TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
DİLARA AKSOY VE ÖZER DURMUŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/23729)
Karar Tarihi: 3/10/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Mustafa Erdem ATLIHAN
Başvurucular
1. Dilara AKSOY
2. Özer DURMUŞ
Vekilleri
Av. Seher ERİŞ
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; bir toplantının dağıtılması sırasında kolluğun uyguladığı bedenî kuvvet sonucu meydana gelen yaralanma ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle kötü muamele yasağının, barışçıl toplantının kolluk görevlilerince dağıtılması nedeniyle de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucular 8/6/2018 tarihinde sosyal medya üzerinden "Karneler Sizin, Gelecek Bizimdir!" adı altında organize edilen bir protesto gösterisine katılmak amacıyla İstanbul Kadıköy’de bulunan Süreyya Operası (Opera) binası önünde toplanan gruba katılmıştır. Grubun amacı Opera önünde toplandıktan sonra yine aynı semtte bulunan Khalkedon Meydanı’na kadar yürüyüş yapmak ve burada basın açıklamasında bulunmaktır. Kolluk görevlilerince düzenlenen Olay ve Yakalama Tutanağı’na göre Opera önünde bir gösteri yürüyüşü yapılacağına ilişkin çok sayıda sosyal medya paylaşımı yapıldığının tespit edilmesi üzerine olay günü saat 15.00 itibarıyla Opera önünde ve çevresinde önlem alınmıştır. Saat 16.00 sıralarında elli kişilik bir grubun olay yerinde toplanması üzerine yetkili kolluk personeli göstericilerle görüşmüş ve Opera önünde yapılacak basın açıklamasına izin verileceğini ancak - Olay ve Yakalama Tutanağında hangi nedenle olduğu gösterilmeksizin- yapılmak istenilen gösteri yürüyüşü etkinliğinin yasal olmadığı gerekçesiyle herhangi bir yürüyüşe izin verilmeyeceğini bildirmiştir. Yapılması istenen yürüyüşün yasal olmadığı ses yükseltici cihazla ve herkesin duyabileceği şekilde en az üç defa söylenmiş ve gruptan dağılmaları istenmiştir. Grupta bulunan ve bir siyasi partinin milletvekili adayı olan bir şahıs ile aynı siyasi partinin Kadıköy ilçe başkanı olan bir diğer şahsın yönlendirdiği grubun "Karneler Sizin Gelecek Bizim!" yazılı bir pankart açarak ve "Bizler Berkin Elvan’ın sıra arkadaşlarıyız.", "Eli kanlı olanlar bugün burada bizim yürüyüşümüzü engellemeye çalışıyorlar." ve "Eli kanlı olanların saltanatını yıkacağız." şeklinde sloganlar atarak yürüyüşe geçmesi üzerine, dağılmaları yönünde tekrar uyarılan grubun direnişe geçmesi ve gruptan bazı şahısların görevli memurlara tekme atması ve ellerindeki flama sopalarıyla vurmaları üzerine kolluk görevlilerince göstericilere dirençlerini kıracak ölçüde ve artan oranda güç kullanılmak suretiyle müdahale edilmiş ve aralarında başvurucuların da olduğu yirmi iki şahıs yakalanmıştır.
3. Soruşturma dosyasında bulunan 10/6/2018 tarihli Görüntü İzleme ve Tespit Tutanağı’ndan; eylem yapmak isteyen gruptaki yedi göstericinin grubun yürüyüş yapmamaları yönünde uyarıldığı anda ve polisin gruba müdahale ettiği sırada gruptan bazılarının kolluk görevlilerini ittirdiği, kolluk görevlilerine ellerindeki flama sopasıyla vurduğu ve bir polis memurunun boğazını sıktığı tespit edilen şahısların başvuruculardan biri olmadığı anlaşılmıştır. Tutanağın ekinde başvurucu Özer Durmuş’un Opera önünde grup içinde beklediği ana ait görüntüsü ile başvurucu Dilara Aksoy’un yine Opera önünde "Uğur, Ceylan, Berkin! Buradayız! Özgür Lise!" yazılı bir döviz tuttuğu ana ait görüntüye yer verilmiştir.
