma tedbiri, tutuklamaya göre kişi özgürlüğünü daha az kısıtladığı ve sanık tutuklanmaksızın muhakemenin yapılabilmesini sağladığı için tutuklama yerine geçmek üzere ihdas edilmiştir. Böylelikle ilgili, bütünüyle özgürlüğünden yoksun bırakılmaksızın denetim altında tutulabilmektedir. Tutuklamaya alternatif bir koruma tedbiri olan adli kontrol, bu özelliğiyle tutuklamaya ancak istisnai hâllerde başvurulması kuralının işlerlik kazanmasına katkıda bulunmakta; tutuklamanın son çare olma özelliğini ortaya koymaktadır (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019, §§ 18, 50; ayrıca bkz. Latife Akyüz, § 46; Hakkı Gök, § 42). Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesinde, aynı Kanun'un 100. maddesinde belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde tutuklama yerine adli kontrol kararı verilebileceği açıkça düzenlenmiştir. Bu durumda anılan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, adli kontrol kararı verilebilmesi için kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması gerekir. Elbette uygulanan tedbirin hukuka uygun olduğunu söyleyebilmek için öncelikle suç şüphesinin ve uygulanma nedeninin denetime elverişli olacak şekilde yeterli bir gerekçeyle ortaya konulması gerekir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aret Demirci, B. No: 2018/30446, 8/2/2024, § 17).

17. Nitekim Anayasa Mahkemesi; mahkemelerin koruma tedbiri kararlarında lehte ve aleyhte ileri sürülen bütün delilleri incelemek ve temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahaleye katlanmayı gerektirecek nitelikte kamu yararını haklı kılan gerçek bir ihtiyacın varlığını göstermek zorunda olduklarını, süregelen koruma tedbirlerinin devamına ilişkin olarak verilen kararlarda da tedbirin devamını haklı kılan gerekçelerin gösterilmesi ve çatışan menfaatler arasında adil dengenin korunması gerektiğini ifade etmiştir (Hülya Kar, §§ 29, 30, 35; ayrıca bkz. Latife Akyüz, §§ 49-52, 56; Hakkı Gök, §§ 51, 52). Ayrıca Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ve Latife Akyüz başvurularında başvuruya konu adli kontrol koruma tedbirinde olduğu gibi tüm koruma tedbirlerinin geçici olduğunu, herhangi bir tedbirin ilanihaye veya herhangi bir kriterden bağımsız olarak süreklilik arz eder biçimde uygulanmasının mümkün olmadığını vurgulamış; süregelen bir koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğünün anlaşıldığı durumlarda tedbir nedeniyle müdahale edilen anayasal hakların ihlalinin söz konusu olabileceğini belirtmiştir. Anılan kararda, tedbirin türü ve kapsamı konusunda derece mahkemelerinin geniş takdir hakkının bulunduğu ancak yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında alınan koruma tedbiri ile hedeflenen amaca ulaşmak için hakların daha az sınırlanmasını sağlayacak alternatif yolların bulunup bulunmadığının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir (Hülya Kar, §§ 25-28, 44; Latife Akyüz, §§ 48-51, 58; Hakkı Gök, §§ 44-47, 54; Hasan Hüseyin Güney, § 17).

18. Bu bağlamda özellikle yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbirine ve devamına karar verilirken kişinin yurt dışındaki ailevi, kişisel ve mesleki bağları ile kişiye isnat edilen suçun niteliği, delil durumu ve mahkûmiyet hâlinde alacağı cezanın ağırlığı birlikte değerlendirilerek, adli kontrol tedbirinden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulması ve bu durumun yeterli gerekçeyle açıklanması gerektiği söylenebilir. Ayrıca yurt dışına çıkış yasağının belirsiz bir süre uzaması ve uzun süre uygulanması hâlinde öngörülen sınırlandırmanın özel hayata ve aile hayatına etkilerinin zamanla ağırlaşacağı ve her hâlde gözetilmesi gereken kamusal yarar ile bireyin kişisel yararı arasındaki dengenin bozulacağı da unutulmamalıdır (Hakkı Gök, § 51).

19. Somut olayda başvurucu hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu hakkında iddianame düzenlenmiş olup yapılan yargılama sonucunda Mahkemece başvurucu hakkında örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan mahkûmiyet kararı verilmiştir. Başvurucunun yargılama sırasında müteaddit defa -yurt dışında çalıştığını vurgulayarak- tedbirin kaldırılmasını talep ettiği tespit edilmiştir. Bireysel başvuru sonrası süreçte temyiz incelemesinde verilen bozma kararı üzerine Mahkemece başvurucu hakkında 9/2/2021 tarihinde beraat kararı verilmiş olup aynı tarihte başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbirinin de kaldırılmasına karar verildiği görülmüştür.

20. Başvurucuya isnat edilen suçun Bank Asyadaki hesap hareketlerine dayandığı ve başvurucunun 17/5/2017 tarihinde ifadesinin alındığı gözetildiğinde, başka hangi delillerin toplanması gerektiği ile başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbirinin soruşturmaya ne gibi bir faydası olacağı da açıklanmamıştır. Bunun yanı sıra tedbir kararı ile tedbirin devamına ilişkin kararlarda başvurucunun çalıştığını beyan ettiği ülkedeki kişisel, ailevi ve mesleki bağlarına yönelik itirazlarının tartışılmayarak tekrar içeren, genel ve soyut gerekçelerle taleplerin reddedildiği görülmüştür.

21. Bu bağlamda başvurucunun yaşadığı ülkedeki bağları ile isnat edilen suçun vasfı, delil durumu ve muhtemel sonuç cezanın ağırlığı gözetilerek -muhakemenin sağlıklı yürütülmesi ve başvurucunun yargılamaya katılarak savunma hakkını kullanması amaçlarıyla uygulanan- tedbirden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir denge kurulduğu söylenemez. Ayrıca müdahale konusu tedbire alternatif olabilecek tedbirlerin tartışılmadığı, başvurucunun özel hayatına ve aile hayatına yönelen müdahalenin olumsuz etkilerini azaltacak şekilde hızlı ve özenli bir ceza yargılaması yapılmadığı vurgulanmalıdır. Sonuç olarak yaklaşık dört yıl süren yurt dışı çıkış yasağı şeklindeki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

III. GİDERİM

23. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması, 1.000.000 TL maddi ve 1.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

24. Bireysel başvurudan sonra başvurucu hakkında beraat kararı verilerek yurt dışına çıkış yasağının kaldırıldığı belirlendiğinden tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.

25. İhlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi/belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi (E.2017/84, K.2019/196) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(İlker Ensar Uyanık [1.B.], B. No: 2020/21922, 11/6/2024, § …)
   
Başvuru Adı İLKER ENSAR UYANIK
Başvuru No 2020/21922
Başvuru Tarihi 20/7/2020
Karar Tarihi 11/6/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yurt dışına çıkış yasağı öngören adli kontrol tedbiri nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Yurtdışına çıkışın engellenmesi (pasaport, adli kontrol) İhlal Manevi tazminat
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi