TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
FATİH ÖZBÖLÜK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/23252)
Karar Tarihi: 6/6/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Mustafa Erdem ATLIHAN
Başvurucu
Fatih ÖZBÖLÜK
Vekili
Av. Feray TUNCA
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; polis merkezinde yaşanan tartışma sonrasında kolluk görevlilerince kişinin karakol içinde bir odada bir süre istemi dışında tutulması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, kolluğun uyguladığı bedenî kuvvet sonucu meydana gelen yaralanma ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, İstanbul Barosuna bağlı olarak çalışan serbest avukattır. 14/11/2018 tarihinde kolluk tarafından ifadelerinin alınması için davet edilen iki müvekkiline eşlik etmek üzere Esenyurt İlçe Emniyet Müdürlüğüne giden başvurucuyla görevli polis memurları arasında birtakım olaylar yaşanmıştır. Olayın gelişimi hususunda tarafların farklı anlatımları vardır. İddiasına göre ifadelerinin alınması için müvekkilleri ile birlikte beklemeye başlayan başvurucu, karakolun banko kısmında bulunan polis memuruna ne zaman ifade işlemine geçileceğini sormuştur. Bu soruya S.Ş. isimli polis memurunun "Dostum bekleyeceksin!" şeklinde yanıt vermesi üzerine başvurucu "Kardeşim bak ben senin dostun değilim, seni hayatımda ilk defa görüyorum, ben memur arkadaşa bir soru sordum. Cevap vermek istiyorsan ver ama benimle böyle konuşamazsın." şeklinde tepki gösterince S.Ş. "Ne demek istiyon lan sen, ne demek istiyon verdirmiyorum ifade mifade beni mi dövecen beni mi dövecen." diyerek başvurucunun üzerine yürümüş ve başvurucunun göğüs bölgesine vurmuştur. Başvurucunun "Dokunma bana." şeklinde tepki göstermesi üzerine olayın yaşandığı yere gelen diğer polis memurları başvurucuyu yaka paça karakolun iç bölümüne sürüklemeye başlamış, bu sırada polis memuru S.Ş. başvurucuyu darbetmiş, kollarını bükerek sürüklemeye çalışmıştır. Olay yerine gelen genç bir komiser araya girerek başvurucuyu avukat bekleme odasına götürmüştür. Bu odada istemi dışında yarım saatten daha uzun bir süre alıkonulan başvurucu daha sonra karakoldan ayrılmıştır.
3. Kolluk görevlilerince olaya ilişkin olarak düzenlenen 14/11/2018 tarihli tutanağa göre ise polis memuru S.Ş.nin polis merkezinin danışma bölümünde görevli olduğu olay günü başvurucu, kendilerinin polis merkezinden telefonla arandığını söyleyen iki şahısla birlikte danışmaya gelmiştir. Yapılan kimlik kontrolü sonrası bir kayıt bulunmadığından şahıslar üst katta bulunan bir diğer birime yönlendirilmiştir. Bir süre sonra tekrar danışma bölümüne gelen şahıslardan avukat olduğu daha sonra yapılan kimlik ibrazı ile öğrenilen başvurucunun danışma masasına doğru elini sallayarak kinayeli ve yüksek bir sesle "Size bir şey soruyoruz...kardeşim...lan..." şeklinde tahrik edici bir dille polis memurlarına hitap etmesi nedeniyle öncelikle kendisine sakin olması yönünde telkinde bulunulmuş ve diğer vatandaşların işlemlerini yerine getirmeye çalışan polis memurlarının görevini yapmasına engel olduğu için başvurucu uyarılmıştır. Başvurucunun uyarılara rağmen üslubunu düzeltmemesi ve görevli memurlardan "Yaka sicil numaranı ver." şeklinde yersiz isteklerde bulunması nedeniyle kendisi hakkında görevi engellemekten dolayı gerekli yasal işlemlerin yapılabilmesi için kimlik ibrazı istenmiş ve avukat olduğu anlaşılmıştır.
4. Polis Merkezinde görevli kolluk görevlileri nöbetçi Cumhuriyet savcısını aramış ve onun talimatıyla adli soruşturma başlatmıştır. Cumhuriyet savcısı; başvurucu hakkında şüpheli sıfatıyla tahkikat hazırlanması, ifadesinin Savcılıkta alınması, polis memuru S.Ş.nin müşteki sıfatıyla, diğer şahısların tanık sıfatıyla ifadelerinin alınması ve Olay Tutanağı'nın tanzim edilmesi talimatlarını vermiştir. Başvurucu da ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) verdiği 16/11/2018 tarihli dilekçeyle ilgili kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Başvurucu, dilekçesinde olayı anlatmış; kolluk görevlilerinin kötü muamelede bulunduğunu iddia etmiştir. Şikâyet dilekçesi ekine sağlık raporunu da ekleyen başvurucu, kamera kayıtlarını delil, olay yerinde bulunan iki müvekkilini de iddialarını doğrulayabilecek tanıklar olarak göstermiştir.
5. Başsavcılık, başvurucunun görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediği iddiası ile başvurucunun darbedildiği yönündeki şikâyetini aynı soruşturmada incelemiştir. Kolluk görevlileri, başvurucunun müvekkilleri ile polis memurlarından birinin ifadesini tanık sıfatıyla, polis memuru S.Ş.nin ifadesini müşteki sıfatıyla almıştır. Başvurucunun müvekkillerinden olan T.K. başvurucunun tartıştığı polis memuru ile aralarında vurma olayı yaşanmadığını, polis memurunun başvurucuyu ittiğini, orada bulunan yedi sekiz polis memurunun başvurucuyu alarak yan taraftaki küçük bir odaya götürerek burada yarım saat kadar beklettiklerini, diğer müvekkili N.A. ise bankonun arkasından çıkan polis memurunun başvurucunun üzerine göğsünü açarak yürüdüğünü, bu esnada kendisine gelen telefona yanıt vermek için arkasını döndüğünü, yeniden olayın yaşandığı yere baktığında ise birkaç memurun başvurucuyu alarak içeriye doğru götürdüğünü gördüğünü söylemiştir. Her iki tanıkta olaya ilişkin polis memurlarınca hazırlanmış olan tutanağın imzalanmasının kendilerinden istenildiğini ancak bunu reddettiklerini ifade etmişlerdir. Polis memuru ise olay hakkında kolluk görevlilerince tutulan tutanak doğrultusunda tanıklık yapmıştır.
6. Başvurucunun şikâyet dilekçesi ekinde Başsavcılığa sunduğu, Arnavutköy Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen 14/11/2018 tarihli ve 15384 protokol numaralı raporda; darp nedeniyle yapılan muayenede batında hassasiyet, her iki kolda, sol el bileğinde belirgin lineer abrazyon (sıyrık) saptandığı belirtilmiştir. Soruşturma kapsamında Başsavcılığın Büyükçekmece Adli Tıp Şube Müdürlüğünden aldığı 27/11/2018 tarihli raporda; evrak üzerinden gerçekleştirilen tetkik neticesinde kafatası kemiklerinde kırık, travmatik kafa içi değişim, iç organ lezyonu veya büyük damar kesisi tarif edilmediğine göre kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı ve yaralanmanın kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu ifade edilmiştir.
7. Başsavcılık, Polis Merkezindeki olay anına dair kamera kaydını temin etmiştir. İki polis memurunun bu kamera kaydına ilişkin olarak düzenlediği 27/12/201[8] tarihli CD İzleme Tutanağı'nda; şahısların 14/11/2018 günü saat 13.31 sıralarında Merkeze girdikleri, grup amiri ile görüştükten sonra Belge Yönetimi Birimine yönlendirildikleri, bir müddet sonra tekrar danışmaya geldikleri, buradaki grup amiri ile el kol hareketi yaparak konuşmaya başladıkları, hararetli bir şekilde devam eden konuşma sonrası başvurucunun görevliler tarafından karakolun iç kısmında bulunan avukat görüşme odasına alındığı, daha sonra başvurucunun polis merkezinden ayrıldığının tespit edildiği bildirilmiştir.
8. Başsavcılık, soruşturmayı 18/11/2019 tarihinde verdiği kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sona erdirmiş; Başvurucu hakkında yürütülen görevi yaptırmamak için direnme suçu bakımından soyut iddialar dışında kamu davası açmayı gerektirir her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı herhangi bir delilin bulunmamasını kararda gerekçe olarak göstermiştir. Polis memuru S.Ş. hakkında yürütülen zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu yönünden ise "Görevli polis memurunun, agresif tavırlar sergileyerek görevini yapmasına engel olan Fatih Özbölük'e ölçülü şekilde kuvvet kullanarak Fatih Özbölük'ü etkisiz hale getirdikleri, polis memurlarının zor kullanma yetkisinin sınırını aştıklarına dair soyut iddialar dışında kamu davası açmaya yeter her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı bir delilin bulunmadığı..." gerekçesine dayanmıştır.
9. Başvurucu, karara itiraz etmiş; Bakırköy 2. Sulh Ceza Hâkimliği 18/12/2019 tarihinde itirazı reddetmiştir. Ret kararı başvurucuya 17/6/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.
10. Başvurucu 13/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
11. Başvurucu, hakkında verilmiş bir karar olmadan karakoldaki avukat görüşme odasında yarım saatten fazla bir süre istemi dışında tutulmasından yakınmıştır. Başvurucuya göre bu durum haksız tutma niteliğindedir.
12. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında ifade edilen "Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir." şeklindeki düzenlemede yer alan "hürriyet" sözcüğü, özgürlük ve bağımsızlığın yanı sıra serbestlik anlamına da gelmektedir. Bu anlamda kişi hürriyetine yönelik bir müdahalenin olduğunun söylenebilmesi için kişinin hareket serbestîsinin maddi olarak sınırlandırılması gerekir. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale için kişi, rızası olmaksızın en azından rahatsızlık verecek uzunlukta bir süre boyunca belirli bir yerde fiziki olarak tutulmalıdır (Galip Öğüt [GK], B. No: 2014/5863, 1/3/2017, § 34).
13. Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik sınırlamalar ile Anayasa’nın 23. maddesinde düzenlenen seyahat hürriyetine yönelik sınırlamalar arasındaki fark sınırlamanın niteliği ve esası ile ilgili değildir. Bu iki hak arasındaki ayrım derece ve yoğunluk farkıdır. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında hareket serbestîsine yönelik kısıtlama, seyahat hürriyetine yönelik bir müdahaleye göre çok daha ileri derecede ve yoğun olmalıdır. Sınırlamalardaki derece ya da yoğunluğun değerlendirilmesinde ise söz konusu tedbirin çeşidi, süresi, etkileri ve uygulanma tarzı gibi çeşitli faktörler ile bireyin gündelik hayatının devlet tarafından ne ölçüde denetim altında tutulduğu dikkate alınmalıdır (Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, § 71).
14. Somut olayda başvurucu, Polis Merkezinde yaşanan tartışma sonrası önce sürüklenerek karakolun iç tarafında bulunan bir odaya götürülmek istenmiş; bu esnada olayın yaşandığı yere gelen genç bir komiser araya girerek başvurucuyu avukat bekleme odasına götürmüştür. Burada istemi dışında yarım saatten daha uzun bir süre alıkonulan başvurucu, daha sonra serbest bırakılmıştır (bkz. § 2). Başvuru dosyasındaki bilgi ve belgeler başvurucunun olay günü karakoldaki avukat görüşme odasına gitmeye ya da olumsuz herhangi bir durumla karşılaşmadan herhangi bir zamanda bu odadan ayrılmaya özgürce karar vermiş olabileceğini göstermemektedir. Bu bakımdan süresi nispeten kısa da olsa başvurucunun tutulması, etkileri ve uygulanma şekli itibarıyla Anayasa’nın 19. maddesi anlamında hürriyetten yoksun bırakmadır. Bu sebeple Anayasa’nın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını güvence altına alan 19. maddesi başvurucunun şikâyetlerine uygulanabilir niteliktedir.
15. Uygulanabilirlik meselesinin çözülmesinin ardından ihlal iddiasının kabul edilebilir olup olmadığı değerlendirilmelidir.
16. Somut olayda başvurucunun görevi engellemeye dönük fiilleri nedeniyle bu suç bakımından işlem yapılabilmesi için alıkonulmuş olabileceği ve akabinde Cumhuriyet savcısı aranarak onun talimatı doğrultusunda bir takım soruşturma işlemleri yapıldığı anlaşılmıştır.
17. Anayasa Mahkemesi benzer şikâyeti incelediği Eyyüp Güneş ([GK], B. No: 2017/28308, 21/10/2021); A.A. ([GK], B. No: 2017/34502, 21/10/2021) kararlarında kanun koyucunun suç soruşturması veya kovuşturması sırasında uygulanan yakalama, gözaltı ya da tutuklama tedbirleriyle ilgili olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (e) bentlerinde iki ayrı tazminat talep nedeni öngördüğünü, fıkranın (a) bendinde yakalama veya tutuklama tedbirinin "kanunlarda belirtilen koşullar dışında" olmasının, (e) bendinde ise "kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra" kişiler hakkında "kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesinin" tazminat nedeni olarak düzenlendiğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi kanun koyucunun yakalama veya tutuklama tedbirlerinin hukuka aykırılığı söz konusu olduğunda (a) bendi uyarınca bu tedbirler hukuka uygun olsa da sonuçta kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesi durumunda ise (e) bendi uyarınca tazminata hükmedilmesi gerektiği şeklinde bir ayrıma gittiğini ifade etmiştir.