4. Başvurucular hakkındaki sağlık raporları ve ilgili tutanak şöyledir:
i. Başvurucu Dilara Aksoy hakkında olay günü düzenlenmiş olan genel adli muayene raporunda "Darp ve cebir izi yok." tespitine yer verilmiştir.
ii. Başvurucu Özer Durmuş hakkında olay günü düzenlenmiş olan genel adli muayene raporunda "Sağ .....[okunamadı] 2 cm’lik abrazyon [sıyrık], meme altında 1 cm’lik laserasyon [künt travma sonucu oluşan yara], el bileklerinde bilezik şeklinde abrazyon, sağ omuz hareketleri ağrılı." tespitlerine yer verilmiştir.
iii. 9/6/2018 tarihli tutanağa göre başvurucular için çıkış raporu aldırılmak istendiğinde başvurucuların ve müdafiilerinin Çocuk Büro Amirliğinde herhangi bir olumsuzluk olmadığından dolayı çıkış ile ilgili doktor raporuna gerek olmadığını, aldırmak istemediklerini beyan etmeleri üzerine gözaltından çıkış raporu alınmadığı kayıt altına alınmıştır.
5. 12/6/2018 tarihli İfade Tutanağı’na göre başvurucu Dilara Aksoy, kolluğun dağılma ihtarını duymadığını, polislere mukavemette bulunmadığını, polisler tarafından gözaltına alındığı sırada bacağına, sırtına ve koluna tekme atıldığını, hakaret edildiğini, ellerinin arkadan kelepçelendiğini ve üst aramasının çıplak olarak yapıldığını, başvurucu Özer Durmuş ise polislere direnmemesine rağmen gözaltına alındığı sırada polislerin elektrikli jop ve demir kelepçeyle vurduklarını beyan etmiştir.
6. Olay nedeniyle başvurucular hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediklerinden bahisle bir soruşturma yürütülmediği görülmüştür.
7. Olay nedeniyle başvurucular ve gözaltına alınan diğer şahısların kanuna aykırı toplantılara ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçundan cezalandırılmaları talebiyle açılan davaya bakan İstanbul Anadolu 4. Çocuk Mahkemesi (Çocuk Mahkemesi) 29/1/2019 tarihinde, suçun suça sürüklenen çocuklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle başvurucuların beraatine karar vermiş, karar kesinleşmiştir.
8. Başvurucular 22/6/2018 tarihinde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına güç kullanarak müdahalede bulunan kolluk görevlileri hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucular şikâyetlerinde kolluk görevlilerinin gerekmediği hâlde göstericilere müdahale ettiğini, bu müdahale sırasında kalkan ve cop kullanarak, yumruk ve tekme atarak yere düşürdüğü göstericilerin bileklerini arkadan plastik kelepçeler ile çok sıkı bir şekilde bağlandığını, polisin fiziksel şiddeti götürülmüş oldukları polis aracının içinde de devam ettirdiğini ve araç içinde elleri arkadan bağlı olan göstericilere coplarla, elektro şok cihazlarıyla ve demir kelepçeler ile vurduğunu, güvenlik güçlerince otobüs içinde gerçekleştirilmiş olan fiziki şiddetin olay yerinde olan vatandaşlar ve yakalanmamış olan diğer göstericiler tarafından cep telefonu kameraları ile kayıt altına alınmış olduğunu ve bu görüntülerin basına da yansıdığını ve tüm süreç boyunca fiziksel şiddetin yanında hakaret ve tehdit şeklinde sözlü şiddette uygulanmış olduğunu iddia etmiştir.
9. Başvurucuların yaşanan olaya ilişkin yazılı ve görsel basında yayımlanmış olan haber, fotoğraf ve video görüntülerini de soruşturma dosyasına delil olduğunu iddia ederek sundukları görülmüştür. Yine başvurucuların Çocuk Mahkemesinde tanık sıfatıyla dinlenmiş olan bazı polis memurlarının ifadelerine şüpheli sıfatıyla başvurulması yönünde Başsavcılıktan talepte bulundukları görülmüştür.
10. Başsavcılık 21/10/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başsavcılık bu kararına gerekçe olarak İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünde görev yapan şüpheli polis memurlarının, dağılmaları için uyarmasına rağmen müştekilerin izinsiz gösteriye devam ettikleri, görevli polis memurlarının da gösteriyi sonlandırmak ve gösteri yapanlar hakkında işlem yapmak için fiziki müdahalede bulunarak gösteri yapan müştekileri kontrol altına alıp polis merkezine götürdükleri, olay sırasında bazı müştekilerin yaralanmalarına sebebiyet verdikleri ve şüpheli polis memurlarının eyleminin 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu kapsamında kaldığı sonucuna varılmış olduğu gösterilmiştir. Başvurucuların anılan karara yaptığı itirazı İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği 17/2/2020 tarihinde kesin olarak reddetmiştir.
11. Başvurucular nihai kararı 18/3/2020 tarihinde öğrendikten sonra 16/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. (COVID-19 tedbirleri kapsamında yargı alanındaki sürelerin 26/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun ile 30/4/2020 tarihli ve 2480 sayılı Cumhurbaşkanı kararı uyarınca 13/3/2020 tarihinden 15/6/2020 tarihine kadar durdurulduğu dikkate alındığında başvurunun süresinde yapıldığı anlaşılmıştır.).
12. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
13. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
14. Başvurucular, lise öğrencileri tarafından yapılan sınav ve karne karşıtı bir protesto gösterisi ile sorunlu olarak gördükleri bir konuya dikkat çekmek amacıyla belli bir mekâna yürüyerek yapmak istedikleri basın açıklamasının kolluk görevlilerince orantısız güç kullanılarak engellendiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular yürüyüşe müdahale ile anılan müdahaleden sorumlu gördükleri kamu görevlileri hakkında yapılan soruşturmanın sonuçsuz kalması nedeniyle ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, öncelikle olaya ilişkin sürece ve konuya ilişkin insan hakları yargısı içtihadına yer verilmiş, başvurucunun usuli güvencelerden yararlanmış ve itirazlarını sunabilmiş olduğu ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
15. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
16. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının amacı ve mahiyeti dikkate alındığında bu hak, toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânı seçme serbestîsini de kapsar. Zira toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin amacı bir fikri açıklamak, ortak çıkarları savunmak, belli fikir ve kanaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturmak, siyasal karar organlarını etkilemek olup gösteri ve toplantı yürüyüşünün düzenlendiği mekân açıklanan düşüncenin muhataplarına ulaşabilmesi ve tesir oluşturabilmesi bakımından önem taşımaktadır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânın seçiminin kural olarak düzenleyicilerin takdirinde olması gerekmektedir. Bu itibarla bireylerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyecekleri yeri belirleme serbestîsini sınırlayan düzenlemeler bu hakka müdahale niteliği taşır (AYM, E. 2014/101, K. 2017/142, 28/9/2017).
17. Bu itibarla somut olayda başvurucunun da aralarında olduğu grubun basın açıklaması yapılacak yere yürüyerek gitmesine engel olunmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir. Bu müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma şartlarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
18. 2559 sayılı Kanun'un 2. ve 16. maddelerinde yer alan düzenlemelerin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki kararlar için bkz. Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018 § 100; Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018 §§ 91, 92). Başvuruculara toplantı sırasında müdahale edilmesinin Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki kararlar için bkz. Özge Özgürengin, §§ 101, 102; Ali Ulvi Altunelli, §§ 93, 94).
19. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
20. Başvurucuların olay tarihinde yaklaşık elli kişiyle beraber Opera Binası önünde toplandığı ve yürüyüşe geçmeleri üzerine polisin müdahalesinin başlamış olduğu hususunda başvurucuların anlatımı ile kamu makamlarının tespitleri arasında farklılık bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle her iki başvurucunun da siyasi ve toplumsal görüşlerini ifade etmeyi hedefleyen yaklaşık elli kişiden oluşan, çok kalabalık sayılmayacak bir grubun içinde gösteriye katıldığı açıktır.