18. Buna göre başvurucunun yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek yaptığı bireysel başvurularda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamında tazminat davası açması ve bu dava bakımından olağan kanun yollarını yöntemince tüketmesi hâlinde başvuru yollarının tüketildiğinin kabulü gerekecektir. Somut olayda da anılan kararlarında yer alan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
19. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu, ifadelerinin alınması için kolluk tarafından davet edilen iki müvekkiline hukuki yardımda bulunmak amacıyla gittiği polis merkezinde kolluk görevlilerinin darp ve hakaretine maruz kaldığını, bu iddiasına dair adli rapor ve tanık beyanları olmasına karşın Başsavcılıkça kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini iddia etmiş; kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde olayın ve Başsavcılık kararının bir özeti yapılmıştır. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı başvuru formunda dile getirdiği hususları yinelemiştir.
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
22. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal etmektedir. Kesin gerekli olduğu hâllerde güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).
23. Yakalama işlemine karşı direnmenin söz konusu olduğu hâllerde kolluk görevlilerinin bedensel güç kullanması şüphesiz ki anayasal yönden sorun oluşturmamaktadır. Yakalama işleminin gerekli olmadığının sonradan anlaşılması sonucu değiştirmemektedir (Nergiz Şen ve diğerleri (2), B. No: 2017/17702, 4/7/2022, § 50).
24. Gözaltı veya tutukluluk gibi bireyin devletin kontrolü altında bulunduğu sırada bir yaralanma olayı meydana gelmiş ise bu olaya ilişkin olarak tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirme yükümlülüğü yetkili makamlara aittir (S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 90; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95). Bunun sebebi bu tür olaylarda gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgilerin çoğunlukla yetkili makamların erişiminde olmasıdır (Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74).
25. Somut süreçte başvurucunun batın bölgesinde hassasiyet ve her iki kolu ile sol el bileğinde sıyrıklar meydana gelecek şekilde yaralandığı tespitinin yapıldığı sağlık raporuna bakıldığında başvurucuya polis merkezinde yaşanan olay sırasında fiziksel müdahalede bulunulduğu, bu müdahaleye bağlı olarak yaralandığı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Nitekim yürütülen soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararında da güç kullanımı kabul edilmiştir (bkz. §§ 6, 8).
26. Bu durumda başvurucuya karşı kullanılan gücün kötü muamele yasağını ihlal edip etmediği incelenirken güç kullanımının gerekliliği ve orantılılığı hususlarının da değerlendirilmesi gerekir.
27. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma neticesinde verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, başvurucunun kolluk müdahalesi sonucu yaralandığı kabul edilmiş olup kolluk görevlilerinin kuvvet kullanımının gerekli ve orantılı olması nedeniyle suç unsurunun tespit edilmediği gerekçesi açıklanmıştır. Kararda, güç kullanımının gerekli ve orantılı olduğu değerlendirilerek güç kullanmak için bir haklı neden bulunduğu ve bunun da orantısız olmadığı değerlendirilmesi yapılmıştır.
28. Olayda polis memurları başvurucunun konuşmasını kinayeli, yüksek bir sesle yapılan ve tahrik edici şeklinde tarif etmiş; başvurucunun bir polis memuruna karşı "Size bir şey soruyoruz... kardeşim... lan..." diye hitap ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu hakkında işlem yapılan suç ise görevi yaptırmamak için direnme olup hakaret iddiasıyla ilgili değildir. Başvurucunun olayın hiçbir anında fiziksel bir eyleminden söz edilmemiştir.
29. Olayla ilgili tutanakta başvurucunun uyarılara rağmen üslubunu düzeltmemesi üzerine kendisinden kimliğini ibraz etmesinin istendiği, avukat olduğunun anlaşıldığı ve nöbetçi Cumhuriyet savcısının arandığı ifade edilmiştir. Bu hâlde polis memurlarının başvurucuyu karakolun iç kısmındaki avukat odasına götürdükleri esnada henüz Cumhuriyet savcısının bilgilendirilmediği, başvurucu hakkında bir gözaltı ya da zorla getirme kararı veya ya da talimat bulunmadığı anlaşılmıştır (bkz. §§ 3, 4). Bunların yanı sıra olayda suçüstü hâli olmadığı gibi polis memurlarına ya da başkasına karşı bir saldırı da söz konusu değildir.