21. Öncelikle ele alınması gereken husus, toplantının kolluk güçlerinin müdahalesiyle sonlandırılmasında zorlayıcı toplumsal bir gereksinim olup olmadığıdır. Halka açık yerde yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin günlük yaşamda belirli derecede bir karışıklığa sebep olabileceği kuşkusuzdur. Bireylerin geniş anlamda ifade özgürlüğünü dar anlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma haklarını kullanırlarken bir seviyeye kadar hayatın olağan akışında birtakım aksaklıklara sebep olmalarına toplumun diğer bireyleri ve kamu makamları tarafından hoşgörüyle yaklaşılması beklenir [Nergiz Şen ve diğerleri (2), B. No: 2017/17702, 4/7/2022, § 84] . Ancak somut olayda kolluk güçlerinin, topluluğun adı geçen meydanda basın açıklaması yapacak olmasının ne şekilde kamu düzenini bozacağına ilişkin bir değerlendirmesinin de bulunmadığı anlaşılmıştır. Toplantıya müdahalenin gerekliliği açısından incelenmesi gereken diğer bir husus yapılan toplantının barışçıl olup olmadığına ilişkindir. Somut olayda toplantının barışçıl olmadığına veya barışçıl niteliğini kaybettiğine yönelik bir tespit bulunmadığı görülmüştür.
22. Somut olayda, grup içinde bulunan bazı şahısların görevli memurlara yürüyüşe geçmeleri üzerine uyarıldıkları anda ve müdahale esnasında polis memurlarına karşı fiziki eylemlerde bulundukları tespit edilmiş ise de (bkz. §§ 2,3) başvurucuların gösteriyi dağıtan kolluk görevlilerine direndiğine, bunlara karşı saldırgan bir tutum sergilediğine veya herhangi bir şekilde şiddet eylemlerinin içinde yer aldığına dair bir delil yoktur. Olay nedeniyle başvurucular hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediklerinden bahisle bir soruşturma yürütülmediği gibi kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçundan cezalandırılmaları talebiyle açılan davada da beraat kararı verilmiştir. Bu durumda başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını barışçıl bir şekilde kullandıkları kabul edilmelidir. Bu noktada toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılanların bir kısmının şiddete başvurmaları diğerleri açısından bu hakka müdahaleyi meşru kılmaz (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119).
23. Yukarıda yapılan tespitler sonucu az sayıda kişinin fikirlerini dile getirmek amacıyla katıldığı barışçıl protesto gösterisine yapılan müdahalenin kamu düzenini sağlamak için zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilememiştir. Müdahalenin demokratik toplum gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucular; kolluk görevlilerinin gösteriye katılanlara aşırı güç kullanarak müdahale ettiğini, elleri arkadan kelepçelenen göstericilere gözaltı aracına götürülürken ve gözaltı aracı içindeyken de fiziki ve sözlü şiddet uygulandığını, başvuruculardan Dilara Aksoy’un götürülmüş olduğu polis merkezinde bulunan bir odada elbiseleri tamamen çıkarttırılarak kendisine detaylı (çıplak) arama yapıldığını iddia etmiştir. Başvurucular, Başsavcılığa şikâyet sonrası dosyada mevcut görsel ve yazılı basın haberleri ve fotoğraflarından maruz kalınan saldırının fiziki bulgularının açıkça görülüyor olmasına rağmen sorumlu olan kolluk güçleri hakkındaki soruşturmanın etkisiz olduğunu ve şikâyetin sonuçsuz kaldığını belirterek etkili başvuru hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde, öncelikle olaya ilişkin sürece ve konuya ilişkin insan hakları yargısı içtihadına yer verilmiş, başvurucunun usuli güvencelerden yararlanmış ve itirazlarını sunabilmiş olduğu ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
26. Başvuru, her iki başvurucu bakımından da kötü muamele yasağı kapsamında ancak başvurucuların durumlarının farklılık göstermesi nedeniyle ayrı başlıklar altında incelenmiştir.
1. Başvurucu Dilara Aksoy Yönünden
27. Kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişilerin kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emareleri ve delilleri sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir. Bu kapsamda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara dayanmayan yetersiz açıklamaları, iddialarının delillerle desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir. Bu gibi durumlar -iddiaların güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirilmemesi- söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerini söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45, 46).
28. Başvurucu Dilara Aksoy; toplantıya müdahale sırasında kolluk görevlilerinin bacağına, sırtına ve koluna tekmeyle vurduğunu, hakaret edildiğini, ellerinin arkadan kelepçelendiğini ve üst aramasının çıplak olarak yapıldığını; yaralanmalarının alınmış olan genel adli muayene raporu ile tespit edilmiş olduğunu ileri sürmüşse de dosya kapsamında bu başvurucuya ilişkin olarak alınmış olan genel adli muayene raporunda "Darp cebir izi yok." tespitinin yapıldığı ve başvurucunun rapora karşı bir itiraz da ileri sürmemiş olduğu görülmüştür. Ayrıca gözaltından çıkış esnasında başvurucu ve müdafiinin, başvurucunun tutulmuş olduğu çocuk büro amirliğinde herhangi bir olumsuzluk ile karşılaşılmamış olduğu gerekçesiyle çıkış ile ilgili doktor raporu almak istemedikleri de 9/6/2018 tarihli tutanaktan anlaşılmıştır. Bu halde başvurucunun iddia ettiği yaralanmayı tevsik eden herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Fiziksel şiddet iddialarını destekleyen bir delil/emare (bir başkasının beyanı vs.) ortaya koymayan başvurucunun aynı şekilde sözlü/psikolojik şiddet ve detaylı arama iddialarını destekleyen bir veriyi de dosya kapsamına sunmadığı görülmüştür. Sonuç itibarıyla başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya koyamadığı kanaatine ulaşılmıştır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Başvurucu Özer Durmuş Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
31. Kişilerin kendi tutumu kesin olarak zorunlu kılmadıkça güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerince kişilere fiziksel güç kullanılması ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal etmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81). Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder biçimde fiziksel ve ruhsal bir saldırıya uğranıldığına dair savunulabilir bir iddia varsa bu iddia hakkında etkili bir soruşturma yürütülmelidir. Yaralama olayının güç kullanmaya yetkili bir kamu görevlisinin kasıtlı bir eylemi sonucu meydana geldiğinin ileri sürüldüğü hâllerde ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalı, soruşturma olaya karışmış olanlardan bağımsız kişilerce yürütülmeli ve soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine ve mağdurun erişimine açık tutulmalı, soruşturma sonunda çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanılmamalı ve soruşturma makamınca, kullanılan gücün ilgilinin davranışı nedeniyle mutlak surette gerekli olan bir güç kullanımına karşılık gelip gelmediği ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir. Ayrıca soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103; S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 111-114).
32. Anayasa Mahkemesinin benzer bir konuda verdiği S.Ç. (B. No: 2017/17516, 15/9/2020) kararında kolluk görevlilerinin açıkça keyfîlik bulunmayan işlem ve eylemlerinde -haksız olduğu düşünülse dahi- yetkileri kapsamında talep ettikleri hususların yerine getirilmesinin bir zorunluluk olduğunu ve kişilerin aksi bir tutumu hâlinde zor kullanma yetkisinin doğacağını da açıklamıştır (S.Ç., § 34).
33. Somut olayda başvurucu katıldığı toplantı ve gösteriye yapılan müdahale sırasında yaralanmalarına sebep olduğunu ileri sürdüğü kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında; aralarında başvurucunun da bulunduğu eylemcilerin kolluk görevlilerine direndikleri, polis memurlarının fiziki müdahalede bulunarak gösteri yapan eylemcileri kontrol altına alıp polis merkezine götürdükleri sırada yaralanmaların oluştuğu, polis memurlarının eylemlerinin2559 sayılı Kanun kapsamında kaldığı gerekçesine dayanılmıştır.
34. Soruşturma mercii, polisin doğrudan müdahalede bulunmayıp dağılmaları için ilk olarak ihtarda bulunduğu, grubun bu ihtara uymaması nedeniyle polisin gösteriyi sonlandırmak için fiziki müdahalede bulunmuş olduğu değerlendirmesi ile soruşturmayı sonuçlandırmıştır. Bununla beraber gerçekleştirilmek istenilen basın açıklamasına, yaralanmaya yol açacak şekilde güç kullanılarak yapılan kolluk müdahalesinin niçin gerekli ve orantılı görüldüğü açıklanmamıştır. Soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler de bu konuya ışık tutmamaktadır. Dolayısıyla yukarıda da yapılan tespitler çerçevesinde az sayıda kişinin fikirlerini dile getirmek amacıyla katıldığı barışçıl protesto gösterisine yapılan müdahale sonucu başvurucunun yaralanması olayı hakkında yürütülen soruşturma, başvurucunun kendisine güç kullanılmasını gerektiren bir tutumunun varlığını ve bu nedenle güç kullanımının zorunlu hâle geldiğini ortaya koyamamıştır. Anayasa Mahkemesinin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan muamelelerle ilgili değerlendirmelerine göre başvurucunun yaralanmasına neden olan müdahale, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak kabul edilebilir (Bahsi geçen muamelelerle ilgili ayrıntılı açıklamalar için birçok karar arasından bkz. S.D., § 84-88). Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
35. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğinin gerekçesi gözetildiğinde müdahalenin toplantıyı dağıtmak amacıyla gerçekleştirildiği gerekçesi temelinde soruşturma sürecinin sonlandırılması etkili soruşturma ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Ayrıca Başsavcılık, yürüttüğü soruşturma sonucunda verdiği kararda başvurucu Özer Durmuş’un sağlık raporunda tespit edilen yaralanmaların zor kullanma yetkisi kapsamında kaldığını değerlendirmiş fakat başvurucunun gözaltına alındıktan sonraki süreçte kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddialarını ise hiç değerlendirmemiştir. Başvurucu, soruşturma dosyasına toplantıya katılanların yakalandıktan sonra götürüldüğü polis aracı içinde uğramış oldukları fiziksel şiddete ilişkin görüntüleri içerdiği iddiasıyla olay hakkında yazılı ve görsel basında yer alan video ve fotoğrafları da sunmuş olmasına rağmen bu görüntülere ilişkin bir araştırma yapıldığına dair bilgi veya bulgu da soruşturma dosyasında yer almamaktadır. Başvurucuya karşı güç kullanan polis memurlarının tespiti ve konuyla ilgili ifadelerinin alınması için yapılmış bir soruşturma işlemi de soruşturma dosyasında bulunmamaktadır.
36. Sonuç olarak başvurucunun uğradığı muamele hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu sebeple insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
III. GİDERİM
38. Başvurucular; ihlalin tespiti yanında yeniden yargılama ile manevi tazminat olarak ayrı ayrı 50.000 TL ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
39. Başvurucu Özer Durmuş bakımından tespit edilen kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
40. Başvuruda her iki başvurucu için tespit edilen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Valiliğine gönderilmesi gerekir.
41. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvuruculardan Özer Durmuş için manevi zararları karşılığında talebine bağlı kalınarak net 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine, diğer başvurucu Dilara Aksoy için net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Başvurucu Dilara Aksoy yönünden kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Başvurucu Özer Durmuş yönünden insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Her iki başvurucu yönünden toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNAOYBİRLİĞİYLE,
C. 1. Başvurucu Özer Durmuş yönünden Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE’nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Her iki başvurucu yönünden Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE’nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul (Anadolu) Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2018/123785 ) GÖNDERİLMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Valiliğine GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucu Özer Durmuş’a net 50.000 TL, diğer başvurucu Dilara Aksoy’a net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
G. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/10/2024tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucular, barışçıl nitelikteki toplantının dağıtılması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarının; müdahale sırasında kolluğun güç kullanması ve bu olaya yönelik şikâyetin etkili soruşturulmaması nedeniyle de insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz çoğunluğu, toplantıya müdahalenin demokratik bir toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığını belirterek başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının; ayrıca başvurucu Özer Durmuş’ a toplantı esnasında müdahale eden kamu görevlileri hakkında yürütülen soruşturmanın etkili ve yeterli olmadığı gerekçesiyle de insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
2. Sosyal medya üzerinden “Karneler Sizin, Gelecek Bizimdir!” adı altında organize edilen bir protesto gösterisi için biraya gelen ve başvurucuların da içinde bulunduğu yaklaşık elli kişilik bir grubun yürüyüş yapmak istemesi üzerine kolluk mensuplarınca, yapılacak basın açıklamasına izin verileceği, ancak yasal olmayan herhangi bir yürüyüşe izin verilmeyeceğinin bildirildiği, yürüyüşün yasal olmadığı ve grubun dağılmasının istendiği; buna karşılık grubun “Karneler Sizin Gelecek Bizim!” yazılı bir pankart açarak ve “Bizler Berkin Elvan'ın sıra arkadaşlarıyız.”, “Eli kanlı olanlar bugün burada bizim yürüyüşümüzü engellemeye çalışıyorlar.” ve “Eli kanlı olanların saltanatını yıkacağız.” şeklinde sloganlar atarak yürüyüşe geçmek istediği, kolluğun dağılmaları yönündeki uyarısına rağmen grubun direnişe başvurduğu ve bazı göstericilerin görevli memurlara fiziki müdahalede bulunmaları üzerine başvurucuların da olduğu yirmi iki kişi hakkında yakalama işleminin yapıldığı anlaşılmaktadır.
3. Anayasa Mahkemesi, toplantı hakkının bildirim usulüne bağlanabileceğini daha önceki kararlarında belirtmiştir. Söz konusu bildirimin amacı toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Bildirim usulünün uygulanmasının amacı, toplantı hakkının etkin şekilde kullanılması imkânını sağlamaktır (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri, [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 122). Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar bu tehditleri bertaraf etmek amacıyla tedbirler alabilirler. Bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de ceza verilebilir (Dilan Ögüz Canan, § 40; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, [GK], B. No:2014/920, 25/5/2017, § 81).
4. Somut olayda başvurucuların da içinde bulunduğu kişiler hakkında kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçunu işledikleri nedeniyle kamu davası açılmış, yargılama sonucunda suçun kanuni unsurlarının oluşmadığı kanaatine varılarak beraat kararı verilmiştir. Başvurucuların da içinde bulunduğu yaklaşık elli kişiye ulaşan gruba kolluk görevlileri, eylemin kanunsuz olduğunu bildirerek dağılmaları yönünde sözlü bildirimde bulunmuş, fakat gösteriye katılanların sözlü ve fiziki saldırıda bulunarak karşılık vermeleri üzerine gösteri, kamu düzenini bozan bir evreye dönüşmüş ve barışçıl olmaktan çıkmıştır. Başvurucular da kolluk görevlilerinin ihtarlarına rağmen dağılmayan grubun içinde yer almaktadır. Toplantıya katılanların dağılmamaları üzerine gerçekleştirilen müdahalenin, bozulan kamu düzeninin tekrar teminini sağlamaya yönelik olduğu görülmektedir. Dolayısıyla kolluk görevlileri, kanunun verdiği yetki çerçevesinde görev ve yetki kullanımında bulunmuşlardır.
5. Başvurucu Özer Durmuş tarafından toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına hukuka aykırı şekilde ve orantısız güç kullanarak müdahalede bulunan kolluk görevlileri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş; Başsavcılık, kolluk görevlilerinin yetkileri dâhilinde güç kullanarak toplantıyı dağıttıkları gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Başvurucunun itirazını inceleyen sulh ceza hâkimliği de Başsavcılık kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir. Dolayısıyla, Başsavcılık ve sulh ceza hâkimliği kararları dikkate alındığında başvuruya konu soruşturmanın başvurucuya açık olarak yürütüldüğü, şikâyete konu olayla ilgili objektif deliller temelinde bir karar verildiği, başvurucunun usuli garantilerden yaralandığı ve itirazlarını yargısal merciler önünde sunabildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun şikâyeti yönünden etkili ve yeterli bir soruşturmanın yapılmadığı söylenemeyecektir.
6. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 34.maddesinde korunan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ve başvurucu Özer Durmuş’un Anayasa’nın 17.maddesinin üçüncü fıkrasında korunan kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
Üye