30. Somut olayda başvurucunun şiddete başvurduğuna ya da kolluk güçlerine direndiğine dair tutanak veya görüntü de bulunmamaktadır. Dolayısıyla güç kullanımının gerekliliği ve orantılığı kolluk birimlerince ortaya konulamamıştır. Öte yandan Başsavcılıkça yapılan değerlendirmede "görevli polis memurunun agresif tavırlar sergileyerek görevini yapmasına engel olan Fatih Özbölük'e ölçülü şekilde kuvvet kullanarak Fatih Özbölük'ü etkisiz hâle getirdiği" belirtilmiş ise de başvurucunun "agresif tavrı" somutlaştırılmamış, şekli ve süresi açıklanmamıştır. Bu durumda kullanılan gücün kaçınılmaz olduğunun tespit edildiğini söylemek mümkün görünmemektedir.
31. Bu tespitten sonra kolluk görevlilerinin gerçekleştirdiği eylemin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir. Bu kapsamda somut olay bir bütün olarak ele alındığında eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak nitelendirilmesi uygun olacaktır.
32. Başvurucuya isnat edilen eylemler ve taraf beyanları gözönünde bulundurulduğunda hakkında hakaret nedeniyle soruşturma açılmayan, saldırıda bulunmayan, tehlike arz ettiğine ya da kaçacağına dair bir şüphe olmayan, kimliği ve adresi tespit edilen başvurucunun ifadesinin alınması için çağrı kâğıdı düzenlenerek, polis merkezine davet edilmesi usulü uygulanmaksızın müvekkillerine hukuki yardımda bulunmak amacıyla geldiği polis karakolunda batın bölgesinde hassasiyete ve kolları ile elinde sıyrıklara sebep olacak şekilde müdahale edilerek zorla karakolun iç kısmındaki avukat odasına götürülmesini gerektirecek bir fiilinin olmadığı, anılan muameleler nedeniyle yaralandığı sabit olan başvurucuya uygulanan kuvvetin gerekli olmadığı ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
33. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bir kimsenin devlet görevlilerinin 17. maddenin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir bir iddiada bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci, gerektiği ölçüde kamu denetimine ve mağdurun erişimine açık olmalı; mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli; soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Ayrıca yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103; S.D., §§ 111-114; Veli Saçılık (2), B. No: 2018/24614, 18/10/2022, § 16).
34. Somut olayda kamu görevlileri tarafından gerçekleştirilen bir kuvvet kullanımı ve bunun karşısında başvurucuda meydana gelen bir yaralanma söz konusudur. Başvurucunun yaralanmasıyla neticelenen olayda kolluk kuvvetlerinin zor kullanma yetkisini aşmadıkları gerekçesiyle soruşturma makamlarının kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdiği görülmüştür. Bununla birlikte şüpheli polislerin başvurucuya karşı zor kullanmalarını gerektirecek somut bir neden ortaya konulabilmiş değildir. Başka bir ifadeyle yapılan inceleme; kamu görevlileri tarafından gerçekleştirilen fiziksel müdahalede güç kullanımına ilişkin şartlara riayet edilip edilmediği, güç kullanımının zorunlu olup olmadığı yönünde bir değerlendirme içermemektedir.
35. Olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma kapsamındaki taraf ve tanık beyanları da dikkate alınmamış ve taraf olan polis memurlarının olay gerçekleştikten yaklaşık bir saat sonra düzenlediği tutanak ve belgeler kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın tek gerekçesini oluşturmuştur. Kamu görevlileri tarafından yapıldığı ileri sürülen kötü muamele iddialarına ilişkin yürütülen soruşturmanın etkililiği için soruşturmadan sorumlu olan ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden yalnızca hiyerarşik ya da kurumsal olarak bağımsız olması yeterli değildir, aynı zamanda soruşturmanın uygulamadaki bağımsız ve tarafsızlığının da sağlanması gerekir. Başka bir ifadeyle anılan ilke, soruşturmanın hem hukuki hem de fiilî olarak tarafsız ve bağımsızlığının sağlanmış olmasını gerektirir. Somut olayda, olayın şüphelileri tarafından düzenlendiği konusunda uyuşmazlık bulunmayan tutanağın doğruluğu araştırılmaksızın ve başkaca bir delil ile desteklenmeksizin tek başına hükme esas alınmasının tarafsız ve bağımsız soruşturma ilkelerine aykırılık teşkil ettiği tespit edilmiştir (Süleyman Göksel Yerdut [GK], B. No: 2014/788, 16/11/2017, § 61).
36. Süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde devletin hüküm ve kontrolü altında olunan bir zamanda meydana gelen yaralanma olayına ilişkin etkili, özenli, sorumluların tespiti ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacına yönelik bir soruşturma yürütülmesi konusunda gerekli özenin gösterilmediği, devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
III. GİDERİM
38. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
39. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma mercilerince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
40. İhlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında talebine bağlı kalınarak net 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2018/54751) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